16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
22 NİSAN 2009 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR [email protected] CMYB C M Y B GÜZELİN ARDINDA BERTAN ONARAN Film Şenliği Her yıl Film Şenliği yaklaşırken içimizde bir korku beliriyor: Bu yıl acaba hangi yaprakların döküldüğünü göreceğiz? Bu yaprak dökümü, küresel yozlaş- ma’nın seline kapılıp boğulacak yönetmenleri anla- tıyor. Çok ender olarak bunun dışında kalanlar var, örneğin Miloş Forman gibi; kimisi de Ettore Sco- la gibi, zırvalamaktansa susmayı seçiyor. Bu yılki kurban, Bertrand Tavernier idi; onca dü- rüst, çarpıcı filmini izlediğimiz adam, teslim olmuş; gitmiş korkunç bir Amerikan uyutması çekmiş. Bu kü- resel çürümeye kafa tutuyormuş gibi araya birkaç kü- çük masal ekilmiş: Güvenlik görevlisi cebinden çı- kardığı paralarla batağa düşmek üzere genç kızları kurtarıyor(?); dünyayı kasıp kavuran siyasal-parasal çeteden tombul bir amca ya da kızların pazarlan- masına aracılık eden bir zenci kıyasıya dövülüyor, ta- mam! Çok ayıp, çok yazık! Buna karşılık, İnti İllimani, Bulutların Şarkı Söyle- diği Yer, sanat olmayı hak eden sinemanın ne anla- tacağına, nasıl anlatacağına insanı sevindiren, umut aşılayan bir örnekti. Şilili bir avuç genç üniversite öğ- rencisi, hem kendi halklarının, hem de bütün Güney Amerika halklarının müziklerini, şarkılarını diriltmek; o arada toplumsal kavgaya katılmak; ülkelerinin, dün- yamızın kara yazgısını değiştirmek üzere kurmuşlar bu topluluğu. 1973’te, dünyanın demokrasi Azraili ABD’nin yumruğuyla güzeller güzeli Salvador Allende ezilince İtalya’ya sığınmış, tam 15 yıl sürgünde ya- şamışlar; Pinochet adlı can alıcı devrildikten sonra dönmüşler. Arayış, gidenlerin yerine her ulustan her yaştan yeni katılımlarla sürmüş, sürüyor. Topluluğu oluşturanların kısa bireysel öykülerini iz- lerken, aslında 30 yıllık Güney Amerika, giderek dün- ya tarihini bir kez daha gözümüzün önüne getirip dü- şünmüş oluyoruz. Çok çarpıcı, arıtıcı bir yapıt. Gö- remeyenler üzülmesin, NTV belgesel kuşağında gösterilecek yıl içinde. Son olarak, Tavernier gibi eski bir ustayı, Francesco Rosi’yi, Salvatore Giuliano’yu seçmiştik Nilgün’le. 1964’te çekilmiş bu siyah beyaz şiir bizi hiç düş kı- rıklığına uğratmadı. Burada da öykü, yaşamakta olduğumuz, ataerkil- anamalcı düzensizlik sürdükçe tepemizden eksik ol- mayacak, Tavernier’nin de ele alıyormuş gibi yapıp sinema izleyicilerini göz göre göre kandırdığı siyaset- mafya-güvenlik gücü ortaklığı. Ama Rosi daha filmin yazılarında, seslerle, müzikle, hangi dünyaya gireceğimizi; neler yaşayacağımızı, ne- ler tanıklık edeceğimizi duyuruyordu. Dünya kaynaklarının paylaşımı için çıkarılan 2. Dün- ya Savaşı sona ererken inanılmaz yoksunluklar, yokluklar içinde kıvranan yeryüzü köşelerinden birinde, Sicilya’da, insana da öbür canlılara da en küçük bir yaşama kolaylığı sunmayan kıraç topraklarda, öbür- lerine göre gözü daha kara bir delikanlı, Salvatore Giu- liano, sonraki yıllarımıza damgasını vuracak olan Ame- rikan kaynaklı saldırı uyarınca, İtalya’nın, Sicilya’nın ortaklaşmacılığa savrulmaması için adam kaçırma- ya, öldürmeye, toplantı basmaya girişiyor. Ve elbet- te bütün bunları kendi başına yapmıyor; en bilinen ad- larıyla ünlü Hıristiyan Demokrat siyasetçilerin, onlarla her saniye işbirliği yapan güvenlik güçlerinin buy- ruklarıyla, izniyle, yönlendirmesiyle gerçekleştiriyor. Sevgili Rosi, bütün bu dolapları; onlara aracılık ve maşalık eden sıradan insanları inanılmaz bir yalınlıkla, soluk soluğa bir kurguyla anlattı. Dünyamız; üzerinde yaşayan, sayıları gittikçe ar- tan insanlar bu akıldışı, doğaya, evrene aykırı gidişten kurtulmak; 50 yıldır Küba’da, şimdi de yavaş yavaş bütün Güney Amerika ülkelerinde canlı örneğini gördüğümüz gerçekten uygar, barışçı, dayanışma- cı düzene kavuşmak istiyorlarsa, hangi dalında olur- sa olsun, sanatın yalnız bunları, böyle dile getirme- si gerekiyor. Tavernier’nin sokuşturduğu gibi, ortalıkta sis falan; her şey apaçık gözümüzün önünde. Ancak, göre- bilmek için can gözümüzün, can kulağımızın bir da- ha kapanmamak üzere açılması gerekiyor! [email protected] N isan ayõnda müzik dünyamõz rengârenk. Bir yanda Ankara Festivali devam ediyor, öte yanda İstanbul’un konser sa- lonlarõnda birbiriyle örtüşen etkinlikler sürüp gi- diyor. Geçen hafta ENKA, Boğaziçi Üniversitesi, İş Sanat ve Cemal Reşit Rey salonlarõnda kimi konseri izleyebildim. İstanbul’da bir o kadar da izleyemediğim konser vardõ. Örneğin, Borusan Filarmoni’nin konserini, İstanbul Resitalleri çerçevesindeki Tamara Stefanoviç’i, Süreyya Operasõ’ndaki etkinlikleri kaçõrdõm. İçinde bu- lunduğumuz hafta da aynõ konser yoğunluğu sü- rüp gitmekte. Avusturya Liseliler Vakfõ’nõn Hobim spon- sorluğunda düzenlediği İş Sanat’ta yer alan konserde, Viyana’da yaşayan ikiz piyanistlerimiz Ferhan-Ferzan Önder’i Viyanalõ şef Christi- an Schulz yönetimindeki İstanbul Devlet Sen- foni Orkestrasõ eşliğinde dinledim. Bu konseri en ön sõradan izleyerek hata yaptõm. Zira Mo- zart’õn iki piyano için konçertosunda piyanolara bunca yakõn olunca orkestra-solo arasõndaki dengeyi kavramak, piyanistlerin ses yüksekliklerini izleyebilmek zorlaşõ- yor. Ama Önder’lerin sevimli kişi- likleri ve güçlü teknikleriyle güzel bir etki yarattõklarõ kuşkusuz. Emre Elivar’õn ENKA’daki re- sitali baştan sona Schumann’a ay- rõlmõş, zorlu bir programdõ. Artõk us- ta bir piyanist olarak yorumuna imzasõnõ atan Elivar, programõna bestecinin 1. ve 2. piyano sonatla- rõnõ, Arabesk’ini ve Fantezi Parçalarõ’nõ almõştõ. Programõn başlõğõ bestecinin ki- şiliğindeki ikilemi yansõtan, simgesel iki karakterin adlarõnõ taşõyordu: “Eusebius ve Florestan.” Tutkulu, ateşli, baş- kaldõran yönüyle Florestan ve nazik, derin dü- şünceyi yansõtan, içe dönük, hatta biraz mahcup yönüyle onun karşõtõndaki Eusebius. Konser programõnda yer alan Fantezi Parçalarõ’nda bu karakterler birbiri ardõndan görünür, yapõtõn Gece başlõklõ bölümünde buluşurlar. Emre on- larõ kendi romantik dünyasõnõn dehlizlerinde gü- zelim renklerle bezedi. Yumuşacõk bir tuşeyle, incecik işlemelerle son zamanda dinlediğim en nitelikli piyano resitallerinden birine tanõk oldum. Emre Elivar, sabõrla dev piyano dağarcõğõnda programlar hazõrlamayõ sürdürüyor. Bu prog- ramlarõ resitallerinin yanõ sõra şimdi de CD’ler- le bizlere sunmaya hazõrlanõyor. Geçen haftaki konserlerden birinde Cihat Aş- kın ve Rüya Taner’in dinletisi de etkileyiciy- di. Son derece özenli bir oda müziği sergileyen iki sanatçõ, Cesar Franck’õn sonatõnda doruğa ulaştõlar. Solo olarak Rüya’nõn Widmung (Schumann-Liszt) adlõ yapõtõ lied söylercesine seslendirmesi; Cihat’õn Kreisler’in Resitatif ve Scherzo-Caprice’ini duyarlõ vibratolarla ve gü- zel bir tonlamayla çalmasõ konsere değişik çeş- niler kattõ. FAZIL SAY’IN VEFAKÂRLIĞI Fazıl Say, dünyaca ünlü piyanistimiz. Hemen günaşõrõ, dünyanõn bir başka sahnesinde alkõş- lanõyor. Artõk onu tanõmayan, bilmeyen pek az ülke kaldõ. CRR Salonu’nda arkadaşlarõyla dü- zenlediği oda müziği dinletisi son derece an- lamlõydõ. Ünlü yorumcular zaman zaman böylesi konserler, hatta kayõtlar yaparlar. Fazõl da ne ka- dar ünlü olursa olsun arkadaşlarõnõ unutma- dõğõnõn, onlarla çalmaktan her zaman keyif duyacağõnõn mesajõnõ verdi. Şostakoviç’in triosunda Cihat Aşkõn ve Çağ Erçağ ile birlikteliklerinde bestecinin fõr- tõnasõnõ ve çektiği siyasal acõlarõ yansõttõlar. Ay- la Erduran, kimbilir yaşamõ boyunca kaçõn- cõ kez Cezar Franck’õn sonatõnõ çalõyordu. On- ca yõlõn deneyimiyle edindiği kendine özgü naz- lõ tonunda, yapõtõn gerektirdiği zarafette bir yo- rum sundu. Bir de piyanonun kapağõ açõk kal- mamõş olsaydõ ve Fazõl bir başka perküsyon çal- gõsõnõ daha çalarcasõna ayaklarõnõ böylesine ye- re vurmasaydõ! Sonra Fazõl’õn halasõ Emel Say’õn söylediği aşk şarkõsõ gecenin sürprizi ol- du. Programõn ikinci yarõsõ Güvenç Dağüs- tün’ün baritondan yüksek tenora dek genişleyen ses yelpazesindeki Fazõl lied’lerine ve Piazzol- la’ya ayrõlmõştõ. Güvenç ile birlikte Memleketim şarkõsõnõ da Türkan Saylan’a adadõlar. Top- lumsal duyarlõlõğõnõ her fõrsatta dile getiren Fa- zõl’õn bir başka yönü de yeni yetenekleri sun- masõdõr. Bu kez usta ve dramatik bir bandonen cu olan Tolga Salman’la tanõştõrdõ bizleri. Kon- serin sonunda Fazõl’õn sürprizleri daha bitmemişti, neyzen Burcu Karadağ’õ sahneye çağõrarak ney ve piyano gibi iki ayrõ kimlikteki çalgõyõ birleş- tirmeye çalõştõ. Konser sonunda belleğimizde ka- lan farklõ kültürler, farklõ gelenekler ve farklõ ku- şaklarõn aynõ söylemde birleşmesiydi. www.evinilyasoglu.com Konser sonunda belleğimizde kalan, farklõ kültürler, farklõ gelenekler ve farklõ kuşaklarõn aynõ söylemde birleşmesiydi Yapõ Kredi Sigorta Afife Ödülleri, önceki gece Lütfi Kõrdar Kongre ve Sergi Sarayõ’nda törenle verildi Yõlõn En Başarõlõ Prodüksi- yonu: Maskeliler (İBŞT) Yõlõn En Başarõlõ Yönetmeni: Nesrin Kazankaya - ‘Rahat Yaşamaya Övgü’ (Brecht Ka- bare) - Tiyatro Pera Yõlõn En Başarõlõ Erkek Oyun- cusu: Mehmet Gürhan - ‘Maskeliler’ (İBŞT) Yõlõn En Başarõlõ Kadõn Oyuncusu: Mine Tugay - ‘Karatavuk’ (Dot Tiyatro) Yardõmcõ Rolde Yõlõn En Başarõlõ Erkek Oyuncu- su: Serdar Orçin - ‘Maskeliler’ (İBŞT) Yardõmcõ Rolde Yõlõn En Başarõlõ Kadõn Oyuncusu: Canan Ergüder - ‘Bayrak’ (Tiyatro Krek) Yõlõn En Başarõlõ Müzikal ya da Komedi Erkek Oyuncusu: Levent Öktem - ‘Rahat Yaşamaya Övgü’ (Bercht Kabare - Tiyatro Pera) Yõlõn En Başarõlõ Müzikal ya da Komedi Kadõn Oyuncusu: Günay Karacaoğlu - ‘Basit Bir Ev Kazasõ’ (AYSA Prodüksiyon) Yardõmcõ Rolde Yõlõn En Başarõlõ Müzikal ya da Komedi Erkek Oyuncusu: Emre Karayel - ‘Testosteron’ (Oyun Atölyesi) Yardõmcõ Rolde Yõlõn En Başarõlõ Müzikal Ya Da Komedi Kadõn Oyuncusu: Sevinç Erbulak - ‘İs- tanbul Efendisi’, ‘Tekrar Çal Sam’ (İBŞT). Yõlõn En Başarõlõ Sahne Tasarõmcõsõ: Duygu Sa- ğıroğlu - ‘Maskeliler’ (İBŞT) Yõlõn En Başarõlõ Giysi Tasarõmcõsõ: Nihal Kap- langı - ‘Leonce ile Lena’ (İBŞT) Yõlõn En Başarõlõ Sahne Müziği: Selim Can Yal- çın - ‘Leonce ile Lena’ (İBŞT) Yõlõn En Başarõlõ Işõk Tasarõmcõsõ: Yüksel Aymaz - ‘İstanbul’da Bir Dava’(Garajistanbul) , ‘So- krates’in Son Gecesi’ (İstanbul DT), ‘Rahat Ya- şamaya Övgü’ (Tiyatro Pera) Onur Ödülleri Muhsin Ertuğrul Özel Ödülü: Mediha Gökçer Nisa Serezli Aşkõner Özel Ödülü: Hale Eren Cevat Fehmi Başkut Özel Ödülü: Berkun Oya - Bayrak (Tiyatro Krek) Tiyatroda Yeni Kuşak Özel Ödülü: Dotbilsarda - Vur/Yağmala/Yeniden projesi Yapõ Kredi Sigorta Özel Ödülü: Dikmen Gürün. Kültür Servisi - Yapõ Kredi Sigorta Afi- fe Ödülleri, önceki gece Lütfi Kõrdar Kongre ve Sergi Sarayõ’nda törenle verildi. Daha ön- ce açõklanan onur ödüllerinin dõşõnda 13 ana kategorinin sonuçlarõ, tören gecesi noter ne- zaretinde sunucu Korhan Abay’a teslim edil- diği ve sõrasõ geldikçe açõldõğõ için heyecan gece boyunca sürdü. Söz alan ödül sahiple- ri konuşmalarõnda birlikte çalõştõklarõ arka- daşlarõ ve tüm tiyatroseverlere teşekkür ederken kimi zaman da ülke gündemine de- ğindiler ve “sanatla, tiyatroyla aydınlık günlere çıkabileceğimizi” vurguladõlar bir kez daha. Ödüllerin sürprizlerinden biri de prodüksiyon ödülünün bu yõl da İBŞT’nin “Maskeliler” oyunuyla Orhan Alkaya’ya sunulmasõydõ. Alkaya, genel sanat yönetmeni olduğu Şehir Tiyatrolarõ’nõn başarõsõnõn ken- disini çok mutlu ettiğini vurguluyordu. Onur ödülü alan yazarõmõz, İKSV Tiyatro Festivali yöneticisi Dikmen Gürün de büyük onur duyduğunu belirtirken Afife Ödülleri’ni des- tekleyen tüm kurumlara ve tiyatro festivali- ni yaparken kendisine büyük destek veren İKSV’ye teşekkür etti. Gecede, ödüllerin des- tekçisi Yapõ Kredi Sigorta adõna Murat Güvenel söz aldõ ve kurum olarak bu yõl 13’üncüsü verilen ödüllerle büyük gurur duyduklarõnõ vurguladõ. Güvenel’in de ha- tõrlattõğõ gibi bu yõldan başlayarak Afife’de artõk Ertuğ Atlı’nõn tasarladõğõ ödül heyk- elciği kullanõlõyordu. AFİFE JALE’NİN SAHNEYE ÇIKIŞININ 90. YILI... Törenin açõlõşõnõ, ödülün mimarlarõndan Haldun Dormen yaptõ. “1919 yılında, laik olmayan bir ülkede sahneye çıkma cesa- retini gösteren Afife Jale’nin başarısının önemi ve mücadelesinin boyutları bugün daha iyi anlaşılmaktadır” diyen Dormen’in de hatõrlattõğõ gibi, Afife Jale ilk kez 22 Ni- san’da sahneye çõkmõştõ. Ve bugün ilk Müs- lüman kadõn oyuncumuzun sahneye çõkõşõnõn tam 90. yõldönümüydü. Afife Ödülleri’nde bu yõl da kaybettiğimiz sanatçõlar unutulmadõ: Gazanfer Özcan, Hadi Çaman, Suna Pe- kuysal, Ayça Telırmak ve diğer sonsuzlu- ğa uğurlanan tiyatrocularõmõz bir kez daha al- kõş aldõlar törende. Sunucu Abay, “Afife Bayra- mımıza hoş geldiniz” derken ödü- lün 13. yõlõna ve örnek alõnmasõ gerken bir gelenek haline geldiğine dikkat çekiyordu. “Konu- muzla doğrudan ilişkili gelmeyebilir belki ama tiyatro çağına ışık tut- maksa, insan demekse, aydınlığa koşmak de- mekse burada ‘yaşar- ken anõtlaşmõş birini’ hatırlamak istiyorum” derken Türkan Say- lan’dan söz ediyordu. “O, kendi görüşünde olmayanların bile say- gısını kazanmış biri... Eğilmeden, uygarca in- san için çalıştı” diyen Abay’õn bu sözlerine sa- londaki herkes alkõşlarla karşõlõk verecekti; öyleki dinmek bilmeyen alkõşlar “keş- ke o da, Sayın Türkan Saylan da burada olsaydı...” sözleriy- le ve törene dönmeleri gerektiği- ni hatõrlatmasõyla kesilebildi. Ödül- lerini alan tiyatrocularõmõzõn se- vinci ve heyecanõ açõktõ; hepsi de Afife Ödü- lü’ne sahip olmanõn kendileri için çok önemli, meslek yaşamlarõnõn en güzel anlarõndan biri oldu- ğunu vurguluyordu. Başarõ- lõ yönetmen ödülünü alan Nesrin Kazankaya, seçici kurula en çok “öğrenci- leriyle birlikte genç emekleri değerlendiril- diği” için teşekkür ediyor ve “hedefli olarak acı çektirilen bu dönemde gü- zel günlere tiyatroyla, sa- natla ulaşacaklarını” söy- lüyordu. Alkaya, “yaşa- sın tiyatro emekçileri” derken ustalardan Duygu Sağıroğlu seçici kurula iç- tenlikle teşekkür ediyordu. Ferhan-Ferzan Önder kardeşlerin konseri ve Atılgan Gümüş’ün seslendirdiği unu- tulmaz şarkõlarla renklenen tören, sahne düzenlemesiyle, akõcõlõ- ğõyla konuklara güzel bir gece ya- şattõ; orada bulunan herkes sana- tõn, sanatçõlarõn yaşamõmõza neler kattõğõnõ duyumsadõ. En iyi yönetmen Nesrin Kazankaya En iyi yapım ödülü Şehir Tiyatroları’na Müzik dünyamõz rengârenk Fazıl Say’ın, Cemal Reşit Rey Salonu’ndaarkadaşlarıyla düzenlediği oda müziği dinletisi son derece anlamlıydı. NesrinKazankaya Onur ödülü alan yazarımız ve İKSV Tiyatro Festivali yöneticisi Dikmen Gürün büyük onur duyduğunu belirtirken Afife Ödülleri’ni destekleyen tüm kurumlara ve tiyatro festivalini yaparken kendisine büyük destek veren İKSV’ye teşekkür etti. Mehmet Serdar, günümüzde iyice gerilere çekilen edebiyat dünyamızda, deneme ya- zarlığını ısrarla sürdüren birkaç yazarımızdan biri. Yeni yayımlanan Küçük Umutlar adlı kitabı her şeyden çok içerdiği düşünce yoğunluğuyla ilgi çeken bir yapıt. Düşünce ve dili birleştiren özelliğiyle kendi- ne özgü bir tür olan deneme, çağdaş edebi- yatımızda şiir, öykü ve romanın gerilerinde kal- mış olsa da, bütün olarak düşünüldüğünde or- taya azımsanmayacak bir toplam çıkar. Ataç’ın keskin zekâsıyla dil becerisini bir- leştiren parlak veriminden sonra Salâh Birsel’in denemeyi geniş okur yığınlarına ulaştıran hü- neri; Melih Cevdet Anday, Cemal Süreya gi- bi şairlerin bu türün seçkin örneklerini verme- leri, ortaya sayıca çok olmayan ama niteliği yük- sek bir deneme kitaplığının çıkmasını sağladı. Denemenin dil ve düşünce olmak üzere iki ayağa oturduğu söylenir. Kimi yazarlarda bu iki özellikten biri daha baskındır. Nermi Uy- gur’un kestane konulu sayfalar dolusu dene- mesini bir solukta okuyabilirsiniz. İlhan Berk’in Şifalı Otlar Kitabı’nı okurken, şiir mi deneme mi okuduğunuzu ayırt edemezsiniz. Türkçe gü- zelliklerinin doruklarda dolaştığı ürünlerdir bunlar. Buna karşın Mehmet Serdar, düşünceye yas- lanan bir deneme yazarlığı sunuyor bize. Denemelerinde günümüz toplumlarının, in- sanlığın güncel ve evrensel sorunlarını konu ediniyor. Çernobil’in etkilerinden Irak’taki sa- vaşa, Sartre’dan Kyoto Protokolü’ne... Ancak ilgisi bu konularla sınırlı değil. Günü- müz insanının günlük hayatında etkili çok farklı alanlarda da genişliğine kalem oynatıyor: Sabah yürüyüşlerinden yüz metre koşularına, müzikten balığa, Boğaz’dan Bursa’ya, günlük hayattaki şiddetten dilimizdeki değişimlere... Bütün bu konularda düşüncelerini okurlar- la tartışırken ne sığ sularda seyrediyor ne de bilgiçlik gösterilerine sapıyor: Tek dileği, üze- rinde uzun uzun düşündüğü, yazınsal ve ya- şamsal birikimlerini aktardığı yazılarıyla okur- larıyla tartışabilmek. Özünde yaşam bilgeliğinin en çok yansıdı- ğı bir alan olan deneme türü, bilgiçliğin kes- kinliğini kaldırmıyor. Deneme okuru, önünde kesin yargılar değil, geniş düşünce ufukları arı- yor. Mehmet Serdar’ın okurlara sunduğu dü- şünce ufukları, günümüz dünyasında yaşayan herkes için birer kendini sınama alanı olarak gö- rülebilir. Okurken yaşadığımız dünya ve in- sanlıkla bağlarımızı, sorumluluklarımızı derin- liğine sınayabiliriz. Nâzım Hikmet, cezaevinden Memet Fuat’a yazdığı mektupların birinde, edebiyatın da bir yapı sanatı olduğunu anlatabilmek için, “Emin ol ki bir edebiyatçı için fizikçi, mühen- dis, doktor, velhasıl müspet ilimlerden birinin adamı olmak, üniversitenin edebiyat şubesin- den mezun olmaktan çok daha elverişlidir” di- yor. Bir yapı mühendisi olan Mehmet Serdar, san- ki büyük ustanın bu önerisini gerçekleştirmiş. Bir yandan mesleğini sürdürürken, bu mesle- ğin kendisine kazandırdığı sağlam duruşla, ede- biyat alanında da kişilikli ürünler veriyor. Günümüzün kaypak zemini içinde gidip gelen aydın çokluğu düşünüldüğünde, böylesi nitelikli düşünce insanlarının varlığı daha da önem kazanıyor. [email protected] Dünya şiir için İstanbul’da  14:00 Şiir Okuması ve Müzik: Yer: Kasõmpaşa Kõzõlay Meydanõ. Katılımcılar: Paula Meehan, Theo Dorgan, Patrick Cot- ter, İtimat Başgeçit, Sadi Yusuf, Saif El Rahbi, Haled Derviş, Ka- sõm Haddad, Gürgenç Korkmazel, Stefenos Stefanides, Fevziye el Mir’i, Hakan Sandell, Mark Boog, Sharare Kamrani, Coma- sio Aquaro, Oya Uysal, Haydar Ergülen, Lal Laleş, Hacem Hay- dareviç, Zeynel Beksaç, Sudeep Sen, Norah Zapata Prill, Leo- nardo Padron, Tozan Alkan, Ümit Yaşar Işõkhan  16.30 Modern Dans/Şiir Gösterisi: Lyrikİstanbul/Sema Moritz, “Şanson-video-performans”. Yer: Tiyatro Kafe  18.30 Şiir Okuması: Kadın Şairler Buluşuyor: Yer: Kõ- rõm Kilisesi. Katılımcılar: Nuala Ni D’homhnaill, Nilay Özer, Sharareh Kamrani, Comasia Aquaro, Hahane Aad, Sofiya Nes- terova, Maria Elena Blanco, Karoline Ruhdorfer, Oya Uysal, Fat- ma Savcõ, Gülizer, Abir Zaki, Fevziye el Mir’i, Paula Meehan, Robyn Rowland, Nermin Hogea Susam, Olcay Öztunalõ, Cha- lat Ahmed, Arzu Alõr, Gülseli İnal, Deniz Durukan vd. ŞİİRİSTANBUL’DA BUGÜN DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ ‘Küçük Umutlar’ Azerbaycan ve Ermenistan katılmadı Kültür Servisi - Tarih ve Toplum Bilimleri Enstitüsü ile Beyoğlu Belediye Başkanlõğõ’nõn düzenlediği Şiiristanbul Uluslararasõ İstanbul Be- yoğlu Şiir Festivali’nin dördüncüsü dün başladõ. Festival nedeniyle düzenlenen basõn toplantõsõ- na Festival Komitesi Başkanõ Salih Zeki Tom- bak, Beyoğlu Belediye Başkanõ Ahmet Misbah Demircan ve şair Cüneyt Ayral katõldõ. Demir- can, “Dünyanın şiirlerini halka, şairin ve şiirin kendi sesinden duyuracağız” derken Ayral ise Arap ve Güney Amerika şiirini, şiir gibi bir kent- te buluşturmanõn çok önemli olduğunu, şairlerin yarõnõ kurduğunu ve Beyoğlu’nun bu hafta dün- yanõn yarõnõna sesleneceğini vurguladõ. Öte yandan, 31 ülkeden 42 şairin konuk olduğu festivale davet edilen dört Azerbaycanlõ ve bir Ermeni edebiyatçõdan yalnõzca Cengiz Elioğ- lu’nun daveti kabul etmesi akõllara “Altında po- litik nedenler mi yatıyor?” sorusunu getirdi. Tombak, “Son anda mazeret bildirip gelmedi- ler. Azerbaycan grubundan baştan olumlu ya- nıtlar almıştık, sonra geri çekildiler. Ermeni konuğumuz Hagop Movses, internet ve telefon kullanmadığını söyledi, oysaki o eski bir kül- tür bakanı” dedi. Elioğlu ise “Davet edilen İti- mat Başgeçit tanıdığımdır, politik neden olsay- dı kulağıma çalınırdı” diye konuştu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle