Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 30 EKİM 2009 CUMA
14 DİZİ
Turgut Özakman ‘Atatürk Kürtlere özerklik vaat etmedi, Kürt milletvekilleri İsmet Paşa Lozan’a giderken istemlerini iletti’ dedi
‘Kürtler ayrõlmak istemiyordu’
MAHMUT LICALI
- 2 -
Cumhuriyet - Türk Mucizesi’nin ya-
zarõ Turgut Özakman ile kitabõnda ele
aldõğõ cumhuriyet dönemiyle ilgili yap-
tõğõmõz söyleşinin ikinci bölümü ve ki-
taptan alõntõlar şöyle:
- Kitabınızda da geniş yer verdiği-
niz Lozan Antlaşması’nın önemini
anlatır mısınız?
TURGUT ÖZAKMAN - Kitabõmda
Lozan’a çok geniş yer verdim. Cum-
huriyet zamanõnda ne yapõldõysa bir
grup var ki bunlarõ küçültmek için gay-
ret içindeler. Bunlarõn dõşõnda ağõrbaş-
lõ bilim insanlarõ da Lozan hakkõnda ya-
zõlar yazõyor. Elbette Lozan’da bazõ
eksikliklerimiz var. Musul’u alamaya-
cağõmõz orada anlaşõldõ. Bir hamleyle ba-
rõştan sonra Türkiye ile İngiltere arasõnda
Milletler Cemiyeti hakemliğinde gö-
rüşmelere başlandõ. İş öyle bir yere
geldi ki hakem Musul’un Irak’a bõra-
kõlmasõna karar verdi. Ya savaşõlacak-
tõ ya da bu kabul edilecekti. 1925 yõlõnda
Türkiye’nin savaşma gücü yoktu. Çok
üzüldük, çok bunaldõk. Çünkü o tarih-
te Türkiye’yi yönetenler için İzmir ne ise
Musul da oydu. Musul, Misak-i Milli sõ-
nõrlarõ içindeydi. Misak-i Milli sõnõrla-
rõ Türklerin çoğunlukta olduğu yerler-
di. Misak-i Milli realist bir politikadõr,
özveri ya da toprak kaybetmek değildir.
Musul’da petrol var, biz de petrol ko-
nusunda çok uyanõğõz gibi bir şey yok.
O tarihte bu konularda uyuyoruz. Mil-
letler Cemiyeti İngiltere’nin hâkimi-
yeti altõnda bulunuyor sana petrolü ve-
rir mi? Sana düşman gibi bakõyor. Sen
onun 100 yõllõk projesini, Sevr’i yok et-
tin. Lozan, İsmet Paşa’yla Lord Curzon
arasõndaki boğuşmadõr. Sonunda barõ-
şõ engelleyen bir millet olmamak için
kerhen imzalõyorlar. 10 yõl boyunca
Amerika, Fransa hiçbir yer bize kredi
vermemiştir. Biz bir kaşõk yağõmõzla
kavrularak yaşayabilmişizdir.
‘MÜHENDİS SAYISI 40,
DOKTOR 377’
- Cumhuriyetin ilan edilmesinin
ardından Türkiye’nin en büyük so-
runu neydi?
ÖZAKMAN - Yeni devlete Osman-
lõ’dan kalan maddi miras, hukukçu de-
yimiyle borca batõktõr. Birkaç sayõ ve-
reyim: Okuryazar oranõ erkeklerde yüz-
de 7, kadõnlarda binde 4. Kişi başõna dü-
şen milli gelir 4 lira. Bebek ölüm oranõ
yüzde 60’tan fazla. Kişi başõna yõllõk ka-
mu harcamalarõ 50 kuruş. Mühendis sa-
yõsõ 40. Halkõn yüzde 90’õ köylü. Hitit-
lerden kalma usullerce tarõm yapõlõyor.
Teknoloji yok denecek düzeyde. Ana-
dolu’da dört bin kilometreye yakõn de-
miryolu var ama bir metresi bile Türk-
lerin değil. Türkiye Cumhuriyeti’nin
devraldõğõ maddi miras işte böyle: Or-
taçağda yaşayan bir millet. Para yok.
Kredi alma şansõnõz yok. Çünkü Lozan’õ
imzalayan Avrupa, parasõ olan ülkeler
bize arkasõnõ dönmüşler. Yeter sayõda
uzman yok, önümüzde bir model yok.
Her konuda sorun içerisindeyiz. Mini
mini bir bütçemiz var. 1924 yõlõ Cum-
huriyet’in ilk bütçesi 122 milyon lira. Bu
parayla hem Osmanlõ’nõn borcu ödene-
cek, hem de Türkiye’de eğitimden sağ-
lõğa her şeyle bir kalkõnma yapõlacak.
Yalnõz sõtma tek başõna bir bela. Dev-
letin elinde yalnõzca 377 tane doktor var.
Köylümüzün çok büyük bir bölümünün
toprağõ yok, çiftçi olamamõş. Bir köylüyü
çiftçi yapmazsanõz o vatandaş olmaz. O
dönemde 122 milyon liralõk bütçeyle ne
yapacaksõnõz? O tarihte bir hesap ya-
põlmõş: O güne kadar yapõlan bir yön-
temle Türkiye’deki her köye bir öğret-
men ve bir okul ne zaman yapõlabilir?
Bütün iyi niyetle yapõlan hesaplara gö-
re, 120 yõl süre verilmiş.
- Oysa Cumhuriyetin ilk yıllarında
çok büyük bir eğitim hamlesi yapıldı.
ÖZAKMAN - Evet, eğitim çabasõ ola-
ğanüstü bir olaydõr. O dönemi yaşayan
bir öğretmenin anõlarõnõ okuyorum, her
satõrda gözlerim yaşarõyor. Hiç yoktan
bir yöntem icat ediyorlar, eğitim alanõ ve
binalar yaratõyorlar. İlk öğrenciler tah-
ta bavullarõyla geliyorlar, yatacak yer-
lerini, dershanelerini birlikte inşa edi-
yorlar. Okulu yapõyorlar, yolunu çiçek-
lendiriyorlar, ağaçlandõrõyorlar... Anadolu
parça parça cemaatlerden, etnik grup-
lardan, bölgelerden, ailelerden kurulu
karman çorman bir yerdi. Kozmopolit bir
imparatorluğun anavatan diye bakacağõ
bir yer olmadõğõ için Anadolu çok ihmale
uğramõştõr. İstanbul aydõnlarõ için vatan
İstanbul’dan ibarettir. Cumhuriyetin ila-
nõyla Anadolu’da yeni bir vatan kurul-
du. Bu çabalarõn hepsi bunun içindi.
- Cumhuriyetin ilk yıllarına ilişkin
‘demokrasi yoktu’ eleştirilerini nasıl de-
ğerlendiriyorsunuz?
ÖZAKMAN - Cumhuriyetin ilk yõl-
larõnda Amerika’daki gibi bir demokra-
si dönemine girilmediği için bazõ eleş-
tiriler yapõlõyor. “Altyapı devrimleri ya-
pılmadı” diyorlar. Altyapõnõn da altya-
põsõ insandõr. Önce insanlarõ yetiştirmek,
eğitmek ve onlarõ kazanmak gerekir. Ata-
türk devrimlerinin temeli işte o insanõ,
bireyi yaratmaktõr. Bir yabancõnõn ra-
porunda eğitim konusunda bunun birkaç
kuşaklõk bir olay olduğu belirtiliyor. Bir-
kaç kuşak demek 60-70 yõldõr. Atatürk
dönemi 1923-1938 arasõnda 15 yõl. Biz
15 yõlda ne yapabildikse, ondan sonra
birkaç yõl daha devam ettik. Ondan
sonra tüm bunlarõn büyük bir bölümü
durduruldu. Köy Enstitüleri kapatõldõ,
Halkevleri kapatõldõ. 1963 yõlõnda TRT
kurulduğu zaman, özerk anayasal bir ku-
ruluştu. Onu da 1971-1972 yõlõnda kal-
dõrdõlar. Halkõ nasõl aydõnlatacaksõnõz?
Okuryazar oranõnõ ne yapsanõz çoğalta-
mõyorsunuz. Bizler hâlâ kadõnlarõmõzõn
yüzde 100’ünü ilköğretimden geçire-
bilmiş değiliz. Bir de 1923 yõlõnõ düşü-
nün: İnsanlar hurafeler, batõl itikatlar içe-
risinde dinle ilgili çok az şey biliyor. İn-
sanlara yardõm eden imamõn da iyi şey-
ler bildiği şüpheli. Caminin imamõ bir ke-
narõndan çocuklara dinin temel kuralla-
rõnõ öğretiyor. Ama coğrafya, matema-
tik, tarih yok. Böyle bir halk ortaçağda
yaşõyor. Ortaçağ demek gerilik, akla öz-
gürlük vermemek, yoksulluk, kadere
boyun eğip tevekkül içerisinde ne olur-
sa “Allah’tan geldi” deyip hiç çalõş-
madan kabullenmek demek.
‘ATATÜRK TAASSUPTAN
KORKMADI’
Yobazlõk ortaçağdõr. Bizim ortaçağdan
çõkmamõz gerekiyordu. Osmanlõ yöne-
ticileri, aydõnlarõ Batõ’da yeşeren uy-
garlõğa katõlmazsak ne hale geleceğimizi
iyi bildiler. Fakat onu bütünüyle alma-
ya cesaret edemediler. Taassuptan kork-
tular. Atatürk’ün büyüklüğü taassuptan
korkmamasõdõr. Taassup gerçek din-
darlar için de rahatsõz edici bir şeydi. Di-
nin bir hastalõk yanõdõr. Yoksa cumhu-
riyetin dinle ilgili bir sorunu olmadõ. Be-
nim küçüklüğümde oruç da tutulurdu ev-
de, kurban da kesilirdi. Camiye gitmek
isteyen camiye de giderdi. Cumhuriyet
döneminde okullardan din dersleri kal-
dõrõldõğõ zaman köy okullarõndan bu
dersler kaldõrõlmamõştõr. Köy okulla-
rõnda din dersleri devam etmiştir. Onla-
ra yardõmcõ olmak üzere de din kitapla-
rõ basõlmõştõr. Cumhuriyet döneminde ba-
sõlan Nurettin Artan ve Nurettin Se-
lim tarafõndan yazõlan kitap kadar güzel
yazõlan bir din kitabõ henüz yok.
‘ATATÜRK ÖZERKLİK
SÖZÜ VERMEDİ’
- Kitabınızda bugüne kadar hiç
açıklanmayan ya da yanlış bilinen ta-
rihi olaylar da var mı?
ÖZAKMAN - “Atatürk Kürtlere
özerklik vaat etti, sonra sözünü tut-
madı” deniliyor. Kitapta bu konunun
doğrusu yer alõyor. Doğrusu bambaşka
bir şey: Atatürk, Kürtlere özerklik va-
at etmiyor. O tarihteki anayasanõn ilgi-
li maddelerinde yerel özerklik zaten var-
dõr. Kürtler ondan istifade edecektir
diyor. Türklerin çoğunlukta olduklarõ
yerlerde Türkler, Çerkezlerin çoğunlukta
olduklarõ yerlerde Çerkezler... İllerde on-
lara bazõ özerklik tanõnõyor. Sağlõkta,
imarda özerklik yetkileri veriliyor. Söy-
lenen ondan ibarettir. Atatürk “Türki-
ye’yi Kürt bölgesi, Türk bölgesi diye
ayırmaya imkân yoktur. Biz hepimiz
birbirimize karışmışızdır” diyor. Bu,
İzmit basõn toplantõsõnda söylenmiş bir
sözdür. Atatürk buna benzer sorularõn
gelmesi ihtimaline karşõ Büyük Millet
Meclisi’ndeki tutanak kâtiplerini de
beraber götürmüştür. Sorulan sorularla
Atatürk’ün verdiği cevaplar tutanak
kâtipleri tarafõndan kayõt altõna alõn-
mõştõr. Bunlarõn hepsi belgeye bağlõdõr.
Ayrõca İsmet Paşa, Lozan’a gitmeden
önce Kürt milletvekilleri gelip “Biz
sizden ayrılmak istemiyoruz. İngiliz-
ler Musul’u almak istiyorlarsa, sakın
ha vermeyin.
Orası Türki-
ye’dir” diyorlar.
Kürtler bizim top-
rak kardeşimiz.
Tarihi kardeşimiz
ve kader kardeşi-
miz. Benim üvey
büyükbabam Vanlõ
bir Kürt. Benim üvey
babaannem ise Çerkez.
Biz hepimiz böyle bir-
birimize girmişiz.
Lord Curzon hâlâ burnundan
soluyordu. Türklerin bağõra ça-
ğõra ortaya atõlacaklarõnõ, konfe-
rans kesilmesin diye esaslõ ödün-
ler vereceklerini tahmin etmişti.
Oysa Türkler tek sözcük bile et-
memiş, susmuşlardõ. Konferan-
sõn kesilmesiyle Müttefiklerin is-
tediği gibi bir hava doğmuştu.
Bu yüzden konferansõn kesil-
mediğini, ayrõca Türklere proje-
yi incelemek için süre verecekle-
rini açõklayarak iki geri adõm at-
mak zorunda kalmõştõ.
Lanet olsun!
Toplantõyõ surat içinde açtõ.
İsmet Paşa her zamanki yerin-
de, sükûnet ve kararlõlõkla oturu-
yordu. Bütün mazlum ülkelerin
temsilcileri gibiydi.
Lord Curzon sarsõldõ.
İnsanlarõ, gerçekleri, haklarõ
önemsemeden dünyayõ yönetme-
nin, sömürmenin hiç de kolay ol-
mayacağõ anlaşõlõyordu. İşte
Türkiye! Savaşõp herkesi yenmiş-
ti. Burada da dünyanõn önünde,
büyük devletlere meydan okuyor,
eşitlik talep ediyor, eşit davra-
nõlmazsa büyük tepki gösteriyor-
du.
Konferans kesilecek diye kork-
muyordu. Bu kötü örnek yüzün-
den Hindistan, Mõsõr, Afganistan
kaynõyordu. Reddetmişti ama İs-
met Paşa haklõydõ, Irak da kay-
nõyordu. Orada da silah zoruyla
tutunuyorlardõ. Büyük devletler
başka, yeni, daha kandõrõcõ, da-
ha uyutucu, daha uygun yöntem-
ler bulmalõydõ.
Sabrõn bittiği, sözün anlamõnõ yitirdiği çizgi-
ye gelinmişti. İsmet Paşa Lord Curzon’a son ola-
rak dedi ki: “Londra’da niçin barış yapmadan
geldiniz diyecekler. Ne yanıt vereceksiniz?”
Lord Curzon, İsmet Paşa’yõ ikna edemediği,
kandõramadõğõ, korkutamadõğõ için öfke içindeydi.
Diplomasi alanõnda toy bulduğu generalle ko-
layca oynayacağõnõ düşünmüş, denemiş ama ba-
şaramamõştõ. Sürekli terliyordu.
İsmet Paşa’ya “Sen ne diyeceksin?” diye sor-
du. “Bir tek cümle söyleyeceğim: Lord Curzon
barış yapmayı istemedi.”
İngiliz zembereği bozulmuş gibi havaya zõpladõ,
“Katiyyen!” diye bağõrdõ.
“Milletime ve dünyaya diyeceğim ki: ‘Lord
Curzon barış istemiyordu. Görüşmeleri kısır bir
sonuca vardırmak için elinden geleni yaptı. De-
neyimini barış için kullanmadı, cimri çıkarla-
rın hizmetine verdi. Sırf barış yapmamak için
nerede bir bahane bulduysa, onların üzerinden
ısrar ederek konferansı kesintiye uğrattı.’ Be-
nim kanım bu.”
Lord Curzon’un yüzü seyiriyordu: “Nasıl
böyle söyleyebilirsin?”
“Böyle söylüyorum, böyle söyleyeceğim. Ön-
ceden aranızda her şeyi kararlaştırmışsınız. Hiç-
bir ciddi değişiklik yapmadınız. Hiçbir haklı ta-
lebe saygı duymadınız. Bizi oyaladınız. Dünya
kamuoyuyla oynadınız. Hazırladığınız antlaş-
mayı bu olumsuz haliyle bize mutlaka kabul et-
tirmek istiyorsunuz. Baskı yapıyorsunuz. Buna
barış konferansı, sizlere barışçı denir mi? Bu
durumu bütün dünyaya anlatacağım.”
Lord Curzon’a, M. Bombard’a, Marki Gar-
roni’ye baktõ. Bembeyaz kesilmişlerdi. Tarihin so-
luğunu enselerinde duymuşlardõ. Bir bahane icat
edip Türkiye’yi konferansa çağõracaklarõnõ an-
ladõ. Emperyalist diplomasi yenilmişti.
İSMET PAŞA: BARIŞ İSTEMEDİ DİYECEĞİM
İlk ambulans iyice rõhtõma
yanaştõrõldõ. Vahidettin, Dr. Re-
şat Paşa’nõn elini tutarak indi.
General Harrington ve Mr.
Henderson, Vahidettin’i say-
gõyla selamladõlar. Tercüman
Mattews de yetişmişti. Motora
kadar konuşarak yürüdüler.
Yolda ilk ambulansõn lastiği
patlamõş, bu yüzden gecikmiş-
lerdi. Başkaca bir aksilik ol-
mamõştõ.
Denizcilerin yardõmõyla mo-
tora binildi. Vahidettin’in adam-
larõ, bavullar ve çantalar da
yüklendi. Motor arkasõndaki
büyük İngiliz bayrağõnõ dalga-
landõrarak rõhtõmdan ayrõldõ.
Malaya Zõrhlõsõ’na yol aldõ.
Vahidettin ‘her şey için te-
şekkür’ ettikten sonra General
Harrington’u şaşõrtan bir şey
söyledi: “Eşlerimi size ema-
net ediyorum, General.”
Müslümanlarõn Halifesi Va-
hidettin Efendi’nin en yakõn,
güvenilir bulduğu insanõn İşgal
Kuvvetleri Başkomutanõ Gene-
ral Harrington olduğu anlaşõlõ-
yor.
VAHİDETTİN: EŞLERİMİ
SİZE EMANET
EDİYORUM GENERAL
- Saltanatın kaldırılması konusunda kitabınızda ne
gibi bilgilere yer verdiniz?
ÖZAKMAN - Saltanatõn kaldõrõlmasõ İstanbul Hükümeti
ile Ankara Hükümeti’nin Lozan’a çağõ-
rõlmasõndan kaynaklanõyor. İstanbul
Hükümeti põsõrõk insanlarla dolu, zama-
nõnda Sevr’i imzalamõşlar. Onlarla bir-
likte Lozan’a gitmek demek İngilizlerin
her türlü oyununa gelmek, iki lokmaya
bölünmek ve kolay yenilmek demek.
Saltanatõn kaldõrõlmasõyla fiilen zaten İs-
tanbul’da olmayan bir devlet, hukuken
de bitirilmiş oldu. Birinci Meclis’te bir
tarafta gelenekçiler, yani Saltanat ideolo-
jisinin yanlõlarõ, bir tarafta da Cumhuri-
yetçiler vardõ. Cumhuriyetçiler “cumhu-
riyet” lafõnõ kullanmadan, gelenekçiler
ise “saltanat” lafõnõ kullanmadan Büyük
Zafer’e kadar sessiz sedasõz bü-
yük bir çalõşmanõn içinde ol-
dular. İki tarafta da bunu çok asilane yaptõ. Gelenekçilerin
isteği hiç olmazsa halifeliğin, hanedanõn, padişahlõğõn kal-
masõydõ, ama bu kavga Vahidettin için değildi. Başka bir
rejim hakkõnda hiçbir bilgileri yoktu, gelenekçiler bu ne-
denle sõkõ sõkõya saltanatõn devamõnõ istiyorlardõ.
- Vahidettin törenle mi uğurlandı, yoksa sessiz seda-
sız bir şekilde mi kaçtı?
ÖZAKMAN - Bu konuda en güvenilir belge İngiliz ko-
mutanõ General Harrington’un anõlarõdõr. Bu anõlarõ doğ-
rulayan yan bilgiler de var. Bu konu bir tek kitaba bakõlõp
öğrenilecek bir konu değil. Alan taramasõ yapmak lazõm.
Osmanlõcõlar Vahidettin’in gemiyle Cenova’ya geldiğinde
İtalya Kralõ Mussolini’nin karşõladõğõnõ söylüyor. İlgisi bi-
le yok. Böyle masallar dolu. Vahidettin gizli saklõ kaçõyor.
Öğle namazõna kadar Vahidettin’in kaçõşõ saklanmõştõr.
Bunu da çok özel bir gayretle yapmõştõr. Bazõ kitaplar var,
Malaya Zõrhlõsõ’na geldiği zaman top ateşi yapõldõ, büyük
törenler yapõldõ deniliyor. Bu tamamen uydurmadõr. Bütün
okullarõn Kabataş Limanõ’na gelip ağlaşarak Vahidettin’i
uğurladõğõnõ iddia edenler bile var. Masaldan ibaret hepsi.
‘Vahidettin sessiz sedasõz kaçtõ’
CUMHURİYET-TÜRKMUCİZESİKİTABINDAN
SÜRECEK
İsmet Paşa Latife Hanım’õ
beğenmişti. Bu konunun evli-
likle sonuçlanmasõnõ istedi-
ğini belli etti. Halide Edip
Hanõm, “Fikriye Hanım çok
üzülecek” dedi.
“Neden?”
“Bir yıldan fazladır Pa-
şa’ya canla başla bakıyor-
du.”
İsmet Paşa önemsemedi:
“Akrabası değil mi? Bir
saygı görevi olarak bakıyor-
dur.”
“Öyle başlamış olabilir ama
durum artık değişik. Bence
Paşa’ya iyice âşık. Paşa’nın
sarı tespihini bir muska, kut-
sal bir kolye gibi boynunda
taşıyor. Öyle sanıyorum ki ev-
leneceklerini umuyor.”
İsmet Paşa itiraz etti:
“Yoo! İyi bir hanım olabi-
lir. Ama Paşa’nın eşi olmak
için yeterli mi?”
Halide Edip Hanõm gülüm-
sedi: “Aşk haddini bilme-
mektir zaten.”
L O R D C U R Z O N
S A R S I L D I
‘AŞK HADDİNİ BİLMEMEKTİR ZATEN’
CMYB
C M Y B