21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 28 KASIM 2009 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 15 GÖRÜŞ Prof. Dr. MUSTAFA AYSAN Maliye’de Kodlama Son günlerde sayıları hızla artan birçok KDV yükümlüsü şirket, Vergi Dairesi’nden, günlük konuşma diline çevrilmesi şöyle yapılabilen bir yazı almaktadır: “Yapılan incelemeler, ilişikte listelenmiş firmalardan alım yaptığınızı göstermektedir. Oysa Maliye Bakanlığı’nın elinde, bu firmalarla ilgili olarak, 84 No’lu KDV Genel Tebliğ uyarınca düzenlenmiş olumsuz raporlar ve tespitler vardır. Böyle olduğu halde, önceki dönemlerde bu uygunsuz firmalara ödemiş olduğunuz KDV tutarlarını da, vergi yükümlülüğünüzden indirmiş olduğunuz anlaşılmıştır. Bu uygunsuz firmalara ödenmiş gibi göstererek yükümlülüğünüzden indirdiğiniz bu KDV tutarlarını 30 gün içinde Maliye’ye ödemediğiniz takdirde cezalandırılacaksınız.” Vergi Dairesi’nden gelen yazı, verilecek cezayı şöyle tanımlıyor: “30 gün içinde sahte belge düzenlediği tespit edilen mükelleflerden olan alışlarınızın düzeltme beyannamesi vermek suretiyle indirimlerinizden çıkartılarak, ödenecek vergi çıkması halinde ödenmesi veya teminat verilmesi ya da düzeltme beyannamesi verilmemesi halinde olumsuz alışlara isabet eden KDV’nin dört (4) katı tutarında teminat verilmesi, diğer olumsuz alışlarınızla ilgili olarak ise 84 Seri No’lu KDV Genel Tebliği gereği açıklama yapılması gerekmektedir.” Maliye Bakanlığı, bir süredir yaptığı çalışmalarla, Katma Değer Vergisi (KDV) Kanunu gereğince müşterilerinden KDV tahsil ederek Maliye Bakanlığı’na ödemek zorunda olan vergi yükümlüsü şirketleri, “sahte ve muhteviyatı (içeriği) itibarıyla yanıltıcı belge” (SMİYB) kullanmaları açısından 13 gruba ayırmış ve bu “uygunsuz yükümlüleri” 13 KOD numarası içinde listelemişti. Böylece açıklandıktan sonra, çok yakınmaya neden olmuş bu uygulama, vergi uzmanları arasında tartışıldı; çok eleştirildi; ama uygulama değişmedi. Çünkü vergi uzmanları, aralarında teknik tartışmalar yaparken vergi uzmanları dışındaki kamuoyu, konuyu fazla benimsemedi, sahiplenmedi ve çözümler aranmadı. Oysa vergi yükümlüsüne gerekli ve tam açıklama yapılmadan uygulanan ve KDV tahsilatındaki kayıt dışı işlemlerin azaltılması amacıyla uygulamaya konduğu anlaşılan bu uygulama, kapsamı genişledikçe, kendi amacına da ters düşen sonuçlar vermeye başlamıştır. Yalnız KDV uygulamasında değil, tüm vergi uygulamalarımızdaki kayıt dışı işlemlerin azaltılması ve hatta ortadan kaldırılması, bir zorunluluktur ve bunun için elimizden gelen bütün önlemleri alabilmeliyiz. Ancak vergi tahsilatında kayıt dışılığı önlemenin yollarından biri gibi görünse de yükümlülerin, onları ve kamuoyunu aydınlatmadan KOD’lanmaları ve itiraz yolları açık olmadan uygunsuz işlemlerle suçlanmaları, iyi ve haklı bir yol değildir. Bütçesi çok açık olsa da Maliyemiz, kayıt dışı işlemleri önlemek için daha etkili ve daha uygun yollar bulabilmelidir. Bu yollar, ülkemizde firmalardan topluma yayımlanan finansal bilgilerin güvenilirliğini arttırmaktan ve tüm şirketler için bilanço ve kâr/zarar bilgilerinin kamuya açıklanmasını sağlamaktan geçecektir; geçmelidir. Fazla dallanıp budaklanmasına izin verilmeden, bu uygunsuz KOD’lama işlemleri durdurulmalı ve kayıt dışı uygulamaları önlemenin daha etkili ve haklı yöntemleri bulunabilmelidir. Hazırlanmış ve kanunlaşma aşamasına gelmiş olan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın Meclis’ten çıkarılmasının sağlanması, bu alanda atılabilecek önemli bir adımdır ve şirketlerimizin “şeffaflaşmaları” yönünde büyük bir ilerleme yaratacaktır. [email protected] [email protected] Federasyon “Tahayyül” lafını çok seviyorlar. Düşte canlandırma filan derlerse, olmaz. Ta- hayyül sözcüğünü kullanıyorlar ki, söy- ledikleri bilisizlere, büyük, yerinde, olması gereken ve pek önemli gibi görünsün! Ör- neğin, en sivil tarihçimiz Mete Tunçay ta- hayyülünü Star gazetesine açıklamış: “Osmanlılık değil ama ben bir ‘federa- tif ülke’ye inanıyorum. İnsanlık çeşitli gruplaşmalar etrafında bir dünya devle- tine doğru gidecek. Muhtemelen eski Os- manlı toprakları üzerinde bir federasyon olacaktır. Türklerin hâkimiyetinde değil Türklerin de, Yunanlıların, Bulgarların, Sırpların, Arnavutların, Kafkasların, Suri- yelilerin, Iraklıların, Ürdünlülerin, İsraillilerin de yer alacakları bir federasyon. Bana öy- le geliyor ki, bu yapıya erişilse var olan problemler daha kolay çözülebilir. Mesela Kürt-Türk çatışması, bu kadar taraf olur- sa daha sağlıklı çözülebilir. Ama buna ye- ni Osmanlıcılık demek yanlış olur. Os- manlı’dan önce de burada bu insanlar bin yıl ortak bir yönetim altında yaşadılar, Do- ğu Roma’da. Bir arada yaşama gelene- ği var.” Ah şu Türkler yok mu, şu Türkler... Za- ten her şey onların başının altından çıkı- yor. Kendi kendini yönetme iradesi de- seniz onlarda, dünyanın en stratejik top- raklarında var olmak deseniz onlarda, ulu- sal bilinç deseniz onlarda, bağımsızlık duygusu deseniz onlarda, dik başlılık de- seniz onlarda. Egemenlikleri bir yok edil- se, tarihten bir silinseler, herkes rahat bir nefes alacak! Ayraç Kültür Bakanı Ertuğrul Günay, “Baykal ve Öymen ile CHP, 1970’lerde Ecevit’in açtığı demokrat, halkçı parantezi kapatmış gözüküyor” demiş. Yakın geçmişte kendisini CHP Genel Başkanlığı’na uygun görmüş bir kişinin, bugün AKP’de olması ve AKP’ye övgüler düzmesini hangi ayraca, hem de köşelisinden ayraca sığdıracağız peki?.. Apaydın’ın düşündürdüğü Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği, geçen hafta Mustafa Necati Öğretmenlik Onur Ödülü’nü İzmir’de düzenlenen çok içten bir toplantı ile yazar, eğitimci Talip Apaydın’a verdi. Apaydın, törende Mustafa Necati’nin eğitim tarihimiz içindeki değerini anlatırken dedi ki: “Yüzlerce yıldır sürüp gelen Osmanlı’nın şeriat eğitimi. Öbür dünya için eğitim. Düşündürmeyen, ezberleten ve inandıran eğitim. Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin eğitimi bu olabilir mi? Bu kafa ile çökmedi mi Osmanlı Devleti? İnsanımızın bu dünyadaki yaşamını düzeltecek, yüceltecek akılcı bir eğitime geçmek gerekiyordu. Zorunluluktu bu. Laik, akılcı eğitim. Mustafa Necati’nin gerçekleştirdiği Öğretim Birliği Yasası ile aydınlanmacı eğitim başlıyor ülkemizde. Çok önemli bir dönüşümdü bu.” Sözlerinin burasında bugünü anımsattı Apaydın: “Olmaz denilen şeyler oldu. Din ağırlıklı eğitime geçildi.” Her alanda Osmanlı’ya dönmek. Başımızdakilerin tek amacı o. Taraf gazetesinden Ayşe Hür’e “geçtiğimiz aylarda” posta ile bir ses kaydı geliyor. Kayıttan, Dersim isyanı sırasında bölgede incelemeler yap- makla görevlendirilen İhsan Sabri Çağlayangil ile 1986’da yapıldığı ile- ri sürülen bir söyleşi çıkıyor. Bu ses kaydını Ayşe Hür, elinde tutuyor. Ne za- man Onur Öymen TBMM’de Dersim isyanını dile getiriyor, Ayşe Hür, hemen köşesinde ses kaydını yazı konusu edi- yor. Kimin, nerede, niçin yaptığı, bir ki- tapta, gazetede yayımlanıp yayımlan- madığı, yayımlanmadıysa neden ya- yımlanmadığı bilinmeyen bu kayıta göre, Çağlayangil’e ait olduğu iddia edilen ses, “Ordu zehirli gaz kullandı. Mağaraların kapısının içinden. Bunla- rı fare gibi zehirledi. Yediden yetmişe o Dersim Kürtlerini kestiler” diyor. Aynı ses kaydı, Almanya kaynaklı bir sitede de yayımlanıyor ve kimi yazılarda oradan alıntıyla, kaynağı belli olma- masına karşın “kaynak” olarak göste- riliyor. Konuyu, yaptığı uzun söyleşiler son- rası 1990’da da Çağlayangil’in anıla- rını yayımlayan gazeteci Tanju Cılız- oğlu’na danıştık. Cılızoğlu, kendisinin söyleşiler boyunca hiç “ses kayıt ara- cı” kullanmadığını, Çağlayangil’in söy- leşiler sırasında söylenmedik bir şey bı- rakmadığını, o ses kaydında dile ge- tirdiği ileri sürülen iddialara hiç yer ver- mediğini, hatta “yazılmamak koşuluy- la” anlattıklarında bile böyle bir konu- ya değinmediğini özellikle vurguladı. Cı- lızoğlu, ekledi: “Sayın Çağlayangil, ben bu kitabı ya- zana kadar konuyla ilgili hiçbir şey ya- yımlanmamıştı. Bana da ‘Bunları sana ilk defa söylüyorum, Hatta kızım Fatoş bile bilmez” dedi. Ayrıca, anılarını bir başka kişiyle paylaştığını bana ne ima etti, ne de söyledi. Herhangi bir yerde, Dersim isyanı ile ilgili kendisine ait ol- duğu ileri sürülen bu sözleri sarf etmiş olsaydı, bana da söylerdi. Sayın Çağ- layangil’in üslubu son derece farklıdır, kendisine atfedilen o sözler, diploma- tik diline uymuyor bir kere. İhsan Sab- ri Bey günlük hayatında da diplomatik dilin dışına çıkmayan bir insandı.” Dersim isyanının, Cumhuriyet dü- zenine karşı çıkan gerici Seyit Rıza ve onun sürüklediği aşiretler tarafından başlatıldığı, tüm belgeleriyle ortadadır ve yadsınamaz. İsyanın bastırılması ile ilgili uygulamalar ise başka bir konu- dur. Ancak, o uygulamalar konusun- da birtakım tezler ileri sürenlerin, bel- ge olarak gündeme getirdikleri kay- nakların sağlam ve inandırıcı olması ge- rekiyor. Kötü niyet için uydurulmuş sahte bel- geler üzerinden akılcı tartışma yürü- tülemez! O sözler Çağlayangil’in mi? Domuz Gribi: H1N1 SADIK ÇELİK İlk kez Mart 2009’da Meksika’da ortaya çıkan domuz gribi salgını, etken virüsteki genetik değişimin domuzda meydana gelmesi sebebiyle “domuz gribi” olarak adlandırılmaktadır. Hastalık ABD başta olmak üzere önce bölge ülkelerine daha sonra hızla tüm dünyaya yayıldı. 11 Haziran 2009’da Dünya Sağlık Örgütü virüsün 6. aşamaya geçtiğini ve “büyük salgın” olduğunu ilan etti. Domuz gribi ile ilgili tartışmalar devam ederken, virüsten çok domuz gribinin korkusu hızla yayılmaktadır. Bu sebeple gribin aşılarını üreten ilaç devlerine sağladığı kazancın salgının yarattığı korku dalgasından çok daha büyük olduğu fark edilmemektedir. Uzmanlar en kötü senaryoya göre gribin dünya ekonomisine maliyetinin 4.4 trilyon dolar olacağını açıkladı. Salgına çare olarak 600 milyon doz aşı üreten ilaç şirketlerinin kazancının ise 10 milyar doları bulacağını belirttiler. Stern dergisinin verdiği bilgiye göre ilaç firmaları, milyarlarca Avro kazanacakları bu iş için büyük yatırımlar yaptılar. Oluşan korku ve panik dalgası öylesine etkili oldu ki ön gösterilen krize hazırlıksız yakalanmamak için bütün hükümetler ilaç firmalarının öngördüğü tüm tıbbi önlemleri göz önünde bulundurarak kitlesel siparişe yöneldi. Grip maskeleri, dezenfektanlar stoklandı, ilaçlar depolandı, aşılar ısmarlandı. İlaç ve kimya sanayi devleri artık siparişleri yetiştiremediklerini belirttiler. Sadece Alman hükümeti 50 milyon kutu “Pandemrix” ısmarladı. 50’den fazla ülkenin ısmarladığı miktar ise 291 milyon kutuyu buluyor. Domuz gribinin ne gibi sonuçlar doğuracağı, yapılan aşıların uzun dönemdeki yan etkilerinin hangi hastalıkları tetikleyeceği, ölümcül sonuçlarla karşılaşıp karşılaşılmayacağı şüpheleri aşıya temkinli yaklaşılmasına sebep oluyor. Ülkemizde 15 Ocak’tan sonra aşıların etkisini yitireceği aralık ayının ilk 15 gününün aşılanma için çok önemli olduğu gibi son günlerde Sağlık Banlığı tarafından yapılan açıklamalar gösteriyor ki haftalardır sıcak tutulan gündem ilaç devlerini devleştirmeye, halkımızı korkutmaya ve endişelendirmeye devam edecek. Uluslararası ilaç tekellerine mahkûm olmamak için Dünya Sağlık Örgütü tarafından geliştirilmiş ortak bir aşı kullanılabilir. Ya da Kazakistan örneğinde olduğu gibi ülkeler salgına karşı kendi aşılarını üretebilirler. Bilindiği gibi Kazakistan dünyaya ilaç ve aşı dağıtan dev isimlerle çalışmak yerine kendi aşısını üretmeyi tercih etti. Bu çalışma maliyeti azaltırken, aşıya karşı olan spekülasyonları da ortadan kaldırdı. Geçen günlerde Türkiye’ye de aşı gönderen dünyanın ikinci büyük ilaç şirketi GlaxoSmithKline PLC, Kanada’da son parti 172 bin doz domuz gribi aşısını piyasadan çekme kararı aldı. ABD’li şirketin sözcüsü Gwenan White, Kanadalı sağlık görevlilerine bu aşıyı kullanmamaları gerektiğini ileterek, aşının ölümcül alerjileri tetikleyebileceği endişesiyle uyarıda bulundu. Bu ve benzeri nedenler ülkelerin dışarıdan aşı ithal etmemeleri gerektiğini gösteriyor. Ülkemizde her ne gerekçeyle olursa olsun ilaç reklamı yapmak yasakken insanları bilinçlendirme adı altında onları korkutup korkuları üzerinden kazanç elde ediliyor olması, sağlığın pazarlanması değil midir? Hastaları ticari bir mal gibi görenler direkt ilaçların değil, ama bu anlayışla hastalıkların reklamını yapıyorlar. Bundan önce kuş gribi şimdi ise domuz gribi gündemde; hatırlarsanız geçen yıl da basında lenfoma reklamları yapılmış, kilo kaybeden, terleyen, uyku problemi çekenler korkuyla hastanelere koşmuşlardı. Evet, ülkemizde ilaç reklamı yapılmıyor, ancak hastalıkların reklamları oldukça revaçta. Daha şimdiden 2010 kış sezonu virüsünün sipariş edildiği haberlerini duyar gibiyiz. Bu öyle büyük bir sektör ki uluslararası ilaç tekelleri pazarlarını genişletebilmek adına insanların hayati korkularını kullanmaktan çekinmiyorlar. Hatta virüsleri kendi laboratuvarlarında ürettikleri söylentileri bize artık şehir efsaneleri gibi gelmiyor. Tüm bu yaşananların sonucunda halkın kafasının karışması çok doğal, biz tabii ki konunun uzmanı değiliz, domuz gribi öldürür aşı yaptırın ya da bir şey olmaz yaptırmayın diyebilecek yetkimiz yok. Ancak halkın korkuları, endişeleri, çekinceleri üzerinden para kazanılması, onları birer ticari mal olarak görenler için bir şeyler yapılması gerektiğine inanıyoruz. Sağlığımızı tehdit eden salgınlara karşı korkularımız elbet ki var. Ancak biz sağlığımızla ilgili duyduğumuz endişeleri kullananlardan daha çok korkuyoruz. [email protected] KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] HARBİ SEMİH POROY HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Kuzey Afri- ka ülkelerinde giyilen bir tür harmani. 2/ Kişinin öz benliği... Sõrtta taşõnan yük. 3/ Türkiye’nin en büyük krater gölü... Eski dilde su. 4/ Or- tasõ bir direkle bölünmüş, iki kanat- lõ balõk ağõ. 5/ Yeri- ne koyma, yerine kullanma... Rütbe- siz asker. 6/ Dik yo- kuş... Acõ, üzüntü. 7/ Erbiyum elemen- tinin simgesi... Hin- distan kökenli evcil bir sõğõr türü. 8/ Es- ki Türklerde kutsal sayõlan hekim. 9/ Muğla-Antalya il sõnõrõnda bir akarsu... Zõrhlõ ve paletli bir savaş aracõ. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Belin yan tarafõna asõlan eğri Arap kamasõ. 2/ Yurdumuzun bir bölgesi... “Özbek güreşi” de de- nilen ve judo ile güreşin karõşõmõ olan spor da- lõ. 3/ Bir geminin bordalarõna açõlan ve top namlularõnõn geçmesine ya da kamaralarõn ha- valandõrõlmasõna yarayan dört köşe delik... Bir cet- vel türü. 4/ Oruç ayõ. 5/ Buğday, nohut, fasulye ve çeşitli yemişlerle pişirilen bir tatlõ... Notada du- rak işareti. 6/ Son derece kavgacõ olan gözde bir akvaryum balõğõ... Boyutlar. 7/ Yabancõ... Hav- yarõ çok değerli olan bir mersinbalõğõ türü. 8/ İpu- cu... Öğütülmüş tahõl. 9/ Aşõk ve bilye oyunlarõnda kullanõlan, içi oyulup kurşun akõtõlarak ağõrlaş- tõrõlmõş boyalõ kemik... Vizon denen değerli kürkü için avlanan ya da yetiştirilen hayvan. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 D İ K O T O M İ A M A Z O N B A Y A V A N B A T I R N O H U D İ B E K Z İ L E A T A R L A T A Ş K U R A M K I S B A L A M A U Ş İ İ Ç İ T 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle