22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Ekmek Karnesi ya da O Zor Günler Başbakan, Cumhuriyet Halk Partisi’ni eleş- tirecek ya, AKP mitinglerinde 1940’lardan kal- mış nüfus kâğıtlarının sayfalarını açıp halka “ek- mek karnesi” damgalarını gösteriyor. “İşte” di- yor, “bunlar ekmeği bile halka karneyle yedi- rirler!” Bu, yakışıksız bir davranıştır. Neden? Ekmeğin karneye bağlandığı o günlere bir bakalım, neler olmuş. 24 Şubat 1941: Ülkenin iaşe (yedirip, içir- me, besleme) işlerini düzenlemek, yönetmek ve kontrol amacıyla, Ticaret Bakanlığı’na bağlı olarak çalışacak “İaşe Müsteşarlığı” ku- ruldu. 22 Haziran 1941: Almanya, Sovyet Sosya- list Cumhuriyetler Birliği’ni istila etti. Türkiye, Almanya-Sovyetler Birliği savaşı karşısında ta- rafsızlığını ilan etti. 14 Ağustos 1941: İngiltere ve Sovyetler or- tak bir nota ile Montreux Antlaşması’na bağ- lılıklarını bildirdiler. 07 Aralık 1941: Japonlar ABD’nin Pasifik do- nanmasını Pearl Harbor’da ani bir baskınla yok ettiler. Böylelikle ABD de 2. Dünya Savaşı’nda taraf oldu. 11 Aralık 1941: İtalya ve Almanya, ABD’ye resmen savaş ilan ettiler. Cephe genişliyor, sa- vaş iyice kızışıyordu. 17 Aralık 1941: Türkiye genelinde, ekme- ğin “karne” ile dağıtılmasına karar verildi. Karne ile ekmek dağıtımına ocak ayında baş- lanırken; aile reislerinden alınan beyanname- lere göre herkese, adına düzenlenmiş bir “ekmek karnesi” verildi. 25 Aralık 1941: Buğday Koruma Vergisi kaldırıldı. İstanbul çevresinde yetiştirilen yu- laf, buğday ve arpaya devlet tarafından el ko- nuldu. Dünya, 50 milyon insanın ölümüyle son bu- lacak, tarihin en kanlı savaşının ortasındadır. Türkiye, bu küresel kıyımın dışında kalma ça- bası içindedir. Türkiye, savaşın içinde doğ- rudan yer almadığı halde “savaş ekonomisi” uygulamak zorunda kalmıştır. Savaş boyun- ca yarı seferberlik havası zorunlu olarak sür- dürülmüş, yetişkin nüfusunun uzun dönem as- kere alınması üretim hacminde düşmelere ne- den olmuştur. Savaş öncesinde başlayan planlama çalışmaları ve sanayi yatırım prog- ramları, savunma harcamalarının bütçeye egemen olması nedeniyle ertelenmiş, bu yıl- larda yeni yatırımlara girişmek yerine mevcut yatırımların korunup işletilmesi temel politika olarak benimsenmiştir. Tarımsal üretimin yarı yarıya düştüğü ko- şullarda ekmek de, patiska da, ayakkabı da 3 Nisan 1939 - 9 Temmuz 1942 arasında gö- rev yapan 2. Refik Saydam hükümeti tara- fından karneye bağlanmıştır. “Karne”, o günün koşullarında kaçınılmaz olarak alınması gereken bir önlemdi. Cumhuriyet Halk Partisi’nin tek parti yö- netimindeki uygulamalarını savunmak bana düşmez. Fakat doğruya “doğru”, yanlışa da “yanlış” demek bir Cumhuriyet yazarının so- rumluluğudur. Başbakan’ın bir Cumhuriyet Hükümeti’nin 1940’ların zor koşulları altında almak zorunda kaldığı bir önlemi 68 yıl sonra seçim mitingle- rinde karşı propaganda malzemesi olarak kullanması yakışık almayan bir davranıştır. Başbakan öyle şeyler yapıyor, öyle şeyler söylüyor ki insan nasıl tepki göstereceğini bi- lemiyor. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti ajansõnõn “hükümet dışı” yöneticileri, “hükümetin” genel sekreterindeki “esas adam benim” havasõna dayanamadõlar. Zarafet örneği istifalarõnda dedi- ler ki; “Projeye engel olmamak için çekiliyoruz; istenirse yine yardımcı oluruz...” Oysa ne Başkan Nuri Çola- koğlu, ne de Prof. Dr. Metin Sö- zen ve diğer üyeler, 2010 çalõş- malarõnõn “engeli” olabilirlerdi; tam tersine, kültür ve sanat çev- releriyle en geniş birlikteliğin adeta “güvenceleri”ydiler... Peki, istifalar duyulunca “bek- lenen oldu” bile denilen bu “or- taklık” nasõl bozuldu? AKP’nin “kendinden olmayanlarla iş- birliği” denemelerindeki en ba- şarõlõ görünen birliktelik, nasõl çöktü? Yanõtõ, “Başbakanlık Denet- leme Kurulu”ndan atanan ve sadece kendi üstün nitelikleriyle 2010’a hizmet verenleri sonunda “istifa ettiren” genel sekreterin geleneksel “siyasi bürokrat tav- rı”nda aramak yanlõş olur. Bu in- san zaten “bunun için” atanma- dõ mõ? Kaldõ ki çöküş, aslõnda “baş- langıç”tan itibaren belliydi. Yine Çolakoğlu’nun birikimli çabalarõna, Metin Sözen gibi her- kesin güven duyduğu uzmanlarõn özverili gayretlerine saygõmõz- dan ötürü, onlarõ kõrmamak ve ça- lõşmalarõnõ olumsuz etkileme- mek için açõkça yazamadõğõmõz gerçek şuydu; “Hükümet ve belediye yöne- timi, 2010’u siyasal hedeflerine uyumlu bir gösteriye dönüş- türmek niyetindeler. Aydınla- rımızın iyi niyetini politik he- deflerine alet ediyorlar; sözde sivil bir yapılanma görüntü- sünde iktidara bağımlı bir ya- pı peşindeler...” Nitekim bunun ilk göstergesi, sivil topluma olan içten bağlõlõğõ ve tarafsõz, önyargõsõz, aydõnlõk duruşuyla her kesimin sevgisini kazanan Vali Yardõmcõsõ Cum- hur Güven Taşbaşı’nõn 2008 yazõnda “görevinden alınması” değil miydi? 2010’a az kala, pro- jede valiliği başarõyla temsil eden “kültür sevdalısı” bir ismi geri çekmek, ne anlama geliyordu? Bu soruya, “sivil toplumla iş- birliğinin gelişmesini hazme- demediler” diyenler haklõydõ- lar... Onur kırıcı anımsama İstanbul’un ta 1985’ten bu ya- na tam “39 kent”in ardõndan, üs- telik tek başõna da değil Essen (Almanya) ve Pécs (Macaristan) ile birlikte nihayet “anımsana- rak” Avrupa Kültür Başkenti ilan edilmesini “asrın başarısı” ilan etmeye gelince... Bunun, sanõldõğõ gibi üstün bir paye olmadõğõnõ, İstanbul’un 2600 yõllõk kesintisiz kent yaşamõ ve 3 dünya imparatorluğuna başkent olmuş muazzam geçmişiyle, hat- ta Doğu ve Batõ uygarlõklarõnõn coğrafyadaki yegâne ortak kenti olma kimliğiyle “en başlarda” Avrupa Kültür Başkenti olmasõ gerektiği, hiç ama hiç önemsen- medi… Geçen 25 yõlda adlarõnõ bile bil- mediğimiz kentlere bu unvan ve- rilirken, İstanbul’un hiç değilse 1985’teki ilk kültür başkenti Ati- na’dan hemen sonra akla gelme- si gerektiği kimsenin umurunda olmadõ. Sahip olduğumuz değerlerin kõymetini bilmeyen, Batõ’nõn bu gibi “densizlik”lerini bile ulus- lararasõ başarõ olarak göstermek- ten utanmayan “yetkili kafalar” yüzünden, bu onursuzluk sineye çekildi. Avrupa’ya “ayıbını ha- tırlatmak” yerine, şükran duy- gularõnõ sunanlar, kente değil “niyet”lerine hizmet eden proje- lerle 2010’u gerçek anlamõndan bile uzaklaştõrdõlar... Avrupalõlar, kültür başkentleri için diyorlar ki; “Öncelikle ta- rihsel mekânları toplumsal ya- şamla daha fazla buluşturacak projelere ağırlık verilmelidir...” Bizde ise hiç değilse İstan- bul’un çöküntü halindeki tarihi semtlerini kurtarmak için yaşama ve mirasa “yatırım yapmak” yerine, genel sekreterin beğendi- ği sözde kültür ve sanat projele- rine “para dağıtma” yeğlendi. Yaklaşõk “800 milyon TL”lik bütçenin “üleşim çekiciliği” ağõr basõnca da ne Çolakoğlu’nun bir “şans” olduğu önemsendi; ne de Metin Sözen’in gösterdiği er- demli çabalarõn değeri bilindi... Şimdi artõk ne kadar parlak hazõrlõklar yapõlõrsa yapõlsõn, İs- tanbul “sahne”de yalnõz ve ko- rumasõz... Çünkü 2010 her şeye rağmen gurur yõlõydõ; “işsiz ka- lan yandaş sanatçıların beslen- me yılı” değil... Evet... 10 -ay- kala elveda 2010... KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 22 Mart ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ ...Ve; Elveda 2010... 22 MART 2009 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Babacan: “PKK için genel af görüşülüyor.” İmralı’da mı! Doğru Erol İşisağ: “Kredi kartı borcunu doğru dürüst ödeyemeyenler seçimlerde oylarını doğru dürüst kullansın!” Hesaplaşma Necati Cebe: “Bu gidişle Ergenekon, 31 Mart gerici ayaklanmasını bastıran Harekât Ordusu’na dek uzanacak. 1909’un hesabı 2009’da sorulacak!” Kontör Gülfatma Carlık: “Polis halka cepten mesaj çekip ‘kontör gönderme’ diyor. Olsa dükkân senin!” YağmurDeniz Cumhuriyet düşmanları çalışıyor ABD merkezli “Kuzey Amerika Ulusal Kürt Kongresi” diye bir kuruluştan söz ediyor Hikmet Yavaş. Bu kuruluşun yıllık toplantı tutanaklarını okuma olanağı bulan Hikmet Yavaş, Türkiye Cumhuriyeti düşmanlarının nasıl çalıştığını göstermek amacıyla bazı bölümleri özetleyerek paylaşmak istiyor: “Türkiye’de Kemalizmi yok etmek için, bilimsel bir proje başlatıldı ve uygulamaya sokuldu. Son zamanlarda daha koyu bir İslamcı kimlik kazanan Türk hükümetine sızmak için Kürtler İslama daha çok katkıda bulunmaya başladı. Amerika’daki İslamcı örgütler, Kürt davasının savunulması için uygun platformlar oluşturma sürecine girdi. Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğini desteklemek gerekiyor çünkü böylece Avrupa Birliği içinde bir Kürt bloğu oluşturarak Kürtlerin bağımsızlığına giden yolu biraz daha açmak söz konusu olabilecek.” Büyük Ortadoğu Projesi’ne uygun bu “kongre” tutanağında Türkiye’nin çeşitli alanlarında yürütülen psikolojik savaşın ve iliştirilmiş gazetecilerle sürdürülen kirli propagandanın izleri rahatça görünüyor! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” TÜRKİYE Cumhuriyeti’nin Britanya İmparatorluğu pasaportlu Devlet Bakanı Mehmeth Shimshek, dünyayı saran ekonomik krizden Türkiye’nin çok hızlı bir şekilde çıkacağını söyleyince Mustafa Saraç da söylemeden edemiyor: “Bakan olmadan önce maaşlı hizmet verdiği finans devi Merrill Lynch batmış, işsizlik oranı tarihi zirve yapmışken ve küçülme rakamının da 2001’deki rekoru kırmasının beklendiği bir umutsuz iktisadi konjonktürde Mister Shimshek’in böylesi iyimserliğinin hangi somut verilerden kaynaklandığı, kamuoyunda merak konusu olmaktadır. Çünkü Shimshek’in Türkiye ekonomisini salt Türkiye bazında değil, ikinci memleketi İngiltere ekseniyle birlikte değerlendirdiği düşünülürse, tam da bu demecin verildiği günlerde gazete manşetlerine çıkan, dansöz giysili ve elleri bira şişeli İngiliz askerleri, Shimshek’in, kriz konusunda, Britanyalı hemşerilerince icra edilen ‘dansöz ekonomisi’ne yüksek bir güven duymuş olabileceğini akla getirmektedir. Dansöz ekonomisi, Marmaris ve çoktan yabancı mülkiyetine geçmiş Kuşadası limanına demirleyen İngiliz savaş gemilerindeki askerlerin, göbek dansı giysileri satın alıp bu giysiler içinde bolca alkol tüketmesine ve eğlence mekânlarını tıka basa doldurmasına dayanmaktadır. Zaten, ajans haberlerine göre, Marmaris esnafı, ‘Kriz döneminde yabancı askerler bize ilaç gibi geldi’ demekte, çoğunluğu Irak’taki bebek katliamlarına aktif katkı yapmış ölüm makinelerini mucizevi bir ‘kriz iksiri’ şeklinde değerlendirerek, dansöz kostümlü sarhoşlara adeta şükran duymaktadır. Shimshek de muhtemelen, dansöz-asker resimlerini Marmaris esnafıyla paralel yorumlamakta, krize karşı bir tür ‘kocakarı reçetesi’ mahiyetinde, limanlarımıza daha fazla yabancı ve tercihen İngiliz savaş gemisi davet edip bu gemilerin mürettebatına fıçılar dolusu alkol ve paketler dolusu oryantal dansöz kostümü satmanın yeterli olacağına inanmaktadır. Kendisiyle aynı majesteleri kraliçeye sadakat yemini etmiş binlerce İngiliz ‘Rambo’sunun, krize karşı bu amansız mücadelesinde hemşerileri Shimshek’i (asker başına düşen dansöz giysisi hasılatını yükselterek) yalnız bırakmayacakları kesindir.” Dansöz ekonomisi SESSİZ SEDASIZ (!) dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com Yüksek Yerilim Hattı erdincutku@yahoo.com Kendi ayakları üzerinde durmaya çalışmayanlar, ömür boyu diz çökmeye mahkûmdur! BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Mükemmel olamama kor- kusu. 2/ Bir yaşõnõ geçmiş dişi sõğõr... Tö- re, âdet. 3/ Te- kerlekli kara taşõtõ... Tanrõ- tanõmaz. 4/ Çabuk ve ko- lay kavrayan... Halk dilinde ayrana verilen ad. 5/ Sağlõklõ, salim... Ta- vana yakõn küçük pencere. 6/ Bir no- ta... “Süsen” de de- nilen kokulu bir süs bitkisi. 7/ Yapma, etme... Akdeniz Böl- gesi’nde bir akarsu. 8/ Tokat’õn bir ilçe- si... “Süre, zaman” anlamõnda yerel bir sözcük. 9/ Rüzgâr korkusu. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kadastro haritalarõnda parseller topluluğu... Vü- cuttaki AIDS virüsünü saptamakta kullanõlan test. 2/ Çeşit... Bir yerde oturan kimse. 3/ Etek ucu- na doğru genişleyen giysiler için kullanõlan söz- cük... İngiltere’de çok sevilen bir cins bira. 4/ Di- yarbakõr’a özgü, bir tür yoğurt çorbasõ... İlaç. 5/ Bir renk... Eski Mõsõr’da güneş tanrõsõ. 6/ Bir no- ta... Anlaşma, uyuşma. 7/ Serbest meslek adam- larõnõ içinde toplayan resmi birlik... Güney Ame- rika’ya özgü, fõrõnda ya da õzgarada pişirilen sõ- ğõr eti yemeği. 8/ İçinden çõkõlmasõ güç durum... Tanrõ. 9/ “Altınkökü” de denilen kusturucu bir kök... Hint-İran dil grubuna verilen ad. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 M A G N E S İ A A M A L G A M İ N A M E L A N K B A M T E L İ U D İ N E S E K R A T A N Y A A T İ K L A R O S R E İ R E M B E L İ K T A T 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 ekinci@cumhuriyet.com.tr “Havada bulut...”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle