23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 16 KASIM 2009 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Üçüncü Açılım KKTC’nin başında bulunan M.A. Talat, bağımsız cumhuriyet ilanının 26. yıldönümü vesilesiyle “Türklerin eşitliğine, kendini yönetme hakkına dayalı, egemenliğin paylaşıldığı AB üyesi bir Kıbrıs Cumhuriyeti’ne ulaşmak nihaî çözüm hedefimizin mihenk taşıdır” demiş. Görüşmelerde karşısına oturan kişinin, “nihaî hedef” olduğu söylenen Kıbrıs Cumhuriyeti’nin zaten cumhurbaşkanı olduğunu, “kurulacağı”ndan söz ettiği devletin artık 1960’ta kurulan devlet olmaktan yarım yüzyıl önce çıkarak Türkleri Ada’dan kovma girişiminden beri düpedüz bir “Rum devleti” durumuna geldiğini ve bütün bunlara karşın AB’ye tam üye olarak kabul edildiğini unutarak. Ayrıca, kendi niyetinin de, egemenliği paylaşmak ya da halkının devletini yönetmek şöyle dursun, o katliam suçlusu devletin eteğine tutunup Türkiye’yi dışlayan bir AB’ye kapağı atmak olduğunu saklayarak. Öte yandan, Yunanistan Dışişleri Bakanlığı, aynı yıldönümü dolayısıyla, “Türk ordusu tarafından işgal edilen topraklarda sahte devletin kuruluşunun kutlandığı”nı, konunun “Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği üyesi bağımsız bir devletin istilası sorunu” olduğunu duyurmuş. Asıl sorunun, Yunan devletinin koruması altında Rum ırkçılarının “müteveffa” Kıbrıs Cumhuriyeti adını ve egemenliğini gasp ettiğini unutarak. Ayrıca, o gasp girişimi sırasında Birleşmiş Milletler ilkelerinin ve devletler arası antlaşmaların ihlal edildiğini, Türk müdahalesinin, istila olmak şöyle dursun, uluslararası hukukun gereğini yerine getirmekten ibaret olduğunu unutturmaya çalışarak. Artık bu komedyaya son verme zamanı gelmiştir. Ada’daki görüşmelerden hiçbir şey çıkmayacağı açıkça belli. İki görüşmecinin de ipe un sererek çözümü BM’ye, AB’ye ve İngiltere’ye bırakıp onların hazırlayacağı bir metin üzerinden halkoylamasına devretmek niyetinde oldukları da besbelli. Türk tarafındaki büyük çoğunluğun, “yes” deme karşılığında yaşanan asla unutulmaz haksızlıkların etkisiyle bu kez böyle bir oyuna gelmek istemediği ve üstelik bu kez genç insanların da katılımıyla ezici bir “hayır” cephesinin oluştuğu çok iyi biliniyor. O halde, görüşmeleri sonuna kadar sürdürmek ve Talat’ın yeniden seçilme hesabı tutsun diye nisan ayını beklemek, Ada’nın kuzeyindeki insanları yeniden ve bile bile ağır dış baskıların, baştan çıkarma ve aldatma girişimlerinin kucağına itmek değildir de nedir? O aşamada her türlü uluslararası düzenbazlığın yapılacağını tahmin etmek çok mu zor? AKP iktidarı boynuna üçüncü intihar kemendini de geçirmeyi düşünse bile, Türkiye halkı Kuzey Kıbrıs’ı bu işkenceye iten yeni bir “açılım” girişimini de hoş görüp sorumlularına bir daha oy verir mi? “İnsan Hakları Evrensel Bildirisi” (İHEB), Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nca, Türki- ye’nin de olumlu oyu ile 61 yõl kadar önce (10 Aralõk 1948 günü) kabul edilmişti. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda kabul edilmiş çok sayõdaki karardan biri olduğuna bakõlarak İHEB’nin teknik hukuk anlamõnda bağlayõcõ bir belge olmadõğõ; sadece “tavsiye” niteliği taşõdõğõ söylenebilir. Ama, yazõldõğõ 5 özgün dile ek olarak 360 kadar dile çevrilmiş olma- sõnõn da gösterdiği gibi İHEB, dünya çapõnda büyük bir ilgi toplamõştõr. İHEB’nin, “İnsan hakları” alanõnda kendisinden sonraki bütün gelişmeler üzerinde önemli etkileri olduğu yad- sõnamaz bir gerçektir. Avrupa İnsan Haklarõ Sözleşmesi gibi bazõ uluslararasõ belgelerin gi- riş bölümlerinde ve bazõ ulusal anayasalarda, İHEB’ye yapõlan doğrudan yollamalar bunu açõkça göstermektedir. İHEB’nin, 1’den 30’a kadar sõralanan maddelerinde, temel insan hak- larõnõn çeşitli boyutlarõ düzenlenmiştir. Ancak, bütün bu maddelerin değerlendirilmesinde dikkate alõnmasõ gereken ve temel ilkeleri or- taya koyan “Başlangıç” bölümünün de ke- sinlikle göz ardõ edilmemesi gerekir. Özgür toplumun önkoşulu İHEB’nin Başlangõç bölümünden alõntõla- dõğõm şu tümce, çağdaş anlamda özgür bir top- lumun var olmasõnõn önkoşullarõnõ göster- mektedir: “İnsan haklarının tanınmaması ve hor görülmesinin insanlık vicdanını isyana yönelten barbarca eylemlere yol açmış ol- masına, korkudan ve yoksulluktan kurtul- muş insanların söz ve inanç özgürlükleri- ne sahip olacakları bir dünyanın kurul- masının, insanoğlunun en yüksek amacı ola- rak ilan edilmiş bulunmasına…” Açõkça görüldüğü gibi çağdaş anlamda öz- gür bir toplumdan söz edebilmek için, o top- lumu oluşturan insanlarõn “korkudan kur- tulmuş” olmalarõ en başta aranan bir koşul- dur. Bu anlamda bireyin “korkudan kur- tulma”sõ, hukukun düzgün biçimde uygula- nan yaptõrõmlarõ dõşõnda hiçbir kaygõ ve kor- ku duymamasõ demektir. Üyeleri birbirine kaygõ ile bakan, hukuk- tan değil devlet gücünü kullananlarõn kişisel uygulamalarõndan korku duyulan toplumlar, sağlõklõ ortamlar değildir. Böyle bir “korku toplumu” demokrasi, hukuk devleti ve insan haklarõ gibi kavramlar için değil totaliter ve otoriter yönetimler için elverişli bir zemin oluşturur. Türkiyemizde durum Son zamanlarda toplumumuzda bir korku ortamı yaratõldõğõ görülüyor. Bu konuda du- yulan kaygõlar ve bu gidişin barõndõrdõğõ teh- likeler, en üst düzeydeki kurumlar adõna ya- põlan açõklamalarda dile getirilmektedir. Son günlerde, yüksek yargõ organlarõ adõna konu- şan yetkililer de bu konudaki kaygõlarõnõ açõkça belirtmişlerdir. En başta yargõçlar olmak üzere yargõ işle- vinin yerine getirilmesinde görev alan kişile- rin; gerek meslek bilgisi ve deneyimi, gerek ahlak ve erdem yönlerinden örnek düzeyde ol- malarõ, toplumun esenliği açõsõndan zorunlu- dur. Sağlõklõ bir toplum düzeninin varlõğõ ba- kõmõndan son derecede önemli görevler üst- lenen yargõçlarõn ve öteki yargõ görevlilerinin maddi ve manevi esenliklerinin sağlanmasõ, devletin önde gelen ödevlerinden sayõlmalõdõr. Mahkemelerin bağõmsõz olmalarõ kadar yar- gõçlarõn güvencesi de, çağdaş hukukun işlemesi bakõmõndan vazgeçilmez önemde niteliklerdir. İHEB’nin 10. maddesi ve Avrupa İnsan Hak- larõ Sözleşmesi’nin 6. maddesi bu konuda te- mel ilkeleri belirtmiştir. Bu ilkelerle ilgili ola- rak oluşturulmuş içtihatlara göre yargõ or- ganlarõnõn; düzgün çalõşan, ciddi kurumlar ol- masõ elbette çok önemlidir ama, yeterli değildir. Çağdaş hukuk devletinde, bunlara ek olarak, mahkemelerin güvenilir kurumlar olduğu ko- nusunda halkın inancı da önemlidir. Her meslek topluluğunda olduğu gibi, yar- gõ yetkisini kullananlar arasõnda da hukuka ve meslek ilkelerine aykõrõ davranõşta bulunan- lar çõkabilir. Böyle durumlar söz konusu ol- duğunda, hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde gerekenin yapõlmasõ da elbette doğal ve zo- runludur. Ancak, yargõ organlarõnõ ve yargõ mensup- larõnõ kamu önünde yõpratõcõ, aşağõlayõcõ dav- ranõşlar hangi kurumdan ya da kişilerden kaynaklanõrsa kaynaklansõn, sonuç olarak toplum huzurunu bozar. Sonuç Yargõçlarõnõn esenliği sağlanmamõş; onlarõ korku ve kaygõ içinde bõrakmõş bir toplum, sağ- lõklõ ve huzurlu bir toplum olamaz. Unutul- masõn ki, sağlõklõ ve huzurlu bir yargõ düze- ni, çağdaş bir demokrasinin de önkoşuludur. Böyle bir yargõ düzeni kurulamamõşsa, “hu- kuk devleti”, “insan hakları” ve “demok- rasi” gibi kavramlar, güvenceden yoksun “boş laflar” olmaktan ileri geçemez. Yargõ işlevini yerine getirenlerin, görevle- rini esenlikle ve huzur içinde yapmalarõna en- gel olan uygulamalar ve söylemler, günümüzde yaşayan insanlar için de, toplumun geleceği açõsõndan da çok büyük sakõncalar içermek- tedir. Bu sakõncalõ davranõşlarõn ve uygula- malarõn, uzun dönemde, toplumu bir arada tu- tan değerleri yõpratmasõndan korkulmalõdõr. ‘Korkudan Kurtulma Özgürlüğü’ ve Yargõ Prof. Dr. Rona AYBAY Yargõ işlevini yerine getirenlerin, görevlerini esenlikle ve huzur içinde yapmalarõna engel olan uygulamalar ve söylemler, günümüzde yaşayan insanlar için de, toplumun geleceği açõsõndan da çok büyük sakõncalar içermektedir. Bu sakõncalõ davranõşlarõn ve uygulamalarõn, uzun dönemde, toplumu bir arada tutan değerleri yõpratmasõndan korkulmalõdõr. Kõzõlay’a Meydan: Ya Özerklik Sorunu? M erkezi yönetimin yerel yönetim- lerle ve özel ola- rak da belediyelerle ilişkisi her dönemde belli geri- limlere konu olmakla bir- likte, mevcut hükümetin ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlõğõ’ndan Başbakanlõk’a gelen Sayõn Tayyip Erdoğan’õn be- lediyelere yaklaşõm ve müdahale biçimi, bu iliş- kiyi daha da ilginç hale ge- tirmiştir. Özellikle İstan- bul’da yapõlan yatõrõmla- rõn büyük bölümünde, Başbakan’õn kendi so- rumluluk alanõnõn çok öte- sine geçen ve belediyele- rin içişlerine müdahale anlamõna gelebilecek tür- den davranõşlarõna sõk sõk şahit oluyoruz. Selden 3. Doç. Dr. H. Tarık ŞENGÜL ODTÜ Öğretim Üyesi köprüye, tüp geçitten otel- lerin emsal artõşlarõna ka- dar birçok konuda, bu ko- nulardan birinci derecede sorumlu Büyükşehir Be- lediye Başkanõ Kadir Topbaş susuyor, Başba- kan gerekli kararlarõ veri- yor ve basõna açõklõyor. Bu tür kaygõlarõn du- yulduğu bir ortamda bu ilişki bir başka boyuta ta- şõndõ. Çankaya Belediye Başkanõ Bülent Tanık Başbakan’õ ziyaret ede- rek, Kõzõlay’õn meydana kavuşmasõ ve yayalaştõ- rõlmasõ konusunu görüş- tüğünü basõna açõkladõ ve Başbakan’õn bu konularda kendilerinden daha radikal bir tavõr içinde olduğunu ve meydan ve yayalaştõr- ma konusunda olumlu bir bakõşõ bulunduğunu ak- tardõ. Kuşkusuz, Başba- kan’õn, hepimizin kaygõ- sõnõ duyduğumuz bu ko- nularda olumlu bir düşün- ce içinde olmasõ ve mu- halif partilere ait belediye başkanlarõyla olumlu ile- tişimi sevindiricidir. Kuş- kusuz bu görüşme, Anka- ra Büyükşehir Belediye Başkanõ’nõn kişiliğinde simgeleşen olumsuzluk- larõ aşma ve bu yaklaşõmõ zor duruma düşürme yö- nünde bir manevra olarak da değerlendirilebilir. An- cak bu gelişmeden duy- duğumuz bazõ kaygõlarõ da paylaşmakta yarar var. Birincisi, İstanbul örne- ğinde olduğu gibi, Başba- kan’õn kent yönetimlerine gelişigüzel müdahale ge- leneğine sahip olmasõdõr. Bu tür bir açõlõmõn ardõn- dan, Başbakan’õn Anka- ra’nõn sorunlarõna ilişkin olarak, İstanbul’da yaptõ- ğõ gibi, gelişigüzel müda- halelere yönelmesi şaşõrtõcõ olmaz. Çünkü Başbakan giderek artan otoriter bir tavõr içinde, sadece ulusal ve ulus-ötesi konularda değil, yerel konularda da tek yetkili olduğunu dü- şünüyor ve bunu kamuo- yuna göstermek için her fõrsatõ kullanõyor. Ancak kaygõnõn kaynağõnda sa- dece bu tutum yoktur. Ay- nõ ölçüde, Çankaya Bele- diye Başkanõ’nõn yerel özerklik sorununa bakõ- şõnda da sorunlar var. Bir süre önce Başbakan, ziya- ret ettiği bir sokağõn as- faltsõz olduğunu görünce, “Sorumlulardan Bü- yükşehir’i ben uyarırım, Çankaya Belediyesi’ni de siz gidip uyarın” diye orada yaşayanlara seslen- mişti. Bunun üzerine apar topar bu sokağa giden Çankaya Belediye Başka- nõ Bülent Tanık, kamera- larõn önünde, Başbakan’a müdahalesinden dolayõ te- şekkür ettikten sonra; “Başbakan’ın nasıl Bü- yükşehir Belediyesi’ne talimat verme yetkisi varsa, kendilerine de ta- limat verme yetkisinin bulunduğunun bilincin- de olduklarını” söyle- mişti. Bu değerlendirme ol- dukça şaşõrtõcõdõr. Çünkü Başbakan’õn talimat verme yetkisinin bulunmadõğõ ku- rumlar arasõnda en önde geleni, yargõ yanõnda, be- lediyelerdir. Anayasanõn 127. maddesi bu konuda açõk hükümler içermekte ve belediyeleri özerk ku- rumlar olarak tanõmla- maktadõr. Benzer düzen- lemeler belediyelerle ilgi- li diğer yasalarda da mev- cuttur. Hal böyleyken, Çankaya gibi stratejik bir belediyenin başkanõnõn, Başbakan’õn kendilerine talimat verebileceğini dü- şünmesi kaygõ vericidir. Özetlemek gerekirse, bir yanda, yetkisinde olma- dõğõ halde belediyelere ta- limatlar veren bir Başba- kan ve diğer yanda, özerk olduğu halde, Başba- kan’dan talimat alabilece- ğini düşünen bir belediye başkanõ. Kentlere meydan - yaya yolu kazandõrõrken, belediyelerin özerkliğini kaybedip merkezi yöneti- min taşra teşkilatõna dö- nüştürüyor olmayalõm. Unutmayalõm ki meydan- lar demokrasinin de dik- tatörlüklerin de simgesi olabilir. Diğer bir anlatõmla, de- mokrasiyi feda ettiğinizde, meydanlar diktatörlere ka- lõr. Bu tür eğilim göste- renlerden meydan talep etmeden önce, uzun uzun düşünmekte yarar vardõr. Çünkü otoriter bir anlayõ- şõn ve liderliğin inşasõnda dikkate değer bir mesafe- nin alõndõğõ bir aşamada, bu otoriter liderliğin inşa- sõna ondan çözüm isteye- rek kritik bir tuğla da siz koyuyor olabilirsiniz. Tam da bu süreç içinde, Baş- bakan’õn her sabah geçti- ğini söylediği Kõzõlay’da meydana bakõşõ çok fark- lõ bir gündeme işaret edi- yor olabilir. mumtazsoysal@gmail.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle