16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 25 NİSAN 2009 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER CUMHURBAŞ- KANININ seçimine ilişkin olarak 2007 ilkbaharında yapılıp sonbahardaki halk- oylamasıyla kesin- leşen anayasa deği- şikliğini doğru ze- mine oturtmak kolay değil. Meğer ki, bu amaçla sistemin baş- ka birçok hükmünde değişikliğe gitmek gö- ze alınabilsin. Bu da şimdiki iktidara bırakılacak bir iş olmadığına göre, değiştirilecek hükümlerle nereye varılacağı konusunda Meclis’teki partiler arasında sağlam bir oydaşma sağlamak gerekiyor. Asıl karar verilmesi gereken nokta, Türkiye’nin parlamenter sistemden “yarı-başkanlık” sistemine geç- meyi isteyip istemediğidir. Çünkü, öyle bir sistem değişikliği yap- madan devlet başkanının doğrudan doğ- ruya halkça seçilmesi ile klasik parla- menter sistemi bağdaştırmak hayli zordur. Böyle seçilen kişi, yetkilerini kâğıt üstün- de sınırlı tutsanız bile, arkasında halkın des- teğini hissettiği için eninde sonunda hiç de- ğilse belirli konularda geniş yetki sahibi ol- mak isteyecektir. Örneğin, Finlandiya’da- ki durum böyle; orada cumhurbaşkanı dış politikanın patronu sayılır. Cumhurbaşkanının halkça seçilmesine yönelik bizdeki anayasa değişikliği ise bu türden düşünceler sonucunda yapılmadı. Tam tersine, devlet başkanını Meclis’e seç- tiremeyince, neredeyse öfkeyle ve nispet hırsıyla, “Siz seçmezseniz, halkımıza seç- tiririz” dercesine yapılan bir değişikliğe gi- dildi. Böyle seçilmiş bir devlet başkanının yet- kileri ve öbür organlarla ilişkileri konusunda herhangi bir düzen- leme düşünülmeden. Zaten, dün bu sü- tunda belirtildiği gibi, cumhurbaşkanı ya- rım kalan değişikliğe göre değil de eski hükümlere uyularak seçildiği için, deği- şiklik sonrasında süresi ve yeniden seçi- lebilirliği bile tartışmalı olarak kaldı. Şimdi, en azından o konuda kesin bir ka- rar vermek gerekiyor. Cumhurbaşkanı, başka türlü seçilmiş ol- sa da, yürürlüğe giren yeni kurala göre, beş yılını doldurduktan sonra aynı makamda beş yıl daha kalmak için yeniden seçime girmek zorunda olacağını şimdiden bil- melidir. Öte yandan, bizde 1961’den beri uy- gulanan anayasa pratiği devlet başkanı ile yasama organının görev sürelerini farklı tut- mayı gerektirdiği için, bu fırsattan yarar- lanarak milletvekillerinin süresini yeni du- ruma uydurmak ve süreyi dört yıla indirip 2011’de genel seçime gitmek de yararlı olabilir. Doğrusunu söylemek gerekirse, şimdi apar topar ve çekişmeli yeni anayasa değişikliklerine gitmek yerine, bu kadarcık bir belirleme ve düzeltmeyle yetinip baş- ka türlü anayasa değişikliği niyetlerini sonraya bırakmak çok daha sağduyulu bir tutum olabilir. İyi düşünülmemiş ve aceleye getirilmiş anayasa değişiklikleriyle yorulmuş bir top- lumun, hiç değilse bundan sonra daha dik- katli ve temkinli davranması çok mu yan- lış olur? PENCERE Hakkâri’deki Çocuk... Bush - RTE - Fethullah üçlüsünün kafasıyla tezgâhlanan bir formül vardı... Fethullah Gülen’in desteğiyle Güneydoğu’da ye- rel seçime giren AKP oyları toparlayacak, Kürt- lerin partisi DTP ayvayı yiyecek, sorun sandıkta çözümlendiğinden “demokratik” sayılacak, “din- cilik” başarı kazanacak, “Ilımlı İslam Devleti” ta- sarımı meyvalarını vermiş olacaktı... RTE ile FG bu yolda ellerinden geleni yaptılar, Güneydoğu’da seçmene dağıtmadıkları seçim rüşveti kalmadı... Sonuç?.. Sıfıra sıfır elde var sıfır... Eh, mademki bu tasarım tutmadı, RTE iktida- rı Kürtlerin partisi DTP üzerine baskı uygulama- ya başladı... Polis devleti değil miyiz?.. Bastır gitsin... DTP’nin (ve de PKK’nin) Hakkâri ayağında, ik- tidarı protesto amacıyla düzenledikleri eylemlerde, Kürt kardeşlerimiz, son zamanlarda moda oldu- ğu üzre, çocukları öne sürdüler... Polisle taş atan göstericiler arasında arbede çık- tı... Polisin biri, 14 yaşındaki Seyfi Turan yere dü- şünce ‘Allah yarattı’ demeden çocuğa dipçikle vurmaya başladı... TV kameraları olayı görüntülediler, ekranlar ya- şanan gaddarlığı dünya âlemin gözleri önüne ser- gilediler... Bu ülkede işkenceden geçmiş bir yazar olarak söyleyeyim ki devlet görevlileri kimi zaman çok gaddarlaşırlar... Bu tutumu devlete millete hizmet sayarlar... Polis, çocuğu neden ve hangi duygularla dip- çikliyordu?.. Hrant Dink’i öldüren katil kendisini milliyetçi ve vatansever zannediyor... Vatana ve millete en büyük kötülüğü yaptığı- nı düşünemez bile... Bir gösteri nedeniyle kendisine taş atan çocuğu hastanelik eden polis ne yaptığını biliyor mu?.. TV’lerin başında olayı izleyenler, Kürt olduğu için çocuğun dayak yediğini düşünmüşlerdir... Kimi Kürt’ün yüreğine düşmanlık tohumları ekil- miştir... Kimileri de Türk ile Kürt arasına düşmanlık to- humları ekildikçe pek memnun olmaktadır... Oysa Anadolu’da batısıyla doğusuyla iç içe ya- şayan Türkler ve Kürtler et ve tırnak gibidir... Kimisinin sevgiye tahammülü yok... İlle de düşmanlık üzerine iş tutuyor... Bizim TV’ler polis - çocuk arasında yaşanan ola- yı, reyting amacıyla, tekrar tekrar göstermekten bıkmadılar... Ekranlara bakamadım... Nâzım’ın bir şiirinde şöyle bir deyiş vardır: “Kadınlar.. Bizim kadınlarımız..” Diyelim ki: “Çocuklar.. Bizim çocuklarımız..” Peki, o çocukları eylemde kullanan büyüklere ne diyelim?.. “Büyükler.. Bizim büyüklerimiz” diyebilir miyiz?.. Vah, büyükken küçülenlere... [email protected] Bir Diktatörlük Öyküsü K orkuyla yaşıyorum/Korkuyla yazı- yorum, konuşuyorum/Korkuyla ses- leniyorum kendime/Endişe etmek- ten korkuyorum/Dilimi tutmaktan korkuyorum. António Ferreira 16. yüzyõlda Portekiz’de eserleri yasaklananlar arasõnda adõ geçen biriydi António Ferreira; Engizisyon’un, daha açõk bir ifadeyle kilise mah- kemesinin kara listesine aldõklarõndan birisiydi; ay- nen İtalya’da, İspanya’da benzerlerinin yaşandõğõ gibi. Bedenin her noktasõna sinmiş, sindirilmiş bir korkunun dillendirilmesi. Akdeniz’in batõ ucuna tu- tunmuş bir ülke; okyanusu seyrediyor. 15. ve 16. yüzyõllarda çevresindeki adalara, batõ Afrika sa- hillerine, Hindistan’a, Hint Okyanusu’nun birçok limanõna, Brezilya’ya ulaşmõş, bir deniz impara- torluğu kurmuş, Hõristiyanlõğõ yaymõş, Osmanlõlarõn üç kõtaya ve çeşitli denizlere açõl- dõğõ gibi ekonomik kaynaklar aramõş. Zamanla, ko- loni imparatorluğu çöküş sürecine girince, karga- şalar ardõ ardõna eklenmiş. 28 Mayõs 1926’daki bir askeri darbe -parlamenter cumhuriyeti koruyabilmek için yapõlmõş olmasõ- na karşõn- 50 yõl sürecek bir (sivil) diktatörlüğe tes- lim olmaktan kurtaramamõş ülkeyi. Nice canlara kõyarak sürdürülüp götürülen hareketlerin ardõ ar- kasõ kesilmemiş; kiliseyi ve sermayeyi arkasõna alan, polis devletinin korkusunu, şiddetini ve kõ- yõmõnõ yaşatan, õrkçõ duygularla hareket eden ve geçmiş yüzyõllardaki imparatorluk görkeminin özlemi içinde geçen bir baskõ rejimi yaratõlmõş. 21. yüzyõla çeyrek kalana kadar yürütmüş despotlu- ğunu. Diktatörlüğün ‘sivil’ örneği 1910 yõlõna dek süren bir krallõk yönetiminin ar- dõndan cumhuriyet sürecine giren, o arada sayõsõz ihtilallere, kanlõ ayaklanmalara, buhranlara sahne olan bu ülke, 1928 yõlõnda maliye bakanlõğõna ge- tirilen, 1932’de de başbakanlõğa terfi ettirilen António de Oliveira Salazar’õn sağcõ ve gittikçe ağõrlaşan baskõcõ yönteminin aracõlõğõyla dikta- törlüğün geçen yüzyõldaki inanõlmaz sürecini ya- şamaya başladõ. Rejimin kontrolünü çabucak ele geçiren Coim- bra Üniversitesi’nin bu iktisat profesörü, zaman- la -bir diktatörlüğün ötesinde- kendisini “tanrı- laştırma” eğilimine girdi adeta; başkalarõnõn sö- zünü çok daha az dinler oldu. Salazar İtalyan faşizmi ve Alman Nazi rejim- lerine, özellikle totaliter eğilimlere karşõ olduğu- nu vurgulama gereği duymuş olmasõna karşõn, “ye- ni devlet” (estado novo) sloganõyla otoriter bir ya- põ meydana getirdi. Bu yapõlanma olumsuzluklar Salih ÖZBARAN Emekli Tarih Profesörü Tarih, tekerrür etmiyor şüphesiz; tõpatõp tekrarlamõyor olgularõnõ, olaylarõnõ; çünkü ona bakõş açõlarõ her zaman çağdaş değerlerle oluşmuştur, oluşmaktadõr; değerlendirildiği son andan yorumlanmõştõr, yorumlanmaktadõr. Şaşõrtõcõ olan şey, onun aynasõnda pek çok öğenin benzerliklerle yaşadõğõnõ saptamaktõr. içinde sürdü gitti, 1960’lõ yõllarõn sonuna kadar, 1970’in ilk yõllarõna kadar. Yaratõlan bu düzen, ses- sizlik içinde götürdü ken- dini belki; ancak mutsuz- luk artarak sürdü. 1968 yõ- lõnõn eylül ayõnda Sala- zar’õn altõndaki koltuk çöktüğü ve kafasõ yere çarptõğõ zaman põhtõlaş- mõş olan kan, 40 yõllõk sürecin işlerliğine de dur dedi sanki. Tedavi süreci de dik- tatörü iyileştiremedi. San- sürcü ve gizli polisin de- netiminde bir ülke oluş- muştu. Çok gariptir ki, yeni başbakan Marcelo Cae- tano da aynõ yolda yürü- dü, kimi açõlõmlara rağ- men; Salazar’õn gölgesi her zaman ortalõktaydõ. Karşõt olarak görülen sol, hatta liberal kanat ya- şam hakkõnõ yitirmişti. 25 Nisan 1974 yõlõndaki as- keri darbe -ne ilginçtir ki- yarõm yüzyõllõk “sivil” görüntülü dikta rejimine 24 saatte son vermişti; diktatörlüğü demokrasi- ye dönüştürme yolunu - başlangõçtaki zorluklara rağmen- açmõştõ. Porte- kiz’in ünlü tarihçilerin- den biri sayõlmõş olan Oli- veira Marques, sayõsõz saptamalarõ arasõnda şun- larõ da vurgulama gereği duymuş özlü Portekiz Ta- rihi’nde: “Yeni Devlet’in diğer baskıcı kurumları ara- sında engelleyici yapı- lanmalar da bulunu- yordu. Süreli yayınlara sansür uygulaması 1926 ihtilalinin hemen ardın- dan geldi ve kesintisiz sürdü. Zamanla tiyat- ro, sinema, radyo ve te- le-vizyon gibi diğer med- ya araçlarına sıçradı. Sadece politik ve askeri konuları değil, aynı za- manda moral, davranış biçimleri, din ve halkı ‘tehlikeli’ yönde etkile- yecek her bir haber ve konuşmayı denetim al- tında tuttu… Portekiz Gizli Polis Teşkilatı, En- gizisyon gibi, o denli bir güç ve boyut kazandı ki, yetkileriyle devletin yerini aldı… Rejime karşı hiç yaşanmamış tehditler ‘icat’ ederek varlığını ve gücünü ka- nıtlama gereğini sıklık- la duydu.” Oliveira Marques’in ya da başka tarihçilerin, ya- zarlarõn bir polis devle- tinde tanõk olduklarõ olumsuzluklarõ ve işken- celeri yansõtarak yazõmõ uzatmak istemiyorum. Kendilerine ciddi, kanõtlõ ve inanõlõr suçlar yönel- tilmeden hapishanelerde çürütülmeye çalõşõlan ki- şilerin ayrõntõlõ ve hazin öyküleri yazõlõ edebiyatõn malzemesi olarak duru- yor. Arkası 22. Sayfada AÇI MÜMTAZ SOYSAL Yanlışı Düzeltmek
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle