28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Sadi Bey Amca Alt kat komşumuzdu Sadi Bey; bir yerlerde oldu- ğu bilinen ama nedense bir türlü rastlanmayan ger- çek bir İstanbul beyefendisiydi. Benim henüz 10’lu yaşlarımı sürdürdüğüm 60’lı yılların başlarıydı apart- manımıza taşındıklarında. Sokak kapısında karşılaş- tığı herkesi aynı zarafetle selamlar, başından hiç ek- sik olmayan fötr şapkasını sağ eliyle çıkartır gibi ya- par, aynı zamanda da hafifçe öne eğilerek yumuşak bir sesle “İyi günler efendim” derdi. Sanırım, bir dev- let bankasının genel müdürlüğünden emekliydi. Uzun süren meslek yıllarından kalma bir alışkanlık olacak, sabahları erkenden kalkar, birazdan sokağa çıka- cakmış gibi giyinirdi. Her zaman bakımlı, her zaman şıktı. Ne var ki çözmemiz oldukça uzun bir zaman ala- cak “esrarengiz” yanları da vardı Sadi Bey Amcanın. Karşı daire komşuları Muazzez Hanım, epeyce bir süredir, özellikle de geceleri Sadi beylerin dairesin- den birtakım tıkırtılar, cızırtılar ve tanımlayamayaca- ğı “başka sesler” duyduğunu önüne gelen herkese anlatınca apartman sakinleri arasında ortak bir me- rak oluşmuştu. Öyle ki kimi komşularımız içlerinde uyanan ve giderek büyüyen meraklarını belki dindi- ririz umuduyla Sadi beylerin kapısının önünden ge- çerken kulaklarını kapıya dayar gibi yapıp Muazzez Hanım’ın duyduğu o sesleri kendileri de duymak için özel çaba harcıyorlardı. Azmin elinden hiçbir şey kurtulmuyor, nitekim bir iki hafta içinde tüm komşular ne yapıp edip o sesle- ri duymayı başarmışlardı. Ben de duymuştum; benim duyduğum “gulu, guuu, gulu gulu, guuu” sesleri Mu- azzez Hanım’ın “başka sesler” dediği o özel katego- riye giriyordu. O yıllarda Türkiye’de egemen paranoya komünizm tehlikesiydi. Yurttaşlarımızın önemli bir bölümü dün- ya komünizminin başlıca hedefinin Türkiye’yi komü- nistleştirmek olduğu düşüncesinde olduklarından sü- rekli “teyakkuz” durumundaydılar. Sadi Bey bir Rus casusu olabilir miydi? Bu soru önce apartman kom- şularımız arasında sevimsizliğiyle tanınan eczacı Ce- vat Bey tarafından ortaya atılmış, kısa zamanda da başta kapıcımız Recep Efendi olmak üzere kimi komşular tarafından “en azından bir seçenek olarak” benimsenmişti. Bizimkiler ise bu türden ortak meraklara uzak du- ran insanlardı. Ne var ki alt katta ne olup bittiğini hiç umursamayan annem benim ısrarlarıma daha fazla direnememiş, kendisinin evde olmadığı bir saatte aşağıya inip “olay”ı Sadi Bey Amcanın eşi Mevhibe Hanım’la konuşmuştu. Mevhibe Hanım olayı onay- lamış, seslerin nedenini eşinin bir süredir kapıldığı “fen aşkı” ile açıklamış, sonra annemi arka odalardan birine götürmüş, ona orta masasının ve bir rafın üze- rinde dizili duran on kadar radyoyu göstermişti. Bun- lar zamanın en iyi markaları kabul edilen Grundig’in, Blaupunkt’un, Newton’un en yeni modelleriydi. Annemin anlattıkları merakımı dindireceği yerde büsbütün güçlendirmişti. Öyle ya, bir insan on adet -hem de tümü en son model- radyoyla ne yapardı? Yoksa tüm bu yatırımı komünist Bizim Radyo’yu din- lemek için mi yapmıştı? Öyleyse eczacı Cevat Bey hiç de haksız sayılmazdı o soruyu ortaya atarken. Ürkmüştüm. O akşam konuştum Sadi Bey Amcayla. Beni o rad- yolu odaya almıştı. Konuştukça bir yandan içim ra- hatlıyor, bir yandan da bastırmakta zorlandığım bir gülme krizinin eşiğine geliyordum. O bir klasik Batı müziği meraklısıydı. Bir arkadaşının önerisine uyup önce sekiz lambalı bir Grundig almış, fakat doğru dürüst dinlenebilen bir istasyon bulamamıştı. Kısa dalga cızırtılı, uzun dalga gulu gululuydu, orta dal- gada ise hiçbir şey yoktu. Ama yılmamıştı.. bir, iki, üç derken “işe yaramaz” on radyo sahibi olmuştu. Ba- na tüm o cızırtıları, gulu guluları dinlettikten sonra, “İş- te böyle Deniz Bey oğlum” dedi hüzünlü bir sesle. O sırada aklıma geldi, “Anten bağlantılarını kont- rol ettiniz mi?” diye sordum. Şaşkınlıkla yüzüme bak- tı: “Anten de mi bağlanacaktı?” Olayın tümü bu so- ruda gizliydi. Kıssadan hisse: Teknolojinin en mükemmeli da- hi eğer kullanmasını bilmiyorsanız hiçbir işe yara- maz. Son helikopter kazasında olduğu gibi. dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Bugün Okurlarõmõzlayõz Bugün ne yazsak seçimler için getirilen “taraflı yayın” yasağõna girebilir; kentlerimizi, kültürümüzü ve doğamõzõ gö- zeten her söz, kimi “gözetme- yen adaylar”õ akla getirebilir... Bu nedenle uzun süredir “gündemin izin vermesi”ni beklediğim bazõ okur dilekle- rini paylaşmak istiyorum... KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 29 Mart 29 MART 2009 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Tekno Ahmet Keskin: “Teknoloji o kadar ilerledi ki düşen helikopterin yerini bulmak için toplu dua yöntemi kullanılıyor!” Ana-yas İlker Çamkır: “Anayasasında yazdığı için ‘Kürdistan’ diyenler kendi anayasasında yazdığı halde niye ‘Laik Türkiye’ diyemiyor!” Örgüt M. Ali Kılınç: “Emekli generallerin silahlı örgütle bağlantıları doğrudur; çünkü onlar Türk ordusunun yöneticileriydi!” Ağızdaki yeni bakla: Ermenistan AĞIZDAN çıkarılmak için sırada bekleyen yeni baklanın Ermenistan’ın beklentilerini karşılamak olduğunu söylüyor Uğur Seten: “Her yılın Nisan ayında olduğu gibi bu yıl da soykırımın küresel lideri AB-D’nin elinde salladığı sözde Ermeni soykırımı hikâyesi fokur fokur kaynatılmaktadır. Bilindiği üzere Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı sıfatı ve ‘ayak maçı’ bahanesi ile gittiği Ermenistan’ın anayasasında Türklere yönelik ‘soykırım suçlaması’ ve ‘toprak talebi’ yer almaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin Güneydoğu bölgesindeki topraklarını hedefleyen Irak’ın kuzeyindeki ‘Kürdistan’ın varlığından söz eden bu cumhurbaşkanı, Ermenistan’ın anayasasında yazılanlara da aynı saygıyı ve anlayışı gösterecek mi? Bu sorunun yanıtını herhalde klozetinden donuna kadar dokuz kamyonluk özel eşyası ve koruma ordusuyla Türkiye’yi denetlemeye gelecek olan ABD Başkanı Barack Obama’nın ayakta karşılanacağı Meclis’te yapacağı İngilizce gösteriden sonra öğreneceğiz.” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” BİRKAÇ yıl öncesine kadar kamuoyu araştırmalarında Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye’nin en güvenilir kurumlarının en başında geliyordu. Bugün ne durumda? Zaman gazetesinde Mümtazer Türköne adındaki eski Türk-İslamcı yeni İslamcı profesör açıkça yazdı: “Ordumuzda esaslı bir demokratik denetim sorunu var. Bu durum da kurumsal bir zaaf ama bu zaafın giderilmesi demokratik kurumların sorumluluğunda. Mondros’ta ordumuzu lağvettik. Sonra Erzurum’da yenisini kurduk. Elbette bugün ordumuzu kapatmamız gerekmiyor. Ama ordumuzun kurumsal zaaflarının sebeplerine inilerek, kapsamlı çabalarla giderilmesi gerekiyor. Devletimizin, dolayısıyla ordumuzun itibarını başka türlü koruyamayız.” Fazla söze gerek var mı? Zaaf içindeki ordunun itibarını korumak için gereken “demokratik” adımlar herhalde atılacak! Zaten, ufaktan atılmaya da başlandı! Ardından “Mustafa” filmi ile üstlendiği önemli bir “görev”i başarıyla yerine getiren Can Dündar adındaki “belgeli” şahıs Türk Silahlı Kuvvetleri’nin içinde bulunduğu duruma Milliyet gazetesinde şu tanıyı koydu: Halaskâr Zabitan! Belgeli şahsın kaleminden: “Halaskâr Zabitan, 20. yüzyıl başında ‘memleket elden gidiyor’ diyerek bir araya gelen ve iktidarı devirmek üzere muhtıra veren ilk ‘kurtarıcı’ subay grubuydu. Örgütün belirleyici özelliği, vatanın tehlikede olduğunun hissedildiği her an ve yerde yönetime müdahale tutkusuydu. Koşullar elvermiyorsa, darbe koşullarını bizzat yaratarak; her tür yasadışı yöntemi ve suç örgütünü pervasızca kullanarak; koşullar olgunlaştığında silahla yönetime el koyarak.” Fazla söze gerek var mı? Var! Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nden Prof. Dr. Süleyman Çelik söz istiyor: “Kurtuluş Savaşı’nı da ‘Halaskâr Zabitan’ yaptı ve Mustafa Kemal Atatürk bir ‘Halaskâr Zabitan’dı. Demek ki, Atatürk İstanbul’un işgalini, Yunanların İzmir’e çıkmasını sağladı ve böylece halkı kışkırtarak işgale karşı mitingler yapılmasını sağladı. Erzurum ve Sivas Kongrelerini yasadışı yöntemlerle topladı; koşullar oluştuğunda da Ankara’da ‘örgüt’ün merkezini yani Meclis’i açtı ve peşinden silahlı mücadeleye girişti!” Subaylar tutuklanmıyor; ordu terhis ediliyor! Subaylar SESSİZ SEDASIZ (!) Ergenekon’da yok yokmuş. Doğru, mantık olmadıktan sonra! YağmurDeniz ekinci@cumhuriyet.com.tr Okurumuz İlker Çakır, Muğ- la’nõn Dalyan ilçesindeki ta- rõmcõlõkla geçinen Okçular kö- yüne Özel Çevre Koruma Ku- rumu’nca yapõlan imar planõnõn, özellikle “narenciye bahçelerini betonlaştıracağı”nõ belirtiyor. Nitekim köylüler de “plana itiraz” etmişler ama sonuç ala- mamõşlar. Acaba valilik ve Or- man Bölge Müdürlüğü ilgi gös- terirler mi; tarõm zenginliğimizi ve köylülerimizi yapõlaşma hõr- sõna karşõ koruyabilirler mi? Okçular’da İmar Hırsı Efsanevi İda Dağı eteklerin- deki köylerden Mehmetalan’õn 100 yõldõr kullandõğõ “su”yu elin- den alõnmõş! Emirali Saltuk- soy diyor ki; “80’lerdeki ka- dastroda bizim kaynağın ta- pusu Pınarbaşı muhtarlığına çıkmış.Hâlâgerialamıyoruz...” Oysa Mehmetalan, hem “bin pınarlı dağ”õn en eski yerle- şimlerinden; hem de “Yörük” kültürüyle dostluk ve kardeşlik içinde yaşamayõ çağlar boyunca sürdüren bir köy. Zeytinli bel- desinden getirilen suyla yaşa- maya çalõşan bu köyün feryadõ- nõ, “Edremit Kaymakamlı- ğı”nõn da duymasõnõ diliyorum. Mehmetalan “Susuz” Nüfusunun 2 binden aşağõ düştüğü gerekçesiyle kapatõlan ancak yargõ kararõyla kurtulan Anadolu beldelerinden Kılıç- kaya, 19. yy’dan bu yana bele- diye olduğu gibi 1889-1926 ara- sõnda da “ilçe” merkeziymiş! Cumhuriyet tarihinin seçimle gelen “ilk kadın belediye baş- kanı Sadiye Hanım”õn, beldenin gururu olduğunu da anõmsatan YaşarKayaKırmızıgüldiyorki; “Köy enstitülerinin uygulama- lı eğitiminde de katkısı olan bel- demizin seçimlerden sonra ka- panmaması için yasanın acilen değişmesi gerekiyor..” Bu yerinde anõmsatmaya tüm partilerimizin ilgi göstermesini diliyorum. Kılıçkaya “İlçe”ydi Okurumuz Muammer Öz- top, 19 Kasõm 1938’de Ata- türk’ün naaşõnõn İzmit’ten An- kara’ya götürülmek üzere trene bindirildiği tarihi istasyon bi- nasõna, “bu anıyı yansıtacak bir plaket” konulmasõnõ istiyor. Ne var ki 2005 yõlõndan beri başvurmadõğõ makam, dilekçe vermediği yetkili kalmamõş; hâ- lâ sonuç alamõyor. Öztop mektubunda diyor ki; “zamanın acımasızlığına di- renç olarak giriştiğim bu dav- ranışıma olumlu yaklaşılma- dığı için üzgünüm...” Akla şu geliyor; acaba “yet- kili”ler, eski istasyon binalarõ- mõzõn pazarlanmasõnõ öngören özelleştirme hedefinden ötürü mü bu anlamlõ ve “kolay” ger- çekleşebilecek öneriyi önem- semiyorlar? Başta TCDD Genel Müdür- lüğü olmak üzere, valilik ve di- ğer sorumlular, 4 yõllõk gecik- melerinden ötürü “özür” dile- yerek gereğini yapmalõlar... Atatürk ve İzmit Garı Okurumuz Ülkü Akyıldız’õn köşemize duyduğu güveni yan- sõttõğõ “moral veren” mektu- bunu ise “teşekkür” ederek paylaşmak istiyorum. Biliyorsunuz bu köşede, her döneme egemen olan “rant imparatorları”nõn durmak bilmez yağma hõrslarõna karşõ yõllardõr kesintisiz süren bir di- renişin adeta belgeseli oluştu. Kimi talan girişimleri duyar- lõ çevrelerle kurulan dayanõşma ve kamuoyunun da desteğiyle durdurulabilirken özellikle si- yasal destekleri güçlü olanlarõn birçoğuna engel olunamadõ... İşte bu örneklere bakõlarak, ÇED Köşesi’nin “haklı ama nafile uğraş” olduğunu belir- ten kimilerine karşõ, Akyõldõz özetle şunu yazmõş; “Nafile uğraş içinde olduğunuzu hiç sanmıyorum. Evet, uyarıla- rınıza rağmen yasalar yine çiğneniyor ama hangi alanda çiğnenmiyor ki? Önemli olan, benim gibi mimar ol- mayan okurlarınızda yarat- tığınız olumlu duygular...” Sayõn Akyõldõz sağ olsun... Herkese iyi oy kullanma- lar; çocuklara da güzel pazar- lar... Çed Köşesi’ne Moral Yüksek Yerilim Hattı erdincutku@yahoo.com Gündelik politikalarla günübirlik yönetilen ülkelerin gündemini montaj günlükler belirler. BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Düzce’nin Gölyaka ilçe- sinde bir şelale. 2/ Muğla’nõn Milas ilçesinde turistik bir bel- de... Amaç. 3/ Üç aylarda medrese öğren- cilerinin köyle- ri dolaşarak imamlõk edip para ve erzak topla- malarõ... Hz. Muham- med’in annesinin adõ. 4/ İlaç... Ekonomide “değiştokuş, takas” anlamõnda kullanõlan sözcük. 5/ Rize ilinde bir yayla... Büyük Rus kentlerinin yakõnõn- daki tatil evlerine ve- rilen ad. 6/ Kamu... Bir organõmõz. 7/ Çikolata yapõmõnda kullanõlan te- mel madde... Bayağõ, sõradan. 8/ Davranõşlarõ yavaş olan... Alev. 9/ Düzce ilinde bir şelale. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Muğla’nõn Fethiye ilçesine bağlõ turistik bir bel- de... Adale. 2/ Ürenin kanda birikmesi sonucu or- taya çõkan hastalõk... Kõrkpõnar güreşlerini düzen- lemeyi üstlenen kişiye verilen ad. 3/ Altõn... Birbi- rini tamamlayan şeylerin tümü. 4/ Genişlik... Gü- müşhane’nin Şiran ilçesinde bir şelale. 5/ Utanç duy- ma... Molibden elementinin simgesi. 6/ Modasõ geç- miş olan... İsim. 7/ Süpürgeotu... İngiltere’de çok sevilen bir cins bira. 8/ “Şimdi uzun karlõklarda bir Lapon kõzağõ/Önünde --- geyiği” (Behçet Necati- gil)... İnek sütünden yapõlan bir peynir. 9/ Kurnaz, açõkgöz... Alçak enlemlerde esen düzenli rüzgâr. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 P R O A K T İ F L O R K E M İ T E Z A F İ F R E B E N D E R E R İ T A K S A A S P L İ R E N İ N A L Ş O S E T A L A S E M İ M U S U R A N A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle