16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 20 NİSAN 2009 PAZARTESİ 10 DIŞ BASIN [email protected] DEĞİŞEN DÜNYADAN HÜSEYİN BAŞ Transjenik Mısır Çevre Ve Sağlık İçin Büyük Tehdit AB yönetiminin transjenik Mon810 mısır ve so- ya üretiminde sorun yaşanmadığıyla ilgili kara- rına karşın, söz konusu ürünlerin ülkelerinde üre- tilmelerini yasaklayan ülkeler arasına son gün- lerde Yunanistan, Avusturya, Macaristan ve Lüksemburg’dan sonra Almanya da katılmış bu- lunmaktadır. Nedeni kimse için sır değil. Birleşik Devletler başta olmak üzere Arjantin, Brezilya, Hindistan, Kanada, Çin, Paraguay, Güney Afrika ve çok sa- yıda ülkede genetiği değiştirilmiş tohum kaynaklı (GDO) mısır ve soya yoğun biçimde üretilmek- tedir. Almanya’da Bavyera eyaletinin tarım ba- kanı Ilse Aigner’in açıklamalarına göre çevre ve halkın sağlığının korunması için ülkede transje- nik tohumlar gelinböceği, kelebek gibi bazı bö- cek ve sinekleri yok ederek biyo-çeşitliliği yok et- meleri yanında çocuk mamaları dahil bir altı yü- zü aşkın yiyecek ve içecek maddesinde katkı ola- rak kullanılmasıyla da insan sağlığı için ciddi teh- likeler oluşturmaktadır. Transjenik tohum kaynaklı tarım ürünlerinin çevre ve insan sağlığı için oluşturduğu tehdit kuş- kusuz, salt bunlarla sınırlı değil. Örneğin trans- jenik tohumlarda bir numara olan ünlü tohum de- vi Amerikan Monsanto’nun ünlü Mon 810 kod adlı mısırı, yiyecek ve içecek sektöründe de yo- ğun biçimde katkı maddesi olarak kullanılmak- tadır. Bu tohumlardan üretilen mısır ve soya ile beslenen farelerle yapılan bilimsel araştırmala- ra göre söz konusu canlıların üç dört nesil son- rasında üreme yeteneklerini kaybettikleri, kan ya- pılarında, sindirim sistemlerinde ciddi sorunlar ya- şadıkları, bağışıklık sistemlerinin çöktüğü, or- ganlarının da giderek küçüldüğü saptanmıştır. Genetiği değiştirilmiş tohum kaynaklı üretim- ler 1990 yılından bu yana Amerikan tarım devi Monsanto’nun tekelindedir. O tarihlerden bu ya- na dünyanın çok sayıda ülkesinde kullanılan bu tohumlar 2007 yılında dünyadaki ekilebilir alan- ların yüzde 7’sine tekabül eden yüz milyon hektara ulaşmıştır. Transjenik tohumlardan mil- yarlarca dolar kazanarak finans devi haline ge- len Monsanto, güçlü lobilerinin baskılarıyla di- lediği ülke ve yönetimine ürünlerini dayatmakta son derece de beceriklidir. Monsanto’ya bakı- lırsa transjenik tohumlar üstün randımanları sa- yesinde dünyadaki açlığın sonunu getirebilecek tek çaredir. Oysa bilimsel araştırmalar bu sav- ların abartıldığını, sadece ülkeleri ve yönetimle- ri yanıltmayı hedefleyen birer efsaneden ibaret olduklarını ortaya koymuştur. Örneğin bizzat Monsanto’nun kendi ülkesinde, yani Birleşik Dev- letler’de yapılan bilimsel araştırmalar, yukarıda öne sürülen savları doğrulamaktadır. Nitekim Amerikan çiftçileri nezdinde yapılan araştırma- lar, transjenik ürünlerin randıman açısından kla- sik tohum kaynaklı ürünlere oranla daha randı- manlı olmadıklarını, aradaki farkın da, zararları göz önüne alındığında, yok denecek ölçüde önem- siz olduğunu ortaya koymuştur. Randımanda gö- rülen bazı iyileşmelerin ise transjenik tohumlar- dan değil daha çok tarım tekniklerinde uygula- nan kimi yeniliklerden kaynaklandığı saptanmıştır. Avrupa Birliği üyesi altı ülkenin, birliğin aksi yö- nündeki kararına karşın ülkelerinde transjenik mı- sır ve soya ekimini yasaklayarak çevre ve insan sağlığını koruyacaklarıyla ilgili kararlılıkları kar- şısında, sanırız, Birlik önceki kararından geri dö- necektir. Fransız ‘Toprağın Dostları’ adını taşıyan sivil toplum kuruluşunun verilerine göre transjenik mısır Mon810’un yasaklanmasından sonra Av- rupa’da transjenik üretim alanları 50 bin hektar azalmıştır. Bu eğilimin giderek daha da belirgin duruma ulaşması beklenmektedir. Peki biz bu yaşamsal konuda ne yapıyoruz, so- rusuna gelince... İş bu konuda, her yaşamsal so- runda olduğu gibi karışık. Ziraat Mühendisleri İstanbul Şubesi Başkanı Sayın Ahmet Atalık’ın vediği bilgilere bakılırsa durum parlak değil. “Ülkemizde genetiği değiş- tirilmiş tohumlarla üretim yapmak Tarım ve Köy- işleri Bakanlığı’nın genelgesi gereği yasak. Ancak tohumda büyük oranda dışa bağımlı olan ülke- mizde bu konu gerektiği gibi kontrol edileme- mektedir. Genetik tohumla üretim yapmak her ne kadar yasaklanmış olsa da söz konusu ürünler hiç- bir analize tabi tutulmadan ülkeye sokulmaktadır. Tarım Bakanlığı’nın ve üniversitelerimizin gene- tik analizlerini yapabilecek laboratuvarlarının ol- masına karşın bu ürünleri getiren firmaların sa- dece ‘bunlar genetik değildir’ beyanları istenil- diği kadar transjenik tohumun ülkeye sokulma- sına yetmektedir. Önceki ve bugünkü tarım bakanlarımız trans- jenik tohumların ülkeye ne miktarda girdikleri, bunların analizlerinin yapılıp yapılmadığıyla ilgili Meclis’e verilen soru önergelerini ‘bu konuda dü- zenleme olmadığı, dolayısıyla da zorunluluk bu- lunmadığını’ ileri sürerek yanıtlamışlardır.” Çevre ve insan sağlığı kimin umurunda? Ya da endişeye gerek yok; ‘bize bir şey olmaz’! Obama’nõn yõkõcõ bir ideolojiye önerdiği meşruiyet ‘Afpak’ coğrafyasõnõn ötesine yayõlacak bir yõkõm yaratacak ABD’nin ılımlı Taliban’õ MJ AKBAR Gereklilik buluşun annesiyse siyaset çoğu zaman babasõdõr. Barack Obama, 20 Ocak’ta devlet başkanõ olduğunda ortalõkta bulunmayan bir tanõm icat etti. Afganistan için “ılımlı Taliban” diye bir şey buldu. Başkan Yardõmcõsõ Joe Biden de bu oksimoronun (iki zõt anlamlõ, çelişkili kelimenin bir arada kullanõlmasõ) matematiksel koordinatlarõnõ buldu: Taliban’õn yalnõzca yüzde 5’i “radikal.” Obama’nın ilk büyük hatasına hoş geldiniz Afganistan ve Pakistan’daki savaş, sadece intihar komandolarõna dönüşen bazõ sakallõ adamlara ve sakalsõz çocuklara karşõ yürütülmüyor. Kritik çatõşma, Müslüman dünyanõn siyasi ya da sosyal anlamda, modernitenin her türüne karşõ saldõrabileceği bir bölge oluşturmayõ hedefleyen, şoven teokrasi ideolojisine karşõ yürütülüyor. Washington’õn tek bir “ılımlı” tanõmõ ölçüsü var: ABD’ye karşõ etkin savaşa son veren “ılımlı”dõr. “Ilımlı Taliban”õ tanõtmama izin verin. Son günlerde her ulusal ve uluslararasõ haber kanalõnda görünüyorlar, dünyaca ünlüler, Pakistan’õn Svat vadisinde çekilmiş bir video klibin yõldõzlarõ onlar. İkisi, babasõ ya da kardeşi olmayan bir erkekle görüldüğü şüphesiyle 17 yaşõndaki Çand Bibi adlõ kõzõ tutarken yüzünü örten üçüncüsü kõzõ 37 kez kõrbaçlõyor. Obama, Çand Bibi’nin çõğlõklarõnõ kaydetmeli ve Afgan savaşõnda dans etmek istediği “ılımlı müziği” kõzlarõna dinletmeli. Bu Taliban, Obama doktrini normlarõna göre “ılımlı”. Pakistan birlikleri, Taliban’õn oluşturduğu ortaçağ cennetine ilişmiyor, Amerikan insansõz uçaklarõ da evlerini bombalamõyor. Pentagon ateşkesin güvencesi olarak bunlarõ maaşa bağlamõş. Obama ve İslamabad, umutsuz õlõmlõlõk arayõşlarõ içinde, belki de bir yalanlamayõ öne sürecek. Svat vadisinde çekilen dayanõlmaz kõrbaçlama görüntüleri şimdi sahte olarak nitelendiriliyor. Çand Bibi böyle bir olayõ “yalanladı”. Tabii... Ama herhangi bir doktor muayenesi yapõldõ mõ? “Ilımlılık” ile böyle bir uzlaşma, komşu Afganistan’da da, Amerika’nõn müttefiki Hamid Karzai’nin gözleri önünde yaşanõyor. Karzai, Afgan kadõnlarõn doktora gitmek, eğitim almak ya da çalõşmak için kocalarõndan izin almasõnõ öngören aile yasasõna yeni imza koydu. Koca yatak odasõnõn tam anlamõyla efendisi haline geliyor. Çocuklarõn velayeti sadece babalara ve büyükbabalara veriliyor, kadõnlarõn hiçbir hakkõ yok. Afganistan meclisinin üst kanadõnõn üyesi senatör Hümeyra Namati, yasanõn “Taliban yönetimi dönemindekinden çok daha kötü” olduğunu belirterek, “Yasaya karşı konuşan herkes İslam karşıtı olmakla suçlanıyor” diyor. Kuran, erkeklerin eşlerine zorla kararlarõnõ dayatmasõnõ yasaklar. Karzai’nin onayõ ise siyasi sebeplere dayanõyor. Ağustosta yapõlacak seçimlerde teokratlarõn desteğini istiyor. Tepkiler karşõsõnda yasanõn gözden geçirilmesi konuşuluyor ama kimse bunun ne demek olduğundan emin değil. Irak sonrasõ Amerika’nõn savaşlar konusunda isteksiz olmasõ anlaşõlabilir. Ama biz bölgedekiler, süper güç müdahalesinin siyasi sonuçlarõyla birlikte yaşõyoruz ve Obama’nõn yõkõcõ bir ideolojiye önerdiği meşruiyet, “Afpak” (Afganistan ve Pakistan) coğrafyasõnõn çok ötesine yayõlacak bir yõkõm yaratacak. ‘Afpak’ fikri Pakistan askeri istihbaratının Benazir Butto ve Pakistan askeri istihbaratõ, 1994 kõşõnda Taliban’õ Amerika’ya karşõ savaş için yaratmadõ. Amaçlarõ, Afgan savaş ağalarõnõ saf dõşõ bõrakõp totaliter bir rejim kurmak, iki ülkenin stratejik çõkarlarõnõ eşitlemekti. Pakistan askeri istihbaratõ, “Afpak” fikrini, Washington’a ulaşmadan çok daha önce ortaya atmõştõ. Pakistan, Taliban’õn meşruiyetini yaymak için gayretle çalõştõ. Bazõ temel noktalar şimdi de aynõ. Pakistan’õn çõkarlarõ hâlâ İslamabad yanlõsõ bir Taliban rejiminde yatõyor. “Ilımlılık” teorisi de savaş yorgunu Amerika’ya bir çõkõş noktasõ sağlamayõ amaçlõyor. Ancak ne Taliban ne de Pakistan 1994’teki gibi değil: Taliban çok daha güçlü, Pakistan çok daha zayõf. Kâbil’in Taliban’õn eline geçmesi bu kez İslamabad’õn kuşatõlmasõnõn ön adõmõ olabilir. İngilizce’den çeviren: Zeki Tezer (The Times of India, 12 Nisan 2009) Washington’õn tek bir “õlõmlõ” tanõmõ ölçüsü var: ABD’ye karşõ etkin savaşa son veren “õlõmlõ”dõr... Pakistan’õn çõkarlarõ hâlâ İslamabad yanlõsõ bir Taliban rejiminde yatõyor. “Ilõmlõlõk” teorisi de savaş yorgunu Amerika’ya bir çõkõş noktasõ sağlamayõ amaçlõyor. Ancak ne Taliban ne de Pakistan 1994’teki gibi değil: Taliban çok daha güçlü, Pakistan çok daha zayõf. Bakû-Moskova ilişkilerinde yeni dönem mi? İLGAR VELİZADE Azerbaycan Cumhurbaşkanõ İlham Aliyev’in Moskova’ya bugün (ç.n. 16 Nisan) düzenlediği ziyaretini, son yõllarda istikrarlõ biçimde devam eden Rus-Azeri ilişkilerinin genel çerçevesi içinde olağan bir ziyaret olarak kabul etmek mümkün olabilirdi. Fakat ortada, bu ziyaretin bir protokol ziyaretinden çok daha farklõ bir içerik taşõdõğõnõ gösteren iki veri mevcut. Bunlardan birincisi, Aliyev’in ziyaretinin önceden planlanmamõş, ani bir ziyaret oluşu. Diğeri ise bu ziyaretin bölgede karmakarõşõk bir sürecin başladõğõ bir döneme denk gelmesi. Birinci hususla ilgili olarak belirtmek gerekiyor ki Azerbaycan son yõllarda giderek Güney Kafkasya’da bir istikrar adasõ olarak ortaya çõkmaya başladõ. Rusya ise Çeçenistan savaşõnõn resmen sona erdiğini ilan etti. Fakat Rusya, Çeçenistan’daki bu durumun kendisinin bölgede etkin bir politika uygulamasõna bağlõ olduğunun farkõnda. Bu şartlarda, ne Rusya, ne de Azerbaycan, bölgedeki gelişmelere seyirci kalma lüksüne sahip. Uzmanlar, bölgedeki gelişmeler konusunda iki ülkenin daha yakõn bir işbirliğine gireceği üzerinde birleşiyor. Diğer bir konu ise Türk-Ermeni sõnõrõnõn açõlmak üzere olmasõ. Böyle bir hareket, hiç şüphe yok ki bölgede yirmi yõla yakõn bir zamandan beri devam eden statükoyu bozacak. Fakat burada asõl önemli olan, bozulan bu statükonun yerine neyin geleceği. Kesin olarak söyleyebiliriz ki, bölgedeki bütün aktörlerin rol almadõğõ bir statüko değişikliği, şu anda var olan statükonun yerine çok daha bozuk, sakat bir yapõ ortaya çõkartõr ki, bu yeni yapõda artõk istikrar kelimesini sonsuza dek unutmamõz gerekir. Ankara’nın politika değişikliği Ermenistan politikasõnõ, uzun yõllar Azerbaycan ile işbirliği içinde yürüten Ankara, geçen sonbahardan itibaren, bölgede aktif olmak amacõyla, bazõ ürkek adõmlar atmaya başladõ. Bakû, uzun yõllar Ankara’nõn sözlerine güvenmişti. Ankara, kendisinin Ermenistan’la ilişkilerinin, özellikle sõnõr kapõsõnõn açõlmasõ konusunun, Karabağ sorununun çözümüne bağlõ olduğunu söyleyip duruyordu. Şimdi Ankara’nõn bu politikada değişikliğe gitmesi, doğal olarak Bakû’da büyük kaygõ uyandõrdõ. Azerbaycan basõnõnda, Bakû’nun başta ticaret ve enerji olmak üzere, bütün alanlarda kendi önceliklerini yeniden gözden geçireceğine ilişkin makaleler çõkmaya başladõ. Geçen günlerde Ukrayna Devlet Başkanõ Viktor Yuşçenko Bakû’ya gelerek, kendi ülkesinin Azerbaycan ve Orta Asya doğalgazõnõn Batõ piyasalarõna ulaştõrõlmasõ konusunda gayet elverişli bir ülke olduğunu ve bu konuda işbirliğine hazõr olduklarõnõ söyledi. Bunun hemen ardõndan, Bakû’ya Gürcistan Enerji Bakanõ Aleksandır Hetaguri ve İngiliz White Stream Boru Hattõ Firmasõ Genel Müdürü Roberto Pirani gelerek, Azerbaycan doğalgazõnõn Romanya, Gürcistan, Ukrayna ve Moldova’dan geçişini öngören “Beyaz Akım” projesine ilişkin bir memorandum imzaladõlar. Rusya ve Azerbaycan devlet başkanlarõ arasõndaki görüşmelerde, hiç şüphesiz, bu konular da yer alacak ve Rusya, Azerbaycan doğalgazõnõn üzerinde büyük pay sahibi olmak isteyecek. Bütün gelişmelerin õşõğõnda söylemek gerekiyor ki Rusya Devlet Başkanõ Medvedev ile Aliyev’in görüşmesi, iki ülke ilişkilerinde ve bölgede “saatleri yeniden ayarlama” özelliği taşõyacak. Rusçadan çeviren: Deniz Berktay (Rus Resmi Haber Ajansı RİA Novosti, 16 Nisan 2009) Türk-Ermeni sõnõrõnõn açõlmasõ bölgede 20 yõla yakõn bir zamandan beri süren statükoyu bozacak. Fakat burada asõl önemli olan, bozulan statükonun yerine neyin geleceği. Bölgedeki bütün aktörlerin rol almadõğõ bir statüko değişikliği, şu anda var olan statükonun yerine çok daha bozuk, sakat bir yapõ ortaya çõkartõr ki, bu yeni yapõda artõk istikrar kelimesini sonsuza dek unutmamõz gerekir. ACİL SAHİBİNDEN ALİBEYKÖY GÜZELTEPE’DE 140 VE 70 M2’LİK BAHÇE İÇERİSİNDE MÜSTAKİL GECEKONDU SATILIK 25.000 TL 0535 270 35 09 - 0212 607 08 76
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle