21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B Mustafa Balbay’ın “Affedersin La Fontaine” adlı kitabını okuyorum. Hepinizin bildiği gibi, La Fontaine 17. yüzyılda yaşamış bir Fransız şairidir. “Karga ile Tilki”, “Ağustos Böceği ile Karınca” gibi masalsı şiirleriyle tanırız. Bir derstir onun masalları... Hayvanları konuşturur, tartıştırır... Balbay önsözde diyor ki: “La Fontaine’in verdiği derslerin çoğunun tersine döndüğünü düşündüm. Kendi kendime ‘acaba’ dedim, ‘bu masalların verdiği dersler günümüze uyarlanamaz mı?’..” La Fontaine’in dilimizde pek çok çevirisi var. Balbay ise, hem La Fontaine’in şiirlerini sunmuş, sonra da onları günümüze uyarlamış... La Fontaine’i başarılı bir Türk masalcı yapmış!.. Orhan Veli’dir La Fontaine şiirlerini Türkçede yaşatan. Çok usta uygulamalardır onunkiler de.. Her biri bir ahlak dersi olan bu şiirleri Orhan Veli yazmış sanırsınız... Mustafa Balbay 1999’da başlamış bu masalları kendince yorumlamaya... Sonunda koskoca bir kitap olmuş.. Cumhuriyet Yayınları’ndan çıkan “Affedersin La Fontaine” çocuğuyla büyüğüyle, bilgilisiyle cahiliyle, özellikle politikacısıyla onların yaşam deneyimleriyle, iç içe bir kitap... Önce Orhan Veli’nin çevirisiyle “Tilki ile Heykel”i okuyalım: “Şu büyükler çoğu zaman pek gürültülüdür. Cahil halka hepsi Tanrılar, gibi görünür Görünüşe göre hüküm verir bir eşek Tilkiyse ince eler sık dokurdu, aksine. Kılı kırka yarardın evirip çevirerek. Gösterişten ibaret birisine Her rastlayışında söylediği bir söz vardı Hepsi için o sözü tekrarlardı. Azametli bir heykel görüp bir gün bu tilki, “Pek kelli felli bir baş. Beyni nerede fakat? Heykeldir bu bakımdan dünyada birçok zevat.” 17. yüzyılda yazmış bu şiiri La Fontaine, 15. Louis dönemindeki politikacıları görünce heykele benzetmiş onları! Azamet, gurur, kendini beğeniş o günlerde de varmış.. Zamanlar geçmiş, birtakım insanlar kupkuru bir heykel olmaktan kurtulamamış, çoğu heykel bile olmayı başaramamış!.. “Tilki ile Heykel”i Balbay günümüze bakın nasıl uyarlamış: “Kimi anıttır, yanıttır, Pek çok şeye kanıttır. Her beyin aynı işleve sahip olamaz. Düşünmeyen beyin ne işe yarar Hiç... Döner dolaşır yönünü arar. Ancak salata olur böyle bir beyinden Ayı da beğenmez onu çıksa gelse ininden. Asıl olan beyin değil, onun işlevidir Beynin kıvrımları binlerce düşüncenin evidir. İşte beynini kullananlar anıtta bir şey arar... Diyelim koskocaman bir anıt Büyük bir ulusal kahraman.. Eliyle ileriyi gösteriyor. Beynini salata olarak kullananlar, Kahramanın eline bakar. Beynini düşünmek için kullananlar, Elin gösterdiği yöne bakar.” Balbay, konuyu La Fontaine’e şu sözlerle seslenerek kapatmış: “La Fontaine şunu bil ki, insan tilkiden daha kurnaz. Hatta daha bağnaz!.. Bilirsin, tilkinin her huyunu. Ama kestiremezsin, insanın oyununu...” EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Balbay ile La Fontaine! PENCERE ‘Bu Ne Biçim Tarihin Sonu?..’ Ketempere hoş laf!.. Argoda gözünü boyamak anlamına geliyor; çok değil, 10-15 yıl önce, en başta bizim gözümüzü boyamış; tüm dünyayı da kafakola almışlardı... Nasıl?.. “Tarihin sonu” gelmemiş miydi?.. ? “Küreselleşme..” “Yeni Dünya Düzeni...” “Yükselen Değerler..” Üçü de ketempere!.. Al birini, vur ötekine!.. Bugün dünya düzeni yok! Dünya düzensizliği ya da cehennemi var... ? Ortadoğu’da Amerikan projesi çöktü!.. Bush yönetimi Irak’ta çuvalladı ki ne çuvalladı!.. Filistin, İran, Suriye, Lübnan vb. coğrafyalarda alabildiğine tedirgin.. Amerika’ya düşmanlık dorukta!.. ? Bölgedeki Amerikan projesine göre Türkiye ne olacaktı?.. AKP iktidarıyla “Ilımlı İslam Devleti” olacak, Anadolu’dan Kuzey Irak’a Amerikan askerine geçiş verecek, “Soğuk Savaş”ta Sovyetler’e karşı bir “ileri karakol” sayıldığı üzre bugün de Ortadoğu’da İslama karşı bir “ileri karakol” işlevi görecekti... Sonuç tam bir fiyasko! ? Peki, AB kapsamında AKP’nin “Ilımlı İslam Devleti Projesi” ne anlam taşıyor?.. 10 ya da 15 yıllık sonu belirsiz bir süreçte Türkiye’yi denetim altında tutabilmek için AB’ye gerek var... Dünyanın gelişmiş kapitalizmi AB’de örgütleniyor; bunların zorbalıkları İngiltere’nin Irak macerasında da inanılmaz bir cüretle sergilendi... Üstelik AB Türkiye’den almak istediğini bir an önce derdest edebilmek için olağanüstü sabırsızlıkla davrandı.. Peki, AB Türkiye’yi alacak mı?.. ? Batı Bloku Türkiye’yi Sovyetler’e (komünizme, Doğu Bloku’na) karşı kullanırken ülkenin bütünlüğünü korumak zorundaydı... Bugün bu zorunluk kalkmıştır... Sovyetler ve Balkanlar’dan sonra Ortadoğu haritalarının değişmesi yönündeki göstergeler gün geçtikçe yoğunlaşıyor... Türkiye’yi parçalayacaklar mı?.. ? Artık iyice su yüzüne çıkan Ermenistan ve diasporası, Kıbrıs Rum Devleti ile Rum diasporası, Yunanistan ve diasporası, Amerika’nın üslendiği Kuzey Irak’taki Kürt bölgesi ile laik Türkiye Cumhuriyeti’ne düşman iç ve dışardaki irticayı bir araya toparladığımızda manzara neyi gösteriyor?.. Dost bir coğrafyayı mı? Düşmanca bir kuşatmayı mı?.. ? Tüm dünyada ve Avrupa’da Ermeni soykırımı iddiası neden parlamentoların malı oluyor?.. 20’nci yüzyılın başındaki bir facia, neden 21’inci yüzyılın başında gündeme giriyor?.. Göstergeleri üst üste koyduğumuz zaman ortaya çıkan garip kâbusa söylenecek ne var?.. Ülkenin içindeki irtica ve terörü de bu tabloya kattın mı, yeme de yanında yat!.. Ancak asıl önemli olan, içinde yaşadığımız hab-ı gaflet!.. Yeni kuşaklar deyişin anlamını öğrenmeli!.. (8 Aralık 2006 tarihli yazısı) B elki bize ne diyen olabilir, ama en azõndan Türkiye’yi res- men temsil edenlerin ve AB üyeliğini bayrağa yazmõş olanlarõn bugünlerde Alman- ya’da yaşananlara sõrt dönmemeleri gere- kir. Olay, Batõ tarzõ demokrasi isteniyorsa, siyasetçinin tavõr ve davranõşõndan asga- ri beklentilere ilişkin. Yaklaşõk bir ay ön- ce Angela Merkel’in kurduğu yeni Alman hükümetinde Çalõşma Bakanõ olan Franz Josef Jung istifa etti. Ondan bir gün ön- ce de Savunma Bakanlõğõ Müsteşarõ ile Al- manya Genelkurmay Başkanõ görevlerin- den çekilmişlerdi. Konumuz, demokrasinin olmazsa olmaz koşullarõndan istifa müessesesi. Bu üç yüksek makam sahibinin istifalarõna yol açan olay ve gelişme nedir? 27 Eylül’de yapõlan genel seçimlere kadar Franz Josef Jung, savunma baka- nõydõ. Bir süre önce Afganistan’da Taliban takõmõnõn ele geçirdiği bildirilen iki tan- kerin havadan yeri saptanarak Kunduz’daki Alman birliğinin komutanõ, bu tankerlerin bombalanmasõ emrini verir. Yanan tan- kerlerle birlikte 140 kişiden fazla insan da yanarak ölür. Aralarõnda Talibanlarõn ya- nõ sõra kadõn erkek, yaşlõ çocuk siviller de vardõr. Sorumluluktan kaçmak zor Olay haber olunca, Bakan Jung araştõ- rõyor, ölen sivil yok, sayõ o kadar fazla de- ğil gibilerden örtbas etme çabalarõna giri- yor. Almanya’da seçimden sonra yeni kuru- lan Merkel hükümetinde eski Savunma Ba- kanõ Jung yeni çalõşma bakanõ olurken, onun yerine yeni Savunma Bakanlõğõ’na kardeş partiden eski Ekonomi Bakanõ Von Guttenberg getiriliyor. Von Gut- tenberg kõsa süren ekonomi bakanlõğõnda da popülist olmayan doğru tavõrlarõyla dik- kati çekmişti. Savunma bakanõ olur olmaz, Afganistan’a da giderek eski Savunma Ba- kanõ Jung’un gerçekleri gizlediğini, eski ra- porlarõn kendisinden de saklanmak isten- diğini, hem parlamentoda, hem de ka- muoyuna açõklayõverdi. Bunun üzerine ne oldu? Kimse gerçekleri ortaya çõkara- rak kardeş partiden bir bakanõ kötü duru- ma düşürdü diye Von Guttenberg’i eleş- tirmedi. Yukarda belirtilen üç baş yetkili, sorumluluğu üstlenerek istifa etti. AB’nin en azõndan çekirdek ülkelerin- de istifa müessesesi ne olursa olsun işle- tiliyor. Bu yalnõzca kamuoyunun ve mu- halefetin beklentisi değil, iktidarõn da mõ- rõn kõrõn etmeden işlettiği bir müessese. Hem de Türkiye gibi ülkelerde hemen her gün karşõlaşõlan ve olağan sayõlan du- rumlarda. Almanya’da geçmişte de bir dos- tunun daveti üzerine onun yatõnda yaz ta- tili yapan başbakanlar, ticari ilişkiler yü- zünden bakanlar, partiye yapõlan bağõşla- rõn yasanõn öngördüğü gibi vergilendiril- memesi yüzünden genel sekreterler vb. anõnda istifa etmişlerdir. Daha birkaç yõl önce hepimizin tanõdõğõ Yeşiller Eşbaşkanõ Cem Özdemir, milletvekili olarak yaptõ- ğõ iş gezilerinden topladõğõ uçuş millerini özel uçuşlar için kullandõ diye istifa etmişti, hatõrlanacağõ gibi. Bu kadar basit. Bu kadar basit bir başka olmazsa olmaz demokrasi koşulu da AB ülkelerinde do- kunulmazlõğõn salt meclis kürsüsüyle sõnõrlõ olmasõ. Yine olmazsa olmazlardan yalnõz mu- halefetin değil, her yurttaşõn en sertinden muhalefet ve eleştiri hakkõ, protesto hak- kõ. Kamusal kurum ve kuruluşlarõn iktidarõn ve siyasetin her türlü etkisini önleyen özerklikleri. Meclis içinde ve dõşõnda, ba- sõnda ve kamuda muhalefetin ve iktidar eleştirisinin demokrasinin en az iktidar ka- dar baş aktörü olmasõ. Siyasi baskı Anayasa Mahkemesi’nde Almanya’nõn kamusal televizyonu ikin- ci kanal ZDF’nin başredaktörü Brender, Hessen Eyalet Başbakanõ Roland Koch is- temiyor diye, görevden alõndõ. Gerekçe, başredaktörün siyasi partilerden bağõmsõz program yapmasõ. Koch’a karşõ kõyamet koptu. Olay, anayasa güvencesi altõndaki basõn özgürlüğüne siyasi müdahale ge- rekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne götü- rülecek şimdi. Kamu kurumu da olsa, özerkliği olan radyo televizyon kuruluş- larõna siyasi müdahale, iktidardan bile gelse, neredeyse olanaksõz. Özel medya ve basõna etki yapmaya kalkõşan politikacõnõn ise böyle bir durumda dünya başõna yõkõ- lõr. En başta gelen Kopenhag kriteri işleyen bir demokrasi değil mi? Almanya’da son günlerde yaşananlar bu kriterin orada ge- çerli olduğunu gösteriyor. Türkiye’de bu değerlerin ayaklar altõnda çiğnenmesine bu- gün AB raporlarõ yeterince yer vermiyor- sa eğer, AB ağababalarõ Türkiye’deki ik- tidardan kendi çõkarlarõ doğrultusunda yeni ödünler umuyorlar demektir. Demokrasi Dersleri... Yüksel PAZARKAYA (Yazar) AB’nin en azõndan çekirdek ülkelerinde istifa müessesesi ne olursa olsun işletiliyor. Bu yalnõzca kamuoyunun ve muhalefetin beklentisi değil, iktidarõn da mõrõn kõrõn etmeden işlettiği bir müessese. Hem de Türkiye gibi ülkelerde hemen her gün karşõlaşõlan ve olağan sayõlan durumlarda. SAYFA CUMHURİYET 10 ARALIK 2009 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER A KP’nin yeri geldiğinde koltuk değneği, yeri geldiğinde sopasõ olan “demokrasi”nin toplumsal kimliklerin kõşkõrtõlmasõ üze- rinden ürettiği hegemonik si- yasetin adõ olduğu artõk toplu- mun tüm kesitlerince anlaşõl- mõştõr. Belli köşelerde “ta- raf” olarak, yaşananlarõ çar- põtarak yazan kalemlerin top- lam gücü bu gerçeği perdele- yememiştir. AKP’nin özgür- lüklere mesafeli duruşu her geçen gün daha belirginleş- mektedir. Özgürlüklerin te- mel dayanağõ olan “yasalar önünde eşitlik” anlayõşõ yok edilmiş; adalet duygusu ze- delenmiştir. Kimliklerin ayrõştõrõlmasõ veya kimlikler üzerinden si- yaset, ulus devleti aşõndõr- maktadõr. “Türk”lükle ilgili sorun ve sorgulama nihaye- tinde “Türk” yerine, “Müs- lüman”õ ikame etmeye yöne- liktir. Toplumun çimentosunun “din” olduğunu ifade edişi, AKP’nin genel başkanõnõn “Türk” kelimesine itibar et- meyişinin de açõklayõcõsõdõr. Ülkede din, mezhep ve etnik, cinsiyet farklõlõklarõ öne çekilerek sosyal anlamda paramparça bir yapõ ortaya çõka- rõlmakta, bu ayrõş- malar hukuk siste- mine taşõnarak dev- letin bütüncül yapõsõ çözülmek istenmek- tedir. Rejimi kökten dö-nüştürmeye yö- nelik açõlõmlarõn gündemin ağõrlõğõnõ oluşturduğu bir sü- reçte, kimliklerin aşõndõrõlmasõ üzerin- den yürütülen ayrõş- tõrmaya kodlu siya- setin kadõn-erkek eşitsizliğinin gideril- mesi taleplerine sağõr kalacağõnõn bilincin- de olmak, bu talep- lerin sürdürülmeye- ceği anlamõna gel- miyor. Ve hatta daha fazla olarak bu ta- lepleri dillendirmek, sürecin tüm tanõkla- rõna, özellikle kadõn- lara; “Ayağa kalk!” denilmesi gerekiyor. Kadõnõn başõnõ ka- patan anlayõşa karşõ duruş, kadõnõn ken- disini kapatan tüm değer yüklemelerine başkaldõrõsõdõr aslõn- da!.. Kadõnõ kapatan, kadõna kapalõ kültü- re başkaldõrõ!.. Ve bedeni üzerinden ka- dõnõ aşağõlayan, onu bir metaya dönüştü- ren; “namus” adõ al- tõnda tüm değerleri kadõn bedeni üzerine yõğan; kadõnõ kõska- ca alõp, erkek ege- menliğini alabildiği- ne özgür bir alanda üreten, erkeklerin na- mus anlayõşlarõnõ da onun yakõnõ olan ka- dõnlar üzerinden üre- terek, kadõnõ yakõnõ olan erkeğin tutsağõ kõlan bir anlayõş!.. İnsanlõk, özgürlüğü kadõn ve erkek oluş üzerinden değil, in- san onuru üzerinden üretmedikçe, eşitsiz- lik bir sorun olarak hep var olacak. “Bizim sosyal toplumumuzun başarısızlı- ğının sebebi, kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ilgisiz- likten ileri gelmektedir. Ya- şamak demek faaliyet de- mektir. Bundan dolayı bir sosyal toplumun, bir organı faaliyette bulunurken diğer bir organı işlemezse, o sosyal toplum felçlidir” demişti Ata- türk. Bugün sahip olduğu- muz insanca değerlerde Ata- türk devrimlerinin õşõğõ var. Bugünkü felç durumunun ge- risinde O’na ve devrimlerine giderek artan saldõrõlar olduğu gibi!… Atatürk’ün iradesi ile 5 Ara- lõk 1934’te seçme ve seçilme hakkõnõ hukuken elde eden kadõnõn yeri demokrasi sorgu- lamalarõnda hep en geride yer almõş, sorgulamalar simgesel günler, belli başlõklar ve dar alanlarla sõnõrlõ kalmõştõr. Hak- larõn verilişinden itibaren 75 yõllõk süreçte Türkiye’de ka- dõnõn aldõğõ yol, 1934’ün ge- risine düşmek olmamalõydõ. Dini çağrõştõran özlemlerin ka- dõn üzerinden dillendirildiği, kadõnõn özgürlük alanõnõn ör- tünme üzerinden üretildiği “AKP demokrasisi”nde (!) “özne”, “birey” kavramlarõ ar- tõk kadõna daha uzak. Siyasal İslamõn simgesi olarak kadõn başõ üzerine dolanan “tür- ban”, aynõ zamanda AKP’in kadõn özgürlüğü(!) anlayõşõ- nõn da simgesi. Sorun türbana indirgenince, kadõnõn yok ye- rini sorgulamak yerine, kadõnõ kullanarak siyaset yapmaya kilitleniyoruz. Kapalõ bir reji- me doğru çok süratle ilerlerken kadõnõn konumu da hõzla geri- letiliyor. “Türban” hem din üzerinden siyasetin, hem de ka- dõnõn ikinci cins konumunu pekiştirmenin simgesi işlevini görüyor. Bugün nüfusun yarõsõ üze- rinde diğer yarõsõnõn karar alma tekeline “demokrasi”, kadõn- lara başlarõnõ örtmenin dinin ge- reği olduğunu dayatõsõna “öz- gürlük” diyoruz. Sular geriye akmaz sözü anlamõnõ yitirdi; bi- rileri suyun yatağõnõ değiştirme gayretindeler. Otokratlara yol açmak ve onlarõn ilerleyişleri- ne baskõ ve korku ile seyircilik etmenin adõ ne zaman “de- mokrasi” oldu? Einstein yanõlõyor muydu; “Hiçbir sorun, o sorunu ya- ratan zihniyetle çözülemez” derken?!.. Sorun kõyafet değil, zihniyet. Kadını kapatan, ka- dına kapanan zihniyet. AKP iktidarõnda tüm kurumlar iç- lerinden kuşatõlõp (sahipleni- yormuş gibi) boşaltõlõrken ka- dõnõn haklar alanõ da kadõn ile boşaltõlmaya çalõşõlõyor. Özel- likle yoksullaştõrõlan, yoksul- laştõkça bağõmlõlaşan kadõn- larla!.. Prof. Dr. Tülay ÖZÜERMAN/ CHP PM Üyesi/Siyaset Bilimci Kadõnõ Kapatan, Kadõna Kapanan Zihniyet!..
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle