03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Uzlaşma Değil, Teslim Olma! PENCERE Yapay Moda... Sun’i.. Yapay.. Tabii.. Doğal.. Türkçe ve Osmanlıcasıyla yakın görünen bu iki sözcük arasındaki anlam uçurumunun derinliği başdöndürücüdür... Nasıl?.. Bir örnek vermek gerekirse dünkü gazeteleri açıp bakmakta yarar var... Gerçi Frenkçesiyle ‘realite’nin, daha sıcak de- yişle ‘gerçek’in, eski üslupla ‘hakikat’in fotoğra- fa yansıması her zaman cuk oturmuyor; ama bu kez dört dörtlük bir tabloyu seyreder gibiyiz... Nedir o tablo?.. Dört kişi.. Beşar Esad.. RTE.. Esma Esad Hanım.. Emine Hanım.. Suriye Devlet Başkanı ve eşi tatillerini geçirmek üzere Bodrum’a gelmişler, Türkiye Başbakanı ve eşi tarafından karşılanmışlar... Yan yana fotoğrafları gazetelere yansıdı... Dört kişi.. Biri yapay.. Sun’i.. Beşar Esad ile Tayyip Erdoğan’ı bir yana bıra- kalım; Frenk gömlekleri, seçilmiş kravatları, ce- ket pantolondan oluşan hazır giyimleriyle göze çarpan bir yanları yok... Esma Esad ile Emine Erdoğan’a gelince... Ne yazık ki Esma Hanım doğal.. Emine Hanım yapay.. Hem de Erdoğan’ın eşi kör kör parmağım gö- züne yapay.. Emine Hanım giyimde kuşamda her zamanki gibi tesettürü yeğlemiş... Ama ne Anadolu kadını.. Ne taşra kadını.. Ne gecekondu kadını.. Ne köylü kadını.. Ne kentli kadını... Uydurma bir kıyafet.. Güzel değil.. Çünkü yapay.. Ne tesettüre yakışıyor.. Ne modernliğe.. Ne modaya yaraşıyor.. Giysinin tümünde berbat bir kesim.. kenarları siyah şeritle donatılmış beyaz bir ceket.. boyu üze- rinde karar verilememiş beyaz bir etek.. burun- ları açık rüküş iskarpinler, gırtlağa dek dayanmış siyah bir bluz, kara gözlükler.. ve de beyaz bir tür- ban... Ne doğal başörtüsü.. Ne çarşafın örtüsü.. Ne tülbent.. Ne yemeni.. Ne yazma.. Bir başka törenin ya da töresizliğin tesettürü bi- çiminde algılanacak garip bir modanın esteti- ğinden de yoksun, yapay, daha başka deyişle sun’i siyasetin seçim sandığına yatırımı... Emine Hanım Esma Hanım’ın yanında yapay kalıyor.. Oysa tesettüre uyuyor... Bu kadar yapay bir moda, bir ulusun yaşamı- na egemenliğini dayatabilir mi?.. Yok.. bu işte bir iş var.. Yakında işin içindeki iş büsbütün ortaya çıka- cak... Eli kulağında... S on günlerin güncel konusu yasama dokunulmazlõğõ. İlkin kavramla ilgili birkaç söz. Yasama dokunulmazlığı, siyasal iktidarlarõn ve hükü- metlerin yasama meclislerinde çoğun- luğu sağlamak amacõyla azõnlõk üyele- rine ceza tehdidinde bulunmalarõnõ ve manevi baskõ yapmalarõnõ önlemek, bunlarõn yasama görevini tam olarak gerçekleştirebilmelerini sağlamak için kabul edilmiş bir kurumdur. Anayasa hukukunda bu konu “yasama meclisi üyelerine tanınan güvenceler” başlõ- ğõ altõnda ele alõnmaktadõr. Bu doku- nulmazlõklar kamu yararõ dikkate alõ- narak kabul edilmiştir; kişisel yarar söz konusu değildir. Bu bağõşõklõklarõn temeli İngiltere’dir. Buradan başka ül- kelere yayõlmõştõr; iki başlõk altõnda ele alõnõr. Yasama sorumsuzluğu, milletve- kilinin TBMM’de kullandõğõ oy, söy- lediği sözler, ileri sürdüğü düşünceler nedeni ile, bunlar suç niteliği taşõsalar bile, Meclis dõşõnda bir makam tara- fõndan sorumlu tutulamamasõdõr. Bu kavram “söz özgürlüğü” (freedom of speech) olarak İngiltere’de ortaya çõk- mõş, Avam Kamarasõ ile Taç arasõnda uzun mücadeleler sonucu, 1869 tarihli “Bill of Rights”da güvence altõna alõn- mõştõr. Yasama sorumsuzluğunun iki amacõ vardõr. Parlamentoda ulus irade- sinin tam bir serbestlikle ifade edilme- si ve milletvekilinin görevini yerine ge- tirirken bağõmsõz ve güvenceli olmasõ- dõr. Sözün özü şudur: Milletvekili dü- şüncelerini açõklarken, herhangi bir ko- vuşturma kuşku ve korkusu taşõma- malõdõr. Nispi dokunulmazlık, seçimden ön- ce ya da sonra bir suç işlediği ileri sü- rülen bir Meclis üyesi, kendi meclisinin kararõ olmadõkça, yakalanamayacak, sorguya çekilemeyecek, tutuklanama- yacak ve yargõlanamayacaktõr. Ağõr cezalõk suçüstü hali bu hükmün dõşõn- dadõr (Anayasa, m. 83). Bu ilke 1961 Anayasasõ’ndan 1982 Anayasasõ’na ay- nen aktarõlmõştõr. Fakat 1982’de metne bir ekleme yapõldõğõ dikkati çekmekte- dir. Buna göre, anayasanõn 14. madde- sinde sayõlan durumlar da aynen ağõr ce- zalõk suçüstü hali gibi, maddedeki il- kenin istisnasõ kõlõnmaktadõr. Anayasanõn 14. maddesi incelendi- ğinde, anayasada yer alan hak ve hür- riyetlerin hiçbirinin, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü boz- mak, Türk devletinin ve cumhuriyetinin varlõğõnõ tehlikeye düşürmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, devletin bir kişi veya zümre tarafõndan yönetil- mesini veya sosyal bir sõnõfõn diğer sos- yal sõnõflar üzerinde egemenliğini sağ- lamak veya dil, õrk ve mezhep ayrõmõ ya- ratmak veya sair herhangi bir yoldan bu kavram ve görüşlere dayanan bir dev- let düzeni kurmak amacõyla kullanõla- mayacaktõr. Bu yasaklara aykõrõ hareket eden veya başkalarõnõ bu yola teşvik ve- ya tahrik edenler hakkõnda uygulanacak müeyyidelerin yasayla gösterileceği görülmektedir. Anayasanõn 83’üncü maddesinin yo- rumundan, yasama dokunulmazlõğõndan faydalanan bir Meclis üyesinin, anaya- sada belirtilen ilkelerle sõnõrlõ biçimde bu dokunulmazlõktan yararlanacağõ so- nucu çõkmaktadõr. Bu nedenle, bir suç isnadõ altõnda olan bir Meclis üyesi için ceza davasõ açõlabilecektir, fakat yar- gõlama yapõlamayacaktõr. Hatta ceza da- vasõnõn açõlmasõndan önceki aşamada, hazõrlõk soruşturmasõ devresinde ceza yargõlamasõ işlemleri yapõlabilecek, an- cak istisna olarak belirtilen, yakalama, sorgu veya tutuklama işlemleri yapõla- mayacaktõr. Kalkan olarak işletilmekte “Bugün bana, yarın sana” mantõğõ ile olaya yaklaşõlmasõ nedeniyle, nispi dokunulmazlõk kurumu bir yargõlan- mama kalkanõ olarak işletilmektedir. Bu görüntü büyük tepkilere neden olmak- tadõr. Bu tepkiler haklõdõr, çünkü hu- kukun uygulanmasõ önlenmektedir. Bu tepkiler sorunu uç noktalara taşõ- maktadõr. Öyle ki, nispi dokunulmazlõk kurumunun kaldõrõlmasõ zorunluluğu ileri sürülmektedir. Oysa bu kurum parlamentoda bir ihtiyaca cevap vermek için öngörülmüştür. Ancak ülkemizde kaldõrõlmasõ gereken olaylarda dahi kaldõrõlmadõğõ içindir ki, gerçek amaç gözden kaçmaktadõr. Her ülkenin hukuk normlarõnõn o ül- kenin sosyal ve kültürel yapõsõ ile uyumlu olmasõ gerçeğinden hareketle, demek ki nispi dokunulmazlõk alanõn- da bir sõnõrlama yapõlmasõ kaçõnõlmaz- dõr. Bu konuda anayasa değişikliği ya- põlmak zarureti vardõr. Kasten işlenen ağõr cezalõk fiiller için dokunulmazlõğõn Yasama Dokunulmazlõğõ Nedir, Ne Değildir? Prof. Dr. Erdener YURTCAN İstanbul Üniversitesi SAYFA CUMHURİYET 7 AĞUSTOS 2008 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER “Demokrasi elbette ki bir hoş- görü ve uzlaşma rejimidir. Ama ‘koşulsuz uzlaşma’ olmaz. Ana ilkelerden ödün vererek uzlaşır- sanız, sonunda ilkelerinizi yitirir- siniz. Uğruna ödün verdiğiniz ‘barış’ın geçici olduğunu çok geçmeden anlarsınız. Sadece ilkelerinizi yitirmekle kalmazsınız, giderek ‘onurlu’ bir barış umu- dunu da yitirirsiniz. Geriye ‘tes- lim’ olmaktan başka çıkar yol kal- maz.” Tam bu günlere yakışan bir yorumlama, daha açığı bir yar- gılama!.. Yazımın başındaki satırlar Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı’nın “Seçimsiz Demokrasi” adlı kita- bından alıntıdır. On beş yıl önce uzlaşma arayışlarına karşı böy- le yazmış.. “Uzlaşalım, daha dü- ne dek karşısında olduğumuz düşüncelerle kaynaşalım, bir noktada beraber olmaya baka- lım da toplumda huzur, barış, gü- ven yaratalım” diyenlere yanıt gi- bi... Anayasa Mahkemesi, AKP hükümetinin laiklik karşıtı, daha doğrusu düşmanı olduğuna ka- rar vermedi mi? Demek bu ülkeyi daha yıllarca şeriat kafasına sa- hip insanlar yönetecek. Hem suçlanmışlar, hem de ülkenin yö- netimi ellerinde!. Bundan büyük çelişki az görülür!.. Bir de kalk- mış kimileri, “Laiklik ile irtica uzlaşsın” diyor!. Buna uzlaşma değil teslim olma denmez mi? Daha iktidara gelmeden yaz- dıklarına, söylediklerine davra- nışlarına bakın! Hangi birini say- malı, hepsi belleklerde, kitap- larda!.. Uzlaşma, güzel bir sözcüktür. Ama aldatıcıdır, kandırıcıdır... Yıllar yılı kendi benliğini beslemiş, yetiştirmiş, olgunlaştırmış kişinin ikinci bir görüşle, görüştekilerle anlaşmaya kalkması bir masal- dır. AKP liderleri Anayasa Mah- kemesi’nin verdiği ‘odak olma’ kararını benimseyemezlerdi el- bet, aynı yolda yürüme, odak ol- manın ardından daha başka şeylerin getirilmesi, yaşatılması inancındaydılar. Bu kişiler iktidarı ele geçirince inandıklarını, özle- diklerini hızla gerçekleştirmek is- teyeceklerdi. Bir de iyi niyetli kişiler, daha doğrusu iktidar yanlısı, besle- mesi çevreler AKP ile Atatürkçü kesimin, Cumhuriyet devrimle- rine bağlı milyonların uzlaşma- sını bilmem nasıl bekliyorlar, böyle bir durumun demokrasinin kaçınılmaz koşulu olduğunu na- sıl savunmaya kalkışıyorlar? Gericilikle ilericilik, aydınlıkla karanlık, bilgi ile cehalet, iyi ni- yetle kötü niyet, doğru ile yan- lış hiçbir zaman uzlaşamaz, an- laşamaz... Uzlaşma, olsa olsa teslim bay- rağını çekmek olur. mutlak kaldõrõlmasõ, par- lamentonun bu konuda takdir yetkisinin kabul edilmemesi düşünülebi- lir. Bu tür fiillerin dõşõnda parlamento nispi doku- nulmazlõğõ kaldõrma/kal- dõrmama takdirini kulla- nabilir. Bu konuda üzerinde du- rulmasõ gereken bir başka konu şudur: Bir milletve- kili nispi dokunulmazlõk- tan yararlanmak isteme- diğini, yargõlanmak iste- diğini ileri sürebilir mi? Dokunulmazlõklarõn te- melinde kamu yararõ kav- ramõ yatar. Ancak bu istemin kabul edilmesi ve buna uygun bir işlemin yapõlmasõ (do- kunulmazlõğõn kaldõrõl- masõ), TBMM’nin kara- rõnda dikkate alacağõ bir temel nokta olmalõdõr. Ayrõca hukuka uygun bir TBMM uygulamasõnda böyle bir hakkõn ileri sü- rülmesine gerek dahi kal- mamalõdõr. Ancak ülke- mizdeki resim bu değildir. Hukuka aykırı Bunun sonucu olarak CHP milletvekili Atilla Kart, dokunulmazlõğõ kal- dõrõlmadõğõ için AİHM’ye başvurmak zorunda kal- mõştõr; adil yargõlanma hakkõndan mahrum edil- diğini ileri sürmüştür. AİHM kendisini haklõ bul- muştur. Bu karar, AİHM bünyesinde kararlarõn ten- fizi (zorla uygulanmasõ) kurallarõ söz konusu ol- madõğõ için, uygulanma- yacaktõr. Fakat bir nokta- nõn dikkatten kaçõrõlma- masõ gerekir. TBMM ça- tõsõ altõnda görev yapan bir milletvekilinin bu nokta- ya getirilmesi doğru mu- dur? Tabii ki doğru de- ğildir. Objektif ölçüler içinde dosyalarla ilgili ge- reken kararlar verilse ve dokunulmazlõklar kaldõ- rõlsa, bu yola gitmeye ge- rek kalmaz. AİHM kararõna karşõ düşüncelerini açõklayan AKP milletvekili ve Ko- misyon Başkanõ Burhan Kuzu’nun yaklaşõmõ, ol- masõ gerekenlere ve hu- kuki gerçeklere aykõrõdõr. Burada sorun, dokunul- mazlõğõn vazgeçile- cek/vazgeçilemeyecek bir hak olup olmadõğõ değil- dir. Burada sorun, TBMM’nin hukuka uy- gun olmayan bir yaklaşõm ve kökleşen kararlarla, dokunulmazlõklarõ bir yar- gõlanmama kalkanõ ve zõr- hõ durumuna getirmesi- dir. Bu nokta aşõlõrsa, AİHM’yi devreye sok- maya da gerek kalmaya- caktõr. Bu noktaya gel- mek, hukukun üstünlüğü- nün hayata geçirilmesi olacaktõr.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle