17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Bitti mi, Her Şey Bitiyor mu? Cumhuriyet tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri hiçbir zaman şimdiki duruma düşmemişti! Son yedi yıldır AKP destekçisi birtakım kalemler sürekli yazılarla Türk ordusunu, askerlerini, komutanlarını, hatta Genelkurmay Başkanı’nı kötülemek, yermek, zor durumlara düşürmekte yarışıyorlar!.. Bunların adlarını bir bir saymak neye yarar? Türk basını özgürlüğünü yitirmiş büyük çoğunlukla. Fethullahçı işadamları bir bir gazeteleri, TV’leri, radyoları ele geçirmekte!.. Atatürk Cumhuriyeti, tüm kazanımları, tüm başarıları ile küçümsenmekte.. Bakın Milliyet, Vatan gibi gazetelerin de bilmem kaç milyara Fethullahçı bir şirkete satılacağı söyleniyor... Aydın Doğan, üstüne yıkılan bir büyük borçlandırmadan kurtulabilmenin yolunu bu satışlarda mı arıyor? Türk basınının iki önemli gazetesi Milliyet ve Vatan da gerici takımının eline geçti mi Atatürk karşıtlarına gün doğmuş olacaktır. Zaten parlamento da, hükümet de ellerinde!.. Bitti mi her şey? Hele “laikliğe karşı odak” olmuş bir hükümete bağlı sivil güçlerin Genelkurmay içinde birtakım araştırmalara kalkıştığı şu günlerde!.. Geçen gün ünlü bir yazarcığımız Türk ordusunun yenileşmesi, daha doğrusu değişmesi gerekliğinden söz ediyordu. Hiç sıkılmadan Orgeneral Başbuğ’u da istifaya çağırmaya kalkışıyordu! Başbuğ gitsin, öteki paşalar da gitsin, yerlerine Fethullahçı kadroların seçtikleri gelsin, olsun bitsin! Siz hiç Taraf, Bugün, Sabah, Zaman, Yeni Şafak gibi gazeteleri görmüyor musunuz? Milyonlarca satış yapıyorlarmış, oysa bayilere sordunuz mu satışlarının on beş-yirmi bini aşmadığı ortaya çıkar! Her evin kapısına sabah sabah bırakılan bu Fethullahçı propaganda yaprakları, yıllardır büyük bir çabayla Atatürk Cumhuriyeti’ni temelinden değiştirip AB’lerin, AKP’lerin çizgisinde bir ülke yapabilmek uğraşında... Son umut, ilk genel seçimde!.. O da yapılır mı, yapılmaz mı, belli değil! İktidarı bu denli güçle ellerinde tutanlar seçime giderler mi? Yoksa bir anayasa değişikliğiyle daha uzun yıllar işbaşında kalmanın yolunu bulurlar mı? Bildiğim bir gerçek var, o da en kısa sürede bu gidişi durdurmak, Atatürk Cumhuriyeti’nin tarih sayfalarına gömülmesine seyirci kalmamanın çaresini bulmak!.. İşin acı yanı, yılın son yazısını bu sözlerle bitirmek!.. PENCERE Kadının Adı... Sigara kutularının üstünde ne yazıyor: “Zehirdir.. Öldürür..” Eskiden sigara modaydı, Holivut filmlerinde ünlü yıldızlar fiyakalı biçemleriyle sigara yakar, püfürdetip dumanını havaya savururlardı... Erkekler sokaklarda elde sigara dolaşırlardı... Ya kadınlar?.. Kadınların sokakta sigara içmeleri ayıptı... Geçmiş zamanda bir gün New York sokaklarında sigara içmeye yeltenen bir kadını erkekler dövmüşler.. Vay sen misin döven?.. Ertesi günü şehrin bütün kadınları sokaklarda sigara içerek dolaşmaya başlamışlar... Öykü gerçek mi bilmiyorum; gerçek olan kadın-erkek eşitliğinin Batı’da kolay kazanılmadığıdır... Göze göz dişe diş bir savaşımla, Avrupa’da kadın, haklarını zamanla sağladı; bu yolda kitaplar dolusu öykü vardır... Ya bizde?.. Laik Cumhuriyet devrimiyle kadına hakları verildiği yıllarda Anadolu alfabesizlikten kırılıyordu; ‘okuma-yazma’dan yoksun bir toplumda yaşanıyordu... Kadının adı yoktu!.. Bugün ise acıklı bir çelişki içinde kıvranıyor bizim toplum!.. Erkek egemenliği iliklere işlemiş... Mantık tepetaklak olmuş... Demokrasi mi?.. Haydi canım sen de... ‘Tesettür’ neredeyse kadının ‘demokratik hakkı’ sayılacak... Türban siyasal kavgamızın gündeminde birinci madde... Töreler çağdaş yasaları rafta bırakıyor, dincilik kadın-erkek ilişkilerinde kuralları saptıyor... Anadolu’da kadın ikinci sınıf yaratık.. Ya Ankara’da?.. AKP hükümetinde tesettür egemen!.. Daha ne olsun?.. Kadının dinci toplumlarda adı yok... Kadın günahla özdeş... Dinci toplum düzeninde erkek ‘birey’ değildir.. ‘Kişi’ değildir.. ‘Kul’dur.. Kadın da erkeğin kuludur.. ‘Kul’un kulu olmak İslamcılıkta kadının alnına yazılmış yasadır... Tesettür, Afganistan’dan İran’a, İran’dan Suudi Arabistan’a kadının kanunu... Türban tesettürün simgesi... Kadının saçının teli görünmeyecek!.. Çünkü günah!.. Şimdi bu saçının teli görünmeyen kadın ‘hükümet’ten sonra ‘devlet’in başına geçecek... Çankaya’da oturacak... Ne adına?.. Demokrasi adına... Kadının adının olmadığı yerde demokrasinin adı mı olurmuş... (19 Kasım 2006 tarihli yazısı) A BD’nin ön- de gelen ga- zetesi The New York Times ya- yõmladõğõ başyazõda (01. 12. 2009) İsviçre’nin mi- nare yasağõnõ “rezillik” (disgraceful) olarak ta- nõmladõ. Ülkesindeki Müs- lüman ve Türk kökenli azõnlõğõn inanç ve ibadet özgürlüklerinin kõsõtlan- masõ sonucunu doğuran bu girişimin İsviçre için büyük bir ayõp oluşturdu- ğu muhakkak… Ancak bu olayõn insan haklarõ ihla- linin çok ötesinde bir bo- yutu var. Ve bu boyut, İs- lam’a karşõ korku ve nef- retten kaynaklanan İslam ve Türk düşmanlõğõnõn et- kisiyle bu dinden ve etnik kökenden olan kişilere kar- şõ uygulanan dõşlayõcõlõk ve ayrõmcõlõkla özdeşle- şen ırkçılık eğilimidir. Bu eğilimin kaynağõnda, birbirine koşut olarak ge- lişen ve birbirlerini besle- yerek ivme kazanan iki gelişmeyi görüyoruz. Bun- larõn birincisi, Avrupa’da Müslüman azõnlõklarõn ve Türklerin varlõğõnõ, Batõlõ değerlerin ve “Avrupa ortak kimliğinin” gele- ceği açõsõndan bir tehdit olarak algõlayanlarõn etki alanlarõnõn giderek geniş- lemesidir. İkincisi de terör ve tedhiş olaylarõnõ İs- lam’la ilişkilendiren bazõ Avrupalı politikacıların bunu bir siyasi malzeme olarak kullanarak oy av- cılığı yapmalarıdır. Siyasetçilerin sorumsuzluğu Esasõnda Avrupa’daki Müslüman azõnlõk ve Türkler, ABD’ye 11 Ey- lül 2001’de yapõlan El- Kaide saldõrõsõndan önce de dõşlayõcõ ve ayrõmcõ baskõlara maruz kalmak- taydõlar. Ancak, 11 Ey- lül’de ve bunu takiben İs- panya ve İngiltere’de vu- ku bulan terörist saldõrõlar, Avrupa’daki Müslüman ahalinin ve Türklerin du- rumunu çarpõcõ biçimde kötüleştirdi. Bu saldõrõla- rõn yarattõğõ korku ikli- minde Batõlõ toplumlarõn çoğu, ülkelerindeki İslami varlõğõ “içerdeki tehdit ve düşman” olarak algõ- lamanõn yanõ sõra bu var- lõğõ Batılı yaşam tarzına ve kültürüne de karşı bir tehdit olarak görmeye başladõlar. Avrupa’nın bir refah ve huzur ada- sı olarak muhafazası için Müslüman ve Türk kül- tür istilasından mutla- ka korunması kaygı ve inancının Avrupalı ül- kelerin siyasal yelpaze- sindeki partilerin tümü- ne yakını tarafından be- nimsenmesi bu korku ik- liminde gerçekleşti. Bu ortamda, Avru- pa’daki bağnaz ve aşõrõ milliyetçi siyasi partilerle seçmenleri etkileme yarõ- şõna giren ana akõm parti- lerinin de İslam toplumla- rõnõ uluslararasõ terör kay- nağõ olarak tanõmlamalarõ, halk katmanlarõnda radi- kal sağ düşüncenin güç- lenmesine yol açtõ. So- nuçta, kõsa süre önceye kadar sadece aşõrõ sağ par- tiler ve õrkçõ örgütler tara- fõndan dile getirilen õrkçõ fikirler, bugün ana akõm partileri tarafõndan da be- nimsenmiş ve yabancõ düş- manlõğõ ile õrkçõlõk Avru- pa’nõn her tarafõna bulaşõ- cõ hastalõk gibi yayõlmõştõr. Türkofobi virüsü İsviçre’de minare inşa- sõna getirilen yasağõn da bu perspektiften değerlendi- rilmesi gereklidir. Nite- kim, minare karşõtlõğõ kam- panyasõnõn önderliğini ya- pan aşõrõ sağcõ çevrelerin açõklamalarõ incelendiği takdirde, bu girişimin te- melinde, İsviçre’deki Müslüman Türk varlõğõna ve onun inanç ve kültürü- ne karşõ duyulan dõşlayõ- cõ ve ayõrõmcõ bakõşõn yat- tõğõ görülüyor. Ancak “Türkofobi” diye nitele- nen bu tahammülsüzlük, öfke ve nefret virüsü, sa- dece İsviçre’yi değil biraz önce işaret ettiğimiz üze- re Avrupa ülkelerinin ço- ğunu etkisi altõna almõştõr. Nitekim, Avrupa’da Müslümanların ve Türklerin varlığını, Ba- tılı değerlerin geleceği açısından bir tehdit ola- rak algılayanların etki alanları süratle genişle- mekte ve bu durum Türk ve diğer Müslü- man bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edilmesinin yanı sıra bu kişilerin canlarına ve mülklerine yapılan fi- ziksel ırkçı saldırılara, ayrımcılığa ve aşağıla- yıcı muamelelere yol aç- maktadır. AB ve Avrupa Konseyi raporları Bu hususlar, AB’nin bir yan kuruluşu niteliğindeki ve kõsa adõ FRA olan “Te- mel Haklar Ajansı” ile Avrupa Konseyi’ne bağlõ bulunan ve ismine kõsal- tõlmõş olarak EKRI deni- len “Irkçılık, Yabancı Düşmanlığı ve Hoşgörü- süzlükle Mücadele Ko- misyonu”nun yayõmladõ- ğõ son raporlarda da yer alõyor. FRA’nõn Nisan 2009’da yayõmlanan ra- poru, Avrupa’da yaşa- yan her 3 Müslüman- dan birinin dini veya et- nik kökeni nedeniyle ay- rımcı bir muameleye maruz kaldığını ve yüz- de 11’inin de fiziki nite- likte ırkçı saldırıya uğ- radığını açıklıyor. EKRI raporu da Avrupa ülkelerinin Irkçõlõk ve Müslüman düşmanlõğõnõn kõskacõnda bulunduğunu ve İslamofobi ile Türko- fobi’nin tehlikeli biçimde yükseldiğini ayrõntõlarõyla açõklõyor. Rapor özellikle Almanya’da õrkçõlõk ve ayrõmcõlõğõn, büyük ölçü- de siyasi partilerin yaban- cõ işçileri ve göçmenleri kötüleyen politik söylem- lerinden kaynaklandõğõnõ belirterek, göçmenlere, Türklere, Müslümanla- ra, Çingenelere ve si- yahlara karşı yapılan ırkçılık ve ayrımcılığın bu gruplara mensup ki- şileri hedef tahtası hali- ne getirdiğini vurgulu- yor. Bu iç karartõcõ tablo, Batõ demokrasilerinin, ana özellikleri olarak görülen ve övülen, “öteki” yani yabancõ ile ilişki kurma ve farklõlõklarõ bir arada ya- şatabilme fonksiyonunu yerine getirmekte başarõlõ olamadõklarõnõ ortaya ko- yuyor. Nitekim Avrupa’da çok kültürlülük siyaseti iflas ermiştir. O kadar ki İsviçre referandumundan sonra Avrupa’daki aşõrõ sağ partilerin yanõ sõra di- ğer bazõ sağ partiler de derhal benzer referan- dumlarõn kendi ülkelerin- de de yapõlabilmesi için yasal değişiklikler öner- meye başlamõşlardõr. Bu ortamda Avrupa Baro- metre Araştırma Anket- leri’ne göre Avrupa ge- nelinde ırkçı eğilimin yüzde 33 olmasına şa- şırmamak lazımdır. Esa- sõnda dünyanõn başõna Ba- tõ tarafõndan musallat edil- miş olan õrkçõlõk, başlan- gõçta “biyolojik-fizyolo- jik” niteliğiyle kendini göstermiş, günümüzde ise Bosna-Hersek halkõna yö- nelik soykõrõm olayõnda olduğu gibi “kültürel” õrkçõlõk olarak evirilmiştir. Yakın geçmişindeki Na- zizm ve Faşizm felaket- lerinden bir dünya sa- vaşıyla kurtulabilen Av- rupa’yı bu yeni tür ırk- çılığın yeniden teslim al- dığını görüyoruz. Bu hususlar, ürkütücü düzeyde bir õrkçõ eğilime sahip bulunan Avrupa ül- kelerinin, Müslümanlarla Türkleri “ötekileştiren” ve “şeytanlaştıran” bir muhafazakârlõk/bağnazlõk sürecinde hõzla yol aldõk- larõnõ ortaya koyuyor. Bu gidişat, Avrupa ülkelerin- de yaşayan beş milyon va- tandaş ve soydaşõmõzõn maruz kaldõklarõ dõşlayõcõ ve ayrõmcõ muameleler ile õrkçõ saldõrõlarõn önümüz- deki dönemde artarak çok daha ciddi boyutlar kaza- nacağõnõ ortaya koyuyor. Batõ Avrupalõ parlamen- terlerle bu konudaki gö- rüşmelerimiz düş kõrõklõğõ yaratõyor. Muhataplarõ- mõz, Avrupa’nõn bir so- rumluluğu olduğunu ka- bule yanaşmõyor ve soru- nun Müslüman bir kültü- rün ürünü olan Türklerin Avrupa’nõn Hõristiyan kökleriyle uyum sağlaya- mamasõndan kaynaklan- dõğõ yolundaki savõn ar- kasõna saklanõyorlar. Bu durum, Türkiye’nin bu tehlikeli sorunu, va- him olaylar patlak verme- den, çözüm aranmasõ amacõyla Avrupa günde- mine getirmesini zorunlu kõlõyor. Tabiatõyla bulu- nacak çözüm yollarõ (ki bunlarõn başõnda karşõlõk- lõ korkularõn giderilmesi, taraflarõn birbirlerini daha iyi tanõmalarõ, yabancõ düş- manlõğõnõn siyasi malzeme yapõlmaktan vazgeçilmesi, ayrõmcõlõğa/dõşlayõcõlõğa son verilmesi ve enteg- rasyon yollarõnõn açõlma- sõ geliyor) üzerinde Av- rupa ülkeleriyle ortak bir çalõşmanõn yapõlmasõ ve beraberce uygulanmasõ ge- rekiyor. Ancak bu amaçla bir girişimde bulunmadan ön- ce, Türkiye’de bu konuda etraflõ bir araştõrma yapõl- masõ, sorumluluklarõn ve işbölümünün tespiti açõ- sõndan gereklidir. Bu araş- tõrmanõn, konunun uzma- nõ bürokratlarõn ve akade- misyenlerin katkõlarõyla, TBMM bünyesinde ku- rulacak bir araştõrma ko- misyonu marifetiyle ya- põlmasõ yararlõ olacaktõr. Avrupa’da Hortlayan Irkçõlõk ve Türkler Şükrü M. ELEKDAĞ CHP İstanbul Milletvekili Irkçõlõk ve ayrõmcõlõk büyük ölçüde siyasi partilerin yabancõlarõ kötüleyen politik söylemlerinden de kaynaklanõyor ve Türkleri, Müslümanlarõ, Çingeneleri ve siyahlarõ õrkçõ gruplarõn hedef tahtasõ haline getiriyor. SAYFA CUMHURİYET 31 ARALIK 2009 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Hükümet Kimi Cezalandõrõyor? H ükümet, eczacõla- rõn bir gün eczane kapatma eylemine kõzdõ. Çalõşma ve Sosyal Güvenlik Bakanõ, 25000 eczacõyõ temsil eden Türk Eczacõlar Birliği ile yaptõ- ğõ ilaç alõm anlaşmasõnõ 16 Ocak 2010 tarihinden ge- çerli olmak üzere tek ta- raflõ olarak feshetti. Hükümet şimdi, 16 Ocak tarihine kadar ecza- cõlarla tek tek anlaşma im- zalamaya çalõşõyor. Diğer taraftan eczacõ ör- gütleri de eczacõlardan tek tek anlaşma yapmayacak- larõnõ belirten imzalõ kâ- ğõttan topluyor. Ülkemizde 51 eczacõ odasõ var. Oda yöneticile- ri ülkedeki 81 il ve 3500 yerleşim biriminde çalõ- şõp, tüm eczacõlardan tek tek anlaşma yapmayacak- larõnõ belirten kâğõtlarõ top- lamaya başladõ. Şimdilik hükümetle anlaşma yapa- cağõnõ bildiren eczane yok. Oysa eczacõlar bazõ ilçe- lerde hep birden anlaşma yapmayacaklarõnõ bildiren imzalõ kâğõtlarõnõ yöneti- cilerine teslim etmiş bu- lunuyor. Gürülen o ki, hü- kümet eczacõlarõn hepsi ile anlaşma yapamayacak, belki az sayõda eczacõ ile anlaşma yapacak. Su şart- larda 16 Ocak tarihinden sonra hastalarõn işi çok zor. Hükümet az sayõda ec- zacõ ile anlaşma yaptõğõ takdirde, hastalar kilo- metrelerce uzunluğundaki kuyruklarda perişan ola- caklar, kuyrukta fenalaşan hastalara tanõk olabilece- ğiz. Diğer taraftan anlaşma yapmayan eczacõlarõn dip- lomalarõ ve eczaneleri el- lerinden alõnmõyor. Çalõş- maya devam edecekler ama çalõşma şekilleri de- ğişecek. 16 Ocak’tan son- ra reçeteleri ücretsiz kar- şõlayõp, ilaç bedellerini Sosyal Güvenlik Kuru- mu’ndan alamayacaklar. Bu nedenle reçete bedel- lerini hastadan alõp, bir fatura verecekler. “Sigor- talıysan git paranı Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan al” diyebilecekler. Ama hastalarõn kurumdan pa- ralarõnõ alabilmesi zor de- ğil, imkânsõz gibi. İlaçlarõn bir kõsmõ ucuz- dur, hastalar bu kadar har- camayõ sineye çekebilirler. Bir kõsmõ da çok pahalõdõr. Dar gelirli hastalarõn peşin para ile almasõ imkânsõz gibidir. İlacõnõ peşin para ile alamayan, yani ilaca ulaşamayan hastalarõn te- davi olamadõğõna, iyileş- mek yerine ağõrlaştõğõna tanõk olabiliriz. Buna han- gi yürek dayanõr? Sosyal Güvenlik Kuru- mu’nun eczacõlarõn haklõ taleplerini karşõlayarak, Türk Eczacõlar Birliği’yle yeniden anlaşma yapma- sõnõ diliyorum. Gürgün SAY
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle