Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Mapushane
çeşmesiyandanakõyor
CMYB
C M Y B
5 AĞUSTOS 2008 SALI CUMHURİYET SAYFA
DİZİ 9
Vakit adlı mevkute-
nin fiilleri ve failleri ört-
bas etmekteki hünerini artık
herkes biliyor. Tarsus’taki Hizbullah
militanlarını perdeledikleri de, gaze-
telerinin binasına atılan Kalaşnikof’un
sahiplerini gizledikleri de aşikâr! Şim-
di manipülasyon sırası bir dönem
militan yetiştirilen kaçak Kuran kurs-
larıyla ilgili! Konya’daki faciada da as-
lında failler belli: 28 Şubat sürecinde
kontrol altına alınan kaçak Kuran
kurslarına verilen cezayı 2005 yılında
3 yıldan bir yıla düşüren AKP!.. Gü-
neydoğu’dan Trakya’ya kadar Nak-
şilerin, Süleymancıların, Nurcuların
kaçak yurtlarına göz yuman siyasal-
laşmış AKP bürokrasisi! Denetimden
kaçırılmış köhne binalarda 18 çocu-
ğun ölümünü kaderciliğe sığdırarak ar-
ka bahçelerini korumaya çalışan bağ-
nazlar! Yani Vakit’in son iki gündür öne
sürdüğü gibi, “Facianın sorumlusu İp-
ragaz” değil!.. Üstelik gerçek failleri es-
ki AKP milletvekili Tayyar Altıkulaç da
dünkü Hürriyet’e şöyle açıklamıştı:
“Konya’daki olayı duyunca yüreğim
cız etti. O dönem izinsiz faaliyetlerin ol-
duğunu zaten biliyordum. Yeni TCK
yürürlüğe girmeden bazı maddelerin-
de değişiklik yapılması hasıl oldu. Ya-
sadışı eğitim kurumları maddesi de de-
ğiştirilmek istendi. Bu değişiklikle bu
faaliyetlerin önüne geçilmez hale ge-
leceği endişemi paylaşarak arkadaş-
larımı uyardım, dinlemediler. Ağırlaş-
tırılmış cezayı kaldırdılar.”
Yalnız Altıkulaç değil, Hürriyet’in es-
ki dinci yazarı da, “Ey gafil Müslüman.
Sen zannediyor musun ki, kaçak Ku-
ran kursu açan o adamlar, salt Kuran
öğretmek gibi kutlu bir işe soyun-
muşlardır. Sen Süleymancı denilen
grubun kaç liderinin milletvekilliği kap-
tığını biliyor musun? Köylü kızlarının
cesetlerinin üzerinden yürütülen bu kir-
li güç mücadelesine neden destek ve-
recekmişim ki” diyerek faillerin tarifi-
ne katkı sunmuştu.
AKP iktidarı mürit yetiştiren tarikat
ve cemaatleri oy deposu olarak gö-
rüyor. Bu yüzden son 6 yıldır bu
grupların yurt ve kurs adı altında ka-
çak olarak faaliyete soktuğu dene-
timsiz ve sağlıksız binalara müfettiş-
ler de korkudan uğrayamıyor. Ölüm-
ler sürüyor! Vakit’in rejim düşmanı ol-
duğu belli de, küçük kız çocuklarının
gerçek katillerini gizlemek Müslü-
manlığa sığıyor mu?
Melih Gökçek’in oğ-
lu Osman, babasının
siyasette etkinliğini de
kullanarak iki yıldır öne çık-
maya çalışıyor. Ankara Büyükşehir
Belediyesi’nin yayın organına dönüşen
bir televizyon kanalının, küçük Gök-
çek’in adaylığına zemin hazırlamak
için aylarca Çankaya Belediyesi’ni
yıpratmaya yönelik yayın yaptığı bili-
niyor! Osman Gökçek’in Çankaya be-
lediye başkanlığına aday adayı oldu-
ğunu geçen yıl Star gazetesi yazmış-
tı. Star, 14 Temmuz 2007’de, Gök-
çek’le bir röportaj yaparak siyaset
hedefini duyurmuş, ancak çok önem-
li bilgileri okurlarından gizlemişti! 2009
Martı’nda yapılacak seçimler yakla-
şınca Gökçek yeniden sahneye çıktı.
31 Temmuz tarihli Milliyet gazetesi de
Gökçek’in tanıtımlara yabancı diplo-
matlardan başladığını yazdı. Ancak
bu gazete de, Çankaya gibi çağdaş bir
ilçeye başkan olmayı hayal eden Os-
man Gökçek’in geçmişini yazmadı!
Gazeteport internet sitesi dün gaze-
telerin bu boşluğunu doldurdu ve 25
yaşındaki Gökçek’in sabıkasını ha-
berleştirdi:
“Osman Gökçek ve kardeşi Ahmet,
2005 yılında trafikte yol verme yüzün-
den gazeteci Sirer Doğan ve çocuk-
larını dövüp yaraladıkları gerekçesiyle
3 yıla kadar hapis istemiyle yargılandı.
Osman Gökçek, elindeki kılıç benzeri
bıçağı sallayıp ruhsatlı tabanca ile ha-
vaya ateş ettiği için 17 ay hapse mah-
kûm edildi. Ankara 10. Asliye Ceza
Mahkemesi cezayı 10 bin 200 YTL ad-
li para cezasına çevirdi. Gökçek’in
olayda kullandığı ‘Ejderha başlı ve yı-
lan motifli 27.5 santimetre uzunlu-
ğundaki’ kılıcın, 6136 sayılı Ateşli Si-
lahlar ve Bıçaklar Hakkındaki Kanun’a
aykırı ve ‘vahim nitelikli’ olduğu belir-
lendi. Ahmet Gökçek’in 12 aylık ceza-
sı da 7 bin 200 YTL adli para cezası-
na çevrildi.”
Baba Gökçek’in çocuklara futbol to-
pu dağıtmasını göklere çıkaran med-
yamız bu dosyayı niye gizledi acaba?
Hani kalem kılıçtan keskindi?
“Ne ilginç benzerlik değil mi? Hı-
ristiyanlığın ilk yıllarında; Bi-
zans’ın şiddetinden kaçan Hıristi-
yanlar, mağaraların içlerine gizlenip
oralarda kilise kurmak zorunda
kalmışlardı! Söylemek istediğimiz
şudur: O tarihlerde azınlık olan Hı-
ristiyanlar, nasıl dağlara kaçmış
ve oralarda kilise kurmak zorunda
kalmışlarsa, benzeri bir durum;
bugünün Türkiye’sinde, Müslü-
manlar için geçerlidir! Müslüman-
lar, özellikle 28 Şubat kararlarının
uygulandığı 10 yıllık süreçte;
yasaklara çoğu zaman ‘ka-
çak’larla direnmek zorunda
kalmıştır!”
Hasan Karakaya, Vakit
“Tarikatların denetimindeki ka-
çak Kuran kurslarında, uy-
garlığa kapalı nesiller yetiştiri-
liyor. Buralarda yoksul aile ço-
cuklarına Cumhuriyet düşmanlığı
aşılanıyor. Atatürk’ü değil Hu-
meyni’yi seven, akla değil, hura-
felere inanan nesiller yaratılıyor. İs-
lamiyetin güzellikleri değil, hurafe-
lere dayalı fanatik öğretiler kazını-
yor beyinlerine. Bütün bunlar ne ya-
zık ki hep dinimiz adına yapılıyor.
AKP tarikatları istediği kadar koru-
maya çalışsın, sorunu görmezden
gelsin. İktidar ne yaparsa yapsın, bu
düpedüz bir cinayettir.”
Tufan Türenç, Hürriyet
e-posta: mfarac cumhuriyet.com.tr
MED CEZİR
MEHMET FARAÇ
Vakit’te Patlayan Tüpgaz!
Mehmet Gündem’i kamuoyu Mil-
liyet gazetesinde 2004 yılında, 22
gün boyunca yayımladığı Fethullah
Gülen röportajıyla tanıdı. Daha son-
ra Yeni Şafak gazetesine geçen Gün-
dem orada Gülen’le ilgili methiyeler
yazmaya devam ediyor. Hatta zaman
zaman ABD’ye gidip hocasına bağlı-
lığını yineliyor! Pazar günkü Yeni Şa-
fak’ta işte bu bağlılığı anlatan bir ya-
zısı vardı. Gündem Pensilvanya’ya git-
miş ve AKP’nin kapatılma davasının
karar aşamasını Gülen’le birlikte te-
levizyondan izlemiş. Köşesinin büyük
bölümünü Gülen’in evinin atmosferi-
ne ayıran Gündem, “Burada dünya
değil Türkiye merak ediliyor. Gülen
dünyayı Türkiye’nin etrafında bir yere
koyuyor. Merkezde Türkiye var. Tür-
kiye’nin kendine gelmesi, kendi dina-
mikleriyle yol alması sürecinde ‘gö-
nüllüler hareketinden’ çok şey bekli-
yor” diye yazmıştı. Gündem, “Gülen
Türkiye’de” ara başlığı altında ise
şöyle demişti:
“Gülen burada fiziki bir gurbet ya-
şasa da fikri ve ruhi gurbeti hiç tat-
mamış. Zaten o yaşadığı mekânı ken-
dine benzetmiş, mekân da onun elin-
de ‘Türkiyeli’ olmuş. ‘Gülen Türkiye’de
yaşıyor’ desem hilafı vaki beyanda bu-
lunmuş olmam.”
Nazlı Ilıcak’ın dünkü yazısına ba-
kınca Pensilvanya’dan gönderilen
mesajın yerine ulaştığı anlaşılıyor!
Nazlı Hanım, Gündem’in “Gönüllüler”
dediği hareketin bir temsilcisiymiş
gibi yazıdan dersler çıkarmış ve “ha-
reket”e geçmişti! Ve belli ki “ahval ve
şerait musaittir” içerikli şu satırlar, ho-
casının fiziki gurbetinin bitirilmesinin
altyapısını hazırlamaya yönelikti:
“Fethullah Gülen, ramazan sonrası
Türkiye’ye gelebilir mi? Hem kendisi
beraat etti, hem AKP kapatılmadı. Do-
layısıyla, başka dönemlerle mukaye-
se edilirse, nispeten durgun bir süre-
ce giriyoruz. Eğer bir gün gelecekse,
Fethullah Hoca, bugünkünden daha
olumlu şartları kolay kolay bulamaz.
Herhalde, o da böyle düşünüyor olmalı
ki Türkiye’ye dönme ihtimali ağır ba-
sıyor. Şarkıdaki gibi kimseye duyur-
madan ‘Bir gece ansızın gelebilir’.”
Ilıcak çok yakında bir gece Fethul-
lah Gülen’le havaalanından ansızın kol
kola çıkarsa kimse şaşırmasın! Reji-
me kafa tutan Merve Kavakçı’ya
TBMM’de türban koruması yapan
kendisi değil miydi?
3Ağustos2008,Evrensel
Ejderha Osman!
12
Eylül 1980 darbe-
sinin üzerinden bir
yõldan fazla geçtik-
ten sonra, Barõş Derneği
Sanõklarõ olarak, Şubat
1982’de tutuklandõk.
Tutuklu 26 kişi şunlardõ:
Mahmut Dikerdem, Re-
ha İsvan, Orhan Apay-
dın, Erdal Atabek, Aykut
Göker, Tahsin Usluoğlu,
Haluk Tosun, Şefik Asan,
Aybars Ungan, Ali Tay-
gun, Uğur Kökden, Me-
tin Özek, Niyazi Dalyan-
cı, Ataol Behramoğlu, Ali
Sirmen, Gencay Şaylan,
Ergun Elgin, Orhan Tay-
lan, Hüseyin Baş, Nedim
Tarhan, Nurettin Yılmaz,
Melih Tümer, Mustafa
Gazalcı, İsmail Hakkı
Öztorun, Kemal Anadol,
Gündoğan Görsev.
9AY SONRA
SAĞMALCILAR’A
22 Şubat 1982 günü, tu-
tuklanõp Kartal Maltepe
Cevizli’deki Zõrhlõ Tu-
gay’õn tepede kartal yuva-
sõnõ andõran, bizim için
özel olarak tutukevine
çevrilmiş olan cephaneli-
ğinde dokuz ay geçirdik-
ten sonra, kõşõn yaklaşma-
sõ üzerine, oradan bir za-
manlar Ortadoğu ve Bal-
kanlar’õn en büyük en mo-
dern cezaevi olarak me-
dar-õ iftiharõmõz diye anõ-
lan Sağmalcõlar’a naklimi-
ze karar verildi. Bir askeri
nakliye otobüsü ile yola
koyulduk.
Olayõn Cevizli bölümü-
nü öbürleriyle birlikte, ha-
zõrlamakta olduğum “Be-
nim Hapishanelerim” ki-
tabõmda etraflõca anlataca-
ğõm için burada ele almõ-
yorum.
Dokuz ay süreyle, çev-
remizdeki askeri disiplin
ve düzene alõşõk olan biz-
ler, cezaevinin avlusuna
girip, oradan otobüsten
inerek, meşhur binaya dal-
dõğõmõzda çevremizdeki
kalabalõk ve gürültüden
şaşkõna döndük.
Cezaevi müdürü, savcõsõ
ve komutanõ gelmişlerdi,
daha sonra anõlarõnõ
kitaplaştõracak olan Baş-
gardiyan İsmail Oğuz da
oradaydõ.
Kolay değil, gelen tu-
tuklulardan biri emekli
Büyükelçi (Mahmut Di-
kerdem), bir diğeri İstan-
bul Baro Başkanõ (Orhan
Apaydõn), biri Türkiye Ta-
bipler Odasõ Başkanõ (Er-
dal Atabek), beşi darbeyle
feshedilmiş Meclis’in mil-
letvekilleri, (Kemal Ana-
dol, Nedim Tarhan, Nuret-
tin Yõlmaz, Mustafa Ga-
zalcõ, İsmail Hakkõ Özto-
run), dördü çeşitli üniver-
sitelerde öğretim üyesi
(Metin Özek, Melih Tü-
mer, Gencay Şaylan, Ha-
luk Tosun) biri İzmir Elek-
trik Mühendisleri Odasõ
Başkanõ (Ergun Elgin) idi.
Gazeteci makulesi arasõn-
da da Hüseyin Baş, Niyazi
Dalyancõ, Uğur Kökten ve
bendeniz bulunuyordum.
Ali Taygun tiyatrocu, Or-
han Taylan da ressam ol-
duğundan gazetecilerle
birlikte resmi sõfatõ olma-
yan ayaktakõmõ arasõnda
sayõlabilirlerdi. Ama belli
ki, öbür önemli konuklarõn
nasõl ağõrlanacaklarõ askeri
ve sivil makamlar tarafõn-
dan inceden inceye konu-
şulmuş.
Girdiğimiz yan kapõnõn
hemen yanõndan çöpler dö-
külüyordu, etrafta burun
direğini kõran bir koku...
BANA HIRSIZLAR
KOĞUŞU DÜŞTÜ
Merdiven altõnda, hepi-
miz bir yerlere iliştik. En-
camõmõzõn ne olacağõnõ
öğrenmeyi bekliyoruz.
Önceleri, hepimizi ayrõ ko-
ğuşlara gönderme kararõy-
la birlikte, her birimizin
kimlerin yanõna gideceği
anlatõldõ. Bana hõrsõzlar
koğuşu düşmüştü.
Bu ara zaten sağlõğõ ne-
tameli olan Orhan Apay-
dõn fenalaştõ ve hapishane-
nin hastanesine kaldõrõldõ.
Apaydõn, tahliye edilene
kadar orada kalacaktõ.
Koğuşlarõmõza sevki
bekliyoruz, olmuyor, yet-
kililer gidip geliyor...
Uzatmayalõm, hepimizin
birlikte C-16’ya gönderil-
mesi kararlaştõrõlõyor.
C-16 “Kaçakçılar Ko-
ğuşu”, oraya verilmemiz
bize geçilmiş bir kõyak.
G
eçenlerde bir TV programõndan
dönüşte, TEM üzerinden ge-
çerken Sağmalcõlar hapishane-
sini gördüm. Kapatõlmõştõ, projektörlü ku-
lelerdeki õşõklar sönmüş, bina bir haya-
let şatosu halini almõştõ.
O zamana kadar hapishane binalarõ-
nõn bizatihi kendi görüntülerinin dehşet
verici olduğunu düşünürdüm. O gece, boş
bir hapishane binasõnõn daha da dehşet
verici olduğunu düşündüm ve gözümün
önünde, orada geçirdiğim, iki buçuk yõ-
lõn görüntüleri canlandõ.
Bu dizide dilim döndüğünce onlarõ an-
latmaya çalõşacağõm.
Türkiye’de yazar, çizer, gazeteci, ay-
dõn, düşün adamõ için hapishane, pek de
bilinmeyen bir dünya değildir. Daha
önce eski tüfeklerin masalarõnda, sonra
da, kendi akranlarõmla yaptõğõm soh-
betlerde konu sõk sõk gündeme gelir, acõ
tatlõ anõlar anlatõlõrdõ.
Hep düşünmüşümdür, yabancõ mes-
lektaşlarõmõz birbirlerine gittikleri tatil
yerlerini, güzel otelleri anlatõrlarken,
bizimkilerin sohbetleri hapishane dün-
yasõnõn sõnõrlarõ içinde dolanõp durur...
İki buçuk yõlõmõ geçirdiğim eski adõy-
la Sağmalcõlar, son adõyla Bayrampaşa
Hapishanesi kapanmasõyla gündeme
gelmiş olmasaydõ, ben de oradaki anõ-
larõmõ kaleme almayõ bilmem düşünür
müydüm?
Türkiye gibi bir ülkede hapse düşme-
nin utanõlacak bir yanõ yoktur, bunun övü-
nülecek bir tarafõ da olmadõğõnõ belirt-
meye bilmem ki gerek var mõ?
Hapishane, yokluklarõn, acõlarõn, bas-
kõnõn, gözyaşlarõnõn diyarõ olarak bilinir.
Korkarõm, bütün bunlarõ hissetmiş ar-
kadaşlarõmla birlikte yaşadõğõm bu ortak
macerayõ anlatacağõm dizide acõlõ öğe-
leri yeterince bulamayabilirsiniz. Onla-
rõ yaşamadõğõmõz için değil, asõl anlat-
maya değer gördüklerimin onlar olma-
dõğõnõ düşündüğümden.
Anõmsadõklarõm, hep bana komik gö-
rünen, zaman zaman düşündürse bile gü-
lümseten olaylardõr.
1986 yõlõnda Sağmalcõlar’daki uzun ko-
nukluğun sona erip özgürlüğüme ka-
vuştuğumda söyleşilerimden birinde,
olaya bu biçimde yaklaştõğõm için din-
leyicilerden birinin eleştirisiyle karşõ-
laştõm.
Beni hapishaneyi sevimli göstermek ve
insanlarõn çektiklerini görmezden gel-
mekle suçluyordu.
‘HAPİSLİĞİ GÜLÜMSEYEREK
HAFİFE ALMAK GEREKİR’
Kendisine şunlarõ söylediğimi anõm-
sõyorum:
- Ben çekilen acõlarõ biliyorum, gör-
mezden de gelmiyorum. Ama şairin
dediğini biraz değiştirirsek, Türkiye’de
“hapislik her zaman herkesin başında/
kim bilir nerede nasıl, kaç yaşında”
o yüzden biraz da bizi sindirmek için ya-
põlan bu olay karşõsõnda ağlayõp sõz-
lanmak değil, gülümseyerek, hafife al-
mak gerekir.
Sanõrõm böyle günlerde, asõl önemli
olan böbürlenmek değil, direnmektir.
Doğrusu son Ergenekon olaylarõna
bakõnca, 25 yõl içinde Türkiye’de pek bir
şeylerin değişmediğini de görüyorum.
İşte bu yüzden bu anõlarda da, Sağ-
malcõlar’da çok değerli dostlarõmla
geçirdiğim günlerin kimi zaman acõ,
ama çoğu zaman dudaklarda gülümse-
me tadõ bõrakan olaylarõnõ bulacaksõnõz.
Bu arada belirtmek isterim ki, hepsi-
nin tanõklarõ hâlâ canlõ olan kişilerin ad-
larõ burada ya baş harfleriyle ya da de-
ğiştirilerek verilmiştir.
B A Ş L A R K E N
Sağmalcõlar’da kimi zaman acõ
ama çoğu zaman dudaklarda
gülümseme tadõ bõrakan 2.5 yõl
LLL
H
apishane ve tutukevleri-
nin uygulamasõnda, bu-
raya gelenler ilk kez
tecrit denen bir bölmede, du-
rumlarõna göre, birkaç gün ile
iki hafta arasõnda bir süre ka-
lõrlar. Sonra koğuşa sevk edi-
lirler.
Tecrit genelde merdiven al-
tõnda, küçücük, şansõ olanlarõn
ancak yerde yatabilecekleri
(çünkü o kadar sõkõşõktõr ki,
yatacak yer bile yoktur) dar bir
mahal; günde bir kez kuru ek-
mek ve bulaşõk suyu gibi bir
çorba gelir tuvaleti olmayan,
pislik ve itiş kakõş içinde bir yer,
adeta cehennemin yeryüzü şu-
besi gibi bir mekândõr.
Yõllarõ bulan hapishane de-
neyimimde edindiğim izlenim o
ki, bu ilk bakõşta insanlõk dõşõ gi-
bi görünen dönem infaz ve tu-
tukluluk kurumunun en yararlõ
uygulamalarõndan biri. Çünkü
insan oradan çõkõp da, koğuşa
gittiği zaman adeta tahliye edil-
miş gibi hissediyor kendini ve
ortama çok daha kolay uyum
sağlõyor.
Nitekim, daha önce, TCK
125’ten de yargõlanmakta olan,
Nurettin Yılmaz Diyarbakõr
Cezaevi’nden Kartal Malte-
pe’ye bizim yanõmõza geldi-
ğinde sevinçten uçuyor, kendi-
ni adeta özgürlüğüne kavuş-
muş gibi hissettiğini söylüyor-
du. Bir keresinde,
- Ben tahliye talebinde bu-
lunmam, ya buradan bõrakõp
tekrar oraya götürürlerse... de-
mişti.
Aynõ duyguyu hemen hemen
bir yõl sonra yeniden tutuklanõp,
Metris’te kõrk gün geçirip, bir
daha Sağmalcõlar’a, hem de yi-
ne C-16 ya getirildiğimizde biz
de yaşayacak, kendimizi “evi-
mize!” dönmüş gibi hissedip,
“Tek Kâğıt İsmail”, “Eşape
Burhan”, “Tatü” ve Sezai ile
uzun süre görüşmemiş kõrk yõl-
lõk dostlar gibi sevinçle kucak-
laşõp hasret giderecektik.
Neyse, oraya hapishaneden
sevk ile gittiğimizden mi, yu-
karõdan gelen bir kõyak emriy-
le mi, nedendir tam bilemiyo-
rum, biz tecritten sõyõrõp doğru
koğuşa yöneldik.
Tecritten sõyõrõyoruz
Ölüm orucu direnişleriyle uzun süre gündemde kalan Sağmalcılar Cezaevi 41 yıl sonra kapılarını kapadı.
YARIN: KAÇAKÇILAR
KOĞUŞU C-16
Ali Sirmen, Barış Derneği Davası’nda mahkemeye savunmasını okuyor.
Oturanlar arasında ön sırada Uğur Kökden, Erdal Atabek, Orhan Apaydın bulunuyor.
Otobüsle cezaevine giderken.
(Fotoğraflar: Cumhuriyet Gazetesi arşivi)
‘Bir Gece... Ansızın!’
Sağmalcõlar’la tanõşma