21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
[email protected] 7 ARALIK 2009 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ 13 CMYB C M Y B ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK ‘İdeoloji’ Son günlerde siyasetin ana tartışma konularının başında ideoloji geliyor. Başbakan ısrarla Danıştay’ın üniversitelere girişi düzenleyen katsayı konusundaki kararını kınayarak “ideolojik” olarak nitelendiriyor. Partiler ve kurumlar da buna göre bir tavır sergiliyor. Burada ideoloji sözcüğüne “kötüleme”, “aşağılama” amacı yükleniyor; giderek “küfür” edilircesine kullanılıyor. İdeoloji bulaşıcı hastalığa yol açan bir virüs gibi algılanıyor. Oysa siyaset tanımı gereği ideolojidir; siyasetçi ve bağlı olarak toplum, “ideoloji ile kötülemeyi” nasıl eşitler? Gerçekte, ideoloji sözcüğünü Başbakan’ın anlayışıyla kullanmanın kendisi ideolojidir. Anımsanacağı gibi 12 Eylül faşizminin en önemli gerekçesi toplumu ideolojilerden kurtarmaktı. Kendisi, ırkçı ve dinci ideolojilerin en ilkel ve yıkıcı bireşimi olan 12 Eylül rejimi ve izleyicileri sürekli olarak ideolojiden uzak durulmasını salık verdi; kamuoyuna bu görüşü pompaladı. Toplumun ünlü “depolitize” edilmesi sürecinin temelinde de aynı anlayış bulunuyor. Anlaşılan 12 Eylül rejiminin ideolojiyi hastalık sayan ancak aslında kendisi hasta olan ve bu toplumun bir türlü kurtulamadığı mantığı aradan otuz yıl geçmesine karşın varlığını sürdürüyor. İdeoloji, herhangi bir konudaki görüşün dayandığı “düşünce bütünlüğü” demektir. Ve her görüş, kural olarak, eğer görüş ise, bir düşünce kökünden ürer. Bu nedenle, doğru-dürüst bir görüş varsa ideoloji de vardır. Aslında ideolojiyi yadsımak, düşünceyi yadsımaktır. Asıl yanlış buradadır; bu gerçeği reddetmektir. Somut düzlemde AKP’nin önce ılımlı İslamcı, sonra da, bunun “ılımlısı, ılımsızı olmaz” denilerek tümüyle İslamcı bir ideolojiye yöneldiği ve bunu giderek artan bir kararlılıkla uyguladığı biliniyor. Bırakalım bu köşede de sergilenen ve bakanlara uzanan onca somut örneğini bir yana, bugünlerde, YÖK tartışmaları bağlamında yaşananlar da yalnız ve ancak İslamcı ideoloji ile açıklanabilir. Anadolu Üniversitesi’nde öğretim üyelerinden yüzde 12 ile en az oyu alan bir aday rektör atanıyor. Aynı durum aşağı yukarı aynı oranda oy almasına karşın Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’ne dekan atanmasında yaşanıyor. Bu atanmalar, yalnız ve ancak AKP-Cumhurbaşkanı-YÖK üçgenine yerleşen İslamcı ideolojinin kör parmağım gözüne uygulamalarıdır. Bir üniversite öğretim üyesi, nasıl olur da, kendisini istemeyenlerin sayısı isteyenlerin on katı olmasına karşın, rektör ya da dekan olmak isteyebilir? Bilim dünyası olması gereken yerde, zorla yönetime gelme, meslek ahlakı diye bir kavram kalmışsa, onunla bağdaşır mı? Ya bir taraftan demokrasi sözcüğünü üstüne basa basa kullanan diğer taraftan da öğretim üyelerinin çok büyük çoğunluğunun oylarını hiçe sayan YÖK yönetiminde bulunanların ve Cumhurbaşkanı’nın tutum ve davranışları nasıl ve neyle açıklanabilir? Ya oy vermedikleri yöneticilerinin kendilerine neler yapabileceğinin başka örneklerini gören ve bunun korkusunu taşıyan yüzlerce öğretim üyesinin durumu? Bu insanlara önce oy verdirip sonra da onları ezmenin -yok etme anlamında- kırmanın nedeni ideoloji değil de nedir? Bu anlayış ve uygulamalardan bilimsel üretim çıkmaz; çıksa çıksa, yıkımın karanlığı çıkar. Yanlış olan ve karşı çıkılması gereken ideoloji sözcüğü değildir; bu tutum 12 Eylül’ün tuzağına düşmek olur. Ve çünkü ideolojisiz toplum bir yığındır. Bunun gibi toplumu ideolojisiz kılmak istemek de onu “yığın” olarak görmekten başka bir anlam taşımaz. Yanlış ve ülkenin geleceğini karartacak olan, genelde Türkiye’ye özelde de üniversitelere, eğitime ve devlet yönetimine yerleştirilmek istenen İslamcı ideolojidir. Yapılması gereken de Cumhuriyet’in değerlerine dayalı bir ideolojik seçenek oluşturmaktır. Obama merakla beklenen Afganistan planını geçen salı günü açıkladı. Bu planın başarılı olmak şöyle dursun, Afganistan’daki savaşı çok daha kanlı bir aşamaya taşıma; kargaşayı, kaosa çevirme olasılığı çok yüksek. Bu koşullarda, Türkiye’nin Afganistan’a değil yeni asker göndermesi, orada var olan 1700 askerini hemen geri çekmeye başlaması gerekiyor. Tam bir fiyasko ABD’nin Afganistan müdahalesi tam anlamıyla bir fiyasko oldu. Sekiz yıldır, doğru dürüst tanımlanamadan, amaçları saptanamadan süregelen savaşın bilançosunda ne var? Her hücresine kadar yolsuzluklara batmış, Kâbil dışında bir otoritesi olmayan, bir genel seçimleri bile doğru dürüst gerçekleştirmekten aciz Karzai hükümeti… Büyük çoğunluğu okuma yazma bilmeyen, yerel halkın başına bela olmanın ötesinde kayda değer bir savaş gücüne, profesyonelliğe ulaşmaktan hâlâ çok uzak, kasım başında beş İngiliz askerinin öldürülmesi olayında olduğu gibi ilk fırsatta silahlarını kendilerini eğitenlere çeviren, Tacik-Paştun çekişmesinin arenası (The Asia Times, 01/12) Afgan polis gücü, ordusu… Üstelik eğitilen her dört askerden biri silahlarını alıp kayıplara karışıyormuş (The Asia Times 26/11). Bunlara karşılık Taliban; askeri etkinliğini, toplumsal desteğini, denetlediği bölgeleri arttırmaya devam ediyor; moralinin, “kazanıyoruz” algısının çok yüksek olduğu söyleniyor. Taliban’ın bu algısının, Obama’nın, konuşmasından sonra daha da yükselmiş olacağını kolaylıkla varsayabiliriz. Durumu çok yakından bilenlerden CIA’nın eski Kâbil Bürosu Şefi, eski İstihbarat Konseyi ortak başkanı Graham Fuller, Afganistan’daki savaşın kazanılamayacağına inanıyor (New York Times, 04/12). Dahası.. savaş, nükleer silahlara sahip komşu Pakistan’a sıçradı; bu ülkeyi kanlı bir iç savaşın içine attı; hükümetini düşme, ülkeyi dağılma, orduyu darbe yapma noktasına getirdi. Pakistan topraklarındaki hedeflere uzaktan kumandalı uçaklarla saldırılar düzenlemeye devam eden ABD’yi de, halkın tepkisini daha fazla çekmek pahasına komandolarla doğrudan müdahale etme noktasına… Obama aslında ne dedi? Obama yönetimi bu yıl Afganistan’a, Bush döneminde planlanmış 11 bin askere ek 21 bin asker daha göndermişti. Obama, salı günü yaptığı konuşmada, 30 bin asker daha göndereceğini açıkladı. Washington Post’tan Karen DeYoung, Pentagon kaynaklarına dayanarak Obama’nın, Savunma Bakanı Gates’e bu gücü gerektiğinde yüzde10 oranında arttırma yetkisi verdiğini aktarıyor (03/12). Diğer bir deyişle ABD’nin Afganistan’daki asker sayısı 100 bine ulaşabilecek. Ancak bizzat ABD ordusunun, Afganistan’daki “yeni” taktiklerine yön vermesi beklenen İsyana Karşı Savaş El Kitabı (Counter Insurgency Manuel) başarılı olabilmek için her 1000 kişilik yerli nüfusa karşılık en az 20 güvenlik personelinin gerekli olduğunu söylüyor. Bu hesaba göre Afganistan’ı denetleyebilmek için en az 580 bin asker gerekiyor (The Guardian 02/12). Öyleyse, Irak’tan farklı olarak, merkezi bir siyasi ekonomik yapıdan, kayda değer bir ulaşım ağından yoksun; aşiretlere bölünmüş, çok sert bir coğrafyaya sahip Afganistan’da, 100-120 bin ABD+NATO askeriyle sonuca ulaşmak bir hayal. Obama’nın konuşmasında “Eğer bir ulus inşa edeceksem o ulus ABD’dir” sözleri, 18 ay içinde askerlerin geri gelmeye başlayacağını ileri sürmesi de bir zafer olasılığının gündemden düştüğünü gösteriyor. Ancak, konuşmada, askerleri çekme sürecinin yerel koşullara göre belirleneceğinin vurgulanması, Savunma Bakanı Gates’in “2-3 yıl sürebilir” açıklaması, planı daha da bulanıklaştırıyor. Afganistan: Nereden nereye? Bu savaş sekiz yıl önce, El Kaide’yi Afganistan’dan sökmek için başlamıştı. Uzadıkça, bir “ulus kurma”, modernleşme, demokratikleşme, uyuşturucu kaçakçılığını engelleme vb.. projesine dönüştü. Şimdi Obama’nın konuşmasından, Afganistan’da bulunmanın gerekçesinin, ABD’nin ve dünyanın güvenliği gibi belirsiz bir amaca bağlandığını; modernleştirme, ulus kurma vb. gibi hedeflerin yerini, yönetimi feodal savaş ağalarına, “ılımlı” Taliban’a bırakma projesinin aldığını anlıyoruz. ABD’nin Afganistan Ambasadoru Ikenberry’nin, Afganistan seçimlerindeki yolsuzluklardan sonra, “Güvenilir bir hükümet olmadan ek asker göndermenin yararı yok” uyarısına (BBC 12/11) karşın Obama yönetiminin asker göndermeye karar vermiş olması, Karzai’yi es geçerek yerel liderlerle çalışmaya başlayacağına ilişkin haberler (Reuters 03/12) de bu algımızı güçlendiriyor. Bu yeni projenin bir başarı şansının olabilmesi için öncelikle, Kâbil’deki yönetimin belli bir istikrara kavuşturulması gerekiyor. Ek olarak Paştun savaş ağalarının, yine Paştun olan Taliban’ı değil de ABD’yi desteklemeye ikna edilmesi; Afgan polisinin, ordunun personel sayısının; hem 100 binlere ulaşması, hem de “geçiş süreci” sırasında ABD’den sonra yerel düzeyde yönetimi devralacak savaş ağalarını, ılımlı Talibanı (eğer bu hayal gerçekleşirse) denetleyebilecek düzeye ulaşması gerekiyor. Bu işin 18 ayda tamamlanabileceğine kimsenin inanmadığını anımsatmama sanırım gerek yok. Diğer taraftan, birkaç ay içinde gönderilmesi beklenen 35 bin askerin, savaşı yoğunlaştırarak (önümüz kış, birçok bölge ulaşıma kapanacak) Taliban’ın özgüvenini kırması.. buna karşılık “Taliban kazanamaz” algısı yaratarak, halkın güvenini kazanması hedefleniyor. Aşiret yapısına bağımlı, köktendinci denecek düzeyde bağnaz dini ilişkiler içinde yaşayan halkın, Hıristiyan bir işgal gücüne güven duymasını beklemenin saçmalığı bir yana, önümüzdeki dönemde işgal güçlerinin, yerel halkın can kayıplarının daha da artacağını varsayabiliriz. Taliban’ın 18 aylık takvimini düşünerek, açık savaştan kaçınarak (mevsim de buna uygun olacak) güçlerini korumayı, keskin nişancılar, yol kenarı bombaları yoluyla işgalci güçleri vurmayı, sabotaj ve suikast yoluyla savaşı kentlerde yoğunlaştırmayı, merkezi hükümetin istikrarsızlığını kaosa çevirmeyi denemesini de bekleyebiliriz. Kimi gözlemciler, örneğin Christian Science Monitor’da LaFranchi (02/12), Obama’nın Af- Pak-politikasını gözden geçirme panelinin ortak başkanı Bruce Reidel’e dayanarak; Asia Times’ın Pakistan Büro Şefi Salem Şahzad de (05/12), Hikmetyar ve Molla Ömer ile Holbrook arasındaki iletişimi yürüten Davud Abedi’ye dayanarak, ABD’nin esas amacının Pakistan’ın aşiret bölgelerinde sürmekte olan savaş üzerinde yoğunlaşmak olduğunu ileri sürüyorlar. Reidel’e göre Pakistan hükümeti düşmenin eşiğindeymiş, Pakistan ordusuysa ABD’nin projesine büyük bir kuşkuyla yaklaşıyormuş. Bu yüzden Pakistan giderek, belki de Afganistan’dan daha çok önem kazanıyormuş. NATO Genel Sekreteri, Obama planı bağlamında hemen 7000 ek asker gönderilebileceğini açıkladı. Ancak, Almanların, Fransızların yeni asker göndermeye istekli olmadıkları anlaşılıyor (Dei Welt, Le Monde 03/12). İngiltere’yse yalnızca 500 ek asker gönderebiliyor. Dikkatlerin, Holbrook’un “Afganistan için vazgeçilmez önemde” dediği Türkiye üzerinde yoğunlaşması kaçınılmaz. Yeni “küresel NATO” konsepti Afganistan’da duvara çarptı. ABD’nin bu savaşı kazanamayacağı belli oldu. Bu iki batmış projeyi, “stratejik derinlik” adına destekleyerek çocuklarımızı bu ölümcül kaosun içine göndermeyelim… Afganistan Öyküsünde Mutlu Son Yok! DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA [email protected] http://erginyildizoglu.blogspot.com [email protected] Sosyal Güvenlik Kurumu, 28 Eylül’de çõkardõğõ iki tebliğle herkesin parasal sõrrõnõ istihbarat konusu yapabilecek SGK fişlemeye soyundu Ekonomi Servisi - Sosyal Gü- venlik Kurumu’nun (SGK) 28 Ey- lül’de sessiz sedasõz çõkardõğõ iki teb- liğ, yurttaşõn banka hesaplarõndan kredi kartõ harcamalarõna kadar bü- tün bilgilerinin SGK’ye bildirilme- sini zorunlu hale getiriyor. Mezarda emeklilik olarak ad- landõrõlan 5510 sayõlõ Sosyal Gü- venlik ve Genel Sağlõk Sigortasõ Kanunu’nun 7. Fõkrasõnõn Uygu- lanmasõ Hakkõndaki Tebliğ ile 100. maddesinin uygulanmasõ hak- kõnda tebliğ ve bazõ yönetmelikler, 28 Eylül Pazar günü Resmi Gaze- te’de yayõmlandõ. Tebliğlerin Türkiye’de bir ilk ol- duğunu belirten sosyal güvenlik uzmanõ Ali Tezel, bunun yasal ol- madõğõnõ ve bu yüzden de gizlen- meye çalõşõldõğõnõ söyledi. Tezel, bü- tün vatandaşlarõ ilgilendiren genel sağlõk sigortasõ ile ilgili primlerin tahsilini takip için vatandaşlarõn her türlü bilgisini kendinde topla- yacak bir düzenlemeye giden SGK’nin yetkisini aştõğõnõ belirtti. Tezel “Hiç haberimiz yokken bankadaki hesabımızın SGK’ye elektronik olarak aktarıldığını göreceğiz. Borsadaki hisselerimi- zi SGK de takip edecek. Peki bu bilgileri ne yapacak? Nasıl kulla- nacak” dedi. Tezel ABD’deki McCarthy dö- nemini çağrõştõran düzenlemelerin bir an önce iptal edilmesi gerektiği uyarõsõnda bulundu. Tezel, NTVMSNBC’ye tebliğlerle ilgili şu yorumlarõ yaptõ: “SGK bu bilgilerin gizliliğini sağlayabilecek mi? Aile hayatının gizliliğini içeren bilgiler konu- sunda neler yapılacağını bilmi- yoruz. Bu konuda bir düzenleme yok. Mesela gizli kalmasını iste- diğimiz, aile hayatına ilişkin bir sırrı nasıl saklayacak? Kamu ku- rumları, bankalar SGK’nin iste- diği bilgileri veremem diyebilecek mi? Bu konuda bir düzenleme yok. Düzenleme olmayınca da bu bilgilerin ortaya saçılması, kişi- lerin fişlenmesi gibi olaylar orta- ya çıkabilecek. Hatta telefon de- kontundan hangi gün kiminle ko- nuştuğumuz SGK’nin bilgisaya- rına düşecek. Hayatımızda gizli hiçbir şey kalmayacak.” Sosyal Güvenlik Kurumu, yurttaşlarõn banka hesaplarõndan kredi kartõ harcamalarõna kadar bütün bilgilerinin kuruma bildirilmesini zorunlu hale getiriyor. Bildirim zorunlu Ali Tezel, tebliğlerin yasal olmadõğõnõ ve bu yüzden de gizlenmeye çalõşõldõğõnõ belirterek, “Borsadaki hisselerimizi SGK de takip edecek” dedi. Hisseleri takip edecek Bilginin gizliliği ihlal ediliyor - Kamu kurumlarõ, bankalar SGK’nin istediği bilgileri veremem diyebilecek mi? Bu konuda bir düzenleme yok. Bilginin gizliliği ihlal ediliyor TÜM BİLGİLER ANINDA SGK BİLGİSAYARINDA SGK, sadece bankalarõ değil, milli eğitim, tarõm, köyişleri, sağlõk, sanayi, içişleri ve kültür bakanlõklarõ gibi bütün bakanlõk ve kamu kuruluşlarõnõ bağlõyor. “Ne işimiz var Çalışma Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı ile” demeyin. Mesela çocuğunuzu okula kaydettirdiniz; kaydederken veli bilgilerini isteyecekler. Okullar da veli bilgilerini Sosyal Güvenlik Kurumu’na bildirecek. Özel okul-devlet okulu hiç fark etmiyor; anõnda veli ile ilgili bilgiler SGK’ye bildirilecek. Örneğin spor salonuna yazõlmõşsanõz, sizin 150 lira spora verecek kadar paranõz var ve SGK’ye genel sağlõk sigortasõ priminizi ödemiyorsunuz diyebilecekler. Mesela Tarõm ve Köyişleri Bakanlõğõ zirai ürünlerle ilgili koçanlar, yani üretim izni veriyor; tütün, fõndõk, çay koçanõ gibi. Tarõm Bakanlõğõ verdiği bütün zirai ürün koçanlarõnõ bildirecek. Ali Tezel’e göre bu bilgiler siyasi rakipler aleyhine de kullanõlabilir. Bilgiler çarşaf çarşaf basõna da yansõyabilir. H E R A D I M İ Z L E N E C E K Diyelim vatandaş bankaya gitti, elektrik faturasõ yatõracak. Bunu SGK’ye bildirecekler. Su parasõ yatõrdõ, SGK’ye bildirecekler. Bankaya havale yapõldõ SGK’ye bildirecekler. Kredi kartõ talebinde bulundu, tapu dairesinde mal sattõ, mal aldõ yine SGK’ye bildirecekler. Yani aklõmõza gelen her türlü iş ve işlem SGK’ye bildirilecek. Ama daha bundan bankalarõn, resmi kurumlarõn dahi haberi yok. Bundan böyle SGK çatõsõ altõnda ayda 30 günden az çalõşanlar, isteğe bağlõ sigortalõlar veya işsizler veya hiç kaydõ olmayanlar, tarõmda çalõşan 20 milyon kişi her ay SGK’ye GSS primi ödemek zorunda. Bu pirimi öderlerken de ailenin gelirleri tespit edilecek. Genel sağlõk sigortasõndan yararlanmak isteyen yurttaşlarõn bankalardaki tüm mevduatlarõ da SGK’ye bildirilecek. Böylece hangi bankada ne kadar paramõz olduğu da öğrenilecek. Citi Group: Türkiye hızlı büyüyecek Ekonomi Servisi - Citi Group, Türkiye’nin bu yõl yüzde 4.2 oranõnda büyüyeceğini belirterek Türki- ye’yi hõzlõ büyüyecek ülkeler arasõnda gösterdi. Ci- ti Group’un iyimser bir tablo çizdiği rapora göre Tür- kiye, pozitif yönlü toparlanma sürecine girecek. Ra- pordan çõkan ayrõntõlar şöyle: Bütçe açõğõ 2010’da yüzde 5.2011’de yüzde 4.2 oranõna gerileyecek. 2010’da 1.45 olarak tahmin edilen ABD Dolarõ, 2013’te 1.62 düzeyine gelecek. İşsizlik oranõ gelecek yõl yüzde 12.5 ve 2011’de de yüzde 11 düzeyinde olacak. IMF: Karbonu fiyatlandır, bütçeni kapat Ekonomi Servisi - IMF, sürdürülebilir toparlanma ile etkin iklim politikalarõ bir araya getirildiğinde, bunun makroekonomik istikrarõ teşvik ederek yok- sulluğu azaltacağõnõ savundu. IMF’nin hazõrladõğõ “İklim Politikaları ve Toparlanma” raporunda, “Karbonu azaltmaya yönelik bir daha kuvvetli bir fiyatlama, birçok ülkedeki güçlü mali po- zisyon gereksinimine katkıda bulunabilir, fakat bu diğer finansal piyasalarla birlikte dikkatli dü- zenleme ve denetleme gerektiriyor” denildi. 1 kuruş 300 liralık bedele dönüşmesin Tüketiciler Birliği bankalarda hesap kapatõlõrken unutulan 1 kuruşluk bakiyenin 300 liralõk faturaya dönüştüğünü açõkladõ. Bursa’da açılan Tekstil Makineleri ve 7. İp- lik fuarları beklenen ilgiyi görmedi. TÜYAP Bursa Uluslararası Fuar ve Kongre Mer- kezi’nde gerçekleştirilen Tekstil Makineleri Fuarı ile 7. İplik Fuarı, 2 Aralıkta açıl- dı. Dün kapılarını kapatan fuarlara, tekstil sektörünün içinde bulunduğu ekonomik şartlar nedeniyle ilginin az olduğu belirtildi. Bursa Genç Sanayici, İşadamları ve Yö- neticileri Derneği ile bir tekstil firmasının yönetim kurulu başkanı Bahadır Özgün, tekstil sektörünün son birkaç yıldır ciddi anlamda sorun yaşadığını söyledi. Kriz fuara ilgiyi azalttı Ekonomi Servisi - Tüketiciler Birli- ği Genel Başkanõ Nazım Kaya, hesap kapatõlõrken unutulan 1 kuruşluk baki- ye karşõlõğõnda bankalarõn 300 liraya ka- dar bedel talep edebildiğini söyledi. Kaya, yaptõğõ açõklamada, hesap iş- letim ücretlerinin 4077 Sayõlõ Tüketici- nin Korunmasõ Hakkõnda Kanun’un 6. maddesi gereği haksõz ve geçersiz ol- duğunu belirtti. Bankalarõn hesap sa- hiplerinden, yõlda ortalama 200 lira he- sap işletim ücreti tahsil ettiğini anlatan Kaya, “Tüketiciler, kapattıklarını dü- şündükleri eski banka hesaplarını mutlaka kontrol etmelidir. Eski ve ça- lışan hesaplarından dolayı hesap iş- letim ücreti gibi adlarla ücret isten- mesi halinde Tüketiciler Birliği’ne müracaatları halinde gereken huku- ki destek yapılacaktır” dedi. İSTANBUL (AA) - Türkiye’nin sağlõk sigor- talarõ içerisindeki en pa- halõ sigorta ürünü olan “spor sigortaları”nda Galatasaraylõ futbolcu Arda Turan 1 milyon Av- ro’luk poliçesiyle ilk sõrada yer alõyor. Fenerbah- çeli futbolcu Selçuk Şahin de 1 milyon dolarlõk po- liçesiyle ikinci durumda bulunuyor. Türkiye’de “spor sigortaları” yapan sigorta şir- keti Acõbadem Sigorta, çõkardõğõ ürünlerle spor- cularõn mesleki sakatlõk riskini dikkate alõrken gün- lük işgöremezlik teminatõ ile de yalnõzca kaza hal- lerinde değil, hastalõk nedeniyle çalõşamama du- rumunda oluşacak gelir kaybõnõ da teminat altõna alõyor. Acõbadem Sigorta Genel Müdür Yardõmcõsõ Işıl İlter, futbolculardan Arda Turan, Selçuk Şa- hin, Hakan Kadir Balta, Batuhan Karadeniz, Serkan Özdemir, Emre Toraman, Ceyhun Gül- selam, Faruk Bayar, Alioum Saidou ve Bora Se- vim ile milli hentbolcu Yeliz Özel’in de dahil ol- duğu yaklaşõk 35 sporcunun, “Acıbadem For- mA”ya sahip olduğunu söyledi. Türkiye’nin en pahalı sigortalıları futbolcular
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle