13 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 18 KASIM 2009 ÇARŞAMBA 6 HABERLER AVRUPA GÜRAY ÖZ ‘Sivil İstibdat’ Toz duman içinde gerçeği görmek kolay değil. Her şeyden önce gerçeği aramaya dermanınız, görmeye niyetiniz olacak. Kuvvetiniz günden güne azalıyor, kolunuzu kıpırdatmaya mecaliniz kalmıyorsa, sizi teslim almaları yakındır. Silkinip kendinize gelmezseniz işiniz bitiktir. Teslim olanlar iki cinstir. Birinci tür, gelen dalgayı çok önceden fark etmiştir, kollarını açarak, sevinçle, heyecanla kendini gelenin kollarına atar. İkinci tür baskıdan yılmış, gücünü kuvvetini yitirmiş, ellerini havaya kaldırmıştır. O artık “gel Allah’ın belası gel, ne yapacaksan yap” çaresizliği içindedir. Birinci tür insanlıktan çıkma pahasına ikbale koşar. İkinci tür teslim olmanın acısını ve biraz da hicabını, utancını kendi kendine yaşar. Yazının başında güzel, ama eskimiş kimi kelimeleri bilerek kullandım. Çünkü artık yaşayan Türkçenin her gün biraz daha anlam kazanan kelimeleriyle iktidarın yaptıklarını anlatmak zorlaştı. Onların Osmanlı’ya özenen dünyasını tarif etmek için arada bir onların dilinden konuşmak gerekiyor galiba. Nuray Mert de, aynı kaygıyla mı başımıza geleni “sivil istibdat” diye tanımlıyor bilmiyorum (17 Kasım -Radikal). Ama yaşadığımız, yaşamakta olduğumuz, giderek koyulaşacağına dair işaretlerin hızla arttığı durumun adı budur. Nuray Mert’in sözlerini aktarmakta büyük fayda var. Çünkü basın âleminde gerçeği açıkça anlatanı bulmak son zamanlarda zorlaştı. Şöyle diyor Mert: “Bizim istibdat rejimimiz Armani mi, başka marka mı giyiyor bilemem, ama üniformasız bir istibdada doğru tam gaz gittiğimize hiç şüphe yok. Her otoriter rejimin, dönemin ‘düşman’, ‘tehdit’ ‘tehlike’ algısı ve bahanesi değişiktir. Uygulaması ise birbirine çok benzer; ‘o’ düşmana, tehdide, tehlikeye karşı her şey mübahtır, herkes zan altındadır, suçlanması, damgalanması an meselesidir.” Herkesin, çok, ama çok önemsemesi gereken bir şey daha söylüyor Nuray Mert: “Böyle rejimlerde, dönemlerde özel hayat, mahremiyet diye bir şey olmaz. Devletin, milletin, şimdi de (ne acıdır ki) ‘demokrasi’nin yüksek menfaatleri uğruna bireyin özgürlüğü, mahremiyeti teferruat olur. Artık, bir bakanın ağzından ‘gizlenecek şeyiniz yoksa, dinlenmekten neden korkuyorsunuz’ türünden bir sözün çıktığı, anlayışın bu olduğu bir yerde yaşıyoruz.” Ve sonra pasif bir umuda çağırıyor bizi: “Bir kez daha hatırlatayım, istibdat çıkmaz yoldur, kurbana doymaz, son ve en büyük kurbanı sahipleri olur.” Neden “Pasif bir umut” dedim. Çünkü istibdadın kendi kendini yiyip bitireceği gibi bir izlenim uyanıyor insanda. Hayır, hakkını yemek istemem Nuray Mert’in; aktardığım yazı bir mücadele örneği olarak tek başına yeter; benim korkum, okuyanlarda “nasıl olsa günün birinde kendi kendini yiyecektir, bekleyelim, görelim” iyimserliğinin derinleşmesi kaygısından kaynaklanıyor. İşte böyle günlerde, sivil istibdadın hızla geliştiği, yerleştiği ve kalıcılaşma niyetini ortaya koyduğu zamanlardayız. Hepimizi, herkesi dinleyenler, dinlediklerini yatıştırmak, teskin etmek için “bak yasadışı bir şey yok, bak cezaları da arttırıyoruz” muhabbetindeler. Bu muhabbete, gerçeğin öteki ucundan katılsak, “boş ver cezayı arttırmayı, seni eleştiren herkesi içine tıktığın davanın başsavcısını bile mahkeme kararıyla dinlemeye aldığını herkes duydu; işin saklanacak, gizlenecek yanı kalmadı; gel yasaya yönetmeliğe sığınmaktan vazgeç, dinleme artık bizi” diye konuşsak. Ya da “dinle bizi, söylediklerimize kulak ver, gittiğin yol yol değil” desek, dinler de vazgeçerler mi acaba dinlemekten, izlemekten... e-posta: guray@cumhuriyet.com.tr Sabancõ Üniversitesi ve TÜBİTAK’õn katõlõmõyla düzenlenen araştõrma Türkiye’de artan eğilimi ortaya koydu: Türk insanõ dindarlaşõyorİstanbul Haber Servisi - Türki- ye’den 1550 deneğin katõldõğõ “Tür- kiye’de Dindarlık - Uluslararası Bir Karşılaştırma” başlõklõ araştõr- manõn sonuçlarõna göre, katõlõmcõla- rõn yüzde 68’i “dini değerlerle çeli- şen yasaya hiçbir şekilde uymaya- cağını” belirtirken katõlõmcõlarõn beş- te birlik oranõ ise “bilimin zararlı ol- duğuna” inanõyor. 1999 yõlõnda ya- põlan benzer araştõrma sonuçlarõyla kõ- yaslandõğõnda kendisini “Son derece dindar” olarak tanõmlayanlarõn ora- nõnõn iki kat artarak yüzde 15-18 se- viyesine ulaştõğõ görülüyor. Araştõr- manõn en ilgi çekici sonuçlarõndan bir tanesi ise insanlarõn neden dua ettik- lerine ilişkin deneklere yöneltilen so- ru. Katõlõmcõlarõn yüzde 61’i, “para, gelir gibi maddi talepler için dua et- tiklerini” söylüyor. International Social Survey Program (ISSP) kapsamõnda düzenlenen ve Sabancõ Üniversitesi ile TÜBİTAK’õn katõlõmõyla, Sabancõ Üniversitesi Öğ- retim Üyeleri Prof. Ali Çarkoğlu ile Prof. Ersin Kalaycıoğlu tarafõndan yürütülen “Türkiye’de Dindarlık - Uluslararası Bir Karşılaştırma” başlõklõ araştõrma, Sabancõ Üniversi- tesi’nde dün düzenlenen basõn top- lantõsõyla tanõtõldõ. Türkiye dõşõnda 43 ülkede uygulanmak üzere gelişti- rilen ve Türkiye’den 1500 deneğin ka- tõldõğõ anketin sonuçlarõna göre, top- lumdaki her üç kişiden biri cemaat top- lantõlarõna katõlõyor. 1999’da türban ya- sağõna karşõ olanlarõn oranõ yasağõn de- vamõna destek verenlerin oranõndan yaklaşõk üç kat fazla iken 2009’da ise yasağõn devamõnõ destekleyenlerin oranõnõn yüzde 20’den yüzde 25’e çõk- tõğõ görülüyor. Kendisini laik kimli- ğiyle tanõmlayan her üç katõlõmcõdan biri, yaşam tarzõ ve ifade özgürlüğü ko- nusunda baskõ gördüğünü ifade ediyor. Deneklerin yüzde 92’si hayatõn anla- mõnõn Allah’õn varlõğõ ile güçlendiği- ni söylerken her üç denekten ikisi, “ha- yatın bir hikmeti olduğuna” inanõ- yor. Deneklerin yarõsõ, “hayatımızın akışını değiştirebilmek için yapa- bileceğimiz çok az şey olduğuna” inanõyor. Bu durum, kadercilik ve metafizik güçler tarafõndan belirlenen bir hayat algõsõnõn toplumda yaygõn paylaşõldõğõ izlenimini ortaya çõkarõ- Türkiye dõşõnda 43 ülkede uygulanmak üzere geliştirilen ve Türkiye’den 1500 deneğin katõldõğõ anketin sonuçlarõna göre, toplumdaki her üç kişiden biri cemaat toplantõlarõna katõlõyor. Kendisini laik kimliğiyle tanõmlayan her üç katõlõmcõdan biri, yaşam tarzõ ve ifade özgürlüğü konusunda baskõ gördüğünü ifade ediyor. yor. Allah inancõ hakkõndaki ifadeler arasõnda yüzde 93’lük oran, Allah’õn gerçek olduğunu bildiğini ve bundan hiç şüphe etmediğini belirtiyor. Tür- kiye’deki deneklerin yüzde 95’i Al- lah’a olan inançlarõnõ çok küçük yaş- ta edindiklerini ve bu inancõ hiç de- ğişmeksizin hayatlarõ boyunca taşõ- dõklarõnõ ifade ediyor. Yüzde 91’lik oran ise, “Allah’ın insanların her bi- riyle tek tek ilgilendiğine” inanõyor. Deneklerin büyük bir çoğunluğunun Allah’õ “baba, sevgili, arkadaş” im- geleriyle özdeşleştirdiği görülüyor. Beşte birlik oran ‘bilim zararlı’ diyor Yapõlan araştõrmadaki deneklerin ya- rõsõ bilimin “yararlı” olduğunu dü- şünmekle birlikte deneklerin beşte biri bilimin yarardan çok zarar verdi- ğini ifade ediyor. Diğer yandan yapõ- lan araştõrma, toplumun diğer dinlere karşõ hoşgörü sõnõrlarõnõ da ortaya koyuyor. Türkiye’deki deneklerin yüzde 39’u, dindarlõğõn hoşgörülü ol- duğu, yüzde 37’si ise hoşgörülü ol- madõğõnõ söylerken “sizden farklı bir dine mensup olan ya da din hak- kındaki görüşleri sizden farklı olan birinin seçimlerde oy vermeyi dü- şündüğünüz siyasal parti listesinde aday olmasını kabul eder miydiniz” sorusuna katõlõmcõlarõn yüzde 37’si “kesinlikle kabul etmem”, yüzde 12’si de “muhtemelen kabul et- mem” diyor. Burada ortaya çõkan manzara katõlõmcõlarõn Hõristiyanlara yüzde 29.2 oranõnda hoşgörülü, Mus- evilere yüzde 21, ateistlere ise yüzde 13 oranõnda hoşgörülü olduğunu ortaya koyuyor. Aynõ şekilde farklõ bir dine mensup kişilerin kamuya açõk top- lantõlar düzenleyerek fikirlerini beyan etmelerini onaylamayanlarõn oranõ- nõn yüzde 59 olduğu görülüyor. Diğer yandan katõlõmcõlarõn yüzde 60’õ, “yalnızca tek bir dinin geçerli ol- duğuna” inandõklarõnõ ifade ediyor. Bu sonuçlar, Türkiye’de çoğulcu din an- laşõyõnõn ve hoşgörünün olmadõğõnõ açõk bir biçimde ortaya koyuyor. ‘Son derece dindar’ oran iki kat arttı Dini cemaatlerin gücü hakkõndaki soruya deneklerin yüzde 44’ü cema- atlerin gücünün çok olduğuna işaret ederken yüzde 20’lik oran, “dini ce- maatlerin gücünün olması gerekti- ğinden az olduğunu” belirtiyor. Ya- põlan araştõrmada en ilginç sonuç ise kendisini “son derece dindar” olarak kabul edenlerin oranõndaki artõş. An- ket sonuçlarõ, kendisini son derece din- dar olarak tanõmlayanlarõn oranõnõn yüzde 15-18 dolaylarõnda olduğunu gösteriyor ki bu sonuç, 1999 yõlõnda yapõlan dindarlõk araştõrmasõnda ortaya çõkan oranõn tam iki katõ. Her üç kişi- den biri cemaat toplantõlarõna katõlõyor, dini vecibelerini yerine getirenlerin yüzde 35’lik oranõ, bu toplantõlarõn kendilerine arkadaş bulmasõnõ sağla- dõğõnõ kaydediyor. Sokakta yaşayan ve çalõşan çocuklar Türkiye’de büyük kentlerin önemli bir sorunu Sokak çocukları için merkez FİGEN ATALAY Maltepe Üniversitesi’nde “Sokakta Yaşayan ve Ça- lışan Çocuklar” için Araş- tõrma ve Uygulama Merke- zi kuruldu. Resmi olarak açõlmasõ için YÖK’ten onay beklenen merkezin ilk et- kinliği sokak çocuklarõ ala- nõnda dünya çapõnda çalõş- malarõ ile tanõnan Prof. Dr. Charles Watters’õ Türki- ye’ye davet etmek oldu. Prof. Watters, “Kuramdan Uygulamaya Sokak Ço- cukları” konulu bir konfe- rans verdi. Maltepe Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Prof. Dr. Belma Akşit ve Psikoloji Bölümü’nden Uz- man Psikolog Özden Ba- demci’nin verdikleri bilgi- lere göre, sokakta yaşayan ve çalõşan çocuklar büyük kentlerin, özellikle de İstan- bul’un önemli bir sorunu ve bu konuda Türkiye için uy- gun hizmet modellerinin geliştirilmesine ihtiyaç bu- lunuyor. Bu merkez de bu büyük ihtiyaca cevap vermek ama- cõyla kuruldu. Amaçlarõnõn, çocuklar için onlarõn ihtiyaçlarõna uygun eğitim program- larõ oluşturmak olduğunu, bu eğitim programlarõnõ uy- gulayabilmek için üniversi- tenin ilgili mekânlarõnõ kul- lanõp, ilgili bölümlerinden destek almayõ planladõklarõ- nõ belirten Özden Bademci, şunlarõ söyledi: “Çalışmalarımız sadece akademik, değil uygulama boyutunda da olacaktır. Yapılan araştırmalar ço- cuklar için hazırlanacak programların onlarla bir- likte oluşturulması gerek- tiğini vurgulamaktadır- lar. Ancak böylece hem hazırlanan prog- ram gerçekçi olabiliyor hem de çocuğun ve- rilen hizmeti sa- hiplenmesi mümkün oluyor. O nedenle de spor, müzik etkin- liklerinin planlan- ması ile ilgili prog- ramlar kuşkusuz ya- rarlı fakat yine de bu faa- liyetlerin çocukların ihti- yaçlarına en iyi şekilde yanıt verebilmesi için bu ihtiyacın bizzat çocuklar tarafından onlarla birlik- te belirlenmesine gerek vardır. Bu anlamda da ço- cukların aktif katılımları- nın teşvik edilerek, aktif katılımlarının esas alın- ması gerekmektedir... El- bette bu çalışmalara ço- cukların ailelerinin de da- hil edilmesi gerekmekte- dir. Bunun için de başarılı olmuş anne baba eğitim programları uygulana- caktır.” Merkezin faaliyetleri ge- nel hatlarõyla şunlar olacak:  Sosyal sorumluluk anlayışının üniversite kül- türünün bir parçası olma- sını ve sosyal sorumluluk projelerine öğrencilerin aktif katılımlarını sağla- mak.  İlgili üniversite ve ku- ruluşlarla ulusal/uluslarara- sõ düzeyde işbirliği yaparak başta İstanbul olmak üzere ülke genelinde yapõlacak çalõşmalar için akademik, sosyal ve finansal destek sağlamak.  Alana dönük etkili uygulamaların planlan- ması ve gerçekçi çözüm önerilerinin geliştirilebil- mesi için toplum merkezli araştırma ve uygulamalar yapmak.  Başta üniversite yer- leşkesinin yakõn çevresi ol- mak üzere toplum merkezli araştõrmalar yaparak, toplu- mun ihtiyaçlarõnõ tespit et- mek ve ihtiyaçlara uygun sosyal sorumluluk projeleri ve iyileştirme çalõşmalarõ gerçekleştirmek.  Risk grubundaki ço- cuklar ve aileleri ile ya- kından ilgilenilerek so- kakta yaşayan/çalışan ço- cuk sayısının azaltılması için araştırma ve uygula- ma projeleri geliştirmek.  Çocuk haklarõ ilgili araştõrmalar ve farkõndalõk düzeyinin artõrõlmasõna yö- nelik uygulamalar yapmak.  Aile çalışmaları yap- mak.  Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) ile işbirliği yapa- rak her iki kurumun (SHÇEK ve Merkez) çalõ- şanlarõ arasõnda karşõlõklõ olarak ‘öğrenme’ zemini oluşturmak. Uygulama boyutu Bademci sözlerini şöyle sürdürdü: “Çalışmalarımız sadece akademik, değil uygulama boyutunda da olacak- tır. Yapılan araştırmalar çocuklar için hazırlana- cak programların onlarla birlikte oluşturulması ge- rektiğini vurgulamakta- dırlar. Ancak böylece hem hazırlanan program gerçekçi olabiliyor hem de çocuğun verilen hizmeti sahiplenmesi mümkün oluyor. O nedenle de spor, mü- zik etkinliklerinin plan- lanması ile ilgili program- lar kuşkusuz yararlı fakat yine de bu faaliyetlerin çocukların ihtiyaçlarına en iyi şekilde yanıt vere- bilmesi için bu ihtiyacın bizzat çocuklar tarafın- dan onlarla birlikte belir- lenmesine gerek vardır. Bu anlamda da çocukla- rın aktif katılımlarının teşvik edilerek, aktif katı- lımlarının esas alınması gerekmektedir. Elbette bu çalışmalara çocukların ailelerinin de dahil edilmesi gerekmek- tedir. Bunun için de başa- rılı olmuş anne baba eği- tim programları uygula- nacaktır.” ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Uğur Mumcu Araştõrmacõ Gazetecilik Vakfõ (um:ag), önceki gün Taraf gazetesinde yayõmlanan, vakfõn da adõnõn geçtiği “Yandaş Örgütlere Destek” başlõklõ habere ilişkin açõklama yaptõ. Açõklamada, vakfõn Türk Silahlõ Kuvvetleri (TSK) ve Genelkurmay ile herhangi bir bağlantõ- sõnõn ve bu kuruluşlarla maddi ilişkisinin olmadõ- ğõ vurgulandõ. um:ag’dan yapõlan yazõlõ açõkla- mada şöyle denildi: “Taraf gazetesinin 16 Ka- sım 2009 tarihli nüshasının birinci sayfasında yer alan ‘Yandaş örgütlere destek’ başlıklı ha- berde: Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, ‘tamamen veya kõsmen kontrolünde bulunan’ vakıf ve der- nekler de planda yer alıyor... Uğur Mumcu Derneği gibi derneklere ‘örtülü maddi yardõm’ öngörülüyor ifadeleri üzerine açıklama yap- ma gereği duyulmuştur. ‘Uğur Mumcu Derne- ği’ adı altında bir derneğin varlığına ilişkin bir bilgi vakfımızda bulunmamaktadır. Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı’nın TSK ya da Genelkurmay ile herhangi bir bağ- lantısı yoktur ve bu kuruluşlarla ‘maddi bir ilişki’sinin bulunması da söz konusu değildir. Uğur Mumcu adını kullanarak farklı çağrışım- lar yaratılmak istenmesini de şiddetle kınadı- ğımızı kamuoyuna duyururuz.” um:ag: TSK ile ilişkimiz yok TARAF’IN HABERİNE AÇIKLAMA Türkiye’nin taahhüdüne ‘El Beşir’ ayarõ BAHADIR SELİM DİLEK ANKARA- Uluslararasõ Ceza Di- vanõ’nõn (UCD), Darfur’da işlediği in- sanlõk suçlarõ nedeniyle tutuklama kararõ verdiği Sudan Devlet Başkanõ Ömer el Beşir’in İSEDAK toplantõ- sõ için Türkiye’ye davet edilmesi ne- deniyle baş gösteren krizin ardõndan hükümet sürpriz bir karar aldõ. Buna göre hükümet, Başbakan Tayyip Er- doğan’õn 2004 yõlõnda Türkiye’nin UCD’nin Roma Statüsü’ne taraf ola- cağõ yönündeki açõklamasõnõ geri al- dõ. Türkiye, UCD’ye taraf olup ol- mamayõ, gelecek sene Uganda’da ya- põlacak gözden geçirme toplantõsõ- nõn ardõndan yeniden değerlendirecek. İSEDAK’õn 25. yõldönümüne ka- tõlmak için Türkiye’ye gelmesi bek- lenen El Beşir, ziyaretini son dakika- da ertelerken Ankara da UCD’ye iliş- kin dikkat çeken bir karar aldõ. Hü- kümetin bu konudaki kararõna ilişkin ayrõntõlara, Plan Bütçe Komisyo- nu’nda Dõşişleri Bakanlõğõ bütçesine ilişkin yapõlacak görüşmeler için bas- tõrõlan “2010 Yılına Girerken Türk Dış Politikası” başlõklõ kitapçõkta yer verildi. Kitapçõkta, Türkiye’nin bu aşamada taraf olmadõğõ UCD statü- sünün 60 ülkenin onay işlemlerini ta- mamlamalarõyla, 1 Temmuz 2002’de yürürlüğe girdiği anõmsatõlarak, “İm- zacı ülke 148, taraf ülke sayısı 110’dur. Sayın Başbakanımız, 6 Ekim 2004 günü, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde yaptı- ğı konuşmada, Türkiye’nin yakın- da UCD Roma Statüsü’ne taraf olacağını açıklamıştır. UCD’nin yargı yetkisine giren suçların mev- zuatımıza dahil edilmesi yönünde- ki çalışmalar bağlamında Anaya- sa’nın 38. maddesi ile Türk Ceza Kanunu’nun 76 ve 77. maddele- rinde gerekli değişiklikler yapıl- mıştır. Uyum çalışmaları bağla- mında Adalet Bakanlığı’nın koor- dinatörlüğünde komisyon kurul- muştur. Çalışmalar devam etmek- tedir. UCD Statüsü’ne ülkemizin ta- raf olmasının zaman alabileceği anlaşılmaktadır” denildi. Kitapçõkta hükümetin bu konudaki kararõ, “Bu çerçevede, 2010 yılı Ma- yıs ayında Uganda’da yapılacak UCD Gözden Geçirme Konferan- sı’nda ortaya çıkacak yönelimlerin izlenmesi ve ülkemizin UCD Sta- tüsü’ne taraf olması açısından yeni bir değerlendirmenin yapılması- nın gerekebileceği düşünülmekte- dir” şeklinde açõklandõ. Erdoğan’õn 2004’te Türkiye’nin Uluslararasõ Ceza Divanõ’nõn Roma Statüsü’ne taraf olacağõ yönündeki açõklamasõ geri alõndõ. Ankara kararõnõ gelecek sene Uganda’da yapõlacak toplantõdan sonra değerlendirecek Ömer el Beşir.Tayyip Erdoğan.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle