16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 20 NİSAN 2009 PAZARTESİ 8 SAĞLIK CMYB C M Y B İstanbul Haber Servisi - İş- sizlik Türk toplumunun ruh sağlõğõnõ bozuyor. Türkiye Psi- kiyatri Derneği (TPD), başta Sağlõk Bakanlõğõ olmak üzere il- gili kurumlarõ acilen önlem al- maya çağõrdõ. TPD Başkanõ Dr. Şeref Özer, araştõrmalarõn iş- sizliğe bağlõ ruhsal sorunlarõn ikiye katlanacağõnõ gösterdiği- ni vurgularken “Depresyon, anksiyete bozuklukları, bi- reylerin alkol, madde kulla- nımına yönelmesi, öfkenin dı- şa vurumunun artması ve so- runlarla başa çıkmak için şid- dete başvurma gibi sorunlar artacaktır” dedi. Doç. Dr. Şeref Özer yaptõğõ açõklamada, ruh sağlõğõ üzerin- deki olumsuzluklarõn bireyin işini kaybettiği ilk günlerde or- taya çõktõğõnõ vurguladõ. Özer, “Eşleri işsiz olan kadınlarda da depresyon geliştirme riski daha da artmaktadır. Yaşa- nan bu süreç aile ilişkilerini, ebeveyn çocuk ilişkisini bo- zarak, çocukların ruhsal ge- lişimleri üzerinde iz bırakma riskini içermekte, bu etki gü- cünü taşımaktadır” dedi. TPD’NİN ÖNERİLERİ Dernek olarak 2008 Aralõk ayõndan bu yana işsizliğin ya- ratacağõ ruhsal bozukluklarla ilgili olarak Sağlõk Bakanlõğõ ve ilgili tüm kurumlarõ uyarmayõ sürdürdüklerinin buna karşõn bu yönde bir girişimin olmadõ- ğõna dikkat çeken Özer, öneri- lerini şöyle sõralarõ: “Sağlık hizmetleri ve ruh sağlığı hiz- metleri ücretsiz, kolay ulaşı- labilir olmalı, işsizlerin sağlık hizmetlerinden herhangi bir katkı payı ödemeksizin ya- rarlanmaları sağlanmalıdır. Özellikle işsiz kesimdeki aile- lerin temel yaşam gereksi- nimleri sağlanmalı, çocukla- rı beslenme, vitamin desteği, viral ve enfeksiyon hasta- lıklar açısından düzenli aralıklarla izlenmeleri, gerekli tedavi, beslen- meleri olanaklı kılın- malıdır. En önemli çö- züm yollarından biri iş- sizlere yönelik sağlık ba- kanlığı ve diğer sağlık kurumları kapsamın- da oluşturulmuş, üc- retsiz, ulaşılabilir ve gereksinimleri kar- şılayacak nitelik- te ruhsal des- tek üni- teleri kurul- ması- dır.” MELTEM YILMAZ İZMİR- İzmir Aile Hekimleri Derneği Başkanõ (İZAHED) Dr. Aynur Toksun, Türkiye’de 5 bin 600 aile hekiminin görev yaptõğõnõ, bu sayõnõn 2010’da 25 bin olmasõnõn hedeflendiğini kaydetti. TC kimlik numarasõnõ gösteren herkesin aile he- kimliği uygulamasõndan faydalanabileceğini anõm- satan Dr. Toksun, “Son iki yılda aile hekimlerine başvuru oranı, yüzde 40’tan yüzde 60’a yüksel- di” diye konuştu. TC Sağlõk Bakanlõğõ ve ilgili resmi kurumlarõn desteğiyle geçtiğimiz haftalarda Çeşme’de düzenlenen 1. Ulusal Birinci Basamak Hekimliği Kongresi’ne kardiyoloji, diyabet, geriat- ri, dermatoloji olmak üzere çeşitli uzmanlõk alanla- rõndan hekimler, vakõf, dernek ile sağlõk kuruluşu yöneticileri katõldõ. Kongrede İZAHED Başkanõ Dr. Toksun, iki yõl önce pilot olarak başlatõlan aile hekimliği uygulamasõnõn Türkiye geneline yayõl- masõyla 2010’da tüm yurttaşlarõn ücretsiz sağlõk hizmeti alabileceğini belirtti. Birinci basamak he- kimliğinin sağlõk hizmet sunumunun önemli bir bölümünü oluşturduğuna dikkat çeken Dr. Toksun, aile hekimliğinin, kişiyi her türlü özelliği ile tanõ- yan, biyo-psiko-sosyal bir yaklaşõm olduğunu, bu durumun da bir yandan hekime zaman kazandõrõr- ken diğer yandan da hastanõn sağlõk durumunun daha yakõndan kontrol edilebilmesine imkân verdi- ğini söyledi. 1.basamak hekimliğinin etkin olduğu ülkelerde sağlõk hizmet sunumun çok daha başarõlõ olduğunu ifade eden Dr. Toksun, “1. basamak he- kimliği ülkemizde 33 ilde iki yıldır pilot olarak sürüyor. 2010 yılı sonunda tüm Türkiye’de uy- gulamaya geçilmesi kararlaştırıldı” dedi. İZAHED BAŞKANI TOKSUN ‘2010’da her ailenin bir hekimi olacak’ Şiddetin artabileceği uyarõsõnda bulunan TPD ücretsiz ruhsal destek birimlerinin kurulmasõnõ istedi İşsizlik ruh sağlõğõnõ bozuyor ‘KRİZE RUHSAL DESTEK PROJESİ Türkiye Psikiyatri Derneği, krizin yarattığı etkileri göster- mek, bu konuya yöneticilerin, ilgili tüm kurum-kuruluşla- rın ve kamuoyunun dikkatini çekmek amacıyla “Krize Ruhsal Destek” sloganıyla 2 günlük bir sosyal sorumluluk projesini yaşama geçirme hazırlığında. Ruh Sağlığı Proje- si ve Afette Psikososyal Hizmetler Birliği işbirliğinde yü- rütülecek proje ile yerel yönetimlerden de destek istenecek. Her beş kişiden biri reflü SİBEL BAHÇETEPE Türkiye’de her 5 kişiden birinde reflü- ye rastlanõyor. Sosyal hayatõ en olumsuz etkileyen hastalõklar arasõnda gösterilen reflüde uzun ilaç kullanõmõnõn kemik ve kalçalarda kõrõklõklara neden olabileceği ifade edildi. Ankara Üniversitesi Tõp Fa- kültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalõ Öğ- retim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Türkçapar, hastalõkta en önemli sorunun teşhis sõra- sõnda yaşandõğõnõ belirterek “Türki- ye’deki hastalar reflü olduğunu bilmi- yor. Bu hastalık yüzünden psikiyatra gi- denler bile var” dedi. Mide ağrõsõ, göğüs kafesi arkasõnda yan- ma hissi, mide içeriğinin yukarõ doğru gel- mesi, nedensiz öksürük, boğaz ağrõsõ, gö- ğüs ağrõsõ gibi belirtilerle ortaya çõkan ref- lü, çoğu zaman doktorlarõ da yanõltarak hastalara farenjit, larenjit, gastrit tedavi- leri verilmesine, anjiyo gibi uygulamalar yapõlmasõna neden oluyor. Ülkemizde ref- lü hastalõğõna gerekli önemin verilmedi- ğini vurgulayan Prof. Dr. Türkçapar, “Çoğunlukla reflü hastalarına gastrit, ülser teşhisi konuyor, bu hastalar da asit düşürücü ilaçları hastalıklarını kontrol ettirmeden düzensiz olarak kullanıyor” dedi. Hastalara konulan gastrit teşhisinin an- tibiyotik tedavisini beraberinde getirdiğini anõmsatan Türkçapar, “Bir hastada uzun yıllardır baş edemediği bir mide has- talığı varsa reflü akla gelmelidir” açõk- lamasõnõ yaptõ. Türkçapar, reflünün oluş- masõnda çok yemek yemenin ya da yan- lõş beslenmenin hastalõğõn oluşumunda et- kisinin olduğunu vurgulayarak beslenme kurallarõna uyulmamasõ durumunda ise şi- kâyetlerin de arttõğõnõ söyledi. Türkçapar Hastalarõn yüzde 10 kadarõnda mide fõtõ- ğõnõn ortaya çõktõğõnõ belirtti. REFLÜ HASTALARI BUNLARDAN UZAK DURMALI ? Asitli içecekler ? Kahve ve alkol ? Çi- kolata ? Baharat ? Yağlõ ve hamurlu gõ- dalar ? Portakal, yeşil elma ? Biber, so- ğan, sarmõsak ? Ketçap ? Sucuk, salam Hastalõkta en önemli sorunun tanõ sõrasõnda yaşandõğõnõ belirten Prof. Dr. Ahmet Türkçapar ‘Çoğunlukla reflü hastalarõna gastrit, ülser tanõsõ konulur. Hatta psikiyatra gidenler bile var’ dedi Dr. COŞKUN ÖZDEMİR Son aylardaki sağlõk durumumuzu merak edi- yorsanõz sevgili okurlar, yazõk ki size bir gün- de 11 vatandaşõmõzõn sobalardan sõzan kar- bonmonoksit gazõ nedeni ile yaşamõnõ kaybet- tiğini söylemek ve onun ardõndan şunlarõ ek- lemek zorundayõm: Sahte rakõya 8 kurban verdik. Zonguldak’taki göçükte 2 kişi kaybet- tik. Sadece 20 gün önce işe başlamõş ve se- vinmişlerdi. 14 kişilik minibüste 22 kişi yara- landõ, hastaneye kaldõrõldõ. Öteki trafik kazalarõnõ sormayõn. Kredi kartõ borcunu ödeyemeyen 880 bin kişiyi de sağlõğõnõ yitirenler listesine katmak yanlõş olmaz. Onlarõn ruh sağlõğõnõn yerinde ol- duğunu düşünemeyiz sanõrõm. İsterseniz şim- di diğer sağlõk sorunlarõmõza geçelim. Tam gün, bizim uzun yõllardan beri benim- sediğimiz bir ilke olmuştur. Geçirdiğimiz ve ders alõnacak önemli deneyimlerimiz olduğu- nu söylemeliyim. 70’li yõllarõn sonlarõnda Er- dal Atabek, Gençay Gürsoy ve tabip odala- rõnõn yöneticileri hep birlikte tam gün yasasõ- nõ savunduk. Burada tam gün konusunda dev- let hastanelerini bir tarafa bõrakarak tõp fakül- teleri üzerinde yoğunlaşacağõm. 1978 sonlarõnda yasa yürürlüğe girdi. Özetle beklentilerimizin hiçbir sekilde gerçekleşmediğini söyleyebilirim. İstanbul Tõp Fakültesi’nden çok sayõda değer- li üye ayrõldõ. Acaba neden düş kõrõklõğõna uğ- radõk? Kõsaca, ilkeyi savunuyorduk ama uy- gulama koşullarõnõ iyi düşünmemiş, değerlen- dirmemiştik. HİZMET KALİTESİ DÜŞECEK Şimdi yeniden üniversite tõp fakültelerine tam gün çalõşma düzeni getiriliyor. Tam gün çalõş- manõn amacõ, her düzeyde daha iyi eğitim, da- ha iyi araştõrma ve daha kaliteli hasta bakõmõ olmalõdõr. Peki, yasayõ hazõrlayanlarõn böyle bir amacõ, böyle bir vizyonu var mõdõr? Hemen, du- raksamasõz cevaplayabilirim: Asla! Yapõlan be- yanlardan, açõklamalardan ortaya çõkan amaç, çok sayõda hasta bakõlmasõdõr. Böyle bir hiz- metin kalitesi bile söz konusu değildir. Yine- leyelim: Tõp fakültelerinin önde gelen görevi iyi eğitim ve kaliteli uzman ve araştõrmacõ ye- tiştirmek ve üst düzey araştõrmalarõ gerçekleş- tirmektir, çok sayõda hasta bakmak değil. Oy- sa tõp fakültelerimiz böyle bir altyapõya sahip değildir. Onlarõn böyle bir yapõya kavuşturul- masõ için herhangi bir çaba da yoktur. Öğretim üyelerini hastanelerinde kalmaya zorlamak, on- larõn eğitim ve araştõrma için verimli çalõşma- larõnõ sağlayabilir mi? Sorun sadece ücret po- litikasõ, döner sermaye, ücretlerin emekliliğe yansõmasõ ile sõnõrlõ olamaz elbette. Temel so- run, elverişli çalõşma koşullarõnõn yaratõlmasõ değil midir? Oysa böyle bir çaba, böyle bir he- def yoktur ortada. Ayrõca öğretim üyelerinin ücretlerinde dev- let hastanelerinde olduğu gibi performans adõ verilen ve çok sayõda hasta bakõmõna dayanan sakat bir sistemin uygulanacağõ, özel hasta gör- melerine bile izin verilmeyeceği bildiriliyor. Akademik performans ise söz konusu değil- dir. Bu kadar yanlõş bir şey olamaz. Oysa bu yanlõşlõklar ve bunlarõn yol açacağõ kargaşaya dikkat edilmediği açõktõr. Yõllar önce, ilk uy- gulamada karşõlaştõğõmõz olay yinelenecek ve part time çalõşan, dõşarda iyi kazanan, özellik- le ünlü cerrahlar fakülteden ayrõlacaktõr. TEPEDEN TIRNAĞA YANLIŞ Sağlõk ve eğitim sistemimizde tepeden tõrnağa yanlõşlõklar hüküm sürmektedir. Siz part time ile üniversite hocasõna dõşarõda yüz binlerce li- ra kazanma şansõ ve olanağõ tanõmõşsõnõz, onu artõk tam gün ile üniversiteye kazanabilir mi- siniz? Kapitalist bir ülkede, Amerika’da benim yakõndan tanõdõğõm Harvard Tõp Fakültesi’nde öğretim kadrosu tam gün çalõşõyor ama onla- ra en tatmin edici çalõşma koşullarõ sağlanõyor. Bu koşullarda eğitimin ve bilim üretiminin üst düzeyde olduğuna tanõk olacağõnõz kuşku gö- türmez. Ayrõca bir denetim mekanizmasõnõn iş- lemekte olduğunu çalõşmalarõnõn eğitim ve araştõrma alanõndaki üretimlerinin değerlendi- rildiğini, denetlendiğini görüyorsunuz. Bu tür yaklaşõmlar ve yapõlanmalar, kõsaca eğitime bi- lim üretimine öncelik vermek bizim gündemi- mizde bulunmuyor. Yönetenlerimiz böyle şey- leri bilmiyorlar. Tam gün sağlõkta dönüşümün yan etkilerinin yanõna yeni bir karmaşa yeni bir düş kõrõklõğõ ekleyecektir. [email protected] İstanbul Haber Servisi - Çocuk psikiyatrisi ala- nõnda en çok araştõrõlan konular arasõnda gösterilen dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunun ül- kemizde 600 bin hastasõnõn olduğu tahmin ediliyor. Hastalõğõn bebeklikten başlayarak yaşam boyu de- vam eden, dikkat toplayamama, aşõrõ hareketlilik ve dürtü bozukluğu gibi temel sorunlarõnõn olduğu, yapõlan çalõşmalarõn da bu tür hastalarõn yüzde 30’unda sõnõfta kalma, yüzde 10-20’sinde okuldan uzaklaştõrõlma, yüzde 57’sinde ise kazalara bağlõ yaralanma, saldõrganlõk ve suça eğilimlerinin arttõ- ğõnõ gösteriyor. Beyin ve Sinir Hastalõklarõ Uzmanõ Doç. Dr. Serdar Dağ, dikkat eksikliği ve hiperaktivitenin anne babalarõn korkulu rüyasõ olduğunu, genellikle de birlikte görüldüğünü söyledi. Erkeklerde kõzlara oranla 3 kat daha sõk ortaya çõktõğõnõ anõmsatan Dağ, “Dikkat bozukluğunu yaşa uygun olarak herhangi bir şeye dikkatini verememe olarak ta- nımlanabilir. Hiperaktivite ise belirli bir süre yerinde duramamadir” dedi. Her iki davranõş du- rumunun da zekâya etkisinin olmadõğõnõ ancak dik- kat eksikliğinin dersteki başarõyõ etkileyebileceğini ifade eden Dağ, her hareketli çocuğun da hiperakti- viteyle karõştõrõlmamasõ gerektiğini vurguladõ. Dağ, ailenin çocuk yetiştirme becerisinin de tedaviye büyük katkõ sağlayacağõnõ sözlerine ekledi. DİKKAT EKSİKLİĞİ KLAVUZU OLUŞTURULDU Tüm dünyada çocuk ve ergenlerin yüzde 5.3’ünü etkilediği belirtilen “Dikkat Eksikliği Hiperakti- vite Bozukluğu (DEHB)” konusunda DEHB Kli- nik Uygulama Klavuzu oluşturuldu. Doç. Dr. Eyüp Sabri Ercan’õn öncülüğünde hazõrlanan kla- vuz, Prof. Dr. Ayşe Avcı, Prof. Dr. Nahit Mota- vallı Mukaddes, Prof. Dr. Bengi Semerci, Prof. Dr. Selahattin Şenol ve Prof. Dr. Yankı Yaz- gan’dan oluşuyor. Klavuza www.turkiyedehbki- lavuzu.com sitesinden de ulaşõlabiliyor. TIP FAKÜLTELERİNDE TAM GÜN Beyin ve Sinir Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Serdar Dağ “Tanı genelde yanlış konur ve hareketli, yaramaz her çocuğa yanlışlıkla ilaç tedavisi yapılabilir. Tanıdan emin olduktan sonra çocuğu iyi gözlemlemek gerekir. Eğer çocuk okul yaşamına ve ilişkilerine zarar veriyorsa ilaç başlanmalıdır” diye konuştu. ‘Her hareketli çocuk hiperaktif değildir’ İstanbul Haber Servisi - Türkiye’de en çok gö- rülen kanserler arasõnda sayõlan mesane kanseri özellikle de erkekleri tehdit ediyor. İstanbul Üniversitesi (İÜ) Cerrahpaşa Tõp Fakültesi Üro- loji Anabilim Dalõ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sü- leyman Ataus, mesane kanserinin en önemli belirtisinin idrardan kan gelmesi olduğunu ve hastalõğõn kesin tanõ yönteminin Türkiye’de çok yeni olarak uygulanmaya başlanan “sistoskopi” olduğuna dikkat çekerek “Hastalık idrar tes- tiyle de teşhis edilebilecek” dedi. Mesane kanserinin tek önemli belirtisinin id- rardaki renk değişikliği olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Ataus, kanamanõn az ya da çok gelme- sinin hastalõğõn boyutu ile bir alakasõ olmadõğõnõ ve mutlaka bir hekime başvurulmasõ gerektiğini ifade etti. Ataus “Hafif bir kanama ilerlemiş bir kanserin, çok gürültü koparan bir kana- ma da küçük, kolay tedavi edilebilecek bir tümörün habercisi olabilir. Bazen de çözüm bulmakta zorlanılan idrar yanmalarının al- tından mesane kanseri çıkabilir” dedi. İstanbul Haber Servisi - Gözyaşõ üretiminin azal- masõna bağlõ olarak ortaya çõkan göz kuruluğu, göz- de yanma, batma, kõzarõklõk, bulanõk görme ve gör- me azlõğõ gibi belirtilerle ortaya çõkõyor. Gözün sağlõklõ kalmasõnõ ve göz kõrpma hareketi- ni yaparken rahat hissetmemizi sağlayan gözyaşõnõn azalmasõyla birlikte kuru göz olarak da bilinen “kronik göz kuruluğu” sorunu yaşanõyor. İstanbul Üniversitesi Tõp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nilüfer Alpaslan, “Kronik göz kuruluğunda, gözyaşı üreten bezlerin sağlıklı çalışmasında olu- şan bozukluklar, ürettiğiniz gözyaşının mikta- rında ve niteliğinde değişikliklerin meydana gel- mesiyle sonuçlanabilir” dedi. Bu durumun gözün yüzeyinin hasar görmesine yol açarak probleme yol açabileceğine değinen Alpaslan, “Göz kuruluğu tedavi edilmediği takdirde enfeksiyon riskine ne- den olarak gözde ciddi bozukluklara yol açabi- lir” uyarõsõnda bulundu. Alpaslan, göz kuruluğuna yoğun bilgisayar kulla- nõmõ, klimalõ ortamlar, göz ameliyatlarõ, sigara kul- lanõmõ, romatizma, sistemik hastalõklar ve tedavi- sinde kullanõlan ilaçlar, göz tansiyonu, yaş, çevresel faktörler ve menapoz gibi durumlarõda ortaya çõktõ- ğõnõ anõmsatarak şunlarõ söyledi: “Göz kuruluğu semptomları yaşayanlar ev ve iş ortamındaki ne- mi arttırmalı, sigara dumanı bulunan ortamlar- dan kaçınmalıdır. Hastalığın tedavisi için suni gözyaşları kullanılmaktadır. Hastalar www.goz- kurulugu.com sitesini ziyaret ederek göz kurulu- ğu hakkında her türlü bilgiye ulaşabilirler.” BELİRTİSİ İDRARDAN KAN GELMESİ CİDDİ BOZUKLUKLARA YOL AÇABİLİR İdrar testi ile mesane kanseri tanısı Kronik göz kuruluğuna dikkat Hekim hakları için mücadele çağrısı İstanbul Haber Servisi - İstanbul Tabip Odasõ’nõn 1 yõlõnõn değerlendirildiği seçimsiz ara genel kurul toplantõsõnda konuşan Özdemir Aktan, Türkiye’nin sağlõk ortamõ, sağlõk çalõşanlarõnõn özlük haklarõ ve çalõşma koşullarõ için yapmõş olduklarõ çalõşmalarõn gerek sağlõk çalõşanlarõndan, gerekse halktan destek gördüğünü belirtti. Aktan, “Kamu ve özel sektörde çalõşan hekimler, ortak mücadelenin tabip odalarõ üzerinden olmasõ gerektiğini artõk daha net olarak görmektedir” dedi. Toplantõda yaptõğ konuşmada, hekime ve diğer sağlõk çalõşanlarõna yönelik şiddet olaylarõnõn geçtiğimiz yõla damgasõnõ vurduğunu belirten Aktan, “Bu durum karşõsõnda ‘Hekime Şiddet Hattõ’ kurmak zorunda kaldõk” diye konuştu. Küresel ısınmada obezlerin rolü daha fazla LONDRA (A.A) - İngiliz bilim adamlarõ, obezlerin küresel õsõnma ve iklim değişikliğinde daha fazla payõ olduğunu belirledi. International Journal of Epidemioloji dergisinde yayõmlanan araştõrmaya göre, şişmanlar çok gõda tüketmelerinin yanõ sõra zayõflara oranda daha fazla motorlu taşõta bindikleri için, küresel õsõnmadan daha fazla sorumlu. Gõda üretiminin, sera etkisi yaratan gazlarõn temel kaynaklarõndan biri olduğu biliniyor. Phil Edwards ve Ian Roberts adlõ bilim adamlarõ, her bir şişman insanõn zayõf bir kişiye oranla yõlda bir ton daha fazla karbondioksit emisyonununa yol açtõğõnõ tahmininde bulundu. Buna göre, bir milyarlõk aşõrõ şişmanlar nüfusu, atmosfere yõlda fazladan bir milyar ton karbondioksit salõnmasõna neden oluyor. Londra Hijyen ve Tropik Tõp Okulu’nun araştõrmasõnõ yürüten bilim adamlarõ, “Şişmanlõkla ilgili küresel eğilimi tersine çevirmek için daha çok çaba göstermeliyiz” dedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle