07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 13 AĞUSTOS 2008 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ [email protected] EKONOMİ POLİTİK ERİNÇ YELDAN Cari Açığın Sorumlusu Kim? Devlet Bakanı Mehmet Şimşek geçen hafta so- nu cari açığın nedenleri üzerine çarpıcı gözlemlerde bulundu. Bakan Şimşek’e göre “cari açık, uygu- lanmakta olan IMF programının doğal bir yan ürü- nüydü”. Yani, cari açığın esas sorumlusu IMF prog- ramı idi. Dahası, Bakan Şimşek, “piyasaların yak- laşımları, genelde kısa dönemli kazanımlara yöne- lik sığ yaklaşımlardır” diyerek “piyasaların” davra- nış biçimini eleştiriyor ve cari açıktaki genişleme- nin sorumluluğuna ortak ediyordu. Devlet Bakanı Şimşek’in gözlemleri doğrudur. IMF’nin denetim ve gözetiminde sürdürülmekte olan ve “serbestleştirme”, “kuralsızlaştırma”, “iyi yöne- tişim”, “enflasyon hedeflemesi”, “serbest (dalga- lı) kur rejimi” gibi kavramlar ardına sığınmış olan mevcut iktisadi/sosyal/siyasi programın tek bir ama- cı bulunmaktadır: Uluslararası piyasalara yüksek fa- iz sunmak ve küresel finans sermayesini Türkiye’ye çekmek. Yüksek reel faizlerin cazibesiyle Türkiye’ye ak- makta olan finansal sermaye, ülkemizde dövizin fi- yatını ucuzlatmakta; bunun sonucunda da ithalat kamçılanmakta ve cari açık büyümektedir. Ucuz it- halat diğer bir yandan da yurtiçinde yan sanayile- ri ve yerli ara malı ve girdi üreticilerinin kazançla- rını eritmekte, ucuz ithal girdileri yerli sanayileri pi- yasadan dışlamaktadır. Bunun sonucunda orta ve küçük boy işletmeler ve dikey bağlantılı yan sa- nayiler teker teker üretimden çekilirken Türki- ye’nin ara ve yatırım mallarında dışa bağımlılığı art- maktadır. Ancak sayın bakanın bu gözlemlerden hareket ederek cari açığın sorumluluğunu sadece IMF’ye (ve “piyasalara”) yüklemesi ne derece doğrudur? Sorunun yanıtı son derece açık ve nettir: Türki- ye ekonomisinde cari açıkla somutlanan denge- sizliğin ve şiddetlenen kırılganlığın sorumluları mevcut IMF programı ve 1998’den bu yana onu har- fiyen izlemiş olan iktidar partileridir. AKP’nin beş yıl- lık iktidar dönemini tek cümleyle özetlemek gere- kirse, “AKP iktidarının temel işlevi IMF güdümün- de sürdürülen neoliberal programın Türkiye’de yer- leştirilmesinin perçinlenmesi olmuştur” tespitini yap- mamız gerekmektedir. Bilindiği gibi, Türkiye ekonomisi 1998’den bu ya- na, IMF ile imzalanan yakın izleme anlaşması da- hilinde, bizzat IMF tarafından yönlendirilmektedir. IMF, 1997 Asya Krizi’nden çıkardığı derslere de da- yanarak, Türkiye ekonomisi üzerindeki denetimi- ni bu tarihten sonra daha da derinleştirmek ve bu- nu daha kurumsal bir niteliğe kavuşturma ihtiya- cı duymuştur. Benzer şekilde yerli burjuvazi de, 1989 sonrasında, Türkiye’nin içinde bulunduğu dı- şa açık makroekonomik yapının rastgele (yaygın medyatik söylemi ile ‘popülist’) politikalar içinde bi- çimlendirilmesinden rahatsızlık duymuş ve ulus- lararası yeni işbölümünde Türkiye’nin ‘yeni yükselen piyasalar’ arasında yer almasını garantiye alacak dönüşümlerin bir an önce sonuçlandırılmasını açıkça (ve acilen) arzular hale gelmiştir. Dolayısıyla 1998 yılı, aynen 24 Ocak 1980 ya da Türkiye’nin sermaye hareketlerine tam serbestlik tanıdığı Ağustos 1989 tarihleri gibi, yakın iktisadi tarihimizde önemli bir dönemeçtir. 1998 yılında Tür- kiye artık IMF, Dünya Bankası (DB), Dünya Tica- ret Örgütü ve uluslararası finans ve derecelendir- me kuruluşlarının denetim ve gözetiminde ekonomik ve siyasal kurumlarını neoliberal koşullandırmala- rın biçimlendirmesini kabullenmiş ve uluslararası işbölümünde kendisine biçilen yeni rolü üstlenmiştir. Bu rolün ana özellikleri şu şekilde özetlenebilir: . Uluslararası ve yerli finans sermayesine sermaye hareketleri üzerine sınırsız serbestlik güvencesi sağ- layarak, yüksek finansal getiri sunmak; . İşgücü piyasalarını kuralsızlaştırma ve esnek- leştirme yöntemiyle ucuz işgücü deposu haline dönüştürerek katma değeri düşük teknolojilerde uz- manlaşmak ve sanayiini uluslararası şirketlerin ta- şeronu olarak geliştirmek; . Üretimde ithal girdi kullanma ve ithal mal tüket- me eğiliminin kuvvetlenmesine izin vererek, finans- manı esas itibarıyla spekülatif sermaye tarafından sağ- lanan bir ucuz ithalat cennetine dönüştürmek; . Kamu hizmetlerini ticarileştirerek vatandaşları ‘müşteriye’, kamu hizmeti üreten kurumları ‘ticari işletmeye’ dönüştürmek; kamu iktisadi kuruluşla- rını yerli ve uluslararası özel sermaye şirketlerine doğrudan yabancı sermayeyi cezbetmek uğruna yok pahasına satmak; . Etkin ve demokratik yönetim, ‘iyi yönetişim’ söy- lemleriyle, aslında tüm toplumu ilgilendiren stratejik, ekonomik ve siyasi kararların alınmasını ve uygu- lanmasını demokratik denetim mekanizmalarının dışına çıkarırken, devletin neoliberal anlayışa uy- gun bir biçimde yeniden yapılandırılmasında top- lumun desteğini sağlamaya çalışmak. Özetle vurgulamak gerekirse, 1998’den bu yana geçen sürede çeşitli partiler iktidarda bulunmuş, an- cak “hüküm etmek” işlevini IMF’ye terk etmişlerdir. “İktidar olmak” ile “hüküm etmek” arasındaki fark ise AKP döneminde daha da belirginleşmiştir. [email protected] Tam kepenk kapatma noktasına gel- mişlerdi ki protokol imzalandı... Üstelik 3 bakanın, Çalışma ve Sosyal Güven- lik Bakanı Faruk Çelik, Sağlık Bakanı Recep Akdağ ve Maliyet Bakanı Kemal Unakıtan’ın katılımı ile... Üstelik ka- muoyuna açıklamayı bizzat “Ben ec- zacımın hakkını korurum” diyen Baş- bakan Erdoğan yaptı. Türkiye Eczacı- lar Birliği ile 3 bakan arasında 1 ay ön- ce imzalanan anlaşma ile 8 bin 500 ec- zane rahat bir nefes alacaklarını sandı. Anlaşma gereği eczacıların uygulaya- cakları iskonto oranları yeniden dü- zenlendi. Bu uygulama ile Sosyal Gü- venlik Kurumu’na (SGK) verdikleri hiz- met tutarına göre eczacılara yüzde 2 ila 4.5 arasında bir gelir artışı yapılacaktı. Peki düzenlendi de acaba uygulama başladı mı? İşte bundan sonrası bütünüyle hukuk dışı bir anlayışın sergilenmesi... Önce SGK, eczacıların imzaladıkları sözleş- meleri almayarak fiili bir durum yarat- maya ve 2008 Protokolü’nü kadük ha- le getirmeye çalıştı. Ancak hem Ecza- cı Odaları’nın ısrarlı talebi hem de ec- zacıların kurum kapılarına dayanması ile geri adım attı ve sözleşmeleri almak zo- runda kaldı. Şimdi ise farklı bir uygula- ma ile eczacıları bezdirme yolunda. Bugünlerde eczacılar mesai bitiminden başlayarak sabahlara kadar 30 Hazi- ran’dan bugüne kadar karşıladıkları re- çeteleri sisteme geri çağırıyor ve yeni oranlara göre yeniden düzenliyorlar. 22 Ağustos’a kadar 25 milyon reçetenin ye- niden düzenlenmesi gerekiyor... İstanbul Eczacı Odası Başkanı Semih Güngör bu durumu, “Sistemde reçete tutarlarını gösteren listelerde ve fatura altında yapılacak basit bir düzenleme ile yeni iskonto oranlarına göre temmuz ayı reçetelerini yeniden düzenleme imkânı varken bu yolun seçilmesi eczacıları bık- tırarak reçete düzeltmelerini yaptırma- mak, yani kazanılmış haklarını almaları- nı önlemekten başka bir şey değildir” di- ye özetliyor. Bu da SGK’nin sırtındaki kamburun giderek büyüdüğünü ve karşılanamaz duruma geldiğini ortaya koymuyor mu? Eczacıların durumu sağlıktaki resmin yalnızca küçük bir parçası... 2000 yılında 10 milyon olan Yeşil Kart kapsamı, 2008 yılında 15 milyon oldu. Yeşil Kart kapsamında yapılan harca- ma 2000 yılında 200 milyon YTL iken 2007 yılında 3.8 milyar YTL’ye çıktı. Har- camalar 2008’in ilk altı ayında ise 2.2 milyar YTL’ye ulaştı. Yıl sonunda 4.5 mil- yar YTL’yi geçeceği öngörülüyor. Sosyal Güvenlik Kurumu (SSK+Emekli Sandığı+Bağ-Kur) sağlık harcamalarında da 2008 yılında dikkat çekici bir artış var. 2007’de 19.9 milyar olan sağlık har- camaları 2008 yılının daha ilk altı ayın- da 12.5 milyar YTL’yi geçmiş durumda. Bunun 5.25 milyar YTL’si (% 42) ilaç harcamaları. Hastane ilaç harca- maları bunun içinde değil, zira hastane harcamaları arasında olduğundan gö- rünmüyor. Bunu da göz önüne alırsa- nız SGK harcamalarının yaklaşık yarısı ilaç harcamaları. SGK harcamaları hızı kesilmezse yıl sonunda 25 milyar YTL’yi geçecek. Tıp Kurumu Genel Sekreteri Dr. Ali Rı- za Üçer “Harcamaların önemli bir kısmı büyük ölçüde dışa bağımlı olduğumuz ilaç ve tıbbi teknoloji-tıbbi cihaz-tıbbi mal- zeme harcamalarına ait, yani ulus ötesi medikal kartele transfer ediliyor. SGK sağlık harcamalarında döner sermayeli hizmet sunucuların (üniversite ve devlet hastaneleri) yanı sıra özel hastanelere ya- pılan ödemelerdeki artış da dikkati çe- kiyor. Özel hastane sayısı 350’yi geçmiş durumda. Bunların yarıya yakını İstan- bul’da yüzde 70’ine yakını da üç büyük ilde. Eczacıların yaşadığı sıkıntılar bu sü- reç ile yakından ilişkili” diyor. Sonuçta Sağlıkta Dönüşüm Progra- mı’nın bugün geldiği noktanın sürdü- rülemez olduğu açıkça belli değil mi? Sağlıkta dışa bağımlılığın sürekli art- tığı, var olan kıt kaynakların ise verim- li kullanılmadığı bir sürecin içindeyiz. Bugüne kadar ulusal bir sağlık poli- tikası oluşturulamamış olmasının be- delini aslında asıl ödeyecek olan kesim çocuklarımız. Eczacının Durumu Resmin Yalnızca Bir Parçası Türkiye-Gürcistan, Türkiye-Avrasya İş Konseyleri Başkanõ Tuğrul Erkin, savaşõn Ankara’ya sonuçlarõnõ değerlendirdi: Gerçek kaybeden Türkiye oldu LEYLA TAVŞANOĞLU Tuğrul Erkin Türkiye-Gürcistan ve Türkiye-Avrasya İş Konseyleri Baş- kanõ. Rusya-Gürcistan savaşõnõ ko- nuşuyoruz. Erkin, durduğu yerde Gür- cistan Cumhurbaşkanõ Saakaşvili’nin Gürcü birliklerini Güney Osetya’ya sokmasõnõ bir türlü izah edemiyor, “Muhtemelen birilerinin dolduru- şuna geldi,” diyor. Hem Gürcistan or- dusunu eğitip silah yardõmõ yapan hem Rusya’yla stratejik ortaklõk an- laşmasõ bulunan Türkiye’nin açmaz- larõyla ilgili olarak da “Artık hiçbir şey eskisi gibi iyi olmayacak,” diyor. Rusya’yla olan ilişkilerin epeyce ze- delendiğine dikkat çekiyor. Başbakan Erdoğan’õn nasõl olup da Putin’le te- mas kurmadõğõnõ sorguluyor. Erkin’le konuşmamõz şöyle gelişiyor: - Gürcistan Cumhurbaşkanı Saa- kaşvili durduğu yerde neden bu savaşı başlattı, sizce? ERKİN - Kendisini tanõma fõrsatõ- nõ buldum. Zekâ düzeyi geri, yaptõğõ- nõn sonuçlarõnõ hesaplamayacak, risk- leri görmeyecek biri değil. İyi yetiş- miş, ABD’nin en iyi üniversitelerin- de okumuş, çok iyi İngilizce bilen bir siyasetçi. Kimileri tecrübesiz diyor ama sonuçta Eduard Şevardnadze gi- bi yüzyõlõn en kurt politikacõlarõndan birini alt ederek iktidara yükseldi. Ama fevri bir insan olduğu kesin. İkinci gözlemim de şu: Aşağõ yukarõ bir yõldõr yanõndaki sağduyu sahibi ki- şileri ve danõşmanlarõnõ kaybetti. Son dönemlerde kendisini itidale sevk edecek akõl hocalarõna ihtiyacõ vardõ. - İyi de, ABD’deki kimi güç odak- ları tarafından desteklenerek Gül- ler Devrimi’yle cumhurbaşkanlı- ğına oturduğunu biliyoruz. Bunu ABD’den habersiz yapabilir miydi? - En önemli psikolojisinin baştan iti- baren ABD’yle olan ilişkilerinden kaynaklandõğõnõ düşünüyorum. Yani ABD’nin haberi olmadan ve ABD’ye rağmen böyle bir adõm atabileceğini düşünmüyorum. Belki bunu NA- TO’ya girebilmek için de yapmõş ola- bilir. Muhtemelen NATO’dan bir müdahale bekliyordu. Ayrõca Gür- cistan’da iç politikada da işler iyi gitmiyor. Son olarak cumhurbaşkan- lõğõna seçilmiş ama partisi parlamen- to seçimlerini kazanamamõştõ. Eski iti- barõ azalmõştõ. - Şevardnadze döneminin yol- suzluklarını bitirme vaadiyle ikti- dara gelmesine karşın son zaman- larda Gürcistan’da yolsuzluk söy- lentileri ayyuka çıkmadı mı? - Çõktõ. Ama iktidarõnõn başlangõ- cõnda gerçekten yolsuzluklarõn üzeri- ne gidiyordu. İlk dönem önemli bir ba- şarõ sağladõ. Ama sonra çevresinin çö- zülmeye başlamasõyla inişe geçti. Savaşa geri dönersek. Son derece hesapsõz bir iş yaptõğõ ortada. Onu muhtemelen en fazla hayal kõrõklõğõ- na uğratan nisanda yapõlan NATO top- lantõsõ oldu. NATO’ya girememek Saakaşvili’de çok önemli bir tepki ya- rattõ. Büyük olasõlõkla NATO’ya ya- ranabilmek için bu hareketi yaptõ. - Ama hem ABD hem NATO onu yarı yolda bırakmadı mı? - Ben Rusya tarafõndan olaylara bakõyorum. Rusya’nõn güneyi Türki- ye,Yunanistan, Bulgaristan, Roman- ya ile çevrili. Güney batõsõ Ukrayna, güney doğusu da Gürcistan’la çevril- mek isteniyor. Yani güneyi bütünüy- le çevrili. Üstelik bu bölge Rusya’nõn sõcak denizlere açõlabileceği yol... Bir de neredeyse yüz yõldõr Kara- deniz’de iki büyük devlet vardõ. Tür- kiye ve Rusya. Küçükleri saymõyorum, çünkü onlar Sovyetler Birliği’nin he- gemonyasõ altõndaydõ. Bölgede bir istikrar vardõ. Ama 16 yõldan fazladõr bu ittifak Sovyetler Birliği’nin dağõl- masõyla başka birtakõm aktörlerce bo- zulmaya başlandõ. Bunlar AB’ye, NATO’ya alõnan yeni üyeler. Sonuç- ta Karadeniz AB’nin de, NATO’nun da ortak sahasõ haline geldi. - ABD de Genişletilmiş Karadeniz projesini ortaya atarak bölgede pay kapmaya çalışmadı mı? - Çalõşmaz olur mu? Karadeniz’in batõ tarafõ şimdilik AB’ye gitti. Doğu tarafõnda da Gürcistan var. Burayõ da globunuz içine aldõğõnõz zaman bunun Türkiye’nin de aleyhine olduğuna inanõyorum. Kuzey-güney hattõ, doğu- batõ hattõyla kesiliyor. Orada yeni bir doğu-batõ sõnõrõ oluşuyor. Böylece Rusya güneyden kendisi- nin AB, NATO ve Karadeniz Eko- nomik İşbirliği (KEİ) ile kuşatõldõğõ- nõ hissediyordu... Bakõn, Rusya’nõn Gürcistan’õ kaybetme gibi lüksü yok. Rusya bugün beş yüz milyar dolar altõn rezervine, yaklaşõk 250 milyar do- lardan fazla petrol fonundan paraya sa- hip, bütçesi fazla veren bir ülke. Ar- tõk bütün siyasi sorunlarõnõ tasfiye sürecine girdi. 2002, 2003, 2004’te ses çõkarmadõğõ, uyum gösterdiği pek çok olaya bugün sesini yükseltiyor. En son Sõrbistan ve Kosova geliş- melerine karşõ çõktõ. Kendi çõkarlarõ aleyhine ge- lişmelere baş kal- dõrmaya başladõ. Bunu acõ bir biçim- de yaşayan Gürcistan oldu. Rusya Dõşişleri Bakanõ Lavrov Finlandiya Dõşişleri Bakanõ İlkka Kanerva’yla bir basõn toplantõsõ düzenledi. Lavrov fevkalade sert konuştu ve Kanerva’yõ ciddi biçimde azarladõ. “Gürcistan’ı sizler desteklediniz. AB’yi, ABD’yi, AGİT’i, NATO’yu bu konuda çok uyardım. Ama aldırmadınız,” dedi. Neredeyse Saakaşvili’nin istifa et- mesi çağrõsõnda bulundu, “Biz bun- dan sonra Saakaşvili’yle konuşma- yız,” ifadesini kullandõ. - Bu krizin sonunda o bölgede bir ABD-Rusya savaşı çıkar mı? - Çõkmaz. Böyle bir savaşõ hiç kim- se göze alabilecek cesarette değil. Bakõn, Gürcistan Rusya’ya pek çok konuda bağõmlõ. Doğalgazõnõ, elek- triğini oradan alõyor. Dünyaya ulaşõ- mõ büyük ölçüde Rusya üzerinden. Bir dönem Rusya Gürcü şaraplarõ ve ma- den sularõna ambargo uyguladõ. Do- ğalgazõnõ, elektriğini kesti. Yani, Rus- ya’nõn elinde başka silahlar da var. Diyelim ABD Gürcistan’a asker getirdi. Peki, doğalgazõ da mõ getire- cek? Zaten bütün eski Sovyet cum- huriyetlerinin Rusya’nõn karşõ çõktõğõ bir projeyi yürütebilmeleri çok zor. Bizim için de zor. O nedenle Türkiye’nin de Rusya’yõ da- hil etmesi lazõm. - Türk subayların yıllardır Gür- cistan ordusunu eğittiği biliniyor. Türkiye’nin Rusya’yla stratejik or- taklık anlaşması da var. Rusya sa- vaş kışkırtıcısı ülkelerden birinin de Türkiye olduğunu söyledi. Anka- ra’nın siyaseti çelişkili değil mi? - Türkiye’nin durumu zor ve zor ol- duğu için tutarsõz. Bu kolay manipü- le edilecek bir politika değil. Bütün un- surlarõ yeniden değerlendirilmeli. Diplomasi uzun zamandõr Türki- ye’nin kendine fazla itibar sağlaya- madõğõ bir sektör oldu. - Sizce Saakaşvili Rusya’nın tep- kisini hesap edemedi mi? - Beklemiyordu dersem saflõk etmiş olur. Bu tepkiyi göreceği belliydi. Üstelik ikaz edilmesine karşõn yaptõ. - Savaştan önce Ermenistan etki- leyici ya da belirleyici bir rol oyna- mış olabilir mi? - Kars-Tiflis demiryolunun açõlõş tö- reninde Cumhurbaşkanõ Gül bir be- yanda bulundu. “Bu projeyle artık adı konmamış bir ekonomik işbirliği doğdu,” dedi. Bu işbirliğinin Türkiye- Gürcistan ve Azerbaycan arasõnda olduğunu kastetti. Bu tip her proje Ermenistan’õ daha da yalnõzlaş- tõrõr ve yoksullaştõrõr. Kurulmakta olan ekonomik işbirliğinin bir bacağõ bun- dan sonra çökerse Ermenistan kendi- ne bir fõrsat yaratabilir. - Bir de aklıma bir komplo teori- si geliyor. Yoksa Saakaşvili’nin son kullanma tarihi geçmiş miydi? - Sanmõyorum. Altõ ay önce seçim kazanmõş bir insanõ tasfiye etmeye kal- kõştõklarõnõ düşünmüyorum. Üstelik sisteme de hâkimdi. Ama şunu düşü- nebilirim: Bazõlarõ, sen böyle yap ben sana yardõm ederim, demiş olabilir. Ama kimse yardõm da etmedi… Na- sõl yardõm edilecek? Çok zor. - Peki, bu durum Türkiye’nin Rusya’yla ilişkilerini nasıl etkiler? - Burada üç tane kristal küre var. Bi- risi Gürcistan, birisi Rusya, üçüncüsü de ne olursa olsun Osetler ve Abhaz- lar. Onlarõn binlercesi Türkiye’de ya- şõyor. Türkiye Cumhuriyeti vatanda- şõ olmuşlar. Bu üç topu kõrmadan, ye- re düşürmeden elde tutmamõz lazõm. Ama bunu yapmak için ciddi bir hü- nere sahip olmak gerekiyor. Rusya’yla ticaretimizin bu yõl 38 milyar dolar olacak. 1981’de 2 milyar dolardõ. İkincisi, doğalgazõn yaklaşõk yüzde 65’ini Rusya’dan karşõlõyoruz. Rusya’dan yõlda 2 milyon turist geli- yor. Bavul ticareti hâlâ sürüyor. Ay- rõca Rusya’da çok ciddi işler yapan müteahhitlerimiz var, yaklaşõk 35 milyar dolarlõk iş yaptõlar. Rusya’nõn da Türkiye’de yatõrõmlarõ var. Ama- cõmõz Rusya’daki Gazprom gibi zen- gin şirketlerin Türkiye’de yatõrõm yapmalarõnõ sağlamak. Rusya’yla ilişkilere çok dikkat et- memiz lazõm. Bir kere İstiklal Sava- şõ’ndan bu yana Moskova’nõn Anka- ra’ya ciddi bir desteği vardõr. Tabii ki Soğuk Savaş dönemini saymõyorum. Acaba Türkiye bu savaş patlak ver- diğinde ara buluculuk yapabilir miy- di, diye düşünüyorum. Tabii sõrtõ- mõzda Gürcü ordusunu eğitmemizden gelen birtakõm ithamlar da var. Onlar sõrtõmõzdayken bu temaslarõ nasõl sür- dürebiliriz, diye düşünüyorum. - Gerçi yalanlandı ama Putin’in Erdoğan’ın telefonuna çıkmadığı söyleniyor... - Bence önemli olan o değil. Önem- li olan Erdoğan’õn telefon etmemiş olu- şu. O nedenle ilişkileri restore etmek lazõm. Ama tekrar edeyim. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Hiçbir şey ora- daki iş potansiyelini elde etmemiz için kõsa vadede ümit vermiyor. - Yani kristal topları kırdık mı? - O toplar kõrõldõğõ zaman yapõştõrabi- lirsiniz ama eskisi gibi olmazlar. Saakaşvili’yi tanõrõm. En önemli psikolojisinin baştan itibaren ABD’yle olan ilişkilerinden kaynaklandõğõnõ düşünüyorum. Yani ABD’nin haberi olmadan ve ABD’ye rağmen böyle bir adõm atabileceğini düşünmüyorum. Bu savaşõn bütün aktörleri zarar görür. Ama bunlarõn dõşõnda bu savaşõn en büyük kaybedeni Türkiye. Bizim o bölgede çok büyük çõkarlarõmõz var. Orasõ Türkiye’yi Asya’ya açan bir kapõ. Oralarõ bizim dev projelerimizin olduğu topraklar. Kars-Tiflis demiryolu ve benzeri her proje Ermenistan’õ daha da yalnõzlaştõrõr ve yoksullaştõrõr. Ama kurulmakta olan ekonomik işbirliğinin bir bacağõ bundan sonra çökerse Ermenistan belki de bundan kendine bir fõrsat yaratabilir. B‹LG‹ TOPLUMUNA DO/RU / ÖZLEM YÜZAK Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak Türkiye-Gürcistan İş Konseyleri Başkanı Tuğrul Erkin savaşın sürmesinin Türkiye’ye etkilerini değerlendirirken, “Klasik deyimle hiçbir şey eskisi kadar iyi olmayacak” diyerek şöyle devam etti: “Bu savaşõn doğrudan aktörleri Gürcistan, Rusya, Osetya ve Abhazya da, hepsi zarar görür. Ama bunlarõn dõşõnda bu savaşõn en büyük kaybedeni Türkiye. Burada en çok üzüldüğüm taraf da bu. Bakõn, Türkiye’nin konumu Hollanda’nõnki gibi değil. Bizim o bölgede çok büyük çõkarlarõmõz var. Orasõ Türkiye’yi Asya’ya açan bir kapõ. Oralarõ bizim dev projelerimizin olduğu topraklar. Bakû-Tiflis-Ceyhan, Bakû-Tiflis-Erzurum boru hatlarõ, Kars-Tiflis-Bakû demiryolu, Karadeniz otoyolu bunlardan birkaçõ. Bu Karadeniz otoyolundan günde 500 TIR geçiyor. Ortak hizmet veren Batum Havaalanõ çok önemli. Bu Türkiye’nin bir iç havaalanõ. Örneğin Batum’a uçup oradan karayoluyla Hopa’ya gidiyorsunuz. Başka yatõrõmlar da var. Biz bu işlere 1988’de başladõk. 1988’den bu yana pek çok iş yapõldõ. Son zamanlarda iki taraftan iş adamlarõ bizi arõyorlar. Yatõrõm yapacak imkânlar araştõrõyorlar. Bu kadar yõl içinde Gürcistan bürokrasisiyle, iş dünyasõyla iyi ilişkiler kuruldu. ‘ ‘ ‘ Key ödemeleri davalık KESK, KEY ile ilgili olarak Danõştay’a dava aç- tõ. KESK Genel Sekreteri Emirali Şimşek, KEY hesaplarõnõn tasfiyesi sõrasõnda usulsüzlükler or- taya çõktõğõnõ savunarak “KEY ödemeleri ile il- gili yaşadõğõmõz süreç, emekçilerin kõsõtlõ hak- larõnõn dahi bir kez daha gasp edilmesinin ye- ni bir örneği olmuştur” dedi. GÜNÜN İÇİNDEN Piyasalarda yeni çöküş alarmı ABD’li ve Avrupalõ kurumsal yatõrõmcõlarõn yüzde 60’õ gibi büyük bir bölümü, 6 ay içeri- sinde büyük bir finansal şirketin çöküşünü bek- lerken bunun ikincil etkilerinin de küresel pi- yasalar için “ciddi bir tehdit” oluşturmasõn- dan endişe ediyor. Merkezi ABD’deki finan- sal danõşmanlõk şirketi Greenwich Associates tarafõndan 146 ABD’li ve Avrupalõ kurumsal yatõrõmcõlar arasõnda gerçekleştirilen ankete göre, kurumsal yatõrõmcõlarõn yüzde 60’õna ya- kõn bir bölümü, büyük bir finansal şirketin da- ha çökmesini bekliyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle