16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
H aydarpaşa’dan yola çõkan Erzurumlu, bir süre sonra acõkõnca, bavulunu karõştõrmaya başlar. Epey uğraşõdan sonra da üzülür. Durumu öğrenen kompartõman arkadaşlarõ: “Üzülme, Erzurum’a gidiyorsun. Orada doya doya yersin” tesellisinde bulunur. Bizimki: “Ben keteyi kaybettiğime üzülmüyorum. Onu bulan, yerken dik tutmazsa, içini düşürür. Üzüntüm ona” der. ABD’nin 44. Başkanõ geldi. Dakikasõ hesaplanmõş, görkemli bir gezi yaptõ. Görevini yerine getirdi ve gitti. Bu gelişe turizmcilerimiz çok sevindi. “Bu kadar reklamı, para versek yaptıramazdık” dediler. Ticari bir anlayõş düzleminde söz söylediler. Sormak gerek: Afganistan’a gidecek bin Mehmetçik, kaç para? Başkan’õn ardõnda bõraktõğõ izlenim, çoğumuzun gönlünde yer etti. Amaç zaten bu değil miydi? Türkiye’deki ABD karşõtlõğõnõ silmek. Az kaldõ, Hõristiyanlõğõn en eski mabedi Ayasofya’da Obama’ya “Ben Kerbela’da susuzluktan ölen, peygamber torunu Hüseyin’im” dedirtecektik. Üstelik, kedi bile sevdi… Cumhurbaşkanõmõz, Obama onuruna verdiği yemekte, Kayseri’den nevzine sundu. Kete ile nevzine arasõndaki fark, az değil: 3 kaşõk tahin, 2 su bardağõ şeker, 1.5 su bardağõ ceviz. 40 yaş üstü için nevzine zor seçim. Kete mi? İçi de dõşõ da aynõ: Un ve yağ. Kimileri fõndõk-fõstõk katsa da olmuyor. Çünkü kete, bir Anadolu güzelliği. Aynõ malzemeye, sevgi ve emek katarak başka tada ulaşmak. Başkan Obama, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde konuştu. Önce Atatürk’ten etkilendiğini söyledi. Sonra Washington Anõtõ’na, Sultan Abdülmecit’in gönderdiği levhadan söz etti. Şaşõrõp kaldõk. Çünkü hiçbirimizin, son 150 yõla inen tarih bilgisi yoktu. Ve yine hiçbirimizin aklõndan, “Biz 1783’te Kırım’ı Rusya’ya kaptırdığımız için, siz kolay bir bağımsızlık kazandınız” düşüncesi geçmedi. Ya da “Biz sizi 1830’da, en ayrıcalıklı devlet tanıdığımız için, doğum yeriniz olan Hawaii, bugün sözde Ermeni soykırımını kabul ediyor” diyemedik. Obama, tüm başkanlar gibi, ABD gerçeklerinin sembolüdür. Düne kadar W. Bush, bundan sonra H. Obama. Halkõ bizden nefret etse de ABD’nin gerçekçi olduğunu, 113 yõl öncesinden, Washington elçimiz söylüyor. Gerçekçi olamadõğõ için üzülüp zarar gören, biz. AB üyeliği, NATO başkanlõğõ, Ermenistan sõnõrõ, Heybeliada Ruhban Okulu.. önceden söylendi. Kuzey Irak, Afganistan ve Kõbrõs, söylenecek. Yunanistan ile ilgili konular, sõrasõnõ bekliyor. Güzel olmak zor. Türkiye güzel ülke. İlaç niyetine Anzer balõndan, serum harikasõ Androctaunus Crassicauda akrep zehiri. Kat kat uygarlõk. Yok böyle bir ülke. Ama başkalarõnõn kar beyazõ dediğini, karakõş olarak yaşayan; çok badireler atlatan. Ruhunu; Mevlana, Yunus, Bektaş, Pir Sultan, Veysel ile besleyen. Takvim yapraklarõ değil, tarih sayfalarõnõ gören: Erdem ülkesi. “Yaşa ki göresin” diyenlerin toprağõ. Ve Kayseri’de, güzel kõzlar için söylenen bir söz var: Kete gibi kõz. Atatürk’ün en büyük eserim dediği Türkiye Cumhuriyeti, bugün dayanõklõlõk testinden geçiyor. Geçerken de Aziz Nesin’in bir dörtlüğünü çağrõştõrõyor: “Bilirsiniz hep sözümde durmuşumdur duracağım / Ben sevgilime söz verdim yirmi yıl yaşayacağım / Düşmanlarım sevinmesinler yirmi yıl sonra yok diye / Bilmiyorum yirmi yıla ne zaman başlayacağım.” Keşke diyorum... Diyorum da “keşke” insan beyninin geviş getirmesiymiş. Yine de, keşke Cumhurbaşkanõ Gül Obama’ya, nevzine yerine kete sunsaydõ. Hiç değilse, dik durmanõn, sahip olmaktan daha önemli olduğuna parlak bir örnek vermiş olurdu. Sõzõltõlarõ, daha şimdiden yüreğimizde duymaya başladõk: “Meni yaman güne koyma ay bala!” CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 14 NİSAN 2009 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Yaz Yaz Bitmez! “Er ya da geç yuvaya dönüp Milli Görüş gömleğini giyecekler. O gömleği çıkarınca işte böyle olur.” Necmettin Erbakan sekseninden sonra po- litikaya dönüyormuş! Bağışlanmış! Devlete olan milyarlık borçları da silinmiş! Ak pak ol- muş! Hastalığı falan da yalanmış, turp gibiy- miş... Baksanıza, kalkıp İran’a gidiyor, şeri- atçı kafalarla dertleşmeye... Cumhurbaşkanlığı koltuğundaki Gül Bey de Refah Partisi’nin üst görevlilerinden biri değil miydi? O da iç edilen milyarlardan sorumlu! Mahkemeler bu konuda gerekli kararı vermedi mi? Adalet ve Kalkınma Partisi ile Saadet Par- tisi aynı yolun yolcusudur. Biri gücünü yitirirse, öbürü güçlenir! Sonunda Milli Görüş’te bir- leşirler! Erbakan da doksan yaşında bakarsın yeniden başbakan olur!.. Bunlar hayal değil! Yaşayan görecek... Da- ha neleri de göreceği gibi!.. Konular çok!.. Sorunlar birbirini izliyor!.. Her gün yazsan, bitiremezsin. Rasmussen mi, Obama mı, Ergenekon mu; Kıbrıs’ta Denk- taş’ın başına sarmak istedikleri dertler mi; CHP’deki, DSP’deki yeni arayışlar mı; Kür- distan, Ermenistan, Azerbaycan sorunları mı? Bir köşe yazarı için bitip tükenmez yazı malzemesi... Ben, Azerbaycan’la Türkiye halklarının kar- deş olduklarına inanırım. Yıllardır ne derdik; “iki devlet bir millet...” Şimdi külahlar değişiyor mu? Ermenistan’a “kapıyı aç” mı demiş Oba- ma? Emrin başımız üstünde deyip hemen uy- gulayacak mıyız?.. Azerileri Obama’nın hatı- rına harcarken utanç duymayacak mıyız? Sabahları gazeteleri, yazarları günü günü- ne izlediğimi yazmıştım. Baktım, son günler- de liberal geçinen ama koyu AKP yandaşı ya- zarlar değişmeye başlar gibi!.. Benim öl- çüm, eline daha yeni kalem almış, o çok bil- mişler değil! Yılların kadın yazarı Nazlı Ilıcak... Bir barometre gibidir onun yalnız gazete- sinde yazdıkları değil, hemen bütün TV’lerde söyledikleri!.. Erbakan boşuna mı piyasaya dö- nüyor, yakın günlere kadar iki kişinin des- teğiyle ayakta zor durabilen yaşlı politikacı- nın capcanlı kesilmesi boşuna değil elbet!.. Atatürk Cumhuriyetine yeni tuzaklar, ye- ni yeni açılımlar mı gündemde? Obama’larla, güle oynaya, aldatıcı gülüşler, okşayışlarla... Yani, köşe yazarlarının işi çok! Yaz yaz bit- mez! PENCERE Türkiye’nin Yeni Rejimi: Ergenekon... Kimi zaman sözün bittiği bir yer vardır... Sanırım söz bitti, bitiyor... Yazı mı?.. Yazı sözün beyaz kâğıda dökülmüş biçimi de- ğil mi?.. Olayların diliyle hızı, sözü de yazıyı da sollayınca ne denir?.. Artık her şey öylesine açık, seçik, çarpıcı ki söy- lenecek laf yok... Yine de bir şeyler karalamaktan geri durma- yalım... Cumartesi günü bu köşede çıkan yazı, Erge- nekon’un ‘Yavru vatan Kıbrıs’ta yavruladığını vurguluyordu... Pazar günü ne yazık ki yine Ergenekon’u ele al- mış, gazetelerde çıkan ‘3’üncü iddianame’ ha- berlerine değinmiş; çokbilmiş gibi, 4’üncü id- dianameden söz açmıştım... Bugünkü yazı da Ergenekon’a ilişkin... Sıktı değil mi?.. Peki, ne oldu?.. 12 dalga Ergenekon bütün yurdu sardı... Olan bitenler konusunda bir şey yazmayaca- ğım, her şey herkesin gözleri önünde TV’lerde seyrediyor... Olan bitenler ne hukukla ilişkili... Ne yasalarla... Ne savcı... Ne dava... Ne yargıç... Ne yargı... Türkiye’de devleti ve ülkeyi kapsayan bam- başka bir operasyonun yürürlüğe konduğunu gör- memek için artık kör olmalı... Üzüldüğüm ne biliyor musunuz?.. Biz yine haklı çıktık... Keşke çıkmasaydık... Ergenekon kapsamında da haklı çıktık; ama, doğrusunu isterseniz bu tertibi ya da operasyo- nu hazırlayanları tebrik ediyorum... Çok iyi düşünülmüş... Ve tasarlanmış... Ucu açık soruşturma... Dalga dalga... Hiç bitmeyecek bir davanın hukuk şemsiyesi altında aşama aşama sürdürülmesi... İnsanların yıldırılması, korkutulması, sindiril- mesi... Ve ülkede sürekli geçerli Ergenekon rejimi... K öy Enstitülerini konu alan etkinlik ve yazõlarda, genellikle doğrudan bu kurumlarõn eğitim biçimi, eğitim ortamõ ve mezunlarõnõn nitelikleri üzerinde durulur. Bunlardan belleklerde kalanlar ise, tarõm, güzel sanatlar ve kültür etkinliklerine öncelik verilen uygulamalõ eğitim ile eğitim mekânlarõnõn öğrenciler tarafõndan yapõldõğõnõ gösteren fotoğraflardõr. Kuruluşunun üzerinden 69 yõl geçmesine rağmen halen üzerinde tartõşõlan Köy Enstitüsü gerçeğini kavrayabilmek için resmin bütününe bakmak gerekir. Bu yapõlmadõkça, Köy Enstitülerinin neden kurulduklarõ ve neden kapatõldõklarõ sorularõna gerçekçi bir yanõt bulabilmek zordur. Eğitim devriminin üç adımı Türk aydõnlanmasõnõn omurgasõ eğitim devrimidir. Eğitim devriminin üç ayağõndan ilki 3 Mart 1924’te gerçekleştirilen Öğretim Birliği Yasasõ, ikincisi, 1 Kasõm 1928’de yapõlan harf devrimidir. Bunlar, Türk aydõnlanmasõnõn hayata geçmesi için “olmazsa olmaz” koşullardandõ. Ancak Türk aydõnlanmasõnõn kalõcõlõğõ, devrimlerin benimsenmesi ve aydõnlanma dalgasõnõn ülkenin kõlcal damarlarõna kadar nüfuz etmesiyle mümkündü. Bu da nüfusun yüzde seksenini oluşturan köylünün eğitilmesini gerektirmekteydi. Ülke genelinde yüzde 6-7 civarõnda olan okuryazarlõk oranõ köylerde çok daha düşüktü. Harf devrimine rağmen okuryazarlõğõn düşünülen hõzda yayõlmamasõnda en büyük etken öğretmen sorunuydu. 1930’lu yõllarõn ortalarõnda, 40 bin köyün 35 bini öğretmensizdi. Öğretmen okullarõ yõlda 300-350 kadar mezun verebiliyordu. Basit bir hesaba göre, sorunun çözümü için on yõllarca beklemek gerekiyordu. Peki bu sorun nasõl aşõlabilecekti? Önce köy eğitmen kursları Çözüm, Cumhuriyetin kurucusu ve Türk devriminin önderi Mustafa Kemal Atatürk’ten geldi. Çözümün ilk adõmõ, “Köy Eğitmen Kursları” uygulamasõydõ. Böylece eğitim devriminin üçüncü ayağõnõn temeli atõlmõştõ. Büyük önderin ömrü, projeyi tamamlamaya yetmedi. Bayrağõ devralanlar projeye sahip çõktõlar. Türk devriminin gerçekleşmesinde Mustafa Kemal’in hep yanõ başõnda olan Cumhurbaşkanõ İsmet İnönü, projenin sahipleri, Hasan Âli Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç’a destek oldu. 17 Nisan 1940’ta çõkarõlan yasa ile, dünyanõn en özgün eğitim atõlõmõ uygulamaya geçirildi. Devrimci düşüncenin adamını yetiştirmek Enstitüler, klasik öğretmen okulu mezunu vermeyeceklerdi. Mezunlarõn yükleneceği görevi Köy Enstitülerinin mimarlarõndan dönemin Milli Eğitim Bakanõ Hasan Âli Yücel şu özlü sözleriyle ifade etmişti: “Biz, istiklal mücadelesinden itibaren sosyal hayatımızda yaptığımız büyük devrimleri köylere götürecek adam yetiştirmek isteriz. Çünkü, ümmet devrinin böyle bir adamı vardır. Bu, imamdır. İmam, insan doğduğu vakit kulağına ezan okuyarak, vefat ettiği vakit mezarının başında telkin verene dek, doğumundan ölümüne kadar bu cemiyetin manen hâkimidir. Bu manevi hâkimiyet, maddi tarafa da intikal eder. Çünkü köylü hasta olduğu vakit de sual mercii imam olur. Biz imamın yerine, köye devrimci düşüncenin adamını göndermeyi isteriz.” Devrimci düşüncenin adamõ Köy Enstitülerinden yetiştirilecekti. Peki devrimci düşüncenin adamõ bunu nasõl başaracaktõ? Bunun yolunu da, adõ enstitülerle bütünleşen Tonguç şöyle özetliyordu: “Köylüye bir şey öğretebilmek için ondan birçok şey öğrenmek gerekir. Kanımızı ve iliklerimizi isteyerek köyün içine akıtmadıkça, kırk bin köyün kenarına münevver insanın mezar taşı dikilmedikçe, bu köyün sırlarını anlayamayız. Köylüyü anlayabilmek, duyabilmek için onunla kucak kucağa, nefes nefese gelmek lazımdır. Onun içtiği sudan içmek, yediği bulgurdan yemek, yaktığı tezeğin ifade ettiği sırları sezebilmek ve yaptığı işleri yapabilmek gerekir.” Köy Enstitülerinden yetişeceklerin niteliği elbette bunlarla sõnõrlõ değildi. Laik, ulusal, uygulamalõ ve karma eğitim verilen bu kurumlarda, özgüveni yüksek, eleştirel düşünebilen, sorun çözebilen ve “Cumhuriyet için fedakâr olabilen” gençlerin yetiştirilmesi ana hedefler arasõndaydõ. Bu başarõlõyordu. İkinci Dünya Savaşõ’nõn zor koşullarõna karşõn ülke coğrafyasõna eşit aralõklarla serpiştirilen 21 aydõnlanma ocağõ õşõk saçmaya başladõ. 20 bine yakõn mezun verildi. Ancak eğitim devriminin üçüncü adõmõnõn tamamlanmasõ için en az 40 bin mezun yani 10-15 yõl daha gerekliydi. Olmadõ, buna izin verilmedi. Demokrasiye geçişle birlikte, Cumhuriyetin en õşõltõlõ eğitim atağõ olan Köy Enstitüleri projesi yarõm bõrakõldõ. Köy Enstitüleri neden kapatıldı? Bu soruya cevap olabilecek en saydam açõklamalardan biri, dönemin CHP Milletvekili Kinyas Kartal’dan gelmişti. Aynõ zamanda toprak ağasõ olan Kinyas Kartal, yõllar sonra, Köy Enstitülerinin neden kapatõldõğõna ilişkin soruya şu açõklamayõ getirmişti: “Köy Enstitüleri kesinlikle komünist uygulama değildi. Doğuda en yüksek eğitim gören insan benim. Köy Enstitüleri, bizim devlet üzerindeki gücümüzü kaldırmaya yönelikti. Bunu içimize sindiremedik. Benim Van yöresinde 258 köyüm var. Bunlar devletten çok bana bağlıdırlar. Ben ne dersem onu yaparlar. Ama köylere öğretmenler gidince benim gücümden başka güçler olduğunu öğrendiler. DP ile pazarlığa girdik, kapattık.” Köy Enstitüleri kapatõlmakla, “Devrimci düşüncenin adamını” yetiştiren kaynak kurutuldu. Böylece Türk aydõnlanmasõnõn, yurdun tüm kõlcal damarlarõna yayõlmasõ engellenmiş oldu. Sonrasõnda olanlarõ zaten biliyor, konuşuyor, yazõyor ve yaşõyoruz. Köy Enstitüleri kapatõlmakla Türkiye ne kaybetti? Bunun yanõtõ, tartõşõlmayacak kadar açõk. Bunun yanõtõ boşalan köylerde, cemaatlere teslim edilen varoşlarda. Bunun yanõtõ, mahalle baskõsõnõn ve cemaatlerin gücünün hangi boyutlara ulaştõğõnõ gösteren araştõrmalarda. 69. yõlda, Orhan Veli’nin dizeleriyle: “Yarınlara ümitle yürüyenler bir selam uçuralım.” Köy Enstitüleri Neden Kuruldu, Neden Kapatõldõ? Prof. Dr. İsa EŞME Maltepe Üniversitesi Köy Enstitüleri kapatõlmakla Türkiye ne kaybetti? Bunun yanõtõ, tartõşõlmayacak kadar açõk. Bunun yanõtõ boşalan köylerde, cemaatlere teslim edilen varoşlarda. Bunun yanõtõ, mahalle baskõsõnõn ve cemaatlerin gücünün hangi boyutlara ulaştõğõnõ gösteren araştõrmalarda. 69. yõlda, Orhan Veli’nin dizeleriyle: “Yarõnlara ümitle yürüyenler bir selam uçuralõm.” ‘Kete’ Atatürk’ün en büyük eserim dediği Türkiye Cumhuriyeti, bugün dayanõklõlõk testinden geçiyor. Geçerken de Aziz Nesin’in bir dörtlüğünü çağrõştõrõyor: “Bilirsiniz hep sözümde durmuşumdur duracağõm / Ben sevgilime söz verdim yirmi yõl yaşayacağõm / Düşmanlarõm sevinmesinler yirmi yõl sonra yok diye / Bilmiyorum yirmi yõla ne zaman başlayacağõm.” Prof. Dr. Mahir AYDIN İstanbul Üniversitesi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle