18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
[email protected] 5 EKİM 2009 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ 15 CMYB C M Y B PARA-META-PARA MUSTAFA SÖNMEZ Emeğin IMF’si!.. Küresel finansal sistemin temsilcilerini İstanbul’da bir araya getiren etkinliklerde, IMF’nin değiştiği ha- vası basılıyor. IMF Başkanı Kahn, “hâlâ sosyalist” olduğunu ifade ediyor. Arkadaşımız Pelin Ünker’in yazdığına göre, Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sara- yı’nın salonlarında paranın baronları Guantanamo- lu toprak işçilerinin “Guantanamera”sını ve Che’ye ağıt “Hasta Siempre”yi dinlemişler. IMF-Dünya Bankası ikilisinin değiştiği, İstanbul top- lantısının da bir milat olduğu efsanesine, bazı eko- nomi ulemaları anında iman ettiler bile. Bundan son- ra da sıkça duyacağınız efsaneler şöyle: IMF, artık bırakınız geçsinler, bırakınız yapsınlar safsatasından vazgeçmiş; eğitimin, sağlığın özelleşmesinden bah- setmiyormuş. IMF, kredi musluklarını, krizden kötü etkilenen ülkelere cömertçe açmış, hatta sosyal prog- ramlar uygulamaya başlamış. Dahası, eskiden faiz dışı fazla diye ümük sıkan IMF şimdi açık bütçele- re toleransla yaklaşıyormuş vs.. vs.. IMF’nin artık gü- ler yüzlü bir IMF olduğuna ilk iman edenlerden TOBB’un âkil adamlarından Güven Sak, 4 Ekim ta- rihli Referans’ta şöyle yazıyor: “Neden bizim çok de- ğerli Başbakanımız eski IMF ile gölge boksu yapıyor? Neden insanlarımız Sayın Başbakanımızın varmış gi- bi yaptığı eski IMF’nin artık tarihe karışmış olduğu- nu bilmiyorlar? Medyamızda neden bu konular ko- nuşulmuyor? Köşe yazarlarımız neden bu IMF’nin o IMF olmadığını bilmiyormuş gibi yapıyorlar? Öyle ya- pıyorlar işte kardeşim, ne yapalım...” Şunu sormalı: “Bu kapitalizmin nesi değişti ki, IMF değişsin?” Yoksa IMF mi yukarıdan aşağıya bu eşit- sizlikler düzeni küresel kapitalizmi değiştirecek? Na- sıl bir sihirli dokunuşla yapacak IMF bunu? Enver Gökçe’yi yâd ederek hatırlatalım: “Demek bu hayat,/ Önce sana bana yük.. su kimin /Toprak kiminse/ Mo- tor, elektrik, ve ışık kiminse/ Demek sultan odur.” En gelişmişinden en az gelişmişine tüm kapitalizmler- de devlete yön veren, suya, toprağa, makineye yön veren sermaye sınıfıdır, bu bir. Devletin görevi, kâr ve sermaye birikiminden başka gözü hiçbir şey gör- meyen ve bu uğurda her şeyi tahrip etmeyi, krizler çıkarmayı göze alan sermayedarlara düzen sağla- maktır. Sermaye sınıfının, hem emekle çelişkilerine düzen getirmek hem de birbirleriyle itişmelerini yu- muşatıp sisteme beka, süreklilik kazandırmaktır. Dev- letler üstü IMF, Dünya Bankası gibi kurumların da gör- evi, devletin ulusal çapta yaptığını küresel çapta yap- maktır; uluslararası kapitalist düzenin kendini yeni- den üretmesinin koşullarını, iklimini, sermaye hiye- rarşisini, işbölümünü koruyarak, yeniden-üretim şartlarını sağlamaktır. 1980’lerin neoliberal kapitalizmi, 30 küsur yıllık do- ludizgin sömürüsü ile dünyada önemli sermaye bi- rikimine ulaştı. Bizzat Dünya Bankası bildiriyor: Günde 2 doların altında, çoğu Güney dünyasında, 2.5 milyar insan çalıştırıldı yıllarca… Bu sömürü çar- kı, bekleneceği gibi sonunda tıkandı, krize girdi. Ar- kasında sadece yoksulluklar, eşitsizlikler, işsiz, aç or- duları biriktirmedi, devasa afetlere yol açtı. Bütün bu sürece IMF/DB ikilisi “istikrar programları”, “uyum programları” ile eşlik etti, yol haritası çizdi. Birleşmiş Milletler’in 2009 Haziranı’nda açıkladığı felaketlerle ilgili bir raporda, dünyada 1 milyar dolayında insa- nın gecekondularda yaşadığı kaydediliyordu. 1975- 2008 aralığında 9 bine yakın doğal felâket sonucu 2.3 milyon insan hayatını kaybetmişti. Küresel ısın- ma, tarımsal üretimi, suya erişimi zorlaştırıyor, yok- sulluğu, sefaleti derinleştiriyor. Sorunun kaynağı bel- li; emperyalist tekellerin aşırı üretimi, adaletsiz bö- lüşümle şımarıkça tüketimi... Evet, asıl felaket, kapitalizmin bizzat kendisi... Bataklık, kapitalizm… Şimdi, bu zalim, bu insafsız çark, kâr ve sermaye birikimi dürtüsünü nasıl terbiye edip de sistemi in- sanileştirecek? Küresel kapitalizme hükmeden fi- nans kapitalin, kâr hırsını, balonlarla, köpüklerle ye- ni krizler doğuracak dürtüsünü, onun elindeki esas gücü, yani her tür üretim aracını, finansı ka- muya mal etmeden, toplumsallaştırmadan, onu hangi IMF kontrol altında tutacak? Bu krizi aş- malarının tek yolu var; biraz daha gezegeni ve in- sanlığı feda etmek…IMF, bu saldırıyı nasıl ve ne- den önleyecek? O zaman sermayenin IMF’ye ni- ye ihtiyacı olsun? Yoksa bu IMF, emeğin IMF’si mi olmaktadır!.. İyi de emeğin zincirlerinden başka bir şeyi, geçimlik parasından öte bir parası yok ki Ulus- lararası Para Fonu olsun!.. Kapitalizm kâr etmek için kirletiyor, bozuyor, yok ediyor ve krizler çıkarıyor. Sonra sıra krizi aşıp ye- niden kâr etmek için yeni kurgular inşa etmeye ge- liyor. Her restorasyonda gezegen ve insanlık feda edi- liyor… Savaşlar çıkarılıyor, halklar daha çok yok- sullaştırılıp afetlere kurban veriliyor, işsizlikle açlık ar- şa varıyor… Kapitalizmin kendini kurtarmak için ge- zegenimizi ve insanı kurban etmesine karşı ne yap- malı? Cevap çok basit; gezegeni ve insanı kur- tarmak için kapitalizmi kurban seçmek… Artık anlamaları gerekir ki, bu böyle gitmez... Ser- mayenin aşırı üretim krizleri sonlandırılmalı, kâr ve ser- maye birikiminin yerini insanlığın doğal ihtiyaçları al- malı. Üretimin miktarı ve bileşimi hep bu kıstasa gö- re düzenlenmeli, tüketim çılgınlığı ve onun getirdiği doğa ve insan tahribatı sonlandırılmalı… Mesele IMF’yi güler yüzlü yapmakta değil, mesele IMF’nin arkasındaki sermayenin krizini aşmada da değil, me- sele, “Büyük insanlığa” kan ve gözyaşından başka bir gelecek sunmayan ve sunmayacak kapitalizmi aşmakta, ve onun yıkıntıları üstüne, adil, eşitlikçi öz- gür bir sosyalizmi kurmakta… IMF’nin para baronları ve onların PR’cısı ekono- mi ulemaları bilirler mi “Guantanamera”nın sözleri- ni: “Ve zalimin biri parçaladığı için/ Beni yaşatan yüreğimi/ Dikmem ne bir ayrıkotu ne de çakır di- keni/ Dikerim bir ak gül fidanı/ Topraktaki yok- sullarla ben/ Aynı yazgıyı paylaşmak isterim/Ve dağdaki ırmak beni/ Daha fazla mutlu eder de- nizden.” [email protected] ÖZLEM YÜZAK Bir yanda İstanbul’da süren yõllõk toplantõlarõnda açõk, şeffaf, özeleştirel, yeni bir dönemin başladõğõnõn vurgu- landõğõ bir tablo çizmeye çalõşan ve krizden artõk çõkõş döneminin başla- dõğõnõ söyleyen IMF ve Dünya Ban- kasõ, öte yanda bugüne kadar bu ku- rumlarõn izlediği politikalarla giderek yoksullaşan halklar, tõrmanan işsizlik ve umutsuzluk... Kendisinin hâlâ sosyalist olarak ta- nõmlayabilen Uluslararasõ Para Fonu (IMF) Başkanõ Dominique Strauss- Kahn, “Bu kurumun başında sadece işimi yapıyorum” derken 65 yõllõk geçmişe sahip IMF’nin son 65 hafta- sõnõn önceki dönemden çok farklõ ol- duğunu belirtiyor. Krizin artõk sona er- mekte olduğunu, küresel kararlarõn alõnmasõnda artõk G7’nin devre dõşõ bõ- rakõlõp daha geniş katõlõmlõ G20 dö- nemine geçildiğini, düşük gelirli ül- kelere verilecek borç miktarõnõn bir ön- ceki yõlõn 4 kat fazlasõ olacağõnõ tek- rarlayan Kahn “60 yıl kadar önce, bü- yük buhran ve 2. Dünya Sava- şı’ndan sonra liderler bir araya geldiler ve yeni bir küresel düzen ya- ratmaya karar verdiler, barışı ile- riye götürebilmek ve ekonomik iş- birliğini arttırmak adına. O zaman Birleşmiş Milletler’i kurdular ve ay- nı zamanda bu ikiz kardeşleri, Bret- ton Woods kuruluşlarını (IMF ve Dünya Bankası) yarattılar. Bugün liderler aynı fırsatla kar- şı karşıya. Küreselleşmiş dünyada talebin ve küresel işbirliğinin ve ekonomik konuların çok önemli ol- duğunu biliyoruz ve bu çerçevede bu işbirliğinin barış ve refah geti- recek düzeyde şekillendirilmesi ge- rekir hepimiz için” diyor. Peki, gerçekten durum IMF ve Dünya Bankasõ başkanlarõnõn çizdiği tablo gibi mi? Ekonomik krizin çõk- masõna yol açanlar, bugün nasõl bir çö- züm üretiyorlar ve her şeyden önem- lisi bu çözüm yollarõ krizi gerçek an- lamõyla sona erdirebilecek mi? Önceki gün İstanbul’da Heinrich Böll Stiftung Derneği’nin İstanbul Bilgi Üniversitesi Ekonomi Politik Yüksek Lisans Programõ ile birlikte gerçekleştirdiği “IMF-DB: Eleştirel Arayışlar” sempozyumunda bu so- rularõn yanõtõ arandõ. Aslõnda sem- pozyum bir anlamda İstanbul’daki IMF-Dünya Bankasõ karşõtõ eylemle- re teorik destek niteliğini de taşõyor. İstanbul Bilgi Üniversitesi Ekono- mi Politik Yüksek Lisans Programõ Di- rektörü Prof. Dr. Ahmet Tonak’õn, “dünya ciddi bir krizden geçerken bu iki kuruluşun sürdürdükleri ve dayattıkları politikalara eleştirel bir bakış getirmeyi amaçladıkları- nı, etkinliğe katılanlarla bir tartış- ma havuzu oluşturmak istedikleri- ni” vurguladõğõ sempozyumda Prof. Dr. Anwar Shaikh ve Prof. Dr. Hil- lel Ticktin’in de aralarõnda bulundu- ğu önemli iktisatçõ, ekonomist, yazar, gazeteci ve siyasetçiler konuştu. Sem- pozyumda dile getirilen ortak fikirler özetle şöyle: ?Mortgage krizi bugün yaşanan kri- zin sebebi değil, sadece tetikleyicisi. Krizin asõl nedeni kâr motivasyonu ile hareket eden kapitalizmin iç çelişki- leri… ? Krizin getireceği yapõsal dönü- şümler hâlâ tartõşõlõyor ve gelecek üzerine tartõşmalar ve çatõşmalar da- ha yeni başlõyor. ? Şu anda bile tüm kaynaklar so- runlarõ yaratan kurumlarõ doğrultmak ve ayağa kaldõrmak için aktarõlõyor. ? Bugün IMF’yi yöneten devletler değil, kapitalist sõnõflar; çünkü para ka- pitalist sõnõflarda. ? Devlet kapitalistlerin çõkarlarõnõ koruyan bir örgüt… Daha önce giz- lemelerine rağmen, kurtarma planla- rõna, destek paketlerine ve kredilere ihtiyaç duyduklarõ bu dönemde dev- letin bu rolünü gizleme ihtiyacõ duy- muyorlar. İ İngiltere’de New Scholl Üniver- sitesi’nde ekonomi profesörü olan Anwar Shaikh’e göre önce teorik söylemi eleştirmemiz lazõm, yoksa IMF’den, anlamadõğõ bir soru- nu çözmesini bekleyemeyiz. Shaikh, 1970’lerden bugün yaşanan krize giden politikalarõ şöyle açõkladõ: 1970’lerdeki krizden çõkõş politikalarõ- nõn en çarpõcõ yanõ, faizlerin hõzlõ düşürülme- siydi. Öyle ki, 1981’de yüzde 14 olan faizler 2001 yõlõnda yüzde 1’lere düştü. Faizlerdeki dü- şüş net kâr oranlarõnda hõzlõ bir artõşa yol açtõ ve 1982’den sonraki yatõrõmlarõ teşvik etti. So- nuçta, finans ve emlak piyasalarõnda balonlar- la el ele giden bir büyüme süreci başladõ. Sub-Prime Mortgage krizi, bugün yaşadõğõ- mõz krizin bir nedeni değil, sadece tetikleyici- sidir. Krizi yõkõcõ hale getiren asõl nokta daha önce finansal kurumlarõ sõnõrlandõran regülas- yonlarõn kademeli olarak kaldõrõlmasõ oldu. De- regülasyon, 30 yõldan beri Dünya Ticaret Ör- gütü, Dünya Bankasõ, IMF, neoliberal iktisat- çõlar ve dünya liderleri tarafõndan dayatõlan neo- liberal programõn en önemli sacayağõ. Günümüz sisteminde devletler piyasanõn hizmetkârõ. Ve onlarõn istemleri doğrultusun- da politikalar oluşturuluyor. Washington Uzlaşõsõ’nõn temelini “ser- best ticaret teorisi”nin oluşturduğuna dikkat çeken Shaikh, “Bu teoriye göre serbest ti- caret her ülkeyi eşit şekilde rekabet edebilir hale getirir, çünkü rekabetçi piya- saların otomatik işleyişi, her ülke- nin kendi karşılaştırmalı üstünlü- ğüne dayanacağı dengeli bir ticaret rejimine sahip olmasına yol açar. Bu söylem bu sayede tam istihda- mın da ülkelerde sağlanabileceğini savunur. Ben ise bu teorinin bütü- nüyle yanlış olduğunu iddia ediyo- rum” diyerek şunlarõ söyledi: “Çünkü dünyadaki tüm merkez ülkeler bu teorinin yanlış olduğunu bilirler ve bu teo- riye zıt bir şekilde davranırlar. Stratejik öne- me sahip sanayilerini korurlar, yurtdışından gelen istenmeyen rekabeti önlerler ve kendi sermayedarlarının çıkarlarını korumanın yollarını ararlar. Tüm bunlara karşın serbest ticaret mit’i devam ediyor, çünkü bu mit merkez ülkelerdeki büyük sermaye sahip- lerinin çıkarlarına hizmet ediyor.” Kriziyaratan,çözümbulamaz Sub-Prime Mortgage krizi, bugün yaşadõğõmõz krizin bir nedeni değil, sadece tetikleyicisidir. Krizi yõkõcõ hale getiren asõl nokta daha önce finansal kurumlarõ sõnõrlandõran regülasyonlarõn kademeli olarak kaldõrõlmasõ oldu. Ekonomik kriz sonrasõna, yapõsal dönüşümlere ilişkin çatõşma ve tartõşmalar yeni yeni başlõyor “Küresel ekonomik gidişat gerçekten IMF ve Dünya Bankasõ başkanlarõnõn çizdiği tablo gibi mi? Ekonomik krizin çõkmasõna yol açanlar, bugün nasõl bir çözüm üretiyorlar ve her şeyden önemlisi bu çözüm yollarõ krizi gerçek anlamõyla sona erdirebilecek mi?” Önceki gün İstanbul’da Heinrich Böll Stiftung Derneği’nin İstanbul Bilgi Üniversitesi Ekonomi Politik Yüksek Lisans Programõ ile birlikte gerçekleştirdiği “IMF- DB: Eleştirel Arayõşlar” sempozyumunda bu sorularõn yanõtõ arandõ. İngiltere’deki Glasgow Üniversitesi’nde Marksist çalõşmalar bölümünden emekli olan ve 36 yõl boyunca Critique dergisinin edi- törlüğünü sürdüren Prof. Dr. Hillel Ticktin, daha önce savaşlarla beslenen kapitalizmin artõk bir dönüm noktasõnda olduğunu şu sözlerle savunuyor: “Daha önceki krizlerde Soğuk Savaş (-ki bu dönemde bile 22 irili ufaklı savaş gerçekleşti) küresel ekonomiyi regüle etme görevini de üstlenmişti. Eko- nomide talep arttırılırken faiz oranları da yükseliyordu. Hü- kümetlerin savunma harcama- ları büyük boyutlara ulaşırken halklar da güvenlik endişesiyle, vergilerin arttırılması ve daha düşük gelir gibi mekanizmala- rı kabullendiler. Soğuk Savaş sonrasında ka- pitalist sistemi besleyen anti- komünizm ideolojisi de sona erdi. İlk dönemlerde bir sorun yoktu. Aynı hızla yatırımlar devam ediyordu. Hatta 1970’le- re kadar tam istihdam bile sağlanabiliyordu. Kırılma noktası Mart 2000’de oldu. Artık ya- tırım yapılacak alanlar çok azalmıştı. Ör- neğin ABD’de devletin savunma sanayiine harcaması 1986 yılında gayri safi yurtiçi ha- sılanın yüzde 8’i iken bu oran 1997’de yüz- de 3’e kadar düşmüş-tü. Bu arada bütçe açık- ları da sürekli bir artış gösterme eğilimine girmişti. Kapitalist sistem bir tavır değişik- liğine giderek endüstriyel büyümeden fi- nansal sermaye büyümesine doğru gitmeye başladı. Sermaye imalat ve üretim yerine, kı- sa sürede maksimum kâr elde edebileceği ka- nallar aramaya başladı. Bunu sonucu gelir dağılımda büyük uçurumlar oluştu. Zengin daha zengin yoksul daha yoksul hale geldi. Toplam katma değer içinde kârların payı en yüksek seviyesine çıkarken üc- retler de en düşük noktalara ge- riledi. Kredi sistemi, işleri bir noktaya kadar idare etti ama bunu da çökeceği belliydi. Son 30 yıldır bunu yoğun şekilde ya- şıyoruz. Ama artık bu sürecin de sonuna gelindi. Finansal ser- maye artık başka bir boyuta geçti. Bugün yapılmaya çalışı- lanlar, sermayenin kendi varlı- ğını sürdürebilmesi için yaptığı arayışlar.” Halen aldatmacanõn sürdüğüne de işaret eden Ticktin, “İngilte- re’de işsizlik yüzde 3 olarak gö- züküyor ama alt verilere baktı- ğımızda erkekler arasında iş- sizlik yüzde 15. Küresel veri- lerde bunlar yer almıyor. Bu taktikler her yerde uygulanıyor” dedi. Kurtarma operasyonlarõnda özel banka ve şir- ketlere trilyonlarca dolar aktarõldõğõ gerçeğini göz ardõ edemeyeceğimizi vurgulayan Ticktin yalnõz İsviçre hükümeti tarafõndan tek bir ban- kaya (UBS Bank) aktarõlan tutarõn 3.2 trilyon İsviçre Frangõ olduğuna dikkat çekerek “Bugün IMF’yi yöneten kapitalist sınıflar, çünkü pa- ra kapitalist sınıflarda” dedi. Prof. Dr. Hillel Ticktin: IMF’yi devletler değil kapitalist sınıflar yönetiyor Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç Dr. Özar: Küçükler çarpışıyor büyükler kazanıyor “Krizlerin faturasını, krizlerin çık- masında hiç sorumlulukları olmaması- na rağmen, işçi sınıfına mensup mil- yonlarca emekçi ve amansız erkabet al- tında silinip yok olan belli sayıda küçük ve orta işletme öder” diyen Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Doç Dr. Şem- sa Özar da, “Periferideki Küçük ve Orta Ölçekli İş- letmeler: Türkiye Örneği” başlõklõ konuşmasõnda neoli- beral politikalarõn KOBİ’lere yükledikleri misyonu anlattõ. Gelişmekte olan ülkelerin küresel ekonomiye entegras- yon sürecinde KOBİ’lere bü- yük rol düştüğü vurgusunun sürekli olarak yapõldõğõna dik- kat çeken Özar, “Çünkü KO- Bİ’ler büyük firmalara kı- yasla daha dinamik olduk- ları için entegrasyon sürecini daha hızlandırabilirler. Bu konu IMF, Dünya Bankası ve diğer kuruluşların ra- porlarında sürekli vurgu- lanmaktadır. Ayrıca evrimsel teori ‘ya- pamõyorsan piyasayõ terk et senin yerine o işi daha iyi yapan gelecektir’ şeklinde ol- duğu için bu yaklaşım KOBİ tarzı fir- malara da adapte edilebilir. Bu arada yok olan işletmelerin çalışanlarına ne olacağı sorusu kaygı duyulan bir olay de- ğildir’’ dedi. Özar, KOBİ’lere de bu doğrultuda dai- ma 3 öneri yapõldõğõnõ vurgulayarak: “1- Bir sektörde var olan değer zinci- rinin parçası olun: Bu zincirlerin ba- şında marka sahibi olan lider şirket var- dır. Alt sözleşmelerle birçok ülkede binlerce küçük üreticiye üretim yaptırır. 2- Kümeler oluşturun: Ancak bu öne- rinin tam anlamıyla çalışmadığı ve yine büyük firmalara fason ima- lat ile sınırlı kaldığı gö- rülmüştür. 3- Küçük niş bir piyasa yaratın: Kimsenin daha ön- ce üretmediği orijinal bir üretim yapın. Ben bunu şöyle tercüme ediyorum: Küresel piyasada büyük devlerle rekabet et- men mümkün değil. Ya niş, ya küme oluştur ya da meta zincirilerine eklemlen... Çünkü artık sadece ve- rimli üretim ve inovasyon bile yeterli değil” dedi. ‘Kazanan liderler’ Burada asõl kazananõn lider şirketler olduğunu belirten Özar’a göre, bu şirketler rekabetten kendisini daha iyi ko- ruyabildiği gibi kendisine üretim yapan KOBİ’ler arasõnda doğan amansõz reka- betten de avantaj elde edip maliyetlerini da- ha aşağõ çekebiliyor. KOBİ’lerin kendi ara- larõndaki ve diğer ülke KOBİ’leri arasõn- daki artan rekabet ise çalõşan ücretlerinin düşürülmesi ya da kayõt dõşõ üretime ka- yõlmasõ ile sonuçlanõyor... SATILIK YAZLIK Sakarya-Kocaali’de, deniz kenarında, havuzlu, tenis kortlu sitede, sahibinden satılık eşyalı tripleks villa. 0533 259 54 29 Prof. Dr. Ticktin Doç. Dr. Özar İngiltere’dekiNewSchollÜniversitesi’ndeekonomiprofesörüolanAnwarShaikh: Teorik söylemi eleştirmeliyiz
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle