17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 ARALIK 2009 ÇARŞAMBA 16 KÜLTÜR DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ ‘Su Başında Durmuşuz’ Nâzım Hikmet’in benzersiz şiirlerinden biri, “Masalların Masalı” bu dizeyle başlar: “Su başında durmuşuz Çınar, ben, kedi, güneş, bir de ömrümüz.” Bu şiiri ister kendi kendinize okuyun, ister Ruhi Su’nun unutulmaz yorumundan dinleyin; hayatın bizim dışımızdaki akışını, o sonsuz akış içinde bir yeriniz olduğunu bilmekten bambaşka bir yaşam enerjisiyle dolar içiniz. Gün Benderli, bir çağ romanına konu olabilecek zenginlikteki yaşamını anlattığı kitabına bu adı vermiş: Su Başında Durmuşuz (Belge Yayınları). 1940’lı yıllardaki sosyalist kuşağın bir temsilcisi Gün Benderli. Uzun yıllar yaşamları ve mücadeleleri yasal kısıtlamalar nedeniyle giz perdesi altında kalan bu kuşağın temsilcileri, son yıllarda yayımlanan anı kitaplarıyla bir ölçüde olsun gün yüzüne çıkabildiler. Sabiha Sertel, Vartan İhmalyan, Dr. Hayk Açıkgöz, Sevim Belli’den sonra Gün Benderli’nin kitabı da hem yakın tarihimiz hem de çağımızın trajik insani boyutları üstüne çok değerli tanıklıklarla dolu. Kırk kuşağı edebiyatçılarının başlarına gelenler nedeniyle “acılı kuşak” olarak anıldıkları bilinir. Rıfat Ilgaz’dan Ahmed Arif’e bu kuşağın yaşadığı baskılar, gördükleri işkenceler başlı başına bir araştırma konusu. Aynı yıllarda ülkedeki aydınlar inanılmaz baskılar altında yaşarken, Gün Benderli’nin de aralarında olduğu bir grup genç, Avrupa ülkelerine eğitim için gittiklerinden bu sürecin bir ölçüde dışında kalabilmişler. Ama öte yandan da bambaşka bir hayatın içinde bulmuşlar kendilerini. Önce İstanbul’da, Enver Gökçe’nin “partiye alındınız” bildirimiyle gizli Türkiye Komünist Partisi’ne üye olan Gün Benderli, yurtdışında Fransız Komünist Partisi’yle başlayan ilişkileri sonucu sosyalist dünyayla tanışır. Ülkeye geri dönmelerinin olanaksız olduğu anlaşılınca da, bir avuç arkadaş, uzun yıllar yaşayacakları Budapeşte’ye yerleşerek Budapeşte Radyosu Türkçe Yayınlar Servisi’nde çalışmaya başlarlar. Macaristan’da sosyalist uygulamaları, 1956 ayaklanmasını ve ülkenin Rus tanklarınca işgalini, çeşitli uluslardan çok farklı insanlarla bir arada yaşamanın sunduğu zenginliği yaşarlar. Nâzım Hikmet’in kendi sesinden dinlediğimiz çok sayıdaki şiirinin kaydı burada yapılır. Yine ozanın çağdaş Türk edebiyatından örnekler okuyup değerlendirmeler yaptığı, bugün “Konuşmalar” adlı kitabında yer alan on sekiz ayrı söyleşi de yine burada gerçekleşir. Koskoca Sovyetler Birliği’nin kurduğu bir otomobil fabrikasının zamanında üretime geçememesi nedeniyle apar topar İtalya’dan Fiat fabrikasından benzer birkaç otomobil getirtip fabrikanın ilk ürünleri diye yalanlarla halka sunması gibi benzersiz nice tanıklıklarla dolu bir kitap, Su Başında Durmuşuz. Nâzım Hikmet, Budapeşte’ye geldiğinde de bir vasiyette bulunmuş: “Bir gün elbet Türkiye’de de devrim olacak, sosyalist düzen kurulacaktır. Sizin bunu göreceğinize inanıyorum. O zaman asla, hiçbir şekilde bayrağımızı değiştirmeyin. Değiştirmek isteyenlere engel olun! Ay yıldızlı bayrağımız değişmeden, hep öyle kalsın. Ve eğer bir gün sizler, yönetici mevkilere geçecek olursanız, mutlaka çarşıya, pazara kendiniz gidip, alışverişinizi kendiniz yapın!” Gün Benderli, büyük altüst oluşların içinde, göbeğinde yaşamış olmasına karşın, nesnelliğini, çağdaş aydın tavrını yitirmemiş. Gözlemleri ve düşünceleri, geçmiş için olduğu kadar günümüz ve geleceğin dünyası için de önem taşıyor. Yaşadığımız çağı anlamanın, kuşaktan kuşağa deneyim aktarımının parlak bir örneğini sunuyor. [email protected] [email protected] CMYB C M Y B ALPER TURGUT A hmet Uluçay, büyülü dünyaya delicesi- ne tutkundu, hayatõnõ, sinemaya ve im- kânsõzõ olanaklõ kõlmaya adadõ. Taşradan, dünyanõn bütününe hitap edebilecek farklõ ve öz- gün bir dil yakalayabilmek, ezber bozmak ve çõğõr açmak değil de nedir? O, küçük bir bütçeyle bile dev ve unutulmaz bir film yapõlabileceğini göster- di. Uluçay, genç sinemacõlarõn kõlavuzudur artõk... Bozkõrõn büyük ozanõ Cengiz Aytmatov, “Boz- kır uçsuz bucaksız, insan ise küçüktür. İnsan çok güçlü ve hünerli olmalıydı burada” der. Tüm zor- luklara karşõn, ömrünü bir sevdaya adayan Uluçay, başka nasõl tarif edilebilir ki? Üstelik “Karpuz ka- buğundan gemi değil, Titanik bile yaparsın. Pa- ra değil, yürek meselesi” diyebilecek denli ente- resan ve tutkun bir adam bu... Kütahya’nõn Tavşanlõ ilçesine bağlõ Tepecik Köyü’nde sinema yapmaya soyununca, Uluçay’õn adõ köyün delisine çõktõ. Ama o yõlmadõ, rengârenk düşlerini, tuval olarak kul- landõğõ beyazperdede resmedebildi. O, orijinal, ni- telikli, samimi ve naif bir dil kullanarak, evrensel sinemaya giden yolun kapõlarõnõ açmõştõr. Uluçay’õn kõsa film serüveni ise 1993’te ‘Optik Düşler’ ile başlar, sonra sõrasõyla ‘Koltuk Değ- neklerinden Kanat Yapmak’, ‘Bizim Köyün Or- ta Yeri Sinema’, ‘Minyatür Cosmosda Rüya’, ‘Epileptic Film’ ve ‘Exorcise’ gelir. Her sinema- sever, Uluçay’õn kõsa filmlerini mutlaka seyret- melidir. Göreceksiniz ki, sõcacõk ve yumuşacõk film- ler yapabilen bu adamõn, aynõ zamanda korku-ge- rilim türünde de söyleyeceği çok şey vardõr. Sine- mamõz, tekdüze bir yönetmeni değil, geniş bir yel- pazede eserler verebilecek büyük bir yaratõcõyõ yi- tirmiştir. Uluçay’õn, uzun metrajlõ mirasõ ‘Karpuz Ka- buğundan Gemiler Yapmak’ ve Sicilyalõ usta yö- netmen Guiseppe Tornatore‘nin kült yapõtõ “Cen- net Sineması” (Nuovo Cinema Paradiso / 1988)... Bizim Gõmõldak Recep ve düş ortağõ Mehmet ile makinist Alfredo’nun gözü kulağõ olan küçük To- to... Ne çok benzeşirler, her iki filmden de aldõğõ- nõz lezzet, hemen hemen aynõdõr. Yalõn bir hikâyeden, 40 ödüllü bir başyapõt çõ- karmak, herkesin harcõ olmasa gerek... Ancak film gibi bir hayatõnõz varsa iş değişir. Hem öykü, şiir ve senaryo yazacaksõnõz, hem de aynõ anda yem fabrikasõnda hamallõk yapõp film çekeceksiniz. Kamyonlarda direksiyon sallayõp, inşaatlarda ve ta- vuk çiftliğinde çalõşacak, beyninizdeki tümörü hi- çe sayõp son soluğunuza dek sinema diyeceksiniz. Evet, henüz 12 yaşõndayken sinema yapmayõ ak- lõna koyan Uluçay’õn azim ve kararlõlõkla örülü ya- şam öyküsü, değme senaryolara taş çõkartõr. Uma- rõm mesaj alõnmõştõr. Bugün bize has bir sinemadan bahsedemiyorsak ve hâlâ birbirinin kopyasõ gişe filmleri ve 7. Sanat ile alakasõ olmayan girişimlerle avunuyorsak şayet, Ahmet Uluçay’lar yaşarken kõymetlerini bilmedi- ğimizdendir. Bozkõrõn hüzünlü bilgesi, kuşkusuz son bir ders vererek veda etti bizlere, değerbilmezliği- mizi gösterip, geleceğe dair sorumluluklar yükle- yerek... Yönetmen Cemal Şan, onun ardõndan “Çok de- ğerli bir sinema tutkununu kaybettik. Hastalı- ğı sırasında ona gereken yardımı yapamadığı- mız için utanıyorum” dedi. Bu utanç hepimizin... Dileriz ki, üzgün, kõrgõn ve borçlu giden bu yalnõz adam, çoğalmamõza vesile olur. Ve vefasõzlõk illeti, Ahmet Uluçay ile sonlanõr ve herkes, Türk sinemasõ adõna elini taşõn altõna koyar. Unutulmamalõ, sine- mayõ var eden kolektif bir çabadõr ve bu sanat, sa- dece ekip ruhuyla kotarõlõr. Uluçay’õn, 2007’de baş- ladõğõ ancak hem hastalõğõ hem de maddiyatsõzlõk nedeniyle bitiremediği ‘Bozkırda Deniz Kabuğu’ adlõ yapõtõnõ, yönetmenlerimiz, imece usulü çalõşarak nihayete erdirecekler. Dört gözle bekliyoruz. Ahmet Uluçay, değerbilmezliğimizi gösterip son bir ders vererek veda etti bizlere Bozkõrõnhüzünlübilgesi Ahmet Uluçay (sağda), bir yandan hamallık yaparken, bir yandan film çekti. Beynindeki tümörü hiçe sayarak son soluğuna dek sinema dedi. Yalõn bir hikâyeden 40 ödüllü bir başyapõt çõkarmak herkesin harcõ olmasa gerek. Ama film gibi bir hayatõnõz varsa iş değişir. Ahmet Uluçay’õn kararlõlõkla örülü yaşamöyküsü değme senaryolara taş çõkartõr. Kültür Servisi - Beşiktaş Belediyesi’nin Akatlar Kültür Merkezi’nde önceki akşam dü- zenlediği “Ustalara Saygı” toplantõsõnda Faruk Şüyün, şair, yazar ve gazeteci Refik Durbaş’õ dostlarõyla bir araya getirdi. Refik Durbaş için düzenlenen geceye katõlanlar ara- sõnda Türkiye Yazarlar Sendikasõ Başkanõ En- ver Ercan, Rasih Nuri İleri, Adnan Öz- yalçıner, Ataol Behramoğlu, Atilla Dorsay, Fahri Özdemir, Gürol Sözen, Metin Sözen, Necati Doğru, Sennur Sezer, Turgay Fi- şekçi, Tevfik Taş, Öner Ciravoğlu, Ab- dullah Yazıcı ve Durbaş’õn kõz kardeşi Mahmure İleri de yer aldõ. Bu dostluk şöleninde Doğan Hızlan, Adnan Binyazar ve Durbaş’õn eşi Bilge Durbaş me- sajlarõyla yer aldõlar. 68 kuşağõnõn toplumcu şai- ri 1944 doğumlu Refik Durbaş şiiri üzerinde du- ran konuşmacõlar; “Umutsuzluğa düşmeyen, hayatla, politik-kültürel savaşımıyla iç içe olan Durbaş gerçeği söylerken maskesiz, li- rizimde gülünç olmamayı başaran, sesini yükseltmeden zengin şiir örgüsü oluşturan, hayatın çırağı şiirin ustasıdır” dediler. Şiir ağõrlõklõ etkinlikte İsa Çelik’in dialarõ eş- liğinde tiyatro sanatçõsõ Ergün Işıldar şairin, “Uçurumlara Dar Gelen” şiirini okudu. Sa- dık Gürbüz ise, “Onlar ki...” şiirini sazõyla ça- lõp söyledi. Durbaş da kürsüden, Kapadokya’da çektiği iki güvercin fotoğrafõ üzerine yazdõğõ “İki güvercin ey ömür...” şiirini okuyarak Çe- lik’e sürpriz yaptõ. Geçirdiği rahatsõzlõkla se- venlerini korkutan şair, “Yeniden doğmuş gi- biyim. Beni çok mutlu ettiniz” diyerek dost- larõnõ selamladõ. “Çaylar Şirketten”, “Çırak Aranıyor”, “Siyah Bir Acıda”, “Nereye Uçar Gökyüzü” gibi kitaplarõn yazarõ, Yeditepe, Beh- çet Necatigil ve Halil Kocagöz şiir ödüllerinin sahibi olan Durbaş, gazeteciliğe Cumhuriyet ga- zetesinin, Adnan Özyalçıner, Kemal Özer, Atilla Özkırımlı, Konur Ertop’un da bulun- duğu ünlü Düzeltme Servisi’nde başlamõştõ. Hayatın çırağı, şiirin ustası... ‘Sinema Tarih Buluşmasõ’ U S T A L A R A S A Y G I ’ N I N K O N U Ğ U R E F İ K D U R B A Ş ’ T I Kültür Servisi - TÜRSAK Vakfõ’nca bu yõl 12.si düzenlenen “Sinema Tarih Buluşmasõ”nõn Cemal Reşit Rey Konser Salonu’ndaki açõlõş töreni ünlü piyanist İdil Biret’in resitali ile başlayacak ve ardõndan onur ödülleri verilecek. Bu yõl onur ödülleri İdil Biret’e, yönetmen Zeki Demirkubuz’a ve Sanat Tarihçisi Semavi Eyice’ye verilecek. Festivalde, Cannes, Berlin, Toronto gibi saygõn film festivallerinden ödüllü filmler de var. Gösterimler, 11 - 17 Aralõk tarihleri arasõnda Alkazar Sinemasõ ve Fransõz Kültür Merkezi’nde yapõlacak. K A M İ L M A S A R A C I K Ü L T Ü R Ç İ Z İ K Zahide Özar anısına sergi Kültür Servisi - “Efsane Resim Öğretmeni” Zahide Özar anõsõna düzenlenen Çamlõca Kõz Liseliler Karma Resim Sergisi, 12-18 Aralõk günleri arasõnda Kadõköy Belediyesi Başkanlõk binasõnda yapõlacak. Sergide Özar’õn özgün yapõtlarõyla Çamlõca Kõz Liseli öğrencilerin çalõşmalarõ birlikte yer alacak. Çamlõca Kõz Lisesi’nin resim ve sanat tarihi öğretmeni Özar’õn (1906-96) sanatçõlara açtõğõ Beylerbeyi sõrtlarõndaki köşkü, resim ve heykel sergilerine yõllarca ev sahipliği yapmõştõ. Daha sonra Özar’õn vasiyeti ile sanat vakfõna dönüştürülen köşk, ölümünden sonra işlerliğini yitirmiş ve kapatõlmõş, sanatçõnõn yapõtlarõ da Güzel Sanatlar Deposu’na kaldõrõlmõştõ. Çamlõca Kõz Liseliler Derneği İstanbul Şubesi, sanatçõnõn yapõtlarõnõ gün yüzüne çõkarmak ve vakõf binasõna işlerlik kazandõrmak amacõyla her yõl karma resim sergisi düzenliyor. Serginin geliri lisenin yatõlõ öğrencileriyle üniversiteli burslu öğrencilere destek olarak değerlendiriliyor. Michel Franco’nun ‘Daniel & Ana’ adlı filmi de festivalde.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle