17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
İ. GÜRŞEN KAFKAS Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu yıl yürürlüğe koyduğu ortaöğretimdeki ders dağıtımında, sanatsal ve beden eğitimi derslerini azalttığı veya seçmeli derse dönüştürdüğü görülmektedir. Nitelikli bir gençlik yaratmak isteniyorsa onları köreltmek yerine, bedensel ve ruhsal yönden daha gelişkin olmaları sağlanmalıdır. Sanatı ve sporu daha bilimsel yöntemlerle çocuklarımıza aşılamak, en iyi öğreti metotlarını uygulamak beklentimizdir. “Ağaç yaşken eğilir” özdeyişini ilgi tutarak çocuklarımıza; resim, müzik, tiyatro, drama, sanat dallarının yanında sporu da küçük yaşlarda sevdirmeliyiz. Okul önlerinde görülen şiddet, uyuşturucu, kapkaç vb… istenmezler, okulların içine kadar sızmışken, gençleri bedensel ve ruhsal olarak köreltmeye çanak tutmak anlaşılamamaktadır. 75 milyonluk ülkemizde her daldaki spor kulüplerinde yerliden çok yabancı sporcunun olması düşündürücüdür. Çocuklarımız yeteneksiz değillerdir. Onların yetenekleri küçük yaşlardan başlanarak ortaya çıkarılmalıdır. Okullar resim, müzik, tiyatro ve spor etkinlikleri için donanıma kavuşturulmalı, iyi yetişmiş öğretmenlerle eğitilmelidirler. Uluslararası sportif yarışmalarda dökülüyoruz. Çakma isimlerle (Türk vatandaşlığına geçerek) yarışların kazanılması, gençlerimizi gölgeliyor. 41 yıl eğitimin içinde oldum. Uzun soluklu eğitim yöneticiliğimde sanat ve spor alanlarında nice yetenekli çocukları, gençleri gördüm. Çoğu köreldiler, kayboldular. Dünya devletleri eğitimde yetenek gelişimine önem veriyorken, bizler kısıyoruz. Geleceğin ressamını, müzisyenini, sporcusunu kim bulacak?.. Bir çocuğun geleceğini şekillendirme arayışına velisiyle birlikte kim koşacak?.. Tabii ki okullar ve öğretmenler!.. Çocuklar, yaşamın güzel renklerini oluşturmanın ve ses tınısının ahenkli yankısının farkına varmayı resim ve müzikle edinirler. Yaşam yalnız “sayısal birikimler, girdiler” değildir. Çocuklar müzik dersinde coşkularını, resimlerle düşünme terapilerini ve sporla enerjilerini kullanmayı algılayarak öğrenirler. Resim, müzik, tiyatro ve spor öğretileri, okul içi, dışı ve toplumsal şiddeti önleyen önemli bir olgudur. Okullardaki sanatsal ve sportif dersler öğrencilerin “bir ruh teneffüsüdür.” Öğrenci, sanatsal derslerle düşünce ve yetenek gelişkinliği, sporla da özgürce bedensel serpilmeyi edinir. Kendine güveni artar. “Yapıcı, yaratıcı ve üretici ’’ bir birey olurlar. Renkleri tanırlar, sesleri ayrıştırırlar ve yaşamın güzelliklerini görürler. Bu güzelliklere engel olmayalım!… Sanatsal öğretiler ve spor çocukların ruhsal, bedensel sağlıklı ve kişilikli gelişiminin de kaynağıdır. Çocukların daha çok yararlanmaları için her okulda resmi - iş atölyeleri, müzik, spor salonu ve kitaplık olmalıdır. Bilim sayısal verilerle sınırlı değildir. Sanatın ve sporun da bilimsel içerikli akışı unutulmamalıdır. Çağdaş ve kalkınmış bir ülke olma söylemlerle olmaz. Daha iyi bir eğitim, sanatsal ve bedensel artırımlarla olabilecektir. Gençlerimizi başarılarıyla, ülkeyi ve dünyayı sanat ve sporda büyüleyen bir sonuçla yetiştirmeliyiz. Ezberci, kopyacı bir eğitimle körlenen gençlerimizin elinden tutarak onları gün ışığına çıkarmalıyız. Gençler, resim yaparak fırçanın darbelerini, müzikle ruhsal rahatlamayı ve karakter gelişkinliğini edineceklerdir. Onları engellemek yerine, yol açıcı verilerle destekleyelim. Gençlerimizi yaşamın geleceğine sevgiyle uçurmanın eğitimini verelim. Gençler, yeteneklerinin farkında, başarmanın bilincinde ve kendilerine güvende yetişmelidirler. Unutmayalım, sanat insanı ruhsal yönde onaran bir güçtür. Sanat ve spor, insan ilişkilerini düzenleyen, bireyler arası yakınlaşmayı ve sevgiyi sağlayan önemli seçeneklerdir. Ankara/Kızılay’da toplanan öğretmenlerin, “Dersime dokunma’’, “Sanat ve spor bir toplumun kanatlarıdır’’. “Öğretmenden tasarruf olmaz’’ yazılı taşıdıkları dövizlerini okuyunca hüzünlendim. Öğrencileri eğitimlerinde gölgeleyenlere karşı koruyan yine öğretmenlerdir. CMYB C M Y B DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Yanaşmalara Hodri Meydan!.. Hadi gözümüz aydın, bir ihbar mektubumuz daha oldu!.. Bu üçüncüsü, yanaşma medyadan öğrendiğimize göre, Ergenekon savcısı Zekeriya Öz’e, bir CD ile gönderilmiş ve tam 590 dosya barındırıyormuş… Bunu nereden bildikleri, savcının bu kadar kısa zamanda incelemesi olanaksızken çarçaf çarşaf nasıl yayımlayabildikleri soruları bir yana, tetikçilerin tümü özellikle ve de altını çizerek şu uyarıyı yaptılar: - Bu başka bir “şerefli” Türk subayıdır, ona göre!.. Bu başka “şerefli subay” gönderdiği imzasız ihbar mektubunda beni de şereflendirmiş! Hemen ertesi gün yanaşma basının bir bölümünde yer alan “haber!” nedense bir bölümünde yer almadı... Utandılar herhalde!.. İzleyebildiğim kadarıyla Zaman, Star, Bugün ve Akşam gazeteleri “şerefli ihbarcının” imzasız mektubundaki alçakça ve inanın son derece salakça iftirayı, “Psikolojik Harekât Personeli gazeteciler” ve “Zileli’nin bilgi formu” başlıklarıyla sayfalarına taşıdılar. Tabii bunların televizyonları, radyoları ve internet siteleri de bu aşağılık kampanyaya katıldılar. İmzasız ihbar mektuplarının şeref ve haysiyetten ne denli yoksun olduğunu öteden beri bilen bir gazeteci olarak, bu gerçekten zavallı iddialara da güldüm geçtim. Gazete, televizyon ve radyo yöneticiliği yaptığım yıllarda bu türden çok “şerefli mektup” geçti elime, tümünün akıbeti ise çöp sepeti oldu!.. İşte bu yüzden yanaşma medyanın gelmiş olduğu noktayı büyük bir üzüntü ve dehşetle izliyorum. Bir imzasız ihbar mektubuna dayanarak insanları bu kadar kolayca karalamaya yeltenmek, gazetecilik değil, en hafifinden haysiyet düşkünü tetikçilik olarak nitelendirilebilir... Bunun hesabı mahkemede görülecektir. Ayrıca Ergenekon savcısının görevi, bu mektupta yer alan ihbarların doğruluk derecesini vakit yitirmeden incelemek ve gerçek neyse saptayıp gereğini yerine getirmektir. Hiç ama hiç umudum olmasa da bunu beklediğimi ilan ediyorum… Ayrıca merak ettiğim bir şey daha var; örneğin ben imzasız bir ihbar mektubu yazsam, yanına da şöyle en afilisinden bir CD eklesem, içine de örneğin Zaman gazetesinin yöneticisi Ekrem Dumanlı için “Fethullahçı hareketin en önemli tetikçilerindendir. İşi gücü ÇYDD gibi ADD gibi engel olarak gördüğü kuruluş ve kişileri karalamaktır. Özellikle Emniyet ve yargıdaki F tipi yapılanmayla iç içedir ” diye yazsam, aynı şekilde manşete çıkarlar mı? Star gazetesi başyazarı Mehmet Altan için, “Geçmişte sömürge olmanın erdemleri üzerine yazılar döşenmiştir. ABD ve AB’nin kapısına bağlanmış, talimat üzerine yazı yazan bir kişidir” desem, aynı gazetenin yazarı Şamil Tayyar için “tetikçinin biridir. Ergenekon konusunda kullanılmaya müsaittir. Her yazısı sanki henüz sorgu odasından çıkıp gelmiş de kaleme almış havasındadır” diye eklesem, Star üstelik başlığa adlarını çıkararak kullanır mı? Aynı sorular Bugün ve özellikle Akşam gazetesinin yöneticileri için de geçerli... Ayıptır, ayıp!.. Gazeteciliği tetikçilikle özdeş hale getirenler için söylenebilecek çok şey var ama tümünü kapsayacak iki sözcük yeter de artar bile: - Zavallı yanaşmalar!.. Bir Yurtsevere Mektup (XXXV) Sevgili kardeşim Balbay, belki de bu satırları bile okuyamadan mahkeme salonunun yolunu tuttun çünkü uzun zamandır beklediğin gün bugün! Sonunda, neredeyse üç aylık bir gecikmeden sonra, iddianamedeki suçlamalarla birlikte, elin kolun bağlıyken, konuşma ve yazma özgürlüğün yokken, sana yöneltilen alçakça iftiralara da yanıt vereceksin… Seni orada dinliyor olmaktan büyük heyecan ve mutluluk duyacağım, bilesin!.. Hiç kuşkum yok bu ülkenin aydınlık, cumhuriyetçi, yurtsever insanları da seni yalnız bırakmayacaklar. Milyonların yüreği o gün orada seninle birlikte atacak… Seni ve tüm yurtseverleri, dışarıdaki milyonlar adına bir yurtseverin tüm gücü, kararlılığı, direnci ve sevgisiyle kucaklıyorum. Dilerim seni yağmurlu bir günde karşılarız kapıda... - Birlikte ıslanmak için… e-posta: [email protected] Ruhlar Sanatla, Bedenler Sporla Gelişir KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] 19 KASIM 2009 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 15 Adalet Bakanı: Yargıtay’a baskı yok. Olsa müfettişler rapor ederdi! Merak Nezahat Özbek: “Hükümet niye herkesi dinliyor? Yaptıkları usulsüzlükleri kimlerin bildiğini öğrenmek için!” Munzur Mustafa Pınar: “Ergenekon’dan açılımlara, yargıya baskıdan telekulaklara kadar ülkenin duyarlı kesimleri ayakta, ana muhalefet Munzur çayında birbiriyle boğuşuyor!” Mektup Gülfatma Carlık: “İhbarcı subay üçüncü mektubunu göndermiş. Mektup demek haksızlık olur, iddianame yazıyor ihbarcı!” YağmurDeniz Hukuku kullanmak mı uygulamak mı? HUKUKUN kullanılmak için değil uygulanmak için var olduğunu anlatıyor Sıtkı Ergüney: “Yargıya uzanan telekulak rezaleti tüm boyutları ile ve herkesin anlayabileceği şeffaflıkta açıklığa kavuşturulamazsa yargıya güveni ciddi ölçüde sarsabilecek sonuçlar doğuracaktır. Şöyle ki; yargıçlar yürürlükteki yasalara göre karar vermek zorundadır. Ancak, yasalarımızda yargıçlara geniş takdir yetkisi tanınmıştır. Yargıçlar, yargılama sonunda ortaya çıkan hukuki bulguları değerlendirdikten sonra vicdani kanaatleri ile birleştirerek karar verir. Unutulmamalıdır ki, her insan, her meslek grubu gibi yargıçlar da doğup büyüdükleri aile ve toplumun değer yargılarından, inançlarından, aldıkları eğitimin niteliklerinden, felsefesinden, ülkenin siyasi koşullarından etkilenir. İşte bu noktada yargıçların takdir yetkisi, ‘yargıya güven’ açısından son derece önem kazanmaktadır. Her meslek grubunda karşılaşıldığı gibi hukukçular arasında da yanlış yapanlar olmuştur, olacaktır. Önemli olan, yanlışların bilinçli ve yaygın hale gelmemesidir. Aksi takdirde; hukuk yargıçlar tarafından uygulanır olmaktan çıkar ve yargıçlar aracılığıyla kullanılır olur!” Yargıyı ele geçirmek için elinden geleni yapan hükümetin amacı da zaten bu değil mi! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” DÜNYANIN ilk kadın savaş pilotu ve Atatürk’ün manevi kızı Sabiha Gökçen’in, “Atatürk’ün İzinde Bir Ömür Böyle Geçti” kitabından... Sabiha Gökçen, Dersim’e uçmadan önce geceyi Çankaya Köşkü’nde geçirir. Atatürk, Gökçen’e uzun namlulu tabancasını verir ve isyancıların eline düşerse teslim olmamasını, son kurşunu beynine sıkmasını ister... Geceyi uykusuz geçiren Atatürk, sabah “Haydi çocuğum vakit geldi” diyerek Sabiha Gökçen’i uyandırır. Birlikte havaalanına giderler. Atatürk, az önce Eskişehir’den gelen filodaki subaylara “Gökçen de sizinle beraber gidiyor. Bunun anlamı Dersim harekâtına kadınlı erkekli hepimiz katılıyoruz” der. Vedalaşırlar ve Atatürk, uçaklar gözden kayboluncaya kadar havaalanında bekler. Sabiha Gökçen anlatıyor: “Ulusal Kurtuluş Savaşı gibi bir tarih destanı yazan, bu uğurda hiçbir özveriden çekinmeyen, kendi topraklarının sınırını kanla çizen bir ulusu bölmeye, onu yeniden bir serüvene sürüklemeye hiçbir güç yetmeyecekti... Şehitlerimizin kanı hâlâ topraklarımızın üstünde bir buhurdan gibi tütüyor, bize ne yapmamız gerektiğini hatırlatıyordu... Niçin Dersim’de aldatılmış zavallı bir grup, silahlanarak anlamsız birtakım hareketlere tevessül ediyordu? Su uyur düşman uyumaz derlerdi ya, doğru bir sözdü bu. Düşman içerde ve dışarıda uyumuyordu. Atatürk ayaklanmanın kesin olarak ve en kısa zamanda bastırılmasını, müsebbiplerinin de en ağır bir şekilde cezalandırılmalarını emretmişti.” “Hiç beklemediği bir şey olmuştu Atatürk’ün. Dıştan ve içten ülkeyi bölmek isteyenler Dersim’i seçmişlerdi hareketlerine üs olarak. Oysa burada namuslu, ülkeye bağlı insanlarımız yaşıyordu. Bir avuç maceraperest halkı kışkırtıyor, onlara asla yerine getiremeyecekleri vaatlerde bulunuyorlardı. Çoğu kanmıyor, inanmıyordu ama içlerinde az da olsa silaha sarılan vardı.” “Çeteler bize acımasızca saldırıyorlardı. Uçaklarımız yara alıyor, çok değerli pilotlarımız gazi oluyorlardı. Artık bizim de onlara kendi anlayacakları dilden cevap vermemiz şart olmuştu... Bu talihsiz başkaldırmaya katılmayan Elazığlı ve Dersimli gerçek yurtseverler de bizi destekliyor, bulunduğumuz yerlere kadar gelerek yardımcı olmaya çalışıyordu. Bunlar gerçekten iyi insanlar, yürekli insanlardı. Ülkeye de Atatürk’e de bağlı idiler. Sonucu işte bu ekip tayin etti!” Dersim SESSİZ SEDASIZ (!) HARBİ SEMİH POROY HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Ermeni mutfağõ- na özgü bir tür aşu- re. 2/ Saç kõvrõmõ... Cennet ile cehen- nem arasõnda bu- lunduğuna inanõlan yer. 3/ Divan şiirinin ölçüsü... Bir nota. 4/ Konya’nõn bir il- çesi. 5/ Japon lirik dramõ... Boğa gü- reşçisinin boğayõ şa- şõrtmak ve yormak için kullandõğõ kõrmõzõ ku- maş parçasõ. 6/ Güvenilir olma durumu. 7/ Eski bir Türk sanatõ olan kâğõt oy- macõlõğõna verilen ad... İcar. 8/ Parola... Azerbay- can’õn para birimi. 9/ Nâ- zım Hikmet’in bir oyu- nu... Üstün bir yetkinin gücünü simgeleyen değ- nek. YUKARIDAN AŞA- ĞIYA: 1/ Çipura balõğõna verilen bir başka ad. 2/ Çõplak vücut res- mi... Uyuşturucu bir madde. 3/ Sõvas’õn bir ilçesi... Eski bir Hint tanrõsõ. 4/ Şamatacõ, edepsiz. 5/ Hz. Muhammed önderliğindeki Müslümanlarla Mekkeliler arasõnda 625 yõ- lõnda yapõlan savaş... Bir nota. 6/ Büyük ve dikdörtgen bir salondan oluşan Hõristiyan kilisesi. 7/ Tümör... Gözün ağ- tabakasõ. 8/ Sergen... Yamaçlarda görülen basamak biçi- minde yeryüzü şekli. 9/ “Kõlõk kõyafet, giysi” anlamõnda argo sözcük... Soyundan gelinen kimse. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 B A L A T İ N İ A K O V A O B A L I Ğ N A A L L L E K T Ö R I R A K A D E M C E Z E R Y E A A N N E N A Ş E M E N D E R E A T İ K O K A R 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle