13 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 18 KASIM 2009 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER SAĞIRLAR da duydu, körler bile gördü: Mustafa Kemal’in binbir özveri ve müthiş akılcılıkla kurduğu Türkiye Cumhuriyeti içten ve dıştan büyük bir çullanışla karşı karşıya. Çağdaşlığı ve bağımsızlığı bu ulusa yakıştıramayanlar taarruza geçtiler. Kendilerini çağdışılığa ve dışa bağlılığa düşürme pahasına. Bu gibi durumlarda, cumhuriyetçilerin, ama cumhuriyetçi geçinip de karşı- devrimcilerin ekmeğine yağ sürenlerin değil, cumhuriyetin değerlerine gerçekten inananların ne yapması gerekir? Uçurum kenarına itilmiş cumhuriyeti korumak için akılcı bir dayanışmayla bir araya gelmek, değil mi? Ama, hayır: Bir kopukluk, dağınıklıktır gidiyor. Hatta, birbirini karalama, fırsat bulunca arkadan vurma, tuzak kurma, hırpalama, batırma, didişme. Aynı safta kalması gereken insanlar olarak değil de, yanılarak bir araya gelmiş düşmanlarmışcasına. Son örnek, Onur Öymen’e karşı CHP içinde girişilen linç hareketidir. Sanki sözlerinde kötü niyet, bir etnik grubu karalama kastı varmış gibi. Sanki Dersim isyanını bastırışta ve sonrasında yapılanların, isyancılarca yapılanlardan ve başarılı olsalardı yapacak olduklarından daha kötüymüş gibi. Zalimce cezalandırmalar olmuşsa başka bir vesileyle bunları eleştirip söz konusu etnik gruba hoş görünmek başka şeydir, bir partilinin aslında doğru yorumlanabilecek sözlerini fırsat bilip çarpıtarak yanlış yorumlamayı tercih etmek, aynı parti içinde yer almış koskoca siyasetçilere yakışıyor mu? Rekabet hırsı mı, gıpta yerine kıskançlık ve kursaktaki hıncın boşalışı mı? Yoksa, çok daha feci bir olasılıkla, aynı safta oluşun gerçek bir inanç birliğinden değil de basit bir çıkar hesabından, geçici ve kolay bozulabilir bir yol arkadaşlığından ibaret oluşundan kaynaklanan bir karakter zayıflığı mı? Ne yazık ki, yalnız parlamentodaki partilerin değil, Meclis dışındaki “butik” partilerin, gelişme sürecindeki siyasal devinimlerin, derneklerin, sendikaların da ortak hastalığı bu. Yalnız bizim ülkeye özgü de sayılmaz. Pek dile getirilmeyen şöyle bir kuralı var galiba bu işin: Bir toplumda iyi yetişmiş ve bu sayede özellikle nimetlerin, hatta nimet bile olmayan birtakım saygınlıkların paylaşıldığı mevkilere gelmiş insan sayısı ne kadar azsa, onların kendi aralarında birbirini yeme, birbirine çelme atma olasılığı da o ölçüde yüksek oluyor. Az gelişmiş ülkelerin bir avuçluk demokrasilerinde sık rastlanan olaylarla doğrulanan bir kural söz konusudur ve elbet o ülkeler açısından üzücü bir durum vardır. Çünkü o çeşit ülkeler, aynı zamanda farkına varılmadan başka devletlerce yönlendirilen, sömürülen, içlerindeki insanların, hatta devlet kurumlarının ve organlarının birbirine düşürüldüğü yerlerdir. Başka yerlere layık bir Türkiye’yi onlar arasına itmiş olmak, büyük ayıbımız ve kurtlar sofrasına dönüşen dünyada affedilmez gafletimizdir. AÇI MÜMTAZ SOYSAL Dayanışma ve Didişme PENCERE Ümmetçilik mi, Milliyetçilik mi?.. Ötede beride, gazetede televizyonda, köşe yazısında açık oturumda fena halde konuşulmaya, tartışılmaya, yazılmaya, çizilmeye başlandı... Sorunumuz ne?.. Ulusalcılık!.. Ya da ulusçuluk.. Bu sözcükleri beğenemediniz mi?.. Milliyetçilik!.. Derdimiz ne?.. Dediklerine göre ulusalcılık ya da milliyetçilik Anadolu’da yükseliyormuş.. Ve korkuyorlar... Korkalım mı?.. Korkmadan önce burnumuzun dibindeki Irak’a bir göz atalım; komşumuzda dincilik yüzünden halk çoğunluğu iki şak: Sünniler.. Şiiler.. Irak’ta ulusçuluk bilinci yükselse, işgalciye karşı direniş ikiye katlanacak... Ama Arap’ta ulusçuluğu ara ki bulasın!.. Peki, Arap’ta ulusçuluk neden yok da dincilik var?.. Milliyetçilik niçin yok da ümmetçilik geçerli?.. Çünkü Arap “Aydınlanmamış”!.. “Aydınlanma Devrimi”nin beşiği Fransa’da 1789 İhtilali nur topu gibi yavrular doğurdu: Laiklik.. İnsan hakları.. Demokrasi.. Liberalizm.. Vatan.. Ulusçuluk.. Fransız “Ben Fransızım” diyemeden, Hıristiyanlığın aşıladığı “ümmet” fikrini aşıp kilise egemenliğini yıkarak laikliğe erişemeden ne demokrasiye kavuşabilecekti; ne de “kul” değil, birey, kişi, yurttaş olduğunun bilincine varabilecekti... Ulusçuluk, Aydınlanma Devrimi’nin doğal üretimidir. “Ulusal”dan zinhar korkmayın!.. Laik Türkiye Cumhuriyeti nasıl kuruldu?.. Ulusal Kurtuluş Savaşı’yla!.. Varoluşumuzun kökenindeki “ulusal” (milli) sözcüğünden ve kavramından neden korkacakmışız? Nedir bu telaş?.. Nedir bu ürkü?.. Ortaçağı vurgulayan ümmetçiliği devletin tepesine oturtmayı siyasetlerinin ideolojisi yapanlar ulusalcılıktan elbette hoşlanmazlar, çekinirler, ürkerler; çünkü onlar Aydınlanma’ya karşıdırlar. Kutsal İslamı dinciliğe dönüştürmek ne denli ilkellikse; bireye, insana, yurttaşa dönük Türk ulusalcılığını faşizme dönüştürmek de o denli kötüdür... Ama ülkeyi dış destekler ve dayatmalarla İslamcı (dinci) devlet modeline oturtmak isteyen AKP iktidarına karşı demokratik direnişin ulusalcı birlikte seçenek yaratması “eşyanın tabiatı” gereği değil mi!.. (19 Şubat 2006 tarihli yazısı) Y argõtay santralõnõn, İs- tanbul Cumhuriyet Baş- savcõsõ Sayõn Aykut Cengiz Engin’in, Sin- can Ağõr Ceza Mahke- mesi Başkanõ Sayõn Osman Kaç- maz’õn telefonlarõnõn dinlendiğinin ortaya çõkmasõ, demokrasimizin ve AKP iktidarõnõn “zaafları”nõn orta- ya dökülmesi açõsõndan geçirdiğimiz bu zor dönemin en önemli olayla- rõndan birisidir. Bu durum karşõsõnda Hâkimler ve Savcõlar Yüksek Kurulu (HSYK) Başkanvekili Sayõn Kadir Özbek yaptõğõ açõklamada “yargının sa- vunmada” olduğunu söyledi. Evet, çok doğru. Yargõ sistemi savunma- dadõr. Çünkü yargõ sistemi ağõr bir sal- dõrõ altõndadõr... Aslõnda AKP iktidara geldiği gün- den beri Cumhuriyetin temel felse- fesine karşõ saldõrõ siyasetini benim- semiştir. AKP basõn, üniversiteler, TSK ve yargõ ile tartõşma ve çatõşma halin- dedir. AKP’nin anayasamõzda yer alan laiklik ilkesine karşõ hareketle- rin odak noktasõ haline geldiği, Ana- yasa Mahkemesi’nin bire karşõ on oyu ile karara bağlanmasõndan sonra, ba- sõna karşõ özel tutumlar, özel denet- lemeler, Doğan Grubu’na karşõ ve- rilen orantõsõz vergi cezalarõ, TSK’ye karşõ uygulanan psikolojik savaş, üniversitelerin YÖK kanalõyla de- netim ve baskõ altõna alõnmalarõ, yo- ğunluk kazanmõştõr. Anayasamõz erkler ayrõlõğõ ilkesi- ni benimsemiştir. Yargõ erki, ulus adõ- na bağõmsõz mahkemeler tarafõndan kullanõlõr. Mahkemelerin bağõmsõz- lõğõ ilkesi bütün modern devletlerin, tüm çağdaş anayasalarõn ve çoğulcu demokrasilerin vazgeçemeyeceği en temel kuraldõr. Yargõçlarõn ve savcõ- larõn görevlerini hiçbir etki ve baskõ altõnda kalmadan bağõmsõz olarak yürütebilmeleri çağdaş anayasalarõn ele aldõklarõ birincil ilke olmuştur. Mahkemelerin bağõmsõzlõğõ ile yar- gõçlarõn bağõmsõzlõğõ birbirinin içine girmiş, eşanlamlõ kavramlardõr. Ge- rek mahkemeler, gerekse yargõçlar, yasama ve yürütme karşõsõnda ba- ğõmsõz olmalõdõrlar, her ne sebeple olursa olsun, yürütme ve yasama yargõçlara emir ve talimat verme- melidir. Yargıç güvencesi Bu düşüncenin gerçekleşmesi de- mokrasinin de en temel ilkesidir. Bu nedenle, bağõmsõz yargõ ve ona bağlõ yargõç güvencesi sonunda cid- di olarak yargõçlarõn özlük işleri gü- vencesine dönüşmektedir. Yargõç ve savcõlarõn mesleğe kabulleri, yer de- ğiştirmeleri, yükselmeleri, kendilerine disiplin cezasõ uygulanmasõ gibi hu- suslar yargõç güvencesinin temel il- keleridir. Bu işlevler Adalet Bakan- lõğõ’nõn takdirine bõrakõlmamalõdõr. Eğer bu konularda Adalet Bakanlõğõ yetkili kõlõnmõşsa, yargõç güvence- sinden söz edilemez. İşte bu nedenlerle yargõ bağõmsõz- lõğõ için, 1961 Anayasasõ “Yüksek Hâkimler Kurulu”nu kurdu.Yüksek yargõçlarõn kendi seçtikleri 18 üyeden oluşan kurulun başkanõnõ da kurul üyeleri kendileri seçiyordu. Bu kurul üzerinde Adalet Bakanõ’nõn bir etkisi yoktu. 1982 Anayasasõ bu temel il- keyi değiştirdi, HSYK’nin üye sayõ- sõnõ yediye indirdi ve Adalet Bakanõ ile bakanlõk müsteşarõnõ bu kurulun üyesi yaptõ. İşte sõkõntõ burada başlamõştõr... Ayrõca, yargõçlarõ denetleyen teftiş ku- rulu tamamen bakanlõğa bağlõdõr, ta- limatlarõnõ bakandan alõr, oysa bunun tersi olmasõ gerekir. Yargõç ve sav- cõlarõn özlük haklarõna ait, atama, yük- selme ve disiplin soruşturmasõ gibi tüm yetkilerin Yüksek Yargõçlar Ku- rulu’na verilmesi gerekir. Bağımsızlık sözle olmaz Yukarõda da belirtildiği gibi, yar- gõç ve savcõlarõn görevleri sõrasõnda işledikleri suçlardan dolayõ inceleme ve soruşturma yapmak yetkisi HSYK’den alõnarak Adalet Bakan- lõğõ’na verilmiştir. İnceleme ve so- ruşturma Adalet Bakanõ’nõn iznine bağlanmõştõr. İşte kritik nokta bura- sõdõr. Yargõç güvencesini ve mahke- melerin bağõmsõzlõğõnõ sakatlayan ve bozan nokta burasõdõr. Bu sakat- lõk yetmezmiş gibi, yukarõda sözü edi- len Anayasa Mahkemesi kararõndan sonra AKP iktidarõ anayasa değişik- liği yapmak istiyor... Sürekli olarak üzerinde durulan konu Anayasa Mah- kemesi’nin ve HSYK’nin yapõsõnõn değiştirilmesidir. AKP bu yapõnõn si- yasal etkilere daha da açõk bir hale ge- tirilmesini istiyor. Bu dinlemeler bardağõ taşõran dam- ladõr. Bugün tüm yargõ bir ölçüde Adalet Bakanõ’nõn manevi baskõsõ al- Yargõya Karşõ Saldõrõ... Dr. Alev COŞKUN Hukukçu, Siyaset Bilimi Öğretim Üyesi Dinlemelerin yargõç kararõyla yapõlmasõ olgusu bu yazõmõzõn temel konusudur. Eğer, yargõçlarõn özlük haklarõnõ adalet müfettişlerinin sorgulamasõna, müfettişleri de Adalet Bakanõ’na bağlarsanõz orada artõk adalet yõpranõyor demektir. Orada artõk gerçek yargõ ve yargõç bağõmsõzlõğõ yok demektir. Artõk gerçek demokrasi ortadan kalkmõş demektir. tõndadõr. Adalet müfett- işleri Adalet Bakanõ’na bağlõdõrlar ve ondan tali- mat almaktadõrlar. AKP’nin iktidarõnõn çok önem verdiği Ergenekon davasõ savcõlarõnõn bağlõ olduğu İstanbul Başsav- cõsõ’nõn ev, cep ve ma- kam telefonlarõnõn din- lettirilmesi yargõ bağõm- sõzlõğõ açõsõndan “vahim” (çok korkutucu) bir du- rumdur. Yargõtay sant- ralõnõn dinlettirilmesi akõl durmasõdõr. CHP Adana Milletve- kili Tacidar Seyhan’a göre 300 milletvekili, 3000 yargõç ve 613 ga- zeteci şu anda dinlen- mektedir. Başbakan Erdoğan, bu dinleme skandalõna kar- şõ “beni de 6 ay yasadı- şı dinlediler” dedi ve bugünkü dinlemelerin ya- sal olduğunu belirtti. Ön- celikle kendisine ‘Me- celle’deki bir kuralõ anõm- satalõm: “Kötü emsal, örnek olamaz”. Kendi- sinin yasadõşõ dinlenme- si ayõptõ... Ama bu ayõp, yargõçlarõn ve birçok ki- şinin dinlenmesi için ge- rekçe oluşturamaz. Bir ayõp, diğer bir ayõbõ örte- mez. Dinlemelerin yargõç kararõyla yapõlmasõ ol- gusu da aslõnda bu yazõ- mõzõn temel konusudur. Eğer, yargõçlarõn özlük haklarõnõ adalet müfet- tişlerinin sorgulamasõna, müfettişleri de Adalet Bakanõ’na bağlarsanõz orada artõk adalet yõpra- nõyor demektir. Orada artõk gerçek yargõ ve yar- gõç bağõmsõzlõğõ yok de- mektir. Artõk gerçek de- mokrasi ortadan kalkmõş demektir. Ancak adalet müfettiş- lerinin manevi etkisin- den korkarak gelen her is- teği kabul edip dinleme kararõ veren yargõçlar da, artõk vicdanlarõnõn sesini dinlemek zorundadõrlar. Tarih önünde kara cümlelerle anõlmamalarõ ve yargõ bağõmsõzlõğõnõn korunmasõ için daha özenli ve duyarlõ hareket etmek zorundadõrlar. Tüm bu uygulamalara imza atan AKP’nin ada- let bakanlarõ ve bu de- mokrasi karşõtõ uygula- malara kõlõf uydurmaya, gerekçeler bulmaya çalõ- şan Sayõn Başbakan yar- gõ bağõmsõzlõğõna darbe vuran bu ayõplar nede- niyle demokrasi tarihi- nin olumsuz ve ağõr yar- gõsõndan kendilerini kur- taramayacaklardõr...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle