18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 6 ŞUBAT 2009 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER VAKTİYLE buna benzer bir sütunda “Demokrasi cumhuriyeti kemiriyor” diye bir laf edilmiş ve kıyamet kopmuştu. “Eşan- lamlı kavramlar değil mi bunlar? Cumhu- riyet denince demokrasi, demokrasi den- diğinde cumhuriyet anlaşılmaz mı?” tü- ründen sorular yağmıştı çevreden. Şimdi, “Mustafa” diye adlandırılan Atatürk’e de “diktatör” etiketi yapıştırıldıktan sonra, zi- hinler galiba ters yönde biraz berraklaş- maya başladı. “Onun döneminde cumhu- riyet vardı ama demokrasi yoktu” diyenler çoğalmakta. Kemalist cumhuriyetin, özde, baştan aşağı bir “çağdaşlaştırma, özgürleştirme ve demokratikleştirme” tasarımı olduğu dü- şünülmeden. Saltanatın ve hilafetin ilgasından Medenî Kanun’a, harf devriminden ulusal eğitime kadar bütün yapılanların gerçek demok- rasiye doğru atılmış cumhuriyetçi birer dev adım olduğu unutularak. Peki, başlangıçtan beri demokrasi özle- mi çektiklerini söyleyenlerin attıkları adım- lar demokrasiyi de içeren gerçek cumhu- riyetçilik adımları mıydı? Türkçeleştirilmiş ezandan Arapçaya dönüş, anayasa dedik- ten sonra anayasacılığın anlamını bile da- raltırcasına Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’na çark ediş, Köy Enstitüleri’ni kapatıp imam- hatip okullarını açış mıydı demokrasi? Olup bitenleri görüp anlamayı ve dü- şünmeyi bilenler için, demokrasiyi bir tek seçim kavramına dayandıranların elin- deki iktidarla cumhuriyetçi kavramların nasıl kemirildiği artık iyice gün yüzüne çık- mıştır. Ama daha da ilginç ve ibret verici olan, böylesine basit bir anlayışa dayalı “de- mokratik devlet”in kendi kendini kemiri- şidir. Pek açığa vurulmadığı halde dikkatli gözlerden kaçmayan durumlar bunlar. Aynı safta yer alan, aynı inançta görünen ve üstüne üstlük aynı devletin en önem- li makamlarında oturanlar arasında bile alttan alta bir çekişme sezilmiyor mu? Ör- neğin Devlet Başkanı ile Başbakan’ın ay- nı kavramları aynı anlayışla paylaştıkla- rı söylenebilir mi? Tutum farklılıkları son Gazze ve Davos olaylarında da görülmedi mi? Ü lkeyi içten içe kemiren durumlar açı- sından, söz konusu odaklar arasındaki ideolojik yakınlık dolayısıyla belki de en az zararlı olan örtülü çekişmelerdir böy- leleri. Çok daha zayıflatıcı olan, devleti ko- ruma ve kollama görevini üstlenmiş or- dunun cumhuriyet anlayışı ile neredeyse bir çeşit “tarikatlar ittihadı” doğurmuş olan bir siyasal kanadın demokrasi anlayışı ara- sındaki farklılıktır. İçte olduğundan daha çok dıştan görünen bu farklılık, Türkiye üzerine uzaktan birtakım hesaplar ya- panların iştahlarını kabartan en önemli et- kendir herhalde. PENCERE RTE Kabadayı mı?.. Akşam gazetesi anlamlı bir manşet atmış: “Döverdim iması...” Neden?.. Çünkü Başbakan RTE artık gına getiren Davos macerası için önceki gün de şu lafları etmiş: “- ....diplomatik davranmasam, daha farklı bir şey yapmam gerekirdi; yapmadım...” (Akşam, 4.2.09) Ne dersiniz?.. Kalıbı kıyafeti yerinde RTE moderatör gazete- ciye bir sağ, Şimon Peres’e bir sol, çakar mıy- dı?.. Ama, yapmadı RTE, kendini tuttu Allah’a şükür, pılısını pırtısını öfkeyle toplayıp hışımla toplantı- yı terk etti... Recep Tayyip Erdoğan gibi bir başbakan şim- diye dek gelmedi, helal olsun, sallana sallana yü- rüyüşüne nazar değmesin, hanımını da tesettü- re bağlamış; evde kral, dışarda racon kesiyor... Kafası kızdı mı yurttaşı huzurundan nasıl ko- vuyor: “- Ananı al da git...” Devletin diplomatlarını, elçilerini aşağılayıp posta koyuyor: “- Monşerler...” Biliyoruz ki Başbakanımız Kasımpaşalı; ama, ra- con kesmesine karşın kabadayı mı?.. Ülkemizde kabadayılık dönemi geride kaldı... Artık mafya var... Doruktaki son kabadayı sanırım Dündar Kılıç’tı.. Efendi adamdı.. Sözü sohbeti yerindeydi.. Laf kabadayısı değildi.. Hapishane koğuşunda ya da lüks bir otel sa- lonunda Dündar Kılıç aynıydı.. Ağzından çıkanı kulağı duyardı.. Bir gün öfkelendiğini, ona buna çıkıştığını, dengesini yitirdiğini, bir münasebetsizlik yaptığını görmedim... Kabadayılığın, lafta değil, eylemde vurgulana- cağını biliyordu... Bizim RTE laf kabadayısı mı?.. Hem Bush Amerikasıyla, hem İsrail’le diplo- matik, devletlerarası, siyasal, parasal ilişkilerin- de vermediği ödün, kabul etmediği koşul yok... RTE, iktidarını Amerikancı - İsrailci tutumuna borçlu... Ama, dipten dolma üç beş lafla saf halk ke- simlerinin gözünde kahraman lider oldu... Öyle ki Davos’tan döndükten sonra da atıp tu- tuyor: - Fena yapardım, ama, yapmadım.. demeye ge- tiriyor... Bana kalırsa şişiniyor... Hayatımda hiçbir gerçek kabadayının ağzından böyle laf duymadım... Eğer Davos’taki yaklaşımının arkasında dura- mazsa Başbakan, yürüyüşünü değiştirsin... Çünkü RTE, lafta kaldıkça ne kabadayılığa ya- kışıyor.. Ne de Kasımpaşa’ya... “V e sonra mallarını kay- bedenleri çekti, ba- tı… Açtılar, aç kurt gibiydiler… İki yüz elli bin, üç yüz bin yoksul göçmen, Kaliforni- ya’ya akın etti… Karısı yanında, sıska çocukları arkada, yoldan ge- çen yersiz yurtsuz kalmış aç adam, kâr değil, gıda yetiştirebi- lecek ekilmemiş tarlalara bakar; bu adam, toprağı boş bırakmanın ne kadar büyük bir günah, ekil- meyen toprağın sıska çocuklara karşı işlenmiş bir cinayet oldu- ğunu bilir. Şirketlerin malı olmuş tarlalar onu dürten bir değnektir sanki… Ve güneyde, ağaçlar üze- rinde sallanan sapsarı portakal- ları görür. Bir kimsenin, sıska ço- cuğuna bir portakal koparma- ması, fiyatlar düştüğü zaman de- nize dökülecek olan bu porta- kalları çalmaması için her sırada eli silahlı bir adam nöbet bekle- mektedir.” 1929 büyük krizinde Amerika’da kõrsal kesimi anlatan John Stein- beck’in Gazap Üzümleri romanõn- dan bazõ satõrlarõ okudunuz. Bu kriz o zaman Türkiye’yi de vurmuş ve ürün fiyatlarõ düşmüştü. Çiftçi- yi destekleme politikasõ Türkiye’de ilk o zaman genç Cumhuriyet’in ön- derlerince yürürlüğe sokulmuştu. Şüphesiz o kriz ortamõnda Türki- ye’nin ilk sanayi planõnõn başlatõl- dõğõnõ da unutmayalõm. İşte krizden yararlõ çõkmak asõl bu anlama gelir. Yoksa IMF’ye yaklaşmak değil- dir. Krizi yaratanõn kapitalist sistem olduğunu ve az üretimden değil, ter- sine üretilenleri tüketecek alõm gü- cünün çalõşanlara verilmemesin- den kaynaklandõğõnõ biliyoruz. Bir yanda portakallar çürümeye terk edilir, diğer yandan insanlar açlõk- tan ölürler. Amerika’da 1929’daki kriz yõllarõnda açlõktan ölenler de ol- muştu. Bu nedenle krizi yaratan insandõr, çözümü de insan eliyle olacaktõr. Ancak G20 zirvesinden sonra ya- yõmlanan açõklamada, dünyanõn güçlülerinin gene IMF, Dünya Ban- kasõ gibi kuruluşlarõ övdüklerini gördük. ABD ve yakõn yandaşõ ge- lişmiş ülkelerin, dizginlerini elinde tuttuğu bu kuruluşlarda hemen he- men hiçbir değişikliğe gitmek ni- yetinde olmadõklarõnõ açõklamada söylemişler. Açõklamalarõnõ oku- mayõ sürdürelim. “IMF makro- finansal uzmanlığı dikkate alı- narak (yani dünyanın para işle- rinden çok anladığını söylemek is- tiyorlar) var olan krizle ilgili dersler çıkarmada önder rol oy- namalıymış”. G20 zirvesinden sonra bazõ li- derler ne söylemiş bir bakalõm. Ge- orge W. Bush, “Finansal pazarları daha saydam ve hesap verebilir yapmak konusunda ülkelerimiz anlaşmıştır” demiş. Alman Baş- bakanõ Merkel “Başkan Bush haziranda görevinden ayrılmadan uluslararası ticaret üzerine olan Doha görüşmelerinde bir temel anlaşmaya ulaşmak için acele edilmelidir”, Çin Dõşişleri Bakan- lõğõ sözcüsü Qin Gang ise “anlaş- manın, çok yönlü, pozitif ve den- geli” olduğunu söylemiş. Bush’a inandõnõz mõ? Koskoca Irak’õ işgal edip bombaladõktan sonra kitle imha silahõ bulamadõğõ- nõ itiraf eden Bush’a ne düzeyde ina- nabilirsiniz. Hangi saydamlõktan söz ediyor. “Yönetim değişti Bush gidiyor” derseniz, savunma baka- nõnõn Obama döneminde yerini koruyacağõnõ size söyleyebilirim. Ya Merkel’e ne demeli. Koyun can derdinde kasap et derdinde. Doha görüşmeleri güçlülerin istediği gibi sonuçlanõrsa gelişmekte olan ülke- lerin pazarlarõnõ hemen hemen ta- mamen işgal etmiş olacaklar. Çin’i ise hâlâ sosyalist bulanlar varsa temsilcisinin dünyanõn patronlarõ ile uzlaşan sözlerine dikkatleri çe- kelim. Unutmayalõm ki Çin döviz fazlasõnõ ABD devlet tahvillerine ya- tõrõyordu. ABD ise bunlarõn da yar- dõmõyla Irak savaşõnõ finanse edi- yordu. Krizin ülkemizi çok etkileme- mesini istiyorsak önce kendi aklõ- mõza ve kendi halkõmõza, kaynak- larõmõza güvenmeliyiz. Kriz Kader Değil, İnsan Eliyle Yaratõldõ Tayfun ÖZKAYA Samsung LCD TV HP dizüstü bilgisayar Samsung J700 (hat hariç) Samsung LCD TV HP dizüstü bilgisayar Samsung J700 (hat hariç) Otomatik Ödeme verdiler, yüzlerce hediye AÇI MÜMTAZ SOYSAL Sinsi Kemirişler [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle