16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
[email protected] 20 NİSAN 2009 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ 13 CMYB C M Y B ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Asıl Sorun Önceki hafta Washington Post’un, ABD’li kaptan kurtarıldıktan sonra, övünçle kullandığı bu başlık, bir sü- redir dünya medyasında, Somali açıklarında korsanlarla mücadele adına sergilenen pornografik “gös- teriye” çok uygun. Beyaz adamın çatal dili Başta ABD olmak üzere dünyanın birçok ülkesinin savaş gemileri Somali kıyılarında, Aden Körfezi’nde toplan- dılar. Nasıl toplanmasınlar? Korsanlar gemilere el koyuyor, tutsak alıyor, fid- ye topluyorlar. Bunlarla savaşmak ge- rekiyor. Fransa ve ABD, komandoları- nın, keskin nişancılarının becerisini korsanlar üzerinde deniyor; Obama, tutsak ABD kaptanını kurtarmak için komandolara, keskin nişancılara emir veriyor. Daha yirmi yaşına ulaşmamış üç Somalili genç, hedefi bir mil uzak- tan vurmaya eğitilmiş keskin nişancı- lar tarafından 75 metreden (!) başarıy- la vurularak öldürülüyorlar, kaptan kurtuluyor, Obama ABD medyasında erkekliğini kanıtlamış oluyor. Bu madalyonun öbür yanında da şunlar var: Geçen yıl 111 korsanlık ola- yı yaşandı; bu yıl şimdilik 80... Halen 260 denizci korsanların elinde tutsak. Çok sayıda korsan öldürüldü ama yalnızca iki tutsak öldü biri de Fransız koman- dolarının kurşunlarıyla. Diğer bir deyişle, karşımızda öyle kana susamış bir gü- ruh yok. Bu korsanların en önemli özellikleri gemilere çıkar çıkmaz, tay- falara ve yolculara, “kimsenin canı yan- mayacak” mesajı vermek oluyormuş. Peki, kim bu korsanlar? Somali dev- leti çökertilip de, Somali kıyıları sahip- siz kalınca, başta AB olmak üzere ki- mi “gelişmiş” (emperyalist diyeceğim ama yine “ulusalcı” olarak damgalan- maktan çekiniyorum) ülkelere gün doğ- muş. Somali kıyılarına doluşup, deniz ürünlerini talan etmeye, nükleer, kim- yasal (hastane çöpleri de olmak üzere) atıkları dökmeye başlamışlar. Somali balıkçıları ve aileleri, bir taraftan geçim kaynaklarını kaybederek açlığa mahkûm olurken, öbür taraftan, zehirlenmeye, kanser olmaya, çocukları sakat doğ- maya başlamış (The Independent 15/04). “Uluslararası topluluk” bu ko- nuda hiçbir tedbir almayınca, balıkçılar kendileri silahlanıp, bu talancıla- rı ve atıkçıları kovmak için fiilen “sahil muhafaza gücü” gibi ça- lışmaya, sonra da bu yolla para kazanabileceklerinin ayırdına va- rınca, işi korsanlığa dökmeye başlamışlar. Ama çok başarılı oldukları da söylenemez: Bu korsanların bir yılda en fazla 60 milyon dolar toplayabildikleri he- saplanıyor. Ama verdikleri eko- nomik zarar milyarlarca dolara ulaşıyor (Archibugi ve Chiarugi, Open Democracy, 09/04). Aden Körfezi’ne gönderilen donan- maların lojistik maliyeti de ekle- nince, bu “sinek öldürmek için balyoz sallama hesabında” bir gariplik olduğu açıkça görülür. Bu gariplikler dizisine, korsanlık olaylarının, Doğu Afrika’dan Çin deni- zine, Endonezya adalarına, Filipin kı- yılarına kadar çok geniş bir alanı etki- lemekte olmasına karşın dikkatlerin il- la Somali kıyılarına odaklanmış olma- sını da eklemek gerekir. Küresel jeopolitiğin yeni merkezi ABD hegemonyasının, Batı’nın, eko- nomik, siyasi üstünlüğünün geleceği açısından jeopolitiğin ağırlık merkezi, Robert Kaplan’ın da, Foreign Affaires dergisinin mart/nisan sayısında işaret ettiği gibi Hint denizine kayıyor. Do- ğudan Çin ile başlayan bu coğrafya, bir diğer yükselen güç Hindistan ile devam ediyor, batı yakasında, Basra ve Aden körfezleri ve Afrika kıyılarıyla sona eri- yor. Bu coğrafya dünya enerji ticareti açısından en kritik bölgeyi oluşturuyor. Dünya ticaretinde giderek ağırlığı artan Asya ülkelerinin gerek kendi araların- daki, gerekse de Süveyş Kanalı üze- rinden Avrupa ve Ortadoğu ile ticaret- leri açısından bu bölge giderek dünya ekonomisinin merkezine oturuyor. Zengin doğal kaynaklara, yeni bakir yatırım alanlarına, ucuz işgücü kay- naklarına ve potansiyel pazarlara sa- hip Afrika, bu coğrafyanın batı kıyısını oluşturuyor. ABD ve Avrupa devletle- ri, son yıllarda, bu kıtada Çin’in, ham- madde ticaretine, enerji yatırımlarına verdiği kredilerle, devletten devlete mali yardımlarla etkisini arttırıyor ol- masını kaygıyla izliyorlar. İşte bu bölgede, korsanlık faaliyet- lerinde son yıllarda belirgin bir artış var. Prof. Klare’nin The Asia Times’da işa- ret ettiği gibi, küresel ekonomik krizin etkileri, giderek daha fazla genç insa- nı, çaresizlikten savaş lordlarının ku- cağına iterek, korsanlık faaliyetlerine uy- gun yeni insan kaynakları yaratacak. Sömürgeciler ve korsanlar ABD’nin küresel hege- monyası ve imparatorluk stratejisi, hava üstünlüğü kadar belki de daha fazla denizlerdeki egemenliğine dayanıyor. Bu bağlamda, Pentagon’un kaynak sa- vaşlarının giderek önem ka- zanacağını savunan raporlar yayımladığı bir dönemde, ister istemez Hint denizi ABD açısından dünyanın en stratejik bölgesi haline geli- yor, tabii bölgedeki diğer güçler açısından da… Somali kıyılarına baktığımızda, yal- nızca ABD’nin, NATO’nun, Almanya, Fransa’nın değil, derin deniz (blue wa- ter) filosu olmayan (bunu sömürgeci ge- leneği olmayan olarak da okuyabiliriz) Hindistan’ın ve Çin’in, derin deniz fi- losunu ve sömürgelerini II. Dünya Sa- vaşı’nda kaybeden Japonya’nın savaş gemilerine de rastlıyoruz. Tam bu noktada, 19. yüzyıldaki sö- mürgecilik dalgasının korsanlara kar- şı mücadele gerekçesiyle başladığını anımsayabiliriz. İngiltere önce Afrika kı- yılarındaki korsanları satın almayı, an- laşma yapmayı deniyor. Kimi zaman gelip limanlarını bombalıyor. Ama ar- kasını döner dönmez korsanlık yeniden başlıyor. İlginçtir bu alanda çözüm yolunu o zaman da ABD açıyor. 1805 yılında ABD deniz piyadeleri Tripoli’ye kadar girerek Paşa’yı ABD’li tutsakla- rı serbest bırakmaya zorluyorlar. 1825’te ABD, Cezayir, Tunus ve Tripoli (Libya) sahillerinde etkinliğini arttırıyor. Ancak kalıcı çözümü, Cezayir’i işgal edip sömürgeleştirerek, Tunus’u pro- tektoraya dönüştürerek, Fas’ı denetim altına alarak Fransa üretiyor. Ondan sonra, İspanya, İtalya aynı yola girer- ken, İngiltere ve ABD, Singapur, Ma- laya, Saravak, Borneo kıyılarında sö- mürgeler oluşturmaya başlıyorlar. Bun- ların hepsi, ticaret yollarını korumak, korsanlığa son vermek amacıyla, em- peryalist devletler arasında genel bir an- layış birliği içinde yapılıyor; Çin’de (zamanında ulusalcı, bugün ise terörist olarak nitelenen) Bokser ayaklanmasını da birlikte bastırıyorlar (“Pekin’de 55 Gün” filmini anımsıyor musunuz?). Şimdi dönüp Somali kıyılarına bir kez daha bakarsak, buraya yerleşen bir askeri gücün, hem Asya’dan Afri- ka’ya girişi, hem de Asya’ya giden enerji ve ticaret yollarını denetim al- tına alabileceğini görebiliriz. Hem yu- karda aktardığım gibi sürecin eko- nomik bilançosu, hem de “Denizde- ki korsanlığın karadaki anarşiden kay- naklandığına” (Kaplan, New York Ti- mes, 12/04), New York Times’ın “ama yalnız olmayacağına” ilişkin uyarıları da sürecin bu kez “Mogadişu’da 55 gün” gibi bir senaryo yönünde geliş- tiğini düşündürüyor. Bu bağlamda korsanların gelecekteki güç denge- lerinin kurulması süreci açısından, bugün için aslında çok “yararlı düş- manlar” olduklarını da söyleyebiliriz. DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA [email protected] http://erginyildizoglu.blogspot.com ‘Üç Korsan, Üç Mermi, Üç Ceset...’ Köy Enstitüleri’nin 69. kuruluş günü 17 Nisan, bu yıl çağdaşlaşma tartışmalarının yoğunluğuna tanık- lık etti. Geçen hafta, çağdaş yaşam ile çağdaş eğitimin bü- tünlüğünü savunanlar sorgulandı ve gözaltına alındı. Çağdaşlaşmanın kurumlarına baskınlar düzenlendi. Tamamıyla Köy Enstitüleri’nin kapatılmasını andı- ran, aynı anlayışın doğrudan uzantısı olan bir oluşum yaşanıyor. Çağdaşlaşma, kaldığı kadarıyla da, boğulmak is- teniyor. Köy Enstitüleri, Cumhuriyetin temeli olan “özgür- leştirici eğitim” anlayışının kırsal kesimi de içerecek biçimde yerleştirilmesi savaşımıydı. Eğitimin karma olduğu enstitülerde, çocuğun ve gencin yaratıcı ye- teneklerinin en üst düzeyde gelişmesi için uğraş ve- riliyordu. Yalnız, temel bilgilerin öğrenilmesi değil, mü- zik, tiyatro, resim gibi sanatsal çalışmalarla çağdaş yaşam yakalanmaya çalışılıyordu. Enstitülerin yalnızca “kuruluş yerlerinin” seçimi bi- le, tek başına, bu kurumların nasıl bir bütünleştirici çağdaşlaşma çabası olduklarını anlatmaya yeter: Ak- çadağ (Malatya), Akpınar (Samsun), Aksu (Antalya), Arifiye (Kocaeli), Beşikdüzü (Trabzon), Cilavuz (Kars), Çifteler (Eskişehir), Dicle (Diyarbakır), Düziçi (Adana), Ernis (Van), Gölköy (Kastamonu), Gönen (Isparta), Ha- sanoğlan (Ankara), İvriz (Konya), Kepirtepe (Edirne), Kızılçullu (İzmir), Ortaklar (Aydın), Pamukpınar (Sivas), Pazarören (Kayseri), Pulur (Erzurum) ve Savaştepe (Balıkesir). Demokrat Parti, eğitimde çağdaşlaşmanın öncü- leri olan Köy Enstitüleri’ni “komünist yuvası” olmak- la suçladı ve kapattı. Evrensel hukuk kurallarının te- mellerinden birine göre suç, kişiseldir. Enstitüler bu ilke çiğnenerek “kurumsal” suçlamayla kapatıldılar. Karma eğitime son verildi. Geçen hafta İzmir’de Ye- nikuşak Köy Enstitülüler Derneği’nce vurgulandığı gi- bi, “kardeşleri ayırdılar”; kızlı-erkekli bir çağdaşlaşma çabasını yok ettiler. Toplum saldırı altında tutuldu; çağdaşlaşmacılar sustu; enstitüleri açan siyasal örgüt bile onlara sa- hip çıkmadı. Bugünlere gelindi. Bugün de “Baba beni okula gönder” diye çırpınan on binlerce çocuğa çağdaş eğitimin olanaklarını sağ- lamaya çalışanlar, ÇYDD, ÇEV ile Başkent Üniversitesi başta olmak üzere kimi üniversiteler, bilim insanla- rı, yöneticiler yalnızca çağdaşlaşmacı oldukları, çağ- daş yaşamı güçlendirmeye ve yaşatmaya çalıştıkla- rı için, cezalandırılmak isteniyor. Tıpkı Köy Enstitüleri olayında olduğu gibi. Asıl sorun budur. Cumhuriyetin çağdaşlaşma yolunun önünün ke- silmesinde Köy Enstitüleri’nin kapatılması, aslında, bu- günleri hazırladı. Ülke “diplomalı kalitesizler” topluluğu oldu. Bu sü- reç, 12 Eylül 1980’lerde, genel olarak eğitimin din- selleştirilmesi ve yükseköğretimde YÖK uygulama- larıyla, iyice pekiştirildi. Süreç genişleyerek işliyor.. son yıllarda, MEB, YÖK ve TÜBİTAK’ta yaşananlar ve ya- pılanlar bunun kanıtlarıdır. Gerçekte, ÇYDD ve ÇEV, eğitimde yaşanan bu çok büyük olumsuzlukların, yıkımların giderilmesi isteği- nin sonuçlarıdır. Kapatılan Köy Enstitüleri’nin işlevi- ni üstlenme girişimleridir. Toplumda çağdaşlaşma korkusu yaratılıyor. Bilginin, ilerlemenin, çağdaşlaşmanın aydınlığından korkan- lar, toplumu korkutmaya çalışıyor. Yaşanan süreçte, “iki gereklilik” geçerlidir. Birincisi, “çağdaşlaşmacılar” bu sürece, yani, çağ- daşlaşmanın boğulması gidişine kesinkes karşı dur- malıdır. İkincisi, şu doğru unutulmamalıdır. Toplumsal korku, faşizmi besler. Ve ülkenin temel gündem mad- desi 12 Eylül faşizminden kurtulmak olmalıdır. Bunu yapmamak, tersine çok daha yıkıcı olacak yeni bir ka- ranlık faşizan dalganın kabarmasının kanallarını aç- mak, bir büyük tarihsel ve toplumsal sorumluluk an- lamına gelir. [email protected] Burgaz’a yeni vergi denetimi ANKARA (AA) - Maliye Bakanlõğõ, Burgaz Rakõ’da, niteliğine uygun olmayan bandrol iddialarõnõn ardõndan yeniden vergi incelemesi başlattõ. Denetimde şirketin bütün hesaplarõ tek tek inceleniyor. Aynõ şekilde bandrol konusu da ayrõca araştõrõlõyor. Tütün ve Alkol Piyasasõ Düzenleme Kurumu (TAPDK) tarafõndan görevlendirilen özel denetim ekibi de, Burgaz Rakõ’da niteliğine uygun olmayan bandrol kullanõmõ iddialarõnõ soruşturuyor. Bu arada Gelir İdaresi Başkanlõğõ’ndan bir üst düzey yetkili, Burgaz Rakõ’nõn 2. kez vergi incelemesine tabi tutulduğunu bildirdi. Daha önce çeşitli iddialar üzerine gelirler kontrolörlerinin Burgaz Rakõ’da inceleme başlattõğõnõ ve bu inceleme kapsamõnda aramalõ inceleme talep ettiğini kaydeden Gelir İdaresi yetkilisi, “tüm Türkiye’de olduğu gibi Burgaz Rakı’da da bandrol denetimleri devam ediyor” dedi. Güler Sabancõ, krizin, hõzõnõn kesilmesine karşõn hâlâ ciddi belirsizliklerin olduğunu söyledi ‘Krizin daha yolu var’ Ekonomi Servisi - Sa- bancõ Holding Yönetim Kurulu Başkanõ Güler Sabancı, krizin hõzõnõn yavaşladõğõnõ, ancak hâlâ “gidecek yolu”olduğu iz- lenimi bulunduğunu söy- ledi. Bir grup gazeteciyle bir araya geldiği sohbet toplantõsõnda, Sabancõ, “Henüz ciddi belirsiz- likler var. Hâlâ krizin içindeyiz. Gelen verileri değerlendiremiyoruz. Evet, ABD’den gelen bir şeyler var.. ama ben tem- kinli olmak taraftarı- yım. Krizin hızı kesildi, ama sanki hâlâ gidecek yolu var gibi gözükü- yor” dedi. Sabancõ, krizle birlikte tartõşmaya açõlan yeni dün- ya düzeni hakkõnda da “Krizden sonra hepimiz Çin’den borçlanacağız, ABD de dahil... Yeni dünya düzeninde her or- ganizasyona olduğu gibi IMF’ye de yeniden rol dağıtımı yapılacak. Ne- redeyse dünya merkez bankası gibi.. oraya gi- diyor” diye konuştu. Güler Sabancõ; bir gaze- tecinin vakõf üniversitele- riyle ilgili bir çalõşma ol- duğu yönünde söylentiler bulunduğunu ve vakõf üni- versitelerinin denetiminin Sayõştay’a verilerek, YÖK’e bağlanacağõna iliş- kin iddialarõ hatõrlatmasõ üzerine, kendilerine bu ko- nuda gelen bir şey olmadõ- ğõnõ, ancak böyle bir deği- şikliğin geriye gidiş olaca- ğõnõ dile getirdi. Sabancõ özetle şu konulara değindi: Herkes bocaladı  Bütün dünyadaki hü- kümetlerde krize karşõ ön- lemlerde bir bocalama oldu. Hep kõsa vadeli paketler açõklandõ. Herkes birbirini bekliyor, biri bir önlem açõklayõnca diğerleri ona göre bir adõm daha atõyor. Bütün bunlar güvensizlik getirdi. ABD’nin seçim sü- recinin de krizde etkisi ol- du. Bizde de bir seçim sü- reci yaşandõ. O da bitti ar- tõk, önümüze bakmalõyõz.  Bu dönemde işletme sermayesinin iyi yönetimi, 2009’da başarõnõn; tersi, başarõsõzlõğõn göstergesi olacak. Onun için herkes daha temkinli. Geçen yõl anormal hammadde fiyat- larõ gözledik. Bu son çey- reğe yansõdõ. Şimdi onun etkisi gidiyor. Eksi 3.6’lık büyüme hedefi gerçekçi  Hükümetin yüzde 3.6’lõk daralma hedefi ger- çekçi ve doğrudur diye dü- şünüyorum. Benim danõş- tõğõm ekonomistlerin bazõ- larõ yüzde 5’e kadar daral- ma öngörüyor. Ama şir- ketlerden gelen raporlara bakarsak, yüzde 3.6, haydi yüzde 4’ün altõ diyelim, daha realist gözüküyor. Son çeyrekte bir kõpõrdanma olacağõnõ öngörüyorum.  Hükümet 1600 cc mo- torun altõndaki binek oto- mobillere vergi indirimi ge- tirmekle akõllõ bir iş yaptõ. Biliyorsunuz Türkiye’nin esas üretimi bu hacimde ve altõndaki otomobiller- de. Bu gibi örnekler bulunur ve uygulanõrsa çok iyi olur. Ticari araçlarda vergi yüz- de 4 olduğu için mesela hurda teşviki gibi önlemler düşünülmeli. Yeni düzende IMF’nin dünya merkez bankasõ gibi olacağõnõ söyleyen Sabancõ, “ABD de dahil hepimiz Çin’den borçlanacağõz” dedi. ENERJİ İTHALATI ÇEŞİTLENDİRİLMELİ Türkiye’nin nükleer enerji santra- lõ kurmak istemesinin bir nedeni var; Enerji ithalatõmõzõn ana ağõrlõğõ Rus- ya ile ve onu çeşitlendirmek istiyoruz. Neden teklif vermedik? Çünkü tekli- fi veren firma dõşõnda kimse fizibili- te yapamadõ. İlk 10 yõlõn sonunda alõm garantisi yoktu.  CarrefourSa’nõn CEO’su geldi; şimdiye kadar dünyada odaklandõkla- rõ 5-6 ülkeden biri Türkiye idi. Şimdi 3 yere odaklanacaklar, biri Türkiye ola- cak. Aynõ şeyi çimentodaki ortağõmõz için söyleyebilirim. Başka ülkelerden çekilecekler, Türkiye’ye odaklanacak- lar. Toyota keza öyle. İhracatta yeni rekor 2.5 yõl ertelendi Yaşadõğõ şehrin dõşõna hiç çõkamayan emeklilerin oranõ yüzde 50’yi buluyor Emekliler eve hapsolduMERSİN (AA) - Ekonomik krizin etkilerini gör- mezden gelen Devlet Bakanõ Kürşad Tüzmen, ge- çen yõlki 132 milyar dolarlõk ihracat başarõsõnõ ‘al- tın yıl’ olarak nitelendirdi. Tüzmen devamda da “Kriz nedeniyle geçen yılki rakamlarımız ve 200 milyar dolarlık yeni ihracat rekoru hedefimiz or- talama 2.5 yıl kadar ertelendi” dedi. Bu yõl ihracatõ 100 milyar dolarõn altõna düşür- memenin gayreti içerisinde olduklarõnõ kaydeden Tüzmen, “Ben 2009’da yaşanan düşüşten sonra 2010’un ikinci yarısından itibaren, ihracatta to- parlanma sürecine tekrar gireceğimizi düşü- nüyorum” diye konuştu. Tüzmen, Türk ihracat- çõsõnõn çõkõşõnõn yeni pazarlardan geçtiğine işaret ederek, “Yeni ticari ilişkiler için önümüzdeki gün- lerde önce Libya’ya ardından Romanya’ya gi- deceğim” dedi. Bulgaristan’dan Türk patatesine veto ANKARA (AA) - Bulgaristan’õn, “patates si- ğili” hastalõğõ nedeniyle Türkiye’den patates itha- latõna sõnõr getirebileceği yönünde uyarõda bulun- duğu öğrenildi. Türkiye ise patates siğili hastalõğõ nedeniyle alõnan önlemler konusunda Bulgaristan’a bilgi verirken, konuyu görüşmek üzere bir heyeti Tür- kiye’ye davet etti. Edinilen bilgiye göre, Bul- garistan Ordu, Niğde ve Nevşehir menşeli pa- tateslerde hastalõk belirlendiği gerekçesi ile Türkiye’ye uyarõda bulundu. TİED araştõrmasõna göre, emekliler yaşadõklarõ kentin dõşõna çõkamõyor. Emeklilerin yüzde 86.4’ü de tatil amaçlõ gezi yapamõyor. Fındıkçılar üretimden vazgeçiyor ORDU (AA) - Ulusal Fõndõk Konseyi Araştõrma ve Danõşma Kurulu Başkanõ Prof. Dr. Turan Karadeniz, 13 ilde, 18 gün süreyle 500 fõndõk üreticisi arasõnda yaptõklarõ anket çalõşmasõ sonrasõ, fõndõk üreticilerinin büyük bir çoğunluğunun masraflarõnõ karşõlayama- dõklarõ gerekçesiyle gelecekte fõndõk tarõmõ- na sõcak bakmadõklarõnõn ortaya çõktõğõnõ söy- ledi. Karadeniz, fõndõkta son 2 yõlda yaşanan fiyat düşüklüğünün üreticiler arasõnda umut- suzluk, zaman zaman da kõzgõnlõkla karşõ- landõğõnõn görüldüğünü vurguladõ. Üreticilerin yüzde 99’unun fõndõk alõmla- rõnda TMO yerine yeniden Fiskobirlik’i gör- mek istediklerini anlatan Karadeniz, “Bunun nedenini de TMO görevlilerinin fındıktan anlamadıklarını gerekçe göstererek açık- lıyorlar” dedi. ANKARA (AA) - Türkiye İşçi Emek- lileri Derneği’nin (TİED) yaptõğõ bir araş- tõrmaya göre, emekliler yaşadõklarõ kentin dõşõna çõkamõyor. Dernek, 47 ilde 4 bin 362 emeklinin ka- tõlõmõyla ‘Türkiye Emekli Profili Araş- tırması’ gerçekleştirdi. Araştõrmaya katõ- lan emeklilerin yüzde 85.5’i, yurtdõşõna hiç çõkmadõğõnõ bildirdi. Emeklilerin yüzde 14.5’i ise bu yöndeki soruyu olumlu ya- nõtladõ. Emeklilere tatil amaçlõ gezi yapõp yapmadõklarõ da soruldu. Emeklilerin yüzde 86.4’ü tatil amaçlõ gezi yapmadõğõnõ bildirdi. Tatil amaçlõ ge- zi yapabildiklerini söyleyenlerin oranõ ise yüzde 13.6’da kaldõ. ‘Yaşadığınız ilin dı- şına hangi sıklıkla çıkarsınız’ sorusu- na emeklilerin yarõsõna yakõnõ ‘hiç çık- madım’ yanõtõnõ verdi. Yaşadõğõ ilin dõ- şõna hiç çõkmayanlarõn oranõ ise yüzde 45.2’yi buldu. Emeklilerin yüzde 11.7’si, ‘ayda birkaç kez’, yüzde 43.1’i ‘yılda birkaç kez’ yaşadõğõ ilin dõşõna çõktõğõ- nõ belirtti. Emeklilerin yüzde 21.1’i oto- mobili olduğunu, yüzde 78.9’u ise oto- mobili bulunmadõğõnõ kaydetti. Kriz fast food’a uğramadı GAZİANTEP (AA) - Ekonomik krizin fast food sektöründeki etkileri sõnõrlõ kalõrken McDonald’s Türkiye, geçen yõl satõşlarõnõ yüzde 30 arttõrdõ ve 250 milyon TL ciro yaptõ. Gaziantep’te ilk restoranõnõ açan McDonald’s Türkiye Genel Müdürü Hakan Serim, Türkiye genelinde 120 restorana ulaştõklarõnõ ve 2009 yõlõnda açacaklarõ yeni restoranlarla toplam istihdamlarõnõ da 4 bine çõkaracaklarõnõ söyledi. 2 milyar TL’lik bir büyüklüğe ulaştõğõ tahmin edilen Türkiye fast food pazarõnõn krizden diğer sektörler göre daha az etkilendiğini söyleyen Serim, şöyle konuştu: “Geçen yıl satışlarımız yüzde 30 arttı. Bu yıl restoran sayısında yüzde 10-15 ve satışlarda yüzde 15 büyüme planladık. 2008 yılını 250 milyon TL ciro ile kapattık. 2009’da da 285-290 milyon TL ciro düşünüyoruz.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle