Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
14 ŞUBAT 2009 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA
17
KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr
ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@mynet.com
(ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com
HARBİ SEMİH POROY
14 Şubat
SAĞNAK
NİLGÜN CERRAHOĞLU
Türkiye İran Olur mu?
Skytürk’ün “Kırmızı Bülten”ine çarşamba gecesi
ben de davetliydim. Ateşli bir grip nedeniyle katıla-
madığım programı yatakta izledim. Ve büsbütün ateş-
lendim. Çünkü programın orta yerinde katılımcılardan
Kenan Çamurcu, Mehmet Faraç’a dönüp; “Sen di-
ni biliyor musun” dedi ve ekledi: “Ben ilahiyatçıyım.
Sen din düşmanısın!”
“Türkiye İran Olur mu?” sorusunun tartışıldığı bir
programda, “ilahiyatçı” olduğunu beyan eden bir ko-
nuk, karşısındaki konuşmacı için “fetva” veriyor: “Din
düşmanı!”
Bundan âlâ “İranlaşma” olur mu?
İran devriminin 30. yılı nedeniyle yapılan bir “siyaset
programına” katılacaksınız, “dini inançlarınız” sor-
gulanacak, din bilginizin derecesi imtihan edilecek;
kendisini “otorite” sayan birinden “din düşmanı” yaf-
tası yiyeceksiniz…
Laik ülkede olacak şey mi bu?
Postmodern engizisyon
İçi boşaltılmamış “laikliğin” geçerli olduğu ülkelerde,
kimse kimsenin dinini sorgulayamaz. Kimse kimsenin
imanını, dini inanç dozunu, düzeyini imtihan edemez.
Nerde kalmış bireye “din düşmanı” baskısı koymak…
Engizisyondan ne farkı var bunun? TV ekranlarında
bundan böyle artık “postmodern engizisyonlar” mı
izleyeceğiz? Konu dolayısıyla “dini bilip, bilme-
mek” değil. “Laikliği” bilip bilmemek- ki “İranlaşma
tehdidinin” temelinde bu yatıyor.
İran Şii, Türkiye Sünni imiş. Türkiye’nin İslam an-
layışı ile İran’ın İslam anlayışı analizi yapılmadan, “Tür-
kiye İran olur mu?” sorusu tartışılamazmış. İslam an-
layışlarımız farklıymış. Bizde “Molla” yokmuş vs…
Mesele bu değil.
Mesele: Türkiye’nin -olduğu kadarıyla da- “laik sis-
temini” koruyup korumayacağı. “İranlaşma” derken;
biz bunu, laik düzende bu göz önünde yaşanan ze-
min kaybını anlıyoruz. Laiklik; “laik” sistemin “de-
ğişmez kurallarına” saygı göstermek ve özümsemekle
yaşatılabilecek bir şey; “Türkiye demokrasidir. İran
olmaz” ezberleriyle değil. Bu “dini biliyor musun, bil-
miyor musun” sorusu üzerinden değil; “laikliği bili-
yor musun ve laiklikten ne anlıyorsun” sorusu üze-
rinden yürütülmesi gereken bir tartışma.
Ayırt edici kriterin “din düşmanı” ve “dinini bilen,
dini bütünler” üzerinden belirlendiği noktada inanç
özgürlüğü ve özgür düşünce iflas etmiş demektir. Te-
okrasilerin belirleyici ölçüsü de budur. Teokrasi ol-
mak için illa Şii olmak gerekmez. İnanç özgürlükle-
ri ve özgür düşünceyi ezmek yeter. İran da, Suudi
Arabistan da bunu yapıyor. İran Şii, Suudi Arabis-
tan Sünni; ikisi de “teokrasi”.
“Değişimi” kitleye yayan, ileriye doğru çalıştıran
çark oysaki “özgür düşünce” üzerinden yürür. Öz-
gür düşüncenin önünü tıkadığınızda, “değişimi”
boğarsınız. Otuz yıllık İran devrimi, sırf bunun üze-
rine; “şeriat yasalarını” değiştirmemek üzerine kurulu.
“İran’da yaşam korkunç değil!”
İran’a gidip, gelen; röportajlar yapan oturumun di-
ğer konuklarından Ayşe Böhürler; İran’ın öyle dı-
şardan göründüğü denli korkunç olmadığını söylü-
yor. Kadınların çalıştığını, insanların -özetle- bize uzak
olmayan yaşam tarzları sürdürdüğünü belirtiyor.
Bir yere dek (“şeklen” ve “kısmen”) bu doğru. “Ya-
şam tarzı” itibarıyla İran; Suudi Arabistan’dan fark-
lı. Riyadlı kadın direksiyona geçemiyor. Tahranlılar
taksi şoförlüğü dahi yapıyor. Ama “yargıç” olamı-
yorlar! Nobel’li Şirin Ebadi; buna en tipik örnek. “Yar-
gıçlığı” bırakmak zorunda kalan Ebadi, bugün sadece
avukatlık yapabiliyor.
Kapalı kapılar ardında insanlar, “yasakları” dele-
biliyorlar evet. Kadınlı erkekli yaşıyor, başlarını açı-
yor, içki içebiliyor, parti veriyor, yasak filimleri izle-
yebiliyorlar…
Ama yakalanırlarsa “kırbaçlanıyorlar”!
Bu İran’da yaşama gerçeküstü, acayip bir tiyat-
ro, karnaval havası veriyor. İçerde bir türlü, dışarda
başka türlü...“Çifte standart” özümseniyor. “Yalan”
içselleşiyor. Laiklik çerçevesinde bizim “doğal hak”
addetiğimiz özgürlükler, İran’da “dönemin insafı” öl-
çüsünde gizli gizli ve kısmen yaşanabiliyor. Gündelik
kurallar “keyfi”. Kurumsal yapı “şeriat” ise sabit.
“Esas”a dair hiçbir değişiklik yapılamıyor. Yapılma-
sı -“din düşmanlığı” sayıldığından- düşünülemiyor.
Hatemi gelince, başörtüleri küçülüyor; pardösü-
ler daralıyor, pantolonlar “kaprileşiyor”. Ahmedinejad
gelince “ahlak polisi” sokakta “kadınlara” cihat açı-
yor. “İranlaşma” derken; “hakların” hak olmaktan çık-
masından ve adım adım böyle “keyfileşmesinden”
söz ediyoruz biz.
Özgürlüklerin; “meşru hak” olması başka.
“Otoritenin bahşettiği” görece alanlara hapsedil-
mesi başka...
TV’lerde “din düşmanı” tehditlerinin uçuştuğu, uçu-
şabildiği bir ortamda bu tehlike yok sayılabilir mi?
Fatih Ülke dilsiz
Oğuz Tansel Yazın Ödü-
lü’nü kazanan Ergül Çe-
tin’in “Ülke Dilsiz Kapanıp
Yüzüstü” adlı dosyasından
birkaç dize:
“ülke dağınıklığını giderdi
/ birikti, doldu, dolandı, ak-
maya yer buldu ırmak / kıv-
randı, arandı, buldu sonun-
da akacağı yeri / çok devin-
di, büküldü, kıvrıldı, durdu,
düşündü, / bir yol buldu
akmaya kendince.”
Ah keşke, ah keşke...
Trafik
Demiryollarının iç yazış-
masından bir bilgi:
“30 Ocak 2009 tarihinde
Sayın Cumhurbaşkanımız
Abdullah Gül’ün Sakarya’yı
ziyareti nedeniyle emniyet
müdürlüğünce verilen emir
gereği, Cumhurbaşkanımı-
zın geçitlerden geçişi esna-
sında tren trafiği durdurul-
muştur.”
Havada uçak trafiğini de
durdurmaya kalkarlarsa hiç
şaşmayalım.
Milli Görüşçülerin
bilgisunardaki “AKP
gerçeği” sitesinde,
Recep Tayyip
Erdoğan’ın gülen
fotoğrafının yanında
Mart 2003’te söylediği
sözlere yer verilmiş:
“ABD’nin Irak’ta
savaşan kahraman bay
ve bayan askerlerin en
az zayiatla ülkelerine
mümkün olan en az
zamanda dönmeleri
temennisi ile duacıyız.”
Görüyorsunuz,
Bağdat’tan Davos’a
fatihlik ruhu hiç
sönmüyor.
Ormanların
vay haline
Orman dostu Yücel Çağ-
lar, tapu kanununda yapılan
son değişikliğin “2B” (orman
niteliğini yitirmiş arazi) yasa-
sı gibi algılanmaması gerek-
tiği kanısında. Son değişiklik,
2B yasasından çok daha va-
him sonuçlar doğuracak çün-
kü:
“Bugüne değin ‘2B’ uygu-
laması, artık hukuksal olarak
‘orman’ sayılmayan yaklaşık 6
milyon dönümün tümüne ya-
kın kısmının ‘değerlendiril-
mesi’ydi. Siyasal iktidarın bas-
langıçta tek amacı, bu arazi-
leri herkese satmakla sınırlıy-
dı. Anayasada yapmaya kal-
kıştığı değişiklik, bu amacın
ürünüydü. Siyasal iktidar bu
amacından vazgeçmiş değil-
dir. Ancak, siyasal iktidarın
amacı artık yalnızca bu değil-
dir. Siyasal iktidarın şimdiler-
deki bir başka amacı ‘2B’ uy-
gulamalarının yanı sıra ve çok
daha vahimi ‘orman’ sayılan
alanların daraltılmasına yol
açabilecek doğrultuda kolay-
laştırılmasıdır.
Siyasal iktidar, her türlü ka-
musal varlığı satma, bu yolla
ülkemizdeki yıkıcı ekonomik
büyümeye kaynak sağlama
ve dolayısıyla da kapitalist
sermaye birikim sürecine kat-
kıda bulunmayı amaçlamak-
tadır. ‘Orman’, özellikle de
‘devlet ormanı’ sayılan arazi-
leri, ‘orman ekosistemlerini’
değil, arazileri ve ‘devlet or-
mancılığı’ düzenini özelleştir-
meye çalışması, bu amacın bir
ürünüdür.”
Ormanlarımız elden çıka-
cak, toptan.
Yitirdiğimiz
bulvar
Cumhuriyetin açık hava
müzesidir Ankara’nın Ata-
türk Bulvarı.
Koleksiyoncular Derne-
ği’nin Çağdaş Sanatlar
Merkezi’nde açtığı “Cum-
huriyet Devriminin Yolu
Atatürk Bulvarı” başlıklı
sergisiyle birlikte aynı ad-
la çıkardığı kitapta şöyle
nitelenmiş Atatürk’ün yo-
lu:
“Atatürk Bulvarı’nın ta-
rihi Cumhuriyet devriminin
tarihidir. Cumhuriyet dev-
rimi gerçekleştirilirken, bul-
var, halka kazandırılmaya
çalışılan çağdaş yaşamın
önemli bir sahnesi olarak
şekillenmekte, Cumhuri-
yet’in yeni kurumları cad-
de üzerinde bir bir yerleri-
ni almaktadır.
O günlerin şehirciliğin-
de, çağdaş yaşama özgü
olarak görülen ölçü ve dü-
zen içinde biçimlendirilen
bulvar, İstanbul’a karşı
Anadolu’nun geliştirilme-
sinin bir simgesi olarak,
başkent Ankara’nın plan-
lanması ve tasarımının en
önemli öğesidir.”
Ankara beylerbeyinin
her elinin değdiği iş gibi,
Atatürk Bulvarı da perişan
oldu. Delindi, deşildi, o
güzelim Kuğulu Park ucu-
be altgeçitlerle gölgelen-
di, yollar sevimsiz fa-
yanslar, ilkel resimlerle
hamama çevrildi.
Atatürk Bulvarı’nın bu-
günkü hali, Cumhuriyetten
nasıl hınç alındığının bir
kanıtıdır.
Dünya Yerel Yönetim ve
Demokrasi Akademisi’nin
26 Mayıs 1997’de
gerçekleştirdiği atölye
çalışmasında Bülent
Tanık, şu
değerlendirmeyi yapmış:
“... Ben ulusun eriyen
ve yok olan bir kavram
olduğunu düşünüyorum.
Dolayısıyla ulusa entegre
olan, ulusa eşlenmiş olan
devlet kategorilerinin de
tarih sahnesinden yavaş
yavaş silinmeleri
kaçınılmazdır. Devletin
sayıca veya kurumsal
olarak küçülme nedeniyle
kendi meşruiyetini belli bir
süre daha güçlü
kılabilecek tedavilere
uğramış olması ve
desantralize olarak,
yaygınlaşarak,
sorumluluğu başkalarına
dağıtarak bu anlamda
meşruiyet zemini
yakalamaya girişmiş
olması, ulus devletin tarih
sahnesinden silinme
potasına, rayına girdiği
olgusunu ortadan
kaldırmıyor.
... Bu bağlamda
küreselleşme sürecinin
yereldeki, ulusal yereldeki
değerleri aşmada
yardımcı olacak
potansiyeller taşıdığını
düşünüyorum.
Sanıldığından çok kısa
bir süre içerisinde
dünyada ulusal devlet
kavramının, taşıdığı
işlevlerin bütünselliği
açısından hızla ortadan
kalkacağını
düşünüyorum.”
Küreselleşmeci diye
tanımlanabilecek bir
düşünce yapısı bu.
Oysa bugün,
emperyalizmin masalı
olan küreselleşmenin
gerek ekonomik,
gerekse siyasal açıdan
yıkılışına tanık
olduğumuz bir süreci
yaşıyoruz.
Ulus devleti kurmuş bir
partiden ve ulus devletin
simgesi olan
Çankaya’dan belediye
başkanı adayı olduğuna
göre, Bülent Tanık da
aynı süreçte yukarıdaki
düşüncelerini değiştirmiş
olmalı...
Küreselleşmeci Düşünce
Cumhuriyet kadını
FATMA HASENE SOMER
Türkelciğim,
7 Şubat 2009 günü seni ye-
ni seyahatine uğurladıktan
sonra aramızdaki ortak nok-
taları düşündüm uzun uzun.
Bizi birleştiren “Cumhuriyet”
düşüncesinin dışında nelerimiz
vardı?.. Tabii ki şiir ilk sıra-
daydı. Birbirimize ilk arma-
ğanlarımız şiir kitaplarıydı; Sa-
fo, Hayyam, Baudlaire vd...
18. yüzyıldaki mektuplaş-
ma modası 21. yüzyılda mail-
leşmeye dönüştü. Ben de 24
Aralık 2007’de adını ilk kez
duyduğum ve çoook beğen-
diğim Ermeni şair Zahrad’ın şii-
rini ilk iş sana göndermiştim,
anımsıyor musun? Şiirin ilk
dizeleri şöyleydi:
“Ve çiçekler arasındaki erik
ağacı /Güneşe ve yağmura
dikmiş gözünü / Güneş ki ol-
duracak meyvasını /Yağmur
ki besleyecek meyvasını / Mey-
va ki sürdürecek erik ağacını /
Ağaçlar ki çiçekler arasında /
O ben’im işte”(*)
Ve sen hemen cevaplamış-
tın:
“Adını duymuştum, hatta bir
ara kitabı var mı diye de bak-
tıydım. Nefis bir çeviri, nerde
buldun?
Erik ağacı ne güzel bir seçim.
Yaşamın ta kendisi! Konuş-
malıyız...
Şimdi yatmam gerekiyor.
Dilerim Noel hepimiz için gü-
zel başlar ve hiç unutamaya-
cağımız güzellikler getirir.
Kediyle farenin dostluğu bel-
ki bu güzelliklerin en vazgeçil-
mezi olur.”
Bir Cumhuriyet kadını olan
sana, bir Cumhuriyet sevdalı-
sı olan ben, karamsar ve
umutsuz olduğumu söylemiş-
tim. Dünyaya baktığımızda
savaştan, hemen hemen tüm
demokrasilerin sorunu haline
gelmiş yolsuzluklardan, suiis-
timallerden, pazar ekonomisi-
nin bir cangıla benzettiği bu
dünyadan mutsuz olduğumu,
kendimi yalnızlaşmış ve yor-
gun hissettiğimi seninle pay-
laşmıştım. “Yaşam oyun için-
de oyun. Ben artık yorgu-
num..” demiştim. Sense he-
men motivasyona geçmiş ve
şunları yine e-postayla gön-
dermiştin bana:
“Şekerim yorgun muyuz?
Emin değilim. Emin olduğum
tek şey ‘bilebilmek’ ya da bu-
na ‘erken algılama’ de, bazen
yüklenmesi hiç de kolay ol-
mayan bir dünyaya dönüşüyor.
Dahası, dünyayı taşırken kâi-
natın dışına düşmemek de la-
zım. Zira, ‘gördüklerin’ her za-
man görülesi olmayabiliyor da!
(...)
Üstüne üstlük bunun hava-
sına kapılmamak, özgüvenin-
de boğulmamak da gerek! İl-
ginç olan tüm zorluğuna rağ-
men duyarlılıkla birlikte cesa-
ret ve dayanıklılık da getirme-
si. Hem de tüm korkutuculu-
ğuna ve yalnızlaştırmasına rağ-
men!” Evet biliyorum, pazarlar
savaş alanlarıdır ve risklerle
doludur Türkel. Savaştaysa
başarı insan usunun özgürlü-
ğüyle bağımlıdır.
Doğmak ya da doğmamak
insanın elinde değil ki!.. Ya-
şamaksa insanın en doğal
hakkı. Peki nasıl yaşamalı in-
san?
- Eşit ve özgür değil mi?..
Bunun en güzel örneğisin sen!.
Şiirin dışında ortak yanları-
mız galiba “karanlığın ayak
sesleri” girişimiyle başlayan
dostluğumuzda Özgür, Çağ-
daş, Uygar, “Kul”luktan Yurt-
taşlığa geçmiş insan olma yo-
lunda verdiğimiz savaşımdı.
Her şeyi bilip engelleyeme-
mek!.. Olayların akışını anlayıp
da değiştirememek!.. Bu nasıl
bir ıstırap, düşünsene!!!. Ya-
şamı değerlendirmek için ge-
reksinimimiz olan aklın hem bir
lütuf, hem bir cendere olduğu
düşüncesini taşıyorum. Sevgili
dostum, bu savaşımda en iyi
ilacım, sevildiğimi bana his-
settirenlerle konuşmak, pay-
laşmaktı, bunu bana sağlaya-
bilen nadir kişilerden biriydin
sen... Ama bu güven duygusu
çok zor bir duygu ustacığım.
Evet can arkadaşım, bana
1995’te armağan ettiğin “Hay-
yam” şiirleri kitabına şöyle
yazmışsın:
“Sevgili dostum,
Nelerde buluştuk,
Nelerde yitirdik dostlukları...
Yüreğimizin sıcaklığını ço-
ğaltarak”
Fitnat, Aşkın, Fisun, Güneş
ve ben seni çok özledik...
(*) Kitabın adı “Yaparacığı
Gören Balık”/ Çeviren: Ohan-
nes Şaşkal
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
SOLDAN SAĞA:
1/ Ortaoyununda zur-
naya verilen ad... Ya-
narken güzel koktuğu
için tütsü olarak kul-
lanõlan ağaç. 2/ “Ap-
tal, bön” anlamõnda
argo sözcük... Kõsa
çizgi. 3/ Geminin sa-
atteki hõzõnõ anlamak
için kullanõlan aygõt.
4/ Dövülmüş buğday,
mercimek ve nohutla
yapõlan bir tür çorba...
Kayõnbirader. 5/ Tõr-
tõllarõ aşõnmõş taşõt lastikle-
ri için kullanõlan sözcük. 6/
Yunan mitolojisinde tutku
tanrõçasõ... Tarla sulamasõn-
da kullanõlan tahta oluk. 7/
Dünya işlerinden vazgeçip
bir yere kapanma. 8/ Muğ-
la’nõn Milas ilçesine bağlõ tu-
ristik bir belde... Bir soru sö-
zü. 9/ Türk resim sanatõnda
önemli bir grubun ad olarak
benimsediği harfin okunuşu... Diploma.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Ekmek, peynir ve et suyuyla yapõlan bir yemek... Karaci-
ğerin salgõladõğõ acõ sõvõ. 2/ Bir ticaret senedinin üstüne yazõ-
lan kefillik... İzmir’in bir ilçesi. 3/ Üzerinde yüzlerce iğneli kös-
tek bulunan uzun balõk oltasõ. 4/ Birkaç renkli iplikten yapõl-
mõş dokuma... Küçük erkek kardeş. 5/ Esrar içenlerin kullandõğõ
bir tür nargile. 6/ Tanrõtanõmaz... Toprak, kum ve saman ele-
meye yarayan iri delikli kalbur. 7/ Kendini bir konuya verme.
8/ Eski yapõ ya da kent kalõntõsõ... Neon elementinin simgesi.
9/ Adõn durum eklerinden biri... İzin, onay.
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
M E H D İ S A H
E P E S K A L A
S İ M A A Ğ I T
İ F A K A T M A
H O T A M I Ş Y
N İ D A E T İ
S E E D E B İ
İ M A M E V İ A
M A N İ E T Ü V
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com
nilgun@cumhuriyet.com.tr
YERYÜZÜ SANATÇILARI
NE SÖYLÜYOR?
24 ŞUBAT SALI 2009
SAAT: 20.30
STUDİOLİVE/BEYOĞLU
www.birakinoksevdasi.net