02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 29 AĞUSTOS 2008 CUMA CUMHURİYET SAYFA 17 Ertan Somunkıran: “RTE’nin Kafkasya’daki girişimlerine ‘mekik diplomasisi’ diyenler ‘avare kasnak’ı bilmiyor demektir!” Futbolda durum: Fenerbahçe devler Galatasaray evler liginde! Kirli Aydın Türkaydın: “En büyük çevre kirliliğinin fakirlik olduğunu söyleyen halt etmiş. En büyük kirlilik rüşvet, yalan, talan ve dolandır.” Helva Necati Cebe: “Dişli yol arkadaşlarına ‘Hesap vermek yok tek başına, ya hepimiz ya da hiçbirimiz’ derse, yandı keten helva!” Sınır Zekai Buluç: “255 yeni lira, açlık sınırı olamaz! Olsa olsa, bu parayı savunanların utanmazlık sınırı olur!” YağmurDeniz Bu da üstün hizmet anahtarlığı töreni NEREDEN çıktığı belli olmayan telefon görüşmesi tutanaklarından biri sonunda bize de geldi. Siftah gönderenden, bereket polisten diyerek birinci erkek sesi ile ikinci erkek sesi arasındaki konuşmayı okuyalım: Birinci ses: Hocam şey yani paşam, emeklilik töreninde size bir sürpriz yapmayı düşünüyorum. İkinci ses: Yapma Allah aşkına. Birinci ses: Hükümete üstün hizmetlerinizden dolayı sizin için Dolmabahçe’de törenin daniskasını yapalım diye kararlaştırdık ve bunun için üstün hizmet madalyanızı zırhlı otomobilin anahtarına takmayı planladık. İkinci ses: Yapmayın yav. Birinci ses: Çok da güzel oldu. İkinci ses: Hadi ya? Birinci ses: Valla, madalyadan anahtarlığı Abdullah’a gösterdim o da çok beğendi. İkinci ses: İyi bari. Birinci ses: Fakat hocam törende şeyi nasıl yapalım diye bir türlü karar veremedik. İkinci ses: Hangi şeyin neyini? Birinci ses: Madalyadan anahtarlığı elinize mi verelim, cebinize mi koyalım; mütereddit kaldık. İkinci ses: Siz karar verin, o da bana sürpriz olsun. Birinci ses: Okeydir hocam. - Karadeniz’de savaş gemisi krizi varmış... “Çocuk bezi kerizliğinden!” İSLAMCI AKP tarafından Cumhurbaşkanı yapılan Abdullah Gül, bir yıl önce çıktığı Çankaya Köşkü’nün bahçesinde kurulan sahnede NTV’den iki kişinin çanak içinde sorduğu soruları canlı yayında yanıtlıyor; bir yılının değerlendirmesini yapıyor. Çanaktaki sorulardan biri de “türban”la ilgili. Laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline geldiği yüksek yargı kararıyla tescillenen İslamcı AKP’nin Cumhurbaşkanı, “Ben bu sorunun muhatabı değilim” havasında lafa girip “madem sordunuz, bari cevap vereyim” tavrıyla ve eliyle dışarıyı göstererek “Sokakta bir problem yok” gibisinden birtakım laflar ediyor. Valla doğru söylüyor. Abdullah Gül’ün karısı Hayrünnisa sıkmabaşlı bir kadın. Karısına misafir gelmiş sıkmabaşlı kadınlar Çankaya Köşkü’nün bahçesinde dolaşırken örneğin o sırada Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı Komutanı’nın büyük olasılıkla başı açık eşi de aynı bahçede yürüyor olabilir. Karşılaştıklarında birbirlerine selam bile vermişlikleri vardır! İslamcı AKP tarafından Cumhurbaşkanı yapılan Abdullah Gül, türban konusuyla fazla muhatap olmak istemiyor gibi ama bir taraftan da “istemem yan cebime koy” hesabıyla laf yetiştirmeye devam ediyor ve “Türban falan... İnsanlar nasıl isterlerse öyle hareket etsinler” diyor. Nasıl yani? Demek ki bütün kadınlar tesettüre girecek. Çünkü Anadolu’da kadınlar nasıl isterlerse değil “mahalle” nasıl isterse öyle hareket ediyor. Abdullah Gül, Kayserili. Kimliği bizde saklı aile de Kayserili ve Kayseri’de yaşıyor. Kadın türbanlı. Aile yaz tatiline çıkıyor. Antalya’ya bir ahbaplarına misafirliğe gidiyorlar. Kayseri’den Antalya’ya gelir gelmez kadın türbanını çıkartıyor ve askılı bluzu ile sokağa çıkıyor. Plaja gittiklerinde bikinisiyle denize giriyor. Antalya’daki ahbapları bu değişimin nedenini sorduğunda Kayserili aile çevre baskısı nedeniyle Kayseri’de tesettürsüz, türbansız yaşamanın mümkün olmadığını anlatıyor. Gül, Çankaya Köşkü’nün bahçesindeki sahnede çanak soruları yanıtlıyor. Neymiş, insanlar nasıl isterlerse öyle hareket etsinlermiş. Başkomutan “uygun adım marş” dedikten sonra “Türkiye İslam Cumhuriyeti”ne giden yolda kim emre itaatsizlik edebilir ki! Gül’ün emri! BAKIŞ AÇISI GÜRBÜZ ÇAPAN Esnaf Çevreciler Adamın daniskası başbakan olur! Başbakan’ın daniskası da ‘çevreci’! Rize’nin Güneysu ilçesinden açıkladı Sayın Baş- bakanımız; “Ben çevrecinin daniskasıyım!” İyi, maşallah bereketallah, başka ne denir. Bir güzel anlattı İstanbul belediye başkanıyken na- sıl ağaç diktiğini. Efendim anlatayım. Doğrudur. Hat- ta işi o kadar abartmışlardı ki, bu fidan alımı yapan ekipten biri Moldova’da kendine 60 dönümlük fidanlık da alıvermiş diyorlar. Eh çevrecilik yeşilcilik (!) böyledir işte.. Bazılarını sportmen, bazılarını fidancı yapıverir. Bazen de kartlaşmış on- on beş yaşındaki fidan- ları söker getirirler elin gurbetinden. Dikiverirler yol re- füjlerine, 1-2 ayda kuruyunca değiştir babam, işi ‘es- naf kafası’ ve ‘gösteri amacıyla’ yapınca böyle olu- yor. Peki! Gelelim sadede. Diyelim ki, gelin doğurdu, ço- cuğun yüzü sakallı, bıyıklı. Ağzında da cigara.. “Ya- hu bu ne” diye soran olmaz mı? Hiç taze gelin 15 ya- şında bir çocuk doğurabilir mi? Evlatlıkta böyle yaş aranıyor birader… bu ne haldir, bunların hesabını kim soracak dersin Sayın Başbakanım? Buralardaki “ye- tim hakkı” sizi ilgilendirmiyor mu? Şimdi başbakanlarımızın en daniskasından küçü- cük bir istekte bulunmak istiyorum. Devletlum… Siz ki, İstanbul âşığısınız!. Sizin de adınız İstanbul’la yaşamalıdır. Fatih Sul- tan Mehmet’in Fatih Camii, Süleyman’ın Süleyma- niyesi, III. Ahmet’in Sultan Ahmet Camii gibi.. Ataköy sahilleri ve çağın yap-satçısı TOKİ Sizde hani çevrecinin daniskasısınız ya; kalkıp ca- mi, hipodrom, mektep yapacak haliniz yok… Sizi yo- rup Viyana’ya sefer düzenlemenizi falan da isteme- zük! Fırsat elinizde: Ataköy sahilinde kıyı-kenar çekme gereği terk edilmiş 425 bin metrekare bir alan var. TSK’nin ve Harbiye’nin elindeki alan yemyeşil kaldı. O yeşil alanın devamı yeşil alan. Hani karşısı beton ile doldurulan yerler. Hatırlamadınız mı? Hani eski E-5 otelleri, bilmem ne motelleri işgal etmişti. Kırık dökük devlet büyük- lerinin çaycı, çorbacıyla ahbaplık kurduğu mekânlardı. Kanlı bir kavgadan sonra bu alanlar devlete kaldı. Ya- ni kamu alanı. Geçenlerde bir baktım çağın yap-sat- çısı TOKİ tabelası asılmış, burayı konut-iş merkezi gi- bi fasa fiso işlere heba edeceğine bir müdahaleyle İs- tanbul’un, yersiz yurtsuzlarına, gezi-mesire alanı gi- bi düzenle, deniz düşmanları kebap-mangal yapsın- lar. Şişmanlar yürüyüş yapar, denizi tanıyanlar plaj ola- rak kullanır. Kısaca kimsesizlerin mekânı oluverir. Ga- rip gurebanın faydalanacağı yer oluverir. Aksi halde türedi zenginlerin Ayamama Deresi ko- kulu ve manzaralı konaklarına sunmuş olursunuz! Hani siz ki İstanbul’u ve İstanbulluları aşkla sever- diniz. Yetim hakkını (kimsesizler de dahildir buna) kimseye yedirmeyeceğinizi biliyorum! Ataköy yapılırken plan- cısı ve mimarının kıyı kenar diye terk ettiği alanı ye- niden kamuya sunmak sizin göreviniz. Siz herkesten çok sevdiniz İstanbul’u ve ne gariptir ki İstanbullular da sizi çok sevdi. En başa ittiler sizi, siz İstanbullu- ları en dibe itmeyin. İstanbul’un en daniska belediye başkanıydınız. İs- tanbullular da sizi en daniska dost bildiler. Şu kıyı ke- narı İstanbullulardan esirgemeyiniz. Onlar sizden başbakanlığı esirgemediler. Hadi Kralım, ülkemiz sizden daniska bir çevrecilik bekliyor. Biliyorsunuz lafla peynir gemisi yürümüyor. Bunu yapın, Bakırköy de size kul olsun! Hani Lon- dra’nın Hayd Parkı ya da New York’un Central Par- kı gibi. Kimsesizlerin sığınağı, kimsesizlerin dostluk mekânı olan, müzik gruplarının yarıştığı, garibanın soğan ek- meğini bölüştüğü koca bir Tayyip Erdoğan Parkı… Ha ne dersiniz!.. Ya da verirsiniz, verdiğiniz gibi çağınızın en büyük yap-satçısı TOKİ idaresine, kente kent katarlar. Hem alırken hem satarken “hasılat” kazanırlar. Cumhuriyet döneminin evde kalmış tek akciğeri, ger- çi apandisit olarak kullanılıyordu… Yıkıldı gitti dandik babaların, uydurma anıları… Oraların dili olsa da ko- nuşsa keşke… 4 Hasekili Yafes Sultan’ın gitti; Tör- kiş Las Vegas anı-düş imparatorluğu... Hadi, siz ey İstanbul âşığı, İstanbul’un düş ve ha- yal kahramanı, İstanbul’un ‘akciğeri’ ni yedirmeyin yap- satçılara; orayı İstanbul’a bağışlayın, İstanbul’la ömür boyu yaşayın. [email protected]/Faks: 0212 6727171 MERİÇ VELİDEDEOĞLU Yarın 30 Ağustos’un 86. yıl- dönümü. Cumhuriyet tarihi- mizin bu gibi günleri, şimdiler- de çoğu kez Atatürk’ün adı anılmadan kutlanmaktadır. Buna karşı, maskaralık mas- kesi ardında ülkenin kimi temel öğeleriyle oynayıp karmakarı- şık bir ortam yaratan Ergene- kon davasında, Atatürk’ün yer almadığının ayrımına varılın- ca, hemen atağa geçilmiş. Son ek dosyaya alınıvermiş Atatürk. Neden olarak da Ata- türk’ün ünlü “Bursa Nutku” uygun görülmüş. Başsavcı bir baskın sırasın- da ele geçirilen belgeleri ince- lerken, bunların arasında “Bur- sa Nutku”nu bulur. Böylece sa- nığın suçları arasına bir tane daha eklenecektir. Böyle olmuş ki, Başsavcı- lıkça İstanbul Emniyet Müdür- lüğü’ne başvurulmuş, “Bursa Nutku” neyin nesidir, diye. Emniyetten yanıt gelene dek, başsavcılık, “Bursa Nutku”nu bir “suç delili” olarak algılamış olmuyor mu? “Bursa Nut- ku”nun sahibi Atatürk. İster istemez, o süreç içinde “Ata- türk” de “suçlu” gibi görül- müş oluyor mu, olmuyor mu? Neyse ki, emniyetten olum- lu yanıt gelmiş. “Bursa Nut- ku”nun Atatürk’e ait olduğu bil- dirilmiş. Nutuk, suç delili ol- maktan, açıkçası “suçlu” ol- maktan ancak bu “yolla” kur- tulmuş. Başsavcı Zekeriya Öz’e genç denebilir. Henüz kırk ya- şında. Atatürk de “Bursa Nut- ku”nda gençlere sesleniyor. Cumhuriyete, devrimlere kar- şı en küçük “kıpırdanış”ta bile, Türkiye’nin “var oluş”unun bu temellerini nasıl koruyacakla- rını anlatıyor. Demek, önerileri beğenme- di başsavcılık ki, emniyete başvurdu. Oysa “Bursa Nutku”nun içe- riği, özellikle söylendiği dö- nemle birlikte ele alındığında, ne denli yerine oturduğu daha iyi anlaşılır. Dahası, geldiği- miz noktada günümüz için de yol gösterici olduğu pek yad- sınamaz sanırım. “Bursa Nutku”nun söylendi- ği 1933, 1931’de başlayan “ibadetin Türkçeleşmesi” ça- lışmalarının sonuçlarının alındığı ve uygulamanın başlatıldığı yıldır. Örneğin, 1933’ün şubat ayı- na girildiğinde, ezanın artık Türkçe okunmasına geçilir. Doğallıkla, Bursa Ulu Ca- mii’de de Türkçe ezan okunur. Ne var ki, kışkırtılan “cemaat”, “Arapça ezan istiyoruz!” hay- kırışlarıyla dışarı çıkar; topluluk büyür; “şeriat isteriz!” başkal- dırılarına döner. Atatürk ertesi sabah Bur- sa’dadır: Olayın onu üzen yön- lerinden biri de, Bursa savcı- sının, Bursa müftüsünün du- rumu gereken ağırlıkta ele al- mamalarıdır. Bu olup biteni genç bir sav- cının bilmesi, demek artık ola- naksız. Bir bakıma gençler haklı. Çünkü onların eğitim döneminde, öğretilen ve önemli olan, ezanın “kutsal dil” diye belletilen Arapçaya dönüştürülme olayıdır. Bunu gerçekleştiren Bayar- Men- deres döneminin Atatürk dö- neminden üstünlüğüdür. Gü- nümüzde olduğu gibi. Öte yanda 1933’ün “Bursa Nutku” 1927’nin “Gençliğe Sesleniş”in bir devamı gibi- dir. Ne der Atatürk, Söylev’de yer alan “Gençliğe Sesleniş”in sonuna doğru: “... yurdun için- de yönetim başında bulunan- lar aymazlık ve sapkınlık ve üstelik hayınlık içinde buluna- bilirler.” İşte bu uyarının ardın- dan gelir “Bursa Nutku”. İnsan, sıra Atatürk’ün Büyük Söylev’inde mi, diye düşünü- yor. Söylev de (Nutuk), emni- yete gönderilip inceletilir mi dersiniz? 88 yıl önce emperyalizme karşı direnen ve kazanan, ar- dından çağdaş, “laik” bir yö- netime kavuşan bir “ülke”nin günümüzde hızla dinselleşti- rilmesi; tüm yönetim kadrola- rının bu doğrultuda yeniden düzenlenmesi; “laiklik” karşıtı olduklarını her fırsatta belirten kişilerin “devlet”in “yürütme”nin başına geçmesi; ülkenin stra- tejik kaynaklarının bile gözü ka- ra bir tutumla elden çıkarılma- sı; ülkeyi bölen, parçalayan haritalar yayımlayan devletle- rin dizi dibinden ayrılmaması karşısında Atatürk sağ olsay- dı yukarıda yazılan, Söylev’den yapılan alıntıyı yineler: “... yö- netim başında bulunanlar ‘ay- mazlık’ ve ‘sapkınlık’ ve üste- lik ‘hayınlık’ içinde”ler derdi. Ve o ülkenin gençlerini gö- reve çağırırdı. İşte Atatürk’ün bu görüşün- den, ülkemizde alınanlar, üzü- lenler olabilir düşüncesiyle is- ter misiniz, Söylev de (Nutuk) apar topar emniyete “havale” edilsin... Avare SESSİZ SEDASIZ (!) Atatürk de Ergenekon’da [email protected] KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com29 Ağustos OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc yahoo.com HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Tek kişilik ve karosersiz küçük otomobillerle pist üzerinde yapõlan yarõş sporu. 2/ Sa- hip... Kulağa asõ- lan uzun küpe. 3/ Zarara uğrama teh- likesi... Bir Asya ülkesinin başkenti. 4/ Bir dileği yerine getirme... Bir cetvel türü. 5/ Gösteri. 6/ Karakter... Kuru soğuk. 7/ Kuzu sesi... Yoğurt, pek- mez gibi koyu şeyleri suyla inceltmek. 8/ Halk edebiyatõ şiir türlerinden biri... “Her çiçekten bal eyledik / ---’ya saydõlar bizi” (Pir Sultan Abdal). 9/ Kaynağõ mitolojik çağ- lara dayanan kirişli bir çalgõ... Sinir hücresi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Ses ya da õşõk dalgalarõnõn, engeller çevresinde yayõl- masõ ve bu engelleri dolanarak geçmesi. 2/ Hatay ilinde bir õrmak... Ürenin kanda birikmesi sonucu ortaya çõkan hastalõk. 3/ Yüz, çehre... Utanç duyma. 4/ Pulu yapõştõ- rõlmadan gönderilen mektup için, alõcõnõn cezalõ olarak ödediği posta ücreti... Bir şeyin esas tutulan yüzü. 5/ Du- man lekesi... Afyonkarahisar’õn İhsaniye ilçesinde, Frig- lerden kalma yüzlerce kaya mezarõnõn bulunduğu yöre. 6/ Bir çeşit kõsa ney. 7/ Kumtaşõ... Açõk elle yüze vuru- lan tokat. 8/ Damla hastalõğõ... II. Dünya Savaşõ’nda Ja- ponlar tarafõndan kullanõlan avcõ uçağõ tipi. 9/ Deniz kõ- yõsõnda dalga aşõndõrmasõyla oluşmuş sarp ve yüksek yer... Bõçak, kõlõç gibi kesici araçlarõn kabõ. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 H Ö K E L E K S O Ğ U Z S O K U Ş E P İ T L E Ş K A N A T O M İ U Ç E K Ü R İ R U S A R İ Y A A B A N T D E M N U G A A Y T A K A R İ Y E Ç 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Oğlumuz Ahmet Barkõn 1 yaşõnda Mehmet - Gülçin KARADAŞ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle