29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 25 EYLÜL 2008 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 ‘İlgisizdeğiliz,bilgisiziz’ 2008, sonu sõfõrla biten her yõldönümü için ol- duğu gibi 68 ve 78’liler için önemli bir yõl... 68’in 40, 78’in 30’uncu yõldönümü... Demek ki aradan kuşaklar geçmiş... 2008’in ilkbaharõ, kuşaklararasõ yõldönümü açõsõndan ilginç görüntülere sahne oldu. 1950’lerden 70’lere yakõn geçmişi anlatan Ha- tõrla Sevgili dizisinin de etkisiyle yeni kuşak- lar, Deniz Gezmiş’leri tanõdõ. Ankara’da 2008’in ilkbaharõnda bir toplan- tõ planlandõ. 68-78 kuşağõ geniş katõlõmlõ bir top- lantõ öngördü. Geniş derken, sonraki kuşakla- rõn da katõlabileceği bir buluşma... Duyuruyu da geniş tuttular, başkentin her ku- şaktan hanesi haberdar oldu... Beklentileri şuydu: Toplantõya gelenlerin yaş ortalamasõ 50 olur... Bir baktõlar ki, salonda ağõrlõk 18 yaş kuşa- ğõndan... Özellikle televizyon dizilerindeki ya- kõn tarih anlatõmõ gençleri etkilemişti. Gelen- lerin çoğu dizilerin etkisiyle sorular yönelti- yordu. Tabii, yakõn tarihle ilgili ne kadar bilgi sahibi olduklarõ da sorduklarõ sorulardan orta- ya çõkõyordu! Deniz Gezmiş’in mezarõ başõndaki anma toplantõsõnõn da katõlõmcõlarõ arasõnda çok sa- yõda genç vardõ... 78 kuşağõnõn üzerinden geçen 12 Eylül si- lindiri etkisini 90’lõ yõllara kadar sürdürdü. Ye- ri geldikçe vurguladõğõmõz gibi 1983’te parla- mentonun yeniden açõlmasõ her şeyi çözmedi. Tam tersine parlamento yelpazesi 12 Eylül ya- põsõnõn özellikle hukuksal ve toplumsal alanda devam etmesinden yana tavõr koydu. 12 Eylül anayasasõna göre geçmişteki siyasi partilerde aktif görev alanlar 10 yõl siyasal ya- saklõydõ. 1986’da dönemin iktidarõ referan- dum yapmak durumunda kaldõ. Siyasal yasak- lar kalksõn mõ kalkmasõn mõ? Dönemin ANAP iktidarõ “Hayır, kalkmasın” yönünde oy kullanmayõ önerdi ve “No No” ti- şörtleri bastõrdõ! 80’li yõllarõn durumunu ortaya koymasõ ba- kõmõndan bir örnek verelim: Yer Bilimleri Fakültesi’nde okuyan öğrenci- lerin zaman zaman arazi çalõşmasõ yapmasõ ge- rekiyordu. Adõ üstünde yer bilimleri. Üniversite yönetiminin, bu öğrenciler eğitim için açõk araziye ya da dağlõk bir bölüme gidecekleri za- man mülki amirden izin almalarõ gerekiyordu. Bu iznin verilmediği günler oldu. Neden? Gençler dağa çõkacak, olur mu? Yine o günlerde diş hekimliği fakültesi öğ- rencilerinin yaptõğõ bir espri vardõ: “Bugünlerde en zor meslek bizimki. Çün- kü kimse ağzını açmıyor!”80’li yõllarõn bu si- nik döneminin ardõndan 90’lõ yõllarda üniver- siteler bir ölçüde kõpõrdadõ. 1997 yõlõydõ... OD- TÜ’den İlhan Selçuk’a konferans daveti gel- di. İlhan Abi kabul etti. Konferans sabahõ ön- ce gazetenin Ankara Bürosu’na geldi. Benim odada yarõ dalgõn dõşarõ bakarken sormadan ede- medim: - Abi neden daldõnõz? “Yılları sayıyorum” dedi; “18 yıl sonra be- ni ODTÜ’den çağırıyorlar... En son 1979’da gelmiştim...” ‘Anarşist damgası yemeden aktif olsak’ 2000’li yõllarda gençliğin bir yandan bilgi ça- ğõnõn bütün nimetlerini kullandõğõnõ bir yandan da geçmişe oranlar Türkiye ile ilgilenenlerin sa- yõsõnõn arttõğõnõ görüyoruz. Üniversite gençle- riyle diyaloğum fena sayõlmaz... Ankara’da özel- devlet, konferans için gitmediğim üniversite yok gibi... Üniversitelerden randevu isteyenler ol- duğunda da çoğunlukla yanõtsõz bõrakmam... Bilkent ve Gazi Üniversitesi’nden bir grup öğ- renci gelmişti... Sözü biri alõp biri bõrakõyor. İç- leri kõpõr kõpõr, bir şeyler yapmak istiyorlar. Üze- rinde birleştikleri konu şuydu: “Biz gençlerle öncelikle yurtseverlik et- rafında buluşabiliriz...” Bunu nasõl yapacaklardõ? Biri kafasõndaki for- mülü şöyle açõkladõ: “Anarşist damgası yemeden aktif olsak di- yorum... Hani sokaktaki insan bize baktı- ğında, bunlara memleket emanet edilir, de- meli... Aksi halde halkın desteğini kazan- madan yapılabilecek hiçbir şey yok...” Oranõnõ elbette söyleyemem ama, genç ku- şaklar içinde böyle bir damar var... Aktif gençler arasõnda adõ Taylan, Ulaş olanlarla karşõlaşõyorum. Yanõtõ bildiğim hal- de, “Adın nereden geliyor” diye sorduğum- da, çoğunluk babasõyla ilgili bir şeyler anlatõ- yor. Gençler bugün Türkiye’nin genel sorunlarõ- na, ülkenin geleceğine karşõ ilgisiz mi? Bu tür saptamalar genellikle “ilgili” olanla- ra söylenir. Örneğin, ciddi konuşmacõlarõn ol- duğu bir toplantõda salonun dörtte biri doludur. Konuşmacõlar gelenlere yüklenir: “Ülke sorunlarına karşı ilgisizliğiniz...” Oysa onlar ilgili olanlar... Gençlerden de bu tür durumlarda sõk sõk şu tür iletiler alõyorum: “Biz ülke sorunlarına karşı ilgisiz değil, bil- gisiziz... Son dönemde televizyonlardaki bir iki dizinin ilgi çekmesinin nedeni bu. Bil- mediğimiz bir dönemle ilgili ilk kez görsel bir şeylerle tanışıyoruz... Hangi kitapları oku- yacağımızı da kestiremiyoruz... Bulundu- ğumuz ortam bizi geleceğimizi ülke dışında aramaya itiyor. Anne babalarımız bile ev- ladım, yurtdışında bir olanak bulursan git. Mümkünse de dönme, diyor...” Bir ülke için en büyük tehlike, gençlerinin ge- leceği ülkesinin dõşõnda aramasõdõr. 78 kuşağõ her şeyiyle ama her şeyiyle kendisini bu ülke için feda etti. Kafasõnda başka bir düşünce yok- tu... Yurtdõşõna kaçmak zorunda kalanlarõn çoğuna yaşam, özellikle bu yüzden zor geldi. 68-78’lerin 2008 ilkbaharõnda Ankara’da düzenlediği toplantõya katõlanlarõn büyük bir bölümü 18 yaş kuşağõndandõ Döv ve tahrik- ‘Cop’oğrafya Fakültesi Önce hemen başlõğõ açalõm: Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesi’nin (DTCF) öğrenci gençliğini anlatmak için Türkçenin anlatõm gücünden de yararlanarak değiştirim yaptõk... Fakülte, Ankara’nõn göbeğinde, devlet kurumlarõnõn dibinde, Sõhhõye’nin berisinde, Kõzõlay’õn az ötesinde... Bu yanõyla, siyaset kurumlarõndan devlet kurumlarõna herkesin hedefinde. Tarihi boyunca böyle oldu... Yõl 1947. DTCF’nin öğretim üyeleri bulunduklarõ kürsülerin öğrencilerle ve toplumla kaynaşmasõnõ da hedefleyerek çeşitli yayõn organlarõ çõkardõlar. Kültürden, çağdaşlaşmadan söz ettikleri için de adlarõ kõsa sürede “solcuya” çõktõ. Saldõrõlara uğradõlar... Kimdi onlar? Pertev Naili Boratav, Niyazi Berkes, Behice Boran... 1948’de bu öğretim üyeleri ne yazõk ki çok sevdikleri kürsülerinden atõldõlar. Boratav, Berkes yurtdõşõna gitti. Dünyaca ünlü bilim insanlarõ oldular... DTCF’ye yönelik saldõrõ sonraki yõllarda da devam etti. 50’lerin, 60’larõn Ankara olaylarõnõn merkezi bir yanõyla Cebeci’de ise Kõzõlay, Sõhhõye ekseninde DTCF de önemli hedefler arasõndaydõ. Enver Gökçe, DTCF’ye yönelik faşist saldõrõlarõn şiirini yazmadan edememişti. DTCF, 1990’lardaki gençlik hareketlerinin de çok konuşulan merkezlerinden biri oldu. 1995’te tüm üniversitelerde gençlerin katõlõmõyla Ankara’da planlanmak istenen parasõz eğitim toplantõlarõ, coplarla karşõlandõ. DTCF’deki gençlerin üzerine gaz bombasõndan tazyikli suya kadar her şeyle gidildi. O günlerde karşõlaştõklarõ sorunlarõ gazeteyle paylaşmak isteyen gençler Ankara Büromuza gelirdi. Zaman ayõrõr dinlerdim onlarõ. Her şeyden önce derslerinin iyi olmasõ gerektiğini, en yurtsever insanõn işini en iyi yapan insan olduğunu söylerdim. Onlar da derslerinin fena olmadõğõnõ anlatõr, fakülteye yönelik saldõrõlardan yakõnõrlardõ. Kentin merkezinde 6-7 bin öğrencinin bir arada olduğu DTCF’de gençler, Siyasal Bilgiler Fakültesi’yle birlikte ortak “parasız eğitim” eylemleri yapõnca, bir de bu istemlerini TBMM Genel Kurul Salonu’nda bir pankartla dile getirince soluğu cezaevinde aldõlar. 1996’dan itibaren bu gençlerin davasõ uzun süre konuşuldu. Onlara “kalemli çete” dendi. Dava sürecinde birçoğuyla tanõştõm... Özgür Tüfekçi, Ahmet Aşgın Doğan, Bülent Karakaş... Geçenlerde Özgür Tüfekçi gazeteye geldi, arkadaşlarõnõ sordum, bir bir anlattõ... Bülent Karakaş’õ tanõdõğõmda, DTCF Leh Dili ve Edebiyatõ Bölümü öğrencisiydi. Davalarda o da yargõlandõ, bir süre cezaevinde kaldõ. Tahliye edildi... Davasõnõn kesinleşmesine kõsa süre kala yurtdõşõna kaçmõş. Bir süre Almanya’daki mülteci kamplarõnda kalmõş... Mülteciliği kabul edilmiş, kamptan çõkmõş. Almanya’ya her geleni ille de evinde ağõrlamak istiyormuş. Arada bir Yunanistan’a gelip, Ege kõyõsõndan Türkiye tarafõna bakõp ağlõyormuş... Televizyonda yayõmlanan 1950’lerden 70’lere yakõn geçmişi anlatan Hatõrla Sevgili dizisinin etkisiyle yeni kuşaklar, Deniz Gezmiş’leri tanõdõ. İlgili gençler genellikle şunlarõ söylüyorlar, “Bilmediğimiz bir dönemle ilgili ilk kez görsel bir şeylerle tanõşõyoruz... Hangi kitaplarõ okuyacağõmõzõ da kestiremiyoruz... Bulunduğumuz ortam bizi geleceğimizi ülke dõşõnda aramaya itiyor.” 1978 yılında Erzurum’da olmak! Mustafa Balbay’õn “78’in 30. yılındayız, eylül ayında yazılarımın büyük bölümünü 78’lilere ayıracağım” sözleri ile 35 yõl ön- cesine döndüm. İçinde yaşarken, bir kuşak olduğumuzun far- kõnda değildik. Kuşak olarak adõmõz bile 20 yõl sonra kondu. 78’liler. Evet, ben de bir 78’liyim. 1973 yõlõ eylül ayõnda üniversiteye kayõt ol- mak için Erzurum’a gittiğimde 16 yaşõnday- dõm. Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Kül- tür Teknik ve Makine Bölümü’ne kayõt oldum. Kent merkezinde bulunan Kõzõlay öğrenci yur- dunda yer buldum ve yerleştim. Bir odada 16 kişi. Değişik yerlerden gelen, her açõdan birbirinden farklõ 16 kişi. Evlerimizden ilk defa ayrõlmõşõz. Biraz ürkek, biraz şaşkõnõz. Ama kendi başõmõza ol- manõn getirdiği özgürlük sarhoşuyuz. İlk adõmda aynõ kentlerden gelenler ve ay- nõ fakültede olanlar bir araya geldi. Ben de, İzmir, Bandõrma, Uşak ve Denizli’den gelen arkadaşlarla bir araya geldim. Altõ kişilik bir grup olduk. O yõllarõn modasõ ile saçlarõmõz uzundu ve kot pantolon giyiyorduk. 16-17 yaşõn getirdiği neşe, coşku ve heye- can içinde okul, pastane, kahvehane ve yurt dörtgeninde üniversite yaşamõmõza başla- mõştõk. Kent içinde halkõn, öğrenci halimize ve ha- reketlerimize karşõ herhangi bir tepkisi veya baskõsõ yoktu. Fakülte içinde ise, özellikle 350 kişilik sõnõfõmõzda öğrenciler arasõnda sõnõf ar- kadaşlõğõnõn getirdiği doğal ilişkiler yaşan- maktaydõ. Okul kantininde Denizlili arkada- şõmõzõn gitarõ ile çaldõğõ Özay Gönlüm tür- küleri, Cem Karaca şarkõlarõ bile anlayõşla karşõlanõyordu. Ramazan ayõnda kantinde çay içmemiz bile esprili bir şekilde görmez- likten geliniyor ve herhangi bir müdahale ya- põlmõyordu. Saçõmõzõn uzunluğu, giydiğimiz kot pantolon ve söylediğimiz şarkõlar bizi sol- cu yapmõştõ. Bu dönemi en iyi anlatan olay ise, 1974 yõlõnõn eylül ayõnda yaptõğõmõz boy- kottur. Sõnõfõ geçebilmemiz için tüm ders- lerden geçmemiz gerekiyordu. Sõnõfõn ço- ğunluğu ise, bir veya iki dersten kalmõştõ. İlk boykotu tüm sõnõf olarak yaptõk. Sonuçta bir dersten kalanlara sõnõf geçme hakkõ tanõndõ ve ikinci sõnõfa geçtik. Bu boykota siyasi bir kim- lik verilmedi. Tüm sõnõf olarak bu boykotu gerçekleştirdik. Kõsaca, Erzurum’da öğrencilik yaşamõmõz keyifli ve mutlu bir şekilde sürmekte idi. Bir arkadaşõmõz hariç, ilk yõlõn sonunda yeniden sõnava girerek başka bir üniversiteye gitme- yi bile denemedik. İlk iki yõlõmõz bu ilişkiler içerisinde geçti. Üniversite içinde sol ve sağ olarak tanõmlanan gruplar vardõ. Ancak fakülte içinde özellikle de sõnõfõmõz içinde önemli bir olay yaşanmamõştõ. 1975 yõlõnda, milliyetçi cephe hükümetinin kurulmasõ ile önce üni- versite içinde ardõndan da kent içinde bir si- yasi baskõ havasõ oluşmaya başladõ. Türki- ye’de oluşan sol-sağ, devrimci-ülkücü, ko- münist-faşist ayrõşmasõ ve artan siyasi ger- ginlik, Erzurum’da sağ adõna tek taraflõ bü- yük bir baskõ halini almõştõ. Okula gidişleri- miz, derslere ve sõnavlara girmemiz zorlaş- mõştõ. Artõk kent içinde gruplar halinde ge- zebiliyorduk. Yolda yürürken, herhangi bir ki- şinin “bu komünist” demesi, etrafta bulu- nanlarõn ellerindeki paketi bõrakõp size sal- dõrmasõ için yeterli bir işaretti. Cumhuriyet gazetesi ve Gõrgõr dergisi ta- şõmak veya okumak, hatta satõn almak ko- münist ve solcu olmak için yeterli bir sebep- ti. Ramazan ayõnda oruç tutmamak veya tut- madõğõnõ belli etmek büyük bir günahtõ ve “ce- zalandırılma” nedeni idi. Bu koşullarda bile bazõ küçük oyunlar oy- nardõk. Ortaya attõğõmõz “ODTÜ’den iki otobüs devrimci gelecek” sözleri, bir gün için bile olsa kentte biraz rahat olmamõzõ sağlar- dõ. En sevdiğimiz televizyon programõ, “Ka- çak Dr. Kimble” dizisi idi. Galiba, yaka- lanmama temasõnda kendimizi görüyorduk. Yaşamla dalga mõ geçiyorduk, yaşama mõ tutunuyorduk? Bu sorunun yanõtõnõ bugün bi- le veremiyorum. 1977 yõlõnõn başõnda siyasi baskõ ve şiddet boyut değiştirmişti. Gittikçe artan bu baskõ ve şiddet, siyasi te- röre dönüşmüş ve bizlerin Erzurum’da bu- lunma nedeni olan üniversite öğrenimine devam etme olanağõnõ ortadan kaldõrmõştõ. 11 Ocak 1977’de Ziraat Fakültesi öğrencisi Ahmet Şeker, 15 Haziran 1977’de Fen Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Orhan Yavuz, 20 Mart 1978’de de Ziraat Fakültesi öğ- rencisi Mahmut Yıldırım öldürüldü. Erzurum’da bir çeşit sürek avõ yaşanõyor- du. Komünist avõ. Artõk bir tek amacõmõz var- dõ, canõmõzõ korumak. Mahmut Yõldõrõm’õn cenaze töreninin ar- dõndan 15 gün yurtta mahsur kaldõk. Yapacak fazla bir şey yoktu ve Erzurum’u terk etme- ye karar verdik. Böylece beş yõl süren Erzu- rum’daki “üniversite öğrenimimiz” sona er- miş oldu. Tevfik Kızgınkaya YARIN: DENİZ GEZMİŞ’İN AĞABEYİ BORA GEZMİŞ VE 78’LİLER VAKFI GİRİŞİMİ BAŞKANI CELALETTİN CAN NE DİYOR? Her yıl düzenlenen Denizleri anma toplantı ve gösterilerine katılanların çoğunluğunu 18 yaş grubu gençler oluşturuyor. Bu görüntüler, ‘Gençler ilgisiz’ diyenleri yalanlar niteliktedir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle