22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Bir Ortak Cephe!.. PENCERE İnsan Ne Zaman İnsanlaşacak?.. İlin ve Segal’in yazdığı ünlü kitabın adını unutmadım: ‘’İnsan Nasıl İnsan Oldu?..’’ Bir zamanlar gençlerin elinden düşmezdi... Kuşkusuz insan birdenbire insan olmadı... Ama “birdenbire oldu” diyenler de var; Âdem’in şıp diye yaratıldığını, Havva’nın erkeğinin kaburgasından türetildiğini ileri sürenleri kendi hallerine bırakırsak, biliyoruz ki insanın insanlaşması bugün bile noktalanmadı... Daha erkek bile insanlaşmadı... Ya kadın?.. Üstelik biri insanlaşmadan ötekinin insanlaşması olanaksız... Gazeteler, televizyonlar, birkaç gündür ‘8 Mart’ üzerine yayınlar yapıyorlar; dünyadaki kadınların ezilmişliği, zavallılığı, sömürülmüşlüğü bilinmeyen bir şey değil; ama, sayılar, istatistikler, çeşitli kanıtlarla yoğun biçimde ortaya konunca daha çarpıcı oluyor... Ancak Türkiye’de bu iş biraz karışıyor gibi... Çünkü kafalar karışık.. Soru: - Bir kişi, kurum, parti ya da gazete, hem AKP’yi destekleyip hem 8 Mart’ı kutlayabilir mi... Evet mi?.. Hayır mı?.. Doğru yanıtı vermek için önce küçük bir açıklamaya gerek var... Kadın-erkek ilişkileri arasında gerçekten eşitlik fikri ne zaman ortaya çıktı?.. Yanıt: - Avrupa’da kilise hukuku geçerliyken kimse böyle bir eşitliğin rüyasını bile göremezdi... - Peki, ne oldu?.. - Kilisenin iktidarı yıkıldı, laik devlet kuruldu, din hukuku kaldırıldı, kadın-erkek eşitliği ancak bu olayla gündeme girebildi... Fransa’da 1802’de yürürlüğe giren yasaya ‘Code Napoleon’ (Napolyon Kanunu) derler, ‘İmparator’ bunun için büyüktür, kadın-erkek ilişkileri, toplum ve aile yaşamında eşitleşme yoluna böyle girmiştir, insanın insanlaşma yolunda 1789 büyük bir adımdır. Soru: - Ya Türkiye’de bu iş nasıl oldu?.. Yanıt tek sözcük: - Atatürk!.. Yıl 1926... Medeni Kanun yürürlüğe giriyor... 1923 Cumhuriyeti kadın-erkek ilişkileri, aile hukuku, miras, vb. düzenleyen ne varsa laikleştirmiştir; Batı’da yaşanan uygarlık atılımı emperyalizme karşı Ulusal Kurtuluş Savaşı vermiş Türkiye’de bir hukuk devrimine dönüşmüştür. Kadın-erkek eşitliği için Avrupa’da -bu alanda geçerli- kilise hukuku kaldırılmıştır.. Ve kadın-erkek eşitliği için Türkiye’de -bu alanda geçerli- cami hukuku kaldırılmıştır. Bu gerçeği es geçerek kadın-erkek eşitliğinde neyin ne olduğunu anlatmak olanaksızdır... Peki, hem AKP’yi tutup desteklemek, hem de 8 Mart Kadınlar Günü’nde nutuk atmak sahtecilik değil midir?.. Türkiye bu ikiyüzlülüğü daha ne kadar süre yaşayacaktır?.. İnsan insanlaşma yolunda yürüyor.. Ve yürüyecek.. Kadın ile erkeğin eşitleşmediği bir dünyada insan insan olamaz.. Peki, kadını erkekle eşit saymayarak tesettüre mahkûm eden bir dünyada insan nasıl insan olacak?.. (10 Mart 2006 tarihli yazısı) D eniz Piyade Kurmay Albay Dursun Çi- çek’in, darbeye te- şebbüs ve iddia olunan Ergenekon terör ör- gütü üyeliği suçlamasõ nedeniyle ikinci kez ifadesinin alõnmasõndan sonra tekrar tutuklama istemiyle mahkemeye sevk edilmesi, önce- kinde olduğu gibi bu defa da nöbetçi hâkim kararõyla tutuklanmasõ ve ar- dõndan tutuklama kararõna mahkeme heyetinin incelemesi için avukatõnõn yaptõğõ itiraz üzerine, öncekinde ol- duğu gibi yine tutuklanmasõna gerek görülmemesi sonucu serbest bõra- kõlmasõ bazõ yayõn organlarõnda açõkça ve çekinmeden hukukun kat- li olarak değerlendiriliyor; görüşle- rine başvurulan bazõ hukukçular (?) da, tutuklamanõn kaldõrõlmasõ kara- rõnõ veren heyetin hukuken yanlõş ka- rar verdiğini söylüyor. Hukuka aykırı Varsayalõm ki, Dursun Çiçek hak- kõnda savcõlarõn yönelttiği suçla- malarõn tamamõ, daha şimdiden yüz- de yüz kanõtlanmõş durumdadõr. An- cak burada bir parantez açõp bu varsayalõm ki durumuna ilişkin açõk- lama yapmak gerekir. Böyle bir şey hukukun asla kabul etmediği bir olgudur, suçüstü durumlarõnda bile yüzde yüz kanõtlanmõş bir suç söz konusu edilemez. Dolayõsõyla bizim yaptõğõmõz bu varsayõm teorik ola- rak bile hukukun bünyesine yaban- cõ bir durumdur. O halde neden böyle bir “varsayalım ki” paragra- fõ açtõğõmõzõn yanõtõnõ da verelim. Köşe yazarları Dursun Çiçek’in tutuklama kara- rõnõn kaldõrõlmasõ üzerine, hakkõn- daki suçlamanõn niteliği, kendisine yöneltilen suçlarõn cezalarõnõn mü- ebbet hapsi gerektirmesi, suçluluğu gösteren kanõtlarõn Adli Tõp rapo- ruyla geçerli olduğunun saptanma- sõ ve de en önemlisi Dursun Çiçek’in hukuki durumuyla kõyaslanmayacak ölçüde hukuksal durumlarõ çok da- ha hafif olan on binlerce suç şüp- helisi ya da sanõğõnõn uzun zaman- dõr ve halen daha cezaevlerinde tu- tuklu olmasõ gibi nedenlerle gaze- telerdeki haberlerde ve köşe yazar- larõnõn yazõlarõnda isyan duygusu di- le getiriliyor. Peki, bu isyan duygusunun ardõnda hukuk, adalet ve vicdan terazisi mi var? Yoksa başka gerekçeler mi? Hemen söyleyelim, bugün ceza- evlerinde tutuklu olarak bulunan on binlerce insanõn ve onlarõn eş, dost ve akrabalarõnõn bu tutuklulu- ğun kaldõrõlmasõ kararõna isyan et- mesi, adalet duygusu ve vicdanlarõ kanatmasõ bakõmõndan çok rahatça anlaşõlabilir bir durumdur. Ama, biraz deştiğinizde anlarsõnõz ki, as- lõnda o kişiler Albay Çiçek’in tu- tuksuz olmasõna değil, kendileri- nin ya da yakõnlarõnõn tutuklu ol- masõna isyan etmektedirler. Tutuklama histerisi Ya bazõ yayõn organlarõndaki ve köşe yazõlarõndaki yüksek sesli “ola- maz, serbest bırakamazsınız, bu nasıl tahliye, mutlaka tutuklan- malıydı” çõğlõklarõ neden? Nedir bu tutuklama histerisi? Bunlarõn arka planõnda ne adalet, ne hukuk ne de vicdan kavramlarõ vardõr, tersine onlar kendileri için muhalif (hatta gi- derek düşman) gördükleri ve huku- kun (ve hatta yasanõn) buyruklarõ tersyüz edilerek tutuklanmõş ve ce- zaevlerine konulmuş, yüzlerce, bin- lerce kişinin de tutukluluğundaki haksõzlõk, adaletsizlik ortaya çõktõ di- ye kahrediyor, üzülüyorlar. Çünkü, onlar hukuku ve hukukun amacõ olan adaleti, evrensel değer- leri bir amaç değil, kendi siyasal güç- lerine ve hedeflerine hizmet eden bir araç olarak görüyor, değerlendiri- yorlar. İçlerinden kimileri daha ön- ce birçok kez bu anlayõşõn mağdu- ru, kurbanõ olduğu halde, geçmişi unutup aynõ mağduriyeti başkalarõ- Amaç, Yargõlamak mõ, Tutuklamak mõ?.. Ali Selim KUŞÇU Hukukçu Bugün cezaevlerinde hükümlüden çok tutuklu bulunmasõ ve mevcut cezaevlerinin artõk fiziki kapasitesini de aşan insanlarõn bulunmasõ karşõsõnda, tutuklama kurumunun yeniden gözden geçirilmesi zorunlu hale gelmiştir. Görülmektedir ki, tutukluluğu son olarak değerlendirecek, yalnõzca bu değerlendirme ile ilgili görev yapacak üst düzey yargõçlardan kurulu Yargõtay bünyesinde bağõmsõz bir “tutuklama inceleme dairesine” kesin ihtiyaç vardõr. SAYFA CUMHURİYET 19 KASIM 2009 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Benim de telefonum dinleniyormuş! Bunda şaşacak bir şey yok! Herkesinki dinleniyor, savcısından yargıcına, milletvekilinden bakanına, gazetecisinden profesörüne, öğrencisinden emeklisine, sendikacısından kadınına, erkeğine kadar!.. Anladığımda dedim ki: “Boşuna zahmet etmeyin, dünkü, önceki günkü, yarınki yazılarımı okuyun daha kolay olur.” Ben hiçbir zaman politikacı olmadım. Siyasete girmek, bir partiye yazılmak gibi şeyler aklımdan geçmedi. Bir kez 1965’te TİP’ten Bursa bağımsız adayı olmuştum. Sol düşünceye azıcık bir katkım olsun diye... Ne dün, ne bugün herhangi bir partinin ne üyesiyim, ne de partizanıyım... Yazdığım bu yazılar hep toplumun iyiliği, güzelliği, yararlılığı içindir. İktidarda kim olursa olsun, hep bu çizgiyi sürdürdüm. Menderes’i, Demirel’i, Özal’ı, yakından tanıdığım Ecevit’i bile yer yer ağır eleştiren yazılar yazdım. Yıllardır ülkemizi şeriat karanlığına sürüklemek isteyen, zaman zaman iktidara da gelip bu çıkmaz yolda direnenleri gördükçe, bu savaşımı sürdürmek gereğini duyuyorum. Anımsayacaksınız, AKP Başbakanı Tayyip Bey’i de bir ağabey olarak uyardığımı! Seksen altı yaşın deneyimini, ağırlığını taşıyan bir yurttaş olarak... Ama ne yaptığını, ne ettiğini, ne dediğini bilmeyen ya da bilerek bilmez gibi görünen, Türk toplumunu karanlık yollara saptıran bir genç adamı... Bir görev oldu, yedi yıldır yanlışlıklar komedisi oynayan AKP’nin halkımızın oylarıyla değiştirilmesinin kaçınılmaz olduğunu söylemek... Siyasal partilerin ilk genel seçimde ortak bir cephede buluşup Cumhuriyet devrimlerinin başarısını sağladıklarını görmek... Değerli hukuk adamı Hüsamettin Cindoruk’un yetmiş altı yaşından sonra orta sağdaki partileri bir seçim cephesinde birleştirmek girişimini alkışlamak istiyorum. Yedi yıllık yanlış bir iktidar sürecini artık durdurmak gerekiyor!.. Darmadağınık bir sürü partinin yarattığı kargaşadan hiçbir yarar sağlanamaz. Sağı da, solu da ortayı da bir arada tutmanın kaçınılmazlığı ortadadır. Bunu gerçekleştirmeye çalışan Sayın Cindoruk’u ve arkadaşlarını kutlamak gerekir. Yolları açık olsun. nõn yaşamasõ için alkõş tutuyor, çõğõrtkanlõk ya- põyorlar. Farkõndalar mõ acaba, hukuku savuna- yõm derken hukuku kat- lettiklerinin… Peki, bu çõğõrtkanlarõn hiç mi haklõ olduğu yön yoktur? Bizce önemli bir işlevi yerine getirmiş ve sorulmasõ ve yanõtlan- masõ gereken şu soruyu ve sorunu gündeme taşõ- mõşlardõr. Medyaya yan- sõyan bilgi ve belgelere göre, hakkõnda, hukukun mutlaka değerlendirme- si, tartõşmasõ gereken önemli deliller gösterilen, sunulan ve çok ağõr bir suçlama ile karşõ karşõya kalan bir kişiyi tutuksuz yargõlama tercihinde bu- lunan bir yargõnõn (ki esas olan tutuksuz yar- gõlamadõr); Ergenekon yargõlamasõ da dahil ol- mak üzere birçok davada ve soruşturmada çok da- ha hafif suçlamalarla ya da çok daha kuşkulu de- lillerle tutuklu bulunan on binlerce insanõ neden tutukladõğõ konusunda kamuoyu yanõt bekle- mektedir… Tutuklama kurumu, başka bazõ ülkelerde ol- duğu gibi ülkemizde de yargõnõn ve toplumun ka- nayan bir yarasõdõr. Top- lumun geniş kesimleri, gündelik ve yerleşik kül- türün etkisiyle ne zaman bir suç olgusu, şüphesi ya da şüphelisi gündeme gelse; refleks olarak o suç işlenmiştir, o suç ka- nõtlanmõştõr, o şüpheli suçludur duygusu ile der- hal tutuklama ister, bek- ler. Oysa, hukuk çoğunlu- ğun duygu ve düşünce- lerine tercüman olan, on- larõn adalet anlayõşõna göre hüküm kuran bir mekanizma değildir. Hu- kuk, tek bir kişinin bile yasalarla güvence altõna alõnmõş olan hakkõnõ, ço- ğunluğa karşõn koruyan, teslim eden ve gerçek adaleti amaçlayan bir de- ğerler bütünüdür. Bugün cezaevlerinde hükümlüden çok tutuklu bulunmasõ ve mevcut ce- zaevlerinin artõk fiziki kapasitesini de aşan in- sanlarõn bulunmasõ kar- şõsõnda, tutuklama kuru- munun yeniden gözden geçirilmesi zorunlu hale gelmiştir. Görülmektedir ki, tu- tukluluğu son olarak de- ğerlendirecek, yalnõzca bu değerlendirme ile il- gili görev yapacak üst düzey yargõçlardan ku- rulu Yargõtay bünyesin- de bağõmsõz bir “tutuk- lama inceleme dairesi- ne” kesin ihtiyaç vardõr.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle