09 Ocak 2025 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
ekonomi@cumhuriyet.com.tr 11 AĞUSTOS 2008 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ 13 CMYB C M Y B ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Kurumsal Sıkıntıların Kaynağı Bir toplumu toplum yapan kurumlarıdır. Top- lumsal yapı kurumsal olarak “üç ayak” üzerin- de durur; siyaset, adalet ve eğitim. Siyaset, bu- rada geniş anlamdadır; ekonomiyi, yönetimi ve güvenliği içerir. Tüm diğer kurumsal yapılar bu üçlünün türevleridir. Kurumların oluşumu, işle- yişi ve işlevlerini yerine getirmedeki becerisi, top- lumun yalnızca bugününü değil, geleceğini de belirler. Türkiye’nin temel kurumsal yapısı, 12 Eylül 1980’de tam anlamıyla biçildi, yerle bir edildi; ni- teliksel değişime uğradı; kimlik değiştirdi; “il- kelleşti”. Kurumların iç işleyişlerinin demokra- tikleşmesi gerekiyordu; bu olmadı, bunun yeri- ne kurumlara “sinmiş” olan 12 Eylül karanlığı “ala- cakaranlık olarak kalıcılaştı”. Sonuçta, yıllardır, kurumlarda, demokratikleşme istemi ile “baskıcı” anlayışın iç çatışması yaşanıyor. Demokrasi-baskı ikilemi, kurumların işlevleri- ni yerine getirmelerinde de görülüyor. Örneğin, siyasi partiler anayasaya göre demokratik ya- şamın “vazgeçilmez unsurlarıdır” ama çelişkiye bakın ki bunların yapıları, iktidarı ve muhalefe- tiyle “demokratik işleyişten tümüyle yoksundur”. Bu çelişkili durum ya da terslik, siyasi partiler- le diğer kurumların güncel ilişkilerine yansıyor. Siyasetin adalet ve eğitimin geneli ile olan iliş- kisi bir yana, son haftalarda yaşanan AKP-YÖK “bütünlüğü” ya da CHP-Genelkurmay “söz sa- vaşı” bu “yanlış” yansımanın somut biçimleridir. İki hafta önce bu köşede vurgulandığı gibi, AKP-YÖK bütünlüğünün üniversiteler üzerindeki baskısı, aslında, kurumsal bir el koymanın çok ötesine gitmekte ve uzun dönemde bilimsel ge- lişmeye “saldırı” anlamına gelmektedir. Kimi rek- tör atamaları, saldırının çok aşırı boyutlara ulaş- tığını kanıtlıyor. Oysa iktidar-üniversite ilişkilerinin “nasıl ola- cağının” tartışılması asırlar öncesine gider; ça- ğımızda anlamsızdır. Demokratik ülkelerde bu so- runun yanıtı çok açıktır ve evrensel kurallara bağ- lanmıştır: Siyaset, “bilimsel çalışma alanına ka- rışmamalıdır”; karışırsa, ortada bilimsellik kalmaz. Yüzyılların deneyimlerinden süzülüp gelen “bi- limsel özgürlük” ve bunun altyapısı olan “özerk üniversite” bu kuralın dayanaklarıdır. Özerklik kavramı da yalnız yönetimsel değil, mali özerk- liği de içerir. Kendisi demokratik olmayan bir siyasal kurum olarak AKP, bilimsel özgürlük ve kurumsal özerkliği anlamaz; anlayamaz. Hele kendisinin “Ilımlı İslam” özelliği de bu demokratik olmayan yapısına eklenirse, bu kadar ağır “müdahale”nin doğrudan sonucu olarak üniversitelerin neden özerk olamayacakları kolayca anlaşılır. Türkiye’de yükseköğretimin sayısal olarak yüzde 90’dan faz- lasının yükünü çeken devlet üniversitelerinin pek çoğunun yaşadığı acıklı durum budur. Geleneksel olarak üniversite özerkliğinin söz- cüsü olan CHP’nin şimdiki üst yönetimi, 2000’le- rin başında akıl almaz bir yanlışlık yaptı ve şid- detle karşı çıkmamıza karşın YÖK’ü savunma- ya başladı. Bununla da kalmadı, “AKP ile YÖK’e dokunmayın” pazarlığı yapıldığı basında yer al- dı (Vatan, 14 Mart 2005). Asıl kurumsal sıkıntı bu- nun da ötesinde: CHP’nin o günlerin YÖK’ünü savunmasının “nedenleri” ne bu partinin içinde tartışılabildi ne de kamuoyuna bu konuda bilgi verildi. Bu nedenle CHP, üniversitelerin yaşadığı bu son olumsuzluklar karşısında ya “Aman AKP kadrolaşması olmasın” diyor.. ya da susu- yor! Aynı kurumsal sıkıntı, Genelkurmay-CHP iliş- kilerinde yaşanıyor. Genelkurmay’ın 27 Nisan 2007’deki ünlü “e-muhtıra”sını “demokrasiyi savunarak” eleştiremeyen CHP’nin son günler- de bu kuruma yönelttiği eleştiriler de tümüyle et- kisiz kalıyor; ters tepiyor ve sabun köpüğü bile sayılmıyor. Kurumların gelişmesi ilke olarak kendi iç de- vingenlikleriyle olmalıdır. Siyasi partilerin diğer kurumları “düzeltmeye” çalışması bu nedenle yanlıştır. Kaldı ki partilerin bunu istemeleri için “önce kendilerinin demokratikleşmesi”; çözüme “kendilerinden” başlamaları gerekiyor. Asıl ku- rumsal açmaz ya da “çözümsüzlük” bu nokta- da düğümleniyor; partiler demokratikleşemiyor; bu yapılarıyla, demokratikleşmeye ve kurumla- rın gelişmesine engel oluyor. yakupkepenek06@hotmail.com Batı medyasında olimpiyatların en gözde sporu, bu kez adeta, Çin Halk Cumhuriyeti’ni “Olimpiyat ruhuna” ihanet etmekle suçlama yarışı. Bu yarışın mantığını anlıyorum (zaten Çin de sütten çıkmış ak kaşık değil). An- cak arkasında yatan ikiyüzlülüğe de kızmamak elde değil. Ah şu Çinliler... Çin’in insan haklarına, ifade özgür- lüğüne, olimpiyatların dayanışma ru- huna ne kadar ters düştüğünü, “Olim- piyatlara ev sahipliği yapmayı hak et- mediğini” göstermek için, Batı basını, erdemleri kendilerinden menkul sivil toplum örgütleri, birbirleriyle yarış ha- linde. Bir ABD’li triatlon atletinin de- yişiyle “Nereye baksan, bir konuda bir protesto dile getirmeye çalışan birine rastlıyorsun”. Başkan Bush da, Çin’i insan haklarına, uluslararası ekonomik sistemin kurallarına uymaya, enerji, çevre konularında sorumlu davran- maya davet ederek bu koroya katıldı. Eleştirilerin başında, Çin’in Tibet’te ve Uygur Türklerine karşı uyguladığı baskılar geliyor. Ondan sonra Çin’in in- terneti denetleme politikası, olimpiyat güvenliğini sağlamak amacıyla uy- gulamaya koyduğu, izleme, gözle- me, dinleme önlemleri geliyor. Bun- dan sonra suçlama yarışı giderek ab- sürt bir düzeye ulaşarak, “Çin’de ege- men altın madalya kültüründen”, “Çin’in kazanmaktan başka bir şey dü- şünmediğinden”, tüm bunların Çin’in “gittikçe kabaran ulusalcı damarın- dan kaynaklandığından” yakınmaya ka- dar ulaşıyor. Tüm bunlar doğru. Çin, Tibet, Sin- can bölgesinde yaşayan Türkler gibi ulusal azınlıklara baskı uyguluyor. İn- terneti yakından denetliyor, örneğin, WEB’e, Çin’den bağlanıyorsanız, Ulus- lararası Af Örgütü’nün Çin raporuna ulaşmanız olanaksız. Olimpiyatlar sı- rasında gazeteciler dinlendiğinden, gizli açık CCTV kameralarıyla tüm olimpiyat bölgesinin yakından izlen- diğinden söz ediliyor. Güvenlik ted- birleri, sporcuların ve gazetecilerin, tu- ristlerin hareket özgürlüklerini de kı- sıtlıyormuş. Özetle, bir süredir Batı basını, Çin’in dünya barışına zararlı bir ülke haline gelmeye başladığını kanıtlamaya, Çin karşıtı bir hava yaratmaya çalışıyor. ...Yükseliyor, bir şeyler yapmalı... Bu suçlama kampanyasının arka- sında, ABD ve Avrupa’nın Çin’in yükseliş ivmesini kırma telaşı var. Bu yük- selişin en çok kaygı yara- tan özelliği Çin’in, aske- ri yöntemlerden, şiddet uygulama kapasitesin- den daha çok, ekono- mik kültürel ve diplo- matik araçlara, barışçı bir “çekim gücü” olma stratejisine dayanıyor olması. Bu, Batı’nın tarih- sel geleneğine benzeme- yen bir hegemonyacı yük- seliş. Bu nedenle ABD ve Avrupa bu sürece nasıl engel olacaklarını bilemi- yor, liderlik kapasitelerinin gittikçe aşınması karşı- sında kaygılanıyorlar. Giovanni Arrighi’nin yeni kitabın- da (Adam Smith in Beijing, Verso, 2008) ileri sürdüğü gibi, Çin dünya ekonomisine açıldığından bu yana Doğu Asya’da bir Rönesans başlat- mış görünüyor. Bu Rönesans içinde de Çin bölgedeki en güçlü ekonomik merkezlerden biri olarak öne çıkıyor. Arrighi’ye göre Çin’in bu başarısının arkasında, devrimci dönemin mirası olarak son derecede iyi eğitimli, iş ah- lakına sahip ucuz işgücü kaynakla- rının yanı sıra, bu kaynaklardan ve de- vasa iç pazarından yararlanmaya gelen yabancı sermayeye kendi ko- şullarını dikte etme kapasitesi yatıyor. ABD Kongre Araştırma Bölü- mü’nün bir raporuna göre de (China’s Foreign Policy: What Does It Mean for U.S. Global Interests? 18/07/08), ABD dış politika çevreleri, yükselen ekonomik gücünün yanı sıra, “Çin’in ‘yumuşak güç’ yansıtma kapasitesi- nin gittikçe artmasından...”, bu bağ- lamda “yumuşak güç yansıtma açı- sından ABD’ye göre birçok mukaye- seli üstünlüğe sahip olmasından” kaygı duymaya başladılar. Raporda Çin’in uluslararası alanda, doğal kay- naklara, piyasalara ve enerji kay- naklarına ulaşmak için, kullandığı dış yardımlarında, kredilerinde ve yatırımlarında, ABD ve Batı’nın aksi- ne, müdahaleci koşullar koymadığı, ilişkide olduğu ülkelerin iç işlerine ka- rışmayan bir gelişme politikası izle- diği saptanıyor. Rapor, Pekin’in ulus- lararası alanda etkin devlet şirketle- ri uzun dönemli stratejik kazanımlar uğruna kısa dönemli kayıpları ka- bullenebildiğine; Çin’in gelişmekte olan ülkeler üzerindeki etkileri ikili, çok taraflı anlaşmalar, ortaklıklar vb. yo- luyla hızla geliştiğine dikkat çekiyor. Diğer taraftan Çin’in dayatmacı olmayan işbirliğine dayalı yaklaşımı, diplomatik alanda da meyve verme- ye başlamış. New York Times’ın (05/08/08) aktardığına göre, Çin, olimpiyatlara doğru Japonya ve Tay- van ilişkilerinde önemli kazanımlar el- de ediyor. Japonya’da açıkça Çin yanlısı bir başbakanın iktidara gelmiş olması, iki ülke arasın- daki tartışmalı bölgede- ki sorunun, petrol ara- mak ve işletmek için bir işbirliği anlaşmasıyla aşıl- ması, hatta Japon do- nanmasının Çin ziyareti yeni bir yakınlaşmaya işaret ediyor. Tayvan’da da, Çin, daha yumuşak bir politika izlemeye baş- ladıktan sonra açıkça Çin yanlısı bir devlet baş- kanı iktidara geldi ve şimdi ilişkiler daha hızlı gelişiyor. Çin’in, Birleşmiş Mil- letler’de, Rusya ile birlik- te Zimbabve’ye yaptırım uygulanmasına karşı çık- ması, Doha Raundun’da Hindistan ve bir grup gelişmekte olan ülkeyle bir- likte ABD ve AB’nin tarım destek po- litikalarına karşı mücadele etmesi de, bu yumuşak gücün, liderlik kapasite- sinin yükselmesine olumlu katkılar yapıyor. Tencere dibin kara... Çin yükselme sürecini, ekonomik gücünün, diplomatik başarılarının yanı sıra, eski ve köklü uygarlığa sa- hip, hızlı dönüşümlere karşın iç çe- lişkilerini yönetebilen, uyumlu ülke imajıyla güçlendirmek, olimpiyatları da bu amaçla değerlendirmek istiyor. Açıldığı anda hiç sorunsuz çalışma- ya başlayan muazzam yeni havaalanı, gözleri kamaştıran yeni olimpiyat stadyumuyla da önemli ölçüde ba- şarılı oluyor. Bu nedenle Batı medyası Çin’in imajını karartmak, ‘yumuşak gücünün’ yükselme ivmesini kırmak için, son yıllarda, ABD dış politikasında etkin olarak kullanılan iki araca başvurmayı deniyor. Birincisi, insan hakları, ifa- de özgürlüğü, liberal demokrasi alan- larında Batı’nin kendi koyduğu öl- çütler üzerinden yöneltilen eleştiriler, öbürü de ayrılıkçı hareketlerin teşvik edilmesi. Ancak Yunanistan’daki olimpiyat- larda, bizzat ABD ve Avrupa’nın kat- kısıyla oluşan boğucu güvenlik orta- mını, kendi halkının her hareketini CCTV ile izleyen İngiliz devletini, ABD’nin 11 Eylül’den sonra uygula- maya koyduğu iç güvenlik yasasını, kendi halkını izleme ve gözetleme teknolojilerini, Echelon ve Carnivor gi- bi tüm küresel çapta casusluk sis- temlerini, Afganistan ve Irak’ta ya- şananları anımsayanlar, bu ikiyüzlü- lüğe kızmadan edemiyorlar. Dahası kimi gözlemciler, olimpi- yatlar öncesinde, bu eleştiri yarışı- nın, Sincan bölgesinde16 silahsız Çin polisinin katledilmesi olayında ol- duğu gibi ayrılıkçı grupların terör ey- lemleri için uygun bir ortam yarattı- ğına dikkat çekiyorlar. Diğer taraftan Chatham House Asya programından Dr. Yiyi Lu’nun işaret ettiği gibi, olimpiyatlar sırasın- da Batı, Çin’i “sınarken”, Çin halkı da Batı’nın yaklaşımını sınıyor. Bu bağ- lamda da Çin’de Batı’ya ilişkin bir düş kırıklığı ve kızgınlık gelişiyor. Batı medyasının tutumu, Çin’de ulusalcı tepkileri daha da güçlendiriyor (The Guardian 05/08/08). Olimpiyatların En Gözde Sporu DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com Ekonomi Servisi - Türkiye’de kredi kartõ kullanõmõnõn önemli ölçüde yayõlmasõ ve borçlanan in- sanlarõn yaşadõğõ ciddi sorunlar, New York Times (NYT) gazete- sinde geniş bir habere konu oldu. Türkiye ve Çin gibi ülkelerde, 2003 yõlõnda Güney Kore’de ya- şanan “ulusal krize” benzer bir tehlike olduğu uyarõsõna yer veren gazete, “Kredi kartları Türk bankaları için kârlı. Kart başına kâr, ABD’den de yüksek. Bu, bankaları, yabancı yatırımcılar için çekici hale getirdi” yorumu- nu yaptõ. NYT, “Borç Tuzağı” başlõğõnõ kullandõğõ haberinde eskiden borç- lanmanõn hiç hoş karşõlanmadõğõ Türkiye’de bir “kültür değişimi- nin” yaşandõğõnõ, kredi kartlarõnõn yayõldõğõnõ belirtti. Türkiye’de 30 yõl önce 10 binden az olan kredi kart sayõsõnõn 38 milyonu aştõğõna dikkat çeken ga- zete, kredi kartlarõnõn kullanõmõnõn yayõlmasõ ile borç sorununun ağõr- laştõğõnõ kaydetti. Türkiye’de kre- di kartõ borçlarõnõn, geçen yõl, beş yõl öncesi düzeyinin altõ katõ arttõ- ğõnõ, Türk gazetelerinin de, “ya kendilerini ya başkalarını öldü- ren umutsuz kredi kartı sahip- lerine ilişkin olaylarla dolup taş- tığını” kaydetti. NYT, pek az ABD’li ihraç ürününün kredi kartõ kadar po- püler hale geldiğini belirtirken de halen dünyadaki 3.6 milyar kre- di kartõndan üçte ikisinden faz- lasõnõn ABD dõşõnda kullanõldõ- ğõna işaret etti. Türkiye’de 2003-2006 dönemin- de kredi kartõ borçlarõ nedeniyle 41 kişinin ya intihar ya da cinayet so- nucunda öldüğüne dikkat çeken NYT, “40 bin dolarlık” borcu ol- duğu belirtilen 37 yaşõndaki polisin İstanbul’da sokak ortasõnda intihar etmesi olayõnõ da aktardõ. Türkiye’de artan trajedilerin, 2006’da yasal de- ğişikliklerin yapõlmasõna neden ol- duğunu kaydeden gazete, kart faiz- lerine getirilen sõnõrlamalara işaret etti. Bu çerçevede 2006’da yüzde 8 olan vadesi geçmiş kredi kartõ borç- larõnõn oranõnõn geçen mart ayõnda yüzde 6.3’e indiğini kaydeden ga- zeteye konuşan bir bankacõ da, kü- resel ekonominin aşağõya doğru yönelişiyle kredi kartõ müşterileri için sorunlarõn ortaya çõkabileceği uyarõsõnõ yaptõ. Gazete, Akbank Yönetim Kuru- lu Başkanõ Suzan Sabancı Din- çer’in açõklamalarõna da yer verdi. Dinçer’e göre 2006’da Akbank’õn yüzde 20’sini satõn alan Citigroup’un Türkiye’ye gelmesinde Akbank’õn kredi kart pazarõnõn da etkili oldu- ğunu söyledi. Türk ekonomisinin adeta çöktüğü 2001 krizinden son- ra devlete borç vermenin artõk kâr- lõ olmadõğõ için bankalarõn tüketici kredilerine odaklandõğõnõ kayde- den gazete, “Sadakat programla- rı ve her demografik gruba uygun kartlar ile Türk piyasası, yaban- cılar için bir model. UniCredit, or- tağı olduğu Yapı Kredi’nin kart tecrübesini başka ülkelerde de kullandı. Akbank ve Citigroup or- tak bir kredi kartı pazarlamaya hazırlanıyor” diye yazdõ. “Küresel alışveriş çılgınlığı, Vi- sa ve MasterCard’ı Wall Street Harikaları haline getirdi” ifade- sine yer veren gazete, Visa’nõn mart ayõnda ABD tarihinin en bü- yük hisse arzõnõ tamamladõğõnõ, MasterCard hisselerinin halka açõl- dõğõ 2006’dan bu yana yüzde 500’e yakõn değer kazandõğõnõ vurguladõ. Asõl yüksek kâr olanaklarõnõn ABD’nin dõşõnda bulunduğu kay- dedilen haberde, kredi kartlarõ ne- deniyle insanlarõn borç batağõna saplanabileceği uyarõsõnõ da yaptõ. Kredi kartõ kullanõcõlarõnõn borç sorunlarõna ilişkin olarak Türki- ye’den de çeşitli örnekler veren gazete, Güney Kore’de 2003’te ödenmeyen kredi kartõ borçlarõnõn artmasõnõn ulusal bir krizi tetikle- diğini anõmsattõktan sonra, “Şimdi Türkiye ve Çin gibi hızla yükse- len piyasalarda benzer tehlikeler görülüyor” dedi. Ekonomi Servisi - İTKİB’in (İstanbul Tekstil ve Konfeksiyon İhra- catçõlarõ Birlikleri) hazõrladõğõ “Dünya Denim Pazarı için 2014 Tahminleri” raporuna göre hazõr giyim ve konfeksiyon ile bir- likte denim sektörü ihracatta tehlike sinyalleri veriyor. Rapora göre 2007’de Türkiye’den 142 ülkeye 2.1 milyar dolar de- ğerinde denim giysi ihracatõ gerçekleştirildi. İHKİB (İstanbul Hazõr Giyim ve Konfeksiyon İhracatçõ- larõ Birliği)Başkanvekili Ahmet Akbalık, bu yõlõn ilk beş ayõnda hazõr giyim ve konfeksiyon ihracatõnda 2007’nin ilk beş ayõna kõyasla miktar bazõnda yüzde 40, değer bazõn- da ise yüzde 8 düşüş yaşandõğõnõ kaydetti. İplik üreticisi Çin’e yenildi TAŞKIN ÖZLER UŞAK - Uşak Ticaret ve Sanayi Odasõ (UTSO) Yönetim Kurulu Başkanı İsmail Karaman, tekstil sektörünün en önemli gir- disinin, Çin ve Endonezya’dan gelen iplik- ler yüzünden zor durumda olduğunu söyledi. Uşaklõ iplik üreticilerinin kapasiteleri- nin son 3 yõlda, Çin ve Endonezya’dan ge- len ürünler nedeniyle yüzde 40 azaldõğõna dikkat çeken Karaman, “Son dönemde girdi maliyetlerinin yüzde 20 oranların- da artması da, ihracat şan- sımızı giderek azaltıyor. Şu anda fabrikala- rın da yüzde 20’si kapalı” dedi. Kara- man, sorunun çözü- mü için sektörel ve bölgesel desteklemele- rin kaçõnõlmaz olduğunu söyledi. Girişimcinin güveni kalmadõ Ekonomi Servisi - Bursa Ticaret ve Sanayi Odasõ’nõn (BTSO) üç aylõk periyotlarla gerçekleştirdiği “Girişimci Güven Endeksi” anketinin temmuz ayõ sonuçlarõ açõklandõ. Ankete göre Bursalõ işadamlarõnõn yüzde 50.2’si girişim ortamõnõ uygun bulmazken, yüzde 58.6’sõ yeni yatõrõm yapmayacağõnõ bildirdi. BTSO’ya kayõtlõ 203 işletme sahibinin katõldõğõ ankette, “Ülkenin bugünkü ekonomik şartlarını değerlendirdiğinizde, girişim ortamını nasıl buluyorsunuz” sorusuna katõlõmcõlarõn yüzde 28.1’i “uygun”, yüzde 50.2’si “uygun değil”, yüzde 21.7’si de “kararsızım” yanõtõnõ verdi. İşadamlarõ, “Ülkenin bugünkü ekonomik şartlarını değerlendirdiğinizde, halihazırdaki işletmenizi kurar mıydınız” sorusuna karşõlõk, yüzde 41.4 “evet”, yüzde 51.7 “hayır”, yüzde 6.9 “kararsızım” yönünde görüş bildirdi. “Ülkenin bugünkü ekonomik şartlarını değerlendirdiğinizde, bugün itibarıyla yeni bir girişim yapar mısınız” şeklindeki soruyu ise katõlõmcõlarõn yüzde 35.5’i “evet”, yüzde 58.6’sõ “hayır”, yüzde 5.9’u da “kararsızım” diye yanõtladõ. ‘Türkiye’deki kart çõlgõnlõğõ yabancõ bankalarõ cezbediyor’ diyen New York Times gazetesinden uyarõ: Taksit taksit ulusal krize HazõrgiyimSOSveriyor Ahmet Akbalık Kara listedekilerin sayısı 714 bine ulaştı. Kredi kartlarõnõn Türk tüketicilerini içinden çõkamadõklarõ borçlara sürüklediğini yazan New York Times, batağõn Türkiye’de ulusal krizi tetikleyebileceği uyarõsõ yaptõ. Gazete, dünyadaki 4 milyara yaklaşan kredi kartlarõnõn üçte ikisinden fazlasõnõn ABD’de olmasõna karşõn, yüksek faiz oranlarõ nedeniyle kart başõna kârda Türk bankalarõnõn açõk ara önde olduğunu yazdõ. 2000’de kredi kartõ ile yapõlan harcamalar 1.4 milyar YTL idi. Aradan geçen sekiz yõlda bu rakam 32 milyar YTL’ye (yaklaşõk 27 milyar dolar) ulaştõ. Borcu ödeyemediği gerekçesiyle kara listede yer alan kişilerin sayõsõ ise 700 bini aştõ. Borç 41 kişinin hayatını söndürdü 9Ağustos2008,NewYorkTimes
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle