23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 16 MAYIS 2009 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL KKTC’nin Suları PENCERE Sınıfsal Gerçeklik... Medyada tartışma var; iddiaya göre, Mar- din’in Bilge köyünde yaşanan vahşet Kürt töre- sinden kaynaklanıyormuş... Kimileri bu iddiayı ırkçılıkla özdeşleştiriyor; ki- mileri iddianın yanında yer alıyor... İlk İnsan Hakları Bildirgesi’nin tarihi nedir?.. 1789... Bu tarih bize neyi anımsatır?.. Fransız Devrimi’ni... Bir başka adıyla burjuva devrimini... Avrupa’da Sanayi Devrimi tohumlanınca yeni bir burjuva sınıfıyla işçi sınıfı da siyasetin gün- demine katıldı... Dinci kilisenin egemenliği, toprak sahibi soy- lulara ve köylülere dayanıyordu... Fransız burjuvazisi dinci egemenliği yıkıp İnsan Hakları Bildirisi’ni 1791 Anayasası’nın başlangıç bölümüne oturttu... İnsana yakışır yeni bir yaşam biçiminin, başka deyişle laikliğe dayanan demokrasinin düzeni ku- ruluyordu... Herkesin ezbere bilmesi gereken bu tarihsel ol- guyu neden anımsattım?.. Çünkü laiklik ve demokrasiyi anlamak için olaya sınıfsal açıdan bakmak gerekir... 1960’larda, 27 Mayıs Devrimi’nden sonra ka- pıları açılan fikir ortamında toplum olaylara sınıfsal açıdan bakmak yetisine kavuşuyordu... Engellediler... Bugün Türkiye’de sınıflaşma 1960’lara göre kat kat derinlemesine gerçekleşmiştir... Ama, sosyalist fikir ortamının yok edilmesiyle medya kısırlaştı; olaylara sınıfsal açıdan bakan eden yok; olanlar medyadan dışlanmışlardır... Feodal ilişkilerin dincilikle haşır neşir töreleri- ni öteden beri ezilen bir halkın günahı saymak, nereden nereye geldiğimizi çok iyi anlatıyor... Türkiye gün geçtikçe demokrasiden uzaklaşı- yor... Demokrasi, köylülüğü aşmış ve sanayileşmiş bir toplumda ulusal gelirin hakça paylaşılmasını sağlayan bir rejimin adıdır... Toplumda etnik ve dinci kavga ağır bastı mı ve olaylara sınıfsal açıdan bakmak yetisi yok oldu mu, sen demokrasiyi ara ki bulasın... Mardin, Güneydoğu Anadolu’da... İki adım atıp sınırı aştın mı, Kuzey Irak’ta Kürt’ün şeriat rejimiyle karşılaşırsın... Sınırın Türkiye yanında ise Kürt, laik bir ülke- de yaşar... Fransa’da 1802’de kabul edilen Yurttaşlar Yasası (Medeni Kanun) Türkiye’de 1926’dan beri geçerlidir; aile ve evlilik hukukunu düzenler... Ama, Mardin’de feodal ilişkiler içinde yaşayan Kürt ve Türkler için İsviçre’den alınan Medeni Ka- nun ne anlam taşır?.. Feodal ilişkilerin sınıflaşma düzenine bağlı Güneydoğu nasıl kurtulur?.. Şu okuduğunuz tek yazıda bile bu sorunun ya- nıtı kendiliğinden ortaya çıkmıyor mu?.. Hukuk fakültelerinde ders program- larõnõn yeniden oluşturulmasõ nedeniy- le gündeme gelen “Roma Hukuku”nun evrensel hukuktaki yeri ve önemi, bir ön- ceki yazõda ortaya konmuştu.Yazõyõ ikin- ci bölümüyle sonuçlandõrõyoruz. Errare humanum est: Yanılmak, hata yapmak insana özgüdür. Hata gerçeği olduğundan farklı şekilde bil- medir ve bir dereceye kadar mazeret sayılabilir; yeter ki hataya düşen kişi ha- taya düşmemek için elinden gelen bütün çabayõ sarfetmiş olsun. Ancak hata ve bilgisizliğin karõştõrõlmasõ, bir konuda her türlü bilgiye sahipmiş gibi ahkâm ke- silmesi mazur görülemez. Bilgisizlik ise “gerçekten haberdar olamamak” de- mektir. Bilgisizliğe rağmen konular hakkında fikir yürütülüp görüş bil- dirilmesi, kişinin kendi kanaatini ge- nel doğru olarak ortaya koyması ha- linde, hele bu kişiler dış görünüşleri ve işgal ettikleri mevkiler itibarıyla bil- gi ve birikim eksikliğini aşikâr bir şe- kilde göstermeyecekleri konumda ise, tehlike arz etmeye başlarlar. Fransa’da olduğu gibi bazõ derslerin ve okutulan kitabõn adõnõn değişmesi (Ro- ma Hukuku ve Eski Hukuk adlõ kitap Özel Hukuk Tarihi olarak yeniden ba- sõlmõştõr; ancak içindekilere bakõlõp iki baskõ karşõlaştõrõldõğõnda sadece isim değişikliğinden öte bir anlam ifade et- mediği görülecektir) bu konuda esaslõ in- celeme ve araştõrma yapmayanlarõ yan- lõşa sevk ederek Roma hukukunun ana- yurdunda bile artõk gözden çõkarõldõğõ zannõna kapõlmalarõna ve kendi yanlõş- larõna gerekçe göstermelerine yol aç- maktadõr. Özenle araştõrõlõp incelenirse Avru- pa’daki hukuk fakültelerinin ders prog- ramõnda hukuk tarihi dersleri vardõr an- cak bu derste zaten Roma hukuk tarihi anlatõlõr. Ayrõca Roma hukuku dersi okutuldu- ğu da düşünüldüğünde nitelik ve nicelik itibarõyla Roma hukukunun eğitimde önemli yer tuttuğu açõkça ortaya çõka- caktõr. Oysa ülkemiz açõsõndan hukuk ta- rihi-Roma hukuku ilişkisinde böyle bir benzerlik ve paralellikten de söz edile- mez. Kaldõ ki ülkemizde Genel Hukuk Tarihi içinde okutulacak Roma Hu- kuku, özel hukuk alanında beklenen faydayı da sağlamayacaktır. Nitekim günümüzde Roma Hukuku dersle- rinde prensipler sadece tarihi bir bil- gi olarak okutulmamakta, anlatılan her bir konunun başta Medeni Kanun ve Borçlar Kanunu olmak üzere mo- dern hukuk ile bağlantısı kurulmak- ta, modern hukukla mukayeseyi de içeren pratik çalışmalar yapılmakta- dır. Böylece öğrenci bu dersin neden anlatıldığını ve işlevsel olarak sağla- dığı yararı da net olarak algılamak- tadır. Medeni hukuku iyi anlamak için iyi Roma hukuku bilmek ön koşuldur. Bu durum sadece bizim ülkemiz için değil Roma-Germen hukuk sistemine da- hil olmayan ama hukuk eğitiminden ta- viz vermeyen diğer modern ülkeler için de böyledir. Her yıl farklı ülkede dü- zenlenen Roma Hukuku kongresine Brezilya, Japonya, Rusya, İngiltere gi- bi ülkelerden katılan öğretim üyele- rinin sayısı, Avrupa’da bu alanda çalışan öğretim üyelerinin sayısın- dan daha az değildir. Kendileri Kara Avrupa’sı hukuk sisteminde yer al- mayan ülkelerin pek çoğunda da iyi hukukçuların yetişmesinde sağlaya- cağı yarar göz önünde tutularak Ro- ma Hukuku ders programında bu- lunmaktadır. Ülkemizde ise bilimsel çalışmalar yaptıkları alanlardaki kav- ramları Roma hukukuna başvur- maksızın açıklamakta zorlandıkları- nı görmelerine rağmen bazı bilim in- sanlarının bu konuda sessiz kalması- nı anlayabilmek mümkün değildir. Bir hukukçu için hayranlõk uyandõran, çekiciliğini hiç yitirmeyen nokta Corpus Iuris Civilis gibi gerek insanlõk tarihi- nin gerekse hukuk tarihinin başyapõtla- rõndan biri olan kanunnamenin İstan- bul’da yapõlõşõ ve bu topraklarda uygu- lanõşõdõr. Başta İstanbul olmak üzere Türkiye, tarihte sadece Roma İmpa- ratorluğu’nun bir parçasını oluştur- maz; aynı zamanda bugün kanunla- rımızda yer alan kuralların oluşup ge- liştiği coğrafyayı da ifade eder. Roma Hukuku ile aramızdaki bağ sanıldı- ğından çok daha sıkıdır. Bu bağõn öneminin bir kez daha vur- gulanmasõ amacõyla uluslararasõ işbirli- ği ile toplantõlar düzenlenmeye başlan- mõştõr. 17-18 Ekim 2007 tarihinde Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Kadir Has Üniversitesi Hukuk Fakültesi tara- fõndan “Roma Hukukundan Modern Hukuka Sorumluluk” başlõklõ 1. Ulus- lararasõ Sorumluluk Hukuku Sempoz- yumu düzenlenmiştir. İlk sempozyum büyük ilgi çekmiş ve olumlu yorumlar hepimizi gururlandõrarak yenisini ha- Hedef Batõ Hukuku, Laik Hukuk mu? -2- Doç. Dr. Pervin SOMER Kadir Has Üni. Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Nurcan İPEK Marmara Üni.Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Eğer hukuk fakültelerinde hukuk teknisyenlerinin değil, iyi hukukçularõn yetişmesi arzu ediliyorsa; Türkiye Cumhuriyeti’nin laik hukuk yapõsõ özenle korunmak isteniyorsa Roma Hukuku dersinin fakültelerin birinci sõnõfõnda -her iki dönem için- zorunlu ders olarak okutulmasõnõn bir lüks, bir tercih değil zorunluluk olduğu algõlanmalõdõr. HARBİYE’DEKİ Haritacılık, Hidrografi ve Oşinografi Sem- pozyumu sona erer ermez Kıb- rıs’tan ilginç bir uyarı geldi. Orada yayımlanan Volkan ga- zetesinde Sayın Özen Hür- ses’in deniz hukukuna ilişkin bir yazısı vardı. Ticaret hukuku uz- manı avukat hanım, Uluslar- arası Deniz Hukuku Sözleşme- si’ne göre Türkiye Cumhuriye- ti ile KKTC arasındaki denize ilişkin bir konuda tanınmış müh- letin son günü olan 13 Ma- yıs’ta bildirimde bulunulmazsa büyük hak kaybına uğranılaca- ğını belirterek uyarıyordu iki ta- rafı da. Sevinmez mi insan? Bırakın hak kaybını falan, Kuzey Kıb- rıs’ın haklarına sahip çıkan, he- yecanlanan insanların hâlâ var olmasını görmek az şey mi- dir? Hele Türkiye’ye şimdi hük- medenlerin ve medyasındaki uyuşukların o çeşit coşkunluk- ları söndürmeye uğraştıklarını biliyorsanız. Özellikle de son seçime ge- linceye kadar Kıbrıs’ın kuzeyi- ni yönetenlerden umudun ke- silmesine üzülenlerdenseniz. Bereket, sayın hukukçunun da zaten bu ölçüde telaşlan- ması için bir neden de yokmuş zaten. Bildirim zorunluluğu, “münhasır ekonomik yetki ala- nı”na değil “kıta sahanlığı”na iliş- kin ve o konuda kendi alanları- nın 200 deniz milini aşmasını is- teyenler için. Bir de şu var: KKTC ile TC kıta sahanlıklarının çizilmesi için anlaşma yaptık- larında aralarına 400 millik bir uzaklık yok ki bildirimde bu- lunsunlar. O halde, sabretmeye devam! Sabırla koruğun ne olduğu bi- linir ama, çatlayan sabır taşları da vardır. Birbirini tanımış, baştan beri diplomatik ilişki kurmuş iki ba- ğımsız devletin aradaki denizi paylaşma antlaşması yapmamış olmaları tuhaf değil mi? Söz konusu deniz alanı Ege gibi sorunlu olsaydı ve anlaş- mazlıklar sürüp gitseydi bu ge- cikmeyi anlayabilirdiniz ama, burası öyle değil ki. Doğudan batıya, bir uçtan öbür uca ya- bancı adasız uzanan ve iki ya- nındaki kıyılar da resmen yal- nızca onların egemenliğinde olan, dünya güzeli bir deniz. O halde, neden? Nedeni acıklıdır: “Sorun” sa- yılmasından bir türlü vaz- geçilmeyen, oysa aslında en mantıklı yolla çoktan sonuç- landırılan Kıbrıs davası hâlâ hükme bağlanmaz ve yetmiş iki buçuk devletin diplomatları bu- na burun sokmayı sever. Niçin? Her şeyden önce, havası do- ğası harika bir adadır Kıbrıs. Koskoca devlet adamları ve diplomatlar bu konuyla ilgile- nerek gidip gelmekten bencil, ama çok insanca sayılabilecek bir haz duymaktalar galiba. Üs- telik, sözde uygarlıklarının ata- sı saydıkları Elenler için hayır iş- lemeyi eskiden beri pek se- verler. Kendi çıkarlarını ustaca ör- terek; adanın Türk halkına ezi- yet ve Anadolu’nun insanına “lâ havle” çektirmekte olduklarını hiç umursamadan. Maalesef, bu kadar basit ve gâvurcasına. mumtazsoysal@gmail.com zõrlama konusunda bizi cesaretlendirmiştir. Sa- dece Hukuk Tarihi veya sadece Roma Hukuku alanõnda sempozyumlar yapõlmaktadõr. Aynõ şe- kilde modern hukukun değişik alanlarõnda ya da disiplinlerarasõ alanlar- da sempozyumlar dü- zenlenmektedir. Ancak Roma Hukukundan mo- dern hukuka köprü oluş- turan bu sempozyum dünyada ve Türkiye’de bir ilktir. Dünyada ilktir, çünkü modern ülkelerin hiçbirinde Roma Hu- kukçularõ kendilerini ifa- de etme ihtiyacõnõ duy- mazlar, dersleri ile ilgili bir tartõşmanõn ortasõnda kalmamõşlardõr. Roma Hukuku dõşõnda çalõşan akademisyenler Roma hukukçularõnõn çalõşma- larõ olmadan çoğu alanda kendilerinin fazla bir şey üretemeyeceklerinin far- kõndadõr. Türkiye’de ilk- tir, Roma hukukunun sa- dece hukuk tarihi olma- yõp bugün kanunlarõmõz- da uyguladõğõmõz hukuk olduğu algõsõnõn açõğa çõkmasõna hizmet etme- yi amaçlamaktadõr. 14-15 Mayıs 2009 ta- rihinde ikincisi düzen- lenecek olan sempoz- yumun hukuk fakülte- si ders programlarının gündeme geldiği bir dö- neme denk gelmesi bir kez daha konunun öne- minin vurgulanmasını gerektirmiştir. Eğer hukuk fakülte- lerinde hukuk teknis- yenlerinin değil, iyi hu- kukçuların yetişmesi arzu ediliyorsa; Türki- ye Cumhuriyeti’nin la- ik hukuk yapısı özenle korunmak isteniyorsa Roma hukuku dersinin fakültelerin birinci sı- nıfında -her iki dönem için- zorunlu ders ola- rak okutulmasının bir lüks, bir tercih değil zorunluluk olduğu al- gılanmalıdır. Bu noktada taviz ve- rilirse sadece bu deği- şikliğin yapılmasına ön- ayak olan hukukçuların değil, sessiz kalarak de- ğişikliği desteklemiş olan bilim insanlarının da anlattıkları konula- rın temeli kalmayaca- ğından, yapı büyük bir hızla çökecek ve altında laik hukuk sistemi ka- lacaktır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle