18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 6 ŞUBAT 2009 CUMA 12 KÜLTÜR K A M İ L M A S A R A C I K Ü L T Ü R Ç İ Z İ K [email protected] A facan bir çocuk edasõyla güle oy- naya, hoplaya sõçraya geldi, herkesi sanki kõrk yõldõr tanõyormuş gi- biydi… Kocaman gülümsemesi, põrõl põrõl gözleriyle hepimizi kucakladõğõ yetmezmiş gibi konuşurken kullandõğõ elleri kollarõyla da sarõlacakmõş gibiydi. Zaten bir avuç insandõk… Soru soran üç kişiydik. Koskoca Türk medyasõnõn işi gü- cü mü yok, Yo-Yo Ma ile ilgilensin… İş Sa- nat Merkezi’nin fuayesindeydik. Konserin- den birkaç saat önceydi… Elinde o ünlü 300 kusur yõllõk Venedik ya- põmõ çellosuyla güle oynaya gelip “Önce si- ze bir şeyler çalayım” dedi. Hemen arka- sõndan: “Müzikten nefret eden yok değil mi aranızda!” deyip bir kahkaha patlattõ. Öy- le oracõkta, çalmaya başladõ. Bitirince “Bi- lin bakalım kimdendi bu” dedi hep o afa- can çocuk ifadesiyle. Adnan Saygun’un bir bestesiydi. Yõllar önce bir Amerikalõ müzikologdan duymuş- tu Adnan Saygun adõnõ. Hele çello için bes- telediğini de öğrenince hemen repertuvarõ- na almõştõ. İstanbul’da, burada bize Saygun çalmasõ kolaydõ, başka ülkelerde de çalõyor muydu? (Gördünüz ya, iki dakikada koca Yo-Yo Ma’dan neredeyse hesap sormaya başladõm!) Gülümseme daha da büyüdü: “Asya, Av- rupa ve Amerika ülkelerinde çaldım ve her yerde çok sevdiler, seviyorlar” dedi. Zaten onu müziğe bağlayan da işte bu özel- liğiydi: Müziğin bir yerden ötekine, hari- kulade bir biçimde yolculuk etmesiydi. Mü- ziğin bu yolculuğu, bu serüveni, aynõ za- manda muhteşem bir dostluğun, uyumun, ba- rõşõn öyküsüydü. BEN BÖYLE TEVAZU GÖRMEDİM Sanki karşõmdaki adam, içinde yaşadõğõ- mõz yüzyõlõn “Mesih”i değilmiş gibiydi. Ona “Mesih” demişti müzik uzmanlarõ, çünkü çelloda geçmiş yüzyõllarõn üslubunu 21. yüzyõla taşõmõştõ. Sanki müziğiyle dünyayõ fetheden, müzi- ği yaygõnlaştõran, çelloyu popülerleştiren, mü- ziğin sõnõrlarõnõ yok sayan, alanlarõnõ ve an- lamlarõnõ çoğaltan o değildi. Sanki yüze yaklaşan albüme imza atan, 15’i aşkõn Grammy Ödülü ve daha nice ödül ka- zanmõş, müzik tarihine imza atmõş adam o değildi. Sanki Bobby McFerrin’den Daniel Ba- renboim’e, Diana Krall’dan Sting’e, fark- lõ disiplinlerden sayõsõz sanatçõyla bir araya gelip farklõ müzikler yapan, Çin’den Bre- zilya’ya, Afrika ülkelerinden Japonya’ya mü- zik köprüleri kuran; farklõ kültürlerin zen- ginliğinden yararlanõp mucizeler yaratan deha, o değildi. Sanki 54 değil de, 24 yaşõndaydõ. (1955’te, Çinli aileden Paris’te doğmuş; 4 yaşõnda mü- zisyen babasõyla çelloya başlamõş; 5’inde Bach’õn çello süitlerini çaldõğõ ilk konseri- ni vermiş; 7’sinde aile Amerika’ya göç et- miş -Julliard Müzik Okulu-; 21’inde Harvard Üniversitesi’nden mezun olmuştu. Ve zaten o zaman tüm dünya onu tanõr olmuştu! - Ye- rim az, telegrafik yazõyorum!) Bugüne dek bunca “tanrı”, “yarı tanrı”, “çeyrek tanrı”, nice sanatçõ, yaratõcõ tanõ- dõm, ama böylesi alçakgönüllü olanõ… BALTACIGİL’LERE ÖVGÜ Üç kişi sorularõ birbiri ardõndan sõralõyo- ruz. Her birine uzun uzun yanõtlar veriyor, hep çok içten, düşünerek, tartarak, gülüm- seyerek, hep sarmalayarak. Türkiye sevgisini, hayranlõğõnõ anlatõyor. “Türkiye’nin çokkültürlülüğünü heye- can verici buluyorum. On bin katmanlı kültürler mozaiği burası” diyor… “Tıpkı elimdeki çalgı gibi nice katmanlardan oluşuyor.” Sõk sõk karõsõ ve çocuklarõyla tatile gelmiş. İş Sanat’õn yöneticisi Meriç’e işaret edip “Söyleyin beni topluluğumla davet et- sinler, gelip konser verelim” diyor. Zaten İş Sanat’taki 2. konseri bu. “İki olağanüstü yetenekli Türk sanatçı Efe ve Fora Baltacõgil’e” övgüler döşeyip “Onlar dostlarım, ikisine de hayranım, yakından izliyorum, bir gün elbet birlikte bir proje gerçekleştiririz” di- yor. ÇOCUKLARA YÖNELMENİN ÖNEMİ Hayatta ona en büyük doyumu veren nedir diye soruyorum. Önce düşüne taşõna, kelimelere basa basa şöyle diyor: “Müzisyenler uzun vadeli değil, an ve an yaşar. Her anı kendime ve başkalarına unutulmaz kılmak isterim. Bunun için ça- lışırım. Hayatımda birçok böyle unuta- madığım an var… Ama beni en çok etki- leyen, en mutlu eden şu iki olay...” Sonra çabuk çabuk ekliyor: “Birincisi, ‘Su- sam Sokağõ’ da aralarında olmak üzere sa- yısız çocuk programında çalmam, ço- cuklara yönelmem… Bugün koskoca adamlar, karşıma çıkıp biz 20 yıl önce ço- cukken sizi dinleyip müziğe ilgi duyduk demiyorlar mı… İkincisi de Toronto’da yapılan ‘Müzik Bahçesi’… Ben Bach’ın Bi- rinci Süit’ini çalarken Julie Moir Messervy adlı tasarımcı arkadaşım, benim yoru- mumu bir bahçe tasarımına dönüştürdü. 1997’deki bu iş, 1999’da tamamlandı, ora halkı sahip çıktı. ‘Müzik bahçesi’ de be- ni çok mutlu kılıyor.” SAVAŞLAR VE DÜNYA NÜFUSU Dünyanõn acõlar ve savaşlar içinde oldu- ğunun da fazlasõyla farkõnda. Barenbo- im’in önderlik ettiği Ortadoğu’da barõş çağ- rõsõna o da imzasõyla destek vermiş… “Bos- na, Darfur, Ortadoğu, her yere gidip çal- dık, ama bunlar savaşı durdurmuyor” di- yor. Erdoğan’õn Davos vukuatõnõ, İsrail’de televizyondan izlemiş. Konuyu çabuk geçi- yoruz. “Dünyayı yöneten, yönlendiren politik, ekonomik ve kültürel mekanizmalar var. Bunların üçü bir arada yürümeli, birinin ağır basıp ötekileri yok sayması felaketi- mizi hazırlıyor” diyor. “Ben kültürel alanda, farklı kültürleri buluşturarak, yaratıcılığı desteklemeye ça- lışıyorum” diyor. “Her kültürel gelenek, unutmayın ki bir keşifle başlamıştır, ya- ratıcılıkla başlamıştır.” “Bizi bekleyen en büyük tehlike, 20 yıl sonra dünya nüfusuna 20 milyar insan da- ha eklenmiş olacak. Asıl en büyük sorun bu! O zaman, inanın, bırakın sağlık, eği- tim hizmetlerini, içecek su, soluyacak ha- va bulamayacağız…” Barack Obama’nõn yemin töreninde, tam yeminden önce kemancõ İtzhak Perl- man’la verdiği konserden mutluluk duyuyor. (“Çok çok soğuktu.”) Obama’ya ilişkin Yo-Yo Ma’yõ en çok he- yecanlandõran, daha başkan olmadan önce söylediği şu söz olmuş: “Dünya, empati yoksunluğundan acı çekiyor.” “Ben, ömrü yollarda geçen bir müzisyen olarak işte hep bu eksikliği, yokluğu, his- settim” diyor: “Eğer bu empatiyi sağla- yabilirsek, değişim umudunu da canlı tutabiliriz.” Bir ara, çellosunu genç sanatçõ Rahşan Apay’a verip çalabilirsin diyor… Heye- candan tir tir titreyen Rahşan, 1700’lerden kalma çelloyu çalõyor. Yo-Yo Ma iltifat edi- yor. Çellosunun adõ “Petunya” imiş. Neden çi- çek adõ diyorum. Hikâyesini anlatõyor: Bir okulda gençlere konuşup çalarken çocuk- lardan biri “Adı ne çellonun” diye sormuş. “Adı yok, ama sen koyabilirsin” deyince, çocuk “Petunya” deyivermiş. O gün bugün çellonun adõ “Petunya”! Kõrk yõllõk ahbapmõş gibi yanõmõzdan ku- caklaşarak ayrõlõyor. Akşam Kathryn Stott piyanoda, Yo-Yo Ma “Petunya”ya sarõlmõş, konseri dinlerken ağlamamak için zor tutuyordum kendimi… Öyle güzeldi ki… Yalnõz elleriyle değil, tüm bedeniyle, soluk alõp verişiyle, ama en çok ruhuyla çalõyordu. Çelloyla sevişiyordu, çelloyu ağlatõyordu, çelloyla bütünleşiyor- du. Dünyanõn tüm duygularõ çellodan gelen o sesteydi. Sanki yeryüzü hiç bu kadar güzel olma- mõştõ. Sahnedeki ikili, konserin her anõnõ unu- tulmaz kõlmõşlardõ. [email protected] Faks: 0 212 257 16 50 Çelloyla sevişen, çelloyla bütünleşen efsanevi Yo-Yo Ma İstanbul’daydõ Dünyanõntümduygularõ... SUNGU ÇAPAN “Benjamin Button’ın Tuhaf Hikâyesi”, 1919’da New Orleans’da derisi kõrõş kõrõş olmuş, eciş bücüş bir ihtiyarõn yüzüyle doğmuş, an- nesini doğumda kaybetmiş ve böylesi ucubemsi, kataraktlõ, lanetli bir bebeği oğlu olarak ka- bullenemeyen babasõ (Jason Flemyng) tara- fõndan ölümü bekleyen yaşlõlarla dolu bir hu- zurevinin merdivenlerine bõrakõlmõş, onu bularak sevgiyle büyüten, müşfik zenci bakõcõ kadõnõn (Taraji B. Henson) Benjamin adõnõ koyduğu, alõşõlmõşõn tersine yaşlandõkça gençleşen, ha- yatõnõ sondan başa doğru yaşayan, 80’li yaşla- rõnda doğmuş birinin (Brad Pitt), 21. yüzyõl ba- şõnda sonlanan tuhaf yaşamõnõ ve büyük aşkõ- nõ hikâye ediyor özetle. F. Scott Fitzgerald’õn kõsa bir hikâyesinden yola çõkan, Forrest Gump yaza- rõ, yõllarõn namlõ senaristi Eric Roth’un oldukça ser- best bir uyarlama niteli- ğindeki, yer yer ‘sarkmış’ senaryosundan, Yedi ve Dövüş Kulübü filmleriyle 9 0 ’ l õ yõllara damgasõnõ vurmuş, Amerikalõ yönetmen David Fincher’in bir kez daha gözde oyuncu- su Pitt’le çalõşarak çektiği film, geleceğe ya da geçmişe doğru fark etmez, önemli olanõn nasõl yaşadõğõmõz olduğunu vurgulamak istiyor. Ben- jamin’in çocukken tanõdõğõ, hayatõnõn aşkõ olan, seksi dansçõ Daisy’nin (Cate Blanchett), zar zor soluk alabilen, yaşlõ bir kadõn olarak, Katrina ka- sõrgasõnõ ürpertili bir telaş içinde bekleyen New Orleans’õn bir hastane odasõnda ölüm dö- şeğine serilmiş yatarken ona eşlik eden, kaygõ- lõ kõzõndan (Julia Ormond), sonradan gerçek babasõ olduğunu öğreneceği Benjamin’in gün- cesini okumasõnõ istemesiyle başlõyor ve bir- takõm hatõrlama sahneleri, anõlar ve ‘geri- ye dönüş’lerle farklõ tonlarda sürüyor, za- manõn (hem de yaklaşõk üç saat bo- yunca) tersten ak- tõğõ bu fantastik-masalsõ film. Fiziksel ba- kõmdan yaşlõ doğup bebekliğini, çocukluğunu bir yaşlõlar evinde geçirdikten sonra 1936’da 17 yaşõnda evden ayrõlarak özgürlüğe uçuyor Ben- jamin. Onu içki, sigarayla tanõştõrõp ilk kez ge- neleve de götürecek olan, bedeni dövmelerle kaplõ, keş, maceraperest ve ‘ressam’ bir kapta- nõn yanõnda bir kurtarma gemisinde denizci gi- bi çalõşmaya başlayarak dünyayõ dolaşan, 2. Dünya Savaşõ’nõ da yaşadõktan sonra 1946’da 26 yaşõnda postu deldirmeden savaştan dönen kahramanõmõz, bir yandan gitgide gençleşirken öte yandan yakõn çevresindeki tüm sevdikleri- nin de yaşlanmasõna tanõk oluyor habire. Benjamin’in zamanõn akõşõyla bebekliğine doğru yöneldiği bir finale çõkan bu Hollywo- od’vari, lirik ve epik, aşka güzelleme çeşitle- mesi, sonuçta ‘birçok konuya değinip aslın- da hiçbirini tam ve net olarak ifade edeme- yen’, teknik yönden oldukça göz dolduran ama dramatik açõdan (ve inandõrõcõlõk bakõmõndan) birtakõm zaaflar gösteren, görkemli bir Ame- rikan üstünyapõmõ. Aslõnda bütün özgünlüğü- nü ‘yaşlı doğup gençleşerek yaşamak’ fik- rinden alan; zaman, ölüm ve hayata ilişkin bu fantastik projeyi günümüzün ileri teknolojisi- nin olanaklarõ ve inanõlmaz görsel efektlerinin desteğinde, hayli uzun tutulmuş, kalabalõk, ağõr, yamalõ bohçamsõ bir epik halinde perde- ye taşõyan Fincher, sõradan koşullarda doğmuş, sõra dõşõ birinin hayatõnõ anlatõrken sõradõşõ bir aşk hikâyesini alabildiğine öne çõkarõyor, 1918’den 2000’li yõllarõn başõna kadar zaman zaman ABD ve dünya panoramasõna da yer ve- rerek. Yaşlandõrma-gençleştirme konularõn- daki makyaj-efekt becerisi, başarõlõ sanat yö- netimi, özenilmiş bezenilmiş görüntüleri ve do- kunaklõ müziklerinin yanõ sõra, Cate Blanchett- Brad Pitt çiftiyle ve parlak görsel düzeyiyle de ilgi çeken, meraklõsõnõ ağõr ve melankolik bir atmosferin kuşatacağõ, Amelie’den esinlen- me, yer yer didaktik kaçan, titiz bir anlatõma sa- hip bu son David Fincher yapõmõ, kuşkusuz bir Yedi’nin sarsõcõlõğõna ve etkileyiciliğine erişe- miyor hiçbir anõnda. Oscar yarõşõnda çeşitli dallarda aday gösterilen ve önde koşturan Hollywood yapõmlarõndan Benjamin Button gösterimde Yaşlılıktan beşiğe doğru yaşamak Benjamin Button’õn Tuhaf Hikâyesi/ The Curious Case of Ben- jamin Button/ Yönetmen: David Fincher / Senaryo: Eric Roth/ Kamera: Claudio Mi- randa / Müzik: Alexandre Desplat / Oyuncu- lar: Brad Pitt, Cate Blanchett, Julia Or- mond, Tilda Swinton, Taraji P.Henson, Elias Koteas, Ed Metzger / ABD 2008 (WB) SELDA GÜNEYSU ANKARA - Ankara’da “politik tiyatro” denildiğinde ilk akla gelen tiyatrolardan biri olan ve 10 yõldõr var- lõğõnõ sürdüren Öteki Tiyatro, ekonomik krize yenik düştü. Son aylarda gişe gelirleri iyice azalan tiyatronun kapõsõna kilit vurulmak üzere. Binasõ “devren kira- lık” olan Öteki Tiyatro’nun kapanmasõyla, başkent- te binasõ olan Ankara Sanat Tiyatrosu (AST) ve Ekin Sanat Merkezi’nin dõşõnda özel tiyatro kalmayacak. Bundan 10 yõl önce Murat Karahüseyinoğlu tara- fõndan kurulan ve başkentte “politik tiyatro” de- nildiğinde ilk akla gelen tiyatrolardan biri olan Öte- ki Tiyatro’nun da kapõsõna kilit vurulmak üzere. Son aylarda gişe geliri iyice azalan tiyatronun binasõ “dev- ren kiralık.” Bu yõl Hesap Lütfen”, “Belgelerle Kurtuluş Savaşı”, “Akıllı Klog, Daha Akıllı Klog, Daha Daha Akıllı Klog” adlõ oyunlarõn sahnelendiği Öteki Tiyatro’nun Genel Sanat Yönetmeni Murat Ka- rahüseyinoğlu, tiyatronun şu anda içinde bulunduğu binaya ayda 2.500 TL kira ödediklerini ve giderle- rin ayda yaklaşõk 5.000 TL’yi bulduğunu belirtti. Ti- yatronun artan giderleri karşõlayacak bir gişe geliri- nin olmadõğõnõ söyleyen Karahüseyinoğlu; gerek yurt- taşlarõn, gerekse siyasilerin sanata yeteri kadar sahip çõkmadõklarõna dikkat çekti. Karahüseyinoğlu, “Kül- tür ve Turizm Bakanlığı ne yazık ki yerleşik ol- mayan, dosya üzerindeki tiyatrolara ayda yakla- şık 20 bin TL yardım yapıyor. Bizse bu yıl ba- kanlıktan yalnızca 13 bin TL yardım alabildik” dedi. “Tiyatronun binası olmayan başka bir ti- yatroya devredilmesini ve yine tiyatro binası ola- rak hizmet vermesini istiyoruz” diyen Karahüse- yinoğlu, Öteki Tiyatro’nun başkentte “solun kalesi” olarak bilindiğinin de altõnõ çizdi. KRİZ SANATI DA VURDU Tiyatrobinasõ ‘devrenkiralõk’ Tüfekçi son yolculuğuna uğurlandı Kültür Servisi - Türk halk müziğinin emektar sanatçõlarõndan Neriman Altõndağ Tüfekçi için ilk tören saat 10.00’da İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuvarõ’nda yapõldõ. Teşvikiye Camisi’nde kõlõnan öğle namazõnõn ardõndan sanatçõ Zincirlikuyu Mezarlõğõ’nda toprağa verildi. Tüfekçi’yi uğurlamaya gelenler arasõnda Arif Sağ, Belkõs Akkale, Mustafa Sağyaşar, Ali Rõza Binboğa, Ümit Tokcan, Selahattin Alpay gibi sanatçõlarõn yanõnda Zeki Sezer, Mustafa Sarõgül gibi siyasetçiler de vardõ. ‘Yaratıcı Yıkım’ Kültür Servisi - Kültür Servisi - İstanbul güncel sanat ortamõna yeni bir soluk kazandõrmayõ, var olan yapõyõ dönüştürmeyi ve girişimleriyle hissedilir bir boşluğu doldurmayõ hedefleyen Outlet/İhraç Fazlasõ Sanat Galerisi’nin “Yaratõcõ Yõkõm” adlõ sergisi sürüyor. Seçil Alkõş, Osman Bozkurt, Elmas Deniz, Hakan Kõrdar, Nejat Satõ ve Şener Özmen’in “kentiçi durumlar”a odaklanan fotoğraf, desen, resim ve hazõr nesnelerinin yer aldõğõ sergide, farklõ kentlerden olan sanatçõlarõn, kent sorunlarõna ilişkin yaklaşõmlarõ sergileniyor. Büyük eleştirileri dile getirmek için küçük esprilerden yararlanan sanatçõlar, kentin alõşõldõkça görünmez hale gelen çelişki ve çatõşmalarõnõ sorguluyor. Outlet Proje Alanõ’nda ise Allora ve Calzadilla’nõn “Under Discussion” videolarõ izlenebiliyor. “Yaratõcõ Yõkõm” 15 Mart’a dek açõk. (0 212 245 55 05)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle