23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 30 EKİM 2009 CUMA 6 HABERLER BİR BAKIMA SERVER TANİLLİ İlhan Selçuk’tan Geliyorum... Geçen pazar günü, İstanbul’a geldim. Günler boyu programlaşmanın başında, İlhan Selçuk’u hastanede ziyaret etmek geliyordu. Pazartesi, Amerikan Hastanesi’ne gidip, Ağabey’le “ruberu” olup görüşmenin mutluluğunu tattım. İşte, sevgili okurlara bir özet... Son dört ay boyunca, Strasbourg’da İlhan Selçuk’la ilgili bilgilerimin kaynağı, Türkiye’den arkadaşlarla, özellikle kardeşi Ülfet Hanım’la -gün aşırı- telefonlaşmalardır. Bir süre Ağabey üstüne haberler, kaygılandırıcı idi. Ne var ki, bir yerden sonra, bilgiler iyiye doğru değişti; Ağabey gitgide iyileşiyordu. Ziyaretimde, odasına girerken de göreceklerimle ilgili olarak, iyimser idim. Ve aradığımı buldum. Karyolasında bağdaş oturmuş, güzel bir yüzle karşıladı beni Ağabey. Sevinçlerimi dile getirdim ve hemen Strasbourg’daki dostlarından gönderilen selamları ilettim. Hatırladı onları ve pek sevindi. İlhan Selçuk, sağlığının iyiye döndüğünün bilinci içinde. Ancak, hastanede biraz fazla kalıştan yakınmacı görülüyordu. Her gün fizik uğraşlardan da -belli- bıkkınlık getirmiş. Ne var ki, yakın günlerde eve çıkacak oluşun sevincini de duyuyordu. “Biraz daha sabır Ağabey” dedim ve “öyle” dedi. İlhan Selçuk, içinden çıktığı kuşağın tipik temsilcilerinden biri olarak, “yurtsever”dir; 1923 Devrimi, birkaç kuşağa, önce bu bilinci aşılamıştır ve Ağabey de bu bakımdan örnektir. Onun gereği, Ağabey’in görüşmemizde soruları ikide bir şu oluyordu: “Türkiye nereye gidiyor?” “Cumhuriyet ne durumda?” İlhan Selçuk’un tek derdi bu! Türkiye ile haşır neşir! “Cumhuriyet” derken de kaygılandığı, sadece Cumhuriyet gazetesi değildi; onu da aşan, Cumhuriyet Devrimi’nin, 1923 Devrimi’nin yarattığı Türkiye Cumhuriyeti idi. Neredeydik ve nereye vardık? Elbette, sorular ve benim yanıtlarım da genelde kaldı: Kısa görüşme süresi bitti ve ayrıldım ve ayrılırken de, Ağabey’in “Sarılın Cumhuriyet’e Server!” hatırlatması belleğimde kazılı kaldı. Bendeki de bir emanettir ve genç kuşaklara aktarıyorum: “Gençler, sarılın Cumhuriyet’e!” Dönüşte yolda, İlhan Ağabey’in sorduğu sorulara yanıtlarımı seslendiriyordum içimde. - Türkiye Cumhuriyeti, 1923 Devrimi’nin eseri dört bir yandan tehlikede. Devrim, tasfiye ediliyor. - Tasfiye 1950’lerle mi başladı? Öyle başladı; ama bugün Cumhuriyet, onun temsil ettiği değerlerin ve kurumların düşmanı bir iktidarın elinde. - Ekonomi mi? Son fabrikaları da satılmış, ülke gırtlağına kadar emperyalizme borç batağına batırılmıştır. Halk, emek gücü inliyor, sermaye bile çaresiz. - Eğitim yerle birdir. - Dış politika mı? Dinci, İslamcı iktidarların davasını bayrak edinmiştir. - Çağdaşlığın başına da türban dolanmıştır. - Vaktiyle kanını dökmüş ve devrim yapmış, nöbete durmuş ordunun durumu mu? Dört bir yandan saldırıda! Özlenen, İran Ordusu gibi bir ordu, ama mümkün mü? Daha acı olanı, düşman, ordunun içine de sızmış... Cumhuriyetin 86. yılını kutladığımız bir yılda durum bu! Yaşam, zıtlıklar iç içe yürür, yürüyor. Acılar ayağa kalkmış giderken, kültürümüzün önünde koşan TÜYAP’ın İstanbul’da 28. fuarı yarın açılacak Beylikdüzü’nde. Hepimiz orada olacağız. Ancak bir sevincimizi de şimdiden belirtelim: Bu yıl, fuarın onur konuğu, Cevat Çapan. Kültürümüze dünya şiirinin bahçelerini açan bir sanatçı. Dahası, kendisi de şair: “Müsellem” ve “müseccel”... Hoş geldin Cevat Çapan! DP Genel Başkanõ Hüsamettin Cindoruk, birleşme kongresi öncesinde AKP’nin politikalarõnõ eleştirdi: Devleti kötü yönetiyorlar AYŞE SAYIN ANKARA - Demokrat Parti (DP) ile Anavatan Partisi’nin 22 Temmuz seçimleri öncesindeki yarõm kalan “birleşme” girişimi, yarõn Atatürk Spor Salonu’nda “Türkiye birleşi- yor” sloganõ ile gerçekleştirilecek kongreyle tamamlanacak. Birleşme- de önemli rol oynayan eski Başbakan ve ANAP Genel Başkanõ Mesut Yıl- maz’õn da resmen DP’li olacağõ kon- greye, DSP’li Eskişehir Belediye Başkanõ Yılmaz Büyükerşen de da- vetli olarak katõlacak. DP ile ANAVATAN, yarõn Atatürk Spor Salonu’nda arka arkaya yapa- caklarõ kongrelerle birleşecek. Önce saat 10.00’da ANAVATAN 10. Ola- ğan Büyük Kongresi toplanarak DP’ye katõlõm kararõ alacak ve bu par- tinin tüzel kişiliği sona erecek. Saat 11.00’de toplanacak DP 6. Olağanüstü Kongresi’nde de ANAVATAN’õn katõlõm kararõ oylanacak. Kongrede, DP’ye katõlmak veya birleşmek iste- yen diğer siyasi partilerin katõlõmõnõn kabulü konusunda Genel İdare Ku- rulu’na yetki verilecek. Bu çerçeve- de, Yaşar Nuri Öztürk’ün genel başkanlõğõndan ayrõldõğõ Halkõn Yük- selişi Partisi’nin (HYP) kõsa süre sonra DP’ye katõlmasõ bekleniyor. Kongrede ayrõca ANAVATAN’dan gelecek isimlerin eşit temsilini sağ- lamak için GİK ve Yüksek Haysiyet Divanõ’nõn üye sayõsõ geçici olarak iki katõna çõkarõlacak. Buna göre GİK’te 100 üye yer alacak. DP’nin daha sonraki aşamada yapacağõ olağan kongrede GİK’in üye sayõsõnõn yine 50’ye indirilmesi planlanõyor. Daha önce varõlan uzlaşma gereği Hüsa- mettin Cindoruk genel başkanlõğõ sürdüreceği için genel başkanlõk se- çimi yapõlmayacak. ANAVATAN Genel Başkanõ Salih Uzun ise GİK’e girip Genel Başkanvekili olacak. ‘Akil adamlar heyeti’ Kongrede önemli tüzük değişik- likleri de yapõlacak. Bu çerçevede, partiye katõlma kararõ alan ve DP’nin parlamentodaki ilk temsilcisi olacak olan Mesut Yõlmaz’õn da içinde yer alacağõ “akil adamlar” heyeti oluş- turularak önemli ve simge isimlerin bu heyette yer almasõ planlanõyor. Yõl- maz’õn yanõ sõra eski Yargõtay Başkanõ Sami Selçuk, uzlaşma sağlanõrsa es- ki TBMM Başkanõ Hikmet Çetin, es- ki SHP’li bakan Onur Kumbaracı- başı’nõn da aralarõnda bulunduğu ba- zõ isimlerin “akil adamlar” heyetinde yer alabileceği konuşuluyor. LEYLA TAVŞANOĞLU Yarõn Ankara’da DP’nin ANA- VATAN’la birleşmesi için bir günlük genel kurul yapõlõyor. Genel kurul ön- cesi DP Genel Başkanõ Hüsamettin Cindoruk’la Ankara Atatürk Bulva- rõ üzerindeki Celal Bayar Evi’nde ko- nuşuyoruz. Duvarlarda üçüncü Cum- hurbaşkanõ Bayar ve dönemin Baş- bakanõ Adnan Menderes’in fotoğ- raflarõ asõlõ. - Tam hükümet Kürt açılımında frene basmışken bu kez irticayla mücadele planının gerçek olduğu ih- barında bulunan mektup ortaya çıktı. Sizce kimler ne amaçla Tür- kiye üzerinde bu psikolojik savaşı sürdürüyor? H.C.- Hepimiz imzanõn sahte olup olmamasõna takõldõk. Esas içeriği önemli. Yani irticayla savaş. Türk Si- lahlõ Kuvvetleri’nin (TSK) Türki- ye’de irticanõn gelişmesinden kuş- kusu var. Tavrõnõ da araştõrma konu- su yapmõş. Devletin kurumlarõ ara- sõnda bu kadar kuşku ve birbirine gü- vensizlik olursa bu çok daha dikkat- le incelenmesi gereken bir olay. Oradaki cemaatin çok önemi yok. Cemaat devleti temsil etmez. Ama TSK karargâhõnõn iktidar partisine karşõ güvensizlik duyduğu ve ona tedbirler düşündüğü ortaya çõkõyor. O belgedeki tedbirler çocukça. Devlete yakõşmaz. Bir anlamda komplo teo- rileri. Gördüğüm kadarõyla Genel- kurmay içinde bir birim var. O irticayõ Türkiye içinde takip ediyor. Belki dõ- şõnda da ediyor. Bence bu albayõn yazdõğõ rapor tek rapor değil. - Sanki herkes birbirine karşı gardını almış. Ordu içine de sanki birileri köstebekler sokmuş. Sü- rekli birtakım belgeleri, üstelik bel- li gazetelere servis ediyorlar. Siz bu- nu nasıl yorumluyorsunuz? H.C.- Bu tamamõyla bir yabancõ is- tihbarat teşkilatõnõn operasyonudur. Ama hangisidir? Bilemem. Bunu Ta- raf gazetesinin organize etmesi olasõ değil. Böyle belgeler önemlidir. Bun- lar postayla gönderilmez. Belli ki bi- risi ulaşmõş ve bu belgeyi gazeteye vermiştir. Daha önce de birtakõm belgeler kapõlara bõrakõlmõştõ, dendi. Ama ben eminim ki o belgeleri MİT’in içinden birileri Doğu Perinçek’e verdi. Bu- rada da operasyona dahil edilmiş, el- de edilmiş birisi götürüp Taraf gaze- tesine vermiştir. Ama bunu devletin is- tihbarat örgütü çok ciddi biçimde tespit etmiştir ya da edecektir. Bu mek- tubu yazan kişi de bir süre sonra ko- ruma isteyecek, savcõlõğa gidecektir. Benim için önemli olan Genelkurmay karargâhõnda hükümete karşõ böyle bir kuşku ve güvensizliğin oluşudur. Bugün gazetelerde İç Hizmet Ka- nunu’nun 35. maddesi tartõşõlõyor. Tartõşmaya hiç gerek yok. Genelkur- may karargâhlarõ istihbarat bilgileri- ni alõrlar. Yasalarda gerekli hükümler var. Gereğini o çerçeve içinde yapar. Yarõn savaş tehlikesi olsa, terör bu- günkünden daha fazla tõrmansa Ge- nelkurmay yine istihbarat yapacaktõr. Ama hangi konularda istihbarat yap- tõğõna bakmak lazõm. Orduyla hükü- met arasõndaki ilişkilerin normalleş- mesi açõsõndan bu çok önemli. - Bugün bakıyoruz, yasadışı tele- fon dinlemelerini mutlulukla kar- şılayanların telefonları da dinlen- miş. Bu konuda ne düşünüyorsu- nuz? H.C.- Binlerce kişinin dinlenebil- diği, hukukun ilkelerinin kaldõrõldõğõ bir ülkede bu herkesin başõna gelebi- lir. Başbakan’õn bir işadamõyla ko- nuşmasõ dahi dinlenmiş. Başbakan’õn da hem bilgi edinme hem de iletişim güvenliği olmalõ. Tahmin ediyorum bunlarõ gördükçe onlar da bizim bir id- diamõzõ doğrulayacaklardõr. Bugün Türkiye’de öncelikle bir anayasa açõ- lõmõna gerek var. Demokrasinin te- minatõ altõnda ve hukuka uygun de- netim yapacak organlarõmõz çok az. Biz baştan beri bunu söylüyoruz. Onun için DP-ANAVATAN bir- leşmesini çok önemsiyorum. Orada si- yasi bir kurum oluşturursak bu ko- nularda daha etkili ve ağõrlõklõ olaca- ğõz. Bu konularõn hepsini siyaset ala- nõna taşõyacağõz. Parlamentoda hiçbir şey tartõşõlmõyor. Başbakan Pakis- tan’da çok tehlikeli bir cümle söyle- di. “Keşke günün birinde bizde de kanunlar ittifakla çıksa,” dedi. Pa- kistan bir diktatörlük. Orada kanun- larõn ittifakla çõkmasõ demokrasinin iş- lemediğini gösterir. Ama Sayõn Baş- bakan buna özeniyor. Onun demok- rasi anlayõşõ AB’nin demokrasi stan- dartlarõyla taban tabana zõt. AB üye- si bir ülkenin başbakanõ böyle bir cüm- le söylese onu siyasetten men ederler. Buna özenen bir başbakanõn Türki- ye’yi idare etmesinden ben mutsuzum. Hükümetin öngörüsü yok - Demirel geçenlerde bir konuş- masında, “Yeni siyasi oluşumların başarılı olmaları hem akılcı prog- ramlarına hem de konjonktürel doğru söylemlerine bağlıdır,” dedi. Siz bu görüşe ne diyorsunuz? H.C.- Çok hak veriyorum. Kon- jonktür bugün çok uygun. Çünkü devletin idare edilemez hale geldiği- ni herkes anlõyor. Bu kadar yanlõş ha- reketler ve açõlõmlar, bu kadar yarõm kalmõş duygular ve düşünceler plan- sõzlõğõ doğuruyor. Devlet iyi idare edi- lebilse Irak dağlarõndan gelenler o nü- mayişleri yapamazlardõ. O nümayiş- lerden sonra da açõlõm planlarõ erte- lenmezdi. Devletin olabilecek hadi- seler karşõsõnda öngörüsü olmadõğõ or- taya çõktõ. Bu devletin kötü idare edildiğini gösterir. Bunlar devleti ida- re edemiyor. Muhalefet partileri de sa- dece birbirleriyle tartõşõyor. Bugün Türkiye’de Başbakan mo- nark (mutlak hükümdar). Her otorite Başbakan’a bağlõ. Dilerse kimi mil- letvekillerini aday gösteriyor, dilerse adaylõktan ihraç ediyor. Böylece oluş- turduğu gruba egemen. Grup konuş- malarõnda kendi fikirlerini devlet, hükümet fikri gibi ortaya koyuyor. Hiç kimseye de fõrsat vermiyor. O zaman o toplantõ Başbakan’õn iki cama ba- karak sağa sola bakõp yaptõğõ konuş- malardan ibaret. Başbakan bir sağa bir sola bakarak boyun jimnastiği yapar gibi konuşma metnini okuyor. Devlet kapalõ, muhalefet kapalõ. Böyle kapalõ rejim olur mu? Biz bu re- jimi açacağõz. Her alanda doğru ya- põlan işe doğru diyeceğiz. Yanlõş ola- na da itiraz edeceğiz. Öneriler geti- receğiz. Getirmeye de devam ediyo- ruz. Çok güzel bir parti programõ ha- zõrladõk. Bunu açõkladõğõmõz zaman göreceksiniz ki her meseleyle ilgili net fikrimiz var. - Hükümetin AB açılımının iyice yavaşla- masını nasıl karşılıyorsunuz? H.C.- Bunlar ABD’nin modeli olan õlõmlõ İs- lamõ uygulamaya kalktõlar. Beceremediler. O arada AB’den koptular. - İran’a yakınlaşmayı nasıl değerlendiri- yorsunuz? H.C.- Batõlõ bir ülke, bir AB üyesi olmak iste- yen Türkiye bu iktidar zamanõnda bir Ortadoğu ülkesi haline getirilmek isteniyor. Başbakan’õn, Cumhurbaşkanõ’nõn aidiyetleri Batõlõ aidiyeti de- ğil. Onlarõn gõptayla istedikleri õlõmlõ İslam dev- leti modeline Türkiye Cumhuriyeti õsrarla daya- nõyor. Çok da dayanõklõ çõktõ. Üstelik Türkiye’yi õlõmlõ İslam devleti yapmak isteyenlerin çok da acemi olduklarõ ortaya çõktõ. Ermeni açõlõmõ de- diler. Ermenistan’õ kazanmak bir yana Azerbay- can’õ kaybettiler. Komşularla sõfõr sorun politi- kasõ olacaktõ. Ortadoğu’da da İsrail küstürüldü. Suriye’yle İsrail arasõnda arabuluculuk yapacak- tõk. Şimdi İsrail’le bizim aramõza arabulucu la- zõm. O daha da eğlenceli bir konu. AB’DEN KOPTULAR - Demirel DYP Genel Başkanı ve başbakanken 1992’de ilk kez “Biz Kürt realitesini tanıyoruz,” demişti. DP de Kürt realitesini sonuna kadar tanıyacak mı, çözüm üretecek mi? H.C.- Bir şey realiteyse zaten tanõmaya tabi değildir. Ama bunu abartmak yanlõş. Son hadiselerde DTP de yanlõş yaptõ. Bence son yõllarda aynõ yanlõşõ õsrarla tek- rar ediyor. Bir eşbaşkanõ “Ayrılmayı dü- şünebiliriz,” diyor. Bir başka eşbaşkanõ “1984’te özgürlük kurşunu atılmıştır” ifadesini kullanõyor. Bir başkasõ, “Önde- rimiz İmralı’dır,” buyuruyor. Bir parti dü- şünün ki eşbaşkanlarõnõ önder saymõyor. İmralõ’da tutuklu bulunan terörden hüküm giymiş bir insana önderlik atfediyor. Bir de o yol haritasõ çizecekmiş ve biz onu uy- gulayacakmõşõz. Bir siyasi parti bir baş- kasõnõn, hatta terörist olan bir başkasõnõn programõnõ benimseyemez. Yurtiçinde de dõşõnda da sõkõntõya düşer. Düştü de. DTP Kandil Dağõ’ndaki şubesini ka- patmalõdõr. O zaman güvenilir hale gelir. Bu karmaşa içinde DTP’nin ana fikrini tes- pit etmek çok zor. Ama İmralõ’dakinin ana fikrini tespit etmek çok kolay. Çünkü o açõk açõk söylüyor. Öbür tarafa bakõyoruz. Bi- zim hükümetin ne söylediği belli değil. O zaman İmralõ’dakinin ana fikri, yol planõ Kürt meselesinin temelini teşkil ediyor. Devlet de ona uymaya çalõşõyor. Yoksa Kürt realitesi konusunda hem Erdal İnö- nü’nün hem Demirel’in sözleri zaman için- de olgunlaşmõş fikirlerdir. Bugün TRT Şeş’e kadar varan bir zincirdir bu. Ama bu silahlõ mücadelenin varlõğõnõ haklõ kõlmaz. Kürt realitesi başka şeydir. PKK realitesi başka şeydir. PKK terör örgütüdür. ‘Realitetanõmayatabideğildir’ GİRİŞİM TAMAMLANIYOR ANAVATAN ve DP birleşiyor TERÖR VE TOPLUM / MEHMET FARAÇ mfarac@cumhuriyet.com.tr - www.mehmetfarac.com DİYARBAKIR - Herkes şaşkın!.. Bir grup terörist dağdan iniyor ve sınır kapısında karnaval havasında karşılanıyor. Diyarbakır meydanında on binlerce insan onları alkışlıyor... Sonra ikinci karnavalın Avrupa’dan gelecek teröristlerin karşılanması sırasında İstanbul’da yaşanacağı anlaşılınca frene basılıyor!.. Herkes ‘neler oluyor acaba’ diye soruyor?.. Oysa yaşanacaklar çok öncesinden o kadar belliydi ki!.. Terörist cenazelerinin 40-50 bin kişi tarafından toprağa verildiği bir coğrafyada; ölü militanları kucaklayanların dağdan inenleri böylesine görkemli karşılayacakları o kadar belliydi ki!.. Size bugün çok eski bir yazıyı yeniden okutmak istiyorum. Bu yazıyı Öcalan’ın 1999’da Kenya’da yakalanmasından sonra, 2 terörist grubunu Türkiye’ye çağırması, sonra da Güneydoğu’daki PKK’lileri sınır dışına göndermesinin hemen ardından yazmıştım. Bakınız; Cumhuriyet gazetesinde, 12 Şubat 2000’de yayımlanan, “PKK Israrla Muhatabını Arıyor” başlıklı yazının özeti, bugünlerde açılım adı altında yaratılan curcunanın aslında 10 yıl önce planlandığını göstermiyor mu: “Siyasallaşma süreci için silahlı eylemlerden vazgeçtiğini açıklayan PKK, muhatap arıyor. Güneydoğu’daki eylemlerinde ateşkes kararları alırken muhatap bulamayan örgüt, yeni stratejisinde devletin kendilerine sıcak bakacağı düşüncesinde... Örgüt yöneticilerinin açıklamaları bu tezi doğruluyor... Osman Öcalan bu sıkıntıyı şöyle dışa vuruyor: ‘Türkiye, söylemini bir türlü pratikleştiremedi... Ama kongrenin geliştirdiği güçlü çözümler, Türkiye’yi derinden etkileyecektir... Biz Türkiye’yi dönüştüreceğiz... Türkiye Cumhuriyeti ise bizim değişim ve dönüşüm çalışmalarımızı hızlandıracaktır. Güçler bu sefer birbirlerini olumlu etkileyecektir... Devlet önyargıdan kurtulsun.’ PKK tüm bu girişimlerini Öcalan’ın ‘Demokratik Cumhuriyet’ ekseninde, ‘Barış Projesi’ olarak niteliyor.” Evet, bu yazı neredeyse 10 yıl önce Cumhuriyet’te yayımlandı... Son günlerde yaşananları ve de Tayyip Erdoğan’ın “Kürt açılımı devletin projesidir” sözünü göz önünde bulundurarak sormak gerekiyor: Sizce devlet mi PKK’yi dönüştürüyor, PKK mi devleti?.. İhanet Tuzağında CHP!.. On yıl önceki bu yazı da kanıtlıyor ki, PKK’nin siyasallaştırılması projesi için planlar çok önceden yapılmıştır! Bugünlerde etkinliği iyice artan irtica, ayrılıkçılık ve asker düşmanlığı ise taşların salt PKK için değil, “Ergenekon” iddiasıyla yaşananlar konusunda da iyice yerine oturduğunu gösteriyor!.. Birileri Atlantik ötesinden bir plan hazırladı. Sonra bu planı 20 yıllık bir sürece yaydı. Planın sahipleri Öcalan’ı CIA eliyle teslim ederken üç koşul ileri sürdü: “Asılmayacak, tecrit edilmeyecek ve siyasallaştırılacak...” Öcalan asılmadı... Hükümlü olmasına karşın; her hafta avukatlarıyla görüştürülen dünyadaki tek terör örgütü lideri olarak tamamen tecrit de edilmedi... Siyasallaştırılmasına gelince... İşte asıl mesele burada yatıyor!.. Aslında DTP’nin, PKK’lileri sahiplenmesi, terörist cenazelerinin gövde gösterisine dönüştürülmesi, dağdan inenlerin coşkuyla karşılanması ve Öcalan’ın serbest bırakılması için üç yıldır yapılan onlarca kampanya da gösteriyor ki, PKK siyasallaşma yolunda hızla ilerliyor!.. İşte bu ilerleyiş sırasında ABD planının önüne çıkabilecek engeller de derin bir tezgâhla önceden devrildi!.. “Ergenekon” açısından taşların yerine nasıl oturduğunun görülmesi ve yaşananların daha net anlaşılabilmesi için soruları çoğaltalım: PKK’nin siyasallaşmasına kim karşı çıkacaktı?.. Laiklik ve üniter yapı konusunda kırmızı çizgileri bulunan Cumhuriyet gazetesi... Kemalist iktidarı savunan İşçi Partisi... AKP’nin foyalarını deşifre eden Aydınlık dergisi, Ulusal Kanal, Avrasya TV, Başkent TV, askerler, emekli subaylar, ADD, ÇYDD, Kemalistler, Cumhuriyetçi ve Atatürkçü aydınlar... Şu Atlantik ötesinin planlayıcıları, PKK’nin siyasallaştırılması çabası sırasında önlerine çıkacak tüm engelleri nasıl ber‘taraf’ ettiler peki?.. Hepsine “Ergenekoncu” yani “terörist” damgası vurarak!.. Peki, PKK’liler düz ovaya inerken üniter devletten yana olanlar nerede?.. Silivri zindanında!.. İşte bu operasyon uğruna çamur atamadıkları bir tek yer kalmıştı... Son günlerdeki anketlerde oy oranı hızla yükselen Atatürk’ün partisi CHP... Deniz Baykal o kadar zekice bir politika yürüttü ki, ABD- AKP- PKK güzergâhında hazırlanan açılım tezgâhının Türkiye’yi kaosa ve bölünmeye götüreceğini, toplumda iç çatışma çıkaracağını çok net gördü... Baykal aklıselim davrandı ve liboş kalemlerin tüm saldırılarına karşın AKP’nin oyununa gelmedi... Son günlerde “ıslak imza” numarasıyla yaşananlar ve başta açılımın fiyaskoya dönüşmesi de gösterdi ki, Baykal ve CHP, ihanet tuzağına düşmemiş ve toplumun uyarılması konusunda üzerine düşeni fazlasıyla yapmıştır!.. İrticanın suç olduğu bir ülkede; Anayasa Mahkemesi’nin “irticai faaliyetlerin odağı” olarak damgaladığı bir partinin gerici politikalarıyla mücadele eden askerler ne idüğü belirsiz bir “kâğıt” üzerinden taarruza uğrarken CHP de hedef tahtasına oturtuluyor!.. CHP’ye, darbeci kesimlerle işbirliği içinde olmak gibi iğrenç iftiralar atanlar, ayrılıkçı terörün siyasallaşması yolunda tek bir engel bile istemiyorlar!.. Ne yazık ki 1999’da Öcalan’ın teslim edilmesiyle uygulanan planın hedefi anlaşılmıştır: PKK’nin özgürlüğü, Kemalistlerin esaretinden geçiyor! Hesap bu kadar açık işte... Cumhuriyet’te 12 Şubat 2000’de yayımlanan bu yazı “açılım” tezgâhının eski bir senaryo olduğunu kanıtlıyor. PKK Devleti Dönüştürüyor mu?..
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle