23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 4 MART 2009 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Devrim Üslubu DÜN, 3 Mart’tı. Dünyadaki çok kişi için sıradan bir gün, değil mi? Oysa, bizler, yani Türkiye Cumhuriyeti’nin vatan- daşları için öyle olmalı mıydı? Haydi ulusal bayram- lardan sayılmadı, ama Kemalist Devrim’in en önemli günlerinden biri bu kadar da sessiz sedasız, kutlama toplantıları bile yapılmadan geçip gitmeli miydi? 3 Mart 1924, Türkiye Büyük Meclisi’nde son derece önemli üç devrim yasasının kabul günüy- dü. Birincisi, Şer’iye ve Evkaf ile Erkân-ı Harbiye- Umumiye Vekâletleri’nin kaldırılmasıydı, Genelkur- may’ın sorumluluğu topluca üstlenmiş siyasal bir organ olan Bakanlar Kurulu dışına alınması, İstik- lal Harbi sonrasında Mustafa Kemal’ce zorunlu görülen bir adımdı. İçinde fırka, yani tümen ko- mutanlarının bulunduğu bir Meclis ölüm-kalım savaşının koşullarından doğmuştu ama, bunu parlamentarizme doğru gidecek bir siyasal düzene yerleştirmek zordu. İkincisi, Tevhid-i Tedrisat Kanunu’ydu ki, bunun ve getirdiği değişikliklerin laik ve ulusal eğitim açısın- dan taşıdığı ağırlığı ayrıca belirtmeye gerek yok. Anayasadaki Devrim Yasaları arasına giren ve hâlâ anılıp vurgulanan bir atılımdır bu. Üçüncü ise, Hilâfetin İlgasına ve Hanedan-ı Osmanî’nin Türkiye Cumhuriyeti Haricine Çıkarıl- masına Dair Kanun. Yani, İngilizlerin Malaya zırhlısıyla kaçan Vahdettin’den sonra, Meclis’in kısa bir süre için işbaşında kalmasına göz yumduğu Ha- life Abdülmecit Efendi’nin yurtdışına yollanması. Bu yasaların siyaset ve hukuk alanındaki etkileri yanında, cumhuriyetin mayasındaki devrimci özün anımsanması bakımından üslupları da çok il- ginçtir. Ayrıntıları bile kısa, kesin ve çarpıcı. Birinci maddedeki şu üsluba dikkat ediniz: “Hal- ife hal’edilmiştir… Hilâfet makamı mülgadır”. Yani, halife makamından indirilmiştir. Halifelik kaldırılmıştır. İkinci maddede, Halife hanedanın “erkek kadın bilcümle âzası ve damatlar Türkiye Cumhuriyeti memaliki dahilinde (yani, ülkesi içinde) ikamet et- mek hakkından ebediyen memnudurlar” (Yani, sonsuza dek yasaklanmışlardır). 1952’de bir ölçüde yumuşatılmış olsalar bile, bütün bu hükümlerin yazılış üslubu cumhuriyetçi- liğin kesin inancını yansıtmıyor mu? Böylesine inançlı bir devrimin bir de mi- rasçılığındaki şu görüntüye bakın: Dün, yıldönümü gününde, yalnız Atatürkçü Düşünce Derneği ile Bağımsız Cumhuriyet Partisi’nin inter- net mesajları ile Cumhuriyet Kadınları Derneği’nin gazetemizde yayımlanan çağrısı ve Özdemir İn- ce’nin Hürriyet’teki köşesi dışında, hiç başka sesi çıkmayan bir Türkiye. Acaba bu cumhuriyet laiklik, eğitim sistemi ve siyasal rejim açısından nerelere doğru sürüklen- mektedir dersiniz? PENCERE İkinci İddianame Nerelerde?.. Ergenekon tertibi gittikçe büyüyor; hukuk-ya- sa-dava kapsamından çok daha ötede, Türki- ye’nin yazgısını ilgilendiren bir büyük tarihsel he- saplaşmanın boyutlarına ulaşıyor... Nasıl?.. Milliyet’in dünkü birinci sayfasında manşetten şu haber vardı: “İkinci Ergenekon İddianamesi bilmecesi...” Birkaç satır aktaralım: “Ergenekon davasının ikinci iddianamesine ilişkin olarak CNN Türk ve Kanal D’de yayımlanan özel habere göre, iddianamede PKK kadrolarını Ergenekon’un yönettiği, birçok eyleminin perde arkasında da bulundukları ileri sürülüyor.” Yalnız PKK mi? Ergenekon’un öteki örgütleri: DHKP-C.. El Kaide.. Hizbullah.. 1000 sayfayı aşacak iddianameyi yazan 12 po- lis ve 3 savcıya göre her şeyin başı ve sonu Er- genekon... Bilindiği gibi ben de Ergenekon terör örgütü- nün bir üyesi ve sanığıyım... Bu işin hukukla mukukla ilgisi yok... Türkiye bir cadı kazanına döndürüldü... Bilindiği gibi eğer beni ve Mustafa Balbay’ı tu- tuklatabilselerdi -ki bizi gözaltına alırken niyetleri buydu- Cumhuriyet gazetesini vuracaklarını sa- nıyorlardı... Onlarca kişinin adını anmaya olanak yok; ama, Türk Metal Sendikası Başkanı Mustafa Öz- bek’in ya da televizyon patronu gazeteci Tuncay Özkan’ın bugün içerde ne işleri var?.. Hukuk devleti bu mu?.. Peki, ben bu yazıyı neden yazıyorum?.. Çünkü bir soruşturma ve bir dava yalnız so- nucuna bakılarak değerlendirilemez... Soruşturma süreci içinde atılan her adım ve ve- rilen her karar 1) Akıl ve mantığa, 2) Hukuk man- tığına, 3) Yasalara uygun olmalıdır... Ergenekon tertibi daha 1’inci iddianamesinde iflas etmiştir; 2’nci, 3’üncü, 4’üncü iddianameler bu iflası daha da pekiştirip yerin dibine geçire- cektir... Ne yapmak istiyorlar?.. Takıyyeci iktidar bu ülkenin, Atatürkçü, ulusalcı, demokrat, devrimci, laik bilinen kişilerini tasfiye etmek için pek kurnazca bir yöntem icat etmiş... Soruşturma.. soruşturma.. soruşturma.. Gözaltı.. gözaltı.. gözaltı.. Tutuklama.. tutuklama.. tutuklama.. İddianame.. iddianame.. iddianame.. Nereye kadar?.. Davanın ne içeriği doğru dürüst.. Ne sonu var... Eğer Türkiye Cumhuriyeti, (anayasasında ya- zıldığı gibi) hukuk devletiyse Başbakan’ın savcı- lık yaptığı bu kurnazca gidişata ‘dur’ demek zo- rundadır... Hukuku ayakları altında çiğneyen yargı yönte- mi olmaz, olamaz... B oşuna dememişler “tarih te- kerrürden ibaret” diye. Bu deyimin içini en çok da biz dolduruyoruz galiba toplum olarak. İlk olarak II. Abdül- hamit’in, Meşrutiyet Anayasasõ’nõ fes- hetmesinin ardõndan başlayan ağõr kõsõt- lamalar döneminde yaşanmõştõ gazete- nin, okurun karşõsõna beyaz sayfalarla çõkmasõ. Diyelim ki o zaman devletin ba- şõnda padişah vardõ, dediğim dedik du- rumlar o sistem içerisinde doğaldõ. 1950’li yõllarda Demokrat Parti döne- minde basõna getirilen kõsõtlamalar II. Abdülhamit’in sansürünü aratõr dozda ol- muştu. Üstelik de ülkede çok partili yaşama geçilmesine, dolayõsõyla da tam demokratik dönemin başlamasõna öncülük eden bir par- tinin iktidarda olduğu bir dönemde basõ- na getirilen kõsõtlamalar anlaşõlõr gibi de- ğildi. Demokrat Parti iktidara hazõrlanõr- ken basõna ne sözler vermişti, ne vaatler- de bulunmuştu. Ancak tõpkõ şimdiki gibi iktidara gelip de yerinin sağlamlõğõndan emin olduğu an- dan itibaren artõk basõna ihtiyacõ kalma- dõğõnõ düşünmüş olmalõ ki art arda uygu- lamaya başladõ basõna kõsõtlamalarõ. Gazete kapatma uygulamalarõ, kâğõt sõnõrlamasõ, ağõr vergiler derken beyaz sayfalar yeni- den moda olmaya başladõ gazetelerde. Ne de olsa yeni kuşaklar bilmiyordu bir ga- zetenin bembeyaz boş sayfayla çõkmasõ- nõn nasõl bir şey olduğunu. İşte şimdi ta- nõşma zamanõydõ. AKP tarihi yeniden yazıyor Basõnõn büyük desteğiyle iktidara gelen Demokrat Parti yanlõş uygulamalarõ ne- deniyle basõndan eleştiri alõnca şöyle bir yoklayõverip basõn tarihini, olabilecek en ağõr kõsõtlamalarõ, demokrasi falan dinle- meden yeniden koyuvermişti basõnõn, do- layõsõyla da halkõn karşõsõna. Böylece öğ- rendi yeni kuşaklar da gazete kapatmanõn, yazõsõz gazete sayfalarõnõn ne demek ol- duğunu. Şimdi Adalet ve Kalkõnma Partisi var ik- tidarda ve yine aynõ süreçler yaşanõyor. Kendisine AK adlandõrmasõ yapan bir partinin iktidarõ dönemine beyaz sayfalõ ga- zeteler ne kadar da yakõşõyor. Üstelik de bu kez ne II. Abdülhamit’in sansürü ne de Demokrat Parti’nin baskõlarõna benzi- yor. AKP sansür tarihini tümüyle yeni baş- tan yazõyor, bütün yaratõcõlõğõnõ ortaya ko- yuyor. Diğer bütün uygulamalarõnda ol- duğu gibi basõna baskõda da önemli yeni- liklere imza atõyor. Medya patronuna ceza Bir kere AKP basõn yasasõyla falan za- man harcamõyor. Yasa maddelerinde dü- zenleme yapmak, Meclis’e götürmek, uz- manlara danõşmak falan zaman alõcõ şey- ler. İşi daha pratik yollardan çözüyor. Ha- zõr seçim süreci de yaşanõyorken miting alanlarõ oldukça uygun ortamlar. Çõkõp kür- süye verip veriştiriyor falanca gazete pat- ronuna, filanca köşe yazarõna vs. Ülkenin en etkili ağzõndan falanca gazetelerin okunmamasõna ilişkin kampanya başlatõ- lõyor ki bu, Türk basõn tarihine bir ilk ola- rak geçecektir. Diğer yandan yõllarca ülkede vergi re- kortmeni olarak ilan edilen medya patro- nu bir anda ağõr bir vergi cezasõna çarptõ- rõlarak basõn dünyasõndan silinmeye çalõ- şõlõyor. Aynõ iktidar partisi iktidar olana kadar Doğan medyasõnõ dilinden düşürmüyordu övgülerle, şimdi de dilinden düşürmüyor ama, dile alõş biçimi farklõ. Medya grup- larõ aile bireylerince satõn alõnõnca, geniş bir yandaş medya kesimi oluşturulunca ge- reksinim kalmadõ artõk diğer medya grup- larõna. Hatta tahammül bile yok şimdilerde la- iklik, çağdaşlõk, Cumhuriyet değerleri gi- bi lakõrdõlar eden hiçbir yayõn organõna. Onlar köprüyü geçene kadardõ. Köprü geçildi –zavallõca bir yanõlsama- ne de ol- sa. Şimdi sõra köprünün bu tarafõnda uy- gulamaya konulacak projeler. Laikliği, çağ- daşlõğõ, Cumhuriyetin değerlerini yok et- meye yönelik projeler elbette ki. Bunun için de bir an önce kurtulmak gerekiyor Cum- huriyet tarihi boyunca bu toplumun vaz- geçilmezleri haline gelmiş Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet vb. gazetelerden. Pişmiş aşa su katmasõnlar diye kesmek gerekiyor seslerini. AKP’nin “ak”õ gibi varsõn beyaz çõksõn onlarõn sayfalarõ da. Gülen’in, Ça- lık’õn yayõn organlarõ laiklik karşõtõ, Cum- huriyet karşõtõ, çağdaşlõk karşõtõ bol yazõ- lõ çõkõyor ne de olsa. Şimdi onlara gerek var AKP’nin değişim ve dönüşüm projeleri- ne destek vermek için. Yine anõmsarsak Demokrat Parti döne- mini, tutuklamalar da vardõ. Gazeteciler çe- şitli suçlamalarla soruşturuluyor, koğuş- turuluyor, tutuklanõyorlardõ. Ama o dö- nemde bile tanõmlanamayan, kanõtlana- mayan suçlardan dolayõ tutuklanan gaze- tecilere rastlanmõyordu. Hiç değilse belli suç tanõmlarõ vardõ, haklõ ya da haksõz. Bir yandan laiklik diyen, demokrasi diyen, Ata- türkçülük diyen, ulus diyen gazetecileri, ay- dõnlarõ, düşünen insanlarõ cezaevlerine kapatacaksõnõz, diğer yandan da Nâzım Hikmet gibi sol aydõn çevrelerde büyük saygõnlõğõ olan kişileri siyasetin ucuz pro- paganda alanõna malzeme yapacaksõnõz. Bu ucuz propaganda seferberliğini Cem Ka- raca, Ahmet Kaya gibi isimlerle de ina- dõna sürdüreceksiniz. Şimdiden görür gibiyim. İleride, on yõl- lar sonrasõnda da yine AKP’nin devamõ ni- teliğindeki başka siyasal partiler ya da yet- keler bu kez de şimdilerde cezaevlerinde tutuklu bulunup da mağdur edilen insan- larõ kendi propaganda etkinliklerine mal- zeme ederek ne kadar demokratik ve ne ka- dar özgürlükçü olduklarõnõ kanõtlamaya ça- lõşacaklardõr. Hatalardan ders almak Tarihin derinliklerinden bugünlere, bu- günlerden geleceğe sürüp giden bir kõsõr- döngü. Hatalardan ders almak yerine, on- larõ çok daha pekiştirerek onlar üzerinden güç sağlamaya çalõşmak, geçmişin hata- larõndan utanç duymak değil, günü kur- tarmak için malzeme yapmak. Eskilerine yenilerini katarak tarihi yazmaya devam eden hep aynõ sõğ düşünce, aynõ kõsõr ve tu- tuk zihniyet ve de benzer yanlõş uygula- malarla dolu bir tarih. Topluma egemen olan, giderek de dal budak salan, yaygõnlaşan bu akõl tutulmasõ sürecinden çõkmanõn tek yolu var, o da ger- çek anlamda çağdaş, demokratik ve laik bir siyaset kulvarõ. Çağdaşlõğõ, demokratikli- ği ve laikliği başkalarõndan kopyalayarak değil, bu toplumun özgün koşullarõna uy- gun biçimde özümsemiş ve uygulayabilen bir zihniyete gereksinim olduğu çok açõk. Ak Parti’ye, Ak Sayfalõ Gazeteler... Prof. Dr. Nazife GÜNGÖR GÜ İletişim Fakültesi Kendisine AK adlandõrmasõ yapan bir partinin iktidarõ dönemine beyaz sayfalõ gazeteler ne kadar da yakõşõyor. Üstelik de bu kez ne II. Abdülhamit’in sansürü ne de Demokrat Parti’nin baskõlarõna benziyor. AKP sansür tarihini tümüyle yeni baştan yazõyor, bütün yaratõcõlõğõnõ ortaya koyuyor. Diğer bütün uygulamalarõnda olduğu gibi basõna baskõda da önemli yeniliklere imza atõyor. Sorgulama Yılmaz ÜLGER E. Kaptan Pilot D oğru bilinen her şeyi sorgulama günümüzde kabul görmüş bir yöntemdir. Düşünen her birey soru sormakta, yanõt aramakta özgürdür. Modern toplumlarda dini, siyasi, ekonomik her konuda tüm normlar kabul görmüş olsa bile geniş toplum kesimleri tarafõndan sorgulanabilmektedir. Eleştirel düşünmeyi toplumun bilimsel yoldan aydõnlatõlmasõnõn en önemli aracõ diye tanõmlayabiliriz. Özgürlük kavramõnõ, düşünce özgürlüğünden bunu da anlatõm ve yazma özgürlüğünden ayõrmak mümkün değil. Bu kavramlardan birinin olduğu yerde diğerleri de muhakkak olacak. Yaşam bu özgürlüklerle anlam kazanõyor. Aklõn egemenliğindeki bir yaşam biçiminin ancak yaşamlarõ düşünme temeline dayanan toplumlar için söz konusu olabileceği unutulmamalõdõr. İnsan akõllõ bir yaratõk olduğu kadar da inanan bir yaratõktõr. Akõl ve bilim, inançlarõ sosyolojik bir obje olarak ele alõr. Akõl yerine inancõ temel alõp ümmetleşen, cemaatleşen toplumlarda ise yaşam biçimi inanõlan dogmalara dayanõr. Ülkemizi yönetme iddiasõnda bulunanlarõ din, bilim, siyaset üçgeninde yorumlayõnca bunlarõn yönetimi ile Türk toplumunun yavaş yavaş inanç temelli bir yaşam biçimine sürüklenmekte olduğunu fark edememiş olmak gibi bir aymazlõğa sõğõnõlamaz. Tehlikeye atõlan ülkemizin geleceğidir. Her Türk vatandaşõ ülkenin geleceğinden kendini sorumlu tutmak zorunda. Hepimiz bu ülkenin insanlarõyõz. Vatandaş olmanõn değerini yandaş olmanõn değerinden üstün tutulmasõnõ istiyor ve bekliyoruz. Çağdaş, medeni birey, gerçekleri efsanelerden ve sorgulayamadõğõ dogmalardan ayõrt edebilen bir akõl zenginliğine sahip olandõr. Her insanõn hayatõnõ sorgulamak zorunda kalacağõ bir zaman, kendisi ile yüz yüze gelmekten kaçamayacağõ bir zaman vardõr. Sorgulanmamõş hayat yaşanmõş sayõlamaz. mumtazsoysal@gmail.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle