25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 26 AĞUSTOS 2008 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL AKP’yi Ne Bitirecek? “Yeni dönemde AK Parti’yi bitirecek olan, hakkında yeni bir kapatma davası açılması değildir, yolsuzluk ithamı altında kalıp tıkanmasıdır. İçinden çıkabilecek çürük yumurtalar hakkında, nasıl bir davranış sergi- liyor AK Parti? Görmezden, işitmezden mi geliyor, her iddianın üstüne ciddi bir şekilde yürüyor mu? Yol- suzluk yapanı koruyor mu? Sahi, nasıl yaklaşıyor yol- suzluk konusuna AK Parti?” Bu yazı, “Yeni Şafak” gazetesinde çıktı... Yazan da, yıllardır AKP’yi öven, destekleyen bir kişi, Feh- mi Koru!.. AKP cephesinde bir çözülmenin başlangıcı mı? İsmet Sezgin gibi deneyimli bir politikacı, hiçbir dönemde böylesine bir “kapışma” görmediğini söy- lüyor... İktidar başındakiler altı yılda hem kendileri- ni, hem çevrelerindekileri, yakınlarını zengin etme- yi başarmışlarsa bunu saklamaya, gizlemeye olanak yoktur! Bir tarla var, biri gidip üç milyona alıyor, bir dış şir- kete 13 milyona satıyor. Bu arada etkili biri bu işi çö- zümlemek için bir milyon dolar istiyor! Belgelerle ka- nıtlanıyor, tüm basının baş sayfalarında açıklanıyor, hükümetin en yakınındaki bu Dişli milletvekili suç- lanıyor... Ağır bir suçlamaya uğrayan bu kişi inan- dırıcı bir yanıt da veremiyor! Bu arada Başbakan, yar- dımcısının utanç veren durumu konusunda günler geçtiği halde bir şey diyemiyor! Suskunlukla konu- yu unutturacağını mı sanıyor? Göz önündeki gerçekleri, yalanları, yanlışları, haksızlıkları görmek, anlamak siyasal bir tutum değildir. İnsan olmanın gereğidir. İster solcu, ister sağcı, ister ortacı olsun, ayıpları, aşağılatıcı tutum- ları görmekten kimse kaçınamaz. Yakın günlere dek AKP başbakanına övgüler düzen, karşıtlarına ağır sözlerle saldıranlar bile, Ilıcak’lar, Taşkıran’lar da Fehmi Koru gibi AKP başbakanının gerçek yüzünü anlamaya başlıyorlarsa!.. AKP çizgisindeki gazete- ler, TV’ler, yurt ve ulus işlerinin türlü rüşvetler, tür- lü çıkarlar, gizli çirkinliklerle tam bir çıkmaza girdiğini ne zaman anlayacaklar? Dış desteklerle, ustalıklı göz boyamalarla, temelsiz gösterilerle kapkara lekelerin silinmeyeceğini ne zaman görecekler? Fehmi Koru’larla görüşlerimiz uyuşmaz. Ama hır- sızlıkların, rüşvet yoluyla kazanç sağlamanın sak- lanmaz bir gerçeğe dönüştüğünü saptamakta siyasal farklılıkların yeri olamaz! Doğruları görüp yazmak he- pimiz için yurttaşlık görevidir. AKP’yi bitirecek güç dillerde dolaşan yolsuzluk olaylarının göze batarcasına yoğunlaşmasıdır. Da- ha düne kadar AKP’ye övgü üstüne övgü düzenle- rin yavaş yavaş da olsa uyanmalarını AKP’nin yolun sonuna geldiğinin habercisi mi saymalı? PENCERE Aydınlanmasız Sol, Sosyalizm Olur mu?.. Tarih Baba aksakallı bir öğretmendir, dinle- mesini bilene çok şey öğretir... Öğretmen bize 20’nci yüzyılda hangi gerçek- leri belletti?.. Sol, kökeninde Fransız devriminin bir ürünü; krala karşı olanlar meclisin sol tarafında otur- muşlar.. Solculuk krala, kiliseye, dinciliğe karşıt dev- rimci akımın, daha geniş anlatımıyla Aydınlan- ma’nın siyasal yaşamda oluşmasıyla ortaya çı- kıyor... Ne var ki solculuk durduğu yerde durmuyor; başlangıçta liberalizmle yetinirken, daha sonra laik toplumun ileriye doğru dönüşmesiyle sos- yalizm, solculuğun temel şiarı gibi algılanıyor... Tarih Baba durduğu yerde durmaz ki... Liberalizm ve sosyalizm Aydınlanma devriminin ürünleridir; kilise egemenliğinin devlet yöneti- minden tasfiyesiyle laiklik ve demokrasi süre- cinde oluşmuşlardır... 20’nci yüzyılda patlayan 1917 Devrimi’nden sonra bu temel ilke unutulur gibiydi... Ancak ‘Aydınlanmasız bir toplumda sosyaliz- me geçilebilir’ sanısına kapılanlar İslam coğraf- yasında düş kırıklığına uğradılar... 20’nci yüzyılın ortalarında başlayan ve Na- sır’dan Bin Bella’ya, Kaddafi’den Saddam’a dek uzanan sanal umutlar Müslüman dünyasında yıkıldı... Sovyetler’in yıkılması da olan bitenlerin üstü- ne tuz biber ekti... Ne var ki Tarih Baba’nın verdiği dersten na- sibini alamamış olanlar bugün de hayal içinde Türkiye’nin solunu sağını tartışıyorlar... Vaktiyle bunlar Atatürk’ün Aydınlanma Dev- rimi’ne nasıl burun kıvırırlardı: - Pöh... Burjuva devrimi... Bugün ise Batı tarihinde gerçek bir burjuva devrimi olan liberalizme sözümona kaykılmış du- rumdalar... Haber verelim ki Aydınlanmasız ‘siyasal libe- ralizm’ de olmaz.. olamaz... Bu hükmün bir başka biçimde ifadesi “Ay- dınlanmasız demokrasi olmaz” tümcesinde vur- gulanır.. İslamcı coğrafyanın demokrasiden yoksunlu- ğu apaçık meydanda... Eğer Türkiye ‘Ilımlı İslam Devleti’ne dönüşür- se Anadolu’da demokrasiyi ara ki bulasın... 1 922 yõlõnõn 26 Ağustos günü, Kur- tuluş Savaşõmõzda Büyük Taarruz’un başladõğõ, ölüm ve kalõm anlarõnõn ya- şandõğõ gündür. Üstelik bu savaş, ku- rulacak ulusal devletin temeli olacak, Türk halkõ kendi devletini kuracak; sõnõrlarõ- nõ çizecek; dilini, kültürünü, topluma egemen kõlacak… Ne var ki; bugün ülkemizde tarihi tek yan- lõ öğrenen bilgisizler ile tarihimizle hesaplaş- mak isteyenler var… Oysa tarihi tek yanlõ öğ- renmek, belirli bir yargõya varmak büyük bir eksikliktir. Gerçek şu ki, tarih, ulu bir yargõç- tõr. Her önderi her kahramanõ, her olayõ ince- den inceye sorguya çeker. Liderin yüksek ye- teneğini, görüşünü, dönemin olaylarõnõ kõrmõzõ ve kazõnmaz mürekkeple yine tarihin sayfa- larõna not düşer. Ben de bir kez daha bu onur- lu Başkomutanlõk Meydan Savaşõ’nõ anmak, bu tarih bilmezleri, yine tarihin sayfalarõna dü- şen bu notlarla bilgilendirmek istedim. Yunanlõlarõn 15 Mayõs 1919’da büyük ümit- lerle başlattõklarõ Anadolu Seferinden, Kapa- dokya rüyasõndan bozgun ile uyanan subay- larõndan “Yunan Seferi” adlõ yapõtõn yazarõ albay bakõn neler yazar: “Anadolu Seferi bi- zim en büyük en tatlõ rüyamõzdõ. Arkamõzda Ege Denizi’ni bõrakarak büyük devletlerin des- teği ile yüzyõllar öncesi dedelerimizin denen topraklara ayak basacaktõk. Bizleri. mitoloji- de olduğu gibi başlarõnda defne dallarõ, beyaz harmaniyeli flüt çalan genç kõzlarõn çiçekler- le karşõlayacaklarõna inandõrmõşlardõ. Oysa, İz- mir Kordonu’na ayak basar basmaz kafesle- rin arkasõndan homurtular yükseldi ve hemen üstümüze ateş açõldõ. Daha sonralarõ durum git- gide kötüleşti. Kemal’in dev gölgesi içinde Türklerin vatanlarõnõ canlarõ pahasõna koru- makta kararlõ olduklarõnõ anlamõştõk. Ama iş işten geçmişti. Bizi sonuna kadar desteklemeye söz veren büyük devletler felaketimize seyir- ci kaldõklarõ gibi, bizi de işgalci, maceracõ, za- lim, küçük emperyalist rolünde sahneye çõ- karmõşlardõ. Sonuç korkunç oldu. En önemli- si de Yunan ordusu ile Türk ordusu kuman- danlarõ arasõndaki yaş, nitelik faktörleriydi. Türklerin başõnda çeşitli savaşlardan yetene- ğini, askerlikteki ustalõğõnõ dünyaya kabul ettirmiş 39 yaşõnda General Mustafa Kemal. Cephe kumandanõ ondan da genç, önceleri al- bay, sonralarõ General İsmet. Yaşõ 40 ile sa- yõlan Genelkurmay Başkanõ General Fevzi. Sü- vari Komutanõ Albay Fahrettin. Kolordusu ile 26 Ağustos’ta atõna binmiş Tümenini coştu- rarak ileri atõlan Yarbay Salih. Daha niceleri albay rütbesinde kolordu komutanlarõ İzzet- tin ve Abdurrahman Beyler… Gelelim bizim tarafa: Yunan Ordusu Baş- kumandanõ Hacı Anesti, yaşõnõ başõnõ almõş, üstelik mutedil iklimde görev yapar diye ra- porlu. Karargâhõnõ İzmir’de kurmuş, cepheden yüzlerce kilometre geriden muharebeleri ida- re etme çabasõnda (!). Cephe Kumandanlõğõnda General Trikopis, yalnõz adam ve kendileri- ni kanõtlayamayan öbür generaller Papagos, Papulas, Diyenos, Kandilis... İşte bu büyük savaşta Türk ulusunun yaz- gõsõnõ değiştirecek ÖLÜMCÜL DARBE 1922 Haziran sonlarõnda önce Mustafa Kemal’in ka- fasõnda, sonra da önündeki haritada şekillenir: Başkumandan Mustafa Kemal, hazõrlõklarõ gözden geçirmek için 21 Temmuz 1922’de An- kara’dan ayrõlõr. 27 Temmuz’da tekrar Akşe- hir’e döner. 27-28 gecesi Fevzi ve İsmet Pa- şalarla hazõrlanan taarruz planõnõ bir kez da- ha gözden geçirir. 28 Temmuz 1922 Cuma gü- nü bir futbol maçõ bahanesiyle ordu ve kolor- du komutanlarõ Akşehir’e davet olunur. Böy- lece taarruzun nereden, ne zaman ve nasõl ya- põlacağõ kendilerine anlatõlõr. Mustafa Kemal 20 Ağustos 1922 günü Akşehir Batõ Cephesi Kumandanlõğõ Karargâhõ’na gider. 26 Ağus- tos 1922 Cumartesi günü saat 05.30’da taar- ruz edileceği emrini verir. Taarruz yoğun topçu ateşiyle başlar, iki günde Afyon’un gü- neyindeki düşman hatlarõ yõkõlõr ve düşer. Ye- nilen düşmanõn büyük güçleri 30 Ağustos’ta Aslõhanlar bölgesinde çevrilerek yok edilir. Yu- nan Ordusu Başkumandanõ Trikopis de etra- fõndakilerle birlikte tutsaklarõn arasõnda bulu- nur. Mustafa Kemal, ulusunun yazgõsõnõ de- ğiştirecek bu savaşõ Kocatepe’den yönetir, bu savaşõn adõna Başkomutanlõk Savaşõ denir. Bu kutsal savaş Türk ulusunun yeniden doğuşu- nu sağlar. Ayrõca Mustafa Kemal’in Kocate- pe’de kazandõğõ zafer bütün “Mazlum Mil- letlere” öncü olur. Bu savaşla emperyalizmin Anadolu’daki başõ ezilir. Bu büyük zaferin ar- dõndan Türklerin yenilmez gücü dünyaya bir kez daha tanõtõlõr, bundan sonra ulus özgür, ba- ğõmsõz, başõ dik, alnõ açõk yaşamõnõ sürdürür. 26 Ağustos’un 86. yõldönümünde bize için- de onurla yaşayacak bir vatan bõrakan Mustafa Kemal ile silah arkadaşlarõna, kanlarõnõ bu kut- sal topraklara akõtan, bu uğurda şehit olanla- ra minnet, şükran ve gönül borcumuzu biz ve torunlarõmõz hiç unutmayacağõz. 26 Ağustos Saat: 05.30 G ezdiğimiz Avrupa ülke- leri içinde bizi en çok et- kileyenlerden biri Hol- landa oldu. Amsterdam ve çev- resini gezerken yolun bir yanõ ok- yanus ile aynõ seviyede iken ka- ra tarafõ asfaltõn dört-altõ metre al- tõndaydõ ve bu seviye farkõ on- larca kilometre böylece sürüp gidiyordu. Bu ülkenin insanlarõ denizin karayõ istilasõna karşõ koyarak setler inşa etmişler... Bir başka gözlemimiz daha ol- du... Uçağõmõz meydana yakla- şõrken gördüğümüz kadarõyla ül- kenin geniş bir bölümü rüzgâr je- neratörleriyle kaplõydõ. Kõsaca söylemek gerekirse bu ülkenin in- sanlarõ doğaya yenik düşmemiş- ler; onu kendi denetimleri altõna almõşlar. Yurtiçi gezilerimizde de kimi gözlemlerimiz oldu. Antalya’da denize döküldüğü yerdeki Düden Şelalesi’ni, Doğu Karadeniz’de dağlardan gelip gürül gürül akõp denize dökülen dereleri, çaylarõ gördük. Ülkemizin güneş enerji- si açõsõndan ne kadar şanslõ ol- duğunu herkes biliyor. Bugünlerde evde banyo yap- mak da epey pahalandõ. Zira do- ğalgazõn fiyatõ çok yükseldi. Bir tarafta doğanõn bahşettiği su, rüzgâr ve güneş enerjisi varken ulusça doğalgazõn faturasõnõ na- sõl ödeyeceğimizi düşünüyoruz... Üzülerek düşünmemek elde değil. Ülkemizin insanlarõ ne- den ataletten bir türlü kurtulup doğadan faydalanma yoluna git- mez?.. Neden iyiliklerin yanõnda kötülükleri de kaderciliğin edil- genliğinde, ‘tevekkül’ ile karşõ- lar ve kõlõnõ kõpõrdatmaz? Hükümetlerimiz neden yeni yönetmelikler çõkarõp en azõndan sõnai tesisler, büyük binalar için çatõlarõn güneş enerjisi toplayõ- cõlarõ ile kaplanmasõnõ, yağmur sularõnõn yeniden kullanõmõ için modern sarnõçlar inşasõnõ zorun- lu kõlmaz yahut teşvik etmez? Her yõl bütçesinin önemli bir kõsmõ- nõ petrol ithalatõna ayõran ülke- mizde neredeyse ‘bedava’ diye- bileceğimiz kaynaklardan fay- dalanmamak niye?.. Türkiye’nin bir ‘kültür trans- formasyonu’na, doğal enerji kullanõmõ seferberliğine olan ih- tiyacõ çok açõk… Kemal OCAK Eski MEB Müfettişi Su Akar, Güneş Yakar, Türk Bakar... Dr. İlhan AZKAN
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle