21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
31 ARALIK 2009 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR [email protected] CMYB C M Y B ESİNTİLER ZEYNEP ORAL Yılbaşı Ağacı… Yılbaşı yaklaşırken okurlardan mesajlar gelmeye başlar. “Yine paylaşın o şiiri bizimle” diyen mesajlar... O şiir, belki de yeryüzünün en güzel şiiri… 1 Ocak’ta yazılmış bir şiir. 1 Ocak 1962’de… 1 Ocak 1962’de Nâzım Hikmet, Tallin kentinde, otel odasında oturmuş, tüm aşkını, tüm hasretini, tüm özlemini ama aynı zamanda tüm inancını dizelere akıtmış. Tallin, minicik Estonya’nın, minicik başkenti. Dünya güzeli bir kent. O güzelliğin ortasında, şair yapayalnızdır... Moskova’dan aldığı kötü bir haberle sarsılır. Hasret, aşk, aşka duyduğu aşk, özlem ve aldığı ölüm haberi arasında gider gelir. Her ölümün, bizi kendi ölümümüze yaklaştırdığının bilinciyle… İşte Nâzım Hikmet’in ölümsüz şiiri “Yılbaşı Ağacı”: …Finlandiya koyunun güneyinde geceleyin dumanlı denize yakın telli pullu bir yılbaşı ağacı karanlık Gotik kulelerle Töton şövalyelerinin armaları arasında ve fabrika bacalarıyla çevrili bir yılbaşı ağacı. Bir yılbaşı ağacı karlı bir meydanda Estonya türküleri söylüyor telli pullu upuzun bir yılbaşı ağacı sen kırmızı sırça topun içindesin saçların saman sarısı kirpiklerin mavi onu oraya ben astım seni içine koyup ak boynun uzundur yuvarlaktır kuşkularım kaygılarım sözlerim umutlarım ve okşayışlarımla koydum seni sırça topun içine bütün yılbaşı ağaçlarına bütün ağaçlara bütün balkonlara pencerelere çivilere hasretlere astım kırmızı sırça topu seni içine koyup bağışla beni öleceğim seni bırakıp orda Estonya en küçük sosyalist devleti adam başına en çok şiir okuyan en çok votka içen ve otomobile motosiklete motorollere en çok meraklı ve deri işleriyle mobilyasıyla ünlü bir de otuz binlik korosuyla …ölüm döşeğinde yatanın gözlerine bakamam utanırım yaşamak ayıp bir şeymiş gibi gelir biri yanımda can çekişirken Lüsya ölüyor Moskova’da Antuzyastlar Caddesinde bilmem kaç numrolu sağlıkevinde yüzü eski bir tahta kaşık eriyen kara karışıyor akşam karanlığı art arda kamyonlar geçiyor asfaltı sarsarak Lüsya’dan vuran keder mi alnımı kırıştıran kendi yakınlığım mı ölüme bir yılbaşı ağacı karlı bir meydanda Estonya türküleri söylüyor telli pullu upuzun bir yılbaşı ağacı bağışla beni öleceğim seni bırakıp içinde sırça topun bu dünyada bir şey yaşıyor eşi emsali görülmedik bir şey ve benden başka kimse farkında değil onun belki bir bitki bir hayvan bir söz bir maden bir ışın bir mutluluk belki belki bir yıldızdan düşmüş bu dünyada bir şey yaşıyor senin için yaşıyor ama sen farkında değilsin onun öleceğim bağışla beni öleceğim ve sen kırmızı sırça topu parçalayıp çıkacaksın içinden ineceksin karlı bir meydana artık Moskova’da mı olur Tallin’de mi Leningrad’da mı ineceksin karlı bir meydana yılbaşı ağacından ama ben bu dünyada senin için yaşayan şeyi götürmüş olacağım Lüsya ölüyor yüzü eski tahta bir kaşık …benden sonra ölmesi gerekenler benden önce ölüyor ne iştir büyük harpler yüzünden ölüm büsbütün şaşırdı sırayı kamyonlar geçiyor Antuzyastlar Caddesinin asfaltını sarsarak afişlerde 65 yılının dev sayıları kömür şu kadar ton petrol bu kadar kumaş şu kadar metre karlı bir meydanda bir yılbaşı ağacı Estonya türküleri söylüyor karanlık Gotik kulelerin arasında ve fabrika bacalarıyla çevrili bir yılbaşı ağacı. 1962, 1 Ocak Tallin. Sevgili Okurlar, Hepinize, şiddetin her türünden arınmış, yaratıcı, üretken, verimli bir yeni yıl diliyorum. [email protected] faks: 0212.2571650 2009’da siyasetçilerin politikayla bir- likte her alana yansõyan “avaz avaz” hal- leri yõl boyunca gündemi belirledi… Ta- rihimize “gerilim yılı” olarak geçeceği kesin… Artõk neyi eleştirseniz, ne de- diğinize bakõlmadan “iktidarı yıprat- mak” istediğiniz söyleniyor; neyi öv- seniz, gerekçeniz hiç önemsenmeden “iktidar yanlısı” oluyorsunuz... En faşist dönemlerde bile yaşanmayan bu ortam, belki de en büyük tahribatõnõ “mizah”ta yaptõ. Siyasilerin kimi “gü- lünç”lüklerini özgürce sergileyerek hal- kõn sevgilisi olan “eski” sanatçõlarõmõ- zõn yerini “kokmaz bulaşmaz”lar aldõ… Çünkü yõllarõn erdemi olan “hoşgörü” kalmadõ; “azarlama”lar, hatta “tazmi- nat davaları” başladõ... O kadar ki kö- şe yazarlarõna bile “fazla yazıp ortalı- ğı karıştırmayın” denirken, meslek kuruluşlarõ için de “yanlışları sorgula- mayı bıraksınlar, işlerine baksınlar” şeklinde devlet denetleme raporlarõ dü- zenlendi. Yani 2009, sadece siyasette değil, kültür ve sanatta da “ben milli iradeyim; ne yapsam doğrudur” bakõşõnõn ya- rattõğõ gerilimlerle geçti. Aynõ “irade”nin 2009’daki “mi- marlık” anlayõşõ ise özetle şöyleydi: “mimarlık ve şehircilik, kentleri ve çevreyi pazarlamaya hizmet etmelidir; buna direnmek ideolojiktir ve hükü- meti engellemek anlamına gelir”… İş- te birkaç örnek: ‘İDEOLOJİK’ MİMARLIK Eylül ayõnõn 11’i... İstanbul’u sarma- layan “plansız mimarlık” sel altõnda ka- lõnca, Başbakan dereleri imara açanlarõ değil, bunu eleştiren mimarlarõ azarladõ. Sultanahmet’teki “cuma” namazõndan çõkarken, kanunsuz yapõlaşmadan yakõ- nan Mimarlar Odasõ için diyordu ki; “ideolojik yaklaşmayı bıraksınlar; yatırımcıların önünü kesmesinler.” Şehircilikle çelişen yapõlaşmanõn “mi- marlık” adõna sorgulanmasõna “ideo- lojik” denerek “yatırımları engelle- mek” şeklinde tanõmlamak, ülkenin tüm bölgelerini tek tip “kimliksiz mi- mari”yle donatan TOKİ’nin de başlõca söylemi oldu. Ataköy sahilinin “rant te- sisleri” için satõlmasõnõ mahkemeye ve- ren mimarlar için TOKİ Başkanõ da di- yordu ki; “Bize dava açanların derdi rüşvet...” (HaberTürk 11 Ekim) Benzer görüş, yine Erdoğan’õn AKP kampõndaki konuşmasõnda şöyle dile gel- mişti: “Bazı şeyler yapılmasın diye da- va açıyorlar. Halka çok uzaklar ve her şeye yaklaşımları ideolojik”… Oysa 2009’da “dava açılan” hemen tüm “çı- kar amaçlı mimarlık” planlarõnõ, yar- gõ “toplum yararına aykırı” bulduğu için durdurdu. Hukukun da ideolojik olup olmadõğõ sorusu ise yõl sonuna kadar ya- nõtsõz kaldõ... ‘SELÇUKLU’ APARTMANLARI Mimarlarla siyasi egemenler arasõndaki bu çatõşma doğrudan “mimarlık sana- tı”na bakõşta da yaşanmaya başlandõ. Haberler şöyleydi: “Geleneksel mi- maride hassas Başbakan, Ankara’nın girişinde Selçuklu mimarisinden ör- nekler olmasını istedi. Büyükşehir Belediye Başkanı Gökçek de bu istek için ellerinden gelen gayreti göstere- ceklerini söyledi.” (17 Aralõk) Keşke birisi Başbakan’a “Ama efen- dim, Selçuklu’da apartman yoktu ki” diyebilseydi... Başkentin tarihi semtlerindeki “gele- neksel” evler sahipsizken; Başbakan’õn kendisi hiç değilse aynõ konaklardan bi- rini restore ederek kullanmak yerine “betonarme”de yaşamayõ yeğlerken; da- hasõ ülkedeki Selçuklu yapõlarõnõn çoğu ve genelde tarihsel mimari bakõmsõzlõktan harabe halindeyken; Ankara’nõn giri- şindeki apartmanlarda “Selçuklu mi- marisi talimatı”nõn ne anlama geldiği, mimarlõğõn 2010’a sarkan yeni tartõşma konusu... Çünkü aynõ görüş “2009 mo- del adalet sarayları”nõn “absürd” mi- marisini de belirledi. Abartõlõ “ara- besk” cepheler; yerli yersiz “taklit” ke- merler, kubbeler, tonozlar ve sözde “Selçuklu motifleri”yle okulda “sınıf- ta kalacak” projeler, “adalet”imizin ye- ni mekânlarõ... Böylesi kültür yoksunu bir kamu mi- marlõğõ ortamõnda çağdaşlõğa gösteril- mesi gereken özenin tek örneği ise İs- tanbul’daki AKM binasõ oldu. Koruma Kurulu’nun “kültür varlığı” kararõyla yõkõmdan kurtulan binayõ “özü”nden ko- partan onarõm projesi yargõya takõlõnca, sanatçõ ve mimarlarõn hassasiyetlerini gö- zeten tasarõmla 2010’a umutla giriliyor... ‘UTANMAZ’ MİMARLAR Siyasetin mimarlõkla “en sert tartış- ma”sõnõn ise 3. köprüde yaşandõğõnõ söy- leyebiliriz. O kadar ki yine Başbakan, ilk köprüleri de eleştiren mimarlar için “utanmadan, sıkılmadan köprüden ge- çiyorlar ama…” bile diyebilmişti. Oy- saki Erdoğan’õn geçenlerde “milli de- ğerlerimize bağlı aydınlarımız” di- yerek açõkladõğõ “hayran”lõk listesinde yegâne mimar olan, dahasõ Abdullah Gül’den 2008 Cumhurbaşkanlõğõ Kültür ve Sanat Ödülü’nü de alan merhum mimar Turgut Cansever bile 70’lerde- ki ünlü “köprüye hayır” raporunu ya- zan komisyonun başkanõydõ... 2009’da Cansever’le birlikte yaşam- larõnõ “ülke ve toplum yararına mi- marlık” ilkesine adamõş Günhan Da- nışman, Şinasi Gökcan, Mualla Eyü- boğlu, Şeref Demirel, Erdoğan Cela- sun, Muammer Onat, İmer Sungu- roğlu, Abdulllah Sarı, Nevzat Kur- doğlu, Nejat Yardımcı, İsmet Okyay ve Demirtaş Ceyhun gibi artõk anõlarõyla yaşatacağõmõz “yurtsever çınar- lar”õmõzõ da yitirdik. Trabzonlu genç mi- mar Burçak Sevim yõlõn ilk ayõnda Zi- gana’daki çõğ faciasõnõn kurbanõ oldu... Adlarõnõ anamadõklarõm da dahil, õşõklar içinde yatsõnlar... Geride kalan gerilimli yõlõn mimarlõk gündemini “siyasetle sanatõn çatõşmasõ” oluşturdu... 1- AKM’deki gerilimli süreç “uzlaşma”yla so- nuçlandı... 2- Sözde “Selçuklu” tarzı adalet sa- raylarından Kuşadası örneği... 2009, sadece siyasette değil, kültür ve sanatta da “ben milli iradeyim; ne yapsam doğrudur” bakõşõnõn yarattõğõ gerilimlerle geçti. Aynõ “irade”nin 2009’daki “mimarlõk” anlayõşõ ise özetle şöyleydi: “mimarlõk ve şehircilik, kentleri ve çevreyi pazarlamaya hizmet etmelidir; buna direnmek ideolojiktir ve hükümeti engellemek anlamõna gelir”… 2009’da mimarlık da ‘gerilim’deydi Kültür Servisi - Tüm dünya- nõn karikatür-portreleriyle tanõ- dõğõ ABD’li çizer ve illüstratör David Levine, önceki gün New York’ta, Manhattan’daki bir has- tanede yaşamõnõ yitirdi. Prostat kanseri tedavisi gördüğü belirti- len Levine 83 yaşõndaydõ. 40 yõldan fazla bir süre New York Times Book Review’da (New York Times gazetesinin ki- tap eki) yayõmlanan çarpõcõ port- releriyle tanõnan Levine, pek çok ünlü yazar, sanatçõ ve poli- tikacõnõn karikatür-portrelerini yapmõştõ. Levine’in, iri kafalar ve abartõlmõş yüz hatlarõndan oluşan kendine özgü üslubuyla betim- lediği ünlüler arasõnda Atatürk ve Orhan Pamuk da yer alõyordu. Politik karikatürleri ilk kez 1960’larõn başõnda Esquire dergisinde çõkan Levine’in yapõtlarõ New York Times, Washington Post, Rolling Stone, Sports Illustrated ve New Yorker gi- bi dergiler ve gazetelerde de yayõm- lanmõş, 1963’te çizmeye başladõğõ New York Times Book Review ise onun çizimlerini derginin simgesi ha- line getirmiş, karakitürlerini çõkardõ- ğõ takvimler ve tişörtlerde de kullanmõştõ. Özellikle Lyndon B. Johnson, Yaser Arafat, Ariel Şaron, Richard Ni- xon, Henry Kissinger, Er- nest Hemingway, John Updike portreleri belleklerde yer et- miş olan Levine’in pek çok yapõtõ ABD’deki Metropolitan Sanat Müzesi, Kongre Kütüphanesi ve Ulusal Port- re Galerisi koleksiyonlarõnda bulu- nuyor. 1926’da New York, Bro- oklyn’de doğan sanatçõnõn yakõn dost- larõndan karikatürcü Jules Feiffer, Le- vine’in, 20. yüzyõlõn ikinci yarõsõnõn en önemli politik çizeri olduğunu söyle- di. New York Times Book Revi- ew’nun editörü Robert Silvers da, Le- vine’nin resimleyeceği makaleyi ön- ce dikkatle okuduğunu ve karikatürünü çizeceği kişinin fotoğraflarõnõ uzun uzun incelediğini belirtti. Silvers, “Levine, betimlediği kişilerin kari- katürlerine benzersiz bir karakter derinliği getirmiştir” dedi. K A R İ K A T Ü R P O R T R E L E R İ Y L E Ç I Ğ I R A Ç M I Ş T I David Levine yaşamõnõ yitirdi ErnestHemingway OrhanPamuk Atatürk
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle