21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 30 EKİM 2009 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Dirayetsizlik DİLDE Arapça, Farsça ya da Batı kaynaklı sözcüklerin yerine iyi düşünülmüş Türkçe köklerden yeni sözcükler bulmanın ve olabildiğince onları kullanmanın doğruluğunu, yararlılığını, gerekliliğini kimse yadsıyamaz. Yeni kuşaklar için sağlam bir bilim dili yaratmanın zorunluluğunu da. Ancak hepimiz kabul etmeliyiz ki, düşünce oluşturmanın titizliğine uygun yeni sözcükler yaratıp onları hep birlikte benimsemedikçe, yalap şalap eksik bir şeyler gevelemektense, eski, ama yine de bizim olan Osmanlıcanın gölgesine sığınmaktan başka çare yoktur. Ö rneğin, gerisindeki anlamıyla birlikte “dirayet” sözcüğüne. Devellioğlu’nun ansiklopedik lügatı “zekâ, bilgi, kavrayış” diyor. Türk Dil Kurumu’nun Türkçe Sözlüğü de “yetenek, beceriklilik, zekâ” demekte. Tabii, Türkçenin bir tek sözcüğüyle aynı anlam birikimini yansıtabilen eski örneklerle yeni buluşlara da açık olmak gerekir. Henüz “ilim” karşılığı “bilim” sözcüğü kullanılmadan, 1930’ların Zonguldak’ında Soğuksulu hanımların ara sıra kullandıkları bir “bilimli” sıfatı vardı; içinden çıkılması zor durumları kavrayışı, bilgisi ve zekâsıyla çözebilme yeteneği olanlar için kullandıkları. Artık “bilim” sözcüğü farklı bir kavramın etiketi olarak kullanıldığına göre, “dirayetli” karşılığı “bilimli”ye tutunmak yanlış olur elbet. O halde? O halde, son açılım girişimlerinin bilgisizce, sezgisizce, beceriksizce, akla ve öngörüye ters düşercesine yönetilişini “dirayetsizlik” olarak adlandırmaktan başka seçenek olabilir mi? İç sorunları, bunalımları ve dış politikasıyla ilişkileri çok açık yanlışlarla yürütülen bir Türkiye’de “dirayet” kavramını herkese öğretmenin, “dirayetli” yeni kuşaklar ve devlet adamları yetiştirmenin hiç mi yararı yoktur? Diyelim ki, bölücü ya da ayrılıkçı terörü durdurmaya yönelik yol haritasının başlangıcı olarak, bir “eve dönüş” operasyonunda şöyle ya da böyle karar kıldınız. Bunun son derece dikkatli düzenlenmesi gerektiğini, yanılma ve yanıltmalara, kışkırtmalara yol açabileceğini, kötüye de kullanılacağını, hatta geri tepebileceğini sezmek, düşünmek, toplumsal tepkilerini hesaplamak gerekmez miydi? PKK’nin ve onun siyasal kuruluşu olmaya doğru sürüklenen DTP’nin içinde birkaç kanadın birden bulunduğunu bilerek ona göre temkinli ve önlemli olmak iyi yöneticiliğin gereği değil miydi? Öyle anlaşılıyor ki, Başbakan’ın Pakistan’da konuşurken “Din dersleri dışında başka konular da okutuluyor” diye övündüğü imam-hatip liseleri de dahil, bütün öğretim kurumlarımızda insanlarımıza her şeyden önce dirayet kavramını öğretmek gerekiyormuş. PENCERE Sen Gel de Bu İşe Şaşma!.. Geçen gün ‘Nutuk’ un ‘Belgeler’ bölümünü gelişigüzel karıştırıyordum, Mustafa Kemal’in 22.8.1919’da Erzurum’dan yayımladığı ‘genelge’si karşıma çıkıverdi; bir bölümünü birlikte tekrar okuyalım: ‘’Elde edilen pek güvenilir bilgilere göre, İstanbul Rum Patrikhanesi’nde Mavri Mira adında bir kurul oluşmuştur. (...) Kurul doğrudan doğruya Venizelos’tan talimat alıyor. Rumların ve Yunan hükümetinin para yardımı ile pek büyük bir anamalı vardır. Görevi, Osmanlı illerinde çeteler kurmak ve yönetmek, mitingler ve propagandalar yapmaktır. Yunan Kızılhaçı da bu Mavri Mira kuruluna bağlıdır. Görevi görünüşte göçmenlere bakmak gibi insancıl bir perde altında çete örgütleri kurmak, ayaklanma düzenleri hazırlamaktır. Böylece ilaçlar ve sağlık gereçleri adı altında silah, cephane ve teçhizatı Osmanlı ülkelerine sokmaktır. (...) Ermeni Patriği Zaven Efendi de Mavri Mira kurulunca satın alınmıştır.’’ Rum ve Ermeni patrikhanelerinin yakın geçmişinde ne yazık ki bu sabıka kayıtları vardır; ama, diyelim ki bunlar artık tarih olmuştur.. Olmuş mudur?.. Bizim Kurtuluş Savaşımız çok yönlüdür; eşi emsali o tarihe dek görülmemişti: 1) Kurtuluş Savaşımız emperyalizme karşıydı.. 2) Ulusaldı.. 3) Hıristiyan ile Müslüman arasındaydı.. 4) Dışa karşıydı.. 5) İç savaştı.. Bu mirasın ağır yükü günümüzde de karşımıza çıkıyor; Yunanistan’la, Ermeni ve Rum diyasporalarıyla dünya ölçeğinde sorunlarımız sürmektedir; Amerika’da, Fransa’da, öteki Avrupa ülkelerindeki parlamentolar 1915’te yaşanan sözde soykırım iddialarının peşini neden bırakmıyorlar?.. Yunanistan Ege’de, Rumlar Kıbrıs’ta niçin Türkiye ile inatçı bir savaşımı sürdürüyorlar?.. Son günlerde Rum Patrikhanesi ve Heybeli’deki papaz okulu üzerine tartışmanın geldiği nokta ilginç!.. Bu konudaki talepler malum!.. Türkiye’de kimileri diyorlar ki: - Karşımızdakiler düşman değiller, dünya değişti, ulus devlet tarihe gömülüyor, bizden ne istiyorlarsa verelim, ne diyorlarsa yapalım, AB’ye girdiğimiz zaman bütün bu sorunlar zaten çözülmüş olacak; Kıbrıs mıbrıs, patrikhane matrikhane, Ege mege aşılacak; artık ulusalcı kafayı değiştirelim... Doğrudur.. Ama, bir şartla.. Nedir o şart?. Bizi önce AB’ye alsınlar, sonra dostlarımızın her istediklerini yerine getirelim... Ulus devlet mademki tarihe gömülüyor, biz de AB içinde eriyip gideceğiz, dostlarımızın bu acalesi ya da telaşı neden?.. Eğer müzakere tarihi verilirse Türkiye AB’ye girmek için en az 10-15 yıl bekleyecekmiş... Peki, patrikhane ile papaz okulu talepleri neden beklemiyor?.. (15 Eylül 2004 tarihli yazısı) C umhuriyetin ilan edilişinin 86. yõlõnõ yaşõyoruz. Cumhuriyet yönetimine ulaşmak için çok zor, çok sõkõntõlõ evrelerden geçildi. Birinci Dünya Savaşõ’nõ bitiren Mondros Ateşkes Antlaşmasõ sonrasõnda, gizli anlaş- malarla kararlaştõrõlan işgaller başladõ. Mondros Ateşkes Antlaşmasõ’nõ herkes bo- yun eğip kabul ederken genç bir komutan olan Mustafa Kemal, bu antlaşmanõn ağõr hü- kümlerini reddetmişti. 1 Kasõm - 10 Kasõm 1918 arasõnda Ada- na’da Yõldõrõm Ordularõ Komutanlõğõ yapan Mustafa Kemal’le İstanbul Hükümeti ara- sõnda gerçekleşen telgraf iletişimi, Ata- türk’ün vatanseverliğini ve öngörü yete- neklerini çok etkin bir biçimde kanõtlar. Atatürk, daha sonra İstanbul’a geldi. 13 Ka- sõm 1918 - 16 Mayõs 1919 tarihleri arasõnda 6 ay İstanbul’da kaldõ. Bu dönemde, Ana- dolu’da gerçekleştirilecek olan ulusal sava- şõn hazõrlõklarõnõ ve planlarõnõ yaptõ. (Bu ko- nuda kapsamlõ çalõşmamõz, “Samsun’dan Önce 6 Ay” kitabõna bakõlabilir.) Anadolu hareketinin ilk belgesi 23 Hazi- ran 1919’da yayõmlanan Amasya bildirge- sidir. “Vatanın bütünlüğü, milletin bağım- sızlığı tehlikededir.” “Ulusun bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” diyen bu bil- dirge bir ihtilali haber veriyordu. Bu bildirgeyle, aslõnda Kurtuluş Sava- şõ’nõn dayanağõ ve gerekçesi ortaya konulu- yor, aynõ zamanda Ulusal Kurtuluş Sava- şõ’ndan sonra kurulacak yeni devletin temel çerçevesi de çiziliyordu. Bundan sonraki gelişmeleri biliyoruz. Er- zurum ve Sõvas kongreleri bu temel düşün- cenin zabõtlara geçirilişidir. Yerel kongreler Sõvas kongresiyle Anadolu’nun dört bir ya- nõnda ortaya çõkan Kuvayõ Milliye örgütle- ri, Anadolu’daki, dört bir yana dağõlmõş ço- ban ateşleri bir araya getirilerek büyük bir ba- ğõmsõzlõk ateşi yakõlõyordu. Yerel Kurtuluş çareleri arayan kongreler ve Kuvayõ Milliye hareketleri ulusal bir örgü- te dönüştürüldü. Bu çok önemli örgütlenme Mustafa Kemal’in büyük liderliği ve önder- liği sayesinde olmuştur. 23 Nisan 1920’de TBMM’nin Ankara’da açõlmasõ ve Mustafa Kemal’in Meclis Baş- kanõ seçilmesi Kurtuluş Savaşõ’nõn yepyeni bir aşamasõnõn gerçekleşmesini sağlõyordu. Unutulmamalõdõr ki, yapõlan Meclis Baş- kanlõğõ seçiminde Erzurum Milletvekili Ce- lalettin Arif Bey 109, Mustafa Kemal 110 oy aldõlar. Mustafa Kemal’in 1 oy farkla Meclis Başkanõ seçilmesi kaderin cilvesidir ve Türk ulusunun kurtuluşa giden çetrefilli yolda geçirdiği son derece önemli bir badi- redir. Ankara’da TBMM’nin kurulmasõyla Ana- dolu’daki Kuvayõ Milliye hareketi hukuk- sallõk kazanõyordu. TBMM açõlõşõndan dört ay sonra 8 Eylül 1920’de çok önemli bir bildiri yayõmladõ; bu bildiride “Türkiye halkı emperyalizmin hâ- kimiyeti ve zulmü altındadır” denildi. Bu sözlerin anlamõ nedir? Yapõlan mücadele aslõnda emperyalistlere karşõ ve bir noktada esir ve mazlum millet- ler için yapõlmaktadõr deniyordu. Böylece Anadolu hareketi evrensellik kazanõyordu. Ankara milli mücadelesi giderek sadece meşruiyet değil, evrensellik de kazanõyordu. Hatta, 23 Nisan 1923’te açõlan TBMM, bir kararla Mustafa Kemal’i “milli kahraman” ilan etti. Milli yükümlülükler Birkaç ay önce padişah tarafõndan idama mahkûm edilen Mustafa Kemal, Meclis’in açõlõşõ ile başkan seçiliyor, Anadolu milli- yetçileri tarafõndan “milli kahraman” ilan ediliyor ve ulusal kurtuluş savaşõnõn önderi oluyordu. Sakarya Savaşõ, ulusal kurtuluş ve ba- ğõmsõzlõk savaşõnõn son derece önemli bir dö- nüm noktasõdõr. Sakarya zaferinden sonra TBMM artõk dün- ya devletleri tarafõndan tanõnmaya başladõ. 13 Ekim 1921’de Sovyetler’le Ankara Hükümeti arasõnda Kars Antlaşmasõ imzalandõ. Bugünkü Kafkas sõnõrlarõ tespit edildi. 20 Ekim 1921’de de Fransa, İngiltere’den ay- rõlarak Ankara’yõ tanõdõ ve güney illerimiz- le ilgili Ankara Antlaşmasõ’nõ imzaladõ. İşte bu noktada artõk TBMM Hükümeti dünya devletleri tarafõndan tanõnõyor ve TBMM’nin “meşruiyeti” uluslararasõ an- laşmalara girmiş oluyordu. Ocak 1922’den Ağustos 1922’ye kadar ge- çen süre, TBMM ordularõnõn saldõrõ savaşõ için geçirdiği hazõrlõk sürecidir. Bu süreçte Başkomutan seçilen Mustafa Kemal, tüm ulu- sun topyekûn savaşa katõlmasõnõ ve “Milli yü- kümlülükler” (tekalifi milliye) kararname- siyle her evin ulusal orduya birer çorap, bi- rer fanila vs. gibi katkõlarõnõ sağladõ. Bu olay bütün dünyada hayretle, ibretle ve hayranlõkla değerlendirilen topyekûn “milli seferberlik” hareketidir. 9 Eylül 1922’de ulusal bağõmsõzlõk savaşõ zaferle sonuçlanõnca Mustafa Kemal’e artõk bir kenara çekilerek dinlenmesini önerdiler. Ama, onun asõl ideal savaşõ şimdi başlõ- yordu. Çağdaşlaşma 1 Aralõk 1922 tarihi çok önemli bir sõnõr ta- şõdõr. TBMM saltanatla, halifeliği birbirinden ayõrdõ ve saltanatõ kaldõrdõ. Böylece 600 yõl- lõk Osmanlõ hanedanõ tarihe karõştõ. 29 Ekim 1923 tarihi Cumhuriyetin ilanõdõr. Aslõnda yapõlan iş, Amasya’da Atatürk’ün Samsun’a çõkõşõndan hemen bir ay sonra ya- yõmladõğõ Amasya bildirisinin hukuksallaş- masõ, yasalaşmasõdõr. TBMM’nin açõlõşõndan sonra kabul edilen 1921 Anayasasõ’nõn temel felsefesinin ilan edilişidir. Cumhuriyetin ilanõndan sonraki aşamalar Atatürk’ün önderliğinde gerçekleştirilen ay- dõnlanma devrimleridir. Halifeliğin kaldõrõlõşõ, din devletinin yõkõ- lõşõnõ; eğitim birliği, hukuk devrimi, kadõn hak- larõ da çağdaşlaşmanõn önünün açõlõşõnõ sim- geler.. Devletin laikleşmesi Hukuk devrimi yapõlarak devletin ve hu- kukun laikleşmesi sağlanmõştõr. Türbe, tekke ve zaviyelerin kapatõlmasõ, harf devriminin yapõlmasõ ve kadõn haklarõnõn ta- nõnmasõyla kültürün ve yaşamõn laikleşmesi sağlanmõştõr. Laiklik ilkesi hem başlõ başõna bir büyük devrim hem de kendinden sonra gelen diğer devrimlerin anasõydõ, temeliydi... İlhan Selçuk’un belirttiği gibi Anadolu ay- dõnlanma devrimi şöyle özetlenebilir: Emperyalizme karşõ: Bağõmsõzlõk, Padişahlõğa karşõ: Cumhuriyetçilik, Şeriata karşõ: Laiklik, Tutuculuğa karşõ: Devrimcilik, Ümmetçiliğe karşõ: Milliyetçilik ve va- tandaşlõk. Bu nedenle Atatürk’ün aydõnlanma dev- rimlerinin özü: “Aklın inançtan - Bilimin dinden ba- ğımsızlaşmasıdır.” Atatürk’ün “Hayatta en gerçek yol gös- terici ilimdir” sözü temelde eleştirel aklõn öne çõkarõlmasõdõr. Pekiyi, Atatürküçülük günümüzde gücünü yitirmiş midir? Bu soru yakõcõ ve önemli bir sorudur. Ge- çiştirmek, geriye itmek doğru değildir... Türkiye’de din devleti kurmak isteyenler, Türkiye’de ayrõmcõlõk yapõp ülkeyi bölmek isteyenler, ikinci cumhuriyetçiler, dönekler vardõr ve bunlar Atatürk’e saldõrmanõn da- yanõlmaz cazibesi içindedirler. Atatürkçü, la- ik Cumhuriyeti kemirmek, Atatürk’ün ulus devlet düşüncesine saldõrmak, Türkiye’yi ümmetçiliğin karanlõğõna çekmek istemek- tedirler. Bugün Türkiye belki de en zor günlerini ya- şamaktadõr. Ama 87 yõllõk bu kazanõmlar kolaylõkla or- tadan kaldõrõlabilir mi?.. Bugün Cumhuriyetin nimetlerinden ya- rarlanarak kurulan modern ve çağdaş devle- te sahip çõkmak hepimizin ödevidir. Unutmayalõm ki, 19 Mayõs 1919’da Sam- sun’a ayak bastõğõ an, Mustafa Kemal’in kar- şõ karşõya olduğu durumlar hiç de iç açõcõ de- ğildi... Kuşkusuz bugün içinde bulunduğumuz koşullardan daha korkunçtu. Mustafa Kemal, o korkunç ve hiç de par- lak bir gelecek vaat etmeyen koşullardan mo- dern bir devlet yarattõ. Bizler de laik Cum- huriyeti koruyacağõz, Cumhuriyeti gerçek de- mokrasi ile geliştireceğiz. Cumhuriyetçiler, hepimiz Mustafa Kema- liz... Atatürkçüler, hepimiz Kuvayõ Milliyeci- yiz... Cumhuriyetin Kuvayõ Milliye Temelleri Dr. Alev COŞKUN Türkiye’de din devleti kurmak isteyenler, Türkiye’de ayrõmcõlõk yapõp ülkeyi bölmek isteyenler, ikinci cumhuriyetçiler, dönekler vardõr ve bunlar Atatürk’e saldõrmanõn dayanõlmaz cazibesi içindedirler. Atatürkçü, laik Cumhuriyeti kemirmek, Atatürk’ün ulus devlet düşüncesine saldõrmak, Türkiye’yi ümmetçiliğin karanlõğõna çekmek istemektedirler. [email protected] Yargõ Bağõmsõzlõğõ... Gündüz AKGÜL Emekli Cumhuriyet Savcõsõ “Adalet gücü bağõmsõz olmayan bir milletin, devlet halinde varlõğõ kabul olu- namaz. 1920” Mustafa Kemal ATATÜRK İ ktidar partisi tarafõndan başlatõlan ve içeriğinin ne olduğu açõklanmayan Kürt Açõlõmõ, eleştiriler karşõsõnda ad değiştirerek Demokratik Açõlõm ve son olarak da Milli Birlik Projesi olarak tar- tõşma konusu oldu. Bu yazõda bu açõlõmõn içeriği ve tar- tõşmalarõ üzerinde durmayacağõm. Halen ne olduğu anlaşõlmayan bu açõlõmõn bir parçasõ olan ve adõna “Ba- rış Grubu” denilen Mahmur Kam- põ’ndan 29 ve Kandil’den katõlan 5 PKK’linin sorgulamalarõ sõrasõnda çok eleştiri alarak yüreğimi yakan ve yargõ- yõ yõpratan yargõ uygulamalarõndan bah- setmek istiyorum. 2845 sayõlõ yasa ile kurulan Devlet Gü- venlik Mahkemeleri Cumhuriyet Sav- cõlarõ ve Yargõçlarõ bu yasa ile verilen yetki çerçevesinde kendilerine bağlõ bölgelere gidip soruşturma yapabili- yorlardõ. Bu mahkemelerin kaldõrõlma- sõyla, aynõ görevlerle görevlendirilen özel yetkili Ağõr Ceza Cumhuriyet Savcõla- rõ ve Yargõçlarõ da Ceza Yargõlamasõ Ya- sasõ’nõn (Ceza Muhakemesi Kanunu’nun CMK) 251/3 maddesi gereğince suç yerine (mahalline) giderek soruşturma ve yargõlama yapma hakkõna ve yetkisine sahip olduğundan bu konudaki tartõş- malara katõlmõyorum. Ancak bu soruşturma ve yargõlamada; Anayasanõn 138, Hâkimler ve Savcõ- lar Yasasõ’nõn 4’üncü maddelerinde be- lirtildiği gibi “Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kana- atlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci ve- ya kişi, yargı yetkisinin kullanılma- sında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönde- remez; tavsiye ve telkinde buluna- maz.” Yine anayasanõn 140/6, Hâkimler ve Savcõlar Yasasõ’nõn 5/4’üncü maddele- rinde belirtildiği gibi “Hâkimler ve savcılar idari görevleri yönünden Adalet Bakanlığı’na bağlıdırlar”. Bu yasal durum karşõsõnda, Adalet Ba- kanõ veya herhangi bir yetkili idari gö- rev sayõlmayan soruşturma ve yargõlama yetkisinin kullanõlmasõnda Yargõçlara ve Cumhuriyet Savcõlarõna emir ve talimat veremez. Böyle bir talimat verildiğinde, yargõ bağõmsõzlõğõnõ korumak adõna bu- nu yerine getirmemek, görevi yapan Cumhuriyet Savcõsõ ve Yargõca düşer. Ne yazõk ki Habur sõnõr kapõsõnda ya- põlan soruşturma ve yargõlamada bu yasal kuralõn çiğnendiğini görüyoruz. Cumhuriyet Savcõlarõnõn ve Yargõç- larõn soruşturma ve yargõlama yetkisine birilerinin karõştõğõ, emir ve talimat ve- rerek anayasal suç işlediği anlaşõlmak- tadõr. Kandil’den gelenlerin PKK üyesi ol- malarõ, terörist başõna Sayõn diye hitap etmeleri karşõsõnda tutuklanmamalarõ, bugüne kadar süregelen uygulamalara ters düşmesi yargõya büyük bir darbe vur- muş ve eleştiri konusu yapmõştõr. İşte bu tartõşmalar, yargõda 32 yõl onuruyla görev yapan ve yargõ bağõm- sõzlõğõnõ, görev yaptõğõ Sõkõyönetim ve Devlet Güvenlik Mahkemeleri döne- minde ödünsüzce korumayõ en kutsal gö- rev sayan benim yüreğimi yakmõştõr. Sevgili meslektaşlarõma buradan ses- lenmek istiyorum: Yargõ bağõmsõzlõğõnõ en zor koşullar- da korumak ve her türlü baskõya göğüs germek gerek size, gerekse gerektiğin- de herkesin sõğõndõğõ yargõ limanõna onur sağlayacaktõr.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle