Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 7 ARALIK 2009 PAZARTESİ
10 DIŞ BASIN dishab@cumhuriyet.com.tr
Türkiye’nin yakalandõğõ yeni bir ‘Ottomania’ laik milliyetçilerle dindar Müslümanlarõ birleştiriyor
Türklergeçmişlerindeyaşõyor
DAN BILEFSKY
A
ilesi Türkiye’den paldõr küldür atõl-
dõktan yaklaşõk 80 yõl sonra hayatõnõn
büyük bir kõsmõnõ Manhattan’daki bir
fõrõnõn üstündeki mütevazõ apartman dairesinde
sürgünde geçiren ve 97 yaşõnda ölen Ertuğ-
rul Osman’a binlerce yaslõ insan eylül ayõn-
da gelip bağlõlõklarõnõ gösterdiler. Ertuğrul Os-
man, bir ara evinde 12 köpek bulunduran bu
operasever işadamõ, Sultan 2. Abdülha-
mid’in torunuydu. Görkemli Sultanahmet
Camii’nin bahçesinde saltanatlõk köklerine ya-
kõşan bir cenaze töreniyle uğurlandõ. Devlet
yetkilileri ve ünlüler, dindar Müslümanlarla ya-
rõşa girip, gördükleri aşõrõ ilgiden şoke olmuş
saltanat sülalesinin geriye kalan üyelerinin el-
lerini öpmeye çalõştõlar.
Tarihçiler, bir imparator da olabilecek bu
adama gösterilen saygõnõn, Mustafa Kemal
Atatürk tarafõndan 1923 yõlõnda yaratõlan mo-
dern Türkiye Cumhuriyeti’nde çöküşü, onur
kõrõcõ yenilgisi ve 1. Dünya Savaşõ sõrasõnda
müttefikler tarafõndan paylaşõlmasõ yüzünden
uzun süredir kötülenmekte olan Osmanlõ dö-
neminin rehabilitasyonunda bir dönüm nok-
tasõ olduğunu söylediler.
Sosyologlar ise Ertuğrul Osman’õn uğur-
lanõşõnõn sadece Türkiye’nin yakalandõğõ ye-
ni bir “Ottomania”nõn en son göstergesi ol-
duğunu söylediler. Onlara göre bu sadece bir
dönemi; İslam dünyasõnõn ruhani liderliği id-
diasõndaki Osmanlõ sultanlarõnõn yönettiği,
Balkanlar’dan Hint Okyanusu’na kadar uza-
nan fetihler, nüfuz, kültürel ihtişamla dolu bir
dönemi yâd etmek. Onlar 16. ve 17. yüzyõl-
larda, güçlerinin doruğundayken, yeryüzünün
en güçlü devletlerinden biri olduğu tartõşõl-
makta olan bir devleti yönetiyorlardõ.
“Türkler Osmanlı döneminin hamaset ve
ihtişamının çekiciliğine kapılıyorlar, çün-
kü bu onlara ait bir şey” diyen, Osmanlõ sul-
tanlarõna 400 yõl boyunca mesken olmuş
Topkapõ Sarayõ’nõn müdürü ve bu görkemli ya-
põnõn koruyucusu İlber Ortaylı, aynõ za-
manda ülkenin Osmanlõ mirasõnõn azimli bir
bekçisi de. “Amerikalıların Douglas Ma-
cArthur’u veya General Patton’ı gibi sul-
tanların da popüler bilinçte sahip oldukları
bir yer var” diyor Ortaylõ.
Osmanlõ’ya ait her şeye karşõ artan rağbet, ta-
rihi yarõ-belgesellerden, yarõ çõplak haremli ka-
dõnlarla süslü kül tablalarõna kadar, bazõlarõ bü-
yük bir olasõlõkla gerçek bir sultanõn betini ben-
zini attõrabilecek farklõ biçimlerde kendisini gös-
teriyor.
Ramazan ayõnda Burger King, “Rüya Sultan
gibi” adõnda özel bir mönü hazõrladõ.(...) Ye-
meğin tanõtõldõğõ televizyon reklamlarõnda sa-
rõklõ yeniçeriler veya elit Osmanlõ askerleri iz-
leyicileri hamburgerlerini bõrakmamalarõ için
uyarõyor, tõpkõ Osmanlõ askerlerinin düşman ka-
fasõ bõrakmamalarõ için emir almasõ gibi.
Kırılan gururun okşanması
“Ottomania” ulusun gençliğine de sirayet et-
ti. Diskoteklerde 20’li yaşlarõndaki gençlerin
üzerlerinde “İmparatorluk geri döndü”,
“Korkunç Türkler” gibi sloganlarla süslü
tişörtler görmek mümkün. Avrupalõlarõn Os-
manlõ işgalcileri için söyledikleri “korkunç
Türkler” sözünü meydan okurcasõna kullana-
rak öz-olumlama yapmõş oluyorlar.
Osmanlõ İmparatorluğu tişörtlerinin sahibi Ke-
rim Sarç (42), bir zamanlar Viyana kapõlarõna
kadar gitmiş güçlü bir imparatorluğa duyulan
nostaljinin, Türkiye’yi kabul etmekte isteksiz
görünen Avrupa karşõsõnda gururu kõrõlan Türk-
lerin tepkisini yansõttõğõnõ söylüyor. “Avrupa’da
bize yoksul ve geri kalmış köylüler gibi
davranılmasından usandık” diye ekliyor.
Osmanlõ rönesansõ ülkenin en yüksek siyasi
çevrelerinde de aynõ derecede hâkim. Bazõ
Türk analizcilerin “yeni Osmanlıcılık” diye ni-
telendirdikleri, dõş politikanõn doğuya doğru ye-
niden yapõlanmasõ çerçevesinde İslamiyetten il-
hamõnõ alan iktidardaki AKP hükümeti, Irak, Su-
riye gibi eski Osmanlõ kolonileri ile agresif bir
biçimde flört ediyor.
Bu kayma Avrupa ve Washington’dakilerin
bazõlarõnõ alarma geçirdi. Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan Beyaz Saray’da Başkan Ba-
rack Obama ile buluşup Türkiye’nin Batõ ek-
senini terk etmediği konusunda garanti vermeye
çalõşacak.
(....)
Televizyondaki popüler bir tarih progra-
mõndaki konuşmacõlardan biri olan Pelin Ba-
tu, kökleri siyasi İslamõn içinde olan bir hü-
kümetin Osmanlõ dönemini yüceltmesinin, ka-
musal alanda İslami başörtüsünün kullanõl-
masõnõ yasaklayan ve Osmanlõ döneminde İs-
lamiyetin ruhani liderliğini üstlenmiş halife-
liği kaldõrarak laik kültür devrimini gerçek-
leştiren Atatürk’e karşõ duyulan isyanõ yan-
sõttõğõnõ söylüyor. Batu, “Yeni gelişen İslami
burjuva için ‘Ottomania’, Atatürk’ün din ve
İslamı kenara itme girişimine karşı ‘İslamõ
yetkilendirme’ formudur” diyor.
“Ottomania” laik milliyetçilerle dindar
Müslümanlarõ çelişkili bir biçimde birleştirse de
bu olguyu herkes kucaklamõyor. Bazõ eleştir-
menler “Ottomania” yandaşlarõnõ en azõndan
son döneminde finansal tahribat, yolsuzluk ve
iç çatõşmalarla lekelenmiş imparatorluğun çö-
küşünü cilalatmak, anakronistik bir sistemi
yüceltmekle suçluyorlar.
Bir ev kadõnõ ve 45 yaşõndaki koyu bir Ata-
türkçü olan Sada Kural, “Dindar Müslü-
manlar iktidarda ve Türk halkını Osmanlı
zehiri ile besliyorlar” diyor: “Osmanlı dönemi
iyi bir dönem değildi. Avrupa’nın ‘hasta
adamõydõk’ o zaman. Halklar baskı altındaydı
ve kadınlar ancak Atatürk iktidara geldik-
ten sonra söz sahibi olabildiler.”
Topkapõ Sarayõ’nõn müdürü Ortaylõ’ya göre
dindar Müslümanlarõn siyasi nedenlerle Osmanlõ
dönemini kendilerine mal etmeleri revizyonizm
kokuyor. İmparatorluk, İslami hukuku medeni
hukukla birleştirmişti. Azõnlõklara dini özerk-
lik vermişti, Doğu’ya olduğu gibi Batõ’ya da ba-
kõyordu. Osmanlõ dönemini suiistimal etmeye
çalõşanlar görgüsüz ve gösterişçiler.
İstanbul’da Koç Üniversitesi’nde sosyolog
olan Murat Ergin’e göre, Osmanlõ tarih ki-
taplarõnõ satõn alanlar veya 5 dolarlõk Osmanlõ
minyatürlerini duvarlarõna asanlar aslõnda o ki-
taplarõ okumuyorlar. “Ottomania” aslõnda
Osmanlõ dönemini bir “lunaparka” çeviriyor.
Kimileri bir ulusun tarihinin kabaca ticari-
leştirilmesinden şikâyet ederken, kimileri de
1922 yõlõnda Osmanlõ’nõn çöküşü sõrasõnda 10
yaşõnda olan ve Osmanlõ paşa sülalesinden ge-
len Cenan Sarc gibi farklõ düşünüyor ve bir
diktatörlük döneminin idealize edilmesine kar-
şõ uyarõyor. Sarc, Boğaz’daki Osmanlõ mali-
kânesindeki huzurlu çocukluğunu hatõrlõyor: “Şi-
irsel bir zamandı; babalar yönetir, anneler
evde kalırdı ve İslam egemendi.” Ama õsrar-
la ekliyor: “Asla o döneme geri dönemeyiz...”
Osmanlõ vârisi Ertuğrul Osman, kendisi için
gizliliği kabullenmişti. 1992’de Türkiye’yi 53 yõl
sonra ilk defa ziyaret ettiğinde, dedesinin evi olan
285 odalõ Dolmabahçe Sarayõ’nõ bir turist gru-
buyla birlikte gezmek için õsrar etti. İmparator-
luğu tekrar canlandõrmayõ hayal edip etmediği
sorulduğunda kesin bir dille “Hayır” diye ya-
nõtladõ: “Demokrasi Türkiye’de iyi işliyor.”
İngilizceden çeviren: Çimen Turunç Baturalp
(International Herald Tribune, 4 Aralık 2009)
1922 yõlõnda Osmanlõ’nõn çöküşü sõrasõnda 10 yaşõnda olan ve Osmanlõ paşa
sülalesinden gelen Cenan Sarc, bir diktatörlük döneminin idealize edilmesine
karşõ uyarõyor. Sarc, Boğaz’daki Osmanlõ malikânesindeki huzurlu çocukluğunu
hatõrlõyor: “Şiirsel bir zamandõ; babalar yönetir, anneler evde kalõrdõ ve İslam
egemendi.” Ama õsrarla ekliyor: “Asla o döneme geri dönemeyiz...”
‘EVET’İN ARDINDA İSLAM KORKUSU VAR’
Referandumun ardõndan bir haf-
ta geçmesine karşõn minare
yasağõ İsviçre basõnõnõn gündem-
deki ilk maddesi olmaya devam edi-
yor. İsviçreli seçmenlerin minare
yasağõnõ yüzde 57.5 oy oranõyla ka-
bul etmesi gazete manşetlerindeki ye-
rini koruyor. Televizyonlar da minare
yasağõnõ ilk haber olarak vermeye de-
vam ediyor. İsviçre kaynaklõ ha-
berlere yer veren internet sitelerin-
de de durum farklõ değil. En çok oku-
nan konu yine minare yasağõ.
Gazetelerde yayõmlanan minare
yasağõ haberlerinde kullanõlan ortak
üslup birbirine yakõn. İsviçre basõnõ
minare yasağõnõ zafer olarak yorum-
lamaktan kaçõnõyor. Haberlerde dik-
kat çeken bir başka konu da uluslar-
arasõ kamuoyunun İsviçre’ye göster-
diği tepkiler. Bir anda dünya günde-
minin konuşulan konusu haline gelen
İsviçre demokrasisi ülke basõnõnõn
da değindiği konular arasõnda. İsviç-
re basõnõnda minare yasağõnõ man-
şetlerinden düşürmeyen gazetelerin-
den bazõlarõ haberi şöyle verdi:
İsviçre’nin en çok satan gazetesi
Blick, yasağõ halk tarafõndan hükü-
mete yapõlmõş bir uyarõ olarak yo-
rumladõ. Hükümet üyelerinin refe-
randum öncesinde “hayır” oyu kul-
lanmasõ için halkõ etkilemeye çalõş-
tõğõna dikkat çeken gazete “İsviç-
reliler hükümetlerine güvenmedi
ve onların istediğinin tam tersini
yaptı” dedi.
Cenevre’nin önde gelen gazetesi
Tribune de Genève, İsviçrelilerin mi-
nare yasağõna “evet” oyu kullanma-
sõnõn altõnda yatan en önemli etkenin
İslam korkusu olduğunu yazdõ. Ce-
nevre’nin yasağa karşõ “hayır” oyu
kullanan 4 kantondan biri olduğu
vurgulanan yorumlarda minare yasa-
ğõnõ başka yasaklarõn izleyebileceği
kaygõsõ dile getirildi.
‘Güven kaybı tamir
edilemez’
Cenevre’de yayõmlanan bir başka
İsviçre gazetesi Le Temps, İsviçre ve
Müslümanlar arasõnda yaşanan güven
kaybõnõn tamir edilemez olduğunu be-
lirtti. Haberde “İsviçreli Müslü-
manlar bunu hak etmiyor.
Şu ana kadar yaşadıkları
bölgelerde hiçbir sorun çı-
karmayan Müslümanlar ar-
tık İsviçre’nin yasalarından
ve adaletinden tedirgin. İs-
viçre bu durumun faturası-
nı ödemekte zorlanabilir”
denildi.
İsviçre’nin Fribourg böl-
gesinde yaygõn olarak okunan
La Liberté, minare yasağõnõ
“demokrasi lüksü” olarak
yorumladõ ve bu lüksün so-
nuçlarõna katlanmak için her-
kesin hazõr olmasõ gerektiği-
ni vurguladõ. Gazetenin man-
şetten duyurduğu haber-izle-
nimde şöyle denildi: “Bir
yandan ekonomik kriz diğer
yanda Libya ile ilgili prob-
lemler devam ederken bankaları-
mızın gizlilik prensiplerine yönelen
tehdide şimdi uluslararası kamuo-
yunun minare yasağı karşısındaki
tepkileri eklendi. Ümit edelim bu
yasağın bedelini pahalıya ödeme-
yiz.”
Ticino bölgesinin yerel gazetesi
Corriere del Ticino, son zamanlarda
Libya ile yaşanan gerginliğin minare
yasağõnda etkili olduğunu vurgula-
yarak şu satõrlara yer verdi: “Libya li-
deri Muammer Kaddafi’nin İsviçre
bankalarındaki hesaplarını geri
çekmesi, petrol tehdidi ve İsviç-
re’nin dünya haritasından silin-
mesi yönündeki sözleri yangına
benzinle gidilmesi sonucunu do-
ğurdu ve İsviçreliler radikal İslam
korkusu karşısında minare yasağını
kabul etti.”
İsviçre gazeteleri arasõnda en ağõr
eleştiriyi L’Express Neuchâtel yaptõ.
Referandumun sonuçlarõnõ manşetten
“İslama karşı oy kullanıldı” şeklinde
verdi. Minare oylamasõnõn amacõndan
saparak başka bir dine karşõ yapõlan
oylamaya dönüştüğü öne sürülen ha-
berde “Yabancı düşmanlığı kor-
kusuyla yaşayan İsviçreliler ya-
bancı düşmanlığı konusunda son
yılların en mantıksız ve anlamsız oy-
lamasını yaptı. Bu asılsız korkuyu
aşmak için İsviçre’ye entegre olmuş
ve bütün kurallarımızı har-
fiyen uygulayan Müslüman
ailelere bir göz atmak yeterli
olacaktır.”
‘Son söz söylenmedi’
Lozan’da yayõmlanan Le
Matin gazetesi, haberinde İs-
viçrelilerin Müslümanlarõ ta-
nõmadõğõnõ belirterek “İsviç-
reliler burada yaşayan Müs-
lümanları sakallı aşırı tipler,
çarşaf giyen kadınlar ya da
cihad için minareye çıkan
hocalarla karıştırıyor” dedi.
İsvçre’nin önde gelen gün-
lük siyasi gazetelerinden Ne-
ue Zürcher Zeitung, referan-
dum kararõnõ uygulamanõn
uluslararasõ hukuk açõsõndan
önemli sorunlar yaratacağõnõ
yazdõ. “Henüz son söz söylenmedi”
başlõğõyla yer alan yorumda, kararõn
uygulanmasõnõn çok zorlu bir sõnav
olabileceği ve uzun süreli bir hukuk
mücadelesine yol açabileceği görüşü
dile getirildi. İsviçre’nin, Strasbo-
urg’daki İnsan Haklarõ Mahkeme-
si’nde suçlanmasõ durumunda çok
büyük bir olasõlõkla söz konusu mad-
deleri ihlal etmekten suçlu bulunaca-
ğõ savunuldu. İsviçre’nin referandum
kararõnõ uygulamakta direnmesi ha-
linde bu ülkeye karşõ çeşitli yaptõ-
rõmlarõn uygulanabileceği ve Avrupa
Konseyi üyeliğinden bile çõkarõlabi-
leceği görüşüne yer verildi. Başka bir
haberde de, kararõ yumuşatmak için
Müslümanlar için özel kurallar ha-
zõrlanmasõ yönünde daha şimdiden tar-
tõşmalarõn başladõğõ belirtildi.
Ülkenin bir diğer önde gelen gaze-
tesi La Liberation ise siyasi çevrele-
rin minarelerin yasaklanmasõnõn ya-
rattõğõ şoku atlatmakta hâlâ zorlandõ-
ğõnõ aktarõrken Halkçõ UDP’nin Ge-
nel Başkan Yardõmcõsõ Yvan Per-
rin’in referandum sonucunun sürpriz
olduğu ifadesine yer verildi. Gaze-
tenin başmakalesinde de, “Avrupa vi-
rüsü” başlõğõ altõnda, her ne kadar bu-
günlerde İsviçre öne çõkmõş olsa da,
yabancõ düşmanlõğõ, göçmenlere du-
yulan nefretin aslõnda Avrupa ülke-
lerinde pupa yelken gittiği ve bunun
bütün Avrupa’da yayõlan popülist
oluşumlara uygun bir seçim malze-
mesi sunduğu anlatõldõ.
Derleyen: Remzi Gökdağ
İsviçre basını
minare yasağını
eleştiriyor
La Liberation’õn “Avrupa virüsü” başlõklõ başmakalesinde her ne kadar
İsviçre öne çõkmõş olsa da, yabancõ düşmanlõğõnõn, göçmenlere duyulan nefretin
aslõnda Avrupa ülkelerinde pupa yelken gittiği ve bunun bütün Avrupa’da
yayõlan popülist oluşumlara uygun bir seçim malzemesi sunduğu kaydedildi.
(AP)
DEĞİŞEN DÜNYADAN
HÜSEYİN BAŞ
Başkan Obama’nın
Yeni Afgan Stratejisi
Başkan Obama’nın, çok sayıda yorumcuya
göre ABD’nin Afganistan’daki askeri gücünün
otuz bin askerle takviye edilerek 100 bine
çıkarılacağını ve savaşa devam edileceğini
açıklaması selefi savaş yanlısı W. Bush’un
izinden ayrılmadığı izlenimi vermektedir. Önde
gelen NATO’lu müttefikleri de kamuoylarının
tepkilerine karşın ABD’nin yanında yer
almışlardır. Başkan Obama ve NATO yetkilileri
de ayrıca, müttefiklerinden Afganistan’daki
askeri güçlerini yeni ‘muharip güçlerle takviye
etmelerini’ talep etmiş, dahası dayatmıştır.
Talep, bilindiği üzere yerine getirilmiştir.
Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu bazı
üyelerin savaşa doğrudan katılmayacakları,
eskisi gibi pasif görevler üstlenecekleri
yönündeki ısrarları ise NATO yetkilileri
tarafından şu sözlerle yumuşatılmaya
çalışılmıştır: “Afganistan’da savaş vardır. Her
askeri güç de bu savaşın içinde yer
almaktadır!!”
Başkanın amacı 2011 yılı sonundan önce
terörist El Kaide ve onun koruyucusu Taliban
rejiminin işini bitirmek ve ardından asker
çekme sürecini başlatmaktır. Başkanın
Afganistan’da savaşa devam kararının
gerekçesi ise W. Bush’tan farklı
görünmemektedir: Taliban’ı, dolayısıyla da El
Kaide’yi etkisiz hale getirmek. Biraz da bu
nedenle savaşa devam Birleşik Devletler’in
ulusal çıkarlarının gereğidir. Savaşın
yoğunlaştırılarak devamının gerekçesi,
kuşkusuz salt Taliban-EI Kaide ikilisinin işinin
bitirilmesiyle sınırlı değildir. Ünlü ‘petrol
yollarının’ güvenliği Pakistan’da hatırı sayılır
güce sahip Taliban yanlısı dincilerin işbirliğiyle
Pakistan’ın yönetimine el koymaları, böylece
de tarihte ilk kez teröristlerin nükleer güç haline
gelmeleri tehlikesinin önlenmesi de söz
konusudur. Nitekim ABD Dışişleri Bakanı
Bayan Hillary Clinton’ın açıkladığı gibi
Pakistan sorunu Afganistan sorununa sıkı
sıkıya bağlıdır ve başarının her iki ülkede de
sağlanması gerekmektedir. Bu nedenle ABD,
yine Bayan Clinton’a göre Pakistan’a yoğun ve
etkin ekonomik ve askeri destek verilmesi
Taliban’a karşı zaferin ‘olmazsa olmaz’ koşulları
arasındadır.
Başkan Obama’nın Nobel Barış Ödülü
almaya hazırlandığı bir sırada selefi W. Bush
gibi ‘savaş yanlısı’ kararlar almasının çok
kimseyi düş kırıklığına uğrattığı da bir gerçektir.
Aslında burada çelişkili bir yan yoktur. Birleşik
Devletler’in yaşamsal ulusal çıkarları her şeyin
önündedir. Başkan ne denli barış yanlısı olsa
da savunma bakanlığı ve danışmanları W. Bush
yönetiminden gelmektedir. Keza Clinton
döneminden gelen yığınla danışman da ağırlıklı
olarak savaş yanlılarından oluşmaktadır. Daha
da önemlisi, Birleşik Devletler’de askersel
endüstri kompleksinin gücü ve iktidarı, diğer
başkanlar döneminde olduğu gibi Obama
yönetiminde de gücünü ve iktidarını
sürdürmektedir.
Başarının engelleri arasında Afgan
yönetiminin bilinen zayıflıklarının sürmekte
olduğu gerçeği de unutulmamalıdır. Yoğun ve
yaygın yolsuzluklar, uyuşturucu ticaretinden,
Taliban çeteleriyle işbirliğinden milyarlar vuran
‘savaş baronları‘ yerli yerindedir. Karzai’nin
hileli seçimlerle yeniden işbaşına gelmesi ise
ABD ve NATO tarafından benimsenmiştir.
Bütün bu olumsuzlukların başarı için uygun bir
zemin oluşturmadığı ise ortadadır.