21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 19 ARALIK 2009 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 GÖRÜŞ Prof. Dr. MUSTAFA AYSAN Türkşeker Kısa adı Türkşeker olan Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ’nin özelleştirilmesine 20 Aralık 2000 tarihinde karar verildiği halde, fazla ilerleme olmamıştır. Çünkü, şimdi parçalanarak satılmaya çalışılan, ekonomi içinde pancar tarımının, modern çiftlik işletmeciliğinin, şeker üretiminin, şeker fabrikaları yapımcılığının simgesi olmuş bu fabrikaların özel kişi ve kuruluşlara satılması, pancar üreticileri ve çalışanlar tarafından desteklenmemiştir. Geçen hafta, özelleştirmenin hızlandırılmasının ülkemize zarar vereceğini öne süren Şeker-İş Sendikası’nın bir ilanı ile ilgili yazımız, birçok okurun ilgisini çekmiş. Bu yazı, okurlarımın istekleri doğrultusunda, pancar üreticileri ile şeker işçilerinin umut ve geçim kaynağı olan Türkşeker’e ait 6 fabrikanın (Kastamonu, Kırşehir, Turhal, Yozgat, Çorum ve Çarşamba fabrikalarının) sistemden koparılarak tek pakette satılmasının, bu alandaki tarihten gelen özlemlerimize ve özelleştirme amaçlarına aykırı sonuçlar verebileceğini belirlemek amacını gütmektedir. Yurtiçinde pancar tarımını ve şeker üretimini gerçekleştirme amacıyla Osmanlı İmparatorluğu’nda,1840’larda başlamış olan ilk çalışmalar sonuç vermemiş, sonuç veren ilk girişim, 19 Nisan 1923’te, sonradan “Şeker” soyadını alacak olan Ömeroğlu Nuri Bey’in kurduğu özel Uşak Terakki Ziraat TAŞ ile gerçekleşmiştir. Uşak şeker fabrikası, 17 Aralık 1926’da işletmeye açılmıştır. İstanbul’daki ikinci girişim, 14 Haziran 1925’te kurulan “İstanbul ve Trakya Şeker Fabrikaları TAŞ” tarafından Trakya’nın Alpullu kasabasında kurulan şeker fabrikası da 26 Kasım 1926’da şeker üretmeye başlamıştır. 1933’e kadar, bu iki fabrikanın üretimi, ülke şeker tüketiminin ancak bir bölümünü karşılayabilmiş, tüketimin önemli bölümü, dış alımlarla karşılanmıştır. Bu arada geleneksel yöntemlerle az ve verimi düşük olan şeker pancarı üretimi, önemli bir tarım ürünü biçimine dönüşmüş, kurulan pancar kooperatifleri örgütlenmiş ve fabrikaların sermayelerine de katkıda bulunmuşlardır. 5 Aralık 1933’te, “Anadolu Şeker Fabrikaları TAŞ” tarafından kurulan Eskişehir Şeker Fabrikası ve 19 Ekim 1934’te de Turhal Şeker Fabrikası TAŞ tarafından kurulan Turhal Şeker Fabrikası, bu dönemde işletmeye açılmıştır. 1950’de, yeni iktidarın “Şeker Sanayii’nin Tevsi Programı”nın gereği olarak üç büyük bankanın eşit sermaye paylarıyla katıldığı, 22 milyon TL sermayeli Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ adını taşıyan tek anonim şirket içinde 4 şeker fabrikasının birleştirilmeleri sağlanmıştır. 1951- 1956 döneminde, devletçe 11 yeni şeker fabrikası daha kurulmuştur. 1962 ve 1963 yıllarında arka arkaya hizmete açılan Ankara ve Kastamonu şeker fabrikalarının, yüzde 65’i artık yurt içinde kendi makine fabrikalarımızda yapılmaktaydı. 1977’de Afyon, 1982’de Muş ve Ilgın, 1983’te Bor, 1984’te Ağrı ve 1985’te de Elbistan fabrikalarının yüzde 95’i yerli yapımdı. Daha sonra, 1989’da Erciş, Ereğli ve Çarşamba, 1991’de Çorum, 1993’te Kars, 1998’de Yozgat ve 2001’de de Kırşehir fabrikalarının hizmete açılmasıyla Türkşeker, 30 şeker ve 5 makine fabrikasına sahip, ülkenin en önemli fabrikalar topluluğunu oluşturmaktaydı. 1984’te başlayan özelleştirme kampanyası sırasında, ülkede şeker üretimiyle birlikte pancar üretimini de yoktan var eden, büyük çiftlik yönetiminin örneklerini geliştirmiş ve dünyaya örnek olmuş bu grubu özelleştirmek, son yıllara kadar düşünülmemiş, hatta yeni fabrikaların devlet desteğinde kurulması yoluna gidilmişti. 170 yıl süren bir özlemi oldukça verimli biçimde gerçekleştirmiş olan böyle bir grubun son birkaç yılda yapıldığı gibi, parçalanarak satılmaya başlanmış olması, önceki bazı özelleştirme örneklerinde görüldüğü biçimde yok edilmesine başlanmış olması, üzücüdür. Büyük sayılarda çiftçi ve çalışan topluluklarının geçim kaynağı olan bu güzel ve verimli yapıyı, bir defa yitirdikten sonra yeniden kurmanın olanaksız olduğu, yeni bir araştırma ile kanıtlanabilecektir. Geçmişte yitirilmiş bulunan birçok güzel işimizle ilgili yanlışın yinelenmeyeceğini umuyoruz. Dönülmez noktaya gelmeden bu işin yeniden araştırılması sağlanabilmelidir. [email protected] Füze Kalkanı Emekli diplomat-yazar Daver Darende, kulaklarına inanamadığı için, Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmesinden sonra ABD Başkanı Obama’nın söylediklerini, yanlışa düşmemek için bilgisunar ortamında tam 12 kez dinledi, sözcük sözcük not aldı ve Türkçeye çevirdi. Obama’nın, gazetelerde ve televizyonlarda neredeyse hiç üzerinde durulmayan sözleri şöyleydi: “Sayın Başbakan Erdoğan ile NATO müttefikleri olarak bu örgüt içinde süregelen rollerimizin güçlendirilmesini, füze savunma sistemi gibi kritik konularda daha etkin bir işbirliği yapılmasını görüştük.” Sözlerin anlamı belli: Madem Afganistan’a muharip asker vermediniz, o zaman, Ortadoğu-Balkanlar ve Kafkasya’da ABD’nin füze kalkanı olun! Darende’ye göre de Obama’nın “füze işbirliği”nin gelip dayanacağı nokta çok açık ortada: “Füze savunma sistemi gibi kritik konularda daha etkin bir işbirliği yapılarak bu sistemin bir olasılıkla Türk topraklarında konuşlandırılması gerçekleştiği takdirde, ülkemiz son derece tehlikeli bir ortama sürüklenecek, Türkiye’nin güvenliği ve komşu ülkelerle ilişkileri olumsuz yönden etkilenecektir.” Reform Eczacılar eylem yaptı diye, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), Türk Eczacılar Birliği ile olan protokolünü feshetti. SGK kime bağlı? Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’e... Dinçer, reform tutkunudur. Bir reformdan ötekine koşar. Sanırız, protokol feshi de bir yeni reform denemesi. Ancak... Dinçer’in “Reform yapacağım” diyerek başlattığı tüm girişimlerin bugüne değin genellikle başarısızlıkla sonuçlandığı dikkate alınırsa, sigortalıların ilaçsız kalması an meselesidir! Yıkım İşleri Ankaralı dostlar hoş sohbet için ço- ğunluk “Mülkiyeliler’de buluşalım” derler birbirlerine. Artık diyemeyecekler. Çünkü, Mülki- yeliler Birliği yönetimi, Konur Sokak’ta- ki binayı yıkma kararı verdi. Bir grup Mül- kiyeli ise bu karara karşı direniyor: “Kuşkusuz, mevcut binalarımız eskimiş, yıpranmış ve günümüz koşullarına göre yeniden düzenleme ihtiyacı ortaya çık- mıştır. Bu durum, dernek üyelerinin ço- ğunluğu tarafından kabul edilmekle bir- likte, eskiyen her binanın yıkılması ge- rekmediği, mevcut binalar onarımdan ge- çirilmek suretiyle ihtiyaca göre yeni dü- zenlemeler yapılabileceği düşüncesi de yaygın olarak savunulmaktadır. Elbette bu konuya genel kurulda karar verilmeli, bi- naların yapım yöntemi, bu işin hukuki çer- çevesini oluşturan sözleşme ve şartna- meler ile finansman imkânları tüm yön- leriyle tartışılıp görüşülmelidir. Bütün dünyada ve ülkemizde yaşanan kriz ortamında yeni binalar için seçilen zamanlama uygun değildir. Bu konuda, acele edilmesini gerektiren acil bir ihtiyaç bulunmamasına rağmen imzalanan 15 yıl- lık sözleşme nedeniyle Mülkiye toplulu- ğunun büyük kayıplara uğraması kaçı- nılmaz olabilir. Yıkılacak binaların bilin- meyen bir süre boyunca enkaz yığını ha- linde kalması olasılığını göz ardı edile- meyecek bir tehlike olarak görmek zo- rundayız. Genel merkezimizin işlerliğini kaybetmesi, yalnız Mülkiyelilerin değil, ül- kemiz demokratik kamuoyunun çok önemli bir mekândan yoksun kalması de- mektir. Bu mekânı yaşatmak, Mülkiyeli- lerin temel görevlerinden biri olmalıdır. Ak- si takdirde 12 Eylül rejiminin yapamadı- ğını kendi elimizle yapmış, emsalsiz yu- vamızı kendi ellerimizle yok etmiş olaca- ğız.” Türkiye-Mülkiye uyağından yola çı- karsak: Yıkım moda şimdi. Türkiye yıkımı sü- rerken derin bir suskunluğu yeğlediğine tanık olduğumuz Mülkiyeliler Birliği yö- netimi de işe binadan başlamış olmalı. Danıştay’ın imam okullarındakile- re üniversiteye girişte ayrıcalık ta- nınmasına “dur” demesi üzerine anayasal bir kurum olan YÖK’ün Başkanı Yusuf Ziya Özcan’ın ver- diği tepkiyi bililiyorsunuz: “Gerekirse hukuku da dolanaca- ğız.” Eski YÖK üyesi Bülent Serim, bu sözü bırakınız YÖK başkanını, hiçbir kamu görevlisinin kullanamayaca- ğının altını çizme gereği duyuyor: “Bir hukuk devletinde her kamu görevlisi tüm hukuk normlarına uygun davranmak zorundadır. Anayasanın 129. maddesinde, kamu görevlileri- nin anayasa ve yasalara sadık kala- rak faaliyette bulunmakla yükümlü ol- duklarını belirtiyor. Anayasanın 11. ve 138. maddelerinde, anayasanın ve yargı kararlarının herkesi bağlayaca- ğı kurala bağlanıyor. Yani anayasa- ya, yasalara ve yargı kararlarına uy- gun davranmak kamu görevlilerinin görevleri kapsamındadır. Önceleri kamu görevlileri anayasa ve yasaya uygun davranmak için özel çaba gösterirlerdi. Şimdi ise bu çaba, AKP’ye uygun davranmak için gös- terilmektedir.” Peki, “hukuku dolanırız” deyişinden ne anlayacağız? Eski Anayasa Mah- kemesi raportörü de olan Bülent Se- rim’e göre,“yasaya ya da yargı ka- rarına karşı hile yaparız”ı anlayaca- ğız hiç kuşkusuz: “Bu, Türk Ceza Yasası’na göre gör- evi kötüye kullanma suçunu oluştu- rur. TCY’nin 257. maddesinde, gör- evinin gereklerine aykırı hareket ede- rek ya da görevinin gereğini yap- makta ihmal göstererek kamu zara- rına neden olmak, görevi kötüye kullanma suçu kapsamında sayıl- mıştır. Birçok üst düzey görevli, yar- gı kararlarını uygularken YÖK Baş- kanı’nın dediği gibi davrandıkları için bu maddeden mahkûm olmuşlardır. Aslında söylenen söz, arka plan- daki niyeti tüm çıplaklığıyla ortaya ko- yuyor: Ne olursa olsun, neye mal olursa olsun, imam hatip okulunu bi- tirenlere tüm yükseköğretim prog- ramlarının kapısını açmak.” YÖK Başkanı dolansın bakalım, nereye kadar... Dolanacakmış... BM İklim Doruğu SADIK ÇELİK 7-18 Aralık tarihlerinde yapılan Kopenhag İklim Konferansı iklim ve çevre için düzenlenmiş, bugüne kadar gerçekleşen en büyük toplantı. Kyoto Protokolü’nün 2012 yılında geçerliliğini yitirecek olmasından dolayı da oldukça önemli. Zirve devam ederken 45 ülkeden 56 gazetenin ortak bir metin hazırlayarak yaşanan son 14 yılın 11’inin kayıtlara geçen en sıcak yıllar olduğunu vurgulaması, BM’nin felaketlerin azaltılması için Uluslararası Strateji raporunda 2009 yılında 254 felaketin yaşandığını, bu felaketlerin 245’inin küresel ısınmadan kaynaklandığını belirtmesi, İklim Zirvesi’ni basının da desteğiyle gündemin ilk sırasına yerleştirdi. Ancak tüm bu gelişmelere rağmen İklim Zirvesi dünya ekonomisinin geleceğinin gölgesinde kaldı. Zirveye günler kala Wir Klima Retter isimli derginin yazı işleri müdürü Nick Reimer iklim zirvesinde hangi ekonominin büyüyüp hangisinin küçüleceği tartışmasının zirveyi başarısızlığa sürükleyeceğini iddia etmişti. Nitekim zirveye ekonomi politikaları damgasını vurdu. Dünya devleri yine sözün sahibi Dünya ekonomisinde ve politikasında söz sahibi olan AB, ABD, Rusya, Çin, Japonya gibi ülkeler Kopenhag’da da yine zirvedeydiler. Dünya ekonomisini istedikleri gibi yönlendiren bu ülkelerin zirvede olmaları hiç kuşkusuz iklim politikalarından kaynaklanmıyordu. Kopenhag’da 11 gün boyunca enerjinin tasarrufu ile ne kadar karbon salımı azaltımı yapılacağı tartışmaları yapılacağına, gelişmiş ülkeler tarihi sorumluluklarını unutarak işin içinden sıyrılmaya çalıştılar. Küresel ısınmaya destek mi olunuyor? Diğer taraftan AB, ABD, Rusya, Çin gibi dünya devlerinin küresel ısınmanın petrol ve maden bakımından zengin kara parçalarını ortaya çıkarmasından memnun olduğu da açıkça görülmektedir. Nitekim Rusya, Küresel Isınma Konferansı’nı en az ciddiye alan ülke olarak geçen günlerde gazetelerdeki yerini aldı. Rusya’nın hesabına göre kutuptaki buzullar erimeye devam ederse Ruslar Kuzey Buz Denizi’nden petrol çıkarma işlemine başlayabilecekler. Bu durumdan yararlanacak olan Rusya, küresel ısınma ile ilgili “Demek ki artık Sibirya’da da donmadan oturabileceğiz” gibi soğuk, anlamsız şakalar da yapıyor. Yukarıda da sözünü ettiğim gelişmiş ülkeler hızla ekonomilerine yeni bir yön bulmaya çalışacak ve bu amaçla yeşil, temiz teknolojinin peşine düşmüşken aralarında Türkiye’nin de bulunduğu gelişmekte olan ülkeler kirli teknolojileri kullanarak üretim yapmaya, zengin Batılılar da bu üretilenleri hızla tüketmeye devam edecekler. Görünen tüm bu çabalar işin makyajlanmasından başka bir şey olmayacak. Batı tüm gelişimini tamamlayıp pahalı ve yeşil teknolojiyi elinde bulundurduğunda elbette ucuz ancak kirli teknolojiye sahip Doğu’ya rekabet hakkı tanımayacaktır. Bu zirvedeki politikaların asıl görünen tarafı çevre, doğa, insan kaygısı değil iklim politikalarının ardındaki amaç hızla kalkınmakta olan ekonomileri Batılı devletlerin yavaşlatma çabasıdır desek daha anlamlı olur. 193 ülkenin katılımıyla gerçekleşen BM İklim Doruğu’nun asıl kaygısının ekonomik büyüme olması, on bir gün sonunda bizleri on bin kat daha telaşlandırdı. Tüm bu gelişmelerden sonra anlaşılan önümüzdeki yıllarda iklim değişikliğinden yine hiçbir suçları olmadığı halde fakir ülkeler nasibini alacak. Bizim için felaketler kapıda, bunun farkındayız, ancak on bir günün sonunda bunların Batı’nın iklim ve çevre ile ilgili tehlikeleri dahi kullanarak yaratacağı ekonomik felaketler mi yoksa hızla ısınan küremizin yaratacağı korkunç felaketler mi olduğunu çözemedik. [email protected] KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Bir yapõtõn başõ- na konulan, yetkili bir kimsenin yaz- dõğõ övücü tanõtma yazõsõ. 2/ Ateş... Uğursuzluk. 3/ Dü- zen... Süs için ya- põlmõş giysi kõvrõmõ. 4/ Bir maçõn sayõsal sonucu... Bir mastar eki. 5/ Hekimlikte kullanõlan bir ravent türü. 6/ Terlemek- ten ya da sõcaktan vücutta görülen küçük pembe ka- bartõlar... “Gözlerin göz- lerime değince / --- katõlõ- yor rakõya” (Cahit Külebi). 7/ Eskiden kökboya bitki- sinden, bugün ise bireşim yoluyla elde edilen kõr- mõzõ boya maddesi. 8/ Ba- zen geceleri ufukta çakan parõltõ... Uzun tüylü bir süs köpeği. 9/ Soyundan gelinen kimse... Perhiz. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Saksõda yetiştirilen cüce ağaç ya da bu ağaçlarõ yetiş- tirme ve biçimlendirme sanatõ... Baryum elementinin simgesi. 2/ Kõsa çizme... “Hiç şaşmayan --- gibi işler du- rur kader” (Y. K. Beyatlõ). 3/ “Afrika kokarcası” da de- nilen bir kürk hayvanõ. 4/ İslamda ehl-i sünnet mezhep- lerinin en büyüğü. 5/ Havadaki su buharõ... Ülkemiz su- larõnda yaşayan ve “şip” de denilen mersinbalõğõ türü. 6/ Kalsiyum elementinin simgesi... Bir düşünce yazõsõ türü. 7/ Briçte, bir löveyi üstün bir kâğõtla almayõp daha aşağõ bir kâğõtla alma... Dudak boyasõ. 8/ Kuzey Amerika’da ya- şayan, iri boynuzlu bir geyik... İffetli, temiz. 9/ İtici neden, güdü... Lokma, parça. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 G L O B Ü L İ N R A M A Z A N A A M E L E Ç A K V A R R B D O Y T E L A T İ N E Ş A R İ Y E İ R A İ K A M E T L Ö K T E P İ G E N L İ K E N 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] TÜRK KALP VAKFI Bir yürek de sizin katkılarınızla çarpsın. 19 Mayıs Cad. No:8 Şişli / İSTANBUL Tel: (212) 212 07 07 (pbx), http://www.tkv.org.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle