19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 16 MART 2009 PAZARTESİ 10 DIŞ BASIN [email protected] DEĞİŞEN DÜNYADAN HÜSEYİN BAŞ Susuz Dünya! 5. Dünya Su Forumu, 16-22 Mart 2009 tarihleri arasında 192 ülkeden gelmesi beklenen 15 bine yakın katılımcıyla İstanbul Sütlüce Kongre ve Kül- tür Mekezi’nde başlıyor. Katılımcılar arasında 22 devlet başkanı, bakan, siyasetçi, belediye başkanı, parlamenter ve bilim adamı var. 80’i aşkın ülkenin üye olduğu Dünya Su Kon- seyi tarafından her üç yılda bir düzenlenen Dün- ya Su Forumu’nun ilki 1997’de Marakeş’te, ikin- cisi 2000 yılında Lahey’de, üçüncüsü Kyoto’da, dördüncüsü ise 2006’da Meksika’da gerçekleş- miş bulunuyor. Amacı; yaşamın, tıpkı hava gibi vazgeçilmez öğelerinden biri olan su ihtiyacının artan nüfus ve tüketim karşısında insanlara temiz, sağlıklı, yeterli ve hakça ulaştırılmasının sağlan- ması. Oysa su; çevre, hava, doğa gibi çok yön- lü aşılması güç sorunlarla karşı karşıya. Üstelik nü- fus ve tüketimin artmasına koşut olarak giderek daha da vahim boyutlara ulaşmakta, insanların ge- leceğini ipotek altına almaktadır. 1997’den bu yana düzenlenen Su Forumların- da sorunun çok yönlü ele alınmasına karşın dişe dokunur bir ilerleme sağlanmış değildir. İstanbul forumunun, özellikle küresel finans krizinin yarattığı olumsuz ortamda, kaderi öncekilerden farklı ol- mayacaktır. Ama UNESCO’nun yönetiminde BM’lerin konuyla ilgili 26 birimi tarafından suyun küresel durumu konusunda forum öncesi ya- yımlanan raporun giriş bölümünde yer alan UNESCO Direktörü Matssura’nın şu sözleri fo- rumun sonuçları konusunda fazla hayale kapıl- maya olanak tanımamaktadır: “Bu yaşamsal önemdeki soruna, ne yazık ki politika yeteri kadar ilgi göstermemektedir. Ayrıca da kötü yönetil- mektedir. Su konusunda küresel bir krizin önlen- mesi için acilen harekete geçilmesi gerekmekte- dir.” (Le Monde,12 Mart 09) Sözü geçen rapor, özetle şu noktaları öne çı- karmaktadır: “Her yıl seksen milyon artan dünya nüfusunun su ihtiyacı da 64 milyar metreküp art- maktadır. Su gereksinimi kentlerde çok daha büyük boyutlara ulaşacaktır. İçme suyu ihtiyacı ise daha düşük düzeylerdedir. Tarım, enerji üretimi, ekonomik gelişme alanında çok daha yüksek oranlarda tüketilmektedir. Beslenme alışkanlıkla- rındaki gelişmelere koşut olarak su ihtiyacı da art- maktadır. Gelişmekte olan ülkelerde beliren orta sınıf süt, et ve ekmek gibi gıdaları daha fazla tü- ketmektedir. Bir kilo buğday üretmek için, böl- gesine göre 400 ila 2000 litre su, bir kilo et için 1000 ila 20 bin litre suya gereksinim vardır. Ener- ji üretimi ikinci büyük su tüketicisidir. Hidroelek- trik ve bioyakıt bugün dünya elektrik üretiminin yüz- de 20’sini karşılamaktadır. Termik ve nükleer santralların soğutma işlemlerinde de büyük mik- tarlarda su tüketilmektedir. Bir litre ‘yeşil’ yakıt için 2 bin 500 litre su harcanmaktadır. Küresel ısınma sonucu ortaya çıkan kuraklıklar ve taşkınlar, tıpkı maden işletmeleri, demir-çelik ve çok sayıda sa- nayi tesisi gibi büyük miktarlarda su tütekmekte- dir. Su krizinin en çok görüldüğü alanlar arasında ekosistemdeki olumsuzluklar yer almaktadır. Ör- neğin bazı bölgelerde su kaynaklarken dönüşü ola- naksız biçimde kirlenmektedir. Colorado, Nil, Sarı Nehir gibi büyük akarsular denize ulaşama- maktadır. Yeraltı suları da azalmakta, kirlenmek- tedir. Temiz su yoksunluğunun neden olduğu sağ- lık sorunları ise ürkünç boyutlardadır. Gelişmek- te olan ülkelerde hastalıkların yüzde 80’i temiz su yoksunluğundan kaynaklanmaktadır. 2008’de Zimbabve’de ortaya çıkan ve en az dört bin insanın ölmesine yol açan kolera salgınının temelinde suy- la ilgili altyapının yetersizliği bulunmaktadır.” Su tüketimi 20. yüzyılda en az altı kat artmış- tır. 1950’de kişi başına 17 bin metreküp suya ge- reksinim vardı. 2005’te 8 milyar insan yılda 5 bin metreküp suyla yetinmek zorunda kalmıştır. Gü- nümüzde 1.5 milyarı aşkın insan temiz sudan yok- sundur. Temiz sudan yoksunluk, yarısı çocuk ol- mak üzere yılda 25 bin insanın ölüp gitmesine yol açmaktadır. Fransızlar günde ortalama 150 litre su tüketirken, Güneydoğu Etiyopyalı her türlü ge- reksinimi için günde sadece 5 litre suyla yetinmek zorundadır. Zengin ülkeler, ne yazık ki, tıpkı aç- lık gibi yoksulların susuzluğu konusunda da du- yarsızdır. Dahası, beslenme gibi vazgeçilmez bir ‘insan hakkı’ olan suya ulaşmada ‘aslan payını’ ka- mu yerine büyük sermayenin dev şirketleri al- makta, Tanrı’nın suyundan milyarlarca dolar ka- zanmaktadırlar. Yakın gelecekte ‘havayı’ da tüp- leyip pazarlayacaklarından kuşku yok! Obama yönetiminin yaptõrõmlarõ kaldõrmasõnõ isteyenlerin sesi gittikçe daha yüksek çõkõyor ABD’nin Küba politikasõ çöktü SALİM LAMRANİ (*) ABD Başkanõ olarak göreve başladõğõndan bu yana Barack Obama, henüz Küba için olumlu bir adõm atmadõ. Oysa tüm seçim kampanyasõ boyunca 2004 yõlõnda selefi G.W. Bush’un koyduğu yaptõrõmlarõ kaldõracağõnõ söylemişti. Bu yaptõrõmlar Kübalõ göçmenlerin ülkelerine ziyaretini üç yõlda bir 14 günle kõsõtlõyor ve ailelerine gönderilerini de ayda 100 dolarla sõnõrlõyor. 23 Şubat 2009’da ABD’nin iki partili kongresi “ABD’nin ulusal yararı için Küba’ya yönelik politikanın değiştirilmesi” başlõklõ bir rapor yayõmladõ. Raporda Başkan’a 19 Nisan’daki Amerikalar Doruğu’ndan önce tek yanlõ olarak Havana’ya karşõ ilk adõmõ atma sorumluluğunu almasõ öneriliyordu. 25 sayfalõk raporu hazõrlayan Indianalõ Kongre üyesi Richard Lugar’a göre, öncelikle 2004 yõlõnda uygulanmaya başlayan yaptõrõmlarõn kaldõrõlmasõ gerekiyor ve bunun için basit bir kararname yeterli. “Bu jest, önemli bir değişimi gösterecek ve Latin Amerika ülkeleri tarafından bir iyi niyet göstergesi olarak değerlendirilecek. Böylece ABD geniş çaplı bir bölgesel işbirliği şansını elde edecektir” ifadesi belgede yer alõyor. Aslõnda uluslararasõ topluluk, ABD’nin 1960’tan beri adaya uyguladõğõ amborgoyu oybirliğiyle reddediyor. 29 Ekim 2008’de Birleşmiş Milletler’in genel kurul toplantõsõnda 17. kez 192 üyenin 185’inin oylarõyla Küba halkõnõ pek çok yönden etkileyen bu ekonomik kuşatmanõn kaldõrõlmasõ istendi. Gerçekte ABD yaptõrõmlarõ Küba’nõn kalkõnmasõnõn önündeki en büyük engel. Küba’ya maliyeti 93 milyar dolar Başlangõcõndan bu yana ambargonun Küba’ya maliyeti 93 milyar dolara (yalnõzca 2007 yõlõnda 3.7 milyar dolar) ulaştõ. ABD kamuoyu ve iş dünyasõ Beyaz Saray’õn bu modasõ geçmiş, acõmasõz ve yararsõz politikasõna karşõ. Öte yandan 16 Aralõk 2008’de Küba’nõn da katõldõğõ Brezilya’daki tarihsel Rio Grubu toplantõsõnda, 33 Latin Amerika ve Karayip ülkesi Küba’ya karşõ uygulanan bu yaptõrõmlarõ kõnadõğõnõ kesin bir dille yineledi. 2009’un başõndan bu yana, Arjantin Devlet Başkanõ Cristina Fernandez, Şili Devlet Başkanõ Michele Bachelet, Ekvador Devlet Başkanõ Rafael Correa, Guatemala Devlet Başkanõ Alvaro Colom, Venezüella Devlet Başkanõ Hugo Chavez, Honduras Devlet Başkanõ Manuel Zelaya ve Dominik Cumhuriyeti Devlet Başkanõ Leonel Fernandez’in Küba’ya yaptõklarõ ziyaretler kõtanõn Havana’yla dayanõşmasõnõ göstermesi bakõmõndan önemliydi. Beyaz Saray bu gerçeği artõk görmezden gelemez. Amerikan Devletleri Örgütü’nün (OEA) ABD yandaşõ Genel Sekreteri Jose Miguel Insulza bile Obama’nõn Küba’ya yönelik yaptõrõmlarõ kaldõrmasõnõ beklediğini ifade etti. Aynõ şekilde, Stratejik Çalõşmalar Enstitüsü’nde (SSI) ulusal güvenlik Profesörü Albay Glen Alex Crowther de SSI’nõn resmi bülteninde yaptõrõmlara karşõ olduğunu açõkladõ ve “Ambargoya Elveda” başlõklõ yazõsõnda Obama hükümetine bu politikayõ değiştirmesini salõk verdi. ‘Pinti ve kindar gösterir’ Crowther’a göre, ambargoyu kaldõrmak uluslararasõ topluluğa ABD’nin yüce gönüllüğü ve birleştiriciliği hakkõnda olumlu bir işaret olacak: “Ambargoyu sürdürmek bizi pinti ve kindar gösterecek. Kimseyi Küba’nın ABD için bir tehdit olduğuna inandıramayız. Böyle bir politikayı sürdürmenin uluslararası kamuoyunda olumlu bir etkisi olmaz.” Son zamanlarda Brooking Enstitüsü, Amerikalararasõ Diyalog (Interamerican Dialog) gibi etkin politik, ekonomik ve entelektüel merkezlerden de ABD’nin Küba politikasõnõ eleştiren açõklamalar yayõmlandõ. İki partinin de katõldõğõ rapor, Kongre’ye ABD vatandaşlarõnõn Küba’ya seyahatini engelleyen yasaklarõ kaldõrmasõnõ ve Kuzey Kore, Çin ya da Vietnam’a gidebildikleri halde Küba’ya gitmelerini engelleyen bu saçma duruma son vermesini öneriyor. Bu kõsõtlama kalkarsa ilk yõl Küba’ya 1 milyon Amerikalõ turistin gideceği tahmin ediliyor. Bu da Küba’nõn ulaşõm gibi sorunlarõnõ çözecek bir milyar dolarlõk bir kaynak yaratabilecek. Geçen ayõn ilk günlerinde Cumhuriyetçi ve Demokratlar’dan oluşan ve Massachusettes eyaletinin Demokrat Kongre üyesi William Delahaunt başkanlõğõnda başka bir grup Kongre’ye ABD yurttaşlarõnõn Küba’ya seyahat özgürlüğünü kõsõtlayan engeli ortadan kaldõracak bir yasa tasarõsõ sundu. ‘Strateji değişikliği gerek’ Senato Dõşilişkiler Komisyonu’nun üst düzey üyelerinden olan ve Küba yönetiminin en keskin karşõtlarõndan Cumhuriyetçi Richard Lugar, Havana’ya karşõ ciddi bir strateji değişikliği gerektiğini vurguluyarak “Mevcut Küba politikamızın iflas ettiğini görmemiz gerekiyor. Küba hükümeti ile ABD çıkarlarını güçlendirecek biçimde anlaşmalıyız” diye ekliyor. Lugar ayrõca Küba diplomatlarõnõn ABD topraklarõndaki hareketlerini kõsõtlayan kurallarõ kaldõrmayõ ve Bush yönetimi döneminde kesilen göçmen sorunu gibi sorunlarõn ele alõndõğõ ikili görüşmelerin yeniden başlatõlmasõnõ da öneriyor. Raporda ayrõca Küba’nõn besin maddeleri alõmõna uygulanan acõmasõz vergilendirmenin de düzeltilmesi gerektiği, böylece ticaretin artacağõ vurgulanõyor. Kongre üyesi Lugar, Küba’nõn ABD’den alabildiği ürünlerin çeşitlendirilmesi gerektiğini de belirtiyor. Raporun sonunda ABD’nin de biyoteknoloji alanõnda dünyada lider ülkelerden biri olan Küba’dan biyoteknoloji ürünleri satõn alma olanağõ olduğu anõmsatõlõyor. Lugar’õn bu projesi ilgi çekici. Kongre’ye sunulan en gerçekçi ve yapõcõ proje olduğu kesin. Obama yönetimi akõllõ davranõp projedeki önerileri yaşama geçirirse uluslararasõ topluluğa iki ülke arasõndaki tarihsel çelişkileri çözme konusundaki isteğini de göstermiş olacak. 25 Şubat 2009’da Obama yönetiminin 178’e karşõ 245 oyla geçirdiği bütçe yasasõ ABD’de yaşayan Kübalõlara yõlda bir kez anavatanlarõna gitme hakkõ veriyor. Ancak yasa henüz Senato’da oylanmadõ. Kabul edilse bile ancak Ekim 2009’da uygulanabilecek. ABD, Küba’nın elini geri çevirdi Havana cephesinde ise hükümet, ABD ile anlaşmazlõklarõ karşõlõklõ saygõ ve içişlerine karõşmama kuralõ çerçevesinde çözmeye hazõr olduğunu belirtiyor. Fidel Castro yönetimdeyken pek çok kez Beyaz Saray’a zeytin dalõ uzatmõş ve hep inatla geri çevrilmişti. Raul Castro hükümeti de aynõ biçimde Bush döneminde de Obama başkan seçildiğinde de, Washington’a dostluk eli uzatmõş ancak yanõt alamamõştõr. Ocak 2009’da Raul Castro, ABD’nin ilk siyah başkanõnõ kutlamõş ve eşit koşullarda diyaloğa hazõr olduğunu belirtmişti. Küba Meclis Başkanõ Ricardo Alarcon da Obama’nõn düşüncelerini ilginç bulduğunu belirterek konuşma yeteneğini övmüştü. Obama yönetimi, Küba halkõna yönelik bu cezalandõrmayõ politik, ahlaki ve stratejik nedenlerle kaldõrmak zorundadõr. Eğer kendisinden önceki yönetimden farkõnõ göstermek istiyorsa ve ABD’nin Latin Amerika’yõ aşağõlayan kibirli politikasõnõ terk ettiğini kanõtlamak istiyorsa, Küba halkõna karşõ saldõrgan tutumuna son vermelidir. Bu, geçmişi unutmaksõzõn dost ve barõşçõ bir yakõnlaşmayõ sağlayacak. (*) Fransız gazeteci, Paris DESCART Üniversitesi’nde profesör, Küba-ABD ilişkileri uzmanı) İspanyolcadan çeviren: Engin Demiriz (Yvke Mundial, Venezüella, 10 Mart 2009) A BD Kongresi’nin geçen ay yayõmladõğõ “ABD’nin ulusal yararõ için Küba’ya yönelik politikanõn değiştirilmesi” başlõklõ raporunda, Obama’ya 19 Nisan’daki Amerikalar Doruğu’ndan önce tek yanlõ olarak Havana’ya karşõ ilk adõmõ atma sorumluluğunu almasõ öneriliyor. Raporu hazõrlayan Kongre üyesi Lugar, öncelikle 2004 yõlõnda uygulanmaya başlayan yaptõrõmlarõn kaldõrõlmasõ gerektiğine işaret ederek “Bu jest, önemli bir değişimi gösterecek ve Latin Amerika ülkeleri tarafõndan bir iyi niyet göstergesi olarak değerlendirilecek. Böylece ABD geniş çaplõ bir bölgesel işbirliği şansõnõ elde edecektir” diyor. Köprüyü onarma yolunda Başbakan Erdoğan’õn Davos’taki İsrail karşõtõ çõkõşõ, Müslüman dünyasõna ulaşmaya çabalayan Washington yönetimi için büyük fayda sağlayabilir Recep Tayyip Erdoğan, ocak ayõnda Davos’ta İsrail Devlet Başkanõ Şimon Peres ile panel tartõşmasõnõ hõşõmla terk ederek İsrail’in Gazze saldõrõsõnõ kõnadõğõnda ve (Tevrat’taki) altõncõ emri hatõrlatarak “Öldürmeyeceksin” dediğinde pek çok kişi Türkiye’nin Yahudiler ile Araplar ve Batõ ile İslam dünyasõ arasõndaki köprü konumunu yõkõp yõkmadõğõnõ merak etti. Şüphesiz Müslümanlarõn çoğundan ve İran Cumhurbaşkanõ Mahmud Ahmedinejad’dan alkõş aldõ. Şimdi ise bu çõkõşõnõn ve Türklerin çoğunun Amerika’ya ve Avrupa’ya karşõ duyduğu nefretin, ABD Başkanõ Barack Obama yönetimiyle ilişkisine hiçbir zarar vermediği görülüyor. Tam tersine, Amerika’nõn Müslüman dünyasõna ulaşmaya çalõştõğõ bir zamanda Erdoğan’õn popülerliği faydalõ olabilir. Obama gelecek ay Londra, Brüksel ve Prag’õ ziyaret ettikten sonra Türkiye’ye hareket ederek ilk 100 gününde bir Müslüman ülkesini ziyaret etme sözünü tutmuş olacak. Hoşnut olan Türk yetkililer hayõrlõ işaretler görüyor; bir Amerikan başkanõnõn ilk defa hasõmõ Yunanistan’a zorunlu bir ziyaret yapmaksõzõn Türkiye’yi ziyaret edeceğini söylüyorlar. Obama’nõn ziyaretini Ortadoğu yerine Avrupa turunun parçasõ olarak yapmasõnõ ise Türkiye’nin NATO’daki önemli yerinin onaylanmasõ ve Türkiye’nin AB’ye katõlma dileğine Amerikan desteği mesajõ olarak yorumluyorlar. Dört önemli konu Bir yetkili, Türk-Amerikan ilişkilerinde yeni bir “altın çağdan” ve bir sürü konuda işbirliğinden söz etti: Arap- İsrail uyuşmazlõğõ, Tahran’õn nükleer programõnõ engellemek için Amerika ve İran arasõnda diyalog açmak, Amerikan güçleri terk ederken Irak’ta istikrar sağlanmasõ ve Kafkaslar’dan enerji boru hatlarõ açõlmasõ. Bölgesel bir ekonomi zirvesi için Tahran’da olan Türkiye Cumhurbaşkanõ Abdullah Gül, ülkenin en yüksek düzeydeki lideri Ayetullah Ali Hamaney ile buluştu. İranlõ liderler, yakõn zamanda Amerikan Dõşişleri Bakanõ Hillary Clinton ile görüşmüş olan Gül’ün, Amerika’nõn uzattõğõ zeytin dalõnõ tutma çağrõsõnõ dinledi. Türk yetkililer hâlâ Amerika ve İran arasõnda yakõn zamanda bir ilerleme sağlamasõ konusunda umutlu konuşmuyorlar. Amerika muhtemelen haziran ayõndaki İran cumhurbaşkanlõğõ seçimleri öncesinde harekete geçmek istemeyecek. Türkiye, o zamana kadar Amerika’nõn yeni İsrail hükümetini İran’a karşõ düşmanca bir söylem tutturmaktan ve İran’õn nükleer tesislerine saldõrmaya çalõşmaktan uzak tutacağõnõ umuyor. İran kendi cephesinden Türkiye’ye, Washington’dan daha fazla güven arttõrõcõ adõmlar beklediğini bildirdi. Kamuoyu karşõsõnda ise pek yumuşama eğilimi göstermiyor. Ahmedinejad, Türkiye’nin arabuluculuğunu reddetti. Rusya’dan gelen petrol ve doğalgazõn güvenliği konusunda Avrupa’nõn içi içini kemirirken Türkiye’nin Gürcistan üzerinden gelecek alternatif enerji hattõ güzergâhõ konumunda olmasõ elini güçlendiriyor. Bu kõrõlgan koridor Türkiye’nin bir başka utkusunu gerçekleştirmesi halinde sağlamlaşabilir: Türkiye, Ermenistan ve Azerbaycan arasõndaki sõnõr anlaşmazlõklarõnõ çözecek büyük bir pazarlõk. İngilizceden çeviren: Engin Esen (The Economist, Londra, 12 Mart 2009) Kübalılar 50 yıldır ABD ablukasına direniyor. MASLAK’TA YENİ BİR LEZZET Tike markalarõ olan Why-B zurna ilk olarak aynõ mekânda şimdi 0212 276 60 60 telefon numarasõyla kapõnõzda.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle