29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B GÜNDEM MUSTAFA BALBAY Baştarafı 1. Sayfada pılan yorumların ortak paydası şu: Yeni bir dönem başladı! Herkes bu yeni dönemin adını farklı koyuyor, seç beğen al: Soğuk barışın sonu... Rusya’nın dönüşü... Kafkaslar’ın Ortadoğulaşması... ABD-Rus çekişmesinin yeni halkası... Bu şıkların her birinin ayrı gerçekliği var. Türkiye AKP dönemindeki, “kriz varsa çözüm önerisi benden” geleneğinin ürünü olarak kısa süreli suskunluktan he- men sonra öne çıktı: Kafkas Paktı kuralım! Öneri Başbakan’dan geliyordu... Dışişleri’nin bu öneriden haberi var mıydı? Bize göre haberi olsa bi- le, onayı yoktu. Zira, böylesi önerilerin ancak belli bir barış ve istikrar ortamında yeşerebileceği, suyun 100 derecede kaynaması kadar yalın bir gerçek. Rusya, Türkiye’nin bu önerisinin hemen üstüne at- ladı, “Ben de gireyim, paktı kuralım“ dedi. Zaten Rus- ya, Erdoğan’ın ziyaretini “Ankara, Moskova’nın tez- lerine yakın“ diye yorumladı. ABD çıkıştı: “Bu nereden çıktı, benden habersiz böyle pakt mı olur?” Arada kalan Türkiye, “herkes girsin“ dedi... Erte- si gün Gürcistan’ın Ankara Büyükelçisi demez mi: “Biz bu tür paktlarda yokuz... Türkiye’nin iyi niyetli girişimlerini anlıyoruz ama, toprak bütünlüğümüzü tar- tışmalı yapacak böylesi adımlar yarar değil, zarar ge- tirir.” Gürcistan’a iyilik yapmak için bir öneri geliştiri- yorsunuz, Gürcistan karşı çıkıyor! Kafkaslar’ın bir parçası olarak Ermenistan’la iliş- kileri nasıl sürdüreceğimiz de netlik kazanmadı. Bu- rada da Cumhurbaşkanı, “acaba futbol maçını izle- meye gidersem, dış politikaya hâkimmiş gibi görü- nüp, biraz da ön almış olur muyum” sorusuna yanıt arıyor. Görünen tabloda, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Dışişleri büroksasisi birbiriyle örtüşmeyen çözümler, projeler peşinde... Amerikan gemilerinin İstanbul ve Çanakkale Bo- ğazı‘ndan geçişinde de yine Ankara’nın çok kişili po- litikasını görüyoruz... AKP’nin yarı ve tam resmi yayın organları bile ge- milerin geçişini, Osmanlı‘nın Birinci Dünya Savaşı‘na sokulması koşullarıyla karşılaştırdılar. Bize göre doğru bir çağrışım! Teknik olarak gemilerin geçişinin Montrö’ye uygun olduğu söyleniyor. ABD, şu aşamada gürültü çık- masını istemediği için kendisini Montrö koşullarına uyarlamış görünüyor. Ankara ise şöyle bakıyor: Gemiler Boğazlardan geçti... Oh, şimdilik kriz gö- rünmüyor! Durumun gerçekte ne anlama geldiğini anlatmak için yukarıdaki tümceyi şöyle kurabiliriz: Gemiler boğazlarımızdan girdi! Ya da şu tümce: Boğazlarımıza kadar Kafkas krizine battık! Şu aşamada bu değerlendirmeler abartılı bulu- nabilir. Ancak gidiş hiç de öyle görünmüyor. Rusya şimdiden homurdanıyor: “Karadeniz’de ABD varlığı istikrar getirmez...” Türkiye, çözümün parçası olacağım derken, ken- disini krizin parçası olarak bulabilir. GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK Baştarafı 1. Sayfada nüp tartışarak tezgâha koymayı bir yana bırakalım; bu kafa ile giderek ulusallaşan herhangi bir sorunu çözümlemek olanaksız! Örneğin Muğla koylarındaki balık çiftliklerinin tu- rizmden insan sağlığına uzanan zararlarını RTE ile oturup konuşarak, olumlu sonuçlar verecek tartış- malar yaparak çözebilir misiniz? Böylesi bir sonucu rüyanızda görürseniz, inan- mayınız! Muğla’nın Güllük Körfezi’ndeki cennet koyların ba- lık çiftliklerinin yarattığı kirlilik nedeniyle cehenneme dönüştüğünü duyuran haberler, bu koyları kurtarmak için iktidarın derhal gereken önlemleri alarak duruma el koyması gerektiğini yazan yorumlar, RTE’yi yine barut fıçısına dönüştürdü. Kendi dışındaki siyasetçiden medyaya kadar kim aklına geliyorsa suçlamaya yöneldi. Akla gelmiyor değil; diyabet hastası RTE’nin şekerini acaba, bu kez balıkçı çiftlikleri sorununu çözmek için iktidarın hemen önlemler almasını içeren haber, yorum ve söy- lemler mi yükseltti? Karadeniz kıyılarında geziyor. Bir yerde kurulma- sı planlanan santrala karşı yöre halkının düzenledi- ği mitinglere veya Yeşiller’in (Green Peace) çevre- ci eylemlerine kafayı takmış; binlerce insanın katıl- dığı meydan toplantılarını üç beş kişiye indirgiyor. Dünyanın hemen her yerinde eylemleriyle dikkat çeken Yeşilleri küçümsüyor ve yeni kimliğini ilan edi- yor: Çevrecinin daniskası benim! İlk gün sergilediği manzara bu. Ertesi gün pazar. Sorunlarımızı oturup konuşarak, uzlaşarak çözme- miz isteniyor ya; bu istek, RTE’nin şekerinin galiba daha da yükselmesini sağlamış. Bu kez saldırı alanını genişletiyor ve balık çiftlik- lerine derhal gerekli önlemler alınmasını dileyen ga- zete fotoğraflarını, haber ve yorumları görünce yi- ne tepesi atıyor. Meydan meydan dolaşarak aklına, diline ne gelirse konuşuyor. Ulusal sorunları konuşarak, anlaşarak çözmeyi önerenlere RTE ne kadar yanıldıklarını gösteren so- mut bir örnek veriyor: “…Benden önceki yönetimler döneminde kurul- muş olan bazı balık çiftlikleriyle ilgili faturanın…” ik- tidarına kesilmek istenildiğini söylüyor. Balık çiftliklerinden bu denli şikâyetçi iseniz; ne- redeyse benden değil, bu çiftliklere izin veren geç- miş iktidarlardan hesap sorun, diyecek! Devlette devamlılığı hâlâ kavrayamamış bu anla- yıştaki bir kafa ile sorunları konuşarak, uzlaşarak de- ğil, örneğin anayasa sorununu, balık çiftlikleri so- rununu çözebilmeyi umut edebilir misiniz? RTE, umutsuz bir olay! Kendisi de iktidarı da çevreciymiş. Ama nereye ka- dar? Geçmişi karalama fırsatı ele geçirince gerek- mediği halde siyasal alanda yeni kavgalara yol açın- caya kadar… Bağırıp çağıran, masum eleştirilere bile ağzına ve aklına gelen saldırıyı yapan RTE ile sorunların çö- zümünü birlikte düşünebilmek olanaksız. RTE’nin çözüm anlayışı nalıncı keseri gibi. Hep ba- na, hep bana! Bir sorunun çözümü mü gündemde. RTE dini öğ- retilerinden gelen yaşam ve siyasal felsefesine gö- re bir yol, bir yöntem saptayacak. Sen, o, sizler, biz- ler efendi hazretlerinin saptadığı öneriye baş eğe- cek, böylece RTE’nin anladığı biçimde uzlaşmanın gereğini yerine getirmiş olacağız! Türkiye bu kadar ucuz mu? Her konuda alim olduğuna, her konuda herkese, geçmiş dönemlere fark attığına inanıyor. Ama önceki gün yine; “laik, sosyal bir hukuk dev- leti anlayışından asla geri adım atmayacağını” söy- lüyordu. Bay RTE; laiklik konusunda sürekli yinelediğiniz anlayışınızı lütfen açar mısınız? Nedir sizin gerçek laiklik anlayışınız? Hiç değilse, bir kez olsun, ama o da laiklik konu- sunda olsun; Kasımpaşalılığınızı gösterin... Tabii ak- lınız, yüreğiniz elveriyorsa!.. [email protected] SAYFA 26 AĞUSTOS 2008 SALICUMHURİYET 8 HABERLERİN DEVAMI İstanbul B 31 Edirne B 36 Kocaeli PB 34 Çanakkale B 33 İzmir B 34 Manisa B 38 Aydın B 37 Denizli B 38 Zonguldak PB 26 Sinop Y 29 Samsun Y 30 Trabzon Y 29 Giresun Y 28 Ankara B 34 Eskişehir B 34 Konya B 34 Sıvas PB 30 Antalya B 35 Adana B 36 Mersin B 36 Diyarbakır B 39 Şanlıurfa B 37 Mardin B 33 Siirt B 38 Hakkâri B 28 Van B 30 Kars Y 27 Oslo Y 21 Helsinki Y 18 Stockholm Y 20 Londra Y 23 Amsterdam Y 20 Brüksel Y 20 Paris Y 24 Bonn PB 25 Münih PB 25 Berlin PB 24 Budapeşte PB 28 Madrid PB 35 Viyana Y 24 Belgrad PB 28 Soyfa Y 30 Roma Y 26 Atina B 31 Zürih Y 25 Moskova Y 18 Aşkabat B 38 Astana B 20 Taşkent B 40 Bakû B 32 Bişkek B 32 Tiflis B 30 Kahire A 34 Şam A 38 Yurdun kuzeydoğu ke- simleri parçalı bulutlu, Orta Karadeniz kıyıları, Doğu Karadeniz ile Kars, Ardahan ve Sinop çevreleri kısa süreli ve yerel olmak üzere sa- ğanak ve gökgürültülü sağanak yağışlı, diğer yerler az bulutlu ve açık geçecek. Hava sıcaklı- ğında önemli bir deği- şiklik olmayacak. / IŞIL ÖZGENTÜRK “Örgütsüz güç güç değildir!” hayatõn her alanõna uygulanabilen bu sloganõ çok seve- rim. Örneğin sõk sõk genç nü- fusumuzla övünüp dururuz; oy- sa bu genç nüfusun kalitesi hakkõnda bilgilerimiz zayõf, ay- rõca bu dev genç nüfusun yete- neklerini geliştirecek, onu mo- tive edecek olanaklardan ne ya- zõk ki yoksunuz. İktidarlarõn kadrolaşma tutkusu ve bürok- rasinin katõ kurallarõ insan kay- naklarõmõzõ doğru dürüst kul- lanmamõzõ engelleyen en önem- li nedenlerin başõnda geliyor. Böyle olunca da genç nüfusun devliği filan kalmõyor ve Olim- piyat gibi dünyanõn kõyasõya yarõştõğõ, herkesin kendi reko- runu kõrmak için canla başla ça- lõştõğõ bir büyük organizasyon- da madalya değil nal topluyoruz. Ata sporu güreş ve devşir- melerle başarõya ulaştõğõmõz halterde bile yenilen yenilene. Çünkü örgütlenmeyi bilmiyo- ruz, sporu sadece futbol olarak gördüğümüzden diğer spor dal- larõndaki gelişmeleri takip etmek gibi bir çabamõz yok. Dünya ne- rede biz neredeyiz farkõnda bi- le değiliz. Tõpkõ pek çok alanda olduğu gibi... Ulus devlet kavramõ artõk or- tadan kalkõyor dense de, kazõn ayağõ öyle değil; uluslar her yarõşmayõ, her uluslararasõ or- ganizasyonu bir prestij mesele- si olarak görüp, ona göre ön- lemler alõyorlar. Sporcusuna, çalõştõrõcõlara maddi ve manevi çok önemli imkânlar sunuyor- lar. Bu işler haftada bir beden dersleriyle olmuyor. İş bilmeyen yöneticilerle olmuyor, iman kuvvetiyle olmuyor. Para, bilgi ve disiplin bu işlerin başlõca ak- törleri. Ve tabii devamlõlõk. Vekillerine, genelkurmay es- ki başkanlarõna zõrhlõ araba ala- bilen Türkiye’nin sporculara ayõracak parasõ elbette vardõr. Ya da biz öyle biliyoruz. Ayrõca bu alanda sadece devletin değil, özel sektörün de devreye gir- mesi gerekiyor. Dünya bunun örnekleriyle dolu. Özel sektör de bilmelidir ki, spor sadece futbol değildir. Ve Türkiye’nin hõzlõ koşan,yüksek atlayan atletlere ihtiyacõ vardõr. Hele de yüzü- cülere.. üç tarafõ deniz olan bir toprak parçasõnda yaşayõp yüz- mede adõmõzõn bile geçmeme- si doğrusu beni olimpiyatlarda en çok yaralayan şey oldu. Tam, su akar Türk bakar hal- deyiz. Deveye sormuşlar: “Boynun niye eğri?” O da yanõt vermiş: “Nerem doğru ki...” Eğitim, sağlõk sistemi hõzla bozulan, çocuk ölümlerine ka- yõtsõz, açlõk sõnõrõnda gezinen- lerin hõzla çoğaldõğõ bir ülkede düzeltilecek kala kala spor mu kaldõ diye- bilirsiniz. Üstelik haklõ- sõnõz.. ama her şey birbirine o kadar bağlõ ki... Dünyayõ de- ğiştireceğimize çok inandõğõ- mõz bir zamanlarda sõkõ tartõş- malar yapardõk: “Şimdi devrim zamanıdır; sanat, edebiyat, aşk bunlar daha sonra gelir.” Geçen zaman bize gösterdi ki, sanat da, edebiyat da, aşk da devrim kadar önemlidir. Buna bugün ben bir de sporu ekliyo- rum. Belki birileri bir şeylerin ucundan yakalamayõ başarabi- lir. Not: Pazar günkü “Şiire Sı- ğınmak İyidir” başlõklõ ya- zõmdan sonra okurlarõmdan Bil- ge Sümer şiire sõğõnmõş ve Tuz- la’daki cinayet gibi kazadan sonra kendine bir şiir yazõp be- nimle paylaşmak istemiş, ben de sizlerle paylaşõyorum: “Şöyle yazıldı / Üç mezar taşına / Ruhl....Fati... / Ahmet, Mehmet Salih / İnsan doğdu- lar / Malatya’da, Sinop’ta, Kars’ta / Bilmediler son ne- feslerine kadar / Kum torba- sı olduklarını / Onun için ek- sik bırakıldı / Şahidedeki ya- zılar / Okuyanlar / Cevap bu- lamadılar lakin / Yine de Fa- tihayı tam okudular.” Olimpiyat Fiyaskosu isilozgenturk gmail.com ABD’nin Montrö planı Amerikan gemilerinin gün hesabı BAHADIR SELİM DİLEK ANKARA - ABD gemilerinin Karadeniz’e açõlmasõndan sonra Montrö Sözleşmesi’ne gö- re belirlenen 21 günlük süreden geri sayõm başladõ. Geçen cumartesi günü Boğazlardan geçerek Karadeniz’e açõlan USS Mc Faul des- troyerinin 17, önceki gün Karadeniz’e giren USS Dallas isimli sahil güvenlik gemisinin 18 günü kaldõ. ABD’nin Montrö çerçevesini kullanarak be- lirli tonaj ve süre kõsõtlamalarõ içinde Kara- deniz’de sürekli bir güç bulundurmayõ he- deflediği belirtiliyor. ABD yönetimi, Gür- cistan’a destek vermek için önce Mercy ve Comfort adlõ iki hastane gemisini Karadeniz’e çõkarmak için basõn aracõlõğõ ile gayri resmi olarak Ankara’da zemin yoklamõştõ. Gemilerin ağõrlõğõ Montrö Sözleşmesi’ne takõlõnca, ABD yönetiminin daha az tonajlõ McFaul ad- lõ destroyer, Dallas adlõ sahil koruma gemi- si ve Altõncõ Filo’nun bayrak gemisi USS Mo- unt Whitney’in Karadeniz’e gönderileceği bil- gisi basõna yansõmõştõ. McFaull ve Dallas, ge- çen hafta sonu Karadeniz’e açõldõ. Henüz yo- la çõkmamõş olan USS Mount Whitney, 18 bin 400 tonluk ağõrlõğõ ile Boğazlardan geçişe iliş- kin Montrö’nün getirdiği 15 bin tonluk sõnõ- rõn üzerinde bulunuyor. Resmi verilere göre USS MacFaul 8 bin 915, USS Dallas 3 bin 250, USS Mount Whitney 18 bin 400 ton ağõr- lõğa sahip bulunuyor. USS Mount Whitney Montrö’ye aykõrõ olarak Karadeniz’e çõksa bi- le üç geminin Karadeniz’de bulunmasõ du- rumunda, Montrö’de bir ülke için getirilen 30 bin tonluk sõnõr aşõlmõş oluyor. USS Mount Whitney’in resmi verilerinde ağõrlõğõ 18 bin 400 ton görülüyor. Ancak Mon- trö Sözleşmesi’nde sözü edilen “standart su taşırımının” yanõnda uygulamada, net tona- jõn kullanõldõğõ belirtiliyor. ABD gemisinin net tonajõnõn ise 14 bin 600 olduğu belirtiliyor. Sözleşmenin Ek 4’ünde, “İşbu Sözleşmenin II sayılı Ek’indeki tanımlamalara göre, to- naj toplamının hesaplanmasında göz önün- de tutulması gereken sutaşırımı (maimah- reç) III sayılı Ek’te tanımlanan standart su- taşırımıdır” düzenlemesi yer alõyor. Ancak USS Mount Whitney’in geçen yõl 28 Eylül’de İstanbul Boğazõ’ndan geçerek Karadeniz’e çõk- tõğõ ve burada tatbikata katõldõğõ belirtildi. Bu geçiş sõrasõnda da söz konusu geminin stan- dart sutaşõrõmõ ile değil net tonajõ ile değer- lendirilmiş olduğu ortaya çõktõ. ANKARA (Cumhuriyet Bü- rosu) - Kafkasya’da patlak veren savaş, Karadeniz’deki hassas den- geyi gündeme taşõrken diploma- si kulislerinde gelecek dönemde ABD’nin Montrö Sözleşmesi’ni tartõşmaya açabileceği kaygõsõ ön plana çõkmaya başladõ. CHP Genel Başkan Yardõmcõsõ Onur Öymen, ABD’nin güçlü bir do- nanmaya sahip olmasõ nedeniyle genel politikasõnõn denizlerin ser- bestliğinden yana olduğunun al- tõnõ çizerken Türkiye’nin Montrö üzerinde gerekli titizlik göster- memesi durumunda ABD’nin gelecek dönemde bu sözleşmenin değiştirilmesini isteyebileceğini söyledi. DSP Balõkesir Milletvekili Prof. Dr. Hüseyin Pazarcı ise ABD’nin Montrö konusunda uzun süreden bu yana denemeler yaptõğõnõ, gelecek dönemde de Bulgaristan ve Romanya’nõn NA- TO üyeliği üzerinden bazõ giri- şimlerinin olasõlõk dahilinde bu- lunduğunu dile getirdi. Gelecek dönemde ABD’nin Montrö’ye ilişkin yaklaşõmõ ko- nusunda uluslararasõ ilişkiler uz- manlarõnõn görüşleri şöyle: Onur Öymen: ABD’nin genel politikasõ daima denizlerin ser- bestliği olmuştur. Denizlerde güçlü olduğu için, hiçbir kayõt al- tõna alõnmadan serbestçe hareket etmek istemiştir. Ama Montrö Anlaşmasõ, sadece Karadeniz’e sahildar devletleri değil, onun dõşõndaki devletlere de avantaj sağlamõştõr. Karadeniz’deki sa- hildar devletlerin Boğazlardan çõkõşõ da kayõtlara bağlõdõr. Ame- rika çok uzun vadeli düşünürse, Montrö’nün kendi lehine oldu- ğunu görecektir. Bu bakõmdan şimdiye kadar açõkça sözleşme- nin değiştirilmesini istememiştir. Türkiye’ye düşen görev, bu söz- leşmenin titizlikle uygulanmasõ- dõr. Türkiye eğer gerekli titizliği göstermezse, gerek sahildar dev- letler gerek başkalarõ Montrö’nün değiştirilmesini gündeme geti- rebilirler. Veya Türkiye’nin ken- disine uyguladõğõ istisnalarõ, ken- dilerine de uygulamasõnõ isteye- bilirler. Onun için Türkiye çok dikkatli bir politika izlemek zo- rundadõr. Bu aynõ zamanda Bo- ğazlar üzerinde Türkiye’ye tam egemenlik veren bir anlaşmadõr. Lozan’dan daha ileridir. Prof. Dr. Hüseyin Pazarcı: Amerikalõlar uzun bir süreden beri hep böyle denemeler yapõ- yorlar Boğazlar’dan geçişle ilgi- li. Hani böyle yorum gerektiren durumlarõ devreye sokmaya ça- lõşõyorlar. Küçümsenebilecek tür- de şeyleri ileri sürmeye çalõşõ- yorlardõ. Amerikalõlarõn özellik- le Orta Asya ve Kafkasya üze- rinde etkinliklerini arttõrdõktan sonra Karadeniz’de daha fazla varlõk göstermek istedikleri mu- hakkak. Bu çerçevede acaba Montrö’yü tartõşmaya açabilir mi hesabõna baktõğõmõzda, bu bir olasõlõktõr. Montrö’yü tamamen gündeme getirmesi için Rusya ile ilgili olarak gerginliği yarattõğõ ya da arttõrdõğõ andan itibaren küre- sel düşünmesi lazõm. Küresel düşündüğü zaman, şu anda bana yetiyor derse, Montrö’yü böyle bõrakabilir. Ama tam tersi olursa, ABD, Montrö’nün yeniden gün- deme gelmesini sağlayacak ma- nivelalara sahiptir. Kendisi Mon- trö’nün tarafõ değil, ama bir iki devleti devreye sokabilir. Ro- manya ve Bulgaristan’õn NATO üyesi olmasõ vesilesiyle onlarõn geçişlerinden yararlanabilir. Muğla yine alev alev MUĞLA (Cumhuriyet) - Muğ- la’da iki gün süren Özlüce yangõ- nõnõn kontrol altõna alõnõp soğutma çalõşmalarõna başlanmasõnõn ar- dõndan, aynõ bölgede dün başka bir yangõn çõktõ. Yangõnda 50 hektar- lõk kõzõl çam ormanõ kül oldu. De- nizli sõnõrõna doğru yayõlan yangõ- nõ söndürme çalõşmalarõ sõrasõnda 1 işçi kaybolurken 5 arazöz eki- binde görevli 20’den fazla orman işçisinin alevlerin arasõnda kaldõ- ğõ öğrenildi. Orman işçilerinden 10’u helikopterler yardõmõyla alev- lerin arasõndan çõkartõlõrken böl- gedeki 5 orman mühendisi ve 10 işçinin de 4 helikopter ve çok sa- yõda arazöz yardõmõyla kurtarõl- maya çalõşõldõğõ kaydedildi. Tarıma AB destekli darbe taahhüt edildi. Taslağa göre, söz konusu yasa “Mevcut bü- tün gelir ödeme programla- rının entegre edilmesi ve bun- ların çiftlik arazisine dayan- dırılması”nõ içeriyor. Oturup üretmeyene teşvik Oysa Başbakan Recep Tay- yip Erdoğan, çiftlik arazisinin büyüklüğüne bağlõ olduğu için tarõmõ üretimden koparan Doğ- rudan Gelir Desteği’nin (DGD) kaldõrõlacağõnõ söylemişti. DGD sisteminde çiftçiye, yaptõğõ üre- time değil, çiftlik arazisinin büyüklüğüne göre tevşik veri- liyordu. Çiftçiler de üretim yapmadan teşvik almayõ tercih ettikleri için, bu sistemde tarõmsal üre- tim azalmõştõ. ZMO Başkanõ Günaydõn, Başbakan Erdo- ğan’õn “DGD’yi kaldıraca- ğız” söylemine karşõn, Ulusal Program Taslağõ’nda verilen ta- ahhütle Türkiye’nin tüm gelir ödeme programlarõnõ DGD tü- rü çiftlik arazilerine dayandõran, böylece teşvikleri üretimden koparan bir sistemin getirile- ceğini söyledi. Günaydõn, şöy- le konuştu: “AB, tarım ve kırsal kal- kınma dosyası için, üretim- den tümüyle bağımsız bir destekleme sistemi stratejisi- nin hazırlanarak AB’ye su- nulmasını, ‘açõlõş kriteri’ ola- rak öngörmüş ve bunun ya- pılmaması halinde dosyanın açılmayacağını söylemişti. Görüldüğü gibi, Türkiye’de tarımı üretimden koparan DGD sistemi, Başbakan’ın söyleminin aksine, tüm des- tekleme sistemine egemen kı- lınıyor ve bu düzenlemenin 2011 sonrasında yürürlüğe gireceği öngörülüyor. Böyle- ce AKP iktidarı sonrasında Türkiye’de tarımı daha da kötüye götürecek bir düzen- leme taahhüt ediliyor.” ‘Yem Yasası’na herkes karşı’ Ulusal Program Taslağõ’nõn “Gıda Güvenliği, Veteriner- lik ve Bitki Sağlığı” ile ilgili 12. faslõnda ise “Veteriner Hizmetleri, Gıda ve Yem Ka- nunu”nun 2008 sonuna kadar çõkarõlacağõ taahhüt edildi. Söz konusu yasanõn taslağõnõn sek- töre kapalõ olarak bakanlõk içinde hazõrlandõğõnõ söyleyen Günaydõn, şöyle konuştu: “19 Temmuz 2008’de ZMO’da yaptığımız toplan- tıda, Ziraat, Kimya, Gıda Mühendisleri Odaları, her üç disipline ait fakültelerin öğretim üyeleri ve un, yem, gıda sektör temsilcileri sözü edilen taslağın yanlış içeriği- ne karşı olduklarını açıkladı. Taslak gıda güvenliğini ge- liştirmek bir yana, sorumlu yöneticilerin çalışma alanını yalnızca AB’ye yönelik üre- tim yapan firmalara daral- tarak, tüketici haklarını da- ha da aşındıran bir yönelim izliyor.” ‘Anadolu hastalıktan kırılıyor’ Günaydõn, yine aynõ fasõlda yer alan “Türkiye’de New- castle, şap, sığır tüberkülozu, bruselloz, enzootik sığır löy- kozu, mavi dil hastalığı, sı- ğır/koyun/keçi vebası, Afrika at vebası, Afrika domuz humması gibi hastalıkların önlenmesine, alınacak ted- birlere ilişkin” taahütleri de “Anadolu hayvan hastalıkları ile kavrulurken, bu alanda hiçbir etkili önlem geliştir- meyen, kaynak ayırmayan AKP hükümetinin, ilgili yö- netmelikleri 2008 ve 2009 yı- lında yayımlayacağını taah- hüt etmesi dahi, içinde bulu- nulan yönetim zafiyetini açık- laması bakımından çarpıcı- dır” diye eleştirdi. Baştarafı 1. Sayfada Batman’da 1 jandarma şehit D İ Y A R B A K I R (Cumhuriyet Büro- su) - Türk Silahlõ Kuv- vetleri’nin (TSK) PKK’ye yönelik Bat- man’õn Sason ilçesinde düzenlediği operasyon çerçevesinde çõkan ça- tõşmada jandarma er Fahri Tekdoğan (20) şehit oldu. Sason’da sürdürülen operasyonlar sõrasõnda güvenlik güçleri ile bir grup PKK’li karşõ kar- şõya eldi. Çõkan çatõş- mada jandarma er Fah- ri Tekdoğan ağõr yara- landõ. Batman Devlet Hastanesi’ne kaldõrõ- lan Tekdoğan, yapõlan tüm müdahalelere kar- şõn kurtarõlamayarak şehit oldu. Güvenlik güçleri, teröristleri ya- kalamak için bölgede geniş çaplõ operasyon başlattõ. Tekdoğan’õn 3 ay önce evlendiği ve eşi- nin hamile olduğu öğ- renilirken, Mersin’in Huzurkent beldesinde oturan eşi ve annesi acõ haberi alõnca sinir krizleri geçirdiler. Ba- ba Abbas Tekdoğan, oğluyla şehit olmadan dört saat önce telefon- la görüştüğünü belirte- rek “Telefonda ‘Baba canõm sõkõlõyor, kara- kolda uzanõyorum’ de- di. Sabaha karşı jan- darmalar oğlumun şehit olduğu haberini verince inanamadım” diye konuştu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle