19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Bir Yurtsevere Mektup (II) Sevgili kardeşim, Biliyor musun, artık gülmekten ağlıyorum!.. Kah- kahalarım, gözyaşlarıma yetişemiyor!. Neredeyse bir ömür sayılabilecek uzunlukta, severek, neredeyse tüm ruhumu vererek yaptığım gazetecilik mesleğinin düşmüş, düşürülmüş olduğu seviyeye gülemiyorum ama… - İçim acıyor!.. Bu acımasız alaşağı etme duygusunun, bu akıl al- maz intikam isteğinin, bu iktidarın kurşun askeri ol- ma güdüsünün (ya da Cem Yılmaz’ın başparmağı ile işaret parmağını ovuşturarak dediği gibi ‘duygu- sallığının’), bu “öyleyse öl Sezar” vahşiliğinin kar- şısında, bir an için de olsa üşümedim desem yalan olur!.. Gazetemizin avukatlarının senin tutuklanma- na itirazının karara bağlanacağı gün, bir internet si- tesine tuttuğun notlar düştü… Ertesi gün de gaze- te sayfalarına... Hele bir tanesi, bizim radyo prog- ramlarında sözünü sıkça ettiğimiz, benim “elimle tut- madan nasıl okuyabilirim acaba” diye tarif ettiğim “The Taraf”, seni dört sayfalık bir ekle onurlandırdı!.. Baş- lığı da şöyleydi: - Sivil Darbe Günlükleri!.. Şayet bu yazıyı okursan, adım gibi eminim, sen de gülmekten ağlayacaksın… Yalnız, benim anlayamadığım bir şey var bu dar- be günlüklerinde; lütfen açıklar mısın? - Ne işi var; soğumuş balık ve bol yeşillik ve de bul- gur pilavının darbeyle?.. - Ne işi var; karavana yemeklerinin hükümeti yık- makla?.. - Ne işi var; ressamların tablolarının, şık koltukla- rın, mekân tanımlamalarının silahlı kalkışmayla?.. Bu ne biçim “sivil darbe günlüğü!” Şaka bir yana, böyle darbe günlüğü olur mu?!.. Sen bizimle dalga mı geçiyorsun?!.. Önceki akşam, CNN Türk’te, Reha Muhtar’ın prog- ramında tartışırken, bir kez daha hayretler içinde kal- dım; Taraf mensubu bir “gazeteci”, akıl almaz bir ra- hatlıkla, “Peki, Balbay bu konuşmalara tanık oldu da ne yaptı” diye sorabildi… Bana sıra gelmeden, Hürriyet gazetesi yazarı Mehmet Yılmaz, evrensel yanıtı verdi: - Gazeteci ihbar etmez , yazar… Üstelik, Balbay da bunu manşete taşıdı, “Genç Subaylar Rahat- sız” haberini yaptı dedi.. Sadece o değil ki; onlarca köşe yazın, radyoda yap- tığımız konuşmalar, televizyon programında anlat- tıkların da tanıktı buna, ama iş “biz seni yiyeceğiz”e kilitlenmişti bir kere, o nedenle de önemi yoktu!.. Bu arada, gazetecinin gözlem yapma, kaynağını saklama, tarihe tanıklık yapma gibi asli görevleri de arada kaynadı gitti… - Yazık ki, yazık!.. Biliyor musun en çok neye acı acı güldüm o tele- vizyon programında: Bir yandan o “gazeteci”, diğer yandan kendisine “sosyalist” sıfatını layık gören bilim adamı, sürekli ola- rak demokrasiden, demokratik Türkiye’den söz etti- ler!. Ağaların, şeyhlerin, şıhların, cemaat önderlerinin cirit attığı, protokolde yer bulduğu, devlet içinde en üst perdeden söz sahibi olduğu bu karanlık düzene “de- mokrasi” payesini yakıştırdılar, yakıştırabildiler!.. Cum- huriyeti adım adım bir “korku imparatorluğuna” dönüş- türen AKP “demokrasisini” kutsamaktan çekinmedi- ler… Yazının tam burasında YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu aradı: “El koyulan bilgisayar- dan elde edilen belgelerin kopyası aynı ortamda o kişinin avukatına verilmezse hiçbir anlam ifade etmez. Çünkü, teknoloji her türlü ekleme, çıkarma yapmaya müsait. Mahkemede delil olarak kulla- nılamaz, yeri çöplüktür. Bunu bildikleri için servis yapıyorlar” dedi. Bir de şu can alıcı soruyu sordu: - Bütün güç ellerinde, niçin usul kurallarına uy- muyorlar? Ardından da ekledi: “Bunun adı kamuoyunu is- tila etmektir!..” “Gerilimli Yıllar… Balbay’ın notları yakında Cum- huriyet’te” manşetini görünce gülümsedim; “sen ra- hat durmazsın oralarda” demiştim, yanılmamışım… Şimdi haysiyet düşkünü yanaşmalarla, utanma duy- gusunu yitirmiş tetikçiler düşünsün… Son olarak; bu hafta sonu Ankara’dayız, hem ki- tap fuarında, hem de gazetemizde, tabii seninle bir- likte!.. - Seni bir yurtseverin bütün sıcaklığı, özlemi ve gücüyle kucaklıyorum, sevgili kardeşim.. Mustafa Ümit Balbay e-posta: [email protected] Atatürk Devrimleri ve Kadınlarımız KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com19 Mart HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] 19 MART 2009 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 17 Anayasa kısmen nasıl değişecek? Erdoğan nasıl değiştiyse aynen öyle! Arş Işık İşgüden: “Önce son padişah oldu, sonra yeni peygamber. Bu hızlı trenle arş-ı alaya gider!” Sormaca Erbil Tuşalp: “Rabbine sorup çalıyor, satıyor, bölüyor, parçalıyor, küfrediyor. Anlaşılan o ki rabbini avukatı sanıyor!” Dönüş Nezahat Özbek: “İç ve dış mihraklar yıkamadıkları Türkiye Cumhuriyeti’ni Osmanlı’ya dönüştürüp yıkmayı deniyorlar!” YağmurDeniz Ertuğrul Günay Asompsiyon’da! MODA Cem Sokak’taki Asompsiyon Kilisesi’nin kapısının önünde, peşinde bir sürü otomobille kırmızı plakalı ve oldukça fiyakalı bir otomobil duruyor. Otomobilden inen kişi, yanındaki onlarca kişiyle birlikte Pazar Ayini’nin yapıldığı kiliseye giriyor. “Ne oluyor” diye meraklananlar eski solcu yeni İslamcı Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın Moda ve Kadıköy’deki Hıristiyanlardan oy toplamak için kiliseye “kültür gezisi” yaptığını anlıyor! Tam da o sırada az ötedeki Moda Camisi’nin müezzini hoparlörün sesini sonuna kadar açarak başlıyor öğle namazı için ezan okumaya! Neyse ki Bay Bakan, müezzinin çağrısına icabet etmek yerine Meryem Ana’nın göğe yükselişine ithaf edilmiş kilisede kalmayı yeğliyor ve özellikle Süryani yurttaşların oylarına talip olmayı sürdürüyor. Öte yandan Kültür ve Sanat Emekçileri Sendikası, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği ile Aspendos Tiyatrosu’nun doğusundaki birinci derece arkeolojik koruma alanında yapmak istediği inşaat projesinin iptali amacıyla açtığı dava için “Kültür Bakanlığı’nı uyarıyoruz. Bakanlık kendi çıkardığı yasayı ve yönetmeliklerini açıkça çiğnemektedir” diyor. Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” GÖRÜLEN lüzum üzerine ahaliye ilanen duyurulmuştur: Ey ahali, bundan böyle günlük tutma izne bağlanmıştır. İzinsiz günlük tutmak kesinlikle yasaktır. Yasak kapsamına her türlü kalem kullanılarak her çeşit kâğıda yazılmak suretiyle tutulacak günlükler; daktiloda yazılmak suretiyle tutulacak günlükler; bilgisayar kullanılmak suretiyle kullanılacak günlükler ve ayrıca her türlü mekanik, otomatik, elektronik, dijital ortamda tutulacak günlükler girmektedir. Günlük tutma izni için gerekli başvuru formları polis merkezlerinin f-tipi şube müdürlüklerinden ücretsiz temin edilebilir. Bu formlar İslam âleminin son halife adayı yeni peygamber sultan hazretlerinin partisine bağlı il, ilçe ve belde teşkilatlarında, teşkilatta görevli partili elemanın gözetiminde doldurulacaktır. Formdaki 999 soruya ve sorularla bağlantılı şıklara eksiksiz yanıt verilmesi mecburidir. Formun eksiksiz doldurulmasından sonra izin başvurusu illerde sultanın valilerine, ilçelerde sultanın kaymakamlarına yapılacaktır. Mülki amir sıfatındaki sultan vekillerinin uygun görmesi halinde başvuruyu yapanların günlük tutmalarına izin verilmiş olacaktır. İzin süresi en çok üç aydır. Günlük tutanların, her hafta mülki amirliklere gelerek tuttukları günlükleri ilgili memurlara okutmaları ve “günlük tutmaya devam edebilir” vizesi alması gereklidir. Bu kurala uymayanlar hakkında, izinsiz günlük tutanlara verilecek cezanın yarısı uygulanacaktır. Günlüklerde padişah, kabadayı, balyoz, maganda, kriz, pırlanta, gemicik, damatlar, oğlanlar, tramvay, hukuk kelimelerinin kullanılması yasaktır. Ayrıca gelişmelere göre yasaklanacak öteki kelimeler, mülki amirliklerin duvarına listeler halinde asılacaktır. İzinsiz günlük tutanlar hakkında darbe girişiminde bulundukları için ömür boyu hücrede hapis cezası istemiyle dava açılacaktır. Haklarında dava açılanlar derhal tutuklanarak 8 aydan 88 aya kadar cezaevinde yatırılacaktır. Davadan beraat edecek olmaları tutukluluk hallerinin devamına engel teşkil etmeyecektir. Bu kişiler gazete, dergi, internet sitesi, televizyon, radyo gibi her türlü medya ortamında yazdıkları günlükler yayımlanmak suretiyle ahaliye mutlaka teşhir edilecektir. Günlük SESSİZ SEDASIZ (!) İ. GÜRŞEN KAFKAS Atatürk Devrimleri’nin ama- cı, Türk kadınını çağdaş dün- yada layık olduğu konuma yükseltmekti. 1926’da Türk Medeni Kanunu ile kadın hak- larına hız verilerek altı yüzyıl- lık Osmanlı’nın yürüyüşünde- ki kafes ardından kurtarmak ve aydınlığa ulaştırmak he- deflenmişti. Cumhuriyetle birlikte ka- dınlarımız, kentleşme, öğre- nim, iş durumu, kılık kıyafet vb.. konularda özgürlük ka- zandılar. Ev kadınlığının düşük statüsü ve sıkıcı monotonlu- ğundan kurtarmak, özgür bir yapıya ulaşma benliğini ger- çekleştirerek ekonomik ge- lişkinlik sağlamaktı. Bugün hâlâ kadınlarımızın yeri tartışma konusudur. TBMM’de oranları yüzde 9, bürokraside ise yok gibiler. Her dört kadından biri çalışa- biliyor, beşte biri okuryazar değil. Devleti yönetenlerin he- deflerinde kadın/erkek ayrım- cılığını giderme çalışmaları- nın yapıldığı belirtiliyor. Ne yazık ki kadınlarımız kutlama yerine buruk bir duruştadırlar. Dünya Emekçi Kadınlar Gü- nü’nün şiirli, şarkılı ve övgülü kutlamaları yerine; “Eşit işe eşit ücret, şiddet ve tacize son; her semte ücretsiz kreş; kızların ve kadınların eğitimine destek” gibi istekleri ciddiye alınma- maktadır. Atatürk’le birlikte 3 Nisan 1930’da kadınlara seç- me ve seçilme hakkı verildi. 1933’te köy ihtiyar heyeti ve muhtar seçimi hakkı tanındı. 1934’te kadınlara genel se- çimlere katılma, seçme ve seçilme anayasa değişikliğiy- le verildi. O yıl 18 kadın Millet Meclisi’ne girdi. 1950’de Mer- sin ilimizde Müfide İlhan Tür- kiye’nin ilk kadın belediye başkanı seçildi. Kadınlarımız 1923’ten son- ra uzun süre çağdaş koşul- larda ev ve ev kadınlığını dört duvara hapsedilmeden ve ideolojinin kurbanı olmadan yaşadılar. Dini baskı, türbanın simgesel duruşu ve kadın er- kek ayrımcılığı gibi konular son yıllarda siyasilerin kadın haklarını zedelemesidir. Dün- ya kadınlarının sosyal yapısı- na ulaşabilmek amacıyla il- lerde toplanarak miting dü- zenleyen kadınlarımız; “Sınıf- sal, ulusal, cinsel sömürüye hayır, hakkımızı arıyoruz” di- yerek seslerini duyurmaya ça- lışıyorlar. “Şiddete, ikinci pla- na itilmeye, göz ardı edilmeye ve sömürüye” tepkilerini dile getiriyorlar. “Toplumsal cinsi- yet kavramına hayır” haykırış- ları kadınlarımızın bilinçli dav- ranışının dışavurumudur. Gü- zelliğin, zarafetin, işbirliğinin, dayanışmanın, uzlaşmanın ve hoşgörünün sembolü olan ka- dınlarımıza hak ettikleri değer verilmelidir. Uğruna şiirler, şarkılar, tür- küler, öyküler söylenen, yazı- lan sevgili kadınlarımızın eşit- likçi isteklerinin yerindeliği tar- tışılmazdır. Atatürk, “kadın ve kadınlığın” nitelikli bir kav- ram olduğunun bilincindeydi. Dünya barışının korunmasın- da ve güçlenmesinde kadının yerini, önemini biliyordu. O nedenle 1857’de New York’ta kadınların başlattığı direnişte “Daha kısa çalışma, daha iyi gelir, oy ve sigorta hakkı” is- tekleri gerçekleşmelidir, di- yordu. 1923’te İzmir’deki ko- nuşmasında, “Şuna inanmak gerekir ki, dünya üzerinde gör- düğümüz güzel olan her şey kadının eseridir”, “Türk ulusu olarak kadın, en saygın yerde, her şeyin üstünde yüksek ve şerefli bir varlık olarak görülür” diyordu. Sağlıklı bir toplum, dengeli ve tutarlı bir aile yapı- sı, kadın/erkek işbirliği ile ola- bilecektir. Toplumun değişim ve gelişimi, ülke sorunlarının çözümü kadın emeğinin katı- lımı ile sağlanacaktır. “Türk kadını dünyanın en aydın, en faziletli ve en ağır kadınıdır” de- mişti Mustafa Kemal. Kadın- larımız, sevginin, anlayışın, yardımlaşmanın, hoşgörünün ana kaynağıdır. Sağlıklı bir eş, can yoldaşı, arkadaş, sırdaş duruşuyla o, bir ana, bir kız, bir kız kardeştir. Bu temel özel- liklerine deneyimi de katarak “bilge kişiliği” ile çocuklarının yol göstericileridir de. Kadınlarımız eğitilerek on- ların girişimci ruhları geliştiril- melidir. Ekonomik özgürlük- leriyle kendilerine özgüvenle- ri artacaktır. Aile içi şiddet, tö- re, namus cinayeti gibi isten- mezler toplumsal kirlenme- dir, eğitimsizliktir. Kız/erkek ayrımı yapılmaksızın çocuklar bilim, kültür, sanat, spor vb.. çalıştaylarda birlikte, eşit ko- şullarda eğitilerek, geleceğe yönelmelidirler. Atatürk, “Ço- cuk, sağlığı, dürüstlüğü; kadın, sevgiyi, şefkati simgeler” di- yordu. Her şeyden önce “ön- ce insan” kimliğine bakmak gerekir. Dünyada en yoksul in- sanlar genellikle kadınlardır; en eğitimsiz, iş bulamayan, az üc- retle çalışan, şiddet karşısın- da ezilen, zarar gören de yine kadınlardır. Sonuç: Kadının emeğine saygı gerekir. Eşit iş, eşit hak, sorunlarının çözümüne, sos- yal yapılarına çağdaş bakış kaçınılmazdır. Dini baskı, sö- mürü, dört duvara tutsak olma ve sosyal eriyiş gibi isten- mezlere karşı durulmalıdır. BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Taneleri büyük parçalar halinde doğranmõş işkem- be çorbasõ. 2/ Sõnõr nişanõ... Gelin ola- cak kõza erkeğin verdiği para ya da armağan. 3/ Adõ he- men akla gelmeyen küçük ve değersiz şeyleri belirtmekte kullanõlan sözcük. 4/ Evcil bir hay- van... Lantan elementinin simgesi. 5/ Ağõzda güç eriyen bir şeker cinsi... Karadan havaya fõrlatõlan güdümlü bir füze. 6/ Halk edebiyatõna özgü, dört di- zeden oluşan bir şiir türü... Metal parlaklõğõ verilmiş deri. 7/ Telefon sözü... Pamuk ipliğinden yapõ- lan kalõnca kilim. 8/ Doğ- ranmõş ekmeği yağ ve et suyuyla sahanda pişirerek ya- põlan bir yemek. 9/ Ses... Müslümanlõğõn temel inançla- rõ. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Suda haşlanmõş kestane. 2/ Mersin’in Silifke ilçesin- de antik bir kent... İnce sözcüğünün karşõtõ. 3/ “Dost, met- res” anlamõnda argo sözcük. 4/ “ — Aklõ”; Arif Damar’õn şiir kitabõ... Bir nota. 5/ Bir şeye inanarak bağlanõş... Çöl- den esen rüzgâr. 6/ Kişinin sevinç, güven ve her tür de- vimsel etkinliklerinin normal olmayan bir biçimde arttõ- ğõ ruh hastalõğõ... Baştan ayağa kadar bütün vücudu sa- ran örtü. 7/ Hakkâri yöresinde yetişen ve yemeği yapõlan, maydanoza benzer bir ot... Ekvator kuşağõndaki geniş tro- pikal çayõrlara verilen ad. 8/ Sakarya iline özgü bir tür köf- te. 9/ Şöhret... Bir şeyin temelini oluşturan ilkeler. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 K A Ç A R L A R A M O R A L U P R A T E R A M İ A D N İ A M E Y Y E S A R E L A L U T S İ C İ L A S A L R E E R T O M A K A P Ü R E N F A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 HARBİ SEMİH POROY Ehliyetimi ve Nüfus Cüzdanımı kaybettim. Hükümsüzdür. BARIŞ AKTAŞ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle