18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 9 EKİM 2009 CUMA CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR 19 K A M İ L M A S A R A C I K Ü L T Ü R Ç İ Z İ K ODAK NOKTASI AHMET CEMAL ‘Tarih’ ve ‘Geçmiş’ Üzerine... Günlük dil kullanımında iki sözcüğün rasgele birbi- rinin yerine kullanılması, bazen zararsız bir alışkanlığın sınırlarını aşar ve önemli düşünme yanlışlarının kay- nağına dönüşür. Türkçe dilinde ‘tarih’ ve ‘geçmiş’ söz- cüklerine ilişkin kullanım alışkanlığı, bunun tipik örne- ğidir. ‘Geçmiş’, dilimizde “içinde bulunulan zamana göre geride kalmış olan; önce olmuş bitmiş”, “yaşanmış bir- takım olayların yer aldığı dönem; mazi”, “arkada kalan hayat” (Yaşar Çağbayır, Ötüken Türkçe Sözlük, c.2), “zaman bakımından geride kalmış”, “bugüne göre ge- ride kalmış zaman” (TDK, Türkçe Sözlük, c.1, 7. basım) gibi anlamlarda kullanılmaktadır. Bu karşılıklara göre ‘zamanın şimdiye göre geride kalmış dilimi’, ‘geçmiş’ sözcüğünün ana eksenini oluşturmaktadır. Bundan – özellikle ‘tarih’ sözcüğüyle ve kavramıyla yapılacak kar- şılaştırma bağlamında – çıkan en önemli sonuç ise, ‘geçmiş’in oluşmasının insan iradesinden bağımsız ger- çekleşmesidir. Örneğin ben bu yazıyı yazmaya başlayalı on beş dakika olmuş ise eğer, bu on beş dakika be- nim irademden ve eylemlerimden bağımsız olarak geç- mişe dönüşmüştür; ve benim bunun farkında olmam ya da olmamam, böyle bir dönüşümü isteyip isteme- mem de durumda bir değişiklik yaratmaz. Buna karşılık ‘tarih’, bütünüyle insan iradesinden ve eyleminden bağımlıdır. Başka deyişle, zamanın ken- diliğinden geçmişe dönüşmesine ve ‘geçmiş’ niteliği- ni kazanmasına karşılık, geçmiş ancak insan iradesi ta- rih oluşturma hedefine yöneldiği takdirde tarihe dö- nüşür. Tarihin iradeden bağımlı bir olgu olduğu, söz- lüklerde verilen anlamlarından da epey açık bir biçimde anlaşılmaktadır. Tarih için gösterilen, geçmişteki “olay- lar arasındaki nedensel ilişkileri, daha önceki ve son- raki olaylarla bağlantılarını, karşılıklı etkilenmeleri … in- celeyen bilim” (TDK, Türkçe Sözlük, c.2, 7. basım), “in- sanlığın geçmişindeki olayları ve bu olaylara ait bilgi- leri …anlatan, bu olaylar arasındaki ilişkileri, öncesi ve sonrası olaylarla bağlantılarını …konu edinen bilim” (Ya- şar Çağbayır, Ötüken Türkçe Sözlük, c.5), “…geçen olayları zaman ve yer göstererek anlatan, bunların se- bep ve sonuçlarını, birbirleriyle olan ilişki ve bağlantı- larını inceleyen bilim” (İlhan Ayverdi, Misalli Büyük Türk- çe Sözlük, c. 3) gibi karşılıkların tümünün ortak nok- tası, tarihi olgusunun kaynağı bağlamında iradi bir ey- leme atıfta bulunmalarıdır. Yabancı sözlüklerde de du- rum aynıdır. Örneğin Webster Ansiklopedik Sözlüğü, tarih (history) sözcüğünün karşılığını “geçmiş olayla- rın tutarlı ve sistematik bir biçimde anlatımı” şeklinde vermektedir. Bu durumda, konumuz açısından önem taşıyan şu saptamada bulunabiliriz: Dünyada mevcut her şeyin, kısa ya da uzun, bir geçmişi vardır; buna karşılık bir şe- yin geçmişinin bulunması, onun tarihinin de bulunmasını gerektirmez, zira tarih, ancak biz istediğimiz ve bu is- teğe uygun eylemde bulunduğumuz takdirde varlık ka- zanabilir. Daha da kısa bir tanımla tarih, neden ve so- nuç ilişkileri temelinde sorgulanmış, hesaplaşılmış geçmiştir. Bu tanıma göre geçmiş, tarihin kendisi de- ğil, sadece malzemesidir. Bunu göz önünde bulundurmak ve gelecekte, aynı zamanda birer kavram yapısında olan ‘tarih’ ve ‘geç- miş’ sözcüklerini rasgele birbirlerinin yerine kullan- mamak, sanırım ülkemizdeki bazı düşünme yanlışla- rını önleyebilecektir – özellikle de, geçmişi olan her ol- gunun ya da alanın arkasına bir de “…tarihi” diye bir eklemede bulunma alışkanlığımız düşünüldüğünde! Çünkü aslında tarihini oluşturma zahmetine ve çaba- sına girişmediğimiz alanları da tarihleri varmış gibi gös- termek, onları birer ‘tarh sahibi’ kılmaya yetmez! [email protected] [email protected] B oğaz köprüsünün geceleri sarõ mor eflatun õşõklara bürünmesini be- ğenmeyenlerden, bunu estetik dõşõ bulanlardansanõz, doğrusu Eyfel Kulesi’nin Türk bayrağõ renkleriyle õşõmasõnõ heye- canla beklemezsiniz, hatta bunu “kitch” di- ye de değerlendirebilirsiniz! Hemen itiraf edeyim: Paris’e gelmeden önce kõrmõzõ-be- yaz Eyfel’in basõndaki yansõmalarõnõ hele baş- lõklarõ görünce, biraz da alaycõ, gülüp geç- tim! Ama Paris’e gelip de sõradan herhangi bir akşam (yani açõlõş falan değildi, ortalõkta pro- tokol ya da gazeteci ordusu yoktu) Eyfel’i bi- zim renklerimizle õşõl õşõl görünce, yelken- leri suya indirdim! Muhteşemdi! Işõl õşõldõ! Kõrmõzõsõ tam da bayrağõmõnkiydi. Gözleri- mi alamadõm. Ne estetik kaygõlar, ne “kitch” nitelendirmesi! Heyecan had safhada. Tro- cadero Meydanõ’nda toplanmõş Fransõzlar, Ja- ponlar ve dünyanõn her bir yanõndan gelmiş insanlarla, kollarõmla değilse de gönlümle sar- maş dolaş oldum. 200 yõldõr Paris’te yaşanan her şeye, en çok da şairlerin ruhlarõna tanõklõk eden; aşklara, anõlara, hasrete ve özlemlere bekçilik eden Eyfel Kulesi’nin keşke bu halini Nâzım Hik- met görebilseydi diye içimden geçirmedim değil. İçindeki hasrete uygun düşerdi... Akşam yağmurlu bir hava. Ama meydan yine de kalabalõk. Fransa’daki Ermeni di- yasporasõ olsun, sağcõ Jean-Marie Le Pen ve “Ulusal Cephe” olsun, hem Eyfel’in bir- kaç günlüğüne bu renklere bürünmesine karşõ çõkmõşlar, hem de tehditler savurmuş- lardõ. Ancak yağmurda sokağa çõkmaya üşenmiş olmalõlar. Ortada protesto falan yoktu dün akşam. KİMİN İÇİN Anõmsayacaksõnõz, Sarkozy’nin tavrõ ve tutumu yüzünden Fransa’da Türkiye Mev- simi “tehlikeye” girmişti. Başbakan Er- doğan “gerekli görmüyorum” demişti... Ni- ce tartõşmalardan sonra Türkiye ve Fransa Dõşişleri ve Kültür bakanlõklarõnõn himaye- sinde İKSV ve Culturesfrance’õn işbirliğiy- le bu iş gerçekleşiyor. Nisan 2010’a dek Fransa’nõn 40 kentinde 400 etkinlik düzen- leniyor. Orhan Pamuk, Ara Güler, Nuri Bilge Ceylan’a ödüller, nişanlar... Bu akşam açõ- lacak olan Grand Palais’de Nazan Ölçer’in küratörlüğüyle gerçekleşen “Bizans’tan İs- tanbul’a İki Kıtanın Limanı” sergisi, ya- rõn Louvre Müzesi’nde başka sergiler, Be- aubourg’da Türkiye filmleri... Yapõlmasõ çok doğru karar! Yalnõz Sar- kozy değil, Avrupa’da nice lider Türki- ye’ye karşõ çõkõyor. Bu etkinlikler hükü- metlere, hükümet başkanlarõna değil, ülke- lerin insanlarõna yapõlõyor. Tamam Avru- pa’nõn çifte standardõ herkesi bezdirdi! An- cak buna karşõ koymanõn yolu, ilişkileri kes- mek, daha çok içe kapanmak değil, aksine daha sõkõ mücadele etmek; onlar gibi bizim de eleştirdiğimiz yanlõşlarõmõzõ gidermeye ça- lõşmak olmalõ. Herkes aynõ sorularõ yanõtlama peşinde: Pe- ki, bunlardan kimin haberi var? Kim izliyor? Kime yapõlõyor? Hiç endişeniz olmasõn, her alanla kim ilgileniyorsa, onlar izliyor. Ba- ba Zula konserini izleyenle, Orhan Pa- muk’u dinlemeye giden aynõ insanlar değil. Hiçbirine ilgi duymayanlar ise “Eyfel neden bu renklerde” diye soruyor, yanõtõnõ öğ- renmeye çalõşõyor ya da gazetede radyoda tel- evizyonda Türkiye adõnõ duyuyorlar. Üstelik bu “Türkiye” adõnõ, işkenceyle, in- san haklarõ ihlalleriyle, deprem ya da sel fe- laketleriyle değil, gelenekselden en çağda- şõna bin bir etkinlikle duyuyor. Fransõz arkadaşlarõm Türk mevsiminden haberiniz var mõ sorumu şöyle yanõtladõ: “Ooooo, Mösyö Düpon bile duydu!” Mösyö Düpon yani Fransa’daki “So- kaktaki adam”... Dün gece Eyfel’e bakõp, Mösyö Düpon’a Nâzõm okudum: “İşte böyle, işte böyle kızım düşürdüm ömrümün bir parçasını/ Sen ırmağına Sen Mişel Köprüsü’nden./ Ömrümün bir par- çası Mösyö Düpon’un oltasına takılacak bir sabah çiselerken aydınlık/ Mösyö Dü- pon çekip çıkaracak onu sudan Paris’in mavi suretiyle birlikte ve hiçbir şeye ben- zetemeyecek/ Ömrümün bir parçasını ne balığa ne papuç eskisine/ Atacak onu Mösyö Düpon gerisin geriye Paris’in su- retiyle birlikte suret eski yerinde kalacak./ Sen ırmağıyla akacak ömrümün bir par- çası büyük mezarlığına ırmakların.” Yaşamlar, iktidarlar, õrmaklarõn büyük mezarlõğõna akõp gidecek... Tõpkõ kõrmõzõ- beyaz Eyfel’in önünden akan Seine Nehri gi- bi... Geriye kalacak olan ise yaratõcõ gücün ürünleri, şiirler, sanat eserleri, kültür biri- kimleri... (Şu iki günden bende kalacak olan bir şey daha var: Organizasyonlarõ gerçekleştiren başta İKSV olmak üzere her- kesin Fransõz bürokrasisine karşõ verdiği sa- vaş! Bizimkinden bin beter!) Yazõyõ hemen kesmek zorundayõm: Bi- razdan Şirin Pancaroğlu’nun Grand Pala- is’deki arp konseri başlayacak. Ölsem ka- çõramam! [email protected] Fransa’da Türkiye Mevsimi: Mösyö Düpon ne görüyor? Kültür Servisi - İstanbul Devlet Opera ve Balesi (İDOB) 2009-2010 se- zonunu, ölümünün 200. yõlõ olmasõ ne- deniyle tüm dünyada kutlanan “Haydn Yılı” kapsamõnda Franz Joseph Haydn’õn “Mevsimler Oratoryo- su”ndan bölümlerle açõyor. Aya İrini’de dün düzenlenen basõn toplantõsõnda konuşan İDOB Sanat Yönetmeni Su- at Arıkan, Türkiye’de Mevsimler Oratoryosu’nun ilk kez seslendirileceğini belirterek, 10 Ekim günü sa- at 20.00’de Aya İrini’de sanatseverlerle buluşacak eserin orkestra şefliğini An- tonio Pirolli’nin, koro şef- liğini Gökçen Koray’õn üstlendiğini; solist olarak ise Deniz Boran, Caner Akın ve Kevork Tavityan’õn yer aldõğõnõ vurguladõ. Yeni se- zonda da Kadõköy Süreyya Operasõ Sahnesi’nde olacaklarõnõ belirten Arõ- kan, “Kongre Vadisi’nde 3 bin ila 3 bin 500 kişilik sahnede büyük eser- lerin oynanabileceği bir mekânı ha- yata geçirme çalışmaları sürdürü- yoruz” dedi. Sezonun yeni eserlerin- den ilkinin Giacomo Puccuni’nin mü- ziğiyle Şef Antonio Pirolli’nin yöne- timinde gerçekleşecek olan “La Bo- hème” operasõ olduğunu söyleyen Arõ- kan, eserin Süreyya Operasõ’nda sah- nelenmesi için opera çukurunda yeni düzenlemeler yapõldõğõnõ ifade etti. İz- leyici ilk kez buluşacak eserler arasõn- da “Figaro’nun Düğünü” ve “Hoff- mann’ın Masalları”nõn da yer aldõğõnõ ifade eden Arõkan, geçen sezondan devam eden “Don Pas- quale” ve “Şen Dul” gi- bi eserlerin de sahnelen- meye devam edeceğini, İDOB solistleri tarafõn- dan ise “Rossini Mönü- sü”nün ilk kez izleyiciy- le buluşacağõnõ dile ge- tirdi. Arõkan çocuklar için ise “Heidi”, “Bremen Mızıkacıları” ve “Ço- cuk Dünyası” eserlerinin sahneleneceğini söyledi. İDOB Baş- koreografõ Ayfer Zeren ise balede geçen sezon da sergilenen “Kamelyalı Kadın”, “Hayatın İçinden” ile “Bo- lero”, “Circle of Fifth” ve “Paquita” üçlemesinin seyirciyle buluşacağõnõ kaydetti. Konuşmalarõn ardõndan “Mevsimler Oratoryosu”nun genel provasõ yapõldõ. İDOB sezonunu Haydn’õn ‘Mevsimler’i ile açõyor 10 Ekim’de Aya İrini’de izleyici ile buluşacak olan Mevsimler Oratoryosu’nun genel provasõ yapõldõ. Galatasaray Lisesi’nin tarihini anlatan sergi Haluk Çetin’den ‘Şiiriçi Şarkılar’ Kültür Servisi - Paris’teki Victor Duruy Lisesi, “Fransa’da Türkiye Mevsimi” çerçevesinde ‘kardeş okul’ları Galatasaray Lisesi’ni anlatan bir sergiye ev sahipliği yapıyor. “Galata Sarayı Enderun Mektebi”yle başlayan 528 yıllık tarihiyle, Galatasaray Lisesi’ni anlatan panolardan oluşan sergi 21 Ekim’e dek sürecek. Ayrıca 10 Ekim’de Galatasaray Üniversitesi öğretim üyesi Doç.Gülsün Güvenli, “Galatasaray Lisesi’nin Kuruluşu” başlıklı bir konferans verecek. Kültür Servisi - Müzisyen Haluk Çetin’in Nâzõm Hikmet, Ataol Behramoğlu, Nihat Behram, Ahmet Telli, Sunay Akõn, Cezmi Ersöz ve Gökhan Hoştürk gibi şairlerin dizelerini bestelediği şarkõlarõndan oluşan ilk solo albümü “Şiiriçi Şarkõlar” Ada Müzik’ten çõktõ. Daha önce Behramoğlu ve Ersöz’le iki ortak albüm de yapan Çetin, uzun yõllardõr özellikle Behramoğlu ile birlikte şiirli müzik dinletileri düzenliyor. Düzenlemeleri Vedat Sakman’a ait olan albümün kapak fotoğrafõ ise İsa Çelik imzalõ. 400. ölüm yõldönümünde Caravaggio Kültür Servisi - İtalyan ressam Caravaggio’nun 2010’daki 400. ölüm yıldönümü, büyük bir sergiyle kutlanacak. 2010 Şubat’ında Quirinale Başkanlık Sarayı’nda açılacak olan sergide, ressamın başyapıtları da yer alacak. Barok resmin önde gelen isimlerinden biri olarak kabul edilen Caravaggio’nun 1609 tarihli, konusunu İncil’den alan “Çobanların İnancı”adlı yapıtı da titiz bir çalışmayla sergi öncesinde restore ediliyor. Restorasyon, ziyarete açık olan salonda yapılacak ve bu incelikli işlemin sergiye kadar bitirmesine çalışılacak. BSO mevsimi açıyor Kültür Servisi - Bilkent Senfoni Orkestrasõ (BSO) 2009-10 konser mevsimini bugün Bilkent Konser Salonu’nda, saat 20.00’de başlayacak konserle açõyor. Işõn Metin’in sanat yönetmenliği ve Klaus Weise’nin müzik direktörlüğünde çalõşmalarõnõ sürdüren orkestra, konser mevsimi süresince yine Bilkent Konser Salonu, Bilkent Odeon ve Bilkent Erzurum Konser Salonu’nda müzikseverlerle buluşacak. Weise’õn yönetimindeki açõlõş konserinde ise orkestra Schubert’in “büyük” başlõklõ anõtsal “D. 944, Do majör 9. Senfoni”sini seslendirecek. Beyaz Saray’a yeni tablolar Kültür Servisi - Beyaz Saray’dan yapõlan açõklamaya göre ABD Başkanõ Ba- rack Obama ve karõsõ Michelle, özel yaşam alanlarõyla Oval Ofis’i yeni tab- lolarla donattõlar. Başkan ve eşinin da- ha çok soyut resimler ve çağdaş ressamlar- dan yapõtlarõ tercih ettiği belirtiliyor. Bu tablolardan bazõlarõ da Afrika kökenli Amerikalõ sanatçõlar- la Kõzõlderili kökenli sanatçõlara ait. Re- simleri seçerken Oba- ma’larõn danõşmanlõ- ğõnõ ise dekoratör Michael Smith ve Beyaz Saray’õn kü- ratörü William All- man yaptõ. William H. Johnson’ın ‘Folk Family’ adlı yapıtı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle