Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 5 EKİM 2009 PAZARTESİ
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
AÇI
MÜMTAZ SOYSAL
Dağılış ve Arayış
İNANCI hiç sönmeyen, azmi hiç eksilmeyen, ne-
fesi hiç tükenmeyen, kalemi hiç kırılmayan bilim
ve siyaset insanı Tülay Özüerman dünkü gaze-
tede “yeniden sol arayış” konusunu ele almıştı.
“Solda yeni arayış değildir solun önceliği”
düşüncesinden kalkarak şu saptamaları yap-
maktaydı Özüerman: “Ülkenin temel değerlerini
köklü değişimlere uğratan bir rejim anlayışı almış
başını gidiyor... Sol kendi içinden bölünerek ken-
disini imha etmeyi sürdürürken, rejimi hedef alan
anlayışların yolunu da dolaylı olarak açmış oluyor...
Demokrasi yok, insan hakları yok ezberi bu yok-
ları var edecek bir yanılsamayla Türkiye’yi AB’nin
kıskacına itmiştir, AB ise Türkiye’yi bağımlılaştıran
bir ilişki biçimini benimsemiş, Türkiye de kendi için-
deki kültür değişimini yaratma çabasına girmek ye-
rine demokrasi beklentilerinin AB’nin aktardığı fon-
larla sivil toplum kuruluşlarınca başarılacağı ha-
yaline kapılmıştır. Bu hayal asla gerçekleşmez; AB
fonları insan hakları ve kadın kuruluşları başta ol-
mak üzere bu alanda birikmiş enerjiyi dağıtarak top-
lumun kendi aleyhine bölünmesine yol açmıştır.”
Böyle özetlenebilecek bir durum saptamasına
kim itiraz edebilir? AKP girişimi karşısındaki sol-
da bölünme ve dağınık bir tablo yok mu? Sol, en
kısa tanımıyla “düzen değişikliğine devrimci yak-
laşım” olduğuna göre, bu tablo Türkiye’nin koşul-
larında aynı kavramlarla tanımlanması gereken bir
cumhuriyetçiliğin de tablosu sayılabilir.
Ne var ki, saptamalar aşamasını da içeren bu
bakış ve düşünce birliği, çözüm olarak ileri
sürdüğü çarenin bir noktasından sonra tartışmalı
bir nitelik alıyor: Profesör Özüerman, “Türki-
ye’de solcuyum diyenler ulusalcılığa burun kıvı-
rarak liberal açılımlarla ‘yeni’ adıyla arayışlara gi-
rişerek eski birilerinin yer edinme yarışını topluma
kabul ettiremezler” derken de yerden göğe ka-
dar haklı ama, “tek yol” olarak “ülkenin köklü ku-
rumlarını güçlendirme ve tek çatı altında birleşme”
sözü edince, ima ettiği kuruma düşen ödevleri de
sayması gerekmez miydi?
Elbet, yine onun sözünü ettiği “sen-ben kav-
gası”nın önlenmesi için bu ödevlere ilişkin ola-
rak bazı sorunlar da ciddiyetle tartışılabilmeli.
Tek çatı altında birleşme, “Kapımız açık, iste-
yen girer” biçiminde basit bir particilik çağrısıy-
la mı başlamalı? Yoksa, çağrı bu konjonktürde tek
çatı altında iktidar yarışına hazırlanmanın ideolojik
ve pratik zeminini birlikte ve en özlü biçimde
oluşturma çağrısı mı olmalı?
Buna benzer daha bir yığın soru ki, sorulması
her şeyden önce ülkeyi şimdiki çıkmazlardan kur-
taracak bir iktidar iddiasının ve tasarımının varlığını
gerektiriyor. Bunlar yoksa, çağrının anlamı da yok
olur elbet.
S
on günlere kadar “açılım” sözcü-
ğüne tek bir anlam yüklenirdi. Ör-
neğin TBMM’nin açõlõmõ Türkiye
Büyük Millet Meclisi, MBK’nin
açõlõmõ Milli Birlik Komitesi,
MİT’in açõlõmõ da Milli İstihbarat Teşkilatõ gi-
bi. İnisiyallerle yapõlan kõsaltmalarõn açõlõmõ,
çok sözcüklü özel isimleri verir. TC’nin açõ-
lõmõ Türkiye Cumhuriyeti olur. Türkiye Cum-
huriyeti’nin açõlõmõ olmaz. Olsa olsa açõk-
lanmasõ olur, tanõmlanmasõ olur.
Açõlõm galiba “açı” sözcüğünden türeme.
Böyle bakõldõğõnda da iki anlam yüklenebilir
açõlõma: Ya açõ kenarlarõnõn, aynõ köşeyi be-
timlemek koşulu ile daha uzatõlmasõ, ya da açõ-
dan sapma yapma. İlkinde köşeler ne denli bir-
birinden uzaklaşõrsa uzaklaşsõn açõ aynõ kalõr.
Yani onun anlam olarak, verdiği ileti olarak de-
ğişmesi söz konusu değildir. Olsa olsa ulaşõl-
masõ daha çetrefilli bir noktaya dönüşmüş, dön-
üştürülmüş olur. İkincisi ise açõdan sapma (es-
ki deyişle inhiraf), açõnõn anlamõnõn, niteliği-
nin değişmesi, değiştirilmesi demektir ve za-
man içinde de eski açõ tamamen yok olaca-
ğõndan açõlõmõn açõ ile hiçbir ilişkisi kalma-
yõverir. Bu iki anlamda da açõlõm temel konuyu,
ana noktayõ bozmaktadõr, en azõndan zedele-
mekte, tartõşma alanõ yapmaktadõr. Eğer açõ-
lõm sözcüğüyle bu isteniyorsa mesele yok.
Çünkü son günlerde yaratõlan ortam da bunu
göstermektedir. Ama başka niyetliymiş gibi gö-
zükmek, açõyõ daha anlaşõlõr hale getirir gibi
bir hava takõnmak, ya da açõnõn saklõ kalmõş,
açõlmamõş yerlerini keşfediyormuş gibi gö-
zükmek ya açõlõmcõyõ ya da buna inananlarõ saf-
dillikle tanõmlatõr en azõndan.
Açılım - açıklama
Bir kez daha vurgulamada yarar görülebi-
lir. Açõlõm, bir kõsaltõlmõş ifadenin kelime ke-
lime ortaya konmasõ demektir, yukarõda ör-
neklendiği gibi. Oysa bir sözcüğün, bir adõn
ya da kavramõn açõklanmasõ demek değildir
açõlõm. Örneğin Türk’ün açõlõmõ olmaz, ola-
maz. Olsa olsa açõklanmasõ olur. Türk denin-
ce ne anlaşõlmasõ gerektiğinin bir gösterimi-
dir açõklama. Bugün Türk deyince tõpkõ Ame-
rikalõ, İsviçreli dendiğinde anlaşõldõğõ gibi, an-
laşõlmasõ gerektiği gibi Türkiye Cumhuriye-
ti üyesi olan bir kimse anlaşõlõr. Ne dinine, ne
õrkõna ve cinsiyetine, ne siyasi tutumuna ba-
kõlõr. TC’nin geçmişinde yani Osmanlõ dev-
letinde olan fakat bugün başka ülkelerin top-
raklarõnda yaşayan azõnlõklar ise, sözgelimi
Türk asõllõ Bulgardõr, Türk asõllõ Yunandõr.
Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlõ’nõn ve onun
kökü açõk seçik belirlenemeyen kültürünün ve
etnik yapõsõnõn vârisidir ve bizi biz yapan da
bunlardõr. Bizim hem millet ve milliyetçilik an-
layõşõmõz, hem de bir türlü sindirilemeyen de-
mokrasi anlayõşõmõz bu tarihsel yapõnõn bir so-
nucudur ve bunun açõklanmasõ olur ama açõ-
lõmõ olmaz. Çünkü bu iki kavramõn içine alõ-
nabilecek, katõlabilecek hiçbir unsur kalma-
mõştõr, yoktur.
Açılımın sarstıkları
Örneğin ilk kurulan Osmanlõ dönemi mil-
let meclislerine bakõn, ilk kurulan kabinelere
bakõn, Osmanlõ olup da, Türk vatandaşõ olup
da bu meclisler içinde, bu kabineler içinde tem-
sil edilmeyen var mõdõr? Türkiye Cumhuriyeti
kurulduğunda da durum değişmemiştir ve
hâlâ da değişmemiştir. Hal böyle olunca mil-
let kavramõnõn, milliyetçilik kavramõnõn açõ-
lõmõ ancak bu kavramlarõn saptõrõlmasõ de-
mektir. Saptõrma ise milletin bölünmesi an-
lamõndan öte gidemez. Belli bir dil, din, õrk,
inanç gibi değerleri ölçüt almak, açõlõm değil
aksine farklõ açõlarõn ortaya çõkmasõ demek
olur. Yani Türkiye Cumhuriyeti’nin, vatanõn
bölünmesi anlamõna gelir. Aksini düşünmek,
aksini söylemek ya bilinçsizliktir ya da baş-
ka amaçlara yönelik kurnazlõktõr.
Çağõmõzda pek çok ülke; gerek Amerika, ge-
rek Avrupa ve Asya, hatta Afrika ve Avustralya
kõtalarõndaki pek çok ülke farklõ değerleri be-
nimsemiş topluluklardan, azõnlõk ya da ço-
ğunluklardan oluşmaktadõr. Ama bunlarõn
bir kõsmõnda ulus bilinci yerleştiğinden ve bu-
nun eşelenmesine, açõlõmlara uğratõlmasõna izin
verilmediğinden, hatta gerek bile olmadõğõn-
dan ne demokrasi, ne de milliyetçilik, iç ya da
dõş politik sürtüşmelere, rant hesaplarõna he-
def olmaktadõr, olabilmektedir. Diğer bir kõs-
mõ ise ulusal bilincin, demokrasi kavramõnõn
bir türlü yerleştirilemediği, yerleştirtilmediği,
sindirilmediği, sindirtilmediği ülkelerdir ki bu-
ralarda ekonomik, politik ve kültürel rant sa-
vaşlarõ cirit atmaktadõr. Önce Katolik Kilise-
si’nin saldõrõlarõ, sonra gittikçe kimlik ve
amaç değiştiren Haçlõ Seferleri, en sonunda da
özellikle 18. yüzyõlda tamamen oturan Ay-
dõnlanma ve Avrupa Kimliği sürekli emper-
yalist tutkularla Osmanlõ’yõ yok etmek iste-
miştir. Bunun için içte ve dõşta yapõlan plan-
lamalar Atatürk ve Kurtuluş Savaşõ’na kadar
sürmüş, hatta Cumhuriyetin ilk yõllarõnda pes
bile etmiştir. Ama sonra özellikle idarede gös-
terilen zaaflar, yetersizlikler ve politik hõrslar
eski oyunlarõn al baştan sahnelenmesine ne-
den olmuştur. Şimdi en son oyun gibi gözük-
mektedir bu “açılım”.
Açõlõm önce ulus kavramõnõ ve onun temel
öğelerini sarstõ, salladõ ve belki de parçaladõ.
Ne bayrağa saygõ var, ne İstiklal Marşõ’na...
Dil ki tam anlamõyla ulusunun yapõsal gös-
tergesidir ve adõ, Türkiye’de konuşulduğu için
Türkçe olmasõna karşõn, içinde tüm õrklarõn ve
kavimlerin dillerini de barõndõrmaktadõr. Her
ülkede olduğu gibi resmi dil kabul edilmiştir
çoğunluğun dili de olduğundan. Şimdi bunun
açõlõmõ önce ikinci bir resmi dille, sonra
üçüncü ve daha sonra da belki dördüncü, be-
şinciyle olacakmõş gibi gösterilmek isten-
mektedir. İşte açõlõmdan bu anlaşõlmaktadõr, an-
laşõlmalõdõr diye üstelenmektedir. Nerede gö-
rüldüyse...
Bugün açõlõm politikasõ, Küçük Kaynarca
Antlaşmasõ ile başlayan Batõlõlarõn “Doğu so-
runu” politikasõnõ anõmsatmaktadõr ister is-
temez. Sorunun çözümü de Sevr Antlaşmasõ
ve tüm ülkenin paylaşõlmasõdõr. Bütün bunlar
olacak demek değildir şüphesiz. Ama tarih bi-
linci olanlar bu badirelerin nasõl başladõğõnõ ve
nasõl bittiğini hatõrlamaktan ve tedirgin ol-
maktan kendilerini alõkoyamazlar.
Politik terörün, politik fõrsatçõlõğõn kol gez-
diği dönemlerde allak bullak olan sosyokül-
türel yapõya, sosyoekonomik yapõya idari ye-
tersizlik, cehalet, bilinçsizlik ve hatta iyi niyet
gerekçe olamaz. Olsaydõ son padişahlar, En-
ver Paşa’lar, Cemal Paşa’lar ve Talat Pa-
şa’lar daha pek çoklarõ hâlâ saygõyla anõlõyor
olurdu.
İstemekle olur mu?
Demokrasi kavramõ ve bu alandaki açõlõm
da tam sindirilemeyen, doğru kavranamayan
demokrasinin daha da kendinden uzaklaşma-
sõndan, uzaklaştõrõlmasõndan öte bir yüküm-
lülük içermemekte gibi gözükmektedir. Nicedir
demokrasiden, demokrasi adõna bir grubun dik-
tasõnõ kurma, tek söz sahibi olma anlaşõlmak-
tadõr. Uygulamayõ izleyenler, demokrasiyi
böyle olur zannedip böyle kabul etmektedir.
Bu kabul öylesine yaygõnlaşma eğilimindedir
ki baştan başlayõp en dip noktaya kadar yö-
nelmekte ve bu da terörün, anarşinin ve etik
sapkõnlõklarõn temel nedeni olmaktadõr. Yani
demokrasi “Ben istedim böyle oldu”ya dö-
nüşmektedir.
Kanõmca bugün açõlõmdan bir kimsenin, bir
grubun vazgeçilemez kurumlara, olgulara ya
da süreçlere bakõşlarõ, bu bakõşõ somutlaştõran
politikalarõ kastedilmektedir. Yani tekelci tu-
tumun yumuşatõlmõş ya da genellenmiş hali-
ni betimlemektedir açõlõm. Bir başka deyişle
de, art düşüncelerin, çõkarcõ politikalarõn açõk-
lanmasõdõr açõlõm. Yani açõlõmõn öznesi, söz-
gelimi demokrasi, ulusalcõlõk vb. kavramlar de-
ğil kimi politikacõlardõr, kimi çõkarcõlardõr. Böy-
le bir öznenin yaptõğõ, zaman zaman başka top-
lumlarda da görülmüş olan, fakat aslõnda 15.
yüzyõlda iflas etmiş bulunan Bizans politika-
sõndan başka bir şey değildir. Bu politikanõn
esas ilkesi de parçala, ufalt ve tek tek kendi-
ne bağla yöntemidir. Yani açõnõn kenarlarõnõ
uzatabildiğin kadar uzat, sündür, böylelikle bir-
birinden uzaklaştõr ama açõ yerinde dursun ve
buna açõlõm densin. Olacak şey değil.
Açõlõmsõz Alanlarda Açõlõm Demagojisi
Prof. Dr. Sıtkı M.ERİNÇ Doğuş Üniversitesi Öğretim Üyesi
Politik terörün, politik fõrsatçõlõğõn kol gezdiği dönemlerde allak bullak olan
sosyokültürel yapõya, sosyoekonomik yapõya idari yetersizlik, cehalet, bilinçsizlik
ve hatta iyi niyet gerekçe olamaz. Olsaydõ son padişahlar, Enver Paşa’lar, Cemal
Paşa’lar ve Talat Paşa’lar daha pek çoklarõ hâlâ saygõyla anõlõyor olurdu.
mumtazsoysal@gmail.com
G
eçen günlerde
yazõlõ basõnda
Türk toplumu-
nun farklõ din-
sel kimliklere bakõş açõsõnõ
ve ifade özgürlüğü ile de-
mokrasiye ilişkin görüşle-
rini değerlendiren iki ayrõ
araştõrma haberi yer aldõ.
Bunlardan ilki Avrupa Ko-
misyonu ve Musevi Vakfõ
tarafõndan, ikincisi ise Ulus-
lararasõ Parlamentolar Bir-
liği tarafõndan Türkiye’nin
de aralarõnda bulunduğu
24 ülkede gerçekleştiril-
mişti.
Ayrımcılık
Avrupa Komisyonu ve
Musevi Vakfõ tarafõndan
1108 kişiyle telefon görüş-
mesi şeklinde yapõlan anket,
toplumumuzun farklõ dinsel
kimliklere ne denli önyar-
gõlõ olduğunu ve demokra-
tik bir toplumda farklõlõklara
gösterilmesi gereken hoş-
görü katsayõsõnõn da giderek
azaldõğõnõ ortaya koyuyor-
du. Ankete katõlanlarõn yüz-
de 50’den fazlasõ farklõ din-
lere mensup topluluklar
hakkõnda bilgi sahibi ol-
madõklarõnõ ifade etmeleri-
ne karşõn, bu topluluklara
karşõ önyargõlõ bir davranõş
içinde olduklarõnõ gösteren
ifadeler dile getirmişlerdir.
Öyle ki araştõrmaya katõ-
lanlarõn büyük bir çoğun-
luğu Rumlarla, Ermeniler-
le ve Musevilerle komşu
dahi olmak istemeyecek
kadar ayrõmcõ yanõtlar ver-
mişlerdir.
Öte yandan Uluslararasõ
Parlamentolar Birliği tara-
fõndan gerçekleştirilen ikin-
ci araştõrmada, “Sizce in-
sanların toplumun gene-
li tarafından kabul gör-
meyen düşünceleri ra-
hatsızlık duymadan veya
ceza korkusu olmadan di-
le getirebilmesi ne kadar
önemlidir?” sorusuna Tür-
kiye’de “çok önemli” di-
yenlerin oranõ yüzde 67 gi-
bi oldukça yüksek bir ora-
na ulaşõyor. Ayrõca “De-
mokrasiyle yönetilen bir
ülkede yaşamak sizin için
ne kadar önemlidir?” so-
rusuna Türkiye, Arjantin
ile birlikte “çok önemli”
yanõtõnõ veriyor. Düşünce
ve vicdan özgürlüğü de-
mokratik rejimin, demo-
kratik bir toplumsal yapõnõn
temel dayanağõdõr. Uygar-
lõk tarihi, insanlõğõn bu te-
mel iki kavramõ toplumsal
yaşamda, günlük kişiler-
arasõ ilişkilerde, devlet-yurt-
taş bağlamõnda gerçekleş-
tirmesi için ödediği ağõr
bedellerle örülüdür. Gerek
özgürlük, gerekse demok-
rasi uğrunda bireysel ve
toplumsal savaşõm veril-
meden gerçekleştirilemez.
Ayrõca demokrasilerde çif-
te standartlara, ikiyüzlülü-
ğe de yer yoktur. Demok-
rasi madalyonunun bir yü-
zünde düşünce ve vicdan
özgürlüğü yer alõrken, öte-
ki yüzünde eylem, pratik
vardõr.
Söylemde demokrat ama
uygulamada baskõcõ olmak
demokrasinin devlet yaşa-
mõnda ve toplumsal ilişki-
lerde gerçekleşmesini en-
geller.
Demokrasi
Bu açõdan her iki araştõr-
mayõ birleştirdiğimizde top-
lumsal kimliğimiz açõsõn-
dan önemli unsurlar ortaya
çõkmaktadõr. Acaba toplum
olarak demokrasiyi içimize
sindirebiliyor muyuz? Bu
konuda ne kadar içtenlikli
davranõyoruz? Bu açõdan
bakõldõğõnda Türk toplu-
mu ikinci araştõrmada de-
mokratik bir topluma duy-
duğu özlemi yüzde 90 ora-
nõnda vurgularken, birinci
araştõrmada farklõ dinsel
kimliklere takõndõğõ tavõr
ve tutum açõsõndan özgür-
lük ve demokrasiyi sadece
“kendisi” açõsõndan algõ-
ladõğõnõ da ortaya koymak-
tadõr. Yani burada toplum-
sal bir ikiyüzlülük, bilgi
eksikliğinden kaynaklanan
bir içtenliksizlik vardõr
Bunda “öteki”ni yeterin-
ce tanõmamanõn verdiği
korku ve nefret başta gel-
mektedir ve toplumumu-
zun “öteki”ne duyduğu
nefret ve korku tehlikeli
boyutlara ulaşmõştõr... Sa-
dece ve sadece kendisi için
demokrasi ve özgürlük is-
temek ama “öteki”nin öz-
gürlük ve demokrasi talep-
lerini en hafif deyimiyle
görmezden gelmek ne den-
li gerçek demokrasiyle ör-
tüşür, tartõşõlõr? Burada top-
lumumuzun özgürlük ve
demokrasi konusunda ya-
şadõğõ kavram karmaşasõ
önemli rol oynuyor.
Ailenin önemi
Demokrasi kültürünü ço-
cuk önce ailede kazanõr.
Bunun için her şeyden ön-
ce kadõnõn toplumsal ko-
numunun uygarca olmasõ
gerekir. Annesine her gün
şiddet uyguladõğõnõz çocu-
ğunuza nasõl demokrasi
kültürü verebilirsiniz? Ken-
di bilincine demokrasiyi
yerleştirmeyen, kendi ka-
fasõnda özgürlükçü ve ço-
ğulcu olmayan aydõnlarõ-
nõzla(!), eğitimcilerinizle(!)
çocuk ve gençlere nasõl
çağdaş bir eğitim verebilir-
siniz? Parayõ; sevgi, saygõ,
paylaşõmcõlõk gibi bir top-
lumun temel harcõ olan de-
ğerlerin önüne koyarak na-
sõl demokrat olabilirsiniz?
Demokrasinin bir yaşam
biçimi olduğunu ve iki-
yüzlülüğe, çifte standart-
lara göre işleyemeyeceğini
hepimizin kabul etmesi ge-
rekir.
Demokrasi; sevgi, içten-
lik ve dürüstlükle yeşerir.
Sadece kendimiz için değil,
“öteki” için de demokrasi
istediğimizde uygarlõk tre-
nini -çok geç kalmõş olsak
da- bir ölçüde yakalayabi-
liriz. Gerçek demokrasi-
lerde “Farklılıklar zen-
ginliğimizdir” deyişi asla
kâğõt üzerinde kalmaz.
Yrd. Doç. Dr. Ayşe ATALAY
Farklõlõk Demokrasinin Temel Taşõdõr