Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ekonomi@cumhuriyet.com.tr
11 AĞUSTOS 2008 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
EKONOMİ 13
CMYB
C M Y B
ANKARA PAZARI
YAKUP KEPENEK
Kurumsal
Sıkıntıların Kaynağı
Bir toplumu toplum yapan kurumlarıdır. Top-
lumsal yapı kurumsal olarak “üç ayak” üzerin-
de durur; siyaset, adalet ve eğitim. Siyaset, bu-
rada geniş anlamdadır; ekonomiyi, yönetimi ve
güvenliği içerir. Tüm diğer kurumsal yapılar bu
üçlünün türevleridir. Kurumların oluşumu, işle-
yişi ve işlevlerini yerine getirmedeki becerisi, top-
lumun yalnızca bugününü değil, geleceğini de
belirler.
Türkiye’nin temel kurumsal yapısı, 12 Eylül
1980’de tam anlamıyla biçildi, yerle bir edildi; ni-
teliksel değişime uğradı; kimlik değiştirdi; “il-
kelleşti”. Kurumların iç işleyişlerinin demokra-
tikleşmesi gerekiyordu; bu olmadı, bunun yeri-
ne kurumlara “sinmiş” olan 12 Eylül karanlığı “ala-
cakaranlık olarak kalıcılaştı”. Sonuçta, yıllardır,
kurumlarda, demokratikleşme istemi ile “baskıcı”
anlayışın iç çatışması yaşanıyor.
Demokrasi-baskı ikilemi, kurumların işlevleri-
ni yerine getirmelerinde de görülüyor. Örneğin,
siyasi partiler anayasaya göre demokratik ya-
şamın “vazgeçilmez unsurlarıdır” ama çelişkiye
bakın ki bunların yapıları, iktidarı ve muhalefe-
tiyle “demokratik işleyişten tümüyle yoksundur”.
Bu çelişkili durum ya da terslik, siyasi partiler-
le diğer kurumların güncel ilişkilerine yansıyor.
Siyasetin adalet ve eğitimin geneli ile olan iliş-
kisi bir yana, son haftalarda yaşanan AKP-YÖK
“bütünlüğü” ya da CHP-Genelkurmay “söz sa-
vaşı” bu “yanlış” yansımanın somut biçimleridir.
İki hafta önce bu köşede vurgulandığı gibi,
AKP-YÖK bütünlüğünün üniversiteler üzerindeki
baskısı, aslında, kurumsal bir el koymanın çok
ötesine gitmekte ve uzun dönemde bilimsel ge-
lişmeye “saldırı” anlamına gelmektedir. Kimi rek-
tör atamaları, saldırının çok aşırı boyutlara ulaş-
tığını kanıtlıyor.
Oysa iktidar-üniversite ilişkilerinin “nasıl ola-
cağının” tartışılması asırlar öncesine gider; ça-
ğımızda anlamsızdır. Demokratik ülkelerde bu so-
runun yanıtı çok açıktır ve evrensel kurallara bağ-
lanmıştır: Siyaset, “bilimsel çalışma alanına ka-
rışmamalıdır”; karışırsa, ortada bilimsellik kalmaz.
Yüzyılların deneyimlerinden süzülüp gelen “bi-
limsel özgürlük” ve bunun altyapısı olan “özerk
üniversite” bu kuralın dayanaklarıdır. Özerklik
kavramı da yalnız yönetimsel değil, mali özerk-
liği de içerir.
Kendisi demokratik olmayan bir siyasal kurum
olarak AKP, bilimsel özgürlük ve kurumsal
özerkliği anlamaz; anlayamaz. Hele kendisinin
“Ilımlı İslam” özelliği de bu demokratik olmayan
yapısına eklenirse, bu kadar ağır “müdahale”nin
doğrudan sonucu olarak üniversitelerin neden
özerk olamayacakları kolayca anlaşılır. Türkiye’de
yükseköğretimin sayısal olarak yüzde 90’dan faz-
lasının yükünü çeken devlet üniversitelerinin pek
çoğunun yaşadığı acıklı durum budur.
Geleneksel olarak üniversite özerkliğinin söz-
cüsü olan CHP’nin şimdiki üst yönetimi, 2000’le-
rin başında akıl almaz bir yanlışlık yaptı ve şid-
detle karşı çıkmamıza karşın YÖK’ü savunma-
ya başladı. Bununla da kalmadı, “AKP ile YÖK’e
dokunmayın” pazarlığı yapıldığı basında yer al-
dı (Vatan, 14 Mart 2005). Asıl kurumsal sıkıntı bu-
nun da ötesinde: CHP’nin o günlerin YÖK’ünü
savunmasının “nedenleri” ne bu partinin içinde
tartışılabildi ne de kamuoyuna bu konuda bilgi
verildi. Bu nedenle CHP, üniversitelerin yaşadığı
bu son olumsuzluklar karşısında ya “Aman
AKP kadrolaşması olmasın” diyor.. ya da susu-
yor!
Aynı kurumsal sıkıntı, Genelkurmay-CHP iliş-
kilerinde yaşanıyor. Genelkurmay’ın 27 Nisan
2007’deki ünlü “e-muhtıra”sını “demokrasiyi
savunarak” eleştiremeyen CHP’nin son günler-
de bu kuruma yönelttiği eleştiriler de tümüyle et-
kisiz kalıyor; ters tepiyor ve sabun köpüğü bile
sayılmıyor.
Kurumların gelişmesi ilke olarak kendi iç de-
vingenlikleriyle olmalıdır. Siyasi partilerin diğer
kurumları “düzeltmeye” çalışması bu nedenle
yanlıştır. Kaldı ki partilerin bunu istemeleri için
“önce kendilerinin demokratikleşmesi”; çözüme
“kendilerinden” başlamaları gerekiyor. Asıl ku-
rumsal açmaz ya da “çözümsüzlük” bu nokta-
da düğümleniyor; partiler demokratikleşemiyor;
bu yapılarıyla, demokratikleşmeye ve kurumla-
rın gelişmesine engel oluyor.
yakupkepenek06@hotmail.com
Batı medyasında olimpiyatların en
gözde sporu, bu kez adeta, Çin Halk
Cumhuriyeti’ni “Olimpiyat ruhuna”
ihanet etmekle suçlama yarışı. Bu
yarışın mantığını anlıyorum (zaten Çin
de sütten çıkmış ak kaşık değil). An-
cak arkasında yatan ikiyüzlülüğe de
kızmamak elde değil.
Ah şu Çinliler...
Çin’in insan haklarına, ifade özgür-
lüğüne, olimpiyatların dayanışma ru-
huna ne kadar ters düştüğünü, “Olim-
piyatlara ev sahipliği yapmayı hak et-
mediğini” göstermek için, Batı basını,
erdemleri kendilerinden menkul sivil
toplum örgütleri, birbirleriyle yarış ha-
linde. Bir ABD’li triatlon atletinin de-
yişiyle “Nereye baksan, bir konuda bir
protesto dile getirmeye çalışan birine
rastlıyorsun”. Başkan Bush da, Çin’i
insan haklarına, uluslararası ekonomik
sistemin kurallarına uymaya, enerji,
çevre konularında sorumlu davran-
maya davet ederek bu koroya katıldı.
Eleştirilerin başında, Çin’in Tibet’te
ve Uygur Türklerine karşı uyguladığı
baskılar geliyor. Ondan sonra Çin’in in-
terneti denetleme politikası, olimpiyat
güvenliğini sağlamak amacıyla uy-
gulamaya koyduğu, izleme, gözle-
me, dinleme önlemleri geliyor. Bun-
dan sonra suçlama yarışı giderek ab-
sürt bir düzeye ulaşarak, “Çin’de ege-
men altın madalya kültüründen”,
“Çin’in kazanmaktan başka bir şey dü-
şünmediğinden”, tüm bunların Çin’in
“gittikçe kabaran ulusalcı damarın-
dan kaynaklandığından” yakınmaya ka-
dar ulaşıyor.
Tüm bunlar doğru. Çin, Tibet, Sin-
can bölgesinde yaşayan Türkler gibi
ulusal azınlıklara baskı uyguluyor. İn-
terneti yakından denetliyor, örneğin,
WEB’e, Çin’den bağlanıyorsanız, Ulus-
lararası Af Örgütü’nün Çin raporuna
ulaşmanız olanaksız. Olimpiyatlar sı-
rasında gazeteciler dinlendiğinden,
gizli açık CCTV kameralarıyla tüm
olimpiyat bölgesinin yakından izlen-
diğinden söz ediliyor. Güvenlik ted-
birleri, sporcuların ve gazetecilerin, tu-
ristlerin hareket özgürlüklerini de kı-
sıtlıyormuş.
Özetle, bir süredir Batı basını, Çin’in
dünya barışına zararlı bir ülke haline
gelmeye başladığını kanıtlamaya, Çin
karşıtı bir hava yaratmaya çalışıyor.
...Yükseliyor, bir şeyler
yapmalı...
Bu suçlama kampanyasının arka-
sında, ABD ve Avrupa’nın
Çin’in yükseliş ivmesini
kırma telaşı var. Bu yük-
selişin en çok kaygı yara-
tan özelliği Çin’in, aske-
ri yöntemlerden, şiddet
uygulama kapasitesin-
den daha çok, ekono-
mik kültürel ve diplo-
matik araçlara, barışçı
bir “çekim gücü” olma
stratejisine dayanıyor
olması. Bu, Batı’nın tarih-
sel geleneğine benzeme-
yen bir hegemonyacı yük-
seliş. Bu nedenle ABD ve
Avrupa bu sürece nasıl
engel olacaklarını bilemi-
yor, liderlik kapasitelerinin
gittikçe aşınması karşı-
sında kaygılanıyorlar.
Giovanni Arrighi’nin yeni kitabın-
da (Adam Smith in Beijing, Verso,
2008) ileri sürdüğü gibi, Çin dünya
ekonomisine açıldığından bu yana
Doğu Asya’da bir Rönesans başlat-
mış görünüyor. Bu Rönesans içinde
de Çin bölgedeki en güçlü ekonomik
merkezlerden biri olarak öne çıkıyor.
Arrighi’ye göre Çin’in bu başarısının
arkasında, devrimci dönemin mirası
olarak son derecede iyi eğitimli, iş ah-
lakına sahip ucuz işgücü kaynakla-
rının yanı sıra, bu kaynaklardan ve de-
vasa iç pazarından yararlanmaya
gelen yabancı sermayeye kendi ko-
şullarını dikte etme kapasitesi yatıyor.
ABD Kongre Araştırma Bölü-
mü’nün bir raporuna göre de (China’s
Foreign Policy: What Does It Mean for
U.S. Global Interests? 18/07/08),
ABD dış politika çevreleri, yükselen
ekonomik gücünün yanı sıra, “Çin’in
‘yumuşak güç’ yansıtma kapasitesi-
nin gittikçe artmasından...”, bu bağ-
lamda “yumuşak güç yansıtma açı-
sından ABD’ye göre birçok mukaye-
seli üstünlüğe sahip olmasından”
kaygı duymaya başladılar. Raporda
Çin’in uluslararası alanda, doğal kay-
naklara, piyasalara ve enerji kay-
naklarına ulaşmak için, kullandığı
dış yardımlarında, kredilerinde ve
yatırımlarında, ABD ve Batı’nın aksi-
ne, müdahaleci koşullar koymadığı,
ilişkide olduğu ülkelerin iç işlerine ka-
rışmayan bir gelişme politikası izle-
diği saptanıyor. Rapor, Pekin’in ulus-
lararası alanda etkin devlet şirketle-
ri uzun dönemli stratejik kazanımlar
uğruna kısa dönemli kayıpları ka-
bullenebildiğine; Çin’in gelişmekte
olan ülkeler üzerindeki etkileri ikili, çok
taraflı anlaşmalar, ortaklıklar vb. yo-
luyla hızla geliştiğine dikkat çekiyor.
Diğer taraftan Çin’in dayatmacı
olmayan işbirliğine dayalı yaklaşımı,
diplomatik alanda da meyve verme-
ye başlamış. New York Times’ın
(05/08/08) aktardığına göre, Çin,
olimpiyatlara doğru Japonya ve Tay-
van ilişkilerinde önemli kazanımlar el-
de ediyor. Japonya’da açıkça Çin
yanlısı bir başbakanın iktidara gelmiş
olması, iki ülke arasın-
daki tartışmalı bölgede-
ki sorunun, petrol ara-
mak ve işletmek için bir
işbirliği anlaşmasıyla aşıl-
ması, hatta Japon do-
nanmasının Çin ziyareti
yeni bir yakınlaşmaya
işaret ediyor. Tayvan’da
da, Çin, daha yumuşak
bir politika izlemeye baş-
ladıktan sonra açıkça
Çin yanlısı bir devlet baş-
kanı iktidara geldi ve
şimdi ilişkiler daha hızlı
gelişiyor.
Çin’in, Birleşmiş Mil-
letler’de, Rusya ile birlik-
te Zimbabve’ye yaptırım
uygulanmasına karşı çık-
ması, Doha Raundun’da Hindistan
ve bir grup gelişmekte olan ülkeyle bir-
likte ABD ve AB’nin tarım destek po-
litikalarına karşı mücadele etmesi de,
bu yumuşak gücün, liderlik kapasite-
sinin yükselmesine olumlu katkılar
yapıyor.
Tencere dibin kara...
Çin yükselme sürecini, ekonomik
gücünün, diplomatik başarılarının
yanı sıra, eski ve köklü uygarlığa sa-
hip, hızlı dönüşümlere karşın iç çe-
lişkilerini yönetebilen, uyumlu ülke
imajıyla güçlendirmek, olimpiyatları
da bu amaçla değerlendirmek istiyor.
Açıldığı anda hiç sorunsuz çalışma-
ya başlayan muazzam yeni havaalanı,
gözleri kamaştıran yeni olimpiyat
stadyumuyla da önemli ölçüde ba-
şarılı oluyor.
Bu nedenle Batı medyası Çin’in
imajını karartmak, ‘yumuşak gücünün’
yükselme ivmesini kırmak için, son
yıllarda, ABD dış politikasında etkin
olarak kullanılan iki araca başvurmayı
deniyor. Birincisi, insan hakları, ifa-
de özgürlüğü, liberal demokrasi alan-
larında Batı’nin kendi koyduğu öl-
çütler üzerinden yöneltilen eleştiriler,
öbürü de ayrılıkçı hareketlerin teşvik
edilmesi.
Ancak Yunanistan’daki olimpiyat-
larda, bizzat ABD ve Avrupa’nın kat-
kısıyla oluşan boğucu güvenlik orta-
mını, kendi halkının her hareketini
CCTV ile izleyen İngiliz devletini,
ABD’nin 11 Eylül’den sonra uygula-
maya koyduğu iç güvenlik yasasını,
kendi halkını izleme ve gözetleme
teknolojilerini, Echelon ve Carnivor gi-
bi tüm küresel çapta casusluk sis-
temlerini, Afganistan ve Irak’ta ya-
şananları anımsayanlar, bu ikiyüzlü-
lüğe kızmadan edemiyorlar.
Dahası kimi gözlemciler, olimpi-
yatlar öncesinde, bu eleştiri yarışı-
nın, Sincan bölgesinde16 silahsız
Çin polisinin katledilmesi olayında ol-
duğu gibi ayrılıkçı grupların terör ey-
lemleri için uygun bir ortam yarattı-
ğına dikkat çekiyorlar.
Diğer taraftan Chatham House
Asya programından Dr. Yiyi Lu’nun
işaret ettiği gibi, olimpiyatlar sırasın-
da Batı, Çin’i “sınarken”, Çin halkı da
Batı’nın yaklaşımını sınıyor. Bu bağ-
lamda da Çin’de Batı’ya ilişkin bir düş
kırıklığı ve kızgınlık gelişiyor. Batı
medyasının tutumu, Çin’de ulusalcı
tepkileri daha da güçlendiriyor (The
Guardian 05/08/08).
Olimpiyatların En Gözde Sporu
DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com
Ekonomi Servisi - Türkiye’de
kredi kartõ kullanõmõnõn önemli
ölçüde yayõlmasõ ve borçlanan in-
sanlarõn yaşadõğõ ciddi sorunlar,
New York Times (NYT) gazete-
sinde geniş bir habere konu oldu.
Türkiye ve Çin gibi ülkelerde,
2003 yõlõnda Güney Kore’de ya-
şanan “ulusal krize” benzer bir
tehlike olduğu uyarõsõna yer veren
gazete, “Kredi kartları Türk
bankaları için kârlı. Kart başına
kâr, ABD’den de yüksek. Bu,
bankaları, yabancı yatırımcılar
için çekici hale getirdi” yorumu-
nu yaptõ.
NYT, “Borç Tuzağı” başlõğõnõ
kullandõğõ haberinde eskiden borç-
lanmanõn hiç hoş karşõlanmadõğõ
Türkiye’de bir “kültür değişimi-
nin” yaşandõğõnõ, kredi kartlarõnõn
yayõldõğõnõ belirtti.
Türkiye’de 30 yõl önce 10 binden
az olan kredi kart sayõsõnõn 38
milyonu aştõğõna dikkat çeken ga-
zete, kredi kartlarõnõn kullanõmõnõn
yayõlmasõ ile borç sorununun ağõr-
laştõğõnõ kaydetti. Türkiye’de kre-
di kartõ borçlarõnõn, geçen yõl, beş
yõl öncesi düzeyinin altõ katõ arttõ-
ğõnõ, Türk gazetelerinin de, “ya
kendilerini ya başkalarını öldü-
ren umutsuz kredi kartı sahip-
lerine ilişkin olaylarla dolup taş-
tığını” kaydetti.
NYT, pek az ABD’li ihraç
ürününün kredi kartõ kadar po-
püler hale geldiğini belirtirken de
halen dünyadaki 3.6 milyar kre-
di kartõndan üçte ikisinden faz-
lasõnõn ABD dõşõnda kullanõldõ-
ğõna işaret etti.
Türkiye’de 2003-2006 dönemin-
de kredi kartõ borçlarõ nedeniyle 41
kişinin ya intihar ya da cinayet so-
nucunda öldüğüne dikkat çeken
NYT, “40 bin dolarlık” borcu ol-
duğu belirtilen 37 yaşõndaki polisin
İstanbul’da sokak ortasõnda intihar
etmesi olayõnõ da aktardõ. Türkiye’de
artan trajedilerin, 2006’da yasal de-
ğişikliklerin yapõlmasõna neden ol-
duğunu kaydeden gazete, kart faiz-
lerine getirilen sõnõrlamalara işaret
etti. Bu çerçevede 2006’da yüzde 8
olan vadesi geçmiş kredi kartõ borç-
larõnõn oranõnõn geçen mart ayõnda
yüzde 6.3’e indiğini kaydeden ga-
zeteye konuşan bir bankacõ da, kü-
resel ekonominin aşağõya doğru
yönelişiyle kredi kartõ müşterileri
için sorunlarõn ortaya çõkabileceği
uyarõsõnõ yaptõ.
Gazete, Akbank Yönetim Kuru-
lu Başkanõ Suzan Sabancı Din-
çer’in açõklamalarõna da yer verdi.
Dinçer’e göre 2006’da Akbank’õn
yüzde 20’sini satõn alan Citigroup’un
Türkiye’ye gelmesinde Akbank’õn
kredi kart pazarõnõn da etkili oldu-
ğunu söyledi. Türk ekonomisinin
adeta çöktüğü 2001 krizinden son-
ra devlete borç vermenin artõk kâr-
lõ olmadõğõ için bankalarõn tüketici
kredilerine odaklandõğõnõ kayde-
den gazete, “Sadakat programla-
rı ve her demografik gruba uygun
kartlar ile Türk piyasası, yaban-
cılar için bir model. UniCredit, or-
tağı olduğu Yapı Kredi’nin kart
tecrübesini başka ülkelerde de
kullandı. Akbank ve Citigroup or-
tak bir kredi kartı pazarlamaya
hazırlanıyor” diye yazdõ.
“Küresel alışveriş çılgınlığı, Vi-
sa ve MasterCard’ı Wall Street
Harikaları haline getirdi” ifade-
sine yer veren gazete, Visa’nõn
mart ayõnda ABD tarihinin en bü-
yük hisse arzõnõ tamamladõğõnõ,
MasterCard hisselerinin halka açõl-
dõğõ 2006’dan bu yana yüzde 500’e
yakõn değer kazandõğõnõ vurguladõ.
Asõl yüksek kâr olanaklarõnõn
ABD’nin dõşõnda bulunduğu kay-
dedilen haberde, kredi kartlarõ ne-
deniyle insanlarõn borç batağõna
saplanabileceği uyarõsõnõ da yaptõ.
Kredi kartõ kullanõcõlarõnõn borç
sorunlarõna ilişkin olarak Türki-
ye’den de çeşitli örnekler veren
gazete, Güney Kore’de 2003’te
ödenmeyen kredi kartõ borçlarõnõn
artmasõnõn ulusal bir krizi tetikle-
diğini anõmsattõktan sonra, “Şimdi
Türkiye ve Çin gibi hızla yükse-
len piyasalarda benzer tehlikeler
görülüyor” dedi.
Ekonomi Servisi - İTKİB’in (İstanbul Tekstil ve Konfeksiyon İhra-
catçõlarõ Birlikleri) hazõrladõğõ “Dünya Denim Pazarı için 2014
Tahminleri” raporuna göre hazõr giyim ve konfeksiyon ile bir-
likte denim sektörü ihracatta tehlike sinyalleri veriyor. Rapora
göre 2007’de Türkiye’den 142 ülkeye 2.1 milyar dolar de-
ğerinde denim giysi ihracatõ gerçekleştirildi.
İHKİB (İstanbul Hazõr Giyim ve Konfeksiyon İhracatçõ-
larõ Birliği)Başkanvekili Ahmet Akbalık, bu yõlõn ilk beş
ayõnda hazõr giyim ve konfeksiyon ihracatõnda 2007’nin ilk
beş ayõna kõyasla miktar bazõnda yüzde 40, değer bazõn-
da ise yüzde 8 düşüş yaşandõğõnõ kaydetti.
İplik üreticisi Çin’e yenildi
TAŞKIN ÖZLER
UŞAK - Uşak Ticaret ve Sanayi Odasõ
(UTSO) Yönetim Kurulu Başkanı İsmail
Karaman, tekstil sektörünün en önemli gir-
disinin, Çin ve Endonezya’dan gelen iplik-
ler yüzünden zor durumda olduğunu söyledi.
Uşaklõ iplik üreticilerinin kapasiteleri-
nin son 3 yõlda, Çin ve Endonezya’dan ge-
len ürünler nedeniyle yüzde 40 azaldõğõna
dikkat çeken Karaman, “Son dönemde
girdi maliyetlerinin yüzde 20 oranların-
da artması da, ihracat şan-
sımızı giderek azaltıyor.
Şu anda fabrikala-
rın da yüzde 20’si
kapalı” dedi. Kara-
man, sorunun çözü-
mü için sektörel ve
bölgesel desteklemele-
rin kaçõnõlmaz olduğunu
söyledi.
Girişimcinin
güveni kalmadõ
Ekonomi Servisi - Bursa
Ticaret ve Sanayi Odasõ’nõn
(BTSO) üç aylõk periyotlarla
gerçekleştirdiği “Girişimci
Güven Endeksi” anketinin temmuz ayõ
sonuçlarõ açõklandõ. Ankete göre Bursalõ
işadamlarõnõn yüzde 50.2’si girişim ortamõnõ
uygun bulmazken, yüzde 58.6’sõ yeni yatõrõm
yapmayacağõnõ bildirdi. BTSO’ya kayõtlõ 203
işletme sahibinin katõldõğõ ankette, “Ülkenin
bugünkü ekonomik şartlarını
değerlendirdiğinizde, girişim ortamını
nasıl buluyorsunuz” sorusuna katõlõmcõlarõn
yüzde 28.1’i “uygun”, yüzde 50.2’si “uygun
değil”, yüzde 21.7’si de “kararsızım”
yanõtõnõ verdi.
İşadamlarõ, “Ülkenin bugünkü ekonomik
şartlarını değerlendirdiğinizde,
halihazırdaki işletmenizi kurar mıydınız”
sorusuna karşõlõk, yüzde 41.4 “evet”, yüzde
51.7 “hayır”, yüzde 6.9 “kararsızım”
yönünde görüş bildirdi. “Ülkenin bugünkü
ekonomik şartlarını değerlendirdiğinizde,
bugün itibarıyla yeni bir girişim yapar
mısınız” şeklindeki soruyu ise katõlõmcõlarõn
yüzde 35.5’i “evet”, yüzde 58.6’sõ “hayır”,
yüzde 5.9’u da “kararsızım” diye yanõtladõ.
‘Türkiye’deki kart çõlgõnlõğõ yabancõ bankalarõ cezbediyor’ diyen New York Times gazetesinden uyarõ:
Taksit taksit ulusal krize
HazõrgiyimSOSveriyor
Ahmet
Akbalık
Kara listedekilerin sayısı 714 bine ulaştı.
Kredi kartlarõnõn Türk
tüketicilerini içinden
çõkamadõklarõ borçlara
sürüklediğini yazan New York
Times, batağõn Türkiye’de
ulusal krizi tetikleyebileceği
uyarõsõ yaptõ. Gazete, dünyadaki 4
milyara yaklaşan kredi kartlarõnõn
üçte ikisinden fazlasõnõn ABD’de
olmasõna karşõn, yüksek faiz
oranlarõ nedeniyle kart başõna
kârda Türk bankalarõnõn açõk ara
önde olduğunu yazdõ.
2000’de kredi kartõ
ile yapõlan
harcamalar 1.4 milyar
YTL idi. Aradan geçen
sekiz yõlda bu rakam 32
milyar YTL’ye
(yaklaşõk 27 milyar
dolar) ulaştõ. Borcu
ödeyemediği
gerekçesiyle kara
listede yer alan
kişilerin sayõsõ ise 700
bini aştõ.
Borç 41 kişinin hayatını söndürdü
9Ağustos2008,NewYorkTimes