Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ekonomi@cumhuriyet.com.tr
7 ARALIK 2009 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
EKONOMİ 13
CMYB
C M Y B
ANKARA PAZARI
YAKUP KEPENEK
‘İdeoloji’
Son günlerde siyasetin ana tartışma
konularının başında ideoloji geliyor.
Başbakan ısrarla Danıştay’ın üniversitelere
girişi düzenleyen katsayı konusundaki kararını
kınayarak “ideolojik” olarak nitelendiriyor.
Partiler ve kurumlar da buna göre bir tavır
sergiliyor.
Burada ideoloji sözcüğüne “kötüleme”,
“aşağılama” amacı yükleniyor; giderek “küfür”
edilircesine kullanılıyor. İdeoloji bulaşıcı
hastalığa yol açan bir virüs gibi algılanıyor.
Oysa siyaset tanımı gereği ideolojidir;
siyasetçi ve bağlı olarak toplum, “ideoloji ile
kötülemeyi” nasıl eşitler?
Gerçekte, ideoloji sözcüğünü Başbakan’ın
anlayışıyla kullanmanın kendisi ideolojidir.
Anımsanacağı gibi 12 Eylül faşizminin en
önemli gerekçesi toplumu ideolojilerden
kurtarmaktı. Kendisi, ırkçı ve dinci ideolojilerin
en ilkel ve yıkıcı bireşimi olan 12 Eylül rejimi ve
izleyicileri sürekli olarak ideolojiden uzak
durulmasını salık verdi; kamuoyuna bu görüşü
pompaladı. Toplumun ünlü “depolitize”
edilmesi sürecinin temelinde de aynı anlayış
bulunuyor.
Anlaşılan 12 Eylül rejiminin ideolojiyi hastalık
sayan ancak aslında kendisi hasta olan ve bu
toplumun bir türlü kurtulamadığı mantığı
aradan otuz yıl geçmesine karşın varlığını
sürdürüyor.
İdeoloji, herhangi bir konudaki görüşün
dayandığı “düşünce bütünlüğü” demektir.
Ve her görüş, kural olarak, eğer görüş ise, bir
düşünce kökünden ürer.
Bu nedenle, doğru-dürüst bir görüş varsa
ideoloji de vardır.
Aslında ideolojiyi yadsımak, düşünceyi
yadsımaktır. Asıl yanlış buradadır; bu gerçeği
reddetmektir.
Somut düzlemde AKP’nin önce ılımlı İslamcı,
sonra da, bunun “ılımlısı, ılımsızı olmaz”
denilerek tümüyle İslamcı bir ideolojiye
yöneldiği ve bunu giderek artan bir kararlılıkla
uyguladığı biliniyor.
Bırakalım bu köşede de sergilenen ve
bakanlara uzanan onca somut örneğini bir
yana, bugünlerde, YÖK tartışmaları
bağlamında yaşananlar da yalnız ve ancak
İslamcı ideoloji ile açıklanabilir.
Anadolu Üniversitesi’nde öğretim
üyelerinden yüzde 12 ile en az oyu alan bir
aday rektör atanıyor. Aynı durum aşağı yukarı
aynı oranda oy almasına karşın Ege
Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’ne dekan
atanmasında yaşanıyor. Bu atanmalar, yalnız
ve ancak AKP-Cumhurbaşkanı-YÖK üçgenine
yerleşen İslamcı ideolojinin kör parmağım
gözüne uygulamalarıdır.
Bir üniversite öğretim üyesi, nasıl olur da,
kendisini istemeyenlerin sayısı isteyenlerin on
katı olmasına karşın, rektör ya da dekan olmak
isteyebilir? Bilim dünyası olması gereken
yerde, zorla yönetime gelme, meslek ahlakı
diye bir kavram kalmışsa, onunla bağdaşır mı?
Ya bir taraftan demokrasi sözcüğünü üstüne
basa basa kullanan diğer taraftan da öğretim
üyelerinin çok büyük çoğunluğunun oylarını
hiçe sayan YÖK yönetiminde bulunanların ve
Cumhurbaşkanı’nın tutum ve davranışları nasıl
ve neyle açıklanabilir?
Ya oy vermedikleri yöneticilerinin kendilerine
neler yapabileceğinin başka örneklerini gören
ve bunun korkusunu taşıyan yüzlerce öğretim
üyesinin durumu?
Bu insanlara önce oy verdirip sonra da onları
ezmenin -yok etme anlamında- kırmanın
nedeni ideoloji değil de nedir?
Bu anlayış ve uygulamalardan bilimsel üretim
çıkmaz; çıksa çıksa, yıkımın karanlığı çıkar.
Yanlış olan ve karşı çıkılması gereken ideoloji
sözcüğü değildir; bu tutum 12 Eylül’ün
tuzağına düşmek olur. Ve çünkü ideolojisiz
toplum bir yığındır. Bunun gibi toplumu
ideolojisiz kılmak istemek de onu “yığın” olarak
görmekten başka bir anlam taşımaz.
Yanlış ve ülkenin geleceğini karartacak olan,
genelde Türkiye’ye özelde de üniversitelere,
eğitime ve devlet yönetimine yerleştirilmek
istenen İslamcı ideolojidir.
Yapılması gereken de Cumhuriyet’in
değerlerine dayalı bir ideolojik seçenek
oluşturmaktır.
Obama merakla beklenen Afganistan planını
geçen salı günü açıkladı. Bu planın başarılı
olmak şöyle dursun, Afganistan’daki savaşı
çok daha kanlı bir aşamaya taşıma; kargaşayı,
kaosa çevirme olasılığı çok yüksek. Bu
koşullarda, Türkiye’nin Afganistan’a değil yeni
asker göndermesi, orada var olan 1700
askerini hemen geri çekmeye başlaması
gerekiyor.
Tam bir fiyasko
ABD’nin Afganistan müdahalesi tam
anlamıyla bir fiyasko oldu. Sekiz yıldır, doğru
dürüst tanımlanamadan, amaçları
saptanamadan süregelen savaşın
bilançosunda ne var? Her hücresine kadar
yolsuzluklara batmış, Kâbil dışında bir otoritesi
olmayan, bir genel seçimleri bile doğru dürüst
gerçekleştirmekten aciz Karzai hükümeti…
Büyük çoğunluğu okuma yazma bilmeyen,
yerel halkın başına bela olmanın ötesinde
kayda değer bir savaş gücüne, profesyonelliğe
ulaşmaktan hâlâ çok uzak, kasım başında beş
İngiliz askerinin öldürülmesi olayında olduğu
gibi ilk fırsatta silahlarını kendilerini eğitenlere
çeviren, Tacik-Paştun çekişmesinin arenası
(The Asia Times, 01/12) Afgan polis gücü,
ordusu… Üstelik eğitilen her dört askerden biri
silahlarını alıp kayıplara karışıyormuş (The Asia
Times 26/11).
Bunlara karşılık Taliban; askeri etkinliğini,
toplumsal desteğini, denetlediği bölgeleri
arttırmaya devam ediyor; moralinin,
“kazanıyoruz” algısının çok yüksek olduğu
söyleniyor. Taliban’ın bu algısının, Obama’nın,
konuşmasından sonra daha da yükselmiş
olacağını kolaylıkla varsayabiliriz. Durumu çok
yakından bilenlerden CIA’nın eski Kâbil Bürosu
Şefi, eski İstihbarat Konseyi ortak başkanı
Graham Fuller, Afganistan’daki savaşın
kazanılamayacağına inanıyor (New York Times,
04/12).
Dahası.. savaş, nükleer silahlara sahip
komşu Pakistan’a sıçradı; bu ülkeyi kanlı bir iç
savaşın içine attı; hükümetini düşme, ülkeyi
dağılma, orduyu darbe yapma noktasına
getirdi. Pakistan topraklarındaki hedeflere
uzaktan kumandalı uçaklarla saldırılar
düzenlemeye devam eden ABD’yi de, halkın
tepkisini daha fazla çekmek pahasına
komandolarla doğrudan müdahale etme
noktasına…
Obama aslında ne dedi?
Obama yönetimi bu yıl Afganistan’a, Bush
döneminde planlanmış 11 bin askere ek 21 bin
asker daha göndermişti. Obama, salı günü
yaptığı konuşmada, 30 bin asker daha
göndereceğini açıkladı. Washington Post’tan
Karen DeYoung, Pentagon kaynaklarına
dayanarak Obama’nın, Savunma Bakanı
Gates’e bu gücü gerektiğinde yüzde10
oranında arttırma yetkisi verdiğini aktarıyor
(03/12). Diğer bir deyişle
ABD’nin Afganistan’daki
asker sayısı 100 bine
ulaşabilecek. Ancak bizzat
ABD ordusunun,
Afganistan’daki “yeni”
taktiklerine yön vermesi
beklenen İsyana Karşı Savaş
El Kitabı (Counter
Insurgency Manuel) başarılı
olabilmek için her 1000
kişilik yerli nüfusa karşılık en
az 20 güvenlik personelinin
gerekli olduğunu söylüyor.
Bu hesaba göre Afganistan’ı
denetleyebilmek için en az 580 bin asker
gerekiyor (The Guardian 02/12).
Öyleyse, Irak’tan farklı olarak, merkezi bir
siyasi ekonomik yapıdan, kayda değer bir
ulaşım ağından yoksun; aşiretlere bölünmüş,
çok sert bir coğrafyaya sahip Afganistan’da,
100-120 bin ABD+NATO askeriyle sonuca
ulaşmak bir hayal. Obama’nın konuşmasında
“Eğer bir ulus inşa edeceksem o ulus ABD’dir”
sözleri, 18 ay içinde askerlerin geri gelmeye
başlayacağını ileri sürmesi de bir zafer
olasılığının gündemden düştüğünü gösteriyor.
Ancak, konuşmada, askerleri çekme sürecinin
yerel koşullara göre belirleneceğinin
vurgulanması, Savunma Bakanı Gates’in “2-3
yıl sürebilir” açıklaması, planı daha da
bulanıklaştırıyor.
Afganistan: Nereden nereye?
Bu savaş sekiz yıl önce, El Kaide’yi
Afganistan’dan sökmek için başlamıştı.
Uzadıkça, bir “ulus kurma”, modernleşme,
demokratikleşme, uyuşturucu kaçakçılığını
engelleme vb.. projesine dönüştü. Şimdi
Obama’nın konuşmasından, Afganistan’da
bulunmanın gerekçesinin, ABD’nin ve
dünyanın güvenliği gibi belirsiz bir amaca
bağlandığını; modernleştirme, ulus kurma vb.
gibi hedeflerin yerini, yönetimi feodal savaş
ağalarına, “ılımlı” Taliban’a bırakma projesinin
aldığını anlıyoruz. ABD’nin Afganistan
Ambasadoru Ikenberry’nin, Afganistan
seçimlerindeki
yolsuzluklardan sonra,
“Güvenilir bir hükümet
olmadan ek asker
göndermenin yararı yok”
uyarısına (BBC 12/11)
karşın Obama
yönetiminin asker
göndermeye karar vermiş
olması, Karzai’yi es
geçerek yerel liderlerle
çalışmaya başlayacağına
ilişkin haberler (Reuters
03/12) de bu algımızı
güçlendiriyor.
Bu yeni projenin bir başarı şansının
olabilmesi için öncelikle, Kâbil’deki yönetimin
belli bir istikrara kavuşturulması gerekiyor. Ek
olarak Paştun savaş ağalarının, yine Paştun
olan Taliban’ı değil de ABD’yi desteklemeye
ikna edilmesi; Afgan polisinin, ordunun
personel sayısının; hem 100 binlere ulaşması,
hem de “geçiş süreci” sırasında ABD’den
sonra yerel düzeyde yönetimi devralacak
savaş ağalarını, ılımlı Talibanı (eğer bu hayal
gerçekleşirse) denetleyebilecek düzeye
ulaşması gerekiyor. Bu işin 18 ayda
tamamlanabileceğine kimsenin inanmadığını
anımsatmama sanırım gerek yok.
Diğer taraftan, birkaç ay içinde gönderilmesi
beklenen 35 bin askerin, savaşı
yoğunlaştırarak (önümüz kış, birçok bölge
ulaşıma kapanacak) Taliban’ın özgüvenini
kırması.. buna karşılık “Taliban kazanamaz”
algısı yaratarak, halkın güvenini kazanması
hedefleniyor. Aşiret yapısına bağımlı,
köktendinci denecek düzeyde bağnaz dini
ilişkiler içinde yaşayan halkın, Hıristiyan bir
işgal gücüne güven duymasını beklemenin
saçmalığı bir yana, önümüzdeki dönemde
işgal güçlerinin, yerel halkın can kayıplarının
daha da artacağını varsayabiliriz. Taliban’ın 18
aylık takvimini düşünerek, açık savaştan
kaçınarak (mevsim de buna uygun olacak)
güçlerini korumayı, keskin nişancılar, yol kenarı
bombaları yoluyla işgalci güçleri vurmayı,
sabotaj ve suikast yoluyla savaşı kentlerde
yoğunlaştırmayı, merkezi hükümetin
istikrarsızlığını kaosa çevirmeyi denemesini de
bekleyebiliriz.
Kimi gözlemciler, örneğin Christian Science
Monitor’da LaFranchi (02/12), Obama’nın Af-
Pak-politikasını gözden geçirme panelinin
ortak başkanı Bruce Reidel’e dayanarak; Asia
Times’ın Pakistan Büro Şefi Salem Şahzad de
(05/12), Hikmetyar ve Molla Ömer ile
Holbrook arasındaki iletişimi yürüten Davud
Abedi’ye dayanarak, ABD’nin esas amacının
Pakistan’ın aşiret bölgelerinde sürmekte
olan savaş üzerinde yoğunlaşmak olduğunu
ileri sürüyorlar.
Reidel’e göre Pakistan hükümeti düşmenin
eşiğindeymiş, Pakistan ordusuysa ABD’nin
projesine büyük bir kuşkuyla yaklaşıyormuş.
Bu yüzden Pakistan giderek, belki de
Afganistan’dan daha çok önem kazanıyormuş.
NATO Genel Sekreteri, Obama planı
bağlamında hemen 7000 ek asker
gönderilebileceğini açıkladı. Ancak,
Almanların, Fransızların yeni asker
göndermeye istekli olmadıkları anlaşılıyor (Dei
Welt, Le Monde 03/12). İngiltere’yse yalnızca
500 ek asker gönderebiliyor. Dikkatlerin,
Holbrook’un “Afganistan için vazgeçilmez
önemde” dediği Türkiye üzerinde
yoğunlaşması kaçınılmaz.
Yeni “küresel NATO” konsepti Afganistan’da
duvara çarptı. ABD’nin bu savaşı
kazanamayacağı belli oldu. Bu iki batmış
projeyi, “stratejik derinlik” adına destekleyerek
çocuklarımızı bu ölümcül kaosun içine
göndermeyelim…
Afganistan Öyküsünde Mutlu Son Yok!
DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com
yakupkepenek06@hotmail.com
Sosyal Güvenlik Kurumu, 28 Eylül’de çõkardõğõ iki tebliğle herkesin parasal sõrrõnõ istihbarat konusu yapabilecek
SGK fişlemeye soyundu
Ekonomi Servisi - Sosyal Gü-
venlik Kurumu’nun (SGK) 28 Ey-
lül’de sessiz sedasõz çõkardõğõ iki teb-
liğ, yurttaşõn banka hesaplarõndan
kredi kartõ harcamalarõna kadar bü-
tün bilgilerinin SGK’ye bildirilme-
sini zorunlu hale getiriyor.
Mezarda emeklilik olarak ad-
landõrõlan 5510 sayõlõ Sosyal Gü-
venlik ve Genel Sağlõk Sigortasõ
Kanunu’nun 7. Fõkrasõnõn Uygu-
lanmasõ Hakkõndaki Tebliğ ile
100. maddesinin uygulanmasõ hak-
kõnda tebliğ ve bazõ yönetmelikler,
28 Eylül Pazar günü Resmi Gaze-
te’de yayõmlandõ.
Tebliğlerin Türkiye’de bir ilk ol-
duğunu belirten sosyal güvenlik
uzmanõ Ali Tezel, bunun yasal ol-
madõğõnõ ve bu yüzden de gizlen-
meye çalõşõldõğõnõ söyledi. Tezel, bü-
tün vatandaşlarõ ilgilendiren genel
sağlõk sigortasõ ile ilgili primlerin
tahsilini takip için vatandaşlarõn
her türlü bilgisini kendinde topla-
yacak bir düzenlemeye giden
SGK’nin yetkisini aştõğõnõ belirtti.
Tezel “Hiç haberimiz yokken
bankadaki hesabımızın SGK’ye
elektronik olarak aktarıldığını
göreceğiz. Borsadaki hisselerimi-
zi SGK de takip edecek. Peki bu
bilgileri ne yapacak? Nasıl kulla-
nacak” dedi.
Tezel ABD’deki McCarthy dö-
nemini çağrõştõran düzenlemelerin
bir an önce iptal edilmesi gerektiği
uyarõsõnda bulundu. Tezel,
NTVMSNBC’ye tebliğlerle ilgili
şu yorumlarõ yaptõ:
“SGK bu bilgilerin gizliliğini
sağlayabilecek mi? Aile hayatının
gizliliğini içeren bilgiler konu-
sunda neler yapılacağını bilmi-
yoruz. Bu konuda bir düzenleme
yok. Mesela gizli kalmasını iste-
diğimiz, aile hayatına ilişkin bir
sırrı nasıl saklayacak? Kamu ku-
rumları, bankalar SGK’nin iste-
diği bilgileri veremem diyebilecek
mi? Bu konuda bir düzenleme
yok. Düzenleme olmayınca da bu
bilgilerin ortaya saçılması, kişi-
lerin fişlenmesi gibi olaylar orta-
ya çıkabilecek. Hatta telefon de-
kontundan hangi gün kiminle ko-
nuştuğumuz SGK’nin bilgisaya-
rına düşecek. Hayatımızda gizli
hiçbir şey kalmayacak.”
Sosyal Güvenlik Kurumu,
yurttaşlarõn banka
hesaplarõndan kredi kartõ harcamalarõna
kadar bütün bilgilerinin kuruma bildirilmesini
zorunlu hale getiriyor.
Bildirim zorunlu Ali Tezel,
tebliğlerin yasal
olmadõğõnõ ve bu yüzden de gizlenmeye
çalõşõldõğõnõ belirterek, “Borsadaki hisselerimizi
SGK de takip edecek” dedi.
Hisseleri takip edecek Bilginin
gizliliği ihlal
ediliyor - Kamu kurumlarõ, bankalar SGK’nin
istediği bilgileri veremem diyebilecek mi? Bu
konuda bir düzenleme yok.
Bilginin gizliliği ihlal ediliyor
TÜM BİLGİLER ANINDA
SGK BİLGİSAYARINDA
SGK, sadece bankalarõ değil, milli
eğitim, tarõm, köyişleri, sağlõk, sanayi,
içişleri ve kültür bakanlõklarõ gibi
bütün bakanlõk ve kamu kuruluşlarõnõ
bağlõyor. “Ne işimiz var Çalışma
Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı ile”
demeyin. Mesela çocuğunuzu okula
kaydettirdiniz; kaydederken veli
bilgilerini isteyecekler. Okullar da veli
bilgilerini Sosyal Güvenlik Kurumu’na
bildirecek. Özel okul-devlet okulu hiç
fark etmiyor; anõnda veli ile ilgili
bilgiler SGK’ye bildirilecek. Örneğin
spor salonuna yazõlmõşsanõz, sizin 150
lira spora verecek kadar paranõz var ve
SGK’ye genel sağlõk sigortasõ
priminizi ödemiyorsunuz
diyebilecekler. Mesela Tarõm ve
Köyişleri Bakanlõğõ zirai ürünlerle
ilgili koçanlar, yani üretim izni
veriyor; tütün, fõndõk, çay koçanõ gibi.
Tarõm Bakanlõğõ verdiği bütün zirai
ürün koçanlarõnõ bildirecek. Ali
Tezel’e göre bu bilgiler siyasi rakipler
aleyhine de kullanõlabilir. Bilgiler
çarşaf çarşaf basõna da yansõyabilir.
H E R A D I M İ Z L E N E C E K
Diyelim vatandaş bankaya gitti,
elektrik faturasõ yatõracak. Bunu
SGK’ye bildirecekler. Su parasõ
yatõrdõ, SGK’ye bildirecekler.
Bankaya havale yapõldõ SGK’ye
bildirecekler. Kredi kartõ talebinde
bulundu, tapu dairesinde mal sattõ,
mal aldõ yine SGK’ye bildirecekler.
Yani aklõmõza gelen her türlü iş ve
işlem SGK’ye bildirilecek. Ama
daha bundan bankalarõn, resmi
kurumlarõn dahi haberi yok.
Bundan böyle SGK çatõsõ altõnda
ayda 30 günden az çalõşanlar, isteğe
bağlõ sigortalõlar veya işsizler veya
hiç kaydõ olmayanlar, tarõmda
çalõşan 20 milyon kişi her ay
SGK’ye GSS primi ödemek
zorunda. Bu pirimi öderlerken de
ailenin gelirleri tespit edilecek.
Genel sağlõk sigortasõndan
yararlanmak isteyen yurttaşlarõn
bankalardaki tüm mevduatlarõ da
SGK’ye bildirilecek. Böylece hangi
bankada ne kadar paramõz olduğu
da öğrenilecek.
Citi Group: Türkiye
hızlı büyüyecek
Ekonomi Servisi - Citi Group, Türkiye’nin bu yõl
yüzde 4.2 oranõnda büyüyeceğini belirterek Türki-
ye’yi hõzlõ büyüyecek ülkeler arasõnda gösterdi. Ci-
ti Group’un iyimser bir tablo çizdiği rapora göre Tür-
kiye, pozitif yönlü toparlanma sürecine girecek. Ra-
pordan çõkan ayrõntõlar şöyle:
Bütçe açõğõ 2010’da yüzde 5.2011’de yüzde 4.2
oranõna gerileyecek.
2010’da 1.45 olarak tahmin edilen ABD Dolarõ,
2013’te 1.62 düzeyine gelecek.
İşsizlik oranõ gelecek yõl yüzde 12.5 ve 2011’de
de yüzde 11 düzeyinde olacak.
IMF: Karbonu
fiyatlandır, bütçeni kapat
Ekonomi Servisi - IMF, sürdürülebilir toparlanma
ile etkin iklim politikalarõ bir araya getirildiğinde,
bunun makroekonomik istikrarõ teşvik ederek yok-
sulluğu azaltacağõnõ savundu. IMF’nin hazõrladõğõ
“İklim Politikaları ve Toparlanma” raporunda,
“Karbonu azaltmaya yönelik bir daha kuvvetli
bir fiyatlama, birçok ülkedeki güçlü mali po-
zisyon gereksinimine katkıda bulunabilir, fakat
bu diğer finansal piyasalarla birlikte dikkatli dü-
zenleme ve denetleme gerektiriyor” denildi.
1 kuruş 300 liralık bedele dönüşmesin
Tüketiciler Birliği bankalarda
hesap kapatõlõrken unutulan 1
kuruşluk bakiyenin 300 liralõk
faturaya dönüştüğünü açõkladõ.
Bursa’da açılan Tekstil Makineleri ve 7. İp-
lik fuarları beklenen ilgiyi görmedi. TÜYAP
Bursa Uluslararası Fuar ve Kongre Mer-
kezi’nde gerçekleştirilen Tekstil Makineleri Fuarı ile 7. İplik Fuarı, 2 Aralıkta açıl-
dı. Dün kapılarını kapatan fuarlara, tekstil sektörünün içinde bulunduğu ekonomik
şartlar nedeniyle ilginin az olduğu belirtildi. Bursa Genç Sanayici, İşadamları ve Yö-
neticileri Derneği ile bir tekstil firmasının yönetim kurulu başkanı Bahadır Özgün,
tekstil sektörünün son birkaç yıldır ciddi anlamda sorun yaşadığını söyledi.
Kriz fuara ilgiyi azalttı
Ekonomi Servisi - Tüketiciler Birli-
ği Genel Başkanõ Nazım Kaya, hesap
kapatõlõrken unutulan 1 kuruşluk baki-
ye karşõlõğõnda bankalarõn 300 liraya ka-
dar bedel talep edebildiğini söyledi.
Kaya, yaptõğõ açõklamada, hesap iş-
letim ücretlerinin 4077 Sayõlõ Tüketici-
nin Korunmasõ Hakkõnda Kanun’un 6.
maddesi gereği haksõz ve geçersiz ol-
duğunu belirtti. Bankalarõn hesap sa-
hiplerinden, yõlda ortalama 200 lira he-
sap işletim ücreti tahsil ettiğini anlatan
Kaya, “Tüketiciler, kapattıklarını dü-
şündükleri eski banka hesaplarını
mutlaka kontrol etmelidir. Eski ve ça-
lışan hesaplarından dolayı hesap iş-
letim ücreti gibi adlarla ücret isten-
mesi halinde Tüketiciler Birliği’ne
müracaatları halinde gereken huku-
ki destek yapılacaktır” dedi.
İSTANBUL (AA) -
Türkiye’nin sağlõk sigor-
talarõ içerisindeki en pa-
halõ sigorta ürünü olan “spor sigortaları”nda
Galatasaraylõ futbolcu Arda Turan 1 milyon Av-
ro’luk poliçesiyle ilk sõrada yer alõyor. Fenerbah-
çeli futbolcu Selçuk Şahin de 1 milyon dolarlõk po-
liçesiyle ikinci durumda bulunuyor.
Türkiye’de “spor sigortaları” yapan sigorta şir-
keti Acõbadem Sigorta, çõkardõğõ ürünlerle spor-
cularõn mesleki sakatlõk riskini dikkate alõrken gün-
lük işgöremezlik teminatõ ile de yalnõzca kaza hal-
lerinde değil, hastalõk nedeniyle çalõşamama du-
rumunda oluşacak gelir kaybõnõ da teminat altõna
alõyor. Acõbadem Sigorta Genel Müdür Yardõmcõsõ
Işıl İlter, futbolculardan Arda Turan, Selçuk Şa-
hin, Hakan Kadir Balta, Batuhan Karadeniz,
Serkan Özdemir, Emre Toraman, Ceyhun Gül-
selam, Faruk Bayar, Alioum Saidou ve Bora Se-
vim ile milli hentbolcu Yeliz Özel’in de dahil ol-
duğu yaklaşõk 35 sporcunun, “Acıbadem For-
mA”ya sahip olduğunu söyledi.
Türkiye’nin en
pahalı
sigortalıları
futbolcular