21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 15 MAYIS 2009 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Çıldıran Türkler BÖYLE başlık attıktan sonra “Akıllanan Kürtler” di- yerek “ulus” kavramının içine sokulan virüse mi bu- laşsaydık acaba? “Türklerle Kürtler” dedikleri zaman çok doğru, çağ- daş, ilerici, aydın, sevecen ve barışçıl sözler ettikle- rini sananlara katılmak olmaz mıydı öylesi? Cum- huriyetin vatandaşları resmi kimliklerine göre hep “Türk” değil midirler? İster “ve” ya da “ile” gibi bağ- laçlarla bir araya getirin, ister aralarına “tire” denen kısa çizgi koyarak bir “ikili” duruma sokun, bu tür an- latımlarla bozguncu ve sonuçta gerginliğe yol aça- bilecek tehlikeli bir etnik ikilemden başka bir yere va- rılamaz. Ulus söyleminin içine çağdaşlık olsun diye “etniklik” ya da “etnisite” denen mikrobik kavramı so- kunca, olacak ve olmakta olan budur. Nasıl böyle bir tuzağa düşüldüğünü anlamak, kuruluştan bugünlere kadarki Cumhuriyet tarihinin en hazin öyküsünü anlatmak olur. O öykünün temelin- de, aydın geçinenlerimizin çapsızlığı yatıyor. Çapsızlık, “eşitlik” kavramının bireysel “özgürlük” ile kamusal alandaki “ayrımcılığın yasaklanması” arasındaki bağlantıyı sezememekten ileri gelir. Cumhuriyeti ulus kavramına dayandırmak, ge- reklerini yerine getirmek koşuluyla, son derece ye- rinde bir tercih olmuştu. Gereklerin başında, vatandaş eşitliği gelir. Kadın- erkek eşitliği yanında, ırk, renk, etnik köken, dil, din ve mezhep açısından mutlak eşitlik. Bunu söyleyip anayasa ve yasa metinlerine koymak, ilan etmek yet- mez; güvence olarak, ayrımcılık yaratabilen bu ni- teliklere sahip insanların bireysel özgürlüklerini ay- nı nitelikler yüzünden ayrımcılığa uğratmanın kesin- likle yasaklanması ve yasağa uymayanların ceza- landırılması gerekir. Cumhuriyetin ilk yıllarında dev- let ile Güneydoğulu vatandaşların karşılıklı hataları şu oldu: Bölgedeki nüfuz sahiplerinin “özgürleştirici” cum- huriyete karşı etnik ve dinsel kökenli isyanları baş- latmaları, devletin de isyanı bastırdıktan sonra plan- lı ve çok boyutlu kalkınma yerine anadil yasağı gibi akıl almaz zorlamalara başvurması. 1921 Teşkilât-ı Esasiye Kanunu’yla bütün iller için öngörülmüş yönetim tarzının suya düşmesi bundandır. Daha doğrusu, Cumhuriyetin özgürleştirici devrim- lerini sürdürmek gereği ile bireysel özgürlükleri etnik temelli yönetimler kurmadan korumak gereği arasında denge sağlanamadı. Sağlam bir düşüncenin uygulanmasındaki başa- rısızlığı başarıya dönüştürmeye çalışmak başka şeydir. Bir yandan AB’yle ABD, bir yandan da içte- ki iktidar sahipleriyle yandaşları öyle istiyor diye teh- likeli olduğu kadar da çelişkili çözümlere sıçramak kadar büyük yanlış olamaz. Ne var ki, Obama bu diyardan geçip gideli, şaş- kın yazar ve sözde düşünür takımı o çeşit ha- yallerle kolları sıvayıp Kuzey Irak’ın dağ tepelerinden Çankaya’nın eteklerine kadar koşuşacak kadar çıl- gınlaşmış görünüyor. PENCERE Darbe Tiyatrosu... Birkaç günden beri bizim evlere şenlik med- yamızda tartışılan bir haber var: “- Ferhan Şensoy sahneden darbe çağrısı yap- tı...” Şu darbe öyküsü artık Ergenekonlaştı, komik- leşti, gülünçleşti, Feto’laştı, AKP’leşti, RTE’leş- ti, karikatürleşti... Ne var ki mizahlaşan darbe edebiyatını dinci fa- şizmin softalığına dönüştüren ham ervah eksik de- ğil... Bu ham ervahtan biri ünlü tiyatrocumuz Ferhan Şensoy’un sahneye koyduğu oyuna gitmiş ve ola- yı ciddi bir gazete haberine dönüştürmüş: “- Ferhan Şensoy sahneden darbe çağrısı yaptı; seyirciler protesto ettiler...” Tiyatro sahnesinden darbe çağrısı... Medyada haber... Ve yorum... Sanırım artık kafayı tam yedik, iyice zıvanadan çıktık... Ama, asıl sorun ne?.. Bu toplum, mizahı Nasrettin Hoca, Bektaşi Ba- ba fıkralarıyla benimsemiştir... Hiciv.. Gırgır.. Nükte gırladır... Ve ne oldu bize ki geleneğimizde, göreneği- mizde espri anlayışı bu kadar köklüyken dinci fa- şizmin hoşgörüsüz molla kafasına şartlanıyoruz... Darbenin mizahına ciddiyetle bakan kafa top- lumda egemenleşirse demokratik özgürlükler nasıl yaşanacak?.. Yalakalıktan ne mizah çıkar.. Ne komedi.. Ne karikatür.. Molla ve softa kafasında zekâya, hicve, taşla- maya, nükteye yer yoktur... Karikatür ne zaman gündeme girdi?.. Aydınlanmayla, laiklikle, demokrasiyle za- mandaştır karikatür... Yalakadan karikatürist çıkar mı?.. Türkiye’de dincilik ya da İslamcılık, tiyatro sahnesinde bile darbecilik kuşkusundan dem vu- ruyor... Ferhan Şensoy’un işi zorlaştı... Tiyatromuzun bu kendine özgü değeri, sahnede yutkuncuk olursa kimse şaşmasın... Zamane dinciliği kendine özgü bir toplum ya- ratmaya başladı bile... S on dönemde YÖK bünyesinde Hukuk Fakültelerinin ders prog- ramlarının tekrar ele alınma aşa- masında “Neden Roma Huku- ku?” sorusuna cevap olarak bu ya- zıyı yazma gereği ortaya çıkmıştır. Bir anabilim dalõnõn geleceği ile ilgili karar- lar alõnõrken o anabilim dalõnda çalõşan bilim in- sanlarõnõn görüşünün alõnmamasõ, masa başõn- da konuyu yeterince bilmeyenler tarafõndan “ge- rekli-gereksiz” şeklinde karar verilmesi aka- demik etik olarak doğru değildir. İşin daha il- ginç tarafõ her değişiklik düşüncesinde sadece Roma hukukunun akla gelmesidir. Ayrõca de- vamlı surette yürütülen strateji ne yazık ki “bunun ardında başka ne gibi etkenler ola- bilir?” sorusunu da düşündürüyor. Bilinmesine rağmen özellikle belli bir kesim tarafõndan çarpõtõlan konu, ülkemizde hukuk re- formu çalõşmalarõnõn Tanzimat Dönemi’nden itibaren başlamõş ve dönemin aydõnlarõ tara- fõndan Batõ ülkelerinin kanunlarõnõn tercüme edilmiş, bazõlarõnõn da kanunlaştõrõlmõş oldu- ğudur. Ancak laik hukuk sistemine geçilmesi ve hukuk alanõnda ikiliğin ortadan kalkmasõ 1926 yõlõnda Atatürk tarafõndan gerçekleştirilen hukuk devriminin sonucudur. Yapõlan hukuk devrimi ile bir yandan temel kanunlar benim- senmiş, diğer yandan modern dünya ile uyum- lu yeni hukukçularõn yetişmesi için hukuk fa- külteleri açõlmõş ve hukuk fakültelerinin ders programlarõ hazõrlanmõştõr. Bu dönemde yeti- şen hukukçular, iktibas edilen yeni hukuku- muzun kök salmasõ ve içselleştirilmesi amacõyla özveriyle çalõşmõşlar ve Batõ ülkelerini bile şa- şõrtan kõsa süre içinde uygulamanõn toplum ta- rafõndan benimsenmesini sağlamõşlardõr. Modern Türkiye’de açõlan hukuk fakültele- rinin ders programlarõnda Roma hukuku önem- li yer tutmuştur. Aslõnda Roma hukukunun öğ- retilmesi çok daha öncesine, Galatasaray Li- sesi’nin kuruluşundaki (1868) ders programõ- na ve Darülfünun programõna kadar geriye gi- der. Daha sonra açõlan Ankara Hukuk Mekte- bi ve İstanbul Üniversitesi hukuk fakültelerinin ilk ders programõnda da Roma hukukuna yer ve- rilmiş ve bu ders Avrupa’da yaşanan 2. Dün- ya Savaşõ sürecinde ülkelerini terk etmek zo- runda kalan dönemin ünlü hukukçularõ tara- fõndan öğretilmiştir. Roma Hukuku çeşitli devletlerin hukuk düzenlerini birbirine bağlayan bir bağ olup, bu suretle uluslararası düzeyde yetişmenin ve hukuki olgunluğun bir aracı da olmak- tadır. Roma hukuku, hukuk fakültelerinde birinci sınıfta okutulan bir ders olup, bu der- sin amacı öğrenciye hukuki düşünce tarzı- nı, uyuşmazlığı çözüm şeklini, kavramların kökenini ve toplumun ihtiyaçlarına göre nasıl gelişerek şekillendirildiğini ve kodifi- kasyonlara nasıl varıldığını izah etmek; böylelikle öğrencinin özel hukuk alanında gö- receği medeni hukuktan miras hukukuna, borçlar hukukundan yargılama hukukuna, bütün diğer derslerin temelini atmaktır. Henüz hukuk eğitimine yeni başlamõş bir öğ- renci için ilk yõl temel kavramlarõn yerleşme- si bakõmõndan son derece önemlidir. Ders programlarõnda diğer yeni gelişen alan- lara yer açõlmasõ zorunluluğundan Roma hu- kukunun saatlerinin azaltõlmasõ ya da dönem- lik ve/veya seçimlik ders haline getirilmesi ya da hukuk tarihi içinde eritilmesi savunmalarõ gerçekçi değildir. Henüz temel bilgileri bile al- mamõş olan birinci sõnõf öğrencisine hangi dersin anlatõlabilmesi mümkündür. Kaldõ ki de- ğişik üniversitelerin hukuk fakültelerinin birinci sõnõf ders programõna bakõldõğõnda Roma hu- kukundan çok daha önce kaldõrõlabilecek ders- ler bulunduğu görülür. Geçmiş değil, bugün Roma hukuku, salt hukuk tarihi olmayõp, prensipleri Kara Avrupasõ hukuk sisteminin mo- dern kanunlarõnda yer almaktadõr. Roma hu- kukunun, modern hukuk düzenleri tarafõndan benimsenen kural ve prensiplerin temelini oluşturmasõ; bilhassa özel hukuk alanõnda ku- rum ve kavramlarõn paralelliği ve bunlarõn in- celenmesinin önemi hukuk eğitimi açõsõndan son derece büyüktür. Özel hukuka ait bilgiler Roma hukuku ol- madan inşa edilemez. Roma hukuku geçmiş değil, bugündür. Roma hukukunun kuralla- rı ve prensipleri, çözüm yolları modern ka- nunlarda yaşamaya ve modern dünyanın uyuşmazlıklarına çözüm olmaya devam et- mektedir. Aynõ şekilde, Roma hukukunun doğrudan doğruya veya dolayõsõyla etkisi altõ- na giren özel hukuk sistemlerinin geçerli olduğu ülkelerde Roma hukuku eğitimi, yürürlük- teki hukuk sisteminin özelliklerinin anlaşıl- ması amacını gütmekte ve özellikle özel hu- kuk kurumlarının anlaşılmasını sağlaya- cak bir mantığın oluşturulmasına hizmet et- mektedir. Çünkü hukuk formasyonu sadece hu- kuk kurallarõnõn ve bunlarõn yorumlarõnõn, bunlara ilişkin doktrinlerin ezberlenmesinden ibaret bir eğitimle elde edilemez. İyi bir hu- kukçunun hukuk biliminde yetkin olabilmesi için son derece donanımlı olması gerekir; bu donanım toplumsal bilimlere ilişkin bilgi bi- rikimi, sağlam bir hukuk mantığı, muha- keme gücü ve önyargılardan uzak bir felse- fe ile sorguladığı bakış açısını da zorunlu kı- lar. Bu donanımın altından, çok erken dö- nemden itibaren din ve hukuk kurallarını ayırarak gelişen Roma hukukunun eğitimi çekildiği takdirde hukuk köksüz bir üst ya- pı olarak kalacak ve spekülasyonlara açık ha- le gelecektir. Ortak kültür Bugün bile hiçbir hukuk, var olanõ elinin ter- siyle iterek Roma hukukunun eksiksiz hukuki düşünce ve mantõk sistemini oluşturamamõştõr. Nitekim günümüzde de, müşterek Avrupa Birliği hukuku büyük bölümüyle yeni baş- tan oluşturulan bir hukuk olmayıp yeniden Roma hukukunun etrafında şekillenen hu- kuktur; ortak yapıştırıcı unsur Roma hu- kuku, Roma hukukçusunun düşünce ve çö- züm şeklidir. Çünkü birleşik Avrupa’yı oluşturan ülkelerin üzerinde kolaylıkla an- laşabilecekleri ortak kültür, ortak mantık ve ortak kurallar buradadır. Türkiye’de sosyal, siyasal, dinsel sebeplerle Roma hukukunu eleştiren ve bu eleştirile- rinde aklın ve bilimin sınırlarını zorlayan ke- simler vardır. Aslında hedef alınan Batı hu- kukudur, laik hukuktur. Bu kişiler sistema- tik bir şekilde Roma hukukunun mümkünse okutulmamasõnõ veya yeterli olmayacak düzeyde okutulmasõnõ empoze etmektedir. Bunlar Tür- kiye’nin, Türk hukukunun Batõlõ olmasõnõ is- temeyenlerdir. Tarihte bu anlayõşõn başka örneklerine de rast- lamak mümkündür: Nitekim Hitler Alman- ya’sõnda genel politika gereği Alman milli hu- kukunu vurgulamak isteyen nasyonal sosyalist kesim Roma hukukunu Hukuk fakültelerinin ders programõndan çõkartmõştõr. Ancak teme- linde Pandekt hukuku yatan Alman Medeni Ka- nunu, Roma hukuku eğitimini tekrar zorunlu kõl- mõştõr. Hukukta “Batı” Roma hukukudur; bu Ba- tının kendisi için de böyledir. Bu nedenle sa- nõldõğõ veya kasten gösterilmek istendiği gibi, Roma hukukunun Avrupa’daki hukuk fa- kültelerinde bile okutulmadığı iddiası bilgi- sizliğe dayalı bir iddiadan öteye geçemez. Av- rupa’da Roma hukukunun “Hukuk Tarihi” başlõğõ altõnda okutulduğu ve ülkemizde de bu şekilde okutulmasõ önerileri de gerçek durumu yansõtmaktan uzaktõr; zira Avrupa için “Hukuk Tarihi” zaten Roma hukukudur. Bilerek veya bilmeyerek yapõlan yanlõşlar taraftar bulmak- tadõr. (Devam edecek) Hedef Batõ Hukuku, Laik Hukuk mu? -I- Doç. Dr. Pervin SOMER Kadir Has Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğr. Üye. Yrd. Doç. Dr. Nurcan İPEK Marmara Üniversitesi Hukuk Fak. Öğr. Üye. [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle