25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 19 ARALIK 2009 CUMARTESİ 6 HABERLER CUMARTESİ YAZILARI ATAOL BEHRAMOĞLU Ülkeye Dönerken Bu haftaki cumartesi yazımı az önce (perşembe akşamı) Bakû-Haydar Aliyev Havaalanı’nda yazmaya koyuldum… Yarın hiç vakit bulamayacağım için, şu anda başladığım yazıyı havaalanında olmasa da İstanbul yolcularının çağırılacağı uçakta sürdürüp tamamlamam gerekiyor… Şu anda Azeri Türkçesiyle uçağa biniş duyuruları yapılırken “tayyare” sözcüğünün kullanıldığını fark ettim. Ben bizdeki gibi “uçak” denildiğini sanıyordum ve yarın okuyacağınız pazar yazımda da böyle yazmıştım. Düzeltiyorum… Başka ülkelere seyahatlerden ülkemize her dönüşümde olduğu gibi bu kez de yine çelişik duygular içindeyim… “Eve” dönecek olmanın sevincini “ev”de yaşananların sıkıntısı karartıyor… Bakû’daki otelde Türkiye’nin birkaç TV kanalı izlenebiliyordu. DTP kapatıldığında ülkemizdeydim. Bakû’ya ayak bastığım gün ya da ertesinde Muş-Bulanık’taki üzücü, kaygı verici, düşündürücü olaylar yaşandı ve hâlâ sürmekte. Ardından Meclis’teki gerilimli oturumların görüntülerini izledim. Kanallardan birinde bir program yapımcısıyla bir köşe yazarının bütün bunlara ilişkin yorumlarını izlemek ise hepsinin üzerine tuz biber ekti… Yazımın başlığını başlangıçta “Türk Aydını” olarak tasarlamıştım… Başlık farklı olsa da konuyu bu kavram üzerinden sürdürelim… Sözünü ettiğim görüşmeyi izlerken zihnimde şöyle bir görüntü oluştu: Ölümcül bir hastanın yattığı masanın çevresinde hekimler “konsültasyon” için toplanmışlar. Mesleklerinin gerektirdiği profesyonelce bir nesnellik ve soğukkanlılıkla durumu irdelemekteler… Hekimleri anlamak kolay... Her hasta için duygusallığa kapılsalar, sonu gelmez… Fakat ülkesi konusunda bu kadar “nesnel” olabilen “Türk aydını”nı anlayabilmem mümkün değil… Birinin soruları ötekinin yanıtlarıyla irdelenen olay, sanki kendi ülkelerinde değil de gezegenimizin çok uzak bir başka yerinde, ya da sanki bir başka gezegende yaşanıyor… Olaya öylesine üst perdeden, kuş bakışı bakmaktalar… Örnekteki hekimlerin profesyonel nesnelliğinin de ötesine geçerek, bulundukları konumdan adeta keyif duymakta, zevk almaktalar… Bu “aydın” tipi ne zaman, nasıl oluştu ve nasıl böylesine yaygınlaşabildi, anlamakta güçlük çekiyorum… Azerbaycan’da değil de bir başka ülkede olsam çelişkinin büyüklüğünü belki bu kadar keskin duyumsayamazdım… Birkaç gündür bulunduğum Bakû’da görüşüp konuştuğum Azerbaycanlı yazar ve aydınların, hangi “ideolojik” düşüncenin sahibi olurlarsa olsunlar yurtları konusunda (örneğin Karabağ sorunu, 1989’daki katliam vb.) sıradan yurttaşın duygularıyla da bütünleşen ortak duyarlılık ve kaygılarına tanık olmam, beni kendi ülkemde TV ekranlarını ve gazete köşelerini tıka basa dolduran bu “aydın” tipi üzerine acı acı düşündürdü…. Nereden çıktılar, nasıl böyle çoğalıp yaygınlaştılar? Ülkeleri konusunda böylesine duyarsız olan bu kişiler, eninde sonunda yine de kendi ülkemizde uygulanmakta olan eğitim sisteminin sonucu değil mi? Onlara Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihi üzerine sağlam bilgiler değil; isteksizce ezberledikleri yüzeysel bilgiler verildi… Bu nedenle yurt sevgisini, bir ulusa ait olma duygusunu şovenizm gibi algıladılar… Daha sonra sosyalizm ve başka her şey üzerine edindikleri bilgileri de içselleştiremediler… Sonuçta bu renksiz, kimliksiz, kişiliksiz, sevimsiz, derinliksiz tipler ortaya çıktı… Uçağa binme kuyruğu hareketlenir gibi olsa da yazımı iliştiğim bu köşede (daha sonra gözden geçirmek üzere) sanırım tamamlayabileceğim… Günün birinde bir ülke dışı yolculuktan kendi ülkeme, mutlu, iyimser duygularla dönebilecek miyim? Hiçbir yerde benzerlerinin bulunabileceğini sanmadığım bu aydın tiplerinin yerini yeni ve sağlam kuşaklar almadıkça, bunun olabilmesi mümkün değil. Çağdaşlığın ve bir ulusa ait olmanın bilgisini ve duygusunu kazandıramayan bugünkü eğitim sistemiyle ise, böyle bir geleceği hayal bile edemeyiz… ataolb@cumhuriyet.com.tr Faks: (0212) 343 72 64 ‘Türk hukukunda kara leke’ HÜLYA KESKİN Dev-Sol Ana Davasõ’nda müebbet hapis cezasõ alan Uğur Tuncel (47). Tuncel “örgüt üyeliği” suçlamasõyla 1980 yõlõnõn Şubat ayõnda İstanbul Esenler’de bir evin bodrum katõnda aynõ dava kapsamõnda aranan Fethi Turan ile birlikte yakalandõ. Gözal- tõna alõndõğõnda kemik yaşõ 17 idi an- cak okula erken gitmesi için nüfusa bir yaş büyük yazdõrõlmõştõ. Avukatõ ke- mik yaşõnõn tespit edilmesini istedi, Sõ- kõyönetim Mahkemesi bu istemi red- detti. Tuncel gözaltõnda yaşadõğõ iş- kence nedeniyle 6 ay yürüyemedi. Tuncel ilk önce idama çarptõrõldõ, bu ceza daha sonra “ağırlaştırılmış mü- ebbet” cezasõna çevrildi. 1991 yõlõn- da çõkarõlan Şartlõ Salõverme Yasasõ kapsamõnda 8 sene yatanlar serbest bõ- rakõlõyordu ve Tuncel 11.5 sene hapis hayatõnõn ardõndan serbest bõrakõldõ. Halen ellerinde ve ayaklarõnda iş- kence izleri bulunan ve muhasebeci- lik yapan Tuncel, “Bu dava, Türki- ye hukuk sisteminde kara bir leke olarak kalacak” dedi. İki çocuğu bulunan Tuncel, Türki- ye’deki hukuk sisteminde halen bir de- ğişme olmadõğõna ilişkin en iyi örne- ğin “Dev-Sol Ana Davası” olduğunu söyledi. Tuncel, Gayrettepe’deki eski İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde 15 gün gözaltõnda kaldõğõnõ ve burada yo- ğun işkenceye maruz kaldõğõ için 6 ay yürüyemediğini anlattõ. 1980 yõlõnõn Şubat ayõnda tutuklandõğõnda 17 ya- şõnda olduğunu belirten Tuncel, “Nü- fus cüzdanımda 18 yaşında olduğum yazıyordu ancak annem ve babam erken okula gidebilmem için beni bir yaş büyük yazdırmışlar. Avukatım bu nedenle kemik yaşımın tespit edilmesini istedi. Sıkıyönetim mah- kemesi bunu bile kale almadı. Yar- gılandığım eylemlerde yaşım 16 ya da 17 idi. Kemik yaşımın tespiti ya- pılmadığı gibi, en üst kademeden ha- pis cezasına çarptırıldım” diyerek o dönemde sõk sõk rastlanan bir olayõ da- ha hatõrlatõyor. Tuncel, “Hakkımda ve- rilen ilk ceza ‘idam’dı. Sonra bu ce- zayı ağırlaştırılmış müebbete çevir- diler. Şartlı Salıverme Yasası’nın 1991 yılında çıkmasıyla bazı şeyler değişti. Yasaya göre 8 sene yatanlar çıkabiliyordu. Ben 11.5 sene yat- mıştım. Devletten hatta 4 yıl alaca- ğım var. Çıktığımda 29 yaşınday- dım” diye konuştu. ‘Aslında ifadem bile yok’ Duruşmalardaki ifadelerinde Dev- Sol’un eylemlerini doğru ve haklõ bul- duğunu vurguladõğõnõ anlatan Tuncel, “Ama bazı eylemlere katılmadığım halde bunlara katılmakla suçlandım. Gözaltında yaşadığım yoğun işken- ceden sonra katılmadığım eylemle- ri de kabul ettim. Onlar yazdı ben imzaladım. İfadem var gibi görü- nüyor ama aslında yok. Onlar poli- sin ifadeleri. Dava da polisin ifade- leri ile yürütüldü. Savcı bunları de- lil olarak gördü” dedi. 1980 yõlõ Ocak ayõnda düzenlenen Karagümrük Karakolu baskõnõ eyle- mine katõlmamasõna karşõn polisin kendini teşhis ettiğini anlatan Tuncel, “Eylem maskeli kişiler tarafından yapılmıştı. Bunu polisler de doğru- luyor. Ancak nasıl oldu ise polis yüzlerinde maske olan kişileri bile teşhis edebildi. Yaklaşık 8 polis, be- nim bu eylemde olduğumu söyledi ifadelerinde. Güya polis beni teşhis etmiş. Yüzü maskeli insanı nasıl teşhis eder? Mantık hataları ile do- luydu her şey. Sonradan öğrendik ki siyasi polisler, karakol polislerine bi- le işkence yapmışlar” diye konuştu. ‘Burada Ağca çözüldü, sen mi çözülmeyeceksin?’ Polis ifadesinde yaşadõklarõna deği- nen Tuncel, “Yakalandığım dönem- den hemen önce Mehmet Ali Ağca yakalanmıştı. Sabah akşam işkence yapıyorlardı bana. Penceresiz küçük odalarda kalabalık olarak kalıyor- duk. Bazen tek başıma kalıyordum. Tuvalete çıkartıldığım zaman ancak birilerini görebiliyordum. Polisler bana işkence yaptıkları sırada, ‘Meh- met Ali bile burada çözüldü sen mi çö- zülmeyeceksin? Ağca öttü burda, bül- bül oldu’ diyorlardı. Bir yõl tutukluluğun ardõndan da- vanõn 1981’de açõldõğõnõ anlatan Tun- cel, 12 Eylül darbesinden sonra iş- kencenin daha da arttõğõnõ anlattõ. Sonradan yapõlan Metris Cezaevi’nin diğerlerine göre daha yaşanõlabilir ol- duğunu söyleyen Tuncel, “16 kişilik yerler yapılmıştı. Ama bizi oraya 36 kişi koyuyorlardı. Ben genelde iki ranza arasında yatardım. Yemek vermiyorlardı. Hele bir de ‘tek tip el- bise uygulamasõ’ çıkınca ne ailemiz- le ne de avukatlarımızla 2 yıl bo- yunca görüşemedik. Duruşma için her çıktığımızda dayak yiyorduk. Havalandırma dahi yasaktı. Tek tip elbise uygulamasını kabul et- medik ve duruşmalara don atlet gidiyorduk. O halde kışın ring ara- cında bekliyorduk, arabalar çok soğuk oluyordu. Savcı duruşmada ‘Çõplak mõ?’ diye soruyordu, ‘Çõplak’ diyorlardı ve geldiğimiz halde tek tip giymediğimiz için duruşmalara ka- tılmadı sayılıyorduk. Oysa ring ara- cında donarak duruşmayı bekli- yorduk” dedi. Tuncel, cezaevinden çõktõktan son- ra iş hayatõna atõldõğõnõ anlatarak “Yaşadıklarımdan sonra hayata tutundum. İş buldum, muhasebe- cilik yapmaya başladım, arkadaş- larım da bana destek verdi. İş ha- yatına alıştıktan sonra rol yapma- ya başladım. Hatta bazı yerlere öz- geçmişimi yolladığım zaman 11.5 yılı nasıl dolduracağımı düşündü- ğüm çok zamanlar oldu. Bazen bu- rayı boş bıraktım, bazen de bazı şeyler salladım. Sonra da muhase- becilikte başarılı oldum” diye ko- nuştu. “Ağır işkencelerden geçtim ama yine de ülke sevgimde, siyasi düşüncelerimde bir şey değişmedi. Özümden bir şey kaybetmedim. Yaşanan olaylara sınıfsal bakıyo- rum hâlâ” ifadelerini kullanan Tun- cel, hakkõnda verilen en son karara da tepkili. Tuncel, “Savcı yine araş- tırmadan, mesai harcamadan, id- dianameyi okumadan ölenlere bile ceza istiyor. Bu nasıl bir hukuk adamı? Bizi resmi elbiseli general- ler yargıladı, şimdi aynı zihniyet devam ediyor. 30 yıldır bu davada yaşanan hiçbir şey normal değildi. Bugün savcı vicdanen bu kararı nasıl verebildiler? Bunu anlamak mümkün değil. Bu dava da zama- naşımına uğrayacak. Bunu da rafa kaldırıp yükten kurtulacaklar. Ve bu dava Türkiye hukuk sisteminde kara bir leke olarak kalacak” dedi. 7 8’liler Girişimi Sözcüsü Celalettin Can da Dev-Sol Ana Davasõ kapsamõnda “örgüt yöneticiliği” nedeniyle 19 yõl 5 ay cezaevinde kaldõ. 1980 yõlõ Şubat ayõnda Malatya’da bir grup arkadaşõ ile yakalanan Can, Elazõğ Cezaevi’ne gönderildi, 1999 yõlõ Eylül ayõnda da serbest bõrakõldõ. 6 ay gözaltõnda tutulan Can, ağõr işkencelere maruz kaldõ. “Bu dava Türkiye’nin garabetidir” ifadesini kullanan Can, “Bu insanların davaları 30 yıldır devam ediyor. Arjantin, Şili gibi pek çok ülkede darbeciler yargılanıyor. Türkiye’de ise darbenin üzerinden 30 yıl geçmesine karşın hâlâ darbe mağduru insanlar yargılanıyor” dedi. Dünyanõn her yerinde hakkõnda mahkûmiyet kararõ alma ihtimali olan kişilerle ilgili delillerin toplandõğõnõ belirten Can, özetle şunlarõ kaydetti: “Bir kuşak, bir tarih, 80 darbesi üzerinden yok edildi. Türkiye’nin geleceği çalındı, mahkemelerin bunda büyük payı var. Türkiye’de halen karanlık güçler ülkenin kaderini belirliyor. Türkiye bu uğurda kuşaklarını feda etti, kuşakları ile birlikte de tarihini, geleceğini... 1243 kişi özel yargılandı. Bizim kuşağımızın büyük bir bölümü 2004 yılına kadar haklarını kullanamadı. Medeni hakları yoktu, siyasi hakları yasaklıydı, pasaport problemi vardı, işyeri açma sorunu vardı. Bir kuşak düşünün ki, siyasal hakları, sosyal hakları 2004 yılına kadar elinden alınmış. Türkiye’nin en politik kuşağı muhtar dahi olamadı bu ülkede. MHP’liler için ise böyle bir sorun olmadı. Onlar siyasi haklarından mahrum edilmediler. Devlet aslında bir kuşağı feda etti. Ne yaptıysak biz bu ülkenin büyüklerine, bizden çok derin bir intikam aldılar. ‘Mezara kadar ödetme’ anlayışı ile hareket etti Türk devlet sistemi. Türkiye’deki 78 kuşağı belki de Türkiye’nin görebileceği en politik kuşaktı. 2004-2005 yılına kadar yasaklandı, fişlendi.” ‘11.5 YILLIK BOŞLUĞU ANLATMAK ZORDU’ Can: Darbeciler değil, mağdurlar yargõlandõ Uğur Tuncel. 29 yõl süren Dev-Sol ana davasõnda müebbet hapis cezasõ alan Tuncel, dava sürecinde yaşadõklarõnõ anlattõ Gülaltay’a 15 yıl 10 ay hapis ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Semih Tufan Gülaltay, eski İnsan Haklarõ Derneği (İHD) Genel Başkanõ Akõn Birdal’a yönelik silahlõ saldõrõya ilişkin Ankara 11. Ağõr Ceza Mahkemesi’nde görülen uyarlama davasõnda, “kasten tasarlayarak adam öldürmeye teşebbüs” ve “ruhsatsõz silah bulundurmak” suçlarõndan 15 yõl 10 ay hapis cezasõna çarptõrõldõ. Ankara 1 No’lu DGM, eski İHD Genel Başkanõ Birdal’a 12 Mayõs 1998 günü düzenlenen silahlõ saldõrõ olayõ ile ilgili olarak, 11 sanõğõ, 10 ay ile 19 yõl 2 ay 2 gün arasõnda değişen ağõr hapis cezalarõna mahkûm etmiş, 6 sanõk hakkõnda da beraat kararõ vermişti. Gözaltında işkence iddiası İstanbul Haber Servisi - DTP’nin kapatõlmasõnõn ardõndan geçen haftalarda DTP İstanbul İl Başkanlõğõ tarafõndan yapõlan basõn açõklamasõna katõlan S.M’nin (15) polis tarafõndan gözaltõna alõnarak götürüldüğü Kocasinan Polis Karakolu’nda işkence gördüğü iddia edildi. İnsan Haklarõ Derneği’nde (İHD) dün yapõlan basõn açõklamasõnda S.M’nin ailesi, “Gözaltõ süresince S.M’ye 30- 40 kadar polisin saldõrdõğõnõ öğrendik. Polislerin, kolunu kõrõp ‘Maç yaparken kolunu kõrdõğõnõ söylersin’ diye öğütleyerek, psikolojik işkence de yaptõklarõ bilgisini aldõk” dediler. Aile, konuyla ilgili suç duyurusunda bulunacaklarõnõ açõkladõ. Akın Özdemir karanfillerle anıldı ADANA (Cumhuriyet Bürosu) - Ziraat Mühendisleri Odasõ (ZMO) Adana Şubesi’nin kurucusu, çiftçi önderi Akõn Özdemir, 18 Aralõk 1978 tarihinde silahlõ saldõrõ sonucu yaşamõnõ yitirdiği Ziyapaşa Bulvarõ üzerinde vurulduğu yerdeki ağacõn altõnda anõldõ. Özdemir’in vurulduğu yere kõrmõzõ karanfiller bõrakan dostlarõ saygõ duruşunda bulundu. Anmada konuşan ZMO Genel Başkanõ Gökhan Günaydõn, “Akõn Özdemir, insanlarõn bilinçlenmesi için çaba göstermiştir. Bu mücadelenin sonucunda da faşist katillerce katledilmiştir. Onun bõraktõğõ mirasõ yaşatacağõz. Yolu yolumuzdur” dedi. Celalettin Can. 5. BASKI 3. BASKI 4. BASKI 4. BASKI 4. BASKI 2. BASKI 2. BASKI 3. BASKI 5. BASKI 2. BASKI3. BASKI 4. BASKI Saldırıya uğrayan gazeteci öldü BANDIRMA (AA) - Balõkesir’in Bandõrma ilçesinde yayõmlanan “Yaşam” gazetesinin ge- nel yayõn yönetmeni Cihan Hayõrsevener (51), kimliği henüz belirlenemeyen kişi veya kişile- rin silahlõ saldõrõsõna uğradõ. Bacağõndan yarala- nan ve aşõrõ kan kaybettiği belirtilen Hayõrse- vener, tüm müdahalelere karşõn kurtarõlamadõ. Köprüden ölüme atladılar İstanbul Haber Servisi - Ortaköy sahilinde dün bir kadõn, Karaköy sahilinde ise bir erkek cesedi bulundu. Kimlikleri henüz belirleneme- yen iki kişinin Boğaziçi Köprüsü’nde terk edi- len araçtan atlayarak intihar ettikleri belirtildi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle