18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
GEÇMİŞTEN GELECEĞE ORHAN ERİNÇ Baskı Kurumları... TÜBİTAK’ın Bilim ve Teknik dergisindeki Dar- win sansürü, AKP’nin din ile bilim arasındaki ter- cihini bir kez daha ortaya koydu. TÜBİTAK’taki değişimi, değiştirilenlerin yerine getirilenlerin kimlik ve kişiliklerini yakından izleyen gazetemiz muhabirleriyle yazarları gerekli de- ğerlendirmeleri yaptılar. Bana bu konuda söyleyecek fazla bir söz kal- madı. Benim üzerimde durmak istediğim, AKP’nin bir bölümü kendisine bağlı, bir bölümü ise “özerk” ola- rak nitelendirilen kurum ve kurulları kendi isteği yönde yapılandırma çabalarının ulaştığı nokta. Söz konusu kurumlardan kimisinin adı “Baş- bakanlık” diye başlıyor. TÜBİTAK da bu kurum- lardan biri. Ama belirttiğim gibi, “özerk” oldukları varsayı- lan kurum ve kurullar var. Bunlar da başbakan adı- na devlet bakanlarına “ilişkili” nitelemesiyle bağ- lı olanlar. Söylentiye göre kendi kendilerini yö- netiyorlar. Özerk kurumlar, Bülent Ecevit başkanlığında- ki 57’nci koalisyon hükümeti tarafından hazırla- nan tasarılarla kurulmuşlardı. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara gelişinin ikin- ci yılında özerk kuruluşlardan duyduğu rahatsız- lığı gidermenin yollarını aramaya başladı. 2004’ün temmuz ayında “Düzenleyici ve De- netleyici Kurumlar Hakkında Yasa Tasarısı” ile gi- rişimi başlattı. Adalet komisyonu, tasarıyı alt komisyona havale etmek zorunda kaldı. Çünkü çok yoğun tepkiler başlamıştı. AKP yöneticileri herhalde şöyle dü- şünüyorlardı: “Mademki iktidarım, sorumluluğum var, öyleyse bütün kamu yetkilerini ben kullanırım. Bu yetkiyi kullanacakları da ben seçerim. Kimse- den aday filan istemem.” Tasarının özerkliklerini doğrudan rafa kaldırmayı amaçladığı kurum ve kurullar şunlardı: ? Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu ? Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu ? Kamu İhale Kurumu ? Radyo ve Televizyon Üst Kurulu ? Rekabet Kurumu ? Sermaye Piyasası Kurulu ? Telekomünikasyon Kurumu ? Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Pi- yasası Düzenleme Kurumu. Tasarı 2007 seçimlerinde kadük oldu ama, ta- sarıdaki yaklaşım çeşitli yollarla gerçekleştirildi. Radyo Televizyon Üst Kurulu için anayasa deği- şikliği gerekiyordu, onun yolu da CHP’nin katkı- sıyla açıldı. CHP üç üyelik alabilmek uğruna altı üyeyi AKP’ye armağan ederek kurulan iktidar yan- daşlığını başarı ile yaşama geçirdi. Ötekilerde de boşalan üyeliklere yapılan atamalarla sorun çö- zülüverdi. Bilim alanındaki ilk örnek Yüksek Öğretim Ku- rulu, sondan bir önceki örnek Üniversiteler Ara- sı Kurul, son örnek de TÜBİTAK oldu. Özerklikleri lafta kalan kurum ve kurullar gel- dikleri noktada AKP iktidarının emrine girmiş du- rumdalar. Bazen birlikte, bazen de ayrı ayrı iktidarı rahatsız edenlerin üzerine gitme konusunda üzerlerine dü- şen görevi başarılı(!) bir şekilde yerine getiriyor- lar. Her şey ortada olduğu için hangi kurulun han- gi muhalefet odağı sayılan işyerinin üzerine git- tiğini yinelemek gerekmiyor. Anayasa Mahkemesi’nin “Laiklik karşıtı eylem ve söylemlerin odağı” olarak nitelediği Adalet ve Kalkınma Partisi’nin yavaş yavaş kendine bağlı ha- le getirdiği özerk kuruluşları “baskı odağı” haline dönüştürmesini aslında yadırgamamak gerekiyor. Ama “demokratik bir ülke” olduğumuzu söyle- diklerinde yadırgamadan da olmuyor. Ayrıntılı bilgi isteyenlere kaynak önerisi: Med- ya ve Demokrasi Masalları / Cumhuriyet Kitapları / Ekim 2008. Günün Sorusu: 22 Mart 2008 günü yürürlüğe giren 5749 sayılı değiştirme yasası ile 298 sayılı yasanın 87’nci maddesine “ve Türkiye Cumhuri- yeti kimlik numarasını taşıyan” ibaresini ekleyen partiler, “Bu yasayı uygulamayın” diyebilir mi? Benzer bir girişimi yasayı yayımlayan Cum- hurbaşkanı da yapabilir mi? [email protected] CMYB C M Y B 19 MART 2009 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA DİZİ 7 Anadolu’nun kaderi, geliştirilen ‘İstanbul vizyonu’na bağlandõ ve burada kilit rol belediyelere verildi Kent rantõnõ aktaran belediye K üreselleşme rüzgârõ, sosyal devlet nos- yonunu fõrla- tõp attõğõndan bu yana, böl- gelerarasõ den- ge, bölge plan- lamasõ kavramõ da buharlaştõ. Küreselleşme- nin ezberlettiği cümlelerden “mekân”a ait olanõ şöyle buyuruyordu: Ulusal, bütün- cül plan terk edilmeli, kentler arasõ rekabet teşvik edilmeli, hatta büyük metropoller, dünya kentleri liginde yarõşmalõ. Böyle olunca, bir “ülke vizyonu” geliştirip onun çerçeve- sinde bölge, kent vizyonlarõnõ üret- mek yerine, İstanbul vizyonu geliş- tirip, Anadolu’nun kaderini de o vizyonun kuyruğuna, belirleyiciliği- ne takmak yoluna gidildi. Her kente de kendi başõnõn çaresine bakmasõ, rekabet gücünü arttõrmasõ tavsiye edildi. Bu amaçla, belediyelere de kilit bir rol verildi. Kenti satmak, İs- tanbul özelinde İstanbul’u satmak... 1980 sonrası... 1980 öncesine kadar iç pazara dö- nük sanayinin kurulup geliştirildiği, sermaye birikiminin esas olarak bu sanayi üstünden sağlandõğõ İstan- bul’un 1980’lerde, özellikle de “du- varın yıkıldığı 1990” sonrasõnda, sektörel öncelikleri, buna bağlõ ola- rak da arazi kullanõmõ esaslarõ yeni- den tarif edildi. Sanayi, İstanbul’dan iyice desantralize edilecek, boşalan arsalara da büyük plazalar, villa si- teleri, alõşveriş merkezleri, eğlence merkezleri, turizm, kültür endüstrisi yatõrõmlarõ yapõlacaktõ. Bu yatõrõm- lar, daha çok küresel sermayeye hiz- met verecek, küresel sermaye, Ak- deniz, Balkanlar, Ortadoğu, Kafkas- ya’yõ İstanbul’daki üslerinden kont- rol edecekti. İstanbul ise bu küresel sermayeye gayrimenkulleri, üst dü- zey hizmet sunumlarõ, turizm ve kültür endüstrisi ürünleri ile hizmet verecek, artõk 1980 öncesi sanayi- den sağlanan birikim, yeni dönemde hizmet üretiminden elde edilecekti. Bu, İstanbul’un taşõ toprağõnõn daha çok önem kazanmaya başlamasõ, kent arsasõnõn rantõnõn daha yüksel- mesi demekti. Bu durumdan, özel- likle rantõ yüksek kesimlerde geniş arsa stoklarõ olanlar büyük avantaj yakalamõşlardõ. Hatta, 1980 öncesi- nin gecekondu sahipleri bile... Ama, 1980 öncesi gecekonduya, bir barõnma, ücretliyi işyerine yakõn tutan mesken gözüyle bakõlõrken, artõk gecekondu, arsasõ için ele geçi- rilmesi gereken bir hedef olmaya başlayacak, İstanbul’un en güzel doğal alanlarõ, Boğaziçi kõyõlarõ, or- man arazileri, su havzalarõ bir anda ele geçirilip üstüne yapõlar dikilecek yerler haline gelecekti. İstanbul ran- tõna hücum süreci daha 1980’lerin başõnda Turgut Özal’õn ANAP ik- tidarõ ve Dalan başkanlõğõ dönemin- de başlatõldõ. Önce, Boğaziçi öngö- rünüm bölgelerine, Anayasa Mah- kemesi’nin iptal kararõna rağmen villa siteleri yapõlarak Boğaziçi hõz- la taşlaştõrõldõ... Taksim’de iki ucube Taksim’e Park Otel ve Gökkafes gibi iki ucube, o yõllarda dikildi ve hõzla Merkezi İş Alanõ (MİA) Be- şiktaş’tan Levent’e, oradan Mas- lak’a uzandõ, bu aks üstünde sağlõ sollu gökdelenler yõğõldõ. Ofis-rezi- dans amaçlõ bu yapõlarõ, yine or- manlara ve su havzalarõna yakõn özel güvenlikli villa siteleri izledi. İstanbul’un coğrafyasõnõ, arsa rantõ- nõ daha çok paraya tahvil etmeyi as- li iş edinen neoliberal belediyecilik, dünyanõn en adaletsiz metropolle- rinden biri olan İstanbul’da gelirin- servetin hâkimi bir azõnlõğõn gücüne güç katmaya hizmet etti, ediyor. İs- tanbul, Türkiye gelirinden yüzde 30’a yakõn pay almakta, İstanbul’un nüfusunun yüzde 1’lik süper azõnlõ- ğõ ise, bu gelirin yüzde 30’una tek başõna el koymaktadõr. Yüzde 1’lik azõnlõğõn İstanbul pastasõndan aldõğõ ile, İstanbul nüfusunun yüzde 76’sõ- nõn aldõğõ pay aynõdõr. Bu kadar ge- lir-servet eşitsizliğinin üstüne, artan arsa rantlarõnõn kazandõrdõklarõ ver- gilendirilmediği için hem İstanbul içi hem de ülke içi gelir uçurumu biraz daha açõlmaktadõr. Buradan yaratõlacak yeni uçurumlar, kutup- laşmalar, İstanbul’daki yüksek geri- limi biraz daha arttõracaktõr. İstanbul’un coğrafyasõnõ, arsa rantõnõ daha çok paraya tahvil etmeyi asli iş edinen AKP’li neoliberal belediyeler, dünyanõn en adaletsiz metropollerinden biri olan İstanbul’da gelirin-servetin hâkimi bir azõnlõğõn gücüne güç katmaya hizmet ediyor. Artan arsa rantlarõnõn kazandõrdõklarõ vergilendirilmediği için hem İstanbul içi hem de ülke içi gelir uçurumu biraz daha açõlõyor. Buradan yaratõlan yeni uçurumlar, kutuplaşmalar, İstanbul’daki yüksek gerilimi biraz daha arttõrõyor. İ stanbul’u küresel kent yap- ma hevesi, özel sektör ya- tõrõmlarõnõn İstanbul top- rağõna yoğunlaşmasõna neden oldu ve olacaktõr. Sanayiden uzaklaşarak İstanbul yatõrõm- larõna yönelen özel sermayenin bu tercihi, kamu yatõrõmcõlõğõ da rafa kaldõrõldõğõna göre, olasõ yatõrõmlardan mahrum kalõyor, Anadolu’yu iyice ço- raklaştõrõyor. Göçler azalmak bir yana, artõyor. Bazõ planlar- da öngörülen İstanbul nüfusu- nu 2010’larda 16 milyonda bloklamak ve nüfus artõşõnõ sõ- fõrlamak hedefi tabii ki lafta ka- lõyor. Anadolu’ya dair herhan- gi bir vizyonu olmayan bu yak- laşõm, umduğu İstanbul’u ya- ratamayacağõ gibi, hõzlanan göçle başedemez duruma geli- yor. Bir ülke vizyonu olmadan, salt İstanbul’u satma, sözde dünya kenti yapma ezberi, Ana- dolu’daki irili ufaklõ sermaye- nin de artan oranlarda İstanbul’a göçünü hõzlandõrõyor, dahasõ, ni- telikli işgücünü daha çok İs- tanbul’a çekiyor, bu işgücü İs- tanbul’a yöneldikçe Anadolu, gelişme için gereksinim duy- duğu nitelikli insan kaynağõ yö- nünden de yoksullaşõyor, kuru- yor... İstanbul’u satma saplantõsõ, İstanbul’un kamusal varlõklarõ- nõn hõzla haraç-mezat satõmõnõ da kamçõlamõş durumda. Özelleş- tirmelerle KİT’lerin kökünü kazõyan iktidarlar, şimdi satõlacak mülk ola- rak İstanbul’un kamu arsalarõna, var- lõklarõna göz dikmişlerdir. Galata, Haydarpaşa projelerinde henüz amaç- larõna ulaşamayan AKP iktidarõ, Ka- rayollarõ binasõ ve İETT garajõ satõş- larõnõn ardõndan bir dizi kamu mül- künü daha satõş listesine koymuştur. Ama bununla bitmemektedir: Bele- diye planõ, bir dizi Hazine arazisi, va- kõf arazisi, askeri alanõn da kendile- rine devredilmesini ve düşündükleri “mekânsal dönüşüm” için bu arsa stokundan tasarruf hakkõnõn kendile- rine devrini istemektedirler. Düzen- leme için kontrol altõna alõnacak bu kamu arazilerinin, çok büyük rant-ser- vet aktarma fõrsatõ yaratacağõ, eşit- sizlikleri arttõracağõ, özellikle de ik- tidardaki partiye yakõn sermaye grup- larõ için kullanõlacak büyük kayõr- macõlõk fõrsatlarõ yaratacağõ çok açõk- tõr. Belediyenin planõnõn, Levent- Maslak aksõnda oluşan tek merkezi, alt bölgeler yaratarak çok merkeze dönüştürme niyet ve hevesi de pek gerçekleşecek gibi görünmemektedir. Birincisi, bölgede arsasõ olan bir- çoklarõ “kazanılmış hakları”ndan vazgeçmeyerek plazalaşmayõ sürdü- receklerdir. Bu bölgenin arkasõnda Gültepe’den Çeliktepe’ye, Ayaza- ğa’ya uzanan “dönüştürülmemiş” büyük bir arsa stoku vardõr ve ilk fõr- satta bunlar kullanõlmak istenecektir. Dolayõsõyla, planõn hedefleri ile “pa- ra”nõn hedefleri sürekli didişecek ve yoğunlaşma, üçüncü köprüyü de dayatarak, sürecek gibi görünmekte- dir. Bu da kuzeye hücumla beraber, İstanbul’un akciğeri ormanlarõn, su havzalarõnõn yağmalanmasõnõn de- vamõ demektir. Olması gereken... Aslõnda yõllardõr çözüm olarak ifa- de edilen şu: İstanbul’da aşõrõ nüfus birikimini, dolayõsõyla iktisadi, çev- resel, mekânsal yõğõlmayõ yavaşlat- manõn, mümkünse geriletmenin yo- lu, İstanbul’un dõşõnda Anadolu’da ye- ni çekim merkezleri oluşturmak, nü- fusun o bölgelere yönelmesini sağ- lamak, hatta her 4 kişiden birinin göç- men olduğu bu ülkede insanlarõ yer- lerinden yurtlarõndan hoşnut kõlarak mekânlarõnda yaşamlarõnõ sürdür- melerini kolaylaştõrmak. Bu nasõl olacak? Bu, tabii ki bir bölgesel plan- lama işi. Bölgeler arasõ dengesizlik- lere müdahale edecek bir kamu oto- ritesini, etkili bir teşvik sistemini, ye- niden kamu yatõrõmcõlõğõnõ, tarõma ko- rumayõ, desteği içeren bir “sosyal devlet” pratiğini gerektiriyor... Tür- kiye vizyonu olmadan, İstanbul viz- yonu yaratmaya çalõşmak, Türkiye bütününü ve dengelerini gözetmeden İstanbul’u ayrõ bir ülke gibi, dünya kentleriyle yarõşa sokup, eldeki kay- naklarõ salt bu alana teksif etmek, an- cak sermaye sahibi büyük gruplarõn çõkarõna bir yöneliş olur, ülke gene- linde ise gelir eşitsizliklerini, bölge- sel uçurumlarõ derinleştiren, kutup- laşmalarõ, gerilimleri arttõran sonuç- lar yaratõr. Olmasõ gereken şudur: Kü- reselleşmeci zihniyetin demode say- dõğõ şeyi, ülke vizyonunu, İstanbul vizyonunun önüne çekmek, önce Türkiye’nin bütününe ilişkin bir viz- yon üretip bunun içinde de İs- tanbul-Anadolu dengesini ku- rarak İstanbul’u rahatlatacak, Anadolu’yu da çölleştirme- yecek bileşenleri bulup çõ- karmak... Elbette ki, İstanbul, artõk bir hizmet metropolü ol- malõ, elbette sanayiden, özel- likle de kirletici sanayiden arõndõrõlmalõ, turizmde, kül- türde, bilişimde, finanstaki avantajlarõ iyi değerlendiril- meli. Elbette ki, İstanbul’un konum rantõndan en iyi şe- kilde yararlanõlmalõ. Ama bu, önce Türkiye’nin tü- münde sürdürülebilir geliş- menin, kalkõnmanõn yol ha- ritasõ çõkarõlarak, yüksek kat- ma değerli, istihdam yaratõ- cõ sektör tercihleri (bölgesel dengeler de dikkate alõna- rak), üretilmeli, bu bölgesel işbölümünde İstanbul’un misyonu da yeniden tanõm- lanmalõ. İstanbul’un Türki- ye bütünü içindeki misyonu belirlendikten sonra da, kü- resel kent rekabeti sõtmasõ- na, saplantõsõna tutulma- dan, eşsiz doğasõ, çevresi ve bir dünya mirasõ olma zen- ginliklerinin duyarlõlõğõ ile İstanbul’a misyon biçilme- li, sosyal adaleti birinci sõ- raya oturtan vizyon bile- şenleri ile İstanbul’a yak- laşõlmalõ. Fahiş rant artõşlarõ vergilemelerle kamulaştõ- rõlmalõ ve bu vergiler gelir uçurum- larõnõ daraltan, sosyal dengeleri gö- zeten, daha adil bölüşümü, yerleşmeyi amaçlayan politikalar için harcanmalõ. Bunlar yapõldõğõ ölçüde, İstanbul’a göç dalgasõ yavaşlar, daha insancõl, daha barõşçõl bir iklim hâkim olmaya başlar, İstanbulluluk üstkimliğini ya- ratmaya hizmet edecek yaklaşõmlar ise daha kolay yeşerir. İstanbul’u satma saplantõsõ Kuleler ve yüksek rant İstanbul’u küresel kent yapma iddiasõ, kü- resel sermayeye bölgesel karargâhlarõnõ ku- racaklarõ plazalarõn, kulelerin inşasõnõ da 1980 sonrasõnõn en büyük faaliyet alanõ hali- ne getirdi. Özellikle Levent-Maslak aksõna sõ- ralanan yüksek kuleler, sahiplerine oldukça yüksek rant imkânlarõ sunarken bunlarõn için- de en yükseğini AKP’li milletvekili Kiler’in ailesine ait Saapphire’in oluşturmasõ dikkati çekti. Sapphire (261 metre, 57 katlı, Kiler, m2: 12 dolar) Landmark Towers (250 metre) Diamond of İstanbul (200 metre, Hattat, 50 katlı) İş Kuleleri (181 metre) Tekstilkent-Koza Plaza (168 metre, 44x2kat, m2: 20 dolar) Şişli Plaza (160 metre) Sabancı Center (157 metre) Süzer Plaza (154 metre) Polat Tower Residence (152 metre) Sun Plaza (147 metre) Garanti Bankası Genel Müdürlük Binası (143 metre) Tat Towers (143 metre) Kanyon (130 metre) Kempinski Astoria (125 metre) Metrocity (120 metre) Tekfen Tower (118 metre) N üfusu 12 milyonu geçen İs- tanbul’un bu nüfusuna her yõl 350 bin kişi katõlõyor. Bu nüfus artõş hõzõyla yõllõk artõşlar ön- ce 400 binler, sonra 450-500 binlerle ifade edilecek. Göçleri frenleyecek ana müdahale, Anadolu’da çekim merkezleri oluşturan bir bölgesel planlama olabilirdi. Ancak plana sõr- tõnõ dönen neoliberalizm, yoğun nüfus artõşõna teslim olunca, İstan- bul’un en büyük sorununu ulaşõm ve altyapõ yetersizliği oluşturdu. İstanbul Belediyesi’nin ana işi de her geçen gün arapsaçõna dönen İstanbul trafiğine çözümler üret- mek (!) oldu. İstanbul’un nüfusunun 1 milyonu gördüğü yõl sadece 56 yõl önce, yani 1941 idi. İstanbul nüfu- su 1955 yõlõnda 1.5 milyonu bulmuş, 1970’te 3 milyonu görmüştü. İs- tanbul, 37 yõl sonra ise 2007’de yak- laşõk 13 milyonluk bir megapol... 37 yõlda 10 milyon artõş!.. İstanbul, bu hõzõ azaltamazsa, 2023 yõlõnda yak- laşõk 21 milyonluk, 2050 yõlõnda ise 49 milyonluk bir megapol olacak. Bugün, Türkiye nüfusunun yüzde 17’sini barõndõran İstanbul, 2050’de Türkiye nüfusunun yarõsõnõn yõğõl- dõğõ bir “bölge” olacak. Düşünme- si bile ürkütücü!.. Göçün önü kesilmeli Göçlerin önünü kesmeden İstan- bul’un aşõrõ nüfus yõğõlmasõndan kaynaklanan bir dizi kent sorununa, sosyal, ekonomik, politik sorununa da çözüm üretmek neredeyse im- kânsõz. Küresel kent olma saplantõ- sõ ve bugüne kadar gerçekleşen yõ- kõcõlõğõ tamir çabasõ, kõtlaşan kamu yatõrõmlarõnõn da İstanbul için kul- lanõlmasõnõ dayatmaktadõr. 2008’e kadar İstanbul’daki yatõ- rõm stoku 24 m i l y a r YTL’ye ula- şõrken sadece İBB eliyle yü- rütülenler 10 m i l y a r YTL’ye yak- laşõyor ve ağõrlõğõnõ ulaş- tõrma projele- ri oluşturu- yordu. Keşmekeşe altyapõ yetişmiyor SÜRECEK İTÜ öğrencilerinde protesto İstanbul Haber Servisi - İstanbul Teknik Üni- versitesi (İTÜ) Maçka Kampusu’nda ülkücülerin solcu öğrencilere saldõrmasõyla çõkan olaylar ne- deniyle verilen uzaklaştõrma cezalarõ protesto edildi. İTÜ öğrencileri, “Cezalar geri çekilsin. Eğitim hakkõmõz engellenemez” yazõlõ pankart açarak, Yabancõ Diller Yüksekokulu’na girmek istedi. Grubu engellemeye çalõşan güvenlik gö- revlileriyle öğrenciler arasõnda gerginlik yaşandõ. İşsiz kaldı, alışveriş merkezi bastı İstanbul Haber Servisi - Şişli’de bulunan Cevahir Alõşveriş Merkezi’ne akşam saatlerinde gelen E.T, güvenlik görevlilerinden birini silah tehdidiyle rehin aldõ. Bölgede önlem alan polis ekipleri, alõşveriş merkezindeki yurttaşlarõn arka kapõdan dõşarõ çõkmasõnõ sağladõ. Kõsa süre sonra teslim olan ve gözaltõna alõnan E.T’nin, “uzun sü- redir işsiz olduğu, borçlarõnõ ödeyemediği, bunalõ- ma girerek eyleme başvurduğu” öğrenildi. Harbiye’de kaza: 1 ölü, 4 yaralı İstanbul Haber Servisi - Harbiye Cumhuri- yet Caddesi’nde İlker Palas’õn kullandõğõ taksi, di- reksiyon hâkimiyetini kaybetmesi sonucu kaldõrõ- ma çõkarak Japonya vatandaşõ Tomohiro Tsuchi- ya ve annesi Atsukto Tsuchiya ile emekli albay olduğu öğrenilen Murat Mut ve Nail Yõlmaz’a çarptõ. Taksi, Harbiye Askeri Müzesi’nin duvarõ- na çarparak durabildi. Kazada yaralanan Murat Mut, olay yerine gelen sağlõk görevlilerinin yaptõ- ğõ müdahalelere rağmen kurtarõlamadõ.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle