18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B GÖRÜŞ SEVGİ ÖZEL Harf Devrimini Delme Çabaları Yeryüzünde yüzlerce ülke ve yüzlerce dil var; kimi ülkelerde birden çok dilin konuşulduğunu, genellikle bu dillerden birinin resmi ya da ortak dil olduğunu bi- liyoruz. Bizim ülkemizde de birden çok dil konuşulu- yor. Türkiye Cumhuriyeti’nin ortak ya da resmi dili de Türkçedir. Türkçe, 1 Kasım 1928’de kabul edilen “Ye- ni Türk Abecesi”yle yazılmaktadır. Atatürk, yakın çevresinin bile kısa sürede olama- yacağını düşündüğü Harf ve Dil Devrimleri’yle ilkin eğitimde büyük bir devrim yapmıştır. Bu nedenle Harf ve Dil Devrimleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaşlaş- ma yolundaki en önemli adımı, dahası bir bütün olan TürkDevrimi’ninensağlamikiayağıdır.Çünküzoröğ- renilen ve öğretilen bir yazıyla, Arapça ve Farsçanın boyunduruğu altındaki bir dille, inancın akla ve bilime egemen olduğu bir anlayışla, ne çağdaş dünyanın ge- lişmeleri yakalanabilirdi; ne bilim ve sanat yapılabilir- di. Düşünceleri,inancıvekökeniayrıdaolsa,ayrımgö- zetilmeksizin bütün Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının birbirini doğru anlaması; eğitim, sağlık ve adaletten eşit ölçüde pay alması; akılcı ve bilimsel bir anlayışla dil, din ve ırk ayrılıklarının benimsenmesi, bu kültürel zenginliğin ülke yararına harmanlanması için ortak dil gerekmektedir. Türk Devrimi’nin önemi de amacı da budur. Ancak bütün Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarını içi- ne aldığını düşündüğümüz “Türk Devrimi” ya da “Ata- türk Devrimleri”, uzun zamandır devrimle barışık ol- mayanları rahatsız etmekte; dil tartışmaları, akıl ve bi- lim dışı savlarla yapılmakta, son zamanlarda kasıtlı olarak da siyasallaştırılmaktadır. Türk ve Kürt aydın- larına anımsatmak isteriz. Evet Kürtçe sıkıntılı süreçler geçiren bir dildir; ya Türkçe? 1950’den sonraki bütün sağ iktidarlar; 1980’den sonra da devletin dil, eğitim ve kültür siya- sasını Türk-İslam sentezine oturtan anlayış, Kürtçeyi ötelerken Türkçeye sahip çıkmış mıdır? Atatürk’ün başlattığıDilDevrimi’nesüreklitepkigösterilmiş,Türk- çe sözcükler genelgelerle yasaklanmış, Atatürk’ün kalıtı çiğnenerek kurduğu Türk Dil Kurumu kapatıl- mıştır. Türkçe sözcükler yasaklanırken Türk ve Kürt aydınlarının çoğu sessiz kalmıştır. Yeni sözcüklerle konuşan komünist bellenmiş; “muhafazakâr”lar, eski dil ve yazı özlemini, Türk Devrimi’ne ve Atatürk’e olan öfkeyi Türkçeye saldırarak dillendirmişlerdir. Yaklaşık 60 yıldır ortak dile sevgi ve saygı göstermeyen mu- hafazakâr anlayışın, Türkçeye de Kürtçeye de akılcı ve bilimsel verilere tutunarak bakacağını söylemek saflıktır. Bilim ve sanattan pay almamış Türk-İslam sentezcisi ne Türkçeyi, ne Kürtçeyi sever. Öte yandan çokları Türkçe mi Kürtçe mi diye tartışırken, egemen güçlerin dili İngilizce, ülkemizdeki bütün dillerin üze- rine çöreklenmek üzeredir. Sağ iktidarlar abecemize bile karışan yabancıya hak verirken Türk ve Kürt yurttaşlar, emperyalistin Türk-Kürt ayrımını körükleyerek alan açtığını gözden uzak tutmaktalar. “Abeceye x, q, w eklensin, Kürtler adından başlayarak her şeyi kolay yazsın” demenin bi- limsel dayanağı yoktur; çünkü Türk abecesiyle Kürt- çe; Kürt abecesiyle de Türkçe yazılamaz. Her dilin kendisesyapısınauygunabecesivardır;nitekimKürt- çe metinlere baktığımızda birçok harfin üzerinde işa- retler bulunmaktadır; oysa Türkçenin yazımı sesçildir; bu nedenle Türk abecesi bu tür işaretlere gereksinim duymaz. Aynı abeceyle ses ve biçim özellikleri başka olan iki dil yazılabilir mi? Dili siyasal araç olarak kullananlar, elbette “Yazılır” diyecektir. Ancak Harf Devrimi’ni delersek Türkçenin yolu tıkanır; Kürtçenin yolu açılmaz. Türkçenin abe- ce’siyle Kürtçe yazdırmaya çalışmak, bilimsel ve akıl- cı bir yöntem değil, anlamını kestirebileceğimiz bir oyundur. “Anayasayı bir kez delmekle bir şey olmaz” anlayışı, şimdi de Harf Devrimi’ni delmeye çalışanla- ra çanak tutmaktadır. Abeceye x, q, w eklenme öne- risi, hiç kuşkusuz, çoktandır Arap abecesine özlem duyanların da önünü açacaktır. Bu tartışmalar, Ata- türk’ün Harf Devrimi’ni yasayla yapmasında ne denli uzak görüşlü olduğunu, bütün halkı ve sözde aydın- ları ne denli iyi tanıdığını göstermektedir. ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ ‘Atanmõş’ Demokrasi... Partilerin yerel seçim adaylarõ kesinleşti. Sadece belediye başkan- lõklarõ için değil, meclis üyelikleri için de sancõlõ, çekişmeli hatta isti- falõ “aday belirleme” süreci geride kaldõ... Peki, “kimler kaldı, kimler elen- di” derseniz, özeti şu: Partilerin “sadece” liderleri ve kurmaylarõnca beğenilenler aday oldular; çünkü ne yüzde 47’siyle “demokrasinin iktidarı” sayõlan AKP, ne aynõ demokrasinin “gü- vence”si kabul edilen “ana muha- lefet” partisi CHP, ne “demokra- tik” adõyla övünen DSP, ne 40. yõ- lõnõ kutlayan MHP, ne de “en de- mokrat biziz” diyen diğer partiler “ön seçim” yaptõlar... Sağcõysalar “temayül”, solcuysalar “eğilim” yoklamalarõyla yetinerek, liderin ve kurmaylarõnõn seçtikleri isimle- ri ilan ettiler. Her gün demokrasi dersi veren kö- şe yazarlarõmõz da sadece kimi isim- lerden yakõnarak “Adaylarınızı ne- den seçimle belirlemediniz” diye sormayõ bile akõl etmediler... Şimdi hepimiz, kentimizi teslim edeceğimiz yöneticileri seçebilmek için partilerce “atanan”lar arasõn- da tercih yapmak zorundayõz. Bõra- kõnõz halkõ, “partililer”in bile iste- medikleri kişileri seçmeye “mec- bur”uz... ‘İçtensizlik’ oylar... Örneğin İstanbul’da DSP’liler, kendi milletvekillerinin bile “ol(a)maz” dedikleri; çünkü bugü- ne kadar “demokratik sol”culukla hiçbir yakõnlõğõ bulunmamõş Ahmet Vefik Alp’e oy verecek olmanõn ge- rilimi içindeler... Yõllarõn “milliyetçi-muhafaza- kâr” mimarõ ve siyasetçisi Alp, buna aldõrmayabilir. Peki, ya DSP yöneticileri ve “sol”dan yana seç- menleri?.. Benzer şekilde Ankara’daki AKP’liler arasõnda da Melih Gök- çek’e gönülden değil “kerhen” oy vereceklerin sayõsõ az değil... Baş- kenti elde tutmak uğruna, benim- senmediği halde verilecek “içten- liksiz” sağ oylar mõ demokrasiye hizmet etmiş olacak? Hele İzmir’de, CHP’nin sevilen Konak Belediye Başkanõ Muzaffer Tunççağ’õn yerine, “İl Başkanı”na oy vereceklerin, acaba yüzde kaçõ “Bu değişim iyi oldu” diyor? Ege’nin âşõğõ ve tartõşmasõz “si- yasi bilirkişi”si olan Hikmet Çe- tinkaya geçenlerde açõk ve net yaz- dõ: “Muzaffer Tunççağ gitti, CHP Konak bitti!” (Cumhuriyet-05 Şu- bat 2009) Ataol Behramoğlu da şair duy- gularõyla bakõn nasõl “hayret”! et- miş: “Dünya Şiir Günleri’ni dü- zenleyen başkan, harcanır mı hiç?” Oysa İlhan Selçuk giderek artan bu tür şaşkõnlõklar için demişti ki; “..ben de sizin bunlara hâlâ hay- ret etmenize hayret ediyorum...” Örnekleri sizler de çoğaltabilir, sandõğa şu soruyla gidebilirsiniz; “Demokrasi, asla beğenmediğim insanlara tutsak olmam demek midir?” ‘Sol’dan Sağ’a armağan Böylesi “zoraki” bir seçimde, özellikle sol partilerin adaylarõn- daki ortak karakterler ise özetle şöyle: Aralarõnda, “oyların bölünme- si”ni umursamayan; bu nedenle de “sağ”õn kazanmasõndan fazla ra- hatsõz olmayacak; deyim yerindey- se sadece “adını duyurma”k ya da “siyasi kişilik kazanma”k için kentleri sağa “armağan” etmekten çekinmeyen tipler çoğunlukta... “Hangileri” derseniz, ölçütü şu: Örneğin AKP’yi ancak CHP’nin geçeceği yerlerdeki DSP adaylarõ... Kimileri ne kadar saygõn, iyi, güzel ve dürüst olsalar da aldõklarõ oylar nedeniyle CHP kaybederse, tarihe “solun yenilgisini sağlayan”lar olarak geçecekler. İstanbul Büyükşehir, Kadõköy, Bakõrköy, Beşiktaş, Avcõlar ve özel- likle Trakya ile Ege’nin, CHP’nin önde olduğu kentleri gibi... Aynõ durum DSP’nin kazanma şansõ yüksek kentlerdeki CHP aday- larõ için de geçerli. Eğer kazana- mazlar ve DSP’nin de oylarõnõ azal- tarak yenilgisine neden olurlarsa, on- lar da siyasal tarihin “sağa hizmet edenler”i arasõnda yer alacaklar. Bu “tanımlanamaz aymaz- lık”tan hele Yılmaz Büyükerşen gi- bi bir efsane bile etkileniverirse, ay- nõ hizmetkârlarõn en ünlüleri Eski- şehir’dekiler olacaklar... Peki, bu “atanmış demokra- si”nin “atan(a)mamış”larõndaki ortak özellikler neler? Sorunun ya- nõtõ gelecek yazõmõzda... KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com 22 Şubat 22 ŞUBAT 2009 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Obama maymun gibi çizilmiş. Çizen de goril olmalı! Fırsat Necati Cebe: “10 bin yeni polis alınacakmış. Genç Fetoşçulara gün doğdu!” Nazar Ertan Somunkıran: “İşsiz gençlere: Nazar etme ne olur, baban Tayyip ise senin de olur!” Miting Kaya Çetin: “Tayyip, devlet kesesinden mitingler yapıyor: Hem siyaset, hem ticaret!” Sol-uk İlhami Hakverdioğlu: “Kara çarşaf, Kuran kursu, hacı yolu; nerede kaldı CHP’nin solu!” YağmurDeniz Kadir Topbaş’a basit bir türban sorusu İSLAM âleminin son halife adayı Fatih Sultan Recep’e hayran işadamı Ethem Sancak’ın Star gazetesinde geçenlerde görevlendirilen ve sultanın eski danışmanlarından Mehmet Metiner (Gazeteci Abdi İpekçi’nin katili Mehmet Ali Ağca’nın Papa II. Jean Paul’e suikast girişiminden sonra cezaevinden kaçırılmasıyla ilgili olarak 1984’te açılan davadaki sanıklardan Mehmet Metiner’le sadece isim benzerliği olduğunu sanıyorum), bir televizyon programında CHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Kemal Kılıçdaroğlu’na soruyor: “Türban ve türbanlı öğrencilerin üniversiteye girmesi konusunda ne düşünüyorsunuz?” Kemal Kılıçdaroğlu, kişisel görüşünü açıkladıktan sonra türbanlı ya da türbansız öğrencilerin üniversiteye girmesi ya da girmemesi konusunun belediye başkanının görev alanıyla bir ilgisi bulunmadığını, bunun bir belediye hizmeti olmadığını söylüyor ama Mehmet Metiner anlamıyormuş gibi aynı soruyu birkaç kez tekrarlıyor. Kılıçdaroğlu tekrar tekrar anlatıyor ama nafile; benim oğlum bina okuyor, dönüp dönüp yine okuyor! Aslında bu soruyu beş yıldır İstanbul’da sultanın vekili olarak belediye başkanlığı yapan Kadir Topbaş’a sorması gerekiyor: “İstanbul’daki üniversitelerde türbanı beş yıldır niye serbest bırakmadın.” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” ÖMRÜNÜ işçi haklarını savunmakla geçirmiş İlhan Selçuk “Her şey aklıma gelirdi de Aydın Doğan’ı bu köşede savunacağımı düşünemezdim” diye yazdı. Niye böyle yazdı? Çünkü Fatih Sultan Recep’in adamları medya patronlarından Aydın Doğan’ın yayın şirketine 826 milyon lira, yaklaşık 500 milyon dolar vergi cezası yazdı. Cumhuriyet tarihinde böyle bir ceza yazmıyor. Sultanın adamları biraz daha gayret etseler, sultanın damadının başına oturtulduğu atv- Sabah için kamu bankalarından ödenen 750 milyon dolar lüp gibi krediyi Aydın Doğan’dan çıkarabilirlerdi! İslamcı faşizmin öncelikli hedefinin medyayı kontrol altına almak olduğunu bilmeyen duymayan kalmadı. Kendileri için yarattıkları yandaş ve yalaka medya yetmiyor; medyayı tümüyle ele geçirmek istiyorlar. Financial Times, haberi verirken “Türkiye’nin en büyük medya grubunun başı yine otoriteler ile dertte” diyor. Bugünkü “otorite”nin yarın “otoriter rejim”e dönüşmeyeceğini kim garanti edebilir! Sultan “Vergi denetimini devletin kurumu yapıyor, hükümetle ne ilgisi var” diyor. Acaba, iktidar tarafından olabildiğince dinlenen- izlenen sivil-asker bürokraside hükümetin haberi olmadan kuş uçması olası mı? Devletin kurumları, belli bir plan doğrultusunda birer hükümet kurumuna dönüştürülmüyor mu? Aydın Doğan’ın gazetelerindeki yazarlar, ne olup bittiğini sorgulamaya çalışıyor. Tehlike gerçekten çok büyük. Grubun amiral gazetesi Hürriyet’in genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök yazısında “Ülkede böyle ağır bir baskı içtihadının yaratılması, herkes için tehlikelidir” diyor. Solculuktan liboşluğa devşirilen Ertuğrul’un, sonunda İslamcılara yaranılamayacağını anladığı ve Nazi Almanya’sında “bana ne” diyen papaz Martin Niemöller’den ders aldığı anlaşılıyor. Bu da bir kazanç! Darısı, sultanın vezirlerinden Ertuğrul Günay tarafından yılın kültür ve sanat ödülü ile onurlandırılan Milliyet yazarı Çetin Altan’ın başına. İslam faşizminde Ahmet’in veya Mehmet’in yöneteceği gazetede mutlaka bir köşesi olacaktır ama bari eli varsa da şu geçiş dönemine bir ışık tutabilse Çetin hoca efendi! Gidiş SESSİZ SEDASIZ (!) [email protected] İnsanlığın ortak sorunu... BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Bir toplantõyõ düzenleyen kişi. 2/ Acõklõ... Pirinç, buğday, mõsõr gibi bitkilerin tohumu. 3/ Okun yay kirişi- ne takõlan bölü- mündeki tüy... Ta- hõl yõğõnõ. 4/ “Ya- şadõm/ --- ağaçla- rõ şahidimdir” (B.R.Eyüboğlu)... Bir nota. 5/ Japon- ya’nõn, pirinçten yapõlan ulusal içkisi... Etken. 6/ Konut... Kupes balõğõna verilen bir başka ad. 7/ Doku teli... Kabuğu yel- paze biçiminde bir deniz yumuşakçasõ. 8/ Bir kim- seye çalõştõğõ yerce veri- len tatil... Boya ve bada- na yapmakta kullanõlan silindir biçimli fõrça. 9/ Bisikletin atasõ sayõlan binek aracõ. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Doğu Anadolu’da kullanõlan bir tür küçük zurna... Halk edebiyatõnda aruz ölçüsüyle yazõlan şiir türlerin- den biri. 2/ İspanyollarõn sevinç ünlemi... Tavana asõlan süslü aydõnlatma aracõ. 3/ Aydõn ilinde, “ulusal park” kapsamõna alõnan yarõmadanõn adõ... Satrançta bir taş. 4/ Beyaz mermerde bulunan sert kõsõm... Bir soru sözü. 5/ İlgi eki... Bilgisiz, kültürsüz kimse. 6/ Beygir... Ye- mişinden turşu yapõlan gebreotuna verilen bir başka ad. 7/ Hükümdar başlõğõ... Herkesçe bilinen, tanõnan. 8/ Ka- bul ettirmek amacõyla öne sürülen görüş... İngiltere’de çok sevilen bir cins bira. 9/ Meyveleri şekerle kaynata- rak hazõrlanan tatlõ... İyice yanarak ateş durumuna gel- miş kömür ya da odun parçasõ. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 K E Ş K Ü L S U E B E R İ C A L Ş E N D E R E A K D İ İ M A M Ü R E A K İ S L İ R İ K L İ F C E M İ L E A S A A S İ U R U L A M F A R S 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 T.C. İSTANBUL İKİNCİ İFLAS MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN İFLASIN AÇILDIĞINA DAİR İLAN Dosya No: 2009/2 İstanbul Ticaret Sicil Memurluğu’nun 446251 sicil sayõsõnda kayõtlõ ve Fatma Sultan Mah. Kahõlbağõ Sokak No: 31 D: l Fatih - İstanbul adresinde mukim Kobalt İnşaat Turizm Sanayi ve Ticaret AŞ’nin iflasõna İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce 18/02/2009 gün ve 2008/417 Esas sayõyla saat 14.20’den itibaren açõlmasõna karar verilmiş ve iflas açõlmõş bulunduğundan, İİK’nun 166. maddesi gereğince ilan ve tebliğ olunur. 18/02/2009 Basõn: 9780 PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Yazarımız yurtdışında olduğundan yazısını yayım- layamıyoruz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle