Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
GEÇMİŞTEN
GELECEĞE
ORHAN ERİNÇ
Baskı Kurumları...
TÜBİTAK’ın Bilim ve Teknik dergisindeki Dar-
win sansürü, AKP’nin din ile bilim arasındaki ter-
cihini bir kez daha ortaya koydu.
TÜBİTAK’taki değişimi, değiştirilenlerin yerine
getirilenlerin kimlik ve kişiliklerini yakından izleyen
gazetemiz muhabirleriyle yazarları gerekli de-
ğerlendirmeleri yaptılar.
Bana bu konuda söyleyecek fazla bir söz kal-
madı.
Benim üzerimde durmak istediğim, AKP’nin bir
bölümü kendisine bağlı, bir bölümü ise “özerk” ola-
rak nitelendirilen kurum ve kurulları kendi isteği
yönde yapılandırma çabalarının ulaştığı nokta.
Söz konusu kurumlardan kimisinin adı “Baş-
bakanlık” diye başlıyor. TÜBİTAK da bu kurum-
lardan biri.
Ama belirttiğim gibi, “özerk” oldukları varsayı-
lan kurum ve kurullar var. Bunlar da başbakan adı-
na devlet bakanlarına “ilişkili” nitelemesiyle bağ-
lı olanlar. Söylentiye göre kendi kendilerini yö-
netiyorlar.
Özerk kurumlar, Bülent Ecevit başkanlığında-
ki 57’nci koalisyon hükümeti tarafından hazırla-
nan tasarılarla kurulmuşlardı.
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara gelişinin ikin-
ci yılında özerk kuruluşlardan duyduğu rahatsız-
lığı gidermenin yollarını aramaya başladı.
2004’ün temmuz ayında “Düzenleyici ve De-
netleyici Kurumlar Hakkında Yasa Tasarısı” ile gi-
rişimi başlattı.
Adalet komisyonu, tasarıyı alt komisyona havale
etmek zorunda kaldı. Çünkü çok yoğun tepkiler
başlamıştı. AKP yöneticileri herhalde şöyle dü-
şünüyorlardı: “Mademki iktidarım, sorumluluğum
var, öyleyse bütün kamu yetkilerini ben kullanırım.
Bu yetkiyi kullanacakları da ben seçerim. Kimse-
den aday filan istemem.”
Tasarının özerkliklerini doğrudan rafa kaldırmayı
amaçladığı kurum ve kurullar şunlardı:
? Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu
? Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu
? Kamu İhale Kurumu
? Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
? Rekabet Kurumu
? Sermaye Piyasası Kurulu
? Telekomünikasyon Kurumu
? Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Pi-
yasası Düzenleme Kurumu.
Tasarı 2007 seçimlerinde kadük oldu ama, ta-
sarıdaki yaklaşım çeşitli yollarla gerçekleştirildi.
Radyo Televizyon Üst Kurulu için anayasa deği-
şikliği gerekiyordu, onun yolu da CHP’nin katkı-
sıyla açıldı. CHP üç üyelik alabilmek uğruna altı
üyeyi AKP’ye armağan ederek kurulan iktidar yan-
daşlığını başarı ile yaşama geçirdi. Ötekilerde de
boşalan üyeliklere yapılan atamalarla sorun çö-
zülüverdi.
Bilim alanındaki ilk örnek Yüksek Öğretim Ku-
rulu, sondan bir önceki örnek Üniversiteler Ara-
sı Kurul, son örnek de TÜBİTAK oldu.
Özerklikleri lafta kalan kurum ve kurullar gel-
dikleri noktada AKP iktidarının emrine girmiş du-
rumdalar.
Bazen birlikte, bazen de ayrı ayrı iktidarı rahatsız
edenlerin üzerine gitme konusunda üzerlerine dü-
şen görevi başarılı(!) bir şekilde yerine getiriyor-
lar.
Her şey ortada olduğu için hangi kurulun han-
gi muhalefet odağı sayılan işyerinin üzerine git-
tiğini yinelemek gerekmiyor.
Anayasa Mahkemesi’nin “Laiklik karşıtı eylem
ve söylemlerin odağı” olarak nitelediği Adalet ve
Kalkınma Partisi’nin yavaş yavaş kendine bağlı ha-
le getirdiği özerk kuruluşları “baskı odağı” haline
dönüştürmesini aslında yadırgamamak gerekiyor.
Ama “demokratik bir ülke” olduğumuzu söyle-
diklerinde yadırgamadan da olmuyor.
Ayrıntılı bilgi isteyenlere kaynak önerisi: Med-
ya ve Demokrasi Masalları / Cumhuriyet Kitapları
/ Ekim 2008.
Günün Sorusu: 22 Mart 2008 günü yürürlüğe
giren 5749 sayılı değiştirme yasası ile 298 sayılı
yasanın 87’nci maddesine “ve Türkiye Cumhuri-
yeti kimlik numarasını taşıyan” ibaresini ekleyen
partiler, “Bu yasayı uygulamayın” diyebilir mi?
Benzer bir girişimi yasayı yayımlayan Cum-
hurbaşkanı da yapabilir mi?
oerinc@cumhuriyet.com.tr
CMYB
C M Y B
19 MART 2009 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
DİZİ 7
Anadolu’nun kaderi, geliştirilen ‘İstanbul vizyonu’na bağlandõ ve burada kilit rol belediyelere verildi
Kent rantõnõ aktaran belediye
K
üreselleşme rüzgârõ, sosyal
devlet
nos-
yonunu fõrla-
tõp attõğõndan
bu yana, böl-
gelerarasõ den-
ge, bölge plan-
lamasõ kavramõ
da buharlaştõ.
Küreselleşme-
nin ezberlettiği
cümlelerden “mekân”a ait olanõ
şöyle buyuruyordu: Ulusal, bütün-
cül plan terk edilmeli, kentler arasõ
rekabet teşvik edilmeli, hatta büyük
metropoller, dünya kentleri liginde
yarõşmalõ. Böyle olunca, bir “ülke
vizyonu” geliştirip onun çerçeve-
sinde bölge, kent vizyonlarõnõ üret-
mek yerine, İstanbul vizyonu geliş-
tirip, Anadolu’nun kaderini de o
vizyonun kuyruğuna, belirleyiciliği-
ne takmak yoluna gidildi. Her kente
de kendi başõnõn çaresine bakmasõ,
rekabet gücünü arttõrmasõ tavsiye
edildi. Bu amaçla, belediyelere de
kilit bir rol verildi. Kenti satmak, İs-
tanbul özelinde İstanbul’u satmak...
1980 sonrası...
1980 öncesine kadar iç pazara dö-
nük sanayinin kurulup geliştirildiği,
sermaye birikiminin esas olarak bu
sanayi üstünden sağlandõğõ İstan-
bul’un 1980’lerde, özellikle de “du-
varın yıkıldığı 1990” sonrasõnda,
sektörel öncelikleri, buna bağlõ ola-
rak da arazi kullanõmõ esaslarõ yeni-
den tarif edildi. Sanayi, İstanbul’dan
iyice desantralize edilecek, boşalan
arsalara da büyük plazalar, villa si-
teleri, alõşveriş merkezleri, eğlence
merkezleri, turizm, kültür endüstrisi
yatõrõmlarõ yapõlacaktõ. Bu yatõrõm-
lar, daha çok küresel sermayeye hiz-
met verecek, küresel sermaye, Ak-
deniz, Balkanlar, Ortadoğu, Kafkas-
ya’yõ İstanbul’daki üslerinden kont-
rol edecekti. İstanbul ise bu küresel
sermayeye gayrimenkulleri, üst dü-
zey hizmet sunumlarõ, turizm ve
kültür endüstrisi ürünleri ile hizmet
verecek, artõk 1980 öncesi sanayi-
den sağlanan birikim, yeni dönemde
hizmet üretiminden elde edilecekti.
Bu, İstanbul’un taşõ toprağõnõn daha
çok önem kazanmaya başlamasõ,
kent arsasõnõn rantõnõn daha yüksel-
mesi demekti. Bu durumdan, özel-
likle rantõ yüksek kesimlerde geniş
arsa stoklarõ olanlar büyük avantaj
yakalamõşlardõ. Hatta, 1980 öncesi-
nin gecekondu sahipleri bile...
Ama, 1980 öncesi gecekonduya,
bir barõnma, ücretliyi işyerine yakõn
tutan mesken gözüyle bakõlõrken,
artõk gecekondu, arsasõ için ele geçi-
rilmesi gereken bir hedef olmaya
başlayacak, İstanbul’un en güzel
doğal alanlarõ, Boğaziçi kõyõlarõ, or-
man arazileri, su havzalarõ bir anda
ele geçirilip üstüne yapõlar dikilecek
yerler haline gelecekti. İstanbul ran-
tõna hücum süreci daha 1980’lerin
başõnda Turgut Özal’õn ANAP ik-
tidarõ ve Dalan başkanlõğõ dönemin-
de başlatõldõ. Önce, Boğaziçi öngö-
rünüm bölgelerine, Anayasa Mah-
kemesi’nin iptal kararõna rağmen
villa siteleri yapõlarak Boğaziçi hõz-
la taşlaştõrõldõ...
Taksim’de iki ucube
Taksim’e Park Otel ve Gökkafes
gibi iki ucube, o yõllarda dikildi ve
hõzla Merkezi İş Alanõ (MİA) Be-
şiktaş’tan Levent’e, oradan Mas-
lak’a uzandõ, bu aks üstünde sağlõ
sollu gökdelenler yõğõldõ. Ofis-rezi-
dans amaçlõ bu yapõlarõ, yine or-
manlara ve su havzalarõna yakõn
özel güvenlikli villa siteleri izledi.
İstanbul’un coğrafyasõnõ, arsa rantõ-
nõ daha çok paraya tahvil etmeyi as-
li iş edinen neoliberal belediyecilik,
dünyanõn en adaletsiz metropolle-
rinden biri olan İstanbul’da gelirin-
servetin hâkimi bir azõnlõğõn gücüne
güç katmaya hizmet etti, ediyor. İs-
tanbul, Türkiye gelirinden yüzde
30’a yakõn pay almakta, İstanbul’un
nüfusunun yüzde 1’lik süper azõnlõ-
ğõ ise, bu gelirin yüzde 30’una tek
başõna el koymaktadõr. Yüzde 1’lik
azõnlõğõn İstanbul pastasõndan aldõğõ
ile, İstanbul nüfusunun yüzde 76’sõ-
nõn aldõğõ pay aynõdõr. Bu kadar ge-
lir-servet eşitsizliğinin üstüne, artan
arsa rantlarõnõn kazandõrdõklarõ ver-
gilendirilmediği için hem İstanbul
içi hem de ülke içi gelir uçurumu
biraz daha açõlmaktadõr. Buradan
yaratõlacak yeni uçurumlar, kutup-
laşmalar, İstanbul’daki yüksek geri-
limi biraz daha arttõracaktõr.
İstanbul’un coğrafyasõnõ,
arsa rantõnõ daha çok
paraya tahvil etmeyi asli iş
edinen AKP’li neoliberal
belediyeler, dünyanõn en
adaletsiz metropollerinden
biri olan İstanbul’da
gelirin-servetin hâkimi bir
azõnlõğõn gücüne güç
katmaya hizmet ediyor.
Artan arsa rantlarõnõn
kazandõrdõklarõ
vergilendirilmediği için hem
İstanbul içi hem de ülke içi
gelir uçurumu biraz daha
açõlõyor. Buradan yaratõlan
yeni uçurumlar,
kutuplaşmalar,
İstanbul’daki yüksek
gerilimi biraz daha
arttõrõyor.
İ
stanbul’u küresel kent yap-
ma hevesi, özel sektör ya-
tõrõmlarõnõn İstanbul top-
rağõna yoğunlaşmasõna neden
oldu ve olacaktõr. Sanayiden
uzaklaşarak İstanbul yatõrõm-
larõna yönelen özel sermayenin
bu tercihi, kamu yatõrõmcõlõğõ
da rafa kaldõrõldõğõna göre,
olasõ yatõrõmlardan mahrum
kalõyor, Anadolu’yu iyice ço-
raklaştõrõyor. Göçler azalmak
bir yana, artõyor. Bazõ planlar-
da öngörülen İstanbul nüfusu-
nu 2010’larda 16 milyonda
bloklamak ve nüfus artõşõnõ sõ-
fõrlamak hedefi tabii ki lafta ka-
lõyor. Anadolu’ya dair herhan-
gi bir vizyonu olmayan bu yak-
laşõm, umduğu İstanbul’u ya-
ratamayacağõ gibi, hõzlanan
göçle başedemez duruma geli-
yor. Bir ülke vizyonu olmadan,
salt İstanbul’u satma, sözde
dünya kenti yapma ezberi, Ana-
dolu’daki irili ufaklõ sermaye-
nin de artan oranlarda İstanbul’a
göçünü hõzlandõrõyor, dahasõ, ni-
telikli işgücünü daha çok İs-
tanbul’a çekiyor, bu işgücü İs-
tanbul’a yöneldikçe Anadolu,
gelişme için gereksinim duy-
duğu nitelikli insan kaynağõ yö-
nünden de yoksullaşõyor, kuru-
yor...
İstanbul’u satma saplantõsõ,
İstanbul’un kamusal varlõklarõ-
nõn hõzla haraç-mezat satõmõnõ da
kamçõlamõş durumda. Özelleş-
tirmelerle KİT’lerin kökünü kazõyan
iktidarlar, şimdi satõlacak mülk ola-
rak İstanbul’un kamu arsalarõna, var-
lõklarõna göz dikmişlerdir. Galata,
Haydarpaşa projelerinde henüz amaç-
larõna ulaşamayan AKP iktidarõ, Ka-
rayollarõ binasõ ve İETT garajõ satõş-
larõnõn ardõndan bir dizi kamu mül-
künü daha satõş listesine koymuştur.
Ama bununla bitmemektedir: Bele-
diye planõ, bir dizi Hazine arazisi, va-
kõf arazisi, askeri alanõn da kendile-
rine devredilmesini ve düşündükleri
“mekânsal dönüşüm” için bu arsa
stokundan tasarruf hakkõnõn kendile-
rine devrini istemektedirler. Düzen-
leme için kontrol altõna alõnacak bu
kamu arazilerinin, çok büyük rant-ser-
vet aktarma fõrsatõ yaratacağõ, eşit-
sizlikleri arttõracağõ, özellikle de ik-
tidardaki partiye yakõn sermaye grup-
larõ için kullanõlacak büyük kayõr-
macõlõk fõrsatlarõ yaratacağõ çok açõk-
tõr. Belediyenin planõnõn, Levent-
Maslak aksõnda oluşan tek merkezi,
alt bölgeler yaratarak çok merkeze
dönüştürme niyet ve hevesi de pek
gerçekleşecek gibi görünmemektedir.
Birincisi, bölgede arsasõ olan bir-
çoklarõ “kazanılmış hakları”ndan
vazgeçmeyerek plazalaşmayõ sürdü-
receklerdir. Bu bölgenin arkasõnda
Gültepe’den Çeliktepe’ye, Ayaza-
ğa’ya uzanan “dönüştürülmemiş”
büyük bir arsa stoku vardõr ve ilk fõr-
satta bunlar kullanõlmak istenecektir.
Dolayõsõyla, planõn hedefleri ile “pa-
ra”nõn hedefleri sürekli didişecek
ve yoğunlaşma, üçüncü köprüyü de
dayatarak, sürecek gibi görünmekte-
dir. Bu da kuzeye hücumla beraber,
İstanbul’un akciğeri ormanlarõn, su
havzalarõnõn yağmalanmasõnõn de-
vamõ demektir.
Olması gereken...
Aslõnda yõllardõr çözüm olarak ifa-
de edilen şu: İstanbul’da aşõrõ nüfus
birikimini, dolayõsõyla iktisadi, çev-
resel, mekânsal yõğõlmayõ yavaşlat-
manõn, mümkünse geriletmenin yo-
lu, İstanbul’un dõşõnda Anadolu’da ye-
ni çekim merkezleri oluşturmak, nü-
fusun o bölgelere yönelmesini sağ-
lamak, hatta her 4 kişiden birinin göç-
men olduğu bu ülkede insanlarõ yer-
lerinden yurtlarõndan hoşnut kõlarak
mekânlarõnda yaşamlarõnõ sürdür-
melerini kolaylaştõrmak. Bu nasõl
olacak? Bu, tabii ki bir bölgesel plan-
lama işi. Bölgeler arasõ dengesizlik-
lere müdahale edecek bir kamu oto-
ritesini, etkili bir teşvik sistemini, ye-
niden kamu yatõrõmcõlõğõnõ, tarõma ko-
rumayõ, desteği içeren bir “sosyal
devlet” pratiğini gerektiriyor... Tür-
kiye vizyonu olmadan, İstanbul viz-
yonu yaratmaya çalõşmak, Türkiye
bütününü ve dengelerini gözetmeden
İstanbul’u ayrõ bir ülke gibi, dünya
kentleriyle yarõşa sokup, eldeki kay-
naklarõ salt bu alana teksif etmek, an-
cak sermaye sahibi büyük gruplarõn
çõkarõna bir yöneliş olur, ülke gene-
linde ise gelir eşitsizliklerini, bölge-
sel uçurumlarõ derinleştiren, kutup-
laşmalarõ, gerilimleri arttõran sonuç-
lar yaratõr. Olmasõ gereken şudur: Kü-
reselleşmeci zihniyetin demode say-
dõğõ şeyi, ülke vizyonunu, İstanbul
vizyonunun önüne çekmek, önce
Türkiye’nin bütününe ilişkin bir viz-
yon üretip bunun içinde de İs-
tanbul-Anadolu dengesini ku-
rarak İstanbul’u rahatlatacak,
Anadolu’yu da çölleştirme-
yecek bileşenleri bulup çõ-
karmak... Elbette ki, İstanbul,
artõk bir hizmet metropolü ol-
malõ, elbette sanayiden, özel-
likle de kirletici sanayiden
arõndõrõlmalõ, turizmde, kül-
türde, bilişimde, finanstaki
avantajlarõ iyi değerlendiril-
meli. Elbette ki, İstanbul’un
konum rantõndan en iyi şe-
kilde yararlanõlmalõ. Ama
bu, önce Türkiye’nin tü-
münde sürdürülebilir geliş-
menin, kalkõnmanõn yol ha-
ritasõ çõkarõlarak, yüksek kat-
ma değerli, istihdam yaratõ-
cõ sektör tercihleri (bölgesel
dengeler de dikkate alõna-
rak), üretilmeli, bu bölgesel
işbölümünde İstanbul’un
misyonu da yeniden tanõm-
lanmalõ. İstanbul’un Türki-
ye bütünü içindeki misyonu
belirlendikten sonra da, kü-
resel kent rekabeti sõtmasõ-
na, saplantõsõna tutulma-
dan, eşsiz doğasõ, çevresi ve
bir dünya mirasõ olma zen-
ginliklerinin duyarlõlõğõ ile
İstanbul’a misyon biçilme-
li, sosyal adaleti birinci sõ-
raya oturtan vizyon bile-
şenleri ile İstanbul’a yak-
laşõlmalõ. Fahiş rant artõşlarõ
vergilemelerle kamulaştõ-
rõlmalõ ve bu vergiler gelir uçurum-
larõnõ daraltan, sosyal dengeleri gö-
zeten, daha adil bölüşümü, yerleşmeyi
amaçlayan politikalar için harcanmalõ.
Bunlar yapõldõğõ ölçüde, İstanbul’a
göç dalgasõ yavaşlar, daha insancõl,
daha barõşçõl bir iklim hâkim olmaya
başlar, İstanbulluluk üstkimliğini ya-
ratmaya hizmet edecek yaklaşõmlar
ise daha kolay yeşerir.
İstanbul’u satma saplantõsõ
Kuleler ve yüksek rant
İstanbul’u küresel kent yapma iddiasõ, kü-
resel sermayeye bölgesel karargâhlarõnõ ku-
racaklarõ plazalarõn, kulelerin inşasõnõ da
1980 sonrasõnõn en büyük faaliyet alanõ hali-
ne getirdi. Özellikle Levent-Maslak aksõna sõ-
ralanan yüksek kuleler, sahiplerine oldukça
yüksek rant imkânlarõ sunarken bunlarõn için-
de en yükseğini AKP’li milletvekili Kiler’in
ailesine ait Saapphire’in oluşturmasõ dikkati
çekti.
Sapphire (261 metre, 57 katlı, Kiler, m2:
12 dolar)
Landmark Towers (250 metre)
Diamond of İstanbul (200 metre, Hattat,
50 katlı)
İş Kuleleri (181 metre)
Tekstilkent-Koza Plaza (168 metre, 44x2kat,
m2: 20 dolar)
Şişli Plaza (160 metre)
Sabancı Center (157 metre)
Süzer Plaza (154 metre)
Polat Tower Residence (152 metre)
Sun Plaza (147 metre)
Garanti Bankası Genel Müdürlük Binası
(143 metre)
Tat Towers (143 metre)
Kanyon (130 metre)
Kempinski Astoria (125 metre)
Metrocity (120 metre)
Tekfen Tower (118 metre)
N
üfusu 12 milyonu geçen İs-
tanbul’un bu nüfusuna her
yõl 350 bin kişi katõlõyor. Bu
nüfus artõş hõzõyla yõllõk artõşlar ön-
ce 400 binler, sonra 450-500 binlerle
ifade edilecek. Göçleri frenleyecek
ana müdahale, Anadolu’da çekim
merkezleri oluşturan bir bölgesel
planlama olabilirdi. Ancak plana sõr-
tõnõ dönen neoliberalizm, yoğun
nüfus artõşõna teslim olunca, İstan-
bul’un en büyük sorununu ulaşõm ve
altyapõ yetersizliği oluşturdu.
İstanbul Belediyesi’nin ana işi
de her geçen gün arapsaçõna dönen
İstanbul trafiğine çözümler üret-
mek (!) oldu. İstanbul’un nüfusunun
1 milyonu gördüğü yõl sadece 56 yõl
önce, yani 1941 idi. İstanbul nüfu-
su 1955 yõlõnda 1.5 milyonu bulmuş,
1970’te 3 milyonu görmüştü. İs-
tanbul, 37 yõl sonra ise 2007’de yak-
laşõk 13 milyonluk bir megapol... 37
yõlda 10 milyon artõş!.. İstanbul, bu
hõzõ azaltamazsa, 2023 yõlõnda yak-
laşõk 21 milyonluk, 2050 yõlõnda ise
49 milyonluk bir megapol olacak.
Bugün, Türkiye nüfusunun yüzde
17’sini barõndõran İstanbul, 2050’de
Türkiye nüfusunun yarõsõnõn yõğõl-
dõğõ bir “bölge” olacak. Düşünme-
si bile ürkütücü!..
Göçün önü kesilmeli
Göçlerin önünü kesmeden İstan-
bul’un aşõrõ nüfus yõğõlmasõndan
kaynaklanan bir dizi kent sorununa,
sosyal, ekonomik, politik sorununa
da çözüm üretmek neredeyse im-
kânsõz. Küresel kent olma saplantõ-
sõ ve bugüne kadar gerçekleşen yõ-
kõcõlõğõ tamir çabasõ, kõtlaşan kamu
yatõrõmlarõnõn da İstanbul için kul-
lanõlmasõnõ dayatmaktadõr.
2008’e kadar İstanbul’daki yatõ-
rõm stoku 24
m i l y a r
YTL’ye ula-
şõrken sadece
İBB eliyle yü-
rütülenler 10
m i l y a r
YTL’ye yak-
laşõyor ve
ağõrlõğõnõ ulaş-
tõrma projele-
ri oluşturu-
yordu.
Keşmekeşe
altyapõ
yetişmiyor
SÜRECEK
İTÜ öğrencilerinde protesto
İstanbul Haber Servisi - İstanbul Teknik Üni-
versitesi (İTÜ) Maçka Kampusu’nda ülkücülerin
solcu öğrencilere saldõrmasõyla çõkan olaylar ne-
deniyle verilen uzaklaştõrma cezalarõ protesto
edildi. İTÜ öğrencileri, “Cezalar geri çekilsin.
Eğitim hakkõmõz engellenemez” yazõlõ pankart
açarak, Yabancõ Diller Yüksekokulu’na girmek
istedi. Grubu engellemeye çalõşan güvenlik gö-
revlileriyle öğrenciler arasõnda gerginlik yaşandõ.
İşsiz kaldı, alışveriş merkezi bastı
İstanbul Haber Servisi - Şişli’de bulunan
Cevahir Alõşveriş Merkezi’ne akşam saatlerinde
gelen E.T, güvenlik görevlilerinden birini silah
tehdidiyle rehin aldõ. Bölgede önlem alan polis
ekipleri, alõşveriş merkezindeki yurttaşlarõn arka
kapõdan dõşarõ çõkmasõnõ sağladõ. Kõsa süre sonra
teslim olan ve gözaltõna alõnan E.T’nin, “uzun sü-
redir işsiz olduğu, borçlarõnõ ödeyemediği, bunalõ-
ma girerek eyleme başvurduğu” öğrenildi.
Harbiye’de kaza: 1 ölü, 4 yaralı
İstanbul Haber Servisi - Harbiye Cumhuri-
yet Caddesi’nde İlker Palas’õn kullandõğõ taksi, di-
reksiyon hâkimiyetini kaybetmesi sonucu kaldõrõ-
ma çõkarak Japonya vatandaşõ Tomohiro Tsuchi-
ya ve annesi Atsukto Tsuchiya ile emekli albay
olduğu öğrenilen Murat Mut ve Nail Yõlmaz’a
çarptõ. Taksi, Harbiye Askeri Müzesi’nin duvarõ-
na çarparak durabildi. Kazada yaralanan Murat
Mut, olay yerine gelen sağlõk görevlilerinin yaptõ-
ğõ müdahalelere rağmen kurtarõlamadõ.