22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 5 EKİM 2009 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL Toplumu ‘Cahil Cenneti’ Yapmak... Bir toplumu sorunsuz yönetmenin en kestirme yolu, toplu- mu “eğitimden yoksun” bõrakmak ya da “çağ dışı eğitimle” oyalayõp, o toplumu “cahil cenneti” yapmaktõr. “Cahil cennetine” dönüşen bir toplum, aynõ zamanda, ya- nõnda “aydın cehennemini” de oluşturur. Bunun en iyi örneği, “12 Eylül dönemi Türkiyesi’dir.” Toplumlarõ “eğitimden yoksun” bõrakmanõn yolu da ya mo- narşidir ya da “monarşi benzeri” rejimlerdir. Monarşi; “bir ülkenin en yüksek devlet otoritesini, bü- tün devlet başkanlığı yetkilerini kalıtım yoluyla elinde bu- lunduran kral, imparator, şah, padişah, prens, emir” gibi kimselerce yönetilmesidir. Asya kõtasõnda, monarşi ve monarşi benzeri rejimlerle yö- netilen ülkelerin egemenleri, ülkelerini “cahil cennetine” çe- virmek için yarõşmaktadõr. Mõsõr Kralõ Faruk’un tahtõndan indirildikten sonra; “Yer- yüzünde iki kral kalacak, biri İngiltere Kralı, diğeri de is- kambil kâğıtlarındaki kral” sözü anõlardadõr. “Kral Faruk”, 1936 yõlõnda babasõ Kral 1. Fuat’õn ölümü üzerine, 16 yaşõnda babasõnõn tahtõna oturur ve Mõsõr kralõ olur. 14 Mayõs 1948’de, Ben Gurion’un başkanlõk ettiği Yahu- di Milli Konseyi, Tel Aviv kentinde, İsrail devletinin kurul- duğunu dünyaya duyurur. İsrail devletinin kurulmasõyla, çok renkli bir yaşamõ olan Mõ- sõr Kralõ Faruk’un 12 yõldõr oturduğu tahtõ “sallanmaya”, ren- kli saltanat yaşamõ da “kararmaya” başlar. İsrail devletini içine sindiremeyen, “Arap dünyası”, (Mõ- sõr, Ürdün, Suriye, Lübnan ve Irak) “birlik olup” İsrail’in üze- rine saldõrõr. Bu saldõrõyla “Birinci Arap-İsrail Savaşı” başlamõş olur. Birinci Arap-İsrail Savaşõ’nda, İsrail’in, 75 bin kişilik iyi eği- tilmiş bir ordusu vardõr. Beş Arap ülkesinin ordularõ, bu savaşta yenilgiye uğrarlar. Yaklaşõk bir yõl kadar süren savaş sonunda, Araplarõn İsra- il ile “ateşkes” imzalamaktan başka çõkõş yollarõ kalmamõştõr. Ve “ateşkes” imzalanõr. Bu savaşta İsrail, Filistin topraklarõnõn yaklaşõk yarõsõndan fazlasõnõ eline geçirir. Kudüs kentinin de yarõsõ İsrail’de, ya- rõsõ Ürdün de kalõr. “Üçüncü Arap-İsrail Savaşı” sonunda, İsrail, Kudüs’ün diğer yarõsõnõ da ele geçirecektir. 1948 Arap-İsrail Savaşõ’nda alõnan ağõr yenilgi, Mõsõr’da mil- liyetçiliği güçlendirir. Bu yenilginin nedeni, Kral Faruk’un kö- tü ve yetersiz yönetimine bağlanõr. Mõsõr’õn yönetimi Cemal Abdülnâsır’a verilir ve 1952’de Faruk tahtõnõ bõrakmak zorunda kalõr. Aynõ yõl, Mõsõr Cumhuriyeti kurulur. İsrail ile Arap ülkeleri arasõndaki gerginlik kesintisiz sürer. İki taraf da savaş beklentisi içindedir ve beklenen “Üçüncü Arap-İsrail Savaşı”, 5 Haziran 1967’de, İsrail’le, Arap ül- kelerinden Mõsõr, Ürdün ve Suriye arasõnda başlar. Bu savaşa, Irak, Suudi Arabistan, Sudan, Tunus, Fas ve Cezayir de asker ve silah yardõmõyla katõlõr. Başlamasõyla bitmesi bir olan Üçüncü Arap-İsrail Savaşõ’na, “Altı Gün Savaşı” adõ verilir. 6 gün süren bu savaş, “dünyanın en kısa süren savaşı” olur ve İsrail’in üstünlüğü ile son bulur. Arap ülkeleri içinde Mõsõr’õn en güçlü ve en güvenilir orduya sahip olduğu sanõlmaktadõr. Ancak, savaşta en ağõr yenilgiye uğrayan Arap ülkesi, Mõsõr olur. İsrail ordusu karşõsõnda, Arap devletlerinin askeri gücünün yenik duruma düşmesi, Arap dün- yasõnda “milliyetçilik” duygusunu “uyandırmış” ve Arap mil- liyetçiliği hareketini başlatmõştõr. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN HARBİ SEMİH POROY 5 Ekim Dön de Bak Önce bir rastlantı: Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Thomas Hammarberg’in açıklamaları ile DTP’li Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Bayde- mir’in İsveç’te yaptığı “Kürtler 29 kez isyana sevk edildiler. İsyan, Kürt so- rununun sebebi değil, sonucudur. Şayet Stockholm’de diliniz yasak- lanırsa ve her sabah çocuklarınıza okulda, ‘Ben Fransızım, ben çalış- kanım, ben doğruyum’ diye marş okutulmaya zorlanırsa, ne yaparsı- nız?” yönündeki konuşması hemen hemen aynı günlere denk geliyor. Gelelim, komiserin söyledikleri- ne... İsveçli Thomas Hammarberg yayımladığı raporda, Türkiye’deki okullarda öğrencilere öğretilen “Ne Mutlu Türk’üm diyene” sözünün “etnik ayrımcılık” yarattığını ileri sü- rüyor. Hammarberg’in ülkesinde du- rum ne peki? İsveç’te yerli nüfus İsveçliler, Fin- li ve Sami azınlıklar ile bu ülkede do- ğan yabancılardan oluşuyor. İs- veç’te okullarda öğretilen İsveç Milli Marşı’nı çocuklar hep bir ağız- dan söylerken diyorlar ki: “Sevgili ülkem, ebediyete kadar sana hizmet edeceğim / Senin inan- cınla ölene kadar, yemin ederim / Senin hakkını aklımla ve elimle ko- ruyacağım, / Senin, kahramanlıkla- rını taşıyan büyük bayrağın. Tanrı’nın yardımıyla, ev için yurt için, / sevgili anayurdum İsveç için savaşacağım / Seni dünyada hiçbir şey ile değişmem / Hayır, kuzeyde yaşamak ve kuzeyde ölmek istiyo- rum.” Bir bilgi daha: İsveç’te 1916’dan 1983’e değin ulusal gün olarak benimsenen “İs- veç Bayrağı’nın Günü”, İsveç hal- kının ortak duygu etrafında birleş- mesi ve ulusal bilincin gelişmesi amacıyla 1983’ten bu yana “İs- veç’in Ulusal Bayramı” adıyla res- men kutlanıyor... Sorulması gereken belli: Türkiye için bir “ulusal kaynaşma ifadesi” olan “Ne mutlu Türk’üm di- yene” sözüne takılan komiser Ham- marberg, 21. yüzyılda bile halen anayasaya dayalı “monarşi” ile yö- netilen kendi ülkesine de benzer bir gözle bakmayı düşünüyor mu, dü- şünmüyor mu? Davalık Dönem Rüşvet aldıklarını ileri sürdüğü belediye meclis üyelerine “yamyam” diyen eski Çankaya Belediye Başkanı Muzaffer Eryılmaz’ın dönemi davalık oldu. Savcılık iddiasına göre, Eryılmaz döneminde görev yapan kimi görevliler, belediye çalışanlarının maaşlarına eklenmesi gereken banka promosyonunu zimmete geçirmişler... Suçlananlar kim? Birisi Muzaffer Eryılmaz’ın gasilhaneden getirip Başkan Yardımcısı yaptığı, diğeri küçük bir tahakkuk memuru iken Hesap İşleri Müdürlüğü’ne atadığı personel. Görevi süresince “Ben başkanım, istediklerimi neden yapmıyorsunuz?” diye kükrediğinde, “Aman sayın başkan, siz başkansınız da, hukuk içinde başkansınız” uyarısı yapanları elinin tersiyle iten Eryılmaz, bugün pişman mıdır bilinmez! Bilinen bir şey varsa, o da, her kabilenin bir reisinin olduğudur. Reisin haberi olmadan kazan kaynatan yamyam gördünüz mü hiç? Salgın IMF Başkanı Strauss-Kahn, hâlâ “sosyalist” olduğunu söylemiş. Bu sanrı, domuz gribi gibi küresel bir salgın olsa gerek. Bizim “liberal sol”cular da öyle olduklarını düşünüyorlar. Cumhuriyet’in ilk yatırımlarından bi- ri olan Turhal Şeker Fabrikası, tam bir kamusal, toplumsal kalkınma örneğidir. Yalnızca tarımda ve sanayide yarat- tığı katma değerle ölçemezsiniz Turhal Şeker Fabrikası’nı. Küçücük bir Anadolu kentine sinema, tiyatro, sosyal yaşam taşınmıştır. Fabrika, kültür olmuştur. Sağlık ocağı filan da değil, orta ölçekli bir hastane kurulmuştur Turhal’a. O hastane ki, çevre illere, ilçelere ve köylere de hizmet götürmüştür. Fabri- ka, kızamıktan ölen çocuklara, bilisiz- lik içinde çırpınan annelere umar ol- muştur. Turhal Şeker Fabrikası ile birlikte “Şeker İlkokulu” açılmıştır Turhal’a. Fabrika, okul olmuştur. Kısacası Turhal Şeker Fabrikası, bir bozkır kasabasında bugüne değin sos- yal devletin en önemli kalelerinden bi- ri olmuştur. Duyduk ki, Turhal ile birlikte Anado- lu’nun birçok yerindeki benzer “kamu- sal vahalar” ihaleye çıkarılmış. Özel- leştirilecekler. Ziraat Mühendisleri Oda- sı Başkanı Gökhan Günaydın’ın deyi- şiyle haraç-mezat satılacaklar: “Özelleştirme Yüksel Kurulu kararıy- la, şeker fabrikaları beş portföye bö- lündü. A portföyündeki fabrikalar için açılan özelleştirme ihalesi, 2008 Ka- sım’ında, teklif gelmediği için iptal edil- di. Şimdi, 6 adet portföy C fabrikası için 19 Kasım 2009 günü son teklif verme tarihi olarak belirlenen yeni bir ihale sü- reci başlatıldı. Ayrıca, hem ‘Ulusal Program’da, hem de Orta Vadeli Eko- nomik Program’da şeker fabrikalarının özelleştirileceği taahhüt edildi. Bu fabrikalar satılırsa; Ereğli, Ilgın, Bor, Ankara, Afyon, Eskişehir gibi bir- kaç fabrika dışında, yaklaşık 15 fabri- ka, kâr etmedikleri gerekçesiyle kapa- tılacak. Oysa, tüm bu fabrikalar aynı se- pet içinde tutulduklarında, zarar eden fabrikaların açığı, kâr eden fabrikalar- ca kapatılıyor; böylece üretimin çark- ları Anadolu coğrafyasının her köşe- sinde dönüyor, insanımız kimseye muhtaç olmadan, ürettiğiyle karnını do- yuruyor. Özelleştirme demek, öncelikle Do- ğu’daki tüm fabrikaları kapatmak, Ana- dolu’nun can damarlarını kesmek, yurt- taşın toprağı ve ülkesiyle de bağını or- tadan kaldırmak demek. Buna karşılık, arazisiyle birilerine ballı börek sunma- nın en kestirme yolu özelleştirme. O hal- de soralım, bu yapılan ballı börek açı- lımı kime doğru?” Açılım deyince, aklımıza Kütah- ya’daki satış geldi. Kütahya’da benzer bir açılım yapıl- mış, şeker fabrikası AKP’li milletveki- linin şirketine satılmıştı! Özelleştirme Açılımı PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Hayvanlar ve İnsanlar Dün Hayvanları Koruma Günü idi. 1822 yılında İn- giltere’de hayvan dostları bir araya gelerek “Hayvanları Koruma Birliği”ni kurdular. Birliğin amacı, hayvanla- rı korumak, insanların hayvanlara iyi davranmalarını ve hayvanların daha iyi koşullarda beslenme ve ko- runmalarını sağlamaktı. Bizde benzer amaçlar doğ- rultusunda kurulan ilk dernek 1908 yılında “Hayvan- ları Koruma Derneği” adı altında kurulmuştur. Aynı amaçlı dernekler 1931 yılında Hollanda’nın Den Ha- ag (Lahey) kentinde toplanarak, “Dünya Hayvanları Ko- ruma Federasyonu”nu oluşturdular ve 4 Ekim’i “Hay- vanları Koruma Günü” ilan ettiler. Dün 4 Ekim’di. Bazı televizyon kanalları hayvanla- ra ilişkin özel yayınlar yaptılar, bazı gazetelerde de hay- van sevgisini öne çıkartan yazılar yayımlandı. O ya- yınları izleyen, o yazıları gören bir yabancının kafasında ülkemizde yaygın bir hayvan sevgisi olduğuna ilişkin bir yargı oluşabilir. Gerçek ise öyle değildir; yapay bir titizlik/temizlik adına çocukların anne babaları tara- fından hayvanlardan uzak tutulduğu bir toplumda hay- van sevgisinin yaygınlaşması olası değildir. Toplumun hayvanlara karşı ilgisini İstanbul ölçeğinde değerlendirmeye çalışacak olursak bu kentteki 15 hay- van barınağı ve rehabilitasyon merkezinde bulunan yaklaşık 12 bin köpeğin geçmişi bize ipuçları verebilir. Bu hayvanların yüzde 90’ı sahipleri tarafından ya so- kağa salınmış ya da barınaklara bırakılmış “cins” kö- peklerdir. Bu terk edişlerin en yaygın gerekçesi ço- cuklarının isteklerini kıramayıp özel satış yerlerinden edindikleri köpeklerin bir süre sonra aileye bir yük ola- rak gelmeleridir. Bu sahipler çoğunlukla “pet shop” diye bilinen ev hayvanı satış dükkânlarından hiç de azımsanmaya- cak bir para ödeyerek hayvan satın alabilecek du- rumdaki varsıl insanlardır. Ne var ki varsıllaşmışlar, fa- kat özgün bir sınıfsal ahlak oluşturacak düzeyde bur- juvalaşamamışlardır. Önce sahiplendiği bir canlıyı he- vesi alındıktan sonra sokağa, açlığa, ölüme terk et- mek burjuvalaşamamış döküntü varsıllara uygun düşen bir ahlaksızlıktır. Onların terk ettiği hayvanlara barınaklarda gönül- lü olarak çalışan, verdikleri emeğin karşılığını hayvanlar tarafından sevilmekle alan iyi yürekli, alçakgönüllü in- sanlar sahip çıkmaktadırlar. Bir hayvan dostu olarak onları kutluyorum, değerli okurlarımı da bu barınak- lara yardım etmeye, destek vermeye çağırıyorum. Ad- reslerini e-posta adresime yazarak öğrenebilirsiniz. IMF Başkanı Kahn’a ayakkabı fırlatılması olayı gün- demdeki yerini koruyor. Çıtkırıldım köşe yazarları ola- yın faili Selçuk Özbek’i eleştire ayıplaya bitiremedi- ler. Başkanına fırlatılan ayakkabıyı kendisine fırlatılmış gibi duyumsayan, çıkar ve beklentilerini IMF’nin çıkar ve beklentileriyle özdeşleştirmiş neo-liberallerin dav- ranışlarını anlayabiliyorum. Fakat olaya sıcak bakan dostlar da Selçuk karde- şimizi eleştirmekten geri durmuyorlar. Bu eylemin bir “kopya” olduğunu, yaratıcılıktan uzak olduğunu ileri sürüyorlar. Biraz düşünseler bunun bir “kopya” olmadığını, ABD Başkanı Bush’a ayakkabı fırlatan Iraklı gazeteci Muntazar El Zeydi gibi IMF Başkanı’na ayakkabı fır- latan Birgün çalışanı Selçuk Özbek’in aynı malzemeyi kullanmasının bir “zorunluluk” olduğunu görecekler. Bu tür toplantılarda kontrol noktasını aşarak salona fırlatmaya uygun sertlikte başka bir cisim, ya da yu- murta, çürük domates gibi bildik malzeme sokmak mümkün değil ki! Eylemciler ne yapsınlar, ayakkabı- larını çıkartıp fırlatıyorlar. Doğal ki aynı işi eski bir fotoğraf makinesi objekti- fi de görebilir, fakat isabet durumunda fırlatılanda yol açacağı hasar, olası bir yaralanma durumu eylemi sim- gesel nitelikten çıkartıp istenmeyen bir duruma sokar. Burada arzu edilen hedefi yaralamak değil, aşağı- lamaktır. Muntazar El Zeydi gibi Selçuk Özbek’in de eylemi bu doğrultuda işlevini yerine getirmiştir. Küresel kapitalist soygun ve sömürü şebekesinin çetebaşı Kahn bundan böyle (isabet edip etmemesi hiç önemli değildir) “kafasına ayakkabı fırlatılan adam” olarak anılacaktır. Adam bunu hak etmiş midir, et- memiş midir? Önemli olan bu soruya doğru yanıt ve- rebilmektir. dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc@yahoo.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Göğüs san- cõsõ, ateş, titre- me, öksürük gibi belirtiler- le ortaya çõkan akciğer zarõ il- tihabõ. 2/ Sa- hip, malik... Amerika’da yaşayan ve “çamaşırcı ayı” da deni- len hayvan. 3/ Tahõl kuyusu, zahire am- barõ... Bir nota. 4/ İçyüz. 5/ Dürüst, iyi ahlaklõ... Daha çok gençlerin gittiği bir tür çayevi. 6/ Coş- kun, esinle dolu... “Pencereden kar ge- liyor/Gurbet bana — - geliyor” (Türkü). 7/ Bir sayõ... Afrika’da yaşayan bir antilop. 8/ Dil devriminin ilk yõllarõnda TBMM’nin genel ku- ruluna verilen ad. 9/ Uçlarõna iğneler takõlmõş uzun balõk oltasõ. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Tõp dilinde büyük tansiyona verilen ad. 2/ Hõ- ristiyan ermişlerine verilen san... Yüz örtüsü, pe- çe. 3/ Üçer dizelik bentlerden oluşan İtalyan şiir türü. 4/ Kedi ya da köpeğin ön ayağõ... Tü- mör. 5/ Orta Asya’da yaşayan Şamanist Türkler arasõnda, çeşitli şeylerden anlam çõkartarak ba- kõlan fal... İthal edilecek mallarõn çeşitlerini ve miktarlarõnõ gösteren liste. 6/ Orta Karadeniz Böl- gesi’nde bir dağ sõrasõ... Üzerine yazõ yazõlan ta- baklanmõş ceylan derisi. 7/ Bir renk... Melih Cev- det Anday’õn bir romanõ. 8/ Kutsal õşõk... “Ge- mide teslim satõş” anlamõnda kullanõlan ticari kõ- saltma. 9/ Küçük salkõmlõ bir üzüm cinsi. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 S A F E V İ L E R A D A Ş N O D A V A N F İ D A N A D P A K O N A Ş A A S E S A P İ S S İ H A V A N M A Ğ U M A Y L A M E Ş A K A K İ L E R 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle