19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 16 MART 2009 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Kamu Hizmeti ve Adamlık YÖNETİM görevleri için insan yetiştirmek, ga- liba Türk devlet geleneğinin başlıca özelliklerin- den biri. On altı devlet kurmuş olmakla övünen- lere karşılık “Demek ki, on beş devleti de batır- mışız” diyenler çıksa bile, onca devlet kurup bağımsız yaşatabilmek, bu kavmin devlet kavra- mıyla haşır neşir oluşunu göstermez mi? Böyle bir özellik, herhalde kamu hizmeti için doğru dürüst insanlar yetiştirme çabası olmadan kazanılmış ola- maz. Nitekim, Cumhuriyet öncesinde “batırılmış” saydığımız son devlet olan Osmanlı Devleti bile neredeyse başlangıcındaki “enderun” mektep- lerinden beri, yönettiği insanlara iyi hizmet vere- cek “mektepliler”in eğitilmesine önem vermeyi ih- mal etmemiştir. II. Abdülhamit döneminin “Mek- teb-i Fünun-u Mülkiye”si bu çabanın en son ör- neği sayılır. Bu yıl, 1859’da kurulan ve şimdi Ankara Üni- versitesi’nin Siyasal Bilgiler Fakültesi olarak bilinen Mülkiye’nin yüz ellinci yıldönümü. Rast- lantıya bakın ki, yaklaşık aynı adla kurulan İstan- bul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi de bu yıl otuzuncu yaşını tamamlamış oluyor. Gerçi her iki kuruluş artık meslek okulu olma- nın ötesinde “siyasal bilim” denen geniş bir aka- demik alanın araştırma ve öğretim kurumlarına dö- nüşmüştür ama, kamu hizmeti ve yönetimi kav- ramları her iki fakültenin yine temel ilgi alanlarını oluşturur. Böyle olduğu içindir ki, yıldönümü dolayısıyla Ankara’daki “Siyasal” Türkiye’de ana- yasacılık konusunda bir sempozyum düzenlerken İstanbul’daki de Osmanlı-Türk bürokrasisinde “Dü- zen ve Değişim”i ele alan uluslararası bir toplan- tıya ev sahipliği yaptı. İ stanbul toplantısının bürokrasiye ilişkin “ça- lıştay”larından birinde tartışılan sorunlardan bi- ri “Yerel yönetimlerde hizmetlerden memnuniyet ve yolsuzluklar” konusuydu. Serbest Muhasebe- ci Mali Müşavirler Odası’nın düzenleyip “İstanbul Araştırması” adıyla bu yıl yayımladığı 114 sayfa- lık bir raporla tamamlanan bu akademik ekip ça- lışmasındaki anket sonuçları düşündürücü bazı gerçeklikleri ortaya koymakta. Örneğin, “başarı” ve “yolsuzluk” kavramları ara- sındaki tercihler açısından karşılaşılan acı gerçeklik şu: Belediye başkanlarının vatandaşlara hızlı ve et- kin hizmet götürmesi “başarı” ölçüsü ise ve başta emlak, imar, belediye zabıtası, ruhsat işlerinde rüşvet başta olmak üzere dürüstlük dışı “yol”ları da “yolsuzluk” sayıyorsak, şunu bilelim ki, en büyük kentimizdeki halkın yüzde 62.8’si “yolsuzluk ya- pıyor” denen ama vatandaşa “hızlı ve etkin hizmet veren” başkanları yeğlemekte, “yolsuzluk yapmaz” denip de hizmette “başarısız” olanları beğenenler ise yüzde 38.4’te kalmaktalar. Yalnız İstanbul’da değil, başka yerlerde de, “Yapsın da, isterse çal- sın” diyenler gitgide çoğalıyor artık. Kamuyu yönetir duruma gelmiş olup da adam olamamışlara alışarak. [email protected] V aliler, Başbakan’õn valisi mi- dirler? ‘Benim Valim’ sözü mü yoksa ‘Devletin Valisi’, sözü mü doğrudur? 29 Mart yerel seçimleri için yapõlan tartõşmalõ yardõm dağõtõmlarõ ne- deniyle söylenmiş olan “Benim Valim” ve “Valimi yedirtmem” sözleri siyasal yaşa- mõmõzda olumsuz bir biçimde anõlacaktõr. Konuyu kõsaca özetlememiz ve irdele- memiz gerekiyor: AKP iktidara geldiği yõldan beri, Mõ- sõr’daki “Müslüman Kardeşler” taktiğini uygulayarak büyük kentlerin çeperlerinde yaşayan vatandaşlara erzak paketleri dağõ- tõmõnõ yoğun bir biçimde başlattõ. Bu yak- laşõm AKP’li belediyeler eliyle adeta ku- rumlaştõrõldõ. Yoksullara iş bulma, iş yaratma yerine, onlara her ay makarna, nohut, erzak paketi dağõtõmõ, AKP ile seçmen arasõnda manevi bir bağ yaratõyordu. Bu uygulamaya nişan ve düğünlerde çeyrek altõn dağõtõmõ ve devlet eliyle kömür dağõtõmõ eklendi. Başbakan Erdoğan’õn bu konu ile ilgili olarak “Valiler, kamyo- nun ön koltuğuna oturup kömür dağıt- malıdırlar. Bunu yaparlarsa Türkiye’yi uçururuz” biçimindeki sözleri akõllardan çõkmayacaktõr. Ancak bu yerel seçimlerde hiç görülme- miş bir şey oldu. Erzak paketi ve kömürü kenara iterek yepyeni bir paketle karşõla- şõldõ. Tunceli’de vatandaşa buzdolabõ, ça- maşõr makinesi, bulaşõk yõkama makinesi gi- bi beyaz eşya ve kanepe-yatak gibi ev eş- yalarõnõn dağõtõlmasõ vatandaşa erzak paketi dağõtõm yaklaşõmõnõn üzerine tüy dikti. Beyaz eşya dağõtõmõ tüm basõndan çok eleştiri aldõ. Ancak Tunceli Valisi hiç ora- lõ olmadõ; bu uygulamayõ sürdürdü. AKP’nin siyasal iktidarõ, bakanlar ve Başbakan bu eleştirilere aldõrmadan valinin bu davranõ- şõna destek verdi. Sonunda konu Yüksek Se- çim Kurulu’na taşõndõ. Yüksek Seçim Kurulu (YSK) önce bu ko- nuda ihtarda bulundu; yapõlan işin 298 Sa- yılı Seçim Yasasõ’na aykõrõ olduğunu ve sav- cõlarõn bu konuda harekete geçmesini iste- di. Tunceli İli Cumhuriyet Savcõsõ harekete geçti, ama Vali Bey bildiğini okumayõ sür- dürdü. Türkiye’de demokratik yaşama gir- diğimizden bugüne görülmeyen bu cüretkâr davranõş karşõsõnda YSK bir karar daha al- mak zorunda kaldõ ve İçişleri Bakanlõğõ’na resmen yazõ yazarak vali hakkõnda suç du- yurusunda bulundu. Seçim yasağı YSK suç duyurusunda valilerin yaptõğõ bu hareketin “Seçim döneminde partilerin herhangi bir hediye ve eşantiyon dağıt- maları, dağıttırmaları veya bunları üçün- cü şahıslar ya da kurum ve kuruluşlar aracılığıyla dağıtılması yasaktır” hük- münü koyan Seçim Yasasõ’nõn 61 ve 63. maddelerine aykõrõ olduğunu belirtti. Ancak Başbakan YSK’nin bu kararõna açõkça karşõ çõkarak mitinglerde bağõrdõ, ça- ğõrdõ ve “Benim Valim”, “bu hareket de- vam edecektir, etmelidir” diyerek, yasa- lara karşõ siyasal hareketini sürdürmeyi tercih etti. Bu durum karşõsõnda yine 298 Sayılı Kanunun 174. maddesi gereğince Yargõ- tay Cumhuriyet Başsavcõlõğõ harekete geç- ti. Yargõtay Başsavcõlõğõ, valinin bu hare- ketini Seçim Yasasõ’na aykõrõ bir hareket olarak değerlendirmektedir. Bilindiği gibi 298 sayõlõ Seçim Yasasõ “seçim suçu” kavramõnõ tanõmlamõştõr. Yasanõn 174 ve 179. maddelerine göre, “seçim suçları her kim tarafından işlenirse işlensin” o kişi- ye karşõ Yargõtay Başsavcõsõ’nõn harekete geçme yetkisi ve sorumluluğu vardõr. Tunceli Valisi Mustafa Yaman, tüm bu yasal hususlarõ ve ince noktalarõ kuşkusuz biliyor. Ama AKP’ye ya da Başbakan’a hoş görünmek amacõyla, seçim zamanõ parti- zanlõk yapmaktan kendisini alõkoyamõyor. Ancak yaptõğõ bu inanõlmasõ güç hareket ve Seçim Kanunu’na aykõrõ davranõşõ da YSK kararõyla tescil edilmiş oluyor, tarihe geç- miş oluyor. Bu olaylar Türk demokrasi tarihine olum- suz hareketler olarak geçecektir. Bundan 25- 50 yõl sonra bugünleri yazacak olan tarih- çiler ve siyaset bilimciler, Vali Mustafa Ya- man’õ ve valiye destek veren Başbakan Baş- bakan Erdoğan’õ seçimlere etki yapmak için devlet bütçesinden beyaz eşya dağõtmak ha- reketi nedeniyle olumsuz bir biçimde ana- caklar ve yargõlayacaklardõr. Tunceli Valisi, demokrasi tarihine böylesi bir olumsuzlukla değil de keşke demokra- sinin gelişmesi için yaptõğõ hareketlerle ge- çebilseydi. Konunun en trajik noktasõ da, Başbakan Erdoğan’õn “benim valim”, “valimi ye- dirtmem” gibi bilim dõşõ popülist söylem- leridir. Devletin valisi ve demokrasi Konunun bir de anayasal yönüne bakalõm: Anayasamõzõn 126. maddesinde, il ida- resinin geniş yetkilere dayalõ olduğu belir- tilmiştir. Vali, il idaresinin başõdõr. Valiler, hemen hiçbir kamu yöneticisinin bağlõ olmadõğõ bir usulle görevlerine ata- nõrlar. Hemen tüm kamu yöneticileri üçlü kararnameyle atanõrken, valiler İçişleri Ba- kanlõğõ’nõn teklifi, Bakanlar Kurulu’nun ka- rarõ ve sonunda Bakanlar Kurulu kararna- mesi ile atanõrlar. Vali, özlük işleri bakõmõndan İçişleri Ba- kanlõğõ’na bağlõ ise de sadece İçişleri Ba- kanlõğõ’nõ değil, tüm bakanlõklarõ temsil eder. Aslõnda vali, hukuken o ilde devleti temsil eder. Bu nedenle, Başbakan Erdoğan’õn “Benim valim” söylemi hukuken son de- rece yanlõştõr. Böylesi bir söylem hukuk dev- letinde, katõlõmcõ çağdaş demokrasilerde gö- rülmez. Vali devletin temsilcisi olarak siyasi parti lideri Başbakan’õn şahsõnõ temsil etmez, hele seçim zamanlarõnda vali tamamen ta- rafsõz olmak zorundadõr. “Benim valim” değil “devletin valisi”, “valimi yedirtmem” değil, “seçimlerin ta- rafsızlığına gölge düşüren valiler derhal görevden alınmalıdır” söylemi, hukuk devletine yaraşõr, demokrasiye yaraşõr. “Benim valim” söylemi demokrasilere, hukuk devletine aykõrõdõr; olsa olsa dikta- törlüklerde ve padişahlõklarda geçerlidir. Bu sözü sõk sõk yineleyen siyasal iktidarõn ba- şõ Başbakan Erdoğan demokrasinin ve hu- kuk devletinin zedelenmemesi için konuya duyarlõlõkla yaklaşmalõdõr. “Benim valim” sözüne karşõ, devletin de savcõsõ, yargõcõ ve Yüksek Seçim Kurulu vardõr. Eğer hukuk devleti isek seçim ya- saklarõna titizlikle uyulmalõ, seçim yasak- larõna karşõ gelen kim olursa olsun ceza- landõrõlmalõdõr. ‘Benim Valim...’ Alev COŞKUN “Benim valim” değil “devletin valisi”, “valimi yedirtmem” değil, “seçimlerin tarafsõzlõğõna gölge düşüren valiler derhal görevden alõnmalõdõr” söylemi, hukuk devletine yaraşõr, demokrasiye yaraşõr. “Benim valim” söylemi demokrasilere, hukuk devletine aykõrõdõr; olsa olsa diktatörlüklerde ve padişahlõklarda geçerlidir. Bu sözü sõk sõk yineleyen siyasal iktidarõn başõ Başbakan Erdoğan demokrasinin ve hukuk devletinin zedelenmemesi için konuya duyarlõlõkla yaklaşmalõdõr. T ürkiye’de bilimin lokomo- tifi olmasõ gereken TÜBİ- TAK’ta yaşananlar, dik- katimizi ister istemez bilim tari- hine yöneltiyor. Ortaçağõn, Avrupa ve tüm Hõ- ristiyanlõk dünyasõ için karanlõk bir dönem olduğu bilinmektedir. Bu dönemden kurtulmanõn ilk işare- ti, 16. yüzyõlõn ortalarõnda Nico- laus Copernicus’un “Gök Ci- simlerinin Hareketleri Üzeri- ne” adlõ astronomi eserinin ya- yõmlanmasõyla başlar. 1543’te yayõmlanan eser, Güneş merkez- li bir evreni öngörmektedir. Bu tespit büyük bir devrim niteliğin- de olup, ardõndan başlayacak ye- ni araştõrmalarla gerçekleşecek bilimsel devrimin başlangõcõ ola- rak kabul edilir. Bruno ve Galilei’nin başına gelenler Bu dönemde ve öncesinde Hõ- ristiyan dünyasõnõn evrenle ilgili görüşü, “dünya merkezli” bir kabulü öngörmektedir. Coperni- cus’un görüşlerini benimsemek, dini reddetmek anlamõna gel- mekte, kimse buna cesaret ede- mediği gibi aksi görüş ciddiye de alõnmamaktadõr. Copernicus bile, ünlü eserini, hayatõnõn sonlarõna doğru yayõmlayabilmiştir. Co- pernicus’un görüşüne, iki cesur bi- lim adamõ destek vermiştir. Ancak bilimsel doğrularõ sa- vunmalarõnõn bedelini çok ağõr ödemişlerdir. Bunlardan İtalyan astronomi bilgini Giordano Bru- no 17 Şubat 1600’de engizisyon mahkemesi kararõyla, “yakıla- rak” idam edilmiş, diğer bilim adamõ Galileo Galilei, 22 Haziran 1633’te, Roma Engizisyon mah- kemesinde yargõlanmõş, görüşle- ri baskõyla geri aldõrõlarak Bru- no’nun akõbetinden kurtulabil- miştir. Kilisenin bu acõmasõz baskõsõ- na rağmen bilim adamlarõnõn, ev- ren ve doğanõn sõrlarõnõ çözmeye yönelik bilimsel çabalarõ sürmüş; başlatõlan bilimsel devrimle, var- sayõmlarõn ve dogmalarõn yerini, gözleme ve deneye dayanan yeni bilimsel açõklamalar almõş, bu anlayõş okullardaki eğitime de yansõmõştõr. Batõ, 17. yüzyõl sonlarõnda ta- mamlanan bu devrimle, ortaçağ- da yaşanan karanlõk dönemi sona erdirmiş, 150 yõlõ alan bu geliş- meler, kõsa zamanda, fen bilim- lerinden sosyal bilimlere, özellikle de siyaset ve devlet yönetimi alanlarõnda etkisini göstermeye başlamõştõr. Bunlardan iki somut gelişme, Aydõnlanma ve Endüstri devrim- leridir. İki devrim, Batõ’da bi- limsel gelişmeleri hõzlandõrmõştõr. Bu atõlõmlarla, 19. yüzyõlda, fen ve matematik alanõnda, bugün ki- taplarõmõzda okutulan hemen tüm temel bilim yasalarõ bulunmuş, sa- nayide büyük atõlõmlar olmuş, Batõ ülkelerinin kentleri demir- yollarõyla birbirine bağlanmõştõr. Bu gelişmelerle, Batõ, tarõm top- lumundan endüstri toplumuna ge- çişini sağlamõş, 20. yüzyõlda ya- şanan baş döndürücü bilişim ça- ğõnõn altyapõsõ hazõrlanmõştõr. Osmanlı’da yaşananlar Osmanlõ, kuruluş yõllarõnda ve özellikle Fatih Sultan Mehmet döneminde, askeri alanda olduğu gibi bilime yaklaşõmda da Ba- tõ’dan üstündü. Ancak, İslamõn bi- lim alanõnda parlak dönemi olan ortaçağda yaşanan “Gazali-İbn- i Rüşd” ikilisinin mücadelesinde, “nedensellik” ilkesini reddeden Gazali düşüncesinin medreseler- de öne çõkmasõ, 16. yüzyõl orta- larõndan itibaren Osmanlõ yöneti- minde de etkilerini göstermeye başlamõştõr. Bunun ilk çarpõcõ ör- neği, Takiyuddin Efendi tara- fõndan yaptõrõlan rasathanenin 1580’de, Saray İmamõ Kürdiza- de ve Şeyhülislam Ahmet Şem- settin’in telkinleriyle yõktõrõlma- sõdõr. Olay, Osmanlõ’da bilimden kopuşun kõrõlma noktasõdõr. 17. yüzyõla girerken, felsefe ve müspet bilimleri eğitim prog- ramlarõndan çõkaran Osmanlõ, bi- lim ve teknoloji ürünü olan savaş araçlarõnõ geliştirmede Batõ’nõn ge- risinde kalmõş ve savaşlarda ye- nilgiler başlamõştõr. Bu durum yeni arayõşlara yol açmõş, sonun- da Osmanlõ, 1839’da gerçekleşen Tanzimat hareketiyle yönünü Ba- tõ’ya çevirmek, bilime kulak ver- mek zorunda kalmõştõr. Ancak yüzyõllarõn yerleştirdiği bağnaz- lõğõn yok edilmesi kolay değildir. Bunun en somut örneği, üniversite açma sürecinde yaşanmõştõr. Hoca Tahsin Efendi’nin yemini Osmanlõ’da Batõlõ anlamda ilk üniversite kurma düşüncesi, Tan- zimat’la birlikte gündeme gel- miş ve “Darülfünun” adõ veri- len kurum, 1870’te açõlabilmiştir. Dönemin üniversitesi, açõlõşõn- dan bir yõl sonra kapatõlmõş, Mü- dür Hoca Tahsin Efendi, canlõ- larõn havasõz yerde yaşayamaya- caklarõnõ gösteren bir deney yap- masõ nedeniyle görevinden alõn- mõştõr. Batõ’da eğitim gören iki ni- telikli elemandan biri olan Hoca Tahsin Efendi, başõna gelenleri da- ha sonra, şu dizeleriyle özetleye- rek tarihe not düşmüştür: “Bilgisiz kalmak şart, okuyup olgunlaşmak büyük suç İlahi, bilim öğrenmek suçundan tövbeler olsun” Hoca Tahsin Efendi’nin, “bir daha bilim öğrenmeye tövbeler ettiği” tarihlerde, Batõ’da Aydõn- lanma Devrimi, Endüstri Devrimi ve Fransõz Devrimi geride kalmõş, büyük bilimsel buluşlar birbirini izlemiştir. Volta ilk elektrik pili- ni çoktan icat etmiş, Oersted akõ- mõn manyetik etkisini saptamõş, Ohm, akõmla gerilim arasõndaki bağõntõyõ, Faraday indüksiyon yasasõnõ, Maxwel, elektroman- yetizmanõn temel yasalarõnõ bul- muştur. Lavoisier ve Dalton Kimya’da devrimi gerçekleştirmiş, Darwin, “Türlerin Kökeni” ad- lõ eserini yayõmlayarak evrim ku- ramõnõ ortaya atmõştõr. Osman- lõ’nõn, ömrü bir yõl süren Darül- fünun’u kapattõğõ yõllarda, Ba- tõ’da gen kuramõ ile evrim kura- mõ arasõndaki ilişkiler aranmak- tadõr. Graham Bell, 4 yõl sonra te- lefonu, Edison 5-6 yõl sonra gra- mofonu ve ampulü bulmak üzere laboratuvarda son deneylerini yapmaktadõr. Osmanlõ’da, bilime zaman ayõr- dõğõ için cezalandõrõlan tek kişi Hoca Tahsin Efendi değildir. Tan- zimat’la birlikte okullara harita ve çağdaş ders araçlarõnõn getiril- mesine karşõ çõkanlarõn, yenilik- lerden sorumlu olan Mustafa Re- şit Paşa’ya yaptõklarõ, tarih ki- taplarõnda yazmaktadõr. Sonunda, İbn-i Sina’nõn bin yõl önce söylediği gibi, “bilim, iltifat görmediği ülkeyi terk etmiş”, bilime sõrt çeviren Osmanlõ, bili- nen sonla karşõ karşõya gelmiştir. Bilimin bu ülkeye yeniden dö- nüşü için, “Hayatta en hakiki yol gösterici bilim ve fendir” diye- cek bir iradenin egemen olduğu yeni bir devletin kurulmasõ ge- rekmiştir. Mustafa Kemal’in kur- duğu, akla ve bilime dayalõ Cum- huriyet, daha ilk yõllarõnda önem- li atõlõmlar gerçekleştirmiş, Albert Einstein, Nazi yönetiminden ka- çan bilim adamlarõna yer bulmak için 10 yõllõk Türkiye Cumhuri- yeti’ni tercih etmiştir. Bugün, bulunduğumuz İslam coğrafyasõndaki her alanda üs- tünlüğümüz ve ayrõcalõğõmõz or- tadadõr. İslam coğrafyasõndaki nüfus payõmõzõn yüzde 5 olmasõ- na karşõlõk bilimsel yayõn payõ- mõzõn yüzde 60 olmasõ nasõl izah edilebilir? Sözün özü şu: TÜBİTAK’ta yaşanan olay şimdi akla şu soru- yu getiriyor: Acaba, “hayatta en hakiki yol göstericinin bilim ol- duğu” gerçeği reddedilerek, bi- limde ortaçağõ yaşamak üzere film geriye mi sarõlõyor? TÜBİTAK ve Darwin Prof. Dr. İsa EŞME Bilimin bu ülkeye yeniden dönüşü için, “Hayatta en hakiki yol gösterici bilim ve fendir” diyecek bir iradenin egemen olduğu yeni bir devletin kurulmasõ gerekmiştir. Mustafa Kemal’in kurduğu, akla ve bilime dayalõ Cumhuriyet, daha ilk yõllarõnda önemli atõlõmlar gerçekleştirmiş, Albert Einstein, Nazi yönetiminden kaçan bilim adamlarõna yer bulmak için 10 yõllõk Türkiye Cumhuriyeti’ni tercih etmiştir. CUMHURİYET’TEN OKURLARA İBRAHİM YILDIZ Basında Promosyon Ekonomik krizin yol açtığı işsizlik ve geçim zor- luğu her geçen gün daha da ağırlaşmakta. İktisatçılar ödeyeceğimiz bedelin büyüklüğünü tartışıyorlar. Dünyanın önde gelen bankaları, Türkiye eko- nomisinin küçülme oranının tahminlerden daha yüksek olacağını öne sürmekteler. Bu kriz ortamında tüm sektörler gibi basın da kendine düşen payı almakta. Yalnız Türkiye’de değil dünyanın birçok ülke- sinde gazetelerin yaşadığı mali zorluklar yeni ön- lemleri de beraberinde getirmekte. Konuyla ilgili olarak dünkü Vatan gazetesinde Genel Yayın Yönetmeni Tayfun Devecioğlu’nun önemli bir yazısı vardı. Yazının bazı bölümlerini okurlarımızla payla- şalım: “ABD’nin medya sitelerinde yayımlanan notta, gazetenin kâğıt tasarrufu için aldığı önlemler duyuruluyor: Ekonomi eki ana gazetenin içine alı- nıyor; briç, poker gibi köşeler kaldırılıyor, hisse se- nedi fiyat listeleri ile TV kanallarının günlük prog- ram akışları kısıtlanıyor. Bir diğer önemli Amerikan gazetesi New York Times da geçen hafta Manhattan’daki binasını bir yatırımcıya satıp, binada kiracı olarak bulunma- ya devam edeceğini açıklamıştı. 225 milyon do- larlık ‘sat-kiracı ol’ operasyonuyla grubun kısa va- deli borç ödemelerinin garanti altına alındığı be- lirtilmişti. New York Times kısa süre önce de, dün- yanın en zengin insanlarından Meksikalı Carlos Slim’den ‘sermaye benzeri borç’ almıştı. Peki bizde ne oluyor? ABD’de olanların tam tersi. Bizde de kriz nedeniyle ilan gelirleri erozyona uğradı. . Üstelik bizde gazetelerin fiyatları, kâğıt ve bas- kı maliyetlerini bile karşılayamıyor (Batı’da gazete fiyatları hammadde maliyetlerinin epeyi üzerinde.). Peki Türk basınının büyük bölümü krizi neden umursamıyor? Çünkü kâr zarar hesabı, bilanço çoğunun umu- runda değil. Maliyetin altındaki satış fiyatlarına, dü- şen ilan gelirlerine bakan yok. Farklı yerlerden nemalanıyorlar. Kimi cemaate toptan satış yapıyor, kimi bir yardım derneği fa- lan bulup hortumluyor. ‘Majestelerinin gazetesi’ zaten kamu bankaları tarafından finanse ediliyor. Cemaatin, derneğin, devletin biberonuyla bes- lenince, zaten “tarafsız-kaliteli gazetecilik” yapma çabasına falan da gerek kalmıyor. Biberonu kim veriyorsa, ona hizmet için çabalıyorsun, görev ta- mamlanıyor.” Devecioğlu’nun dikkat çektiği konu önemli. Bir kısım gazeteler, ekonomik krizden çıkış yolu arar- ken, bir kısmı da sırtlarını dayayacak yerleri bul- muşlar... Kuponlu günler 90’lı yıllarda yaşanan promosyon çılğınlığını bu- gün yine yaşıyoruz. Gazetelerin kupon karşılığı verdiği promosyonlar şöyle; Hürriyet: 49 kupona sesli İngilizce eğitim seti. Çizgi film CD’leri. Milliyet: 29 kupona tıbbi bitkiler rehberi. Sabah: 49 kupona National Geographic VCD seti. Mini puzzle. Vatan: 40 kuruşa çeşitli kitaplar. 19 kupona Ça- nakkale belgeseli VCD’si. Çocuklara playhouse disney. Akşam: 19 kupona SBS DVD seti. Haber Turk: 49 kupona dizüstü eğitim seti. Posta: D- Smart hediye kuponu. Star: 29 kupona dershane CD seti. Bugün: Çocuk bulmaca gazetesi. Örgü dantel kitapçığı. Taraf: Kupon karşılığı kitap. İyi haftalar...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle