23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Cuma, Saat 10.53 Cuma, saat 10.53. Eşim aradı Florence Nigh- tingale Hastanesi’nden. Can dostum, “canım arkadaşım” bir daha dönmemecesine ayrılmış ara- mızdan. En beklenen ölümler bile çaresiz kılıyor insanı. İlk bulduğum koltuğa oturdum, düşünmeye başladım ne düşüneceğimi bilemeden. İçimden avazım çıktığı kadar bağırmak geldi; bir on gün içinde üçüncü ölüm bu. Önce Haydarpaşa Lise- si’nden sıra arkadaşım, tiyatrocu Nevzat Şenol, sonra değerli dostum, edebiyat ustası, sevgili ağa- beyim Orhan Duru, şimdi de Prof. Dr. Türkel Mi- nibaş. Gözlerimi kapatıp Cihangir’e uzandım. 14 Ara- lık 2008 doğum günüydü Türkel’in. Her yıl o gü- nün akşamı evi dostlarıyla, sevenleriyle dolu olurdu. O akşam da öyleydi, ayakta durmak için bile olsa bir yer bulamayanlar sokağa taşmışlar, Susam Sokak’ın kaldırımlarında aralarında söy- leşiyorlardı. O akşam orada olan herkes bu kut- lama akşamının son buluşma olduğunu biliyordu. Bir yılı aşkın bir süredir direniyordu Türkel, hiç- bir şey olmamış, hiçbir şey olmuyor, olmayacak gibi hayata olağanüstü bir bağlılıkla genel başkan yardımcısı olduğu Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ni, birbiri ardınca uç veren kardelenleri dü- şünüyor, gazete yazılarını, üniversitedeki derslerini aksatmıyor, o konferans senin, bu açık oturum be- nim koşuşturup duruyordu. Oysa tüm tıbbi des- teğe karşılık kırk kilonun altına düşmüştü. Özü gibi duruşu da sağlam bir direnç insanıy- dı Türkel. 1995-1999 yılları arasında İstanbul Men- kul Kıymetler Borsası Başkanlık Danışmanlığı yap- tığını bilenler para ekonomisini onun kadar iyi bi- len bir bilim kadınının nasıl olup da “çok kazan- dıran” para piyasasında kendine bir yer tutma- dığını merak ederlerdi. O, yaşamak istediği hayatın sınırlarını kendi öz- gür istenciyle belirlemesini bilen, o sınırlar içinde var olmayı olabildiğince güzel, gelişmesini de ve- rimli kılabilmek için büyük çaba gösteren bir in- sandı. En büyük desteği kendi emeği, kendi üretkenliğiydi. Özgüveni, insanı hayran bırakacak ölçüdeydi; çoğu insanın denese de altından kal- kamayacağı ölçüde paylaşımcıydı. Ödünsüz bir yurtseverdi. Gerekli gereksiz kim- lik tanımlamalarına hacet bırakmadan sosyalist- liği duruşundan, davranışlarından okunan tutar- lı bir devrimciydi. Kadınlığının bilincinde olan bir kadındı. İstanbul Üniversitesi’ndeki öğretim üyeliğinin yanı sıra ay- nı üniversitenin Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi’nde müdür yardımcısı olarak görev yapıyordu. Kalabalıklar karşısında konuşurken dinleyenlerin dikkatlerini üzerinde toplamasını bilen, en ciddi ko- nularda bile anlattıklarına espriler katan mükem- mel bir hatipti. Cumhuriyet okurlarına her biri bir ders birimi niteliğindeki köşe yazılarından söz et- meye gerek yok, eksikliğini her zaman duyaca- ğımız iyi bir yazardı. Bana kardeşten yakın bir dosttu. Özleyeceğim, arayacağım öyle çok yönü var ki; “en çok” diye soracak olursanız “cerbezesini” derim. Üzerine müthiş güzel oturan o haklı hırçınlıklarını, hak- sızlıklar karşısındaki ödünsüzlüğünü, hak arayış- larındaki kararlılığını, bana “canım arkadaşım” der- ken kısılan o maviş gözlerini ve engin sevgisini... Bugün günlerden cuma, saat 10.53. Türkel Mi- nibaş sonsuzluğa göçtü. Pazar günü Cunda’da toprağa verilecek. Üze- rine hep yıldızlar yağacak. Biliyorum. dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com Cumhuriyetin bilge “emek- tar”larõnõ kutsadõğõmõz etkin- liklerden haberiniz oluyor mu? “Ergenekon’dan nereye- ee..?” diyenleri duyar gibiyim; hatta “Davos’tan sonra her günümüz Davos”! Ulusal değerlerimizin her ba- haneyle yõpratõldõğõ şu dönem- de daha bir anlam kazanan “kutsama”larõmõz ne yazõk ki medyada yer almõyor.. Oysa her birinde Cumhuriyeti sahiplenmenin destanlaşan se- rüvenleriyle buluşuluyor. En kõsa konuşmalar bile şu bitmez tükenmez siyasi nutuklardan bin kat daha değerli, “ders” ni- teliğinde... ‘Sümer Kraliçesi’ ve son ‘çıktığı’ delikanlı Örneğin Muazzez İlmiye Çığ için Türkiye Yazarlar Sen- dikasõ ile Troya Folklor Araştõrmalarõ Der- neği, ta- nõmlana- maz duy- gularõn yaşandõğõ “95. yaş” şöleni düzen- lediler... Bahçeşehir Üniver- sitesi’ndeki kutlamada, Anadolu uygarlõklarõnõn, laik Türkiye’nin de kültürel temel- lerini yarattõğõ bir kez daha ka- nõtlandõ. Sümer Kraliçesi’nin son “çık- tığı” delikanlõ Hayrettin Ka- raca da 80’li yaşlarõnõn heye- canõyla “nişanlısı” ilan etmesin mi? İki cumhuriyet sevdalõsõ bu “tarihsel arkadaşlık”larõnõn sõrrõnõ şöyle açõkladõlar; “Ata- türk’e ve yurt değerlerine en vatansever duygularla bağlı- lık...” Nitekim aralõk ayõnõn karlõ bir gününde, TBMM’nin önünde battaniyelere sarõlarak, orman ve toprak yağmasõna neden olacak yasalarõn çõkmamasõ için “el ele” eylem yapmõşlardõ... Han- gi devletin yöneticileri ülkele- rinin “onur abideleri”nden böylesi içten bir uyarõ geldiğinde kulaklarõnõ tõkayabilirdi? Meğer “bizimkiler”miş? 2B yasasõ, sanki “inadına” TBMM’den geçerken, torun- larõ yaşõndaki Gül de onaylayõ- verdi! Edebiyatımızın çınarı Aynõ günlerde Muğla’nõn ye- rel basõnõ, “Oktay Akbal Halk Kütüphanesi”nin açõldõğõnõ du- yurdu. (Devrim- 06 Ocak 2009) Cumhuriyetin ilanõnda 6 ay- lõk olan Akbal’a 85 yõl sonra su- nulan bu armağan, aydõn işa- damlarõndan Hamdi Yücel Gürsoy’un yaptõrdõğõ binada Akyaka Kültür ve Sanat Derneği tarafõndan gerçekleştirildi. “Kitap bütün iyiliklerin ve bilgilerin temelidir” diyerek kütüphanesini açan Akbal’õn, 12 Eylül dönemindeki “tutuklan- ma” nedenini biliyor musu- nuz? “Bu Anayasa’ya oy verme- yeceğim” diye yazdõğõ için ay- larca hapis yattõ. Geçenlerde Ali Sirmen’e dedi ki: “Sizler hiç değilse beraat ettiniz; ben aynı cezadan sabıkalı ol- dum...” İşte öylesi “demokratik”(!) bir referandumla kabul edilen Anayasa bile ulusal değerleri- mizin korunmasõnda tek daya- nak olarak kalmõşsa; Akyakalõ- lara Akbal kitaplõğõndan “Ata- türk Bir Gün Gelecek”i alõp okumalarõ kadar değerli bir başka armağan ola- bilir mi? Akbal, Gö- kova Kör- fezi kõyõ- sõnda son- suz din- lencesine çekilen, cumhu- riyetin anõtsal şairi ve mi- marlõk ustasõ Nail Çakırhan ile hocalarõn hocasõ eşi arkeolog Halet Çambel’in heykelleri- nin dikilmesi dileğini de yine- lemiş. Umarõz “artık” gerçek- leşir... İstanbul’un en aydını Cumhuriyetin ilanõnda 3.5 yaşõnda olan Aydın Boysan’õn Akatlar Kültür Merkezi’ndeki “88. Bahar Gevezeliği” ise keşke TV’lerden naklen verile- bilseydi; inanõn ikide bir ek- ranlara düşen “son dakika”lar- dan çok daha yararlõ olurdu... Her yönüyle katõksõz “İstan- bullu” olan Aydõn Ağabey de- di ki; “Çocukluğum ve gençli- ğim elektriği, suyu olmayan Samatya’daki ahşap evde geç- ti. Ama millet olarak dünya- nın en mutlu ve gururlu in- sanlarıydık; çünkü İstanbul artık işgal altında değildi ve hep birlikte cumhuriyeti ku- ruyorduk...” Sahi, Kılıçdaroğlu’na karşõ ikide bir “ama ben İstanbul- luyum” diyen mimar Kadir Topbaş neden yoktu meslekten de büyüğü olan Boysan’õn “İs- tanbul’u anlatan” yaş günü muhabbetinde? Cumhuriyetin emektarlarõna selam olsun; çok yaşasõnlar; başõmõzdan eksik olmasõnlar... KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 8 Şubat ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ ‘Cumhuriyet’in Emektarlarõ... 8 ŞUBAT 2009 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Zam şampiyonu patlıcanmış... Onunki can değil mi? Makas Erbil Tuşalp: “Bir gazetecinin RTE’nin omzuna dokunması edepsizlik ise yanağından makas almasına ne nedir?” Deve Necati Cebe: “Mahkeme, Ergenekon iddianamesindeki yanlışların düzeltil- mesini istemiş. Devenin neresini düzeltebilirsin ki!” İmam L. Soner Ata: “CHP’ye evlere şenlik bir yerel seçim projesi: Her eve bir imam!” Halife Vahdi Bingöl: “RTE halifeliği kabul edip makamını Mekke’ye taşımalı!” YağmurDeniz Uzunada’nın İngiliz mirasçıları! ESKİ Tapu ve Kadastro Genel Müdür Yardımcısı Orhan Özkaya, İzmir Urla’da Deniz Kuvvetleri Komutanlığı üssünün de bulunduğu Uzunada’nın İngiltere Büyükelçiliği’nin çabalarıyla iki İngiliz tarafından dava konusu yapıldığını anımsatıyor: “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti aleyhine açılan ve Urla Asliye Hukuk Mahkemesi’nde yıllardır görülen dava sonuçlanmak üzeredir. İngilizler kaybettikleri takdirde davayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne götüreceklerdir. Avrupa’da kazanırlarsa arkasının geleceği kesindir. İngiltere’nin İzmir Konsolosluğu’nun 30 Temmuz 2002 tarihli belgesine göre; İngiliz tebaasından bir kişinin mirasçıları tarafından Uzunada ile birlikte Urla’da yaklaşık 7 bin dekarlık alan için gösterilen 1896 tarihli tapu kaydı, Milli Savunma Bakanlığı, Milli Emlak Genel Müdürlüğü ve Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü tarafından işleme konmuştur. İngilizler işin takibini Urla Asliye Hukuk Mahkemesi’nde sürdürmektedir. Kurtuluş Savaşı’nda çözülen bir konuda bugün mahkeme yollarının aranması son derece düşündürücüdür. Çünkü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden çıkartılacak bir kararla Osmanlı’nın 1867’de yürürlüğe koyduğu ‘ecnebilerin toprak edinmeleri’ne ilişkin yasaya dayanılarak Ege’de yabancılar sıraya girecektir.” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” İSA’DAN 400 yıl önce yaşamış ve gündüz vakti elinde fenerle dolaşıp “dürüst bir adam” arayan Sinoplu filozofun adı Diyojen’di. 1071 yılında Malazgirt’te Selçuklulara yenilen Bizans imparatorunun adı Romen Diyojen’di. İskoçyalı yazar Arthur Conan Doyle’un 19. yüzyılda kaleme aldığı hafiye romanında yarattığı ve elindeki mercekle ipucu arayan dedektifin adı Sherlock Holmes’tu. İslamcı Başbakan RTE ise CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nu eleştirmek için ettiği lafta “Mercekle Romen Diyojen gibi dolaşılmaz” demiş bulunuyordu. RTE’yi dinleyen partililerden bir alkış kopuyor ki, yer gök inliyordu. Filozofun eline hafiyenin merceğini tutuştur, imparatorun adını da ekle oldu mu sana “Mercekli Romen Diyojen”, istersen otur tarihi yeniden yaz: “İskoçya’dan yola çıkan Mercekli Diyojen’in orduları Sinop önlerine geldiği zaman...” AKP’ye gönül vermişlerin alkışlarını duyar gibi olursunuz ve bir de bakarsınız ki Milli Eğitim Bakanlığı’nın tarih kitaplarında aynısı yazıyor! Eskiler eskiden “Bu kadar cehalet ancak tahsil ile mümkündür” dermiş. RTE ise iktisat, ticaret, muhasebe ilmi tahsil ettiği için herhalde bir dil sürçmesi söz konusu olmalı. İslam aleminde halife adayı olarak parlayan RTE ancak ve yine eskilerin lafıyla “tecahüli arifanede bulunuyor” yani bilip de bilmezden geliyor olabilir! Hatta ve hatta genel başkan, lider, başbakan, eşbaşkan, İstanbul imamı, halife adayı, fatih gibi bir dizi unvana sahip olan zat-ı şahaneleri tecahül-i arifanede bulunarak bizleri sınıyor olabilir. Halk olarak her daim hazır olmalıyız: “Sezar’ın hakkı Sultan Süleyman’a”, “Fransa Kralı 2. Mary Elizabeth, pasta bulamadığı zaman ekmek yiyordu”, “Osmanlı Sultanı 2. Mehmet, babası Sultan 3. Ahmet’i ordunun başına çağırırken ‘Anamı da al gel’ demişti”, “İngiltere Başbakanı John F. Kennedy Viyana’da bisikletle dolaşırken bir suikastta kurban gitti”, “Einstein’ın aklına elektrik ampulünü icat etmek Denizler Altında 20 Bin Fersah romanını yazarken geldi”, “Konya limanının açılışını dönemin Cumhurbaşkanı Adnan Menderes yapmıştı.” Diyojen SESSİZ SEDASIZ (!) ekinci@cumhuriyet.com.tr BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Japonya’da yolcu taşõmak- ta kullanõlan iki tekerlekli çekçek. 2/ Ce- rahat... İnce ve düzgün do- kunmuş pa- muklu bir ku- maş. 3/ İçinde hiçbir şey bu- lunmayan... Öküz yemliği. 4/ Hayvanlara vurulan damga... Kõsa kõllõ ve sarkõk kulaklõ bir av köpeği. 5/ “Bize bol bol --- kucakla getir / Düşmek etra- fõ görmemektendir” (Tevfik Fikret)... “Mehmet ---”: Eylül romanõyla ünlü ya- zarõmõz. 6/ Bayõndõr, mamur... Eski dilde su. 7/ Gümüşhane’nin bir ilçesi... Köpek ve ineklere ye- dirilmek için un ve kepekle hazõrlanan yiyecek. 8/ Aşõk ve bilye oyunlarõnda kullanõlan, içi oyu- lup kurşun akõtõlarak ağõrlaştõrõlmõş boyalõ kemik... Sersem, ahmak. 9/ Silifke ilçesindeki Göksu Del- tasõ’nda, birçok kuş türünü barõndõran bir lagün. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Ege Bölgesi’nde, salatasõ yapõlan lahana fili- zine verilen ad... Sõğõrlarda görülen bulaşõcõ bir hastalõk. 2/ Düşünülenin tersini söyleyerek yapõlan ince alay... Yapma, etme. 3/ Duvar içinde bõra- kõlan oyuk bölüm... Payda. 4/ Radon elementinin simgesi... Antalya yöresine özgü, mõsõr ununa ta- hin ve şeker karõştõrõlarak yapõlan bir tatlõ. 5/ Gü- zel sanat... Zihin. 6/ Belli bir topluluğa özgü olan işaret... Tavlada “üç” sayõsõ. 7/ “Altınkökü” de denilen kusturucu bir kök... Giysi kolu. 8/ Kent... Tatlõ, tuzlu, ekşi ve acõ tatlar dõşõnda kalan beşinci tat. 9/ İngiltere’de çok sevilen bir cins bira... De- niz kõyõsõnda dalga aşõndõrmasõyla oluşmuş sarp ve yüksek yer. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 E T O K R A S İ P U M A S A R İ İ T L A K T O Z G U V A Ş A N R U S E N İ K A T A İ T İ A M E L O N Z A T L E H O M Ç A B A T M A N I R
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle