25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SA- ĞA: 1/ Hayvan, ba- lõk, sebze, meyve gibi yi- yecekleri ye- rinden getirte- rek toptan sa- tan kimse. 2/ Yunan mitolo- jisinde tutku t a n r õ ç a s õ . . . Üniversite öğ- retim üyelerinin giy- diği geniş bedenli giysi. 3/ Güç, takat... Lantan elementinin simgesi. 4/ Fõrat Ir- mağõ’nõn iki kolun- dan biri. 5/ Tarlada suyu akõtmak için yapõlan tahta oluk... Işõk kaynağõnõn 1 sa- niyede çevresine yaydõğõ õşõk enerjisi. 6/ Yapõ... Halk dilinde tarla- daki sebzeye verilen ad. 7/ En kõsa zaman süresi... Davranõş biçimi. 8/ Argoda karnõ aç ya da parasõz kimse... Hint felsefesinde, bireyin geçmiş eylemle- rinin gelecek yaşamlarõ üzerindeki etkisine verilen ad. 9/ Hayat dolu, neşeli, keyifli... Bir renk. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Çõkar sağlamak için dürüst olmayan yollara sa- pan. 2/ Tanrõtanõmaz... Osmanlõlarda atlõ askerler- den oluşan alay. 3/ Şerif Gören’in bir filmi... Bir nota. 4/ İstek, dilek. 5/ Toprak, kum ve saman ele- meye yarayan iri delikli kalbur... Cömert, yiğit. 6/ Arapça eylem çatõsõnõ konu edinen bilim ve kitap... Çok eski bir Türk kavmi. 7/ İki tarla arasõndaki sõ- nõr... Yapmacõklõ davranõş, gösteriş, büyüklenme. 8/ Metal plaktan oluşan vurmalõ çalgõ... Değişik tür- den öğelerden oluşan. 9/ Tören ve alaylarda padi- şahõn ya da vezirin yanõnda yürüyen görevliler... Aldatma işi, hile. CMYB C M Y B 8 OCAK 2009 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 15 İsrail “ahtapot” tipi vuruyormuş... Tam isabet, içinde “ah” da var “pot” da! Çağrı Slogan Umut Filik: “RTE, barış sloganı olarak şarkıcı Nihat Doğan’ı örnek almış sanırım: Yurtta barış, sulhda barış!” Sadaka Suzan Yıldız: “RTE neden kendi helal kazancından sadaka vermiyor da vatandaşın parasını kullanıyor!” YağmurDeniz AKP, Filistin için yardım kampanyası başlatmış. Ampul, deniz fenerini aydınlatacak! SEN, öteki dünya üzerinden “hamas”et siyaseti yapan sen; önce bu dünyanın hesabını ver bakalım: Müslümanların üstüne havadan, karadan ve denizden tonlarca bomba yağdırıldı mı, yağdırıldı! En son teknoloji ile yakılan cehennem ateşleri kör karanlıkta gökyüzünü aydınlattı mı; aydınlattı! Elektrikler kesildi mi; kesildi! Sular kesildi mi; kesildi! Yollar kesildi mi; kesildi! Ekmek var mıydı; yoktu! İlaç var mıydı; yoktu! Hastaneler yıkıldı mı; yıkıldı! Camiler bombalandı mı; bombalandı! Okullar yakıldı mı; yakıldı! Evler çökertildi mi; çökertildi! İşyerleri yağmalandı mı; yağmalandı! Müslüman bebeler öldürüldü mü; öldürüldü! Müslüman çocuklar öldürüldü mü; öldürüldü! Müslüman gençler öldürüldü mü; öldürüldü! Müslüman kadınlar öldürüldü mü; öldürüldü! Müslüman yaşlılar öldürüldü mü; öldürüldü! Müslümanlar katledilirken sivil insanlarla silahlı insanlar arasında hedef gözetildi mi; gözetilmedi! Müslümanların arasına nifak sokuldu mu; sokuldu! Müslüman Müslüman’ı katletti mi; katletti! Kardeş kardeşi vurdu mu; vurdu? Müslüman kızların, Müslüman kadınların ırzına zevk için geçildi mi; geçildi! Müslüman insanlar, zevk için ama sadece zevk için öldürüldü mü; öldürüldü! Camilere kanlı postallarla girildi mi; girildi! Camilerin içinde infazlar yapıldı mı; yapıldı! Sen ne yaptın? Gazze’den söz etmiyorum; ABD, Irak’ta 1.5 milyon Müslümanı katlederken sen ne yaptın? Sen, ABD’ye stratejik ortaklık yapmadın mı; yaptın! Sen, ABD’ye eşbaşkanlık yapmadın mı; yaptın! Sen, Müslüman kanı akıtan emperyalizme yardım ve yataklık etmedin mi; ettin! Sen ki demokrasiden zerre kadar nasibini almamışken, “demokrasi ihraç ediyor” diye ABD işbirlikçisi olmadın mı; oldun! Sen ki, Irak’taki insanlık suçunun ortaklarındansın; şimdi kalkıp da hangi yüzle “hamas”et nutukları atıyorsun!.. Sen DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ ‘İçlerinde İnsan Yoktu!..’ Günlerdir büyük bir keder içindeyim… Ve de içimi olanca ateşiyle yakan bir öfke... Tele- vizyonda o adamı, Doğalgaz Müdürü’nü izlediğim an- dan itibaren tarifi mümkün olmayan bir vicdansızlı- ğın, erdemsizliğin, acımasızlığın bu topraklarda na- sıl boy attığını, nasıl egemen olduğunu anlamaya ça- lıştım, ama bir türlü anlayamadım, yalnızca utandım… Sonra o mektubu gördüm… Sayfalarca yazsam an- latamayacaklarımı anlatıyordu… O güzelim annenin evladına yazdığı mektup içine düştüğümüz karanlı- ğı olanca çıplaklığı ile ortaya koyuyordu… Önünde saygıyla eğilerek sütunumu ona veriyorum… “Sevgili oğlum, aslında bu vahim olayı senin- le paylaşmayacaktım, çünkü son 3 gündür ya- şadıklarım, hissettiklerim kelimelere dökemeye- ceğim kadar korkunç… Çünkü kapıyı kırdırıp da o yedi gencecik çocuğu ilk bulan senin Teylan. Hani sen doğduğun zaman ‘E ben hem kocanın hem de senin kardeşinim, şimdi bu bana Teyze mi diyecek hala mı?’ dediğinde annenin de ‘Amaaan dert ettiğin şeye bak, Teyla der’ diye ce- vap verdiği can dostumuz. Ben bu kadar hayat dolu, bu kadar çılgın bir in- sanın bir gecede böylesine çöktüğüne ilk defa ta- nık oldum oğlum. Bütün çocukları tek tek öptü- ğünü, uyandırmaya çalıştığını, yeğeni Özgür’ün üzerine yatıp da ısınmasını umduğunu söyledi- ler ağlayarak. - İçim çekildi sanki, edecek söz bulamadım… Ve o çocukların başında 4 saat boyunca sav- cıyı bekleyenlerden birisi senin baban. Bir kamu görevlisi lütfedip de gelemediği için tam 4 saat bo- yunca o çocukların cansız bedenleri karşısında durup da hiçbir şey yapamayanların yaşadıkları travmayı gördüm ben, gözlerindeki hüznü yaşa- dım. Baban da ben de öyle sarsıldık ki... O yüz- den susacaktım, bunu sana yazmayacaktım. Böylesi bir anı olmasın istedim günlüklerinde. Ama gazetelerde, televizyonlardaki ‘insan’ kı- lığındaki yaratıkları görünce, bunu bilmen ge- rektiğini düşündüm. Dilerim ileride bu satırları okurken, ‘Sahiden böyle insanlar var mıydı anne?’ dersin. Gördün mü hâlâ içimizdeki insanlığın has- ta yatağından kalkacağına ilişkin safça bir inan- cım var oğlum. Utanmadan dediler ki ‘Yılbaşı kutladılar, içtiler, eğlendiler hem de kızlı erkekli. Zinhar günah. E sonunda olacağı budur…’ - Şaşırmadım… Bunlar ‘7.4 yetmedi mi?’ diye- bilmişlerdi… Beceriksizce cenazeleri karıştırdılar da ailele- re ‘sizdekini getirin, buradakini alın’ dediler. Sanki kazak değiştirir gibi, öylesine rahat, öyle- sine duyarsız… ‘El insaf’tan başka kelime çıka- madı ağzımdan… ‘Şirketimizin değerini düşürü- yorsunuz bu eleştirilerle’ dediler. Sanki giden bir evladın değerini karşılayabilecek şirket varmış gi- bi… İnsanlığı, vicdanı ucuzlatmış olanların şir- ketlerinin değerini arttırmaya çalışmaları; hele de bunu daha çocukların cenazeleri bile kalkmadan, acılar ateş olmuş yakarken söyleyebilmesi üşüt- tü tüm benliğimi… - Ve kalkıp dediler ki ‘çocuklar çıplaktı!!!’ Yuh olsun sana da, kalıbına da ve eğer baba isen babalığına da. Hiç utanmıyor musun o ço- cukların analarından babalarından? Hiç mi yüzün kızarmıyor, vicdanın sızlamıyor? Baban oraday- dı oğlum ve giden o canlardan biri Teyla’nın oğ- lu, her şeyi, kıymetlisi, biriciği Özgür’dü. İşte bu nedenle ben biliyorum ki o çocukların hepsi gi- yinikti… Ama diyelim ki kıyafetleri yoktu ve diyelim ki çocuklar sevişiyordu, sana ne? Günah mı iş- liyorlar? Senin ruhun, yüreğin, aklın böylesine çıp- lakken o çocukların bedenleri çıplak olsa ne ol- masa ne? Koştura koştura gittiğin cuma nama- zında kendilerini savunamayacak bu çocuklara attığın iftiranın günahını affettirebilecek misin be adam? Ah oğlum, öylesine içim yanıyor ki… Ve bir yüce gönüllüye, Mevlana’ya sığınıyorum göz- lerimde yaşlarla: - Ne insanlar gördüm üstlerinde elbise yoktu, ne elbiseler gördüm içlerinde insan yoktu… Annen, 3 Ocak 2009 e-posta: umitzileli@gmail.com FATMA ESİN 22 Aralık 2008 tarihli Cum- huriyet gazetesinin 6. sayfa- sında yayımlanan ve tüm say- fayı kaplayan yazıyı Cumhuri- yet okurlarının dikkatle ve ib- retle okuduklarını sanıyorum. Gönül isterdi ki, bu yazıyı tüm ülke okusun. Çünkü bu yazı günümüz Türkiye’si ile ortaçağ Avrupa’sının nasıl çakıştığını veya çakıştırılmak istendiğini gösteren somut örnek!.. Yazıda ilk göze çarpan “Er- genekon” denilen davanın ne denli dayanaktan yoksun ol- duğunun kanıtlarıyla belge- lenmiş olmasıdır. Fakat daha fazlası da var: Bilindiği gibi bu ilginç yazıda Ergenekon savcısı, Sayın İlhan Selçuk’u “aydınlamanın an- cak akıl ve bilimle” olabilece- ğine inandığı için suçlamakta- dır! Bu suçlamayı da Sayın Selçuk’un 2001 yılı ekim ayın- da Uludağ Üniversitesi’nde verdiği bir konferansa dayan- dırmaktadır. Bu yazıda da geçen bu kon- ferans metni de verilmektedir. Metinden görüldüğü gibi, Sayın Selçuk dinleyicilere, yani üni- versite öğrencilerine özetle ay- dınlanmanın akıl ve bilimle ger- çekleşebileceğini, bunun da ancak bilimin dinden bağım- sızlaşması ile, yani laiklikle ola- bileceğini söylemektedir. Ay- dınlanmanın devamının özgür akıl gerektirdiğini ve laiklik için, Cumhuriyet için, Atatürk için, demokrasi ve insan hakları için mücadele etme zorunluluğunu vurgulamaktadır. Savcı, böyle bir konuşma metninden hareketle ve böyle söylemleri hem köşesinde hem de gizli veya açık toplantılarda dile getirdiği varsayımı ile ken- disini suçlamaktadır. Bu suçlama bana hemen ortaçağ dönemini çağrıştırdı. Bilindiği gibi ortaçağ, Avru- pa’da özgür düşünceye ve bi- leme kapılarını kapamış, koyu bir dini inancın baskısı altında yaşanılan bir dönemdir. Top- lum tamamı ile din adamlarının buyruğu altına sokulmuş, ya- şam dini inançlara göre şekil- lenmişti. Bu çağ bilimsel ve sa- natsal ürünler bile yeniden di- ni görüşlere göre yorumlan- maktadır. Yani her olaya, her görüşe ve doğaya din açısın- dan bakılıyor ve değerlendiri- liyor. Aklı dışlayan bu görüşlere bazı düşünür ve bilim adam- larının nasıl karşı çıktıklarını tarih yazmaktadır. Ne yazık ki, bunların çoğu bu dönemin kurbanları olmuştur. En bilinen örnek İtalyan Giordino Bru- no’dur. Hem bugün artık doğ- ruluğundan hiç kuşku duyul- mayan Kopernik sistemini sa- vunduğu, hem de kutsal kita- bın sadece ahlaki konuları içermesini, bilimsel konuların kutsal kitabın konuları içinde yeri olmaması gerektiğini söy- lediği için yargılanmış, ölüm ce- zasına çarptırılmış ve diri diri yakılarak öldürülmüştür. Bir diğer çok iyi bilinen örnek Galilei Galileo’dur. Bruno’nun trajik sonunu yaşamamak için inandığı ve deneyleri, gözlem- leri ile kanıtladığı bilimsel gö- rüşlerini inkâr eder görünmek zorunda kalmıştır. Bütün bun- lar bilimsel gerçeklerin kilisenin inanca dayalı görüşlerine uy- madığı içindi. AKP iktidara geldiği gün- den itibaren Atatürk’ün üstün dehası ile ortaya koyduğu ve kısa zamanda çağdaşlığı ya- kalamayı sağlayan devrimleri- ne karşı hareket eder oldu. Başta eğitim olmak üzere bü- tün kurumlarda inancı hâkim kılmaya yönelik uygulamaları- nı sürdürdü. Birçok kişi ve ku- rum bu uygulamaların çarpık- lığına işaret ederken “ülkeyi or- taçağ karanlığına sürüklüyor- sunuz” ifadesini kullandı. Ancak yukarda belirtildiği gibi, bir insanın “aydınlanma- nın ancak atık ve bilimle” ger- çekleşeceğini inandığı için suç- lanması, ülke ortaçağ karanlı- ğına mı sürükleniyor, sorusu- nu geçersiz kılmaktadır. Çün- kü bir ülkede gençlere yönelik ve gençlere aklı, bilimi, öz- gürlüğü öneren, Atatürk dev- rimlerini ve Cumhuriyeti koru- malarını öğütleyen bir konuş- ma ile suçlanması ve bu suç- lanmanın rahatlıkla, “aydınlan- manın ancak akıl ve bilimle gerçekleşeceğine” inanıyor şeklinde yapılması ortaçağ ka- ranlığına çoktan varılmış oldu- ğunu göstermektedir! Çıplak Ortaçağ Karanlığı Ahmet Önen: “Ankara’da banyoya paltonuzla girin. Ola ki doğalgazdan zehirlenip ölürseniz, ‘çıplaktı’ diye adınız çıkmasın!” Mahir Seyhan: “Özür dilemek erdemine erenleri Gazze’de olanlar için İsrail ve ABD’den özür dilemeye çağırıyorum!” Gazze eşbaşkanına Ergenekon morali! AVRUPA Birliği’ne üyelik süreci gibi ucu açık bırakılan Ergenekon Davası’nın sayısı artık hesaplanamayan son dalga operasyonunda yeni isimlerin evlerine ve işyerlerine polis baskını yapıldı ve yeni gözaltılar geldi! İktidar yandaşı ve yalakası medyanın “derin devlet” iddiasında derinliği kendinden menkul isimleri bir kenara bırakırsak, polisin kapısını çaldığı hatta kapısını kırdığı isimlerin tümü Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasada yazan temel ilkelerine bağlı insanlar; tümü iktidardaki İslamcı AKP’ye muhalif yurtseverler. AKP iktidarının içeride yolsuzluklar sarmalına girdiği ve dışarıda İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü katliamının eşbaşkanı olarak suçüstü yakalandığı bir dönemde, Türkiye’nin en üst kademelerinde sivil ve asker olarak görev yapmış ve hepsi şeriat karşıtı görüşleriyle tanınan insanların yeni bir Ergenekon dalgası ile gözaltına alınması boşuna değildir! Kamuoyunda büyük şaşkınlık yaratan son dalgadaki amacın gündemi değiştirmek ve iktidarı rahatlatmak olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. ABD’nin onayı ile yürütülen Gazze katliamı karşısında iktidarın, stratejik ortağını fazla kızdırmadan fakat kamuoyunda zevahiri kurtaracak şekilde ABD’ye dikleniyor gibi görünebilmek için bir ucu CIA desteğine dayanan Ergenekon soruşturmasından medet umduğunu söylemek de yanlış değildir. SESSİZ SEDASIZ (!) KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci mynet.com HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 P A Ç A M O R A E L İ Z A U F O P A L A M U T T E M P A M İ T Ç U L L U N İ K U T A R İ T P İ R M İ G S İ T A R A B A Ş I E A S A U R A L 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 8 Ocak
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle